Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Hayat
ifadesini içeren
645
kelime bulundu...
a'mar
(Tekili: Ömr) Ömürler, yaşayışlar.
Mes'ut hayat. Hoşa gidecek garib ve tuhaf şeyler.
Sinler, yaşlar.
ab-ı hayat / âb-ı hayat / âb-ı hayât
Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer.
Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söyle
Hayat suyu.
Hayat suyu, içene ebedî hayat veren efsanevî su.
Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şek
ab-ı hayat-ı bakiye / âb-ı hayât-ı bâkiye
Sonsuz hayat suyu.
ab-ı kevser
Kevser âb-ı hayatı. Kevser letâfeti.
ab-ı kevser-i hayat / âb-ı kevser-i hayat
Hayat veren Kevser suyu.
abesiyyun
Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler. Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir. İki kola ayrılmıştır. Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, h
abıhayat / âbıhayat
Hayat suyu.
abülhayat-ı marifet / âbülhayat-ı marifet
Hayat suyu gibi, kan gibi insana lâzım olan Allah'ı tanıtıcı bilgi.
adab-ı hayatiye / âdâb-ı hayatiye
Hz. Peygamberin (a.s.m) hayatında yaşadığı ahlâk kuralları.
adaptasyon
Tatbik etme işi. Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması. Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi.
(Fransızca)
Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme.
(Fransızca)
aded-i enfas / aded-i enfâs
Canlıların hayatları boyunca aldıkları nefeslerin sayısı.
ağleb-i ömür
Ortalama ömür, hayat süresi.
ahilik
Asırlar önce Anadolu'da gelişen bir halk ocağı. Sosyal bir kuruluş olan ahilik iş alanında adam yetiştirmek, çalışma sevgisini aşılamak, istihsali çoğaltmak gibi gayeleri vardı. Günlük hayatta ise teavün, yoksulları koruma gibi insani duyguları; ayrıca müzik, silah kullanma, binicilik kabiliyetlerin
ahir hayat / âhir hayat
Hayatın sonu.
ahir vakit / âhir vakit
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
ahir zaman / âhir zaman
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
ahir-i hayat / âhir-i hayat
Hayatın sonu.
ahir-i ömür / âhir-i ömür
Hayatın son dönemi.
ahiret / âhiret
Öteki dünya; öldükten sonraki ebedî hayat.
İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayat. Âhirete îmân, inanılması lâzım olan altı esastan beşincisidir.
Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama
ahiret alemi / âhiret âlemi
Öteki dünya, öldükten sonraki hayat.
ahiret ehli / âhiret ehli
Âhiret hayatını esas tutan kimseler.
ahirzaman / âhirzaman
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
Dünyanın son zamanı ve son devresi. Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
ahirzaman peygamberi / âhirzaman peygamberi
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresinde gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
ahya / ahyâ
Hayatta olanlar, yaşayanlar.
aktivizm
Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek.
alaka-i hayat
Hayata olan ilgi.
alaturka
Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, alafranga karşıtı.
alem-i gayb / âlem-i gayb
Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem. Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi.
alem-i nasut / âlem-i nâsut
İnsanlar âlemi ve dünya hayatı. Mahlukiyet. Âlem-i Lâhut'un zıddı.
amur
(Çoğulu: Âmar) Bekâ mânâsına. Ömür. Her kişinin hayât müddeti.
antropoloji
yun. İnsan dediğimiz varlığı inceleyen ilim. İnsan biyolojik özellikleri açısından incelendiğinde biyolojik antropoloji, cemiyet halinde yaşıyan bir varlık olması açısından incelendiğinde sosyal antropoloji veya kültür antropolojisi, insanın mahiyeti, diğer varlıklardan farkı, hayatının mânası, düny
arş-ı hayat ve ihya
Hayatın ve hayat verip diriltmenin tecellî ettiği yer, makam.
asar-ı hayat / âsâr-ı hayat
Hayat eserleri, belirtileri.
aşere-i mübeşşere
Peygamberimizin (a.s.m.) hayatta iken Cennet ile müjdelediği on Sahabi.
ashab-ı hayat
Hayat sahipleri.
ashab-ı suffa / ashâb-ı suffa
Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yükse
ataraksiya
yun. Tesirlere (etkilere) karşılık göstermeme, durgunluk hâli.
(Fels.) Ruhun sükunete ulaşması, arzu ve ihtiraslardan uzak kalma. Eski çağ felsefesi, hayatın gayesi, saadet olarak duygusuzluk halini gösteriyordu. İnsan arzuları sonsuz, düşmanları sonsuzdur, (mikroptan kuyruklu yıldız
ayıklanma
(Biyolojide) Çevre şartlarına en iyi uyabilen canlıların hayatta kalıp çoğaldığı, uyamıyanların öldüğü ve nesillerinin yok olduğu, böylece canlılardan tabii bir tekâmül (evrim) meydana geldiğini savunanların ileri sürdüğü bir tâbirdir.
(Türkçe)
ayine-i hayat / âyine-i hayat
Hayat aynası.
ayine-i ism-i hayy / âyine-i ism-i hayy
Allah'ın, gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren isminin aynası, yansıdığı yer.
ayn-ı hayat
Hayatın kendisi.
ayn-ı ömür
Hayatın tâ kendisi.
ayn-ül hayat
Hayatın tâ kendisi.
aynelhayat / aynelhayât
Hayatın kendisi.
aynü'l-hayat
Hayat pınarı, kaynağı.
aynülhayat
Hayatın pınarı, kaynağı.
ayş
Yaşayış, yaşama. Yiyip içme. Zevk u safâ.
Dirilik. Hayat.
ayşe
Dirilik, hayat, yaşama.
azade-hayat
Hayattan kurtulmuş. Ölmüş.
(Farsça)
azrail
Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir. Yeryüzünde hayatın var olması, insanın yaratılışı tesadüfle açıklanamıyacağı gibi, ölüm de tesadüfle açıklanamaz. Hayatı yaratan ölümü de yaratmıştır. Hayat gibi ölüm
bab
Evlat sahibi erkek. Ata, ecdat.
(Farsça)
Gemi halatlarının bağlandığı yer.
(Farsça)
İnşaatta ağırlıkların bindirildiği direk.
(Farsça)
Mânevi rehber, şeyh.
(Farsça)
Bektaşi şeyhi.
(Farsça)
Hayırhah ve muhterem.
(Farsça)
Daha çok zencilerde olan bir hastalık cinsi.Aile reisi babadır. Babanın hayatt
(Farsça)
bade / bâde
Şarap, içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.)
(Farsça)
bahar-ı hayat
Hayatın baharı olan gençlik çağı.
bais-i hayat-ı mücedded / bâis-i hayât-ı mücedded
Yeni bir hayat sebebi.
bayezid-i bistami / bayezid-i bistamî
(Hi: 188-261) Ehl-i Sünnet ve Cemâatın büyük âlimlerinden ve büyük evliyadandır. İran'ın Bistam şehrinde doğmuştur. Künyesi, Ebu Yezid Tayfur bin İsa El-Bistamî'dir. Cafer-i Sâdık Radıyallahü Anhu'dan kırk sene sonra dünyaya gelmiş ve ondan üveysî olarak feyz almıştır. Mücerret bir hayat geçirmiştir
bedavet / bedâvet
Bedevilik, göçebelik; şehirlilikten uzak köy ve göçebe hayatı.
bedevi / bedevî
Çölde yaşayan. Göçebe. Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan.
Seyyid Ahmed-i Bedevî nâmındaki büyük bir zâtın tarikatı ve onun mensubu olan.
bedeviyet
(Bedâvet) Göçer hayatı yaşayış. Göçebelik. Bedevilik.
beka alemi / beka âlemi
Sonsuzluk âlemi, âhiret hayatı.
bekà-i ahiret / bekà-i âhiret
Âhiretin hayatının devamlılığı, kalıcılığı.
beka-i dünyevi / beka-i dünyevî
Dünya hayatında devamlılık. Uzun ömür.
bekà-i dünyevi / bekà-i dünyevî
Dünya hayatında devamlılık, uzun ömür.
berhayat / berhayât / برحيات
Yaşayan. Hayat üzere olan.
(Farsça)
Hayatta olan, sağ.
(Farsça - Arapça)
Berhayât bulunmak:
Yaşamak, hayatta olmak.
(Farsça - Arapça)
beşerin hayat-ı nev'iyesi
İnsan türünün hayatı.
besin
Zihayat varlıkların yaşama, gelişme ve çalışmaları için gerekli olan çeşitli gıda maddeleri.
(Türkçe)
besmele-i hayat
Hayatın başlangıcı.
besmele-i hayat-ı dünyeviye
Dünyadaki hayatının ilk başladığı zaman dilimi.
bid'at
(Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler.
Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmaya
bidayet-i hayat / bidâyet-i hayat
Hayatının başlangıcı.
biyocoğrafya
yun. Nebat ve hayvanların yer yüzünde dağılışını ve sebebelerini tetkik eden ilim kolu. Hayatî Coğrafya. Biyojeografi.
biyografi
Bir kimsenin hayatını anlatan eser.
biyoğrafi
Şahısların hayatlarını mevzu edinen yazı çeşitlerine verilen isim.
bürhan-ı enfüsi / bürhan-ı enfüsî
İnsanın içinde ve hayatında görünen bürhan. Nefse ve şahsa ve içe ait bürhan.
burjuva
Hayatını emek vererek kazanmayan zengin kimse.
Orta halli olup, ne çok zengin ve ne de çok fakir olan halk. Eskiden Avrupa'da köylü ve asilzade olmayıp şehirde yaşayan halka denirdi. Kendi başına işi ve malı olan, ücretle çalışmayan, ferde bağlı iş hayatını güden sınıftan olan.
(Fransızca)
came-i hayat
Hayat elbisesi, ömür.
can / cân
Yaşayış. Diride olan kudret, kuvvet. Hayat cevheri. Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır. Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir. Deney ilimlerini
(Farsça)
Hayat, ruh, gönül.
can-aver
Zihayat, canlı, yaşayan. Hayatdar.
Domuz, canavar, hınzır.
Zararlı hayvan.
can-bahş
Hayat bağışlayan, can veren. Sevgili. Cenâb-ı Hak. Allah.
(Farsça)
canbahş
Can veren, hayat bağışlayan.
candar
Diri, canlı, zihayat, ziruh.
(Farsça)
Silâhlı kimse.
(Farsça)
Muhafız, koruyucu, emniyet memuru.
(Farsça)
Yol yiyeceği, azık.
(Farsça)
cani
Cinayet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan. Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar. Çünkü Allah'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, irade
cemiyet-i hayatiye
Hayatın kapsamlılığı; insanın hayatının herşeyle alâkalı ve irtibatlı oluşu.
cenab-ı hayy-i layemut / cenâb-ı hayy-i lâyemût
Gerçek hayat sahibi olan, her canlıya hayat veren ve zâtına ölüm arız olmayan Allah.
cennet-i bakiye / cennet-i bâkiye
Devamlı ve kalıcı olan Cennet hayatı.
cennet-i ebediye
Sonsuz Cennet hayatı.
cevher-i hayat
Hayat cevheri; hayatın özü.
cilve-i hayat
Hayat görüntüsü, yansıması.
cilve-i hayat-ı sermedi / cilve-i hayat-ı sermedî
Sürekli ve sonsuz olan bir hayatın görüntüsü, aksi.
çirkab-ı hayat-ı maddiye / çirkâb-ı hayat-ı maddiye
Maddî hayattaki çirkef, bataklık.
cism-i zihayat / cism-i zîhayât / جِسْمِ ذِي حَيَاتْ
Hayat sahibi cisim.
dağdağa-i hayat
Hayatın sıkıntıları.
dağdağa-i hayat-ı cismaniye
Maddî hayatın sıkıntıları.
daire-i hayat
Hayat alanı.
damar-ı hayat
Hayat damarı.
delalet-i selase / delalet-i selâse
Üç çeşit delâlet. Bunlar da: Delâlet-i mutabıkıye, delâlet-i tazammuniye, delâlet-i iltizamiyedir.1- Delalet-i mutabıkıye: Bir kelâmın vaz'olunduğu, yani kasdedilen mânanın tamanına delâletidir. Meselâ: İnsan lâfzı, insanın tam mahiyeti olan, hayvan-ı natık, (yani, konuşan hayat sahibi varlık) mânas
dercan etmek
Can içine almak, hayatını ona vermek.
Hayatını ona vermek, gönlüne sindirmek.
derece-i hayat
Hayat derecesi.
ders-i içtimai ve islami / ders-i içtimaî ve islâmî
Sosyal hayat ve İslâm dini hakkında verilen ders.
deşt-i hayat
Hayat çölü.
devam-ı hayat
Hayatın devamı.
devam-ı hayat-ı insaniye
İnsan hayatının devam etmesi.
din
Ceza, ivaz.
İman ve amel mevzuu olarak insanlara Cenab-ı Hak tarafından teklif olunan Hak ve hakikat kanunlarının hey'et-i mecmuasıdır. Din, kâinatın, dünyanın hayatın ve insanın yaratılış gayeleri ve var oluş şekillerini açıklıyarak, onları mânasızlıktan ve abesiyetten kurtarır. İns
dünya hayatı / dünyâ hayâtı
Âhiretten önceki hayat.
dünyadar / dünyadâr
Dünya işleriyle uğraşan, mal ve mülk sahibi olan. Dünya hayatına fazla meyilli olan.
(Farsça)
dünyalık / dünyâlık
İnsanın hayatta muhtâc olduğu şeyler, para, mal v.s.
düstur-u hayat
Hayat prensibi.
düstur-u hayat-ı içtimai / düstur-u hayat-ı içtimaî
Sosyal hayatın prensibi.
düstur-u hayatiye
Hayat prensibi.
ebed-ül-abad / ebed-ül-âbâd
Tükenmez, ebedî hayat. Sonsuzluk.
Cennet.
ebedperest
Sonsuz hayata arzulu.
ebedül'abad memleketi / ebedül'âbad memleketi
Sonsuzluklar ülkesi; sonsuz hayat, Cennet.
ecel / اجل
Belli vakit. Hayâtın sonu. Hayat sâhibinin, canlının ölümü için Allahü teâlânın takdir ve tâyin ettiği vakit.
Hayatın sonu.
(Arapça)
ecel-i müsemma / ecel-i müsemmâ
Belli vakit, bilinen ecel, Allahü teâlânın bir kimse için ezelde takdir ve tâyin buyurduğu (belirlediği) hiç bir şekilde değişmeyen ecel, hayâtın sonu.
efza
(Bak: HAYAT-FEZA)
ehl-i ahiret / ehl-i âhiret
Âhiret ehli, âhiret hayatını esas tutan kimseler.
ehl-i dünya ve siyaset
Dünya ve siyasi hayata dalıp, âhireti düşünmeyenler.
ehl-i hayat
Hayat sahipleri.
ehl-i meder ve medeniyet
Yerleşik hayat tarzı ile yaşayan şehirliler.
el-hayy
Diri ve devamlı hayat sâhibi. Zâtî hayat ile münferid, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allah (C.C.)
emr-i maaş
Geçinme işi ve hususu. Hayat ihtiyaçları.
enes ibn-i malik
Ensardan ve Ashâb-ı Kiram'ın fakihlerindendir. Hicretin ibtidasından itibaren on sene Resul-i Ekrem Efendimizin (A.S.M.) hizmetinde bulunmakla şeref kazanmıştır.Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) 2630 Hadis-i Şerif rivâyet etmiştir. 100 yaşına kadar yaşamış, hicri 92 veya 94 senelerinde Basra'da ebedî hayat
enfas-ı ma'dude
Sayılı nefesler. İnsan hayatı. Miktarı muayyen olan ömür dakikaları.
enfas-ı ma'dude-i hayat / enfâs-ı ma'dude-i hayat
Hayatın sayılı nefesleri.
enfüsi / enfüsî
Bir kimseye mahsus görüş ve düşünüş. Nefse, kendi hayatına aid, dâhile aid. (Subjektif) (Objektifin zıddı)
enva-ı hayat / envâ-ı hayat
Hayat çeşitleri, türleri.
enva-ı zevi'l-hayat / envâ-ı zevi'l-hayat
Hayat sahibi olan canlıların türleri.
erbab-ı siyer
Peygamberimizin (a.s.m.) hayatı, ahlâkı, sözleri ve yaşayışı hakkında kitap yazanlar, İslâm tarihçileri.
Tarihçiler. Peygamberimiz Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) hayatını bilenler.
esaret-i hayvani / esaret-i hayvanî
Hayvanlara yakışır bir esirlik. Zulüm, işkence ve haksızlık içinde hayat geçirmek.
eser-i hayat
Hayat alâmeti, hayat eseri, hayat belirtisi.
eşkal-i hayat / eşkâl-i hayat
Hayatın şekilleri.
et-tahiyyatü
Bütün mahlukatın hayatları, kal ve hâl dilleri ile Hâlıkları olan Allah'a (C.C.) karşı yaptıkları hamdler, şükürler, mânevi hayat hediyeleri.
etnoloji
yun. Kavimleri, ayrı dil ve ırktan toplumların hayat ve özelliklerini inceleyen ilim. Önce hristiyan misyonerleri dinlerini yaymak için kavimlerin özelliklerini öğrenme ihtiyacını duymuşlar ve onların zayıf damarlarından faydalanmayı düşünmüşlerdir. 19.yy.dan itibaren ilmî gaye ile araştırmalar yapı
etvar-ı hayat / etvâr-ı hayat
Hayatın durumları, tavırları.
ezvak-ı hayat / ezvâk-ı hayat
Hayatın lezzetleri, zevkleri.
facire
Kötü hayata alışmış, ahlâksız kadın. Günahkâr.
faiz
Ödünç verilen para için alınan ve şer'an haram olan kâr. Faizin iş hayatındaki mânası, "sen çalış, ben yiyeyim"dir. Küçük tasarruf sahiplerinin paraları bankalarda toplanıp, büyük yekûnlere ulaşır. Banka bu parayı aldığından daha büyük faizle iş sahiplerine kredi olarak verir. İstihsâl edile
fatiha-i hayat-ı ilmiye / fâtiha-i hayat-ı ilmiye
İlmî hayatın başlangıcı.
felsefe
Madde, hayat, yaratılış, kâinât, ruh, ölüm, ölüm sonrası gibi konularda insan gücünün akla dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamâmı. Beğendiği düşüncelerini hakîkat olarak anlatmak, yaldızlı, heyecan verici laflarla inandırmaya çalışmak. Tecrübeye, hesâba dayanmayan şahsî düşünceler.
Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış. Feylesofların mesleği.
İlm-i hikmet.
Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim.
Herkesin hususi fikri. M
fikr-i ahiret / fikr-i âhiret
Öldükten sonraki hayat düşüncesi.
fıtrat-ı hayat-ı hakiki
Hakiki hayatın mahiyeti.
fıtri / fıtrî
Doğuştan, yaradılıştan, fıtrata âit ve müteallik. Hayat kanunlarına uygun.
fünun-u kevniye
Kevne (kâinattaki fizikî, kimyevî ve hayatî hâdiselere) dair fenler.
gaye-i hayat
Hayatın gayesi.
guşenişin / gûşenişîn / گوشه نشين
Köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
(Farsça)
güzeran-ı hayat / güzerân-ı hayat
Hayatın geçmesi; hayatın geçmiş seyri.
hacat-ı hayatiye / hâcât-ı hayatiye
Hayatın ihtiyaçları, hayat için gerek duyulan ihtiyaçlar.
hadisat-ı hayatiye
Hayata ait olaylar.
hadise-i ahirzaman / hâdise-i âhirzaman
Âhirzaman hâdisesi, dünya hayatının kıyamete yakın son devresindeki meydana gelen olay.
hakaik-i hayat
Hayatın içindeki gizli hakikatler, gerçekler.
hakikat-ı hariciye / hakikat-ı hâriciye
Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık.
hakikat-i hayat
Hayatın hakikati, gerçeği.
hakikat-i hayatiye
Hayatın içinde gizli olan gerçek.
hakikat-i içtimaiye
Sosyal hayatla ilgili gerçek.
hakiki rızık / hakikî rızık
Hayatın devamı için sahip olmamız gereken nimetler.
hal-i hayat
Hayat hali, yaşarken.
halife / halîfe
Birinin yerine geçen.
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vekîlî ve yeryüzündeki bütün müslümanların reîsi (başı).
Bir tasavvuf büyüğünün yetiştirip, hayâtında veya vefâtından sonra insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirdiği talebesi.
halık-ı hayat / hâlık-ı hayat
Hayatı yoktan yaratan Allah.
halık-ı mevt ve hayat / hâlık-ı mevt ve hayat
Hayatı ve ölümü yaratan Allah.
hane-i hayat
Hayat evi.
hasr-ı hayat
Hayatını sadece bir şeye vermek, bütün çalışmalarını yalnız bir şeye yöneltmek.
hatıra-i hayat-ı medresiyye
Medresede hayatının hatırası, anısı.
havz-ı ab-ı hayat / havz-ı âb-ı hayat
Hayat suyunun havuzu.
hayat / hayât
Dirilik. Canlılık. Yaşama. Sağlık.
Fık: Allah (C.C.) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır. Bu, Hak Teâlâ'nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır.
Diri olmak, dirilik.
Allahü teâlâ hakkında bilmemiz vâcib olan sıfât-ı subûtiyye'den biri. Allahü teâlânın diri olması.
Bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçen zaman.
Bir insanın ölümünden sonra başlayan ebedî (sonsuz) hayat.
hayat-alud / hayat-âlûd
Hayattar, hayat dolu.
hayat-bahş
Hayat bağışlayan, hayat veren, zindelik veren.
(Farsça)
hayat-feza
Hayat artırıcı, hayat bahşedici.
(Farsça)
hayat-ı ahiret / hayat-ı âhiret
Âhiret hayatı, öldükten sonraki hayat.
hayat-ı akdes
Cenâb-ı Hakkın Zâtına mahsus, her türlü noksanlıktan mukaddes hayatı.
hayat-ı alem / hayat-ı âlem
Kâinatın hayatı.
hayat-ı alil
Hasta ömür, hastalıklı hayat.
hayat-ı amme / hayat-ı âmme
Genel hayat, hayatın genel mânâsı.
hayat-ı askeriye
Askerlik hayatı.
hayat-ı askeriyye
Askerlik hayatı.
hayat-ı baki / hayat-ı bâki
Devamlı ve kalıcı âhiret hayatı.
hayat-ı bakıye / hayat-ı bâkıye
Devamlı ve kalıcı âhiret hayatı.
hayat-ı bakiye / hayat-ı bâkiye / حَيَاتِ بَاقِيَه
Devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı.
Ölümsüz hayat.
Sonu olmayan hayat, âhiret.
hayat-ı bakiye ve ebediye / hayat-ı bâkiye ve ebediye
Kalıcı ve sonsuz olan âhiret hayatı.
hayat-ı berzahiye
Öldükten sonra kıyamete kadar yaşanan kabir hayatı.
hayat-ı beşer
İnsanlık hayatı.
İnsan hayatı.
hayat-ı beşeriye
İnsan hayatı.
hayat-ı beşeriye-i sefihane / hayat-ı beşeriye-i sefihâne
İnsanların haram ve yasak eğlence hayatı.
hayat-ı camia / hayat-ı câmia
Çok kapsamlı olan hayat.
hayat-ı cavidan / hayat-ı câvidân
Ebedî, sonsuz hayat.
hayat-ı cinsiye
Aynı alt türdeki varlıkların hayatı.
hayat-ı cismaniye / hayat-ı cismâniye
Maddî, bedene ait hayat.
hayat-ı daime
Sürekli hayat.
hayat-ı diniye / hayat-ı dîniye
Dinî hayat.
hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviye
Ebedî hayat , dinî hayat ve âhiret hayatı.
hayat-ı dünya
Dünya hayatı.
hayat-ı dünyevi / hayat-ı dünyevî
Dünya hayatı.
hayat-ı dünyeviye / hayat-ı dünyevîye
Dünya hayatı.
hayat-ı dünyeviye ve uhreviye
Dünya ve ahiret hayatı.
hayat-ı ebedi / hayat-ı ebedî
Sonsuz hayat.
hayat-ı ebediye
Sonsuz hayat.
hayat-ı ezeliye
Başlangıcı olmayan devamlı hayat.
hayat-ı fani / hayât-ı fâni
Geçici, ölümlü hayat.
hayat-ı faniye / hayat-ı fâniye
Geçici ve ölümlü dünya hayatı.
Geçici hayat.
hayat-ı faniye-i dünyeviye / hayat-ı fâniye-i dünyeviye
Geçici olan, gelip geçici dünya hayatı.
hayat-ı faniye-i maddiye / hayat-ı fâniye-i maddiye
Maddî olan geçici hayat, dünya hayatı.
hayat-ı hakikiye ve sermediye
Gerçek ve kesintisiz hayat.
hayat-ı hayvani / hayat-ı hayvanî
Hayvanî hayat.
hayat-ı hayvaniye
Hayvanî hayat.
hayat-ı hayvaniye-i maddiye-i dünyeviye
Maddî dünyadaki canlı hayat.
hayat-ı hızıriye / hayat-ı hızırîye
Hz. Hızır'ın (a.s.) hayatı.
hayat-ı hürriyet
Hür hayat, özgür yaşam.
hayat-ı hususiyye
Hususi hayat, özel hayat. Şahsa ait hayat.
hayat-ı içtimai / hayat-ı içtimaî
Sosyal hayat.
hayat-ı içtimaiye / hayat-ı içtimâiye
Toplum hayatı.
hayat-ı içtimaiye medresesi
Toplumsal hayat medresesi, hayat okulu.
hayat-ı içtimaiye ve dünyeviye
Toplumsal ve dünyaya ait hayat.
hayat-ı içtimaiye ve şahsiye
Sosyal ve kişisel hayat.
hayat-ı içtimaiye ve siyasiye
Sosyal ve siyasi hayat.
hayat-ı içtimaiye ve ticariye
Toplumsal hayat ve ticaret hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye
İnsanların sosyal hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i ehl-i iman / hayat-ı içtimâiye-i ehl-i iman
Mü'minlerin toplumsal hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i insan
İnsanların sosyal hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i insaniye
İnsanlığın toplum hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i islamiye / hayat-ı içtimaiye-i islâmiye
İslâmiyetin sosyal hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i siyasiye / hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye
Toplumun siyasal hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i siyasiye-i beşeriye
İnsanlığın sosyal ve siyasî hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i ümmet
Ümmetin (Müslümanların) sosyal hayatı.
hayat-ı içtimaye
Sosyal hayat.
hayat-ı ihtilal / hayat-ı ihtilâl
Karışıklığın, ayaklanmanın hayatı ve sebebi.
hayat-ı imaniye
İman hayatı.
hayat-ı insan
İnsan hayatı.
hayat-ı insani / hayat-ı insanî
İnsana ait hayat.
hayat-ı insaniye
İnsanlık hayatı.
hayat-ı islamiye / hayat-ı islâmiye
İslâmî hayat.
hayat-ı istidad
Yeteneklerin hayatı.
hayat-ı kainat / hayat-ı kâinat
Evrenin hayatı.
hayat-ı kalbiye
Kalbe ait hayat.
hayat-ı kudsiye-i islamiye / hayat-ı kudsiye-i islâmiye
İslâmiyetin tesis ettiği kutsal hayat.
hayat-ı külliye
Küllî hayat; bütün fertleri içine alan kapsamlı hayat.
hayat-ı maddiye
Maddî hayat.
hayat-ı maddiye-i nefsiye
Hayatın madde ve nefse bakan yönü.
hayat-ı maneviye / hayat-ı mâneviye
Maddî olmayan, mânevî hayat.
hayat-ı maneviye ve bakiye / hayat-ı mâneviye ve bâkiye
Mânevî ve kalıcı ve sürekli olan hayat.
hayat-ı maneviye ve maddiye / hayat-ı mâneviye ve maddîye
Maddî ve mânevî hayat.
hayat-ı maneviye ve uhreviye / hayat-ı mâneviye ve uhreviye
Mânevî ve âhirete ait olan hayat.
hayat-ı maneviye-i ubudiyet / hayat-ı mâneviye-i ubudiyet
Kulluğun mânevî hayatı.
hayat-ı masumane / hayat-ı mâsumane
Günahsız, suçsuz hayat.
hayat-ı medeniye
Medenî hayat.
hayat-ı mes'udane / hayat-ı mes'udâne
Mutlu bir hayat.
hayat-ı muhammediye
Hz. Muhammed'in hayatı.
hayat-ı mutlaka
Sınırsız bir hayat.
hayat-ı namütenahi / hayat-ı nâmütenahî
Sonsuz hayat.
hayat-ı nebat
Bitki hayatı.
hayat-ı nebatiye
Bitkilerin hayatı.
hayat-ı nefsiye ve ruhiye
Ruhsal ve psikolojik hayat.
hayat-ı ruhaniye
Ruhânî hayat, ruhen yaşanan hayat.
hayat-ı ruhiye
Ruha ait, ruhsal hayat.
hayat-ı şahsiye
Kişisel hayat.
hayat-ı şahsiye ve nev'iye ve içtimaiye
Şahsî, türe ait ve sosyal hayat.
hayat-ı şahsiye ve uhreviye
Kişisel hayat ve âhiret hayatı.
hayat-ı şahsiye-i insaniye
İnsanın şahsî hayatı.
hayat-ı saniye
İkinci hayat.
hayat-ı sariye / hayat-ı sâriye
Varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu.
hayat-ı sefilane / hayat-ı sefilâne
Alçak bir haldeki hayat.
hayat-ı şehriye
Şehir hayatı.
hayat-ı sermediye
Devamlı, sürekli hayat.
hayat-ı siyasiye
Siyaset hayatı.
hayat-ı siyasiye ve içtimaiye
Siyasî ve toplumsal hayat.
hayat-ı takdiriyye
Huk: Ana rahminde bulunan çocuğun hayatı.
hayat-ı uhreviye / hayat-ı uhrevîye
Âhiret hayatı.
hayat-ı ulviye
Yüce hayat.
hayat-ı umumiye
Umuma ait, genel hayat.
hayat-ı vacibe / hayat-ı vâcibe
Varlığı gerekli olan hayat.
hayat-ı zahiri
Asıl, görünürdeki hayat.
hayat-ı zaif
Zayıf hayat.
hayatalud / hayatâlûd
Hayatla karışık.
hayatbahş / حيات بخش
Hayat veren.
(Arapça - Farsça)
hayatdar / hayatdâr
Hayatlı.
hayateyn
İki hayat, dünya ve âhiret hayatı.
hayatfeşan / hayatfeşân
Hayat saçan.
Hayat saçan.
hayati / hayatî / حياتى
Hayatla ilgili, hayata dair.
Hayata ve yaşamağa ait. Hayatla alâkalı. Hayat için mecburi olan.
Mc: Çok önemli bir şeyin bağlı bulunduğu başka bir şey. Temel.
Hayatla ilgili, önemli.
Hayatla ilgili, yaşamsal.
(Arapça)
hayatiyet
Canlılık. Hayat işaretinin, alâmetinin görünür olması.
hayatkarane / hayatkârâne
Hayatlı bir şekilde.
hayatperest / حَيَاتْپَرَسْتْ
Hayata aşırı düşkün olan.
Hayatı çok seven.
hayatperverane / hayatperverâne
Hayatı severcesine.
Hayatı besler tarzda.
hayaviye
Hayatla alâkalı âza. (Hayeviye diye de okunur)
hayvan / hayvân
Hayatlı, canlı, diri.
hayvaniyyet
Hayvanlık, canlılık, zihayat olmak. Akıl ve idrakten mahrumiyet.
hayy / حَيْ
Gerçek hayat sahibi olan Allah.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Dâimâ hayât sâhibi ve diri olan, hep var, varlığı ezelî ve ebedî (sonsuz) olan.
Ezelden beri hayat sahibi olan Allah.
Daimi hayat sahibi olan (Allah).
hayy-ı baki / hayy-ı bâkî / hayy-ı bâki / حَيِّ بَاق۪ي
Sürekli var olan ve sonsuz hayat sahibi olan Allah.
Sonu olmayan dâimi hayat sahibi (Allah).
hayy-ı ezeli / hayy-ı ezelî
Başlangıcı olmaksızın devamlı hayat sahibi olan Allah.
hayy-ı kayyum / hayy-ı kayyûm / حَيِّ قَيُّومْ
Her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah.
Dâimî hayat sâhibi olup, varlığı kendinden olan ve mahlûkātı varlıkta tutan (Allah).
hayy-ı kayyum-u ezeli / hayy-ı kayyûm-u ezelî
Varlığının ve diriliğinin başlangıcı olmayıp her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah.
hayy-ı layemut / hayy-ı lâyemut / hayy-ı lâyemût / حَيِّ لاَيَمُوتْ
Ölümün kendisi için söz konusu olmadığı daimî hayat sahibi Allah.
Ölümün kendisi için söz konusu olmadığı, daimî hayat sahibi Allah.
Ölümsüz olup dâimâ hayat sâhibi olan (Allah).
hedaya-yı hayatiye / hedâyâ-yı hayatiye
Hayatın sunduğu hediyeler.
heluk
Helâk olucu, helâk olan.
Fâcire kadın. Kötü hayata alışmış kadın.
heyet-i içtimaiye-i islamiye / heyet-i içtimaiye-i islâmiye
Müslümanların sosyal hayatı, konumu, yapısı.
hidemat-ı hayatiye / hidemât-ı hayatiye
Hayata âit vazifeler, hizmetler.
hıfz-ı hayat
Hayatı koruma.
hikmet-i hayatiye
Hayatta olmasındaki hikmet.
hikmet-i teklif
İnsanlara dünya hayatında bazı sorumlulukların yüklenmesinin hikmeti, imtihan gayesi.
hırs-ı hayat
Hayat hırsı.
hissiyat-ı hayatiye
Hayata ait duygular.
hızır
İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
hoca tahsin efendi
(Vefatı: Mi. 1880) Yanya civarından (Filâtlı) olup Osmanlı Alimlerinin sonuncularındandır. Tarih-i Tekvin ve Esas-ı İlm-i Hayat gibi eserleri vardır.
hubb-u hayat
Hayatı, yaşamayı sevmek.
hukuk
(Tekili: Hakk) Haklar.
İnsanın cemiyet hayatında riâyet etmesi lâzım gelen kaideler, esaslar, yâni; şer'i ve adli hükümler. Haklıyı haksızdan ayıran kaideler.
Şeriat kitablarında yazılı olan haklar, kanunlar ve kaideler.
Üniversitenin hukuk tahsili yaptıran kısmı.
hukuk-u hayat
Hayat boyu sahip olunan haklar.
hukuk-u hayatiye
Hayat sahibi olmaktan kaynaklanan haklar.
huluvv
Boş olmak, hâlî oluş. Boşluk. Boşta olmak.
Huk: Tarafların anlaşarak evlilik hayatlarına son vermeleri.
Huk: Bir gayr-i menkulün, muayyen bir bedel ile kiralanmış olmasından doğan kiracılık hakkı ve menfaati.
Hava parası adıyla verilen meblağ.
hümanizm
Lât. Edb: İslâmiyete mugayir ve aykırı eski Yunan ve Lâtin edebiyatı ve felsefesi taraftarlığı hareketi.
Fls: İnsan menfaatını hayatta değer ölçüsü kabul eden ve dine tâbi olmayan, insana aşırı hâkimiyet tanımak isteyen ve maddeperest, dinsiz, imansız bir cereyan, bir fikir ve bâtıl
hüsn-ü mücerred
Gayr olsun olmasın bizzat güzel olan şey. Bazı âza veya çizgilerin mütenasib terkib ve tertibiyle hâsıl olan hüsün, hüsn-ü mücerred değildir. Şartları zâil olsa, hüsün de zâil olur. Fakat, vücud, hayat, iman gibi varlıklar hüsn-ü mücerreddir ve bizzat güzeldirler. Güzellikleri başka şeylere
ib'as
Yeniden yaratmak, göndermek. Hayat vermek.
ibn-i ishak
(Ebu Abdullah Muhammed) Medine'de büyümüştür. Hz. Muhammed'in (A.S.M.) hayatına dair vak'aları derin bir alâka ile toplamağa başladı. Daha sonra Mısır'a, oradan da Irak'a gitti. Hi: 151 veya 152 tarihinde Bağdat'ta vefat etti. Siyere dair iki eser vücuda getirmiştir.1. Kitab-ül Mübtedâ ve Kısâs-ul E
ibret / عبرت
Hayat dersi.
(Arapça)
içtimaat-ı hayatiye
Hayatın devamlılığını sağlayan parçaların bir araya gelmesi.
içtimaat-ı insaniye / içtimaât-ı insaniye
İnsanlığın sosyal hayatları.
ictimai / ictimaî
Topluluğa ait, birlikte yaşayanlara dair. Cemiyet hayatına ait ve müteallik. Sosyal.
ictimai hayat / ictimaî hayat
Toplumsal hayat.
içtimai hayat / içtimaî hayat
Sosyal hayat.
içtimaiyat / içtimâiyat
Sosyal hayat, sosyal yapı.
içtimaiyat-ı beşeriye / içtimaiyât-ı beşeriye
İnsanlığın sosyal hayatı.
içtimaiyat-ı insaniye / içtimaiyât-ı insaniye
İnsanlığın sosyal hayatları.
içtimaiye-i beşeriye
İnsanlığın toplum hayatı.
ictimaiyyat
İçtimaî ilimler. Topluluk hayatına dair ilimler. Sosyoloji.
ictimaiyyun
İçtimaî hayatı en güzel şekilde idareyi düşünen ve ona çalışan. İçtimaî mes'elelere dair ilimlerle uğraşan kimseler. Sosyologlar.
idame-i hayat
Hayatı devam ettirme.
idame-i hayat etme
Hayatını devam ettirme, yaşamını sürdürme.
idil
Kır hayatını mevzu yapan nazım veya nesir yazı.
(Fransızca)
ifna-yi hayat
Hayatını sarf edip bitirmek. Hayatını yok etmek.
ihtikar / ihtikâr
Vurgunculuk; fazladan kazanç sağlamak amacıyla, hayat için zarurî olan ihtiyaç maddelerini satın alıp fiyatı artsın diye bir süre saklama.
ihya / ihyâ / اِحْيَا
Diriltmek. Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak. Şenlendirmek. Uyandırmak.
Gece de uyumayıp çalışmak veya ibâdetle vakit geçirmek.
Diriltme, hayat verme.
Hayat verme, diriltme.
Hayat verme.
ihya-yı arz / ihyâ-yı arz / اِحْيَايِ اَرْضْ
Yer yüzüne hayat verme.
ihya-yı fert
Bir kişiye hayat verme.
ihya-yı nev'
Bir türe hayat verme.
iksir-i hayat / iksir-i hayât
Hayat verici güçlü ilâç.
ilm-i ictimai / ilm-i ictimaî
İçtimaî hayat ilmi. Toplu yaşayış ve cemiyet bilgisi. Sosyoloji.
imam-ı şafii / imam-ı şâfiî
(Hi: 150-204) İmam-ı Abdullah bin Muhammed diye de anılır. Üçüncü ceddi olan Şâfiî, hayatında Resulüllâh'ı (A.S.M.) gördüğü için o isimle anılır. Nesebi, Abd-i Menaf'da Peygamberimiz (A.S.M.) ile birleşir. Gençliğinde çok fakir bir hayat yaşadı. Çok ileri muhaddis ve müfessir-i Kur'andır. Usul-ü Had
iman-ı ye's
Çaresiz kalan, hayatından ümidsiz olan bir kimsenin imanı.
imrar-ı hayat etme
Hayat sürme, yaşama.
imrar-ı hayat etmek
Hayat geçirmek, sürmek.
imrar-ı hayat eyleme
Hayat geçirme, sürme.
in'aş / in'âş
Yeniden yaşatma, hayatlandırma.
inkılab-ı acib-i medeni ve dünyevi / inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevî
Medeniyet sahasında ve dünya hayatıyla ilgili acayip köklü değişim.
inkılab-ı azim-i içtimai / inkılâb-ı azîm-i içtimaî
Toplum hayatında meydana gelen büyük değişim.
intiha-i terakkiyat-ı hayat-ı ahmediye
Hz. Peygamberin (a.s.m.) hayatı süresince katettiği mânevî mertebelere yükselme ve ilerlemesinin en son noktası.
intizam-ı manevi ve hayati / intizam-ı mânevî ve hayatî
Hayata ve mânâya ait düzenlilik.
irtica
Geri dönmek. Ric'at etmek. Eski hayat tarzına dönmek.
iş / îş
Yaşayış. Yaşamak. Zevk u safa sürmek.
Hayata medar olan ve geçinilen şeyler.
Ekmek. Gıda.
iş'al-i nur-u hayat / iş'âl-i nur-u hayat
Hayat nurunu parlatmak, alevlendirmek.
ıslah-ı nefis
Nefsi düzeltme, hayatını değiştirme.
ism-i hayy
Allah'ın gerçek hayat sahibi olduğunu ve her canlıya hayat verdiğini bildiren ismi.
ism-i hayy ve kayyum / ism-i hayy ve kayyûm
Gerçek hayat sahibi olan, her canlıya hayat veren, her şeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren Allah'ın ismi.
ism-i muhyi / ism-i muhyî
Allah'ın bütün canlılara hayat verdiğini ifade eden ismi.
istiare-i musarraha
(Açık istiare) Teşbihin iki temel unsurundan yalnız kendisine benzetilen ile yapılan istiare.Meselâ: Büyük âlimlere; ayaklı kütüphane veya yaşlı kimselere hayatının son baharında denilmesi gibi.
istidad-ı hayat
Hayat kabiliyeti.
istidad-ı hayatiye
Hayatî kabiliyet, yetenek.
istihfaf-ı hayat
Hayatı küçümseme, hafife alma.
istimdad-ı hayat / istimdâd-ı hayat
Hayat talep etmek, hayatî yardım istemek.
istirahat-i hayat
Rahat, huzurlu hayat.
iştiyak-ı hayat
Hayatı aşk derecesinde istemek.
kadim-i baki / kadîm-i bâkî
Varlığının başlangıcı olmayan ve sürekli hayat sahibi Allah.
kaide-i hayatiye
Hayat kaidesi, kuralı.
kamet-i ömr
Ömür boyu. Bütün hayat müddetince.
kanun-u tabiiye
Tabiî kanun; kâinatta ve sosyal hayatta doğal olarak yürürlükte olan kanun.
kat'-ı hayat / kat'-ı hayât
Hayatın kesilmesi. Ölüm, mevt.
katarat ve lemeat-ı hayat
Hayat damlaları ve parıltıları; damlalara ve parıltılara benzeyen mahlûkatın hayatları.
katib-i ezeli / kâtib-i ezelî
Her şeyin hayatının mukadderatını ezelden bilip yazan Cenab-ı Hak (C.C.)
kavanin-i hayat / kavânîn-i hayat
Hayat yasaları, kanunları.
kavanin-i hayatiye / kavânin-i hayatiye
Hayat kanunları.
kayyum-u baki / kayyûm-u bâkî
Devamlı hayat sahibi olan ve herşeyi her an ayakta tutan Allah.
kemal sıfatları / kemâl sıfatları
Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl
kıssa-i lut ve davud / kıssa-i lût ve davud
İncil ve Tevrat'ta Hz. Lût (a.s.) ve Hz. Davud'un (a.s.) hayatıyla ilgili aktarılan hadiseler.
kühulet
Orta yaşlılık. (35-40 yaş arası) Olgunluk çağı. Bazılarına göre: Yirmibir ile altmış yaşa kadar olan insanın hayat devresi. Veya otuz ile elli arası.
kurun-u uhra / kurûn-u uhrâ
Son çağ, dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
kütüb-ü siyer
Peygamberimizin (a.s.m.) hayatını konu alan kitaplar.
kütüb-ü siyer ve ehadis / kütüb-ü siyer ve ehâdis
Hadis ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatını anlatan İslâm tarihi kitapları.
kuvve-i hayatiyesi
Hayatî gücü.
kuvveden fiile çıkarma
Bir düşünceyi veya potansiyeli hayata geçirme.
layemut / lâyemut
Ölmez. Mahvolmaz. Hayatı sona ermez.
lemeat-ı hayatiye / lemeât-ı hayatiye
Hayat ile igili parıltılar.
levazımat-ı hayat
Hayat için gerekli olan şeyler.
levazımat-ı hayat-ı insaniye / levâzımât-ı hayat-ı insaniye
İnsan hayatına gerekli olan şeyler.
levazımat-ı hayatiye / levâzımât-ı hayatiye
Hayat için gerekli şeyler.
levh-i mahfuz
Her şeyin hayatının ind-i İlâhîde yazılması. İlm-i İlâhînin bir ünvanı.
lezzet-i hayat
Hayatın lezzeti.
lezzet-i hayatiye
Hayatın zevk ve lezzeti.
ma-bihi-l-hayat
Yaşamaya sebep olan, hayata vesile olan.
ma-i hayat / mâ-i hayat
Hayat suyu.
ma-ul hayat
Mc: Haysiyyet. Şeref, yüz suyu.
Hayat suyu.
ma-ül hayat / mâ-ül hayat
Hayat suyu.
maad
Dönüp gidilecek yer.
Ahiret.
Dönüş, geri gidiş.
Dünya'dan sonraki hayat.
Gaye, amaç, ulaşılacak yer.
maaş
Kazanma yeri ve zamanı; dünya hayatı.
macera-yı hayat
Hayat çizgisi.
macera-yı hayatiye
Hayat hikâyesi, yaşanan olaylar.
madde-i hayat
Hayat maddesi.
madde-i hayatiye
Hayat için lüzumlu olan madde.
maden-i hayat / mâden-i hayat
Hayat kaynağı.
maden-i hayat-ı içtimaiye / mâden-i hayat-ı içtimaiye
Sosyal hayatın madeni, kaynağı.
mahasal-ı ömr / mâhasal-ı ömr
Evlât. Çocuk.
Hayat boyunca çalışılarak vücuda getirilen eser veya elde edilen şey.
mahiyet-i hayat / mâhiyet-i hayat / مَاهِيَتِ حَيَاتْ
Hayatın mahiyeti, esası, içyüzü.
Hayatın ne olduğu.
mahiyet-i hayatın / mâhiyet-i hayatın
Hayatının mahiyeti, asıl yapısı, içyüzü.
mahiyet-i hayatiye
Hayatın yapısı, esası, hakikatı.
mahya
Hayat. Canlılık.
makasıd-ı hayatiye
Hayatın gaye ve maksatları.
makes-i hayatı / mâkes-i hayatı
Hayatının aynası.
makine-i hayat
Hayat makinesi.
makine-yi hayat
Hayat makinesi; bir makine gibi büyük bir denge ve sistemle çalışan hayat.
malikane
Büyük ve gösterişli köşk.
(Farsça)
Tar: Bir kimseye, gelirinden hayatı boyunca istifade etmek; fakat satamamak ve miras bırakamamak şartıyla verilen beylik arazi.
(Farsça)
mana-yı zahiri-yi mecazi / mânâ-yı zâhirî-yi mecazi
Sözün zahirine ait mecazî mânâsı; sözün ilk etapta anlaşılan açık mânâsının mecâzî anlamı (Hakiki anlamı değil. Çünkü hayat vermek Allah'a mahsustur.).
maraz-ı hayat-ı içtimai / maraz-ı hayat-ı içtimaî
Toplumsal hayattaki hastalık.
maslahat-ı hayat-ı içtimaiye
Sosyal hayata faydalı şey.
materyalizm
Allahü teâlâyı inkâr ve maddeyi her şeyin esâsı kabûl eden görüş, düşünce; toplum hayâtını ve fertler arasındaki münâsebetleri ve davranışları belirleyen tek faktörün madde olduğunu savunan felsefe akımı; maddecilik.
maü'l-hayat / mâü'l-hayat
Hayat suyu.
maülhayat / mâülhayat
Hayat suyu.
maye-i ervah / mâye-i ervâh
Ruhların mayası; ruhlara hayat kaynağı olan.
maye-i hayat / mâye-i hayat
Hayatın mayası, hayat için gerekli olan.
maye-i hayatiye
Hayat mayası.
mebde-i hayat
Hayatın başlangıcı.
mebde-i hayatı
Hayatının başlangıcı.
mebde-i ruh
Ruhun başlangıç ve çıkış noktası; ruhun başlangıç noktası olan kâinattaki genel hayat; kâinatın ruhu.
medar-ı hayat / medâr-ı hayat
Hayat dayanağı, yaşamın dayanak noktası.
medeniyet
Düzenli ve ileri hayat seviyesi, şehirlilik.
menabi-i hayat
Hayat kaynakları.
menakıb / menâkıb
(Tekili: Menkıbe) Menkıbeler. Hayat hikâyeleri.
Hayat hikâyeleri.
menba-ı hayat-ı içtimaiye
Toplumsal ve sosyal hayatın kaynağı.
menfaat-i hayatiye
Hayata faydalı şeyler.
menfalık / menfâlık
Sürgün hayatı.
(Arapça - Türkçe)
menkabe
Meşhur kimselerin ahvâline dair hayat hikâyesi. Kıssa. Hikâye. Menkıbe.
menkıbe
Bir zâtın güzel iş, söz ve hallerini, hayâtını konu edinen hikâye ve hâtıralar. Çoğulu menâkıbdır.
Meşhur kimselerin hallerine dair hayat hikâyesi; kıssa.
Hayat hikayesi.
menşe'-i hayat / menşe'-i hayât / مَنْشَۀِ حَيَاتْ
Hayat kaynağı.
menşe-i hayat
Hayatın kaynağı.
mensucat-ı ebediye / mensucât-ı ebediye
Sonsuz hayata ait dokumalar.
meratib-i hayat
Hayat mertebeleri.
mertebe-i hayat
Hayat derecesi.
mertebe-i hayatiye
Hayat mertebesi.
meşakk-ı hayat / meşâkk-ı hayat
Hayatın meşakkat, zahmet ve sıkıntıları.
mesalih-i hayat / mesâlih-i hayat
Hayata ait faydalar.
mesalih-i hayatiye / mesâlih-i hayatiye
Hayat için faydalı şeyler.
meslek-i hayat
Hayat mesleği, prensibi.
mevadd-ı hayatiye / mevâdd-ı hayatiye
Hayat için lüzumlu ve zorunlu olan maddeler.
mevadd-ı hayatiyye
Hayata lüzumu bulunan maddeler.
mevcudat-ı zevilhayat
Hayat sahibi, canlı olan varlıklar.
mevki-i içtimaiye
Toplumsal hayattaki mevki, makam.
mevlid
Dünyâya gelme; doğum yeri ve zamânı. Peygamber efendimizin dünyâya gelişini, mi'râcını ve mübârek hayâtını anlatan eser.
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) doğumu, hayatı ile ilgili eser.
mevlid-i şerif
Süleyman Çelebinin yazdığı, Peygamberimizin (a.s.m.) doğumunu ve hayatını anlatan manzum eser.
meydan-ı hayat
Hayat meydanı.
meyelan-ı hayat / meyelân-ı hayat
Hayat bulma meyli, arzusu, kabiliyeti.
mim'siz medeniyetperest
Rezil ve aşağılık şeyleri hayat tarzı olarak kabul edip bağlananlar.
mu'id / mu'îd
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Mahlûkâtı (yaratılmışları) dünyâdaki hayatlarından sonra öldürüp, ölümden sonra onları tekrar dirilten, hayât veren.
mübareze-i hayat
Hayat mücâdelesi.
mücahede-i hayatiye
Hayat mücadelesi.
müddet-i hayat
Hayat süresi.
muhabbet-i hayat
Hayata olan bağlılık, sevgi.
muhasebe-i kübra / muhasebe-i kübrâ
Büyük muhasebe, hesaba çekilme; Allah'ın bütün insanları öldükten sonra dirilttiğinde hayatlarının tamamından hesaba çekmesi.
muhyi / muhyî / محيى / مُحْي۪ي
Maddî mânevî hayat veren, dirilten, canlandıran, can ve ruh veren mânalarında olup, Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir. (Ehl-i dünya küfür ve dalâlet karanlığında mânen ölü gibi iken Resul-i Ekremin (A.S.M.) mübarek irşadları ve iman nurları ile dirilmelerine ve o mânevî ölümden kurtulmalarına binaen Peyga
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Yaratıcı, hayat verici, diriltici.
Bütün canlılara hayat veren Allah.
Hayat veren, dirilten, Allah.
Hayat veren.
(Arapça)
Hayat veren (Allah).
muhyiddin / muhyiddîn / مُحْيِي الدّ۪ينْ
Dini hayatlandıran.
mukadderat-ı hayat / mukadderât-ı hayât / مُقَدَّرَاتِ حَيَاتْ
Hayat sahibi olarak (kaderde) takdîr olunanlar.
mukadderat-ı hayatiye / mukadderât-ı hayatiye / mukadderât-ı hayâtiye / مُقَدَّرَاتِ حَيَاتِيَه
Bütün canlıların hayatları müddetince geçirdikleri ve geçirecekleri tavır, hareket, şekil ve amelleri gibi hususiyetleri.
Hayat boyu başa gelmesi takdir edilmiş olaylar.
Hayat sahibi olarak (kaderde) takdîr olunanlar.
münessim
Hayat veren, ruh veren. Allah.
Lâyık olana maaş bağlıyan kimse.
Köle âzâd eden.
munise
Hayat yoldaşı. Can yoldaşı.
nafaka-i uhreviye
Âhiret hayatında geçinmek için lüzumlu olan şey.
nakd-i ömr
Ömür sermayesi, hayat sermayesi.
nakdine-i hayat
Hayatın kıymeti.
namık kemal
(Mi: 1840 - 1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir. Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, "Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir. Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılır.Hayatının sonlar
namiyeber
Hayat verici.
(Farsça)
namus-u zihayat / nâmus-u zîhayat / nâmûs-u zîhayat / نَامُوسُ ذ۪ي حَيَاتْ
Hayat sahibi kanun.
Hayat sâhibi kanun.
nar-ı hayat / nâr-ı hayat / نَارِ حَيَاتْ
Hayat ateşi (vücûd ısısı).
nar-ı hayati / nâr-ı hayatî
Hayat ateşi.
nebiyy-i ahirüzzaman / nebiyy-i âhirüzzaman
Dünya hayatının kıyamete yakın son devrenin Nebisi; son Peygamber.
nefh-i ruh etme
Ruh üfleme, hayat verme.
nefs
(Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi.
Göz.
Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri.
Ruh, hayat, asıl.
Maya.
Hamiyet.
neş'e-i ula / neş'e-i ulâ
İlk hayat. Ruhun bedene girmesi. Dünyaya gelmek.
neş'e-i ulya / neş'e-i ulyâ
Ahiretteki yüksek dereceli hayat, âhiret hayatı.
neşr-i hayat
Hayat yayma.
neşv
Canlıların büyümesi, yetişmesi, boy atması.
(Farsça)
Yeniden hayata gelmek.
(Farsça)
netaic-i hayat / netâic-i hayat
Hayatın neticeleri.
netice-i hayat
Hayatın neticesi, hayatın meyvesi, ürünü.
Hayatın neticesi ve gayesi.
nil
Mısır'ın bir nevi hayat menbaı olan en büyük nehrinin ismi.
nimet / nîmet
Hayat için lâzım olan her şey; iyilik, lütuf, ihsan.
nimet-i hayatiye
Hayatı devam ettiren nimet.
nur-u berzah
Kabir hayatının aydınlığı.
nur-u hayat
Hayat nuru.
ölgünlük
Bezginlik, bıkkınlık; hayata küsme.
ömr
Yaşama, hayat, yaşayış.
Hayat, yaşama, yaşayış. İnsanın doğumundan ölümüne kadar geçen zaman.
ömr-ü cahim
Cehennem hayatı.
ömr-ü cavid / ömr-ü câvid
Ebedî hayat.
ömr-ü dünyevi / ömr-ü dünyevî
Dünya hayatı.
ömr-ü ebed
Sonsuz hayat, âhiret hayatı.
ömr-ü ebediye / ömr-ü ebedîye
Sonsuz ömür, sonsuza kadar devam eden hayat.
ömr-ü güzeşte
Geçmiş ömür. Geçmiş hayat.
ömr-ü hazin
Hazin ömür. Hüzünlü hayat.
ömr-ü nazenin / ömr-ü nazenîn
Lâtif ömür, nazik hayat.
ömr-ü sani / ömr-ü sâni
İkinci ömür; ahiret hayatı.
İkinci hayat, âhiret hayatı.
ömr-ü zail / ömr-ü zâil
Geçici ömür, fani hayat.
örfi idare / örfî idare
(İdare-i örfî) Askerî kuvvete ihtiyacı gerektiren ve cemiyet hayatında zuhur eden müşkil hallerde vaktin icablarına göre ve vaziyet düzelinceye kadar sivil idare yerine askeri idare konması. Sıkı yönetim.
pastoral
Yun. Kır hayatına, köy âlemine dair yazılan manzume.
rabia-i adeviye
(Hi: 95 - 185) Basra'lı bir hatun. Bütün hayatını dine hizmet için vakfetmiş, zengin kimseler evlenmek teklifinde bulundukları halde; "Allah'ı anmaktan, dine hizmetten beni alıkor" fikri ile reddetmiş, fakirliği ve istiğnayı kabul edip dine hizmetten vaz geçmemiştir. Talebe okutmuş meşhur bir veliye
rabıta-i hayat
Hayat bağı.
rabıta-i hayatiye
Hayatî öneme sahip olan ve hayat veren bağ.
rabıta-i mevt / râbıta-i mevt
Ölümü her an hatırlama ve hayatını buna göre şekillendirme.
radife
Kıyametteki ikinci Sur'un ismi. (O'nunla bütün ölüler hayat bulurlar.)
ramak / رمق
Nefes alacak kadar kalan hava, az bir hayat eseri.
Çok az şey.
Çok az.
(Arapça)
Son nefeslik hayat.
(Arapça)
Ramak kalmak:
Çok az bir şey kalmak.
(Arapça)
re's-ül mal
Ana para, sermâye, kapital.
İnsan ömrü, hayat.
Ana para, sermaye, kapital.
İnsanın ömrü. Hayat.
refik-i hayat
Hayat arkadaşı.
refika / refîka / رفيقه
Eş, zevce, hayat arkadaşı.
(Arapça)
refika-i hayat
Hayat arkadaşı, eş.
refikaihayat
Hayat arkadaşı, eş.
revabıt-ı hayat-ı içtimaiye
Toplum hayatını sağlayan bağlar.
ruh / rûh
Hayat kaynağı, can, cevher.
Can; bedene hayâtiyet (canlılık) veren kuvvet.
Bir şeyin özü, cevheri, hakîkati.
Emr âleminin beş latîfesinden biri.
ruh-ul-kuds / rûh-ul-kuds
Cebrâil aleyhisselâm.
Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma ihsân ettiği kudret, kuvvet.
Hıristiyanlıktaki teslis (üçlü tanrı) inancında, baba-oğul unsurlarından türeyen üçüncü unsur.
İsm-i âzam.
İncîl.
Allahü teâlânın hayat verici, koruyucu mânâsına gelen
rumuzat-ı hayat / rumuzât-ı hayat
Hayat belirtileri, işaretleri.
rumuzat-ı hayatiye / rumûzât-ı hayatiye
Hayatın belirtileri, işaretleri.
saadet-i bakiye / saadet-i bâkiye
Sonsuz mutluluk, âhiret hayatı.
saadet-i dünyevi
Dünya hayatındaki mutluluk.
saadet-i dünyeviye
Dünya hayatındaki mutluluk.
saadet-i dünyeviye ve uhreviye
Dünya ve ahiret hayatı mutluluğu.
saadet-i hayat
Hayatın mutluluğu.
saadet-i hayat-ı dünyeviye
Dünya hayatındaki mutluluk.
saadet-i hayat-ı uhreviye
Âhiret hayatındaki mutluluk.
saadet-i hayatiye
Hayatın mutluluğu, huzuru.
saadet-i hayatiye ve ebediye
Dünya ve âhiret hayatındaki mutluluk.
saadet-i uhreviye
Âhiret hayatındaki mutluluk.
saadet-saray-ı ebediye / saadet-sarây-ı ebediye
Sonsuz mutluluk sarayı; hiç bitmeyecek şekilde mutluluğun yaşanacağı Cennet hayatı.
saadet-saray-ı medeniyet / saâdet-saray-ı medeniyet
Hakikî ve İslâmî bir medeniyet vasıtasıyla olan bir hayat saâdeti.
şahadet
(Şehâdet) Şâhidlik.
Bir şeyin doğruluğuna inanmak.
Delâlet. Alâmet, işaret, iz.
Allah (C.C.) rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik.
sahaif-i hayat
Hayat sayfaları.
sahife-i hayat
Hayatın devreleri, hayat sayfası.
sahife-i hayatiye-i bahariye
Baharın hayat sayfası.
sahra-nişin
Çölde oturan. Sahrada hayat geçiren.
(Farsça)
şahsi hayat / şahsî hayat
Kişisel hayat, ferdin hayatı, yaşamı.
saik-i hayat-ı ebediye / sâik-i hayat-ı ebediye
Sonsuz hayata, âhiret hayatına sevk edici, yönlendirici.
saltanat
Kudret, kuvvet.
Hâkimiyet, padişahlık.
Tantana, gösteriş, debdebe.
Şatafatlı hayat. Bolluk. Zenginlik.
sayha-i ihya ve ikaz / sayha-i ihyâ ve ikaz
Hayat veren ve uyaran sesleniş.
sebeb-i hayat
Hayat sebebi.
şecere-i hayat / شَجَرَۀِ حَيَاتْ
Hayat ağacı.
Hayat ağacı.
şecere-i zihayat / şecere-i zîhayât / شَجَرَۀِ ذِي حَيَاتْ
Hayat sahibi ağaç.
sefahet-i hayat
Hayattaki dinen yasaklanmış olan zevk ve eğlencelere düşkünlük.
sefine-i hayat
Hayat gemisi.
şehid
Şâhid olan.
Meşhude. Allah (C.C.) yolunda canını feda eden müslüman. Hak için hayatını feda ederek ölen. Allah'ın rızasına eren. (Naklinde ve gaslinde Rahmet melekleri hazır oldukları için yahut kıyamette ümem-i sâlife hakkında istişhad olunan zevattan olduğu için yahut vefat etmeyip
şehname / şehnâme
Hükümdarların hayat ve zaferlerini konu edinen manzum eser.
semerat ve gayat-ı hayatiye / semerat ve gayât-ı hayatiye
Hayatın gayeleri ve meyveleri.
semere-i hayat
Hayatın netice ve faydaları.
şems-i ezeli / şems-i ezelî
Ezelî Güneş; bütün varlıkları yokluk karanlığından varlık aydınlığına çıkaran ve onlara hayat veren Allah.
şems-i ezeliye
Ezelî Güneş; bu tabir ezelden beri bütün varlıkları aydınlatıp hayat veren Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
şerait-i hayat / şerâit-i hayat / şerâit-i hayât / شَرَائِطِ حَيَاتْ
Hayatın şartları.
Hayat şartları.
şerait-i hayat-ı dünyeviye / şerâit-i hayat-ı dünyeviye
Dünya hayatının şartları.
şerait-i hayat-ı şahsiye / şerâit-i hayat-ı şahsiye
Şahsî hayat şartları.
şerait-i hayatiye / şerâit-i hayatiye / şerâit-i hayâtiye / شَرَائِطِ حَيَاتِيَه
Hayat şartları.
Hayat şartları.
şerait-i hayatiyet / şerâit-i hayatiyet
Hayat şartları.
serencam-ı hidayet / serencam-ı hidâyet
Hidâyetin hayat hikayesi.
sergüzeşt-i hayat / سَرْكُزَشْتِ حَيَاتْ
Hayat hikâyesi.
Hayatta baştan geçenler.
sergüzeşt-i hayatiye
Hayat serüveni.
sergüzeşte-i hayat
Hayat macerası, serüveni.
sermaye
Ana mal. Esas para. İlk elde mevcut olan para.
(Farsça)
Kazanılmış ilim.
(Farsça)
Hayat. Ömür.
(Farsça)
sermaye-i hayat
Hayat sermayesi.
sevk-i tabii / sevk-i tabiî
İstek dışı hareket. İç güdü. Canlıların hayâtiyetini ve nesillerini devâm ettirmek için, Hak teâlâ tarafından kendilerine verilen kuvvet.
sıfat-ı hayat
Hayat sıfatı.
sıfat-ı sübutiye / sıfât-ı sübutiye
Cenab-ı Hakk'ın sıfatları: Hayat, İlim, Sem', Basar, İrade, Kudret, Kelâm, Tekvin sıfatları. Bunlara "Sıfât-ı semaniye" de denir.
sıhhat-i uhreviye
Ahiret hayatında sağlıklı olma.
şir'a
(Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demekt
siret-i nebevi / sîret-i nebevî
Sevgili Peygamberimizin örnek hayâtı, güzel ahlâkı.
sırr-ı hayat
Hayatın sırrı.
siyer
Peygamberimizin (a.s.m.) hayatını konu alan ilim dalı.
Gidişât. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin hayâtını, güzel ahlâkını, üstün vasıflarını anlatan ilim dalı; bu hususta yazılmış kitab.
siyer-i enbiya
Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) hayatlarından ve onların ahlâkından bahseden kitap.
siyer-i nebi
Mevzuu Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) hayatı, ahlâkı ve yaşayışı olan, O'nun gaye ve cihanı irşad eden mesleğinden bahseden kitap.
siyer-i seniye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) hayatı, yüksek ahlâk ve vasıflarına dair yazılan kitap.
sultan-ı levlake levlak / sultan-ı levlâke levlâk
Hayatın ve herşeyin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı; Hz. Muhammed.
sünnet / سُنَّتْ
Peygamberimizin (asm) yolu, hayat tarzı.
sünnet-i seniye / سُنَّتِ سَنِيَه
Peygamberimizin (asm) hayat tarzı.
suret-i hayatiye
Hayatî suret, canlı şekil.
tabaka-i hayat
Hayat tabakası.
Hayat tabakası. Kabirdeki hayat, dünya hayatı gibi.
tabakat-ı müfessirin / tabakât-ı müfessirîn
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, yâni kastedilen mânâyı açıklayan tefsîr ilmi ile meşgûl olan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Tefsîr âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ı muhaddisin / tabakât-ı muhaddisîn
Resûlullah efendimizin işleri, sözleri ve hâllerini öğreten hadîs ilmi ile uğraşan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Hadîs âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ül-fukaha / tabakât-ül-fukahâ
Fıkıh âlimlerinin tabakası. Helâl ve haramı, emir ve yasakları bildiren fıkıh ilmi ile uğraşan âlimlerin dereceleri.
Fıkıh âlimlerini derecelerine göre tertîb edip (sıralayıp), hayatlarını ve eserlerini anlatan kitablar.
taha
("Serdi" manasında fiil.) Yaymak, döşeyip düzgün sermek.
Arzın hayata münasip şekilde döşenmesi. Düzgün arz.
tahiyyat
Selâmlar. Duâlar. Manevî hayat hediyeleri. Tezahürat-ı hayatiye.
Mâlikiyet, beka ve mülk.
takriz
Hayatında bir kimseyi methetmek, övmek.
tanzim-i maişet
Hayatın düzenlenmesi.
tarih-i hayat
Hayat tarihi, özgeçmiş.
tarih-i hayat-ı hürriyet
Hürriyet hayatının tarihi, tarihi geçmişi.
tarihçe
Hayat hikayesi.
tarihçe-i hayat
Hayat hikâyesi.
tarihçe-i hayat-ı maneviye / tarihçe-i hayat-ı mâneviye
Mânevî hayat hikâyesi.
tarihçe-i hayat-ı saniye
İkinci hayatın tarihçesi.
tarihçeihayat
Hayat tarihi.
tarz-ı hayat
Hayat tarzı.
tarz-ı hayat-ı içtimaiye
Toplum hayatının şekli.
tasaffi-i hayat / tasaffî-i hayat
Hayatın kirlerden ve kusurlardan arınması, saflaşması.
tasavvuf
Dinin ruhsal hayatla ilgili yönünü konu edinen bilim veya meslek.
tebdil-i hayat-ı içtimaiye
Sosyal hayatın değişmesi.
teçhizat-ı hayatiye
Hayatta kalmak için gerekli teçhizat, donanımlar.
tekalif-i hayat / tekâlif-i hayat
Hayatla ilgili sorumluluklar ve yükümlülükler.
tekalif-i hayatiye / tekâlif-i hayatiye
Hayatın yükümlülükleri, sorumlulukları.
tekemmül-ü hayat
Hayatın mükemmelleşmesi, tamamlanması, gelişmesi.
temin-i hayat
Hayatın devamını temin etme; yaşamı rahatlatacak vesileleri, araç ve gereçleri elde etme.
tenebbüh
Uyanış; filizlenip hayat belirtisi kazanma.
tengis
(Nags. dan) Hayatını tasalı, kederli kılmak.
terceme-i hal / terceme-i hâl
Hal ve hayatını anlatma. Biyografi.
tercüme-i hal
Biyografi, bir kişinin hayatını anlatan eser.
terhis
Askeri sivil, serbest hayata geçirmek. İzin ve ruhsat vermek. Serbest bırakmak.
tesbih
Dâim olmak, süreklilik.
Bir kimseyi hayatında sena edip övmek.
teşri / teşrî
Kânun koyma. Allahü teâlânın ve peygamberlerinin, insan hayâtının maddî ve mânevî bütün yönlerine dâir emir ve yasaklar koyması.
tezahürat-ı hayat
Hayat belirtileri ve görüntüleri.
tezahürat-ı hayatiye / tezahürât-ı hayatiye / tezâhürât-ı hayâtiye / تَظَاهُرَاتِ حَيَاتِيَه
Hayat belirtileri ve görüntüleri.
Hayatla ortaya çıkan görünümler.
tilmiz-i avrupa
Avrupa öğrencisi; Batı felsefesinden ders alan, hayata bu gözle bakan öğrenci.
tul
Boy.
Uzunluk.
Ömür ve hayat.
Uzamak.
Zaman çokluğu.
Çokluk, bolluk.
tul-ü emel / tûl-ü emel
Dünya hayatının kısa ve geçiciliğine rağmen devamlı yaşayacakmış gibi dünyaya ait işlere karşı gösterilen aşırı arzu, istek.
ukad-ı hayatiye
Can alıcı noktalar, hayat düğümleri. Bir şeyi meydana getiren aslî rükünler.
Hayat düğümleri; can alıcı noktalar.
ukad-i hayatiye
Hayat düğümleri.
ukde-i hayat
Hayat düğümü. (Çekirdek gibi)
(Farsça)
ukde-i hayatiye / عُقْدَۀِ حَيَاتِيَه
Hayat çekirdeği.
Hayat düğümü.
uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye / uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye / ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye
Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştül
Vahdetü'l-vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatın eşyaya sirayet etmesi.
unsur-u zihayat / unsur-u zîhayat / unsur-u zîhayât / عُنْصُرُذي حَيَاتْ
Hayat sahibi, canlı unsur.
Hayat sahibi unsur, madde.
unsuri hayat / unsurî hayat
Irka, soya ait hayat; ırkçılık ve menfi milliyetçiliğin egemen olduğu hayat tarzı.
uruk-u hayat
Hayatın damarları.
üslub-u mücerret / üslûb-u mücerret
Sade, basit üslûp (Bu üslûpta tabiîlik, akıcılık, kısalık, mânâ ve maksada yetecek kadar izah nitelikleri vardır. Ders kitaplarında, günlük hayatta ve konuşmalarda genellikle bu üslûp kullanılır).
üveysi / üveysî
Üstâdı, hocası olsun olmasın, hayatta veya vefât etmiş bir büyüğün rûhâniyetinden istifâde ederek, terbiye görerek yetişen, olgunlaşan kimse. Bu şekilde yetişme yoluna üveysîlik denir.
vahib-i hayat / vâhib-i hayat
Hayat bağışlayan Allah.
vahib-ül hayat / vâhib-ül hayat
Hayatı bağışlayan, hayat veren Allah (C.C.).
vahibü'l-hayat / vâhibü'l-hayat
Hayatı veren Allah.
vakf-ı hayat
Hayatını vakfetme.
Ömrünü tamamen din hizmetine vermek.
vakıat-ı hayat / vâkıât-ı hayat
Hayattaki olaylar.
vakıat-ı istikbaliye ve berzahiye ve uhreviye / vâkıât-ı istikbaliye ve berzahiye ve uhreviye
Ahiretle, kabir hayatıyla ve gelecekle ilgili olaylar.
vasıta-i vusul-ü hayat
Hayata kavuşma vasıtası, vesilesi.
vazife-i hayat
Hayat vazifesi, görevi.
vazife-i hayat külfeti
Hayat görevinin zorlukları.
vazife-i hayatiye
Hayat vazifesi.
vaziyet-i hayatiye
Hayat durumu.
vaziyet-i münzeviyane / vaziyet-i münzeviyâne
Münzevî bir hayat yaşama.
veli
Sahib, mâlik.
Evliya.
Muin. Muhafaza eden.
Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse.
Sıddık.
Baba. Babanın babası, cedde de denir.
Fık: Hayatını mücadelelerle ve azimet ve fevkalâde bir zühd ve takva ile ibadet ve taata sarfederek kendisinden All
vesile-i hayat
Hayat sebebi.
vezaif-i hayatiye / vezâif-i hayatiye
Hayat görevleri.
ya hayy / yâ hayy
Ey gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah.
yekçeşm
Tek gözlü.
Âhir zamanda gelecek olan Deccal'ın bir ismi. "Sadece dünya hayatını şiddetle isteyip âhireti unutan ve inkâr eden" meâlinde mecazen söylenilmiştir.
Güneş.
yevm-i ahiret / yevm-i âhiret
Âhiret günü; öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat.
yuşa
Hz. Musa'dan (A.S.) sonra peygamber olmuş ve Benî İsrail'i çöllerden kurtarmıştı. Ondan sonra pek çok reisler Yahudilerin idaresinde bulundu, bazan da hâkimsiz kalarak esaret hayatı yaşadılar. Tâ bir müddet sonra İsmail (A.S.) hâkim oldu. Onbir sene Benî İsrail'i idare etti. Sonra içlerinden bir mel
zahmet-i hayat
Hayatın zorluğu.
zat-ı baki-i hayy-ı kayyum / zât-ı bâki-i hayy-ı kayyûm
Varlığının sonu olmayan, hayatı ezelî ve ebedî olan ve bütün varlıkların ayakta durmaları, devam ve bekàları Kendine bağlı olan Zât; Allah.
zat-ı hayy ve muhyi / zât-ı hayy ve muhyî
Gerçek hayat sahibi olan ve bütün canlılara hayat veren Zât, Allah.
zat-ı hayy-ı kayyum / zât-ı hayy-ı kayyûm / zât-ı hayy-ı kayyum / ذَاتِ حَيِّ قَيُّومْ
Her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan zât, Allah.
Daimi hayat sahibi olup, varlığında kimseye muhtâc olmayan ve mahlukatı varlıkta tutan zat (Allah).
zat-ı hayy-ı kayyum-u zülcelal / zât-ı hayy-ı kayyûm-u zülcelâl
Her an diri olup her canlıya hayat veren ve her şeyi ayakta tutan, büyüklük ve haşmet sahibi zât, Allah.
zelzele-i beşeriye
İnsanî zelzele; insanın maddî ve mânevî hayatında meydana gelen sarsıntı, Dünya Savaşları, dinsizlik gibi.
zelzele-i içtimai ve beşeri / zelzele-i içtimaî ve beşerî
İnsanın sosyal hayattaki sarsıntıları.
zemzeme-i azime
Kur'ân hakikatleri için, "hayat veren mübarek ve lezzetli su" anlamında kullanılan bir ifade.
zenbilli ali efendi
Yavuz Sultan Selim Han ve Kanuni Süleyman devrinin meşhur Şeyh-ül İslâmı ve âlimidir. Asıl adı Alâaddin Ali Cemâl Çelebi'dir. Allah rızası ve Allah korkusundan başka birşey tanımaması sayesinde, pervasız hareketleri ile bir çok insanın hayatlarını koruyabilmiş, adaleti te'min etmiştir. Sağlam dindar
zeval-i hayat / zevâl-i hayat
Hayatın bitmesi, ölüm.
zevi'l-hayat
Hayat sahipleri, canlılar.
zevi-l ervah
Ruh sahipleri. Hayatlılar, ruhlular. Can sahibi olanlar.
zevilhayat / ذَوِي الْحَيَاتْ
Hayat sahipleri, canlılar.
Hayat sahibi.
Hayat sâhibleri.
zevk-i hayat
Hayat zevki, yaşama lezzeti.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Tahvîl
müştak
A'yün
fasid daire
nev'
melanet
Terevvüh
İ\'câz
Münakalat
tezkin
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Hayat
kara
Tahta kaşık
fasid daire
Taht-el hıfz
keneş
ilm-i hey'et
tazim
Tahrir
elest