REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ikram ifadesini içeren 158 kelime bulundu...

abd-i mükerrem / عَبْدِ مُكَرَّمْ

  • İkram edilen, saygı gösterilen kul.
  • İkrâm olunmuş, değer verilmiş kul.

alim-i kerim / alîm-i kerîm

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi ve her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan Allah.

allah-ı kerim / allah-ı kerîm

  • Sınırsız ikram, lütuf, ihsan ve cömertlik sahibi Allah.

allahü zü'l-kerem teala ve tekaddes hazretleri / allahü zü'l-kerem tealâ ve tekaddes hazretleri

  • Namı ve şerefi yüksek olan, her türlü kusur ve eksikliklerden münezzeh olan, cömertlik ve ikram sahibi Allah.

amme nevaluhu / amme nevâluhu

  • "Allah'ın bağış ve ikramı bütün varlığı kaplamıştır".

ashab-ı yemin / ashâb-ı yemin

  • Ahid ve yeminlerinde sebât edenler. Kendi kazançlarından ziyâde Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve ikrâmına kavuşacakları ümid edilenler. Allah'a itâatleri ve amelleri iyi olup ahirette amel defterleri sağ taraftan verilecek olanlar. Sağcılar. Mukaddesatçılar. Kur'an ve İmân yolunda Allah (C.C.) için çalışanl

avn ü inayet

  • Yardım ve ikram.

bağıstan-ı kerem

  • Cömertlik ve ikram bahçesi.

cenab-ı kerim-i mutlak / cenâb-ı kerîm-i mutlak

  • Sınırsız ikram ve cömertlik sahibi yüce Allah.

cevad-ı kerim / cevâd-ı kerîm

  • Çok cömert, ihsanı ve ikramı bol olan Allah.

cevad-ı mutlak / cevâd-ı mutlak

  • Sınırsız cömertlik ve ikram sahibi Allah.

cömert

  • Eli açık, ikramcı, kerem sahibi.

cud ve sehavet-i mutlaka / cûd ve sehavet-i mutlaka

  • Sınırsız cömertlik ve ikramseverlik.

da'vet

  • Hak dîne çağırmak.
  • İkrâm etmek için çağırma çağırılma.

düstur-u kerem

  • Cömertlik ve ikram prensibi.

efdal

  • (Tekili: Fazl) Ziyadeler, fazlalar, çoklar.
  • İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.

ehl-i keramet

  • Allah'ın bir ikramı olarak, olağanüstü hâl ve hareketler gösteren kimseler.

ehl-i keşif ve keramet

  • Allah'ın bir ikramı olarak, olağanüstü hal ve hareketlerin kendilerinde görüldüğü velî zâtlar ve mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler.

ehl-i sehavet ve ihsan / ehl-i sehâvet ve ihsan

  • Bağış, ikram sahibi ve cömert olanlar.

eltaf / eltâf

  • Lütuflar, ikramlar.

eltaf-ı ilahiye / eltâf-ı ilâhiye

  • Allah'ın lütufları, ikramları.

eltaf-ı rabbaniye / eltâf-ı rabbaniye

  • Allah'ın lütufları, ikramları.

eltaf-ı sübhaniye / eltâf-ı sübhâniye

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın lütufları, şirin ikramları.

eser-i ikram / eser-i ikrâm / اَثَرِ اِكْرَامْ

  • İkram eseri.
  • İkrâm, ihsan eseri.

eser-i ikram-ı ilahi / eser-i ikram-ı ilâhî

  • Allah'ın ikramının eseri, sonucu.

estağfirullah

  • Cenâb-ı Hak'tan kusurumun örtülmesini dilerim. Allah (C.C.) kusurumu efvetsin (mealinde, kusurunu anlayan bir müslümanın duâsı. Hürmet veya ikramlara karşı tevâzu maksadı ile de söylenmektedir.)

evsāf-ı mükerreme / اَوْصَافِ مُكَرَّمَه

  • İkram olunmuş, değer verilmiş vasıflar.

fatır-ı kerim / fâtır-ı kerîm

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan ve herşeyi hârika, eşsiz sanatıyla yaratan Allah.

fazl-ı rahmani / fazl-ı rahmânî

  • Sonsuz merhamet sahibi Allah'ın ikramı, ihsanı.

firuz abadi / firuz abadî

  • (Mecdüddin Muhammed) (Hi: 729 - 817) İran'ın Şiraz Eyâletinde Firuzâbad isimli beldenin Kâzrun kasabasında doğmuştur. Büyük âlimlerdendir. Yedi yaşında Kur'anı hıfzetmişlerdi. Çok seyahat etmiştir. Bursa'ya geldiğinde Yıldırım Bayezid Han tarafından kendisine fevkalâde ikrâm olundu. En meşhur eseri

hafave

  • Bir kimseyi mübâlâga ile sormak.
  • Şefaat etmek.
  • İkramda ve iltifatta mübâlağa etmek.

hafi

  • Yalın ayak yürüyen veya koşan.
  • Çok ikram eden insan. İnsanı güler yüzle karşılayan.

hafiyen

  • İkram ederek.
  • Yalınayak olarak.

hafiz-i zülcelal-i ve'l-ikram / hafîz-i zülcelâl-i ve'l-ikram

  • Sonsuz haşmet, yücelik ve ikram sahibi olan, herşeyi koruyup gözeten ve muhafaza eden Allah.

hakikat-i kerimane / hakikat-i kerîmâne

  • İkram sahibi olana yakışırcasına olan gerçek ve doğru.

hakim-i kerim / hakîm-i kerîm

  • Herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah.

halık-ı kadim-i kadir / hâlık-ı kadîm-i kadîr

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan, varlığının başlangıcı olmayan, her şeyi yaratan Allah.

halık-ı kerim / hâlık-ı kerîm

  • İkramı bol ve her şeyi yaratan Allah.

halık-ı zülcelali ve'l-ikram / hâlık-ı zülcelâli ve'l-ikram

  • Haşmeti sonsuz, lütuf ve ikramları sınırsız yaratıcı, Allah.

hallak-ı kerim / hallâk-ı kerîm

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan; çokça ve sürekli olarak yaratan Allah.

hediye

  • Fakir veya zengin bir kimseye ikrâm için hîbe (bağış) olarak verilen veya gönderilen mal.

hürmeten

  • Hürmet olsun diye; hürmet, saygı ve ikram maksadıyla.

hüsn-ü kerem

  • İkram etmedeki güzellik.

i'zaz

  • Hürmet etmek. Ağırlamak. İkram etmek. Aziz kılmak. Galip gelmek.

i'zazen

  • İkram ederek, ağırlayarak.

iclal

  • Ağırlama. İkram. Tekrim eylemek. Büyüklüğünü kabul edip hürmet etmek. Büyüklük. Azamet.

ihsan / ihsân

  • Bağış, ikram, lütuf.

ihsan-ı azim / ihsân-ı azim

  • Büyük ikram, lütuf.

ihsan-ı halık / ihsan-ı hâlık

  • Herşeyin yaratıcısı olan Allah'ın lütuf, ihsan ve ikramı.

ihsan-ı ilahi / ihsan-ı ilâhî

  • Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.

ihsan-ı ilahiye / ihsan-ı ilâhiye

  • Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.

ihsan-ı rabbani / ihsan-ı rabbânî

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.

ihsan-ı rahmani / ihsan-ı rahmânî

  • Bütün yarattıklarına karşı çok merhametli olan Allah'ın ikramı, bağışı.

ihsanat-ı azime / ihsânât-ı azîme

  • Çok büyük ihsanlar, ikramlar.

ihsanat-ı hususiye / ihsânât-ı hususiye

  • Özel hediye ve ikramlar.

ikram

  • Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek.
  • İltifat olarak bir şeyler vermek.
  • Bağış.
  • Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât.
  • Allah'ın lütfu ve ihsanı. (İkramın izharı, yani Allah'ın lütfu ve ihsanı olan ikramın izharı tahdis-i nimettir. İnsanın ne

ikram-ı ilahi / ikrâm-ı ilâhî / اِكْرَامِ اِلَهِي

  • Allah'ın lütfu, ikramı ve ihsanı.
  • Allah'ın ikrâmı.

ikram-ı rabbani / ikrâm-ı rabbânî / اِكْرَامِ رَبَّان۪ي

  • Allahın ikrâmı.

ikram-ı rahmani / ikram-ı rahmânî

  • Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah'ın ikramı.

ikramat / ikrâmât

  • (Tekili: İkram) İkramlar, hürmetler, bağışlar.
  • Bağışlar, ikramlar, ihsanlar.
  • İkramlar.

ikramat-ı ilahiye / ikrâmât-ı ilâhiye

  • Allah tarafından gelen ikramlar, ihsan ve lütuflar.

ikramat-ı rahmaniye / ikrâmât-ı rahmâniye

  • Rahmeti sonsuz olan Allah tarafından gönderilen ikramlar.

ikramen

  • İkram olarak. Ağırlama suretiyle. Hürmet, tazim ve saygı için.

ikramiyye / ikrâmiyye / اكراميه

  • Bahşiş. (Arapça)
  • İkrâm olarak verilen para veya eşya. (Arapça)

inayat-ı gàliye / inâyât-ı gàliye

  • Büyük yardımlar, ikramlar.

inayet-i şahsiye / inâyet-i şahsiye

  • Şahsa ve kişiye yapılan yardım, ikram, lütuf.

insan-ı mükerrem

  • Şeref ve değeri çok yüksek olan, kendisine paha biçilmez ikram ve ihsanlarda bulunulan insan.

isar

  • Kendisi muhtaç olduğu halde başkasına nimet vermek, cömertlik, ikrâm.
  • İhtiyar etmek.
  • Yumuşatmak.
  • Dökmek, serpmek. Saçmak.

kalb-i kerim

  • Allah'ın lütuf ve ikramına ayna olan mübarek kalp sahibi.

kanun-u kerem

  • Cömertlik, bağış ve ikram kanunu.

kānun-u kerem / kānûn-u kerem / قَانُونُ كَرَمْ

  • Cömertlik, ikram edicilik kanunu.

kemal-i rahmet ve kerem / kemâl-i rahmet ve kerem

  • Mükemmel bir ikram, şefkat ve merhamet.

keramat / kerâmât

  • Kerametler; Allah'ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiiller.

keramat-ı evliya / kerâmât-ı evliya

  • Allah'ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarına sunduğu olağanüstü haller.

keramat-ı gaybiye / kerâmât-ı gaybiye

  • Allah'ın bir ikramı olarak gaybla ilgili verilen haberlerin doğru çıkması şeklinde gerçekleşen kerametler.

keramat-ı harika / kerâmât-ı harika

  • Allah'ın ikramı olan olağan üstü şeyler.

keramat-ı kur'aniye / kerâmât-ı kur'âniye

  • Kur'ân'ın kerametleri; ikramları, bağışları.

keramet / kerâmet

  • Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli.
  • Bağış, kerem.
  • İkram, ağırlama.
  • Allah'ın bir ikramı olarak görünen olağanüstü hâl ve fiil.
  • İkrâm, üstünlük.Hangi peygamberin ümmetinden olursa olsun, velîlerden âdet dışı, yâni fizik, kimyâ ve fizyoloji kânunları dışında meydana gelen şeyler, hâdiseler.

keramet-i acibe-i gaybiye

  • Gayba ait acayip keramet; Allah'ın bir ikramı olarak gelecekle ilgili verdiği acayip haber.

keramet-i ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) Allah'ın bir ikramı olarak, kendinde görülen olağanüstü hal ve hareketler.

keramet-i evliya

  • Evliyanın kerameti; Allah tarafından evliyaya ikram edilen olağanüstü hal.

keramet-i inayet-i rabbaniye / keramet-i inâyet-i rabbaniye

  • Allah'ın inayetinin kerameti, ikramı.

kerametli

  • Keramet sahibi; Allah'ın bir ikramı olarak verilen olağanüstü hal ve durumu gösteren kimse.

kerem

  • İyilik, lütuf, ikram, değer.
  • İkram, iyilik.

kerem-i ilahi / kerem-i ilâhî / كَرَمِ اِلٰه۪ي

  • İlâhi lütuf ve ikram.
  • Allahın ikrâmı.

kerem-i sübhaniye

  • Bütün noksanlıklardan uzak olan Allah'ın cömertliği, ikramı.

keremkar / keremkâr

  • Kerem eden, ikram eden. Cömert, eli açık olan, bağışlayan. (Farsça)

keremkarane / keremkârâne

  • Cömertlik ve ikramda bulunarak.

keremnamdar

  • İkramıyla nam salan.

kerim / kerîm / كَر۪يمْ

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah.
  • Çokça ikrâm edici (Allâh).

kerim-i müteal / kerîm-i müteâl

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan yüce Allah.

kerim-i mutlak / kerîm-i mutlak / كَر۪يمِ مُطْلَقْ

  • Nihayetsiz ikrâm edici (Allah).

kerim-i pürneval / kerîm-i pürneval

  • Her türlü nimeti bolca ikram eden, sonsuz kerem sahibi olan Allah.

kerim-i rahim / kerîm-i rahîm / كَرِيمِ رَحِيمْ

  • Sonsuz ikram ve ihsan sahibi, pek merhametli olan Allah.
  • Çokça ikrâm edici ve merhamet edici (Allah).

kerim-i zülcemal / kerîm-i zülcemâl

  • Sonsuz güzellik, ikram ve cömertlik sahibi olan Allah.

kerime

  • Kız evlâd.
  • Kendine ikram edilmiş kimse. Şerefli.
  • Güzide, seçkin, kıymetli şey.
  • Vücudun kıymettar yerlerinden her biri.

kerimiyet-i rabbaniye / kerîmiyet-i rabbâniye

  • Her şeyi idare ve terbiye eden Allah'ın sonsuz ikram ve cömertliği.

keşf ü keramat / keşf ü kerâmât

  • Allah'ın bir ikramı olarak mânevî âlemlerde bazı hakikatleri görme ve olağanüstü hâllere mazhar olma.

lütf u fazl-ı ilahi / lütf u fazl-ı ilâhî

  • Allah'ın ikramı, ihsanı, yardımı.

lütf-u hak

  • Allah'ın lütfu, ikramı.

lütf-u ihsan

  • Bağışın, ikramın güzelliği.

lutf-u ilahi / lutf-u ilâhî / lûtf-u ilâhî

  • Allah'ın lütuf ve ikramı.
  • Allah'ın lütuf ve ikramı.

lutf-u merhamet / lûtf-u merhamet

  • Merhametin lütfu, ikram ve ihsanı.

lütuf ve kerem-i binihaye / lütuf ve kerem-i bînihaye

  • Sonsuz cömertlik, ikram ve bağış.

mahz-ı fazl ve kerem / مَحْضِ فَضْلْ وَ كَرَمْ

  • Cömertlik ve ikramın ta kendisi.
  • Tam bir iyilik ve ikram.

mahz-ı lütuf

  • İkram ve iyiliğin tâ kendisi.

makreme

  • (Bak: Mikrame)

malik-i kerim / mâlik-i kerîm

  • Bol ihsan ve ikram sahibi olan, herşeyin sahibi olan Allah.

malik-i rahim-i kerim / mâlik-i rahîm-i kerîm

  • Bol ihsan ve ikram sahibi; sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan herşeyin sahibi Allah.

malikü'l-mülk-i zü'l-celali ve'l-cemali ve'l-ikram / mâlikü'l-mülk-i zü'l-celâli ve'l-cemâli ve'l-ikram

  • Bütün mülkün sahibi, sonsuz haşmet, güzellik ve ikram sahibi Allah.

malikü'l-mülki zü'l-celali ve'l-ikram / mâlikü'l-mülki zü'l-celâli ve'l-ikram

  • Bütün mülkün sahibi, sonsuz haşmet ve ikram sahibi Allah.

mekreme

  • İzzet, ikram yeri. Seha, cud, şeref. Cömertlik.
  • İkram yeri.

mekreme-i uzma / mekreme-i uzmâ

  • Büyük ikrâm, izzet yeri.
  • Çok büyük ikramların yapıldığı yer.

meşayih-ı kiram / meşâyih-ı kiram

  • İzzet ve ikram sahibi şeyhler.

mevhibe-i mutlaka

  • Mutlak Allah vergisi; Allah'ın sınırsız ihsan ve ikramı.

mevla-yı kerim / mevlâ-yı kerim / mevlâ-yı kerîm

  • İkram sahibi olan Cenab-ı Hak (C.C.)
  • İkramı bol olan dostumuz ve gözeticimiz Allah.

mihmandar-ı kerim / mihmandar-ı kerîm / mihmândâr-ı kerîm / مِهْمَانْدَارِ كَرِيمْ

  • İkramı bol ve çok cömert olan misafir sahibi, Allah.
  • Çok ikram edici misafir ağırlayan.

mihmannevaz

  • Misafire iyi muamele ederek ikram eden. Misafir ağırlayan. (Farsça)

mihmanperver

  • Misafir ağırlayan, misafire ikram eden, misafir seven. (Farsça)

mikram

  • Çok ikram ve kerem eden. Bağışlayan, ihsan eden.

mikrame

  • (Bak: MİKRAM)

minnet-i rububiyet

  • Allah'ın terbiye ediciliğinin ikram ve ihsanı.

mizman

  • Misâfiri ağırlıyan, misâfire ikram eden ev sâhibi. (Farsça)

muazzezen

  • İzzet ve ikram ile, ikram olunarak, ağırlanarak.

muhsin-i kerim / muhsin-i kerîm

  • Yarattıklarına sonsuz bağış ve ikramda bulunan Allah.

muizz

  • İzzet ve ikram eden. Ağırlayan. Aziz ve şerif eyleyen.

mükerrem / مُكَرَّمْ

  • Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan. (İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batıl eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor. Mek.)
  • İkram edilen, saygı gösterilen.
  • İkram olunmuş, değer verilmiş.

mükerremen

  • Saygı ve hürmet ile. İkram ile.

mükrem

  • İkram olunmuş. Ağırlanmış. Lutfedilmiş.

mükrim / مُكْرِمْ

  • İkram eden, cömertlikte bulunan.
  • İkram eden. Ağırlayan. Lütf eden. Misafirsever.
  • İkram eden.
  • İkrâm eden.

mükrimane

  • İkram edercesine.
  • Lütfederek, ağırlayarak, ikram ederek. (Farsça)

mustani'

  • Birini yetiştirip adam eden kimse.
  • Yedirip içiren, ikram eden, ziyâfet veren.

namus-u ikram / nâmûs-u ikrâm / نَامُوسُ اِكْرَامْ

  • İkram kanunu.

neş'e-i lütuf

  • Lütuf ve ikramdan kaynaklanan sevinç.

rabb-ı kerim / rabb-ı kerîm

  • Her bir varlığı terbiye edip idaresi ve tasarrufu altında bulunduran, sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah.

rabb-i kerim / rabb-i kerîm

  • Sonsuz ikram ve ihsan sahibi, herşeyi idare ve terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah.

rabb-i zülcelal-i ve'l-ikram / rabb-i zülcelâl-i ve'l-ikram

  • Sonsuz heybet ve yücelik sahibi olmakla birlikte çok ikramda bulunan ve herşeyin Rabbi olan Allah.

ragibet / ragîbet

  • İhsân ve ikrâm. Çoğulu regâibdir.

rahim-i kerim / rahîm-i kerîm / رَح۪يمِ كَر۪يمْ

  • Çokça ikram eden merhamet edici (Allah).

rahim-i zülcelal / rahîm-i zülcelâl

  • Kullarına karşı özel rahmeti olan haşmet ve ikram sahibi Allah.

rahman-ı rahim-i zülcelali ve'l-ikram / rahmân-ı rahîm-i zülcelâli ve'l-ikram

  • Kullarına karşı özel rahmeti olan ve rahmetinin eserleri dünya ve âhireti dolduran haşmet ve ikram sahibi Allah.

regaib gecesi / regâib gecesi

  • Mübârek gecelerden. Receb ayının ilk Cumâ gecesi. Regâib, ragîbetin çoğuludur. Ragîbet; ihsân, ikrâm demektir.

rezzak-ı kerim / rezzâk-ı kerîm

  • Bütün varlıkların rızıklarını veren ve pek büyük ikram sahibi olan Allah.

sadıku'l-va'di'l-kerim / sâdıku'l-vâ'di'l-kerîm

  • Vaad ve sözünde mutlaka duran Allah; cömertlik ve ikram sahibi Allah.

sahib-i menba-ı keramat ve hakikat / sahib-i menba-ı kerâmât ve hakikat

  • Allah'ın bir ikramı olarak verilen olağanüstü hal ve özellikler ile gerçeklerin kaynağına sahip olan.

sani-i zü'l-celal ve'l-ikram / sâni-i zü'l-celâl ve'l-ikrâm

  • Sonsuz haşmet ve ikram sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.

ta'zim / ta'zîm

  • Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.
  • Büyükleme, ululama, büyük sayma.
  • İkram etme, saygı gösterme.

ta'zimen

  • Hürmet ve ikram ederek.

tamam-ı kerem ve sehavet / tamam-ı kerem ve sehâvet

  • Tam bir ikramseverlik ve cömertlik.

tekrim

  • İkram etme.

tekrimat / tekrimât

  • İkram etmeler.

tezvir

  • Söze yalan karıştırma. Yalan söze ziynet verme.
  • Şahidin şehadetini iptal etme.
  • Kendini ziyaret edene ikram etme.

vehbi / vehbî

  • Allah vergisi, ikramı.

ya kerim / yâ kerîm

  • Sınırsız ikram, lütuf, ihsan ve cömertlik sahibi Allah.

zat-ı kerim / zât-ı kerîm

  • Sınırsız cömertlik ve ikram sahibi Zât, Allah.

zat-ı kerimü's-sıfat / zât-ı kerîmü's-sıfat

  • Kendisine, sınırsız üstün sıfat ve meziyetler ikram edilen zât.

zat-ı rahim ve kerim / zât-ı rahîm ve kerîm

  • Sonsuz rahmet ve ikram sahibi olan Zât, Allah.

zat-ı rahim-i kerim / zât-ı rahîm-i kerîm

  • Sonsuz rahmet ve ikram sahibi olan Zât, Allah.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın