Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ITIR
ifadesini içeren
173
kelime bulundu...
acele
Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik.
atır
(Itr. dan) Güzel kokulu, ıtırlı.
Kokuları seven kimse.
ayn harfi
Kur'ân-ı kerîmde Ömer-ül-Fârûk'un radıyallahü anh namaz kıldırırken, ayakta okumayı bitirip, rükû'a eğildiği yeri gösteren işâret. Ayn harfi hep âyet-i kerîmelerin sonunda bulunmaktadır.
bahbaha
Devenin kükreyip ses çıkarması.
Çıtırdama. Mışıldama.
Deve çağırmak.
bil'itiraf
İtiraf ve kabul ederek.
bürhan
Delil, hüccet, isbat vasıtası.
Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas.
Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet.
butakat
(Çoğulu: Bevatık) Pota dedikleri kap ki içinde maden eritirler.
büteka
(Çoğulu: Bevâtık) Pota dedikleri âlettir ve kuyumcular içinde altın ve gümüş eritirler.
büteyra
Sonunda evlâdı kalmayan.
Vitir namazını bir rekat kılmak.
Şems, güneş.
Sabah.
cerdahl
Büyük gövdeli deve.
İnsanların her işine itiraz eden.
dahl
Karışma, girme.
Nüfuz, te'sir.
Vâridat.
İrâd. İtiraz, ta'riz.
Ayıp, töhmet.
ders-i amm
Bir medreseyi bitirdikten sonra, tâbi tutulan imtihan sonunda medrese talebelerine ders vermek salâhiyetini kazanan.
Asistan.
Herkese ders vermeğe salâhiyetli âlim.
devir
(Devr) (Çoğulu: Edvâr) Nakil. Birisinin uhdesinden diğerinin uhdesine geçirmek.
Bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek. Geçmiş dersleri hatırlama.
Bir şeyin çevresinde dolaşmak. Dönme.
Seyahat. Bir memleketi dolaşmak.
Bir şeyin kendi mihveri üzerinde dönmesi.
ebuü / ebûü
"İkrar ederim, sığınırım, itiraf ederim, tövbe ederim" mânasına fiildir.
edille-i katı'a
İtiraz edilmeyecek derecede kat'î ve sağlam deliller.
ehl-i tertib / ehl-i tertîb
Vitirle berâber en çok beş vakit namazı kazâya kalmış kimse.
erec
Güzel ve hoş koku. Misk ü anber ve ıtır gibi şeylerin güzel kokusu.
eric
Güzel koku. Misk, anber ve ıtır gibi hoş ve lâtif olan şeylerin kokusu.
eyke
Sık ve birbirine karışmış ağaç.
Yumuşak.
Ağaç bitiren bataklık.
farig
İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş.
Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
fariğ / fâriğ
Vazgeçmiş, çekilmiş.
Rahat, âsûde.
Boş, işini bitirmiş, işsiz.
ferman-ı mezuniyet / fermân-ı mezuniyet
Mezuniyet belgesi, bitirme belgesi.
fıkdan
Yokluk.
Bir şeyin belirsiz olması. Yitirmek.
fitre
(Bak: Sadaka-i fıtır)
fütüvvet
Cömertlik. Başkasını, kendisine tercih etmek. Başkalarının işlerini düzeltmeye çalışmak ve faydasına koşmak. Fütüvvetin başka değişik târifleri de yapılmıştır. Bunlardan bâzıları şöyledir: Kendi nefsinde başkasının üzerine bir meziyet, üstünlük görme mek. Hatâlarını îtirâf edenleri affetmek, hiç kim
gümgeşt
Kaybolmuş, yitirilmiş.
(Farsça)
hakk-ı itiraz
İtiraz hakkı.
hal
Yapıp bitirme, indirme.
hall ü fasl
Çözme ve ayırma. Açıklayarak bitirme. Bir mes'eleyi müsbet bir neticeye bağlama.
haseke
(Çoğulu: Husek) Kin tutmak, adavet etmek.
Demir dikeni denilen üç köşeli diken.
Demirden yapılan üç köşeli "bıtırak" denilen harp âletleri.
hasmen
Bir mes'eleyi kesin bir karar ile halledip bitirmek suretiyle.
hatim / hâtim
Hitâma erdiren. Bitiren.
Mühür basan.
Kur'ân'ı başından sonuna kadar okuyup bitirme.
Mühürleyen, mühürleyici.
Bitiren, sona erdiren.
hatime-keş
Son veren, hâtime çeken, bitiren, sona erdiren.
(Farsça)
hatm
Hitâma erdirmek, bitirmek. Kur'an-ı Kerim'i veya herhangi bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek.
Mühürleme. Mühürlenme.
Bitirme.
hatm-i kur'an / hatm-i kur'ân
Kur'ân'ı başından sonuna kadar okuyup bitirme.
hatm-i mekal
Sözü bitirmek, söze son vermek.
hatme
Baştan sona okuyup bitirme.
Baştan aşağı (bütün Kur'ân-ı Kerimi) okuyup bitirmek.
Bir arada muayyen bir şeyi okuyup bitirmek.
hatme-i ahmediye
Peygamberimizin (a.s.m.) geniş halk kitleleriyle beraber belirli dua ve zikirleri yapıp bitirdiği oturum veya zikir halkası.
hatme-i hacegan / hatme-i hâcegân
Nakşî tarikatına mensup olanların dua ve zikirlerini birlikte okuyup bitirmeleri.
hatme-i kübra
Büyük ve geniş bir topluluğun belirli zikir ve duaları okuyup bitirdikleri oturum veya zikir halkası.
hatme-i kur'aniye / hatme-i kur'âniye
Kur'ân'ın hatmi; Kur'ân-ı Kerimi baştan sona okuyup bitirme.
hatme-i mahsusa
Hususi hatme. Kur'andan veya hadisten alınan muayyen duaları okuyup bitirmek.
hatme-i muazzama-i muhammediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) geniş halk kitleleriyle beraber belirli dua ve zikirleri yapıp bitirdiği oturum veya zikir halkası.
hazim
Sür'atle kesen.
Çok çabuk yeyip bitiren.
Düşmanı hezimete uğratan.
heba / hebâ / هبا
Boş.
(Arapça)
Hebâ etmek:
Yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
(Arapça)
Hebâ olmak:
Yitmek, yazık olmak, yok olmak.
(Arapça)
Hebâya gitmek:
Boşa gitmek, yazık olmak.
(Arapça)
heder / هدر
Yazık olma, boşa gitme.
(Arapça)
Heder etmek:
Yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
(Arapça)
Heder olmak:
Yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
(Arapça)
hitam / hitâm / ختام
Son.
(Arapça)
Son bulma.
(Arapça)
Hitam bulmak:
Son bulmak, bitmek.
(Arapça)
Hitâma erdirmek:
Bitirmek, sona erdirmek.
(Arapça)
Hitâma ermek:
Sona ermek.
(Arapça)
hitam buldurmak
Bitirmek, sona erdirmek.
hitamuhu miskün
Onun mühürü (sonu) misktir, meâlinde Mutaffifîn Suresi'nin 26. âyetinden bir kısımdır. Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir.
hümam
Himmetli. Bir işe sıkı sıkıya sarılıp o işi bitiren. Sahi ve civanmerd.
Aslan.
Büyük ve sağlam.
hurşun
(Çoğulu: Harâşın) Ufacık bıtırak. (Davarların tüyüne yapışır.)
hüsn-ü hatime / hüsn-ü hâtime
Neticeyi iyi bir halde bitirme.
İman ile âhirete gitmek. Kelime-i şehadet söyleyerek ölmek.
i'tiraf
(İtiraf) Kabahatini saklamamak. Suçunu söylemeği kabul etmek. Gizleyip söylemek istemediği şeyi açıklamak.
i'tiraf-ı cürm
Maznunun yaptığı suçu söylemesi, itiraf etmesi.
i'tiraf-ı kusur
Kusurunu söyleme, itiraf etme.
i'tiraz
(İtiraz) Kabul etmediğini bildirmek. Bir fikir veya işin olmasını kabul etmemek.
Men' eylemek. Men' olmak.
i'tiraziye
İtiraza, kabul etmediğine dair yazı.
Edb: Cümlenin esasından olmayıp yalnız bir husus hakkında söylenen ibare.
i'tizal
(İtizal) Bir şeyi işlemeğe tamamen kasd ve teveccüh eylemek.
Nefsine müracaatla cürüm ve hatasını itiraf etmek.
icazet vermek
Medrese usulüne göre okuttuğu dersi bitiren talebeye hocası tarafından izin verilmesi. Bu tasdikan verilen mühürlü kâğıda "icazetname", icazet vermiş olan müderrise de "muciz" denilirdi.
icazet-i külli / icazet-i küllî
Vaktiyle Osmanlı serdarlarına ve sefirlerine müsâlaha, muahede akdi ve sair işler hakkında verilen mezuniyet. Tam salâhiyet demektir. Bu salâhiyeti alan kumandan veya sefir, üzerine aldığı işi merkezden sormaya ihtiyaç kalmadan maslahatın icabettirdiği ve kendi aklının erdiği vechile yapıp bitirirdi
id-i said-i fıtr / îd-i saîd-i fıtr
Mutlu Fıtır Bayramı; Ramazan Bayramı.
id-i said-i fıtri / îd-i saîd-i fıtrî
Mutlu Fıtır Bayramı; Ramazan Bayramı.
iflas / iflâs / افلاس
Her şeyini yitirme, bitip tükenme.
(Arapça)
ifna-yi hayat
Hayatını sarf edip bitirmek. Hayatını yok etmek.
ifrinka'
Parmak çıtırdatma.
Gidermek.
Ayırmak.
ihlak
(Helâk. dan) Harcama, tüketme, bitirme.
Yok etme, helâk etme, öldürme.
ikindi divanı
Tanzimattan evvel sadrazamların kendi konaklarında yaptıkları divanlar. Bu divan ikindi namazından sonra toplandığı için bu adı almıştı. Bâb-ı Âlî teşkilâtının ilk şekli olarak Divan-ı Hümayun, muayyen günlerde toplandığı zaman, vezir-i azamlar da divanda bitirilemeyen veya arza lüzum görülmeyen işl
(Türkçe)
ikmal / ikmâl / اكمال
Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek.
Tamamlama, bitirme.
(Arapça)
Bütünleme.
(Arapça)
İkmâl edilmek:
Tamamlanmak, bitirilmek.
(Arapça)
İkmâl etmek:
Tamamlamak, bitirmek.
(Arapça)
ikmal-i nüsah
Bütün sahifeleri tamam etmek, okuyup bitirmek.
ikrar / ikrâr / اقرار
Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak.
Fık: Bir kimseye diğerinin kendisinde olan hakkını haber vermek.
Îmânını açıkça, dil ile söylemek.
Bir kimsenin kendisiyle alâkalı olup, başkasına âit bulunan bir şeyi haber vermesi, îtirâf etmesi.
İtiraf.
(Arapça)
Dile getirme.
(Arapça)
Kabullenme.
(Arapça)
İkrâr etmek:
(Arapça)
İtiraf etmek.
(Arapça)
Dile getirmek.
(Arapça)
Kabullenmek.
(Arapça)
imece
Köyün umumi işlerinde veya köylünün kendi işlerinde köy halkının müştereken çalışması. Beraberce birçok kimsenin toplanıp elbirliğiyle bir kişinin işini halletmesi ve herkesin işinin sıra ile bitirilmesi.
inbat
Nebâtı bitirme. Tohumu yere dikip yeşillendirme. Nebâtın bitmesini sağlama.
Bitki vs. bitirme, yeşertme; büyütme.
incah
İşi tamamlama, işi bitirme.
İsteğe erme, arzu edilen şeye ulaşılma.
infad
Bitirme, tüketme.
Kuyunun suyu tükenme.
inhisaf / inhisâf / انخساف
Ay tutulması.
(Arapça)
Gelişimini yitirmek, parlaklığını kaybetmek.
(Arapça)
inhisam
(Hasm. dan) Kesip bitirme, halletme.
insaf
Merhamet ve adâlet dâiresinde hareket. Hakikatı kabul ve itiraf.
isbat
Doğruyu delil göstererek meydana koymak. Delil ve şâhitle bir fikrin sıhhatını göstermek. İtiraf, ikrar ve tasdik etmek.
Sabit ve muhkem kılmak.
Bâki ve pâyidar eylemek.
Delil. Bürhan. Şâhit.
ismam
Sona erdirme, bitirme, tamamlama.
istihlak / istihlâk
Boş yere harcamak.
Yeyip bitirmek.
Müstahsilin yaptığı istihsali alıp kullanmak.
istitmam
(Tamam. dan) Tamamlama, tamamlamağa çalışma. Tamamlamasını isteme. Bitirmek için uğraşma.
itaha
Bir şeyi tamamlama, yapıp bitirme, hazır etme.
itfa'
Söndürme. Bastırma. Dindirme.
Bir borcu ödeyerek bitirme.
Fizikte: İntizamlı ve eşit zamanlarla sallanan bir hareketin yavaş yavaş azalarak sıfıra inmesi.
itirazat / itirâzât / îtirazât
İtirazlar.
İtirazlar.
itirazat-ı muannidane / itirâzât-ı muannidâne
İnat ederek yapılan itirazlar.
itirazkarane / itirazkârane / îtirazkârâne
İtiraz ederek.
İtiraz edercesine.
itirazname / itiraznâme / îtiraznâme
İtiraz dilekçesi.
İtiraz yazısı.
itmam / itmâm / اتمام
Tamamlamak. Bitirmek. İkmal etmek. Tekmil etmek
Tamamlama, bitirme.
(Arapça)
İtmâm edilmek:
Tamamlanmak, bitirilmek.
(Arapça)
İtmâm etmek:
Tamamlamak, bitirmek.
(Arapça)
ıtr / عطر
Itır, güzel koku.
Koku, ıtır.
(Arapça)
ıtri / ıtrî / عطری
Itra mensub, ıtır gibi kokan.
Müzik ilminde bir üstaddır. Asıl adı Mustafa'dır. Bayramlarda okunan tekbirin ilâhi ve kuvvetli bestesi onundur. Bestelere âid Segâh, Ayin-i Şerif gibi 25 eseri olduğu söylenir. Osmanlı padişahı IV. Mehmed'in nedimlik ve esirler kethüdalığında bulunmuştu
Itırlı, kokulu.
(Arapça)
ıtriyyat / ıtriyyât / عطریات
Kokular, ıtırlar, parfümler.
(Arapça)
kat'
Kesme, biçme.
Halletme, karar verme, sona erdirme, bitirme.
klasik / klâsik
Zamanın değerini yitirmeyen, sanatta kuralcı, alışılmış.
kunut duası / kunût duâsı
İtâat etme, ibâdet. Hanefî mezhebinde, vitir namazının üçüncü rek'atinde zamm-ı sûre okunduktan sonra; Şafiî mezhebinde, sabah namazının farzının ikinci rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra ve Ramazân-ı şerîf ayının yarısından sonra vitir namazının üç üncü rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra okunan d
küreyvat-ı hamra
Kırmızı kan kürecikleri. Kana kırmızı rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrecikler olup kanın her mm.küpünde beş milyon kadar bulunurlar, beden hücrelerine erzak dağıtırlar ve bir kanun-u İlâhî ile hücrelere erzak yetiştirirler. (Tüccar ve erzak memurları gibi)
kuvve-i münbite
(Ağaç ve bitkileri) Bitirip yeşillendirme ve büyütme gücü.
kuvve-i nabite / kuvve-i nâbite
Yetiştirme gücü; bitirip geliştirme, bitirip yetiştirme gücü (tarımsal verimlilik gücü).
layiha-i temyiz / lâyiha-i temyiz
Yargıtaya yazılan itiraz dilekçesi.
mahtumane / mahtûmâne
Bitirircesine, bir kitabı bitirince verilen ziyafet gibi.
me'yus / me'yûs / مأیوس
Umutsuz.
(Arapça)
Me'yûs etmek:
Umutsuz bırakmak.
(Arapça)
Me'yûs olmak:
Umudunu yitirmek.
(Arapça)
medar-ı itiraz / medâr-ı itiraz
İtiraz sebebi.
menşe'
Bir şeyin çıktığı yer, esas, kök.
Yetişilen yer, bitirilen mektep.
merhum
(Rahm. den) Kendine rahmet edilmiş.
Rahmete kavuşmuş. Dünyanın sıkıcı ahvâlinden kurtulup rahmet-i İlâhiyeye kavuşmuş olan. Dünya imtihanından kurtulup, vazifesini bitirmiş, paydosa kavuşmuş olan. (Vefat etmiş müslüman hakkında söylenir.)
meşmum
Koklanmış.
Itır ve misk gibi güzel kokulu olan şey.
mevsul
Erişen. Vasıl olan.
Birleşmiş. Kendine başka şey vasıl olmuş olan. Bitirmiş. Vasledilmiş.
mira'
(Riya. dan) Riya etme, riyakârlık yapma.
Başkasının sözüne itiraz edip mücâdele etme.
İçindekinin aksini söyleme.
mu'dem
Bir şeyi yitiren, kaybeden.
mu'teref
Gizlenmeyip söylenmiş. İtiraf olunmuş.
mu'terif
İtiraf eden. Kendi noksan ve kabahatlerini kabul edip anlatan ve söyleyen.
mu'teriz
İtiraz eden. Kabul etmeyen. Bir şeyi beğenmeyip bozulmasını isteyen, aksini iddia eden.
mu'terizane / mu'terizâne
İtiraz eder şekilde. Muteriz suretinde.
(Farsça)
mu'terizin / mu'terizîn
(Tekili: Mu'teriz) Muterizler. İtiraz edenler.
mu'terizün-fih / mu'terizün-fîh
İtiraz olunan karar, hüküm.
mu'tezil
Hatâsını itiraf edip, idrâk ederek melâmeti kabul eden. Kendi kötülüğünü kabul eden.
muahezat
(Tekili: Muâheze) (Ahz. den) Tenkid ve itirazlar.
Azarlama ve paylamalar. Çıkışmalar.
muahezekar / muahezekâr
Tenkid ve itiraz edici.
(Farsça)
Azarlayıp çıkışan. Paylayan.
(Farsça)
muahiz
(Ahz. den) Çekiştiren, muâheze eden. Tenkid edip itiraz eden.
muarız / muârız / معارض
Karşıt, itirazcı.
(Arapça)
muattar
Itırlı, kokulu.
Güzel kokulu bir lâle çiçeğinin adı.
Itırlı, güzel kokulu.
mucib-i itiraz
İtiraz sebebi.
müddei-yi umumi / müddei-yi umumî
Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
müdhün
İçerisine güzel kokulu yağ, ıtır gibi şeyler konulan şişe, kap.
muhallil
(Hall. den) Eriten. Analiz yapan, tahlil eden.
Fık: Üç talakla boşanan ve iddetini bitiren bir kadınla evlenen erkek. (Karıyı boşayan birinci kocaya: Muhallelün leh denir.)
Tıb: Şişlere, iltihablara yarıyan ilaç.
mukavemetsuz / mukavemetsûz
Dayanma gücünü bitiren.
mukırr / مقر
İtirafçı.
(Arapça)
mülazım
Bir kimseye bağlı gibi olan.
Maaşsız acemilik hizmeti.
İlmiyyede: Medrese tahsilini bitirip icazet alan. Stajyer.
Eskiden askerlikte yüzbaşıdan aşağı rütbelerin derecesi, ünvanı.
münhasif
Sönükleşen, parlaklığını yitirip görünmez hâle gelen.
müptezel
Saygınlığını yitirmiş
çokluğu dolayısıyla değerini yitiren, değersiz.
Müptezel
Saygınlığını yitirmiş
(Arapça)
müsaif
İş bitiren, uygunluk gösteren.
müsellemat-ı bedihiyat / müsellemât-ı bedihiyat
Apaçık oluşları sebebiyle itirazsız kabul edilen şeyler.
müstehak
Hak edilmiş, yiyip içilerek bitirilmiş, bitirilen, tüketilen.
müstehlek
İstihlâk edilmiş, yiyip içilerek bitirilmiş.
müstekmil
(Kemâl. den) Tam ve olgun bir hâle getiren. Eksiksiz olarak bitiren.
mütemmim
Tamamlayan, bitiren.
muterifane / muterifâne
İtiraf ederek.
muteriz / mûteriz
İtiraz eden.
İtiraz eden, karşı çıkan.
İtiraz eden, karşı çıkan.
muterizane / mûterizane
İtiraz edercesine.
müteşekki / müteşekkî
Şikâyet eden; itiraz eden.
nebh
Bir şeyi tenbih etmek, unuttuğunu hatırlatmak.
Ansızın bulunan. Yitik.
Ansızın yitirmek.
Uykudan uyanmak.
Şerefli olmak.
Meşhur olmak, ün salmak.
necz
Bitip tükenmek.
İhtiyaç bitirmek.
Vâdeyi yerine getirmek.
nefed
Bitirme, tükenme, bitirilme.
nefs-i emmare
İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli.
nehhat
Çalıştırılan sığır.
İnce.
Hımar, eşek.
Sadaka toplamaya memur olan kişinin işini bitirdikten sonra ücretini alması.
nekş
Kuyunun çamurunu temizlemek.
Bir şeyi bitirmek. Bir işden fâriğ olmak.
Bir şey üzerine gelip toplanmak.
nokta-i itiraz
İtiraz noktası.
ra'raa
Suyun şiddetle akması.
Depretmek. (Çocuk) büyümek.
Bitirmek.
redd-i kelam / redd-i kelâm
Söze itiraz etme, karşılık verme.
rişvet
Bir işi yapmak veya bitirmek için haksız yere alınan mal veya para.
sadaka-i fıtr
Ramazan bayramından evvel fıtra olarak verilen sadaka. Zengin (nisaba mâlik) her müslümanın (ihtiyar, genç, çocuk ve hattâ bunak da olsa) fakirlere vermeye mükellef olduğu sadakadır, vâcibdir. Nisaba mâlik olan bir müslüman, hem kendi nefsi için, hem de çocukları, hizmetçisi için sadaka-i fıtır veri
sahih kan / sahîh kan
Sekiz yaşını bitirip, dokuz yaşına bastıktan birkaç gün veya ay, yâhut seneler sonra, sıhhatli bir kızın veya âdet zamânı son dakikasından îtibâren tam temizlik (on beş gün) geçmiş olan kadının önünden çıkan ve Hanefî mezhebine göre, en az üç gün (ye tmiş iki saat) devâm eden kan; hayız ve aybaşı ka
salat-ül vitr / salât-ül vitr
Vitir namazı.
şekk-i itiraz
İtirazdan kaynaklanan şüphe.
semi'allahü limen hamideh
"Allahü teâlâ, hamd ve senâ eden kimsenin hamd, şükür ve senâsını (övgüsünü) işitir" mânâsına rükûdan kalkarken (doğrulurken) söylenen söz (tesbih).
semiane / semîane
İşitircesine.
sermaye-yi itiraz
İtiraz malzemesi.
sübha
Uyku, nevm.
Fâriğ olmak, vazgeçmek, çekilmek. İşi bitirmek.
ta'riz / ta'rîz
Üstü kapalı ve dokunaklı söz; kapalı îtirâz etmek; bir tarafı gösterip diğer tarafı kasd etmek.
takdiye
Hâcet bitirmek, ihtiyaç gidermek.
tamam
Bitme, bitirme, son, nihayet.
Tam, eksiksiz, noksansız.
Ne eksik ne fazla.
Münasib, uygun.
tayhan
Boş ve mâlayâni şeylere itiraz eden kimse.
tebah-kar / tebah-kâr
(Çoğulu: Tebâhkârân) Mahveden, harab eden, bitiren.
(Farsça)
tebehkar
(Çoğulu: Tebehkâran) Mahveden, harab eden. Bitiren.
(Farsça)
tebtit
Kesmek.
Dağıtmak.
Bitirmek.
teferrug
(Ferâg. dan) Vaz geçme, fârig olma.
Bir işi bitirip kurtulma.
Satın alınan bir mülkün tapusunu kendi üzerine çevirme.
tekmil
Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek.
Tam, bütün, eksiksiz.
Olgunlaştırma, bitirme.
tenvin
Kelime sonunu "nun" ile bitiren işaret.
terdid
Geri çevirmek, geriletmek.
Edb: Karşısındakini merakta bırakacak ve neticeyi sezdirmeyecek şekilde söz etmek.
İki ihtimâlle fikir anlatmak. Muhatabın beklemediği bir surette sözü bitirerek söze kuvvet vermek.
tetimme-i itiraz
İtiraz dilekçesinin eki, ilâvesi.
tetmim
Tamamlama, bitirme.
Edb: Bir şiiri tamam etmek.
vacib / vâcib
Allah ve resulü tarafından yerine getirilmesi kesin olarak emredilmiş olan şey (diğer bir mânası; delili farz ifade edecek derecede kesin olmayan, fakat hiç terk edilmeden yapılması istenen amel; vitir ve bayram namazları gibi.
Varlığı zorunlu olan.
veli / velî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mü'minleri seven, onlara yardım eden, işlerini bitiren, sevdiklerini sevmediklerine gâlib, üstün kılan, kâfirleri sevmeyen.
Bir çocuğun veya kadının babası yoksa baba tarafından dedesi, yoksa kâdı veya bunların vasî tâyin ettik
zayi' / zâyi' / ضایع
Kaybolan.
(Arapça)
Zâyi' etmek:
Kaybetmek, yitirmek.
(Arapça)
Zâyi' olmak:
Kaybolmak, yitmek.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
terceme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
bimar
Muahede
asfiya
MÜcevher
zade
nüzhet
mahiyet-i küfür
ank
inikad
dürd
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ITIR
kay
çılgın
zanna
MEŞ
problem
PESTEMAL
ilahi adalet
Sorun
vasıf