REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Hak yol ifadesini içeren 80 kelime bulundu...

ahzab-ı dalalet / ahzâb-ı dalâlet

  • Hak yoldan sapan gruplar.

ashab-ı hakikat

  • Hakikat ehli, doğru ve hak yolda olanlar.

asr-ı dalalet / asr-ı dalâlet

  • Hak yoldan sapkınlık asrı.

asr-ı dalalet ve hüsran / asr-ı dalâlet ve hüsran

  • Hak yoldan sapkınlık ve zarar ve ziyan asrı.

ceber

  • (Ceberiyyun) Cüz'i iradeyi inkâr eden bir fırka-i dalle. Hak yolundan çıkmış, dalâlete düşmüş bir fırka. Bunların zıdları da Mu'tezile'dir.

cemaat / cemâat

  • Topluluk.
  • İbâdet etmek için bir araya gelen topluluk.
  • Peygamber efendimiz ve Eshâbının bildirdiği hak yol üzere bulunan müslümanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat.

dalal / dalâl

  • Hak yoldan sapkınlık, inançsızlık.

dalalat / dalâlât

  • Hak yoldan sapkınlıklar, inkârlar.

dalalet / dalâlet

  • Hak yoldan sapma, sapıklık, azgınlık.
  • Hak yoldan ayrılma, sapkınlık.

dalalet-alud / dalâlet-âlûd

  • Hak yoldan sapmış, sapkınlık bulaşmış.

dall / dâll

  • Hak yoldan sapan.

dallin / dâllîn

  • Hak yoldan sapanlar.

ehl-i dalalet / ehl-i dalâlet

  • Doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler.

ehl-i dalalet ve bid'a / ehl-i dalâlet ve bid'a

  • Dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mal etmeye çalışan, doğru ve hak yoldan sapmış olanlar.

ehl-i dalalet ve gaflet / ehl-i dalâlet ve gaflet

  • Doğru ve hak yoldan sapmış ve gaflete dalmış kimseler.

ehl-i dalalet ve ilhad / ehl-i dalâlet ve ilhad

  • Doğru ve hak yoldan sapan, insanları da saptırmaya çalışan sapık kimseler.

ehl-i dalalet ve isyan / ehl-i dalâlet ve isyan

  • Hak yoldan sapan ve Allah'a isyan edenler.

ehl-i dalalet ve sefahet / ehl-i dalâlet ve sefahet

  • Doğru ve hak yoldan sapmış ve yasak zevk ve eğlenceye düşkün kimseler.

ehl-i gaflet ve dalalet / ehl-i gaflet ve dalâlet

  • Âhirete ve Allah'ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız ve hak yoldan sapmış kimseler.

ehl-i hak

  • İmân, İslâmiyet ve Hak yolunda olan. Hak mezhebde olan. Hakka, hakikata vâsıl olmuş olan. (Farsça)

ehl-i hak ve istikamet

  • Doğru ve hak yolda olan kimseler.

ehl-i hakikat

  • Hakikat ehli, doğru ve hak yolda olanlar.

ehl-i hakikat ve kemal / ehl-i hakikat ve kemâl

  • Doğru ve hak yolda olanlar ve mânevî açıdan belirli bir olgunluğa erişmiş kimseler.

ehl-i hidayet ve huzur

  • Doğru ve hak yolda ve huzurda olanlar.

ehl-i hidayet ve istikamet

  • Doğru ve hak yolda olanlar.

ehl-i ilhad

  • Doğru meslek ve dinden, Hak yolundan çıkıp bâtıl yola sapan, imansızlar, dinsizler. (Farsça)

ehl-i inkar ve dalalet / ehl-i inkâr ve dalâlet

  • Hak yoldan sapmış, inançsız kimseler.

ehl-i küfür ve dalalet / ehl-i küfür ve dalâlet

  • İnkârcılar, hak yoldan ayrılanlar.

ehl-i nifak ve dalalet / ehl-i nifak ve dalâlet

  • Hak yoldan sapan ve iki yüzlülük yapanlar.

ehl-i sefahet ve dalalet / ehl-i sefahet ve dalâlet

  • Yasak eğlence, zevklere düşkün olan, doğru ve hak yoldan sapan, sapık kimseler.

ehl-i şirk ve dalalet / ehl-i şirk ve dalâlet

  • Allah'a ortak koşanlar ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler.

ehlihak

  • Hak yolda olan.

ehlisünnet

  • Peygamberimizin hak yolunda yürüyenler.

enva-ı dalalet / envâ-ı dalâlet

  • Hak yoldan sapma türleri.

fasık / fâsık

  • (Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse.

fırak-ı dalle / fırak-ı dâlle

  • Hak yoldan ayrılmış, sapkın gruplar.

firak-ı dalle / firak-ı dâlle

  • Hak yoldan ayrılmış gruplar.

fırka-i dalle / fırka-i dâlle

  • Hak yoldan sapan fırka.

fısk

  • Hak yolundan çıkmak, Allah'a karşı isyan etmek.
  • Sefahete dalma, ahlâksızlık, gü-nahkârlık.

gavayet

  • Dalâlete düşme, hak yoldan sapma.
  • Azgınlık.

hadi / hâdî

  • Doğru yola sevk eden; doğru ve hak yolun gösterici.

hidayet

  • Hak yola, doğru yola erme.

hidayet serdarı / hidâyet serdarı

  • İman ve Kur'ân hakikatlerini açıklayarak doğru ve hak yolu gösteren komutan.

hükema-yı dalle / hükemâ-yı dâlle

  • Hak yoldan sapmış felsefeciler.

idlal / idlâl

  • Hak yoldan çıkarma, saptırma.

idlal etme / idlâl etme

  • Hak yoldan çıkarma, saptırma.

ihtida / ihtidâ

  • Doğru ve hak yolda gitme.

inabe / inâbe

  • Günahlardan vazgeçip Hak yola dönmek.
  • Bir mürşidden el alıp yerine geçme.

irşad / irşâd

  • Hak yolu gösterme.

irşad etme

  • Doğru ve hak yolu gösterme.

irşad etmek

  • Doğru ve hak yolu göstermek.

irşadi / irşadî

  • Hak yolu göstermeyle ilgili.

istikamet / istikâmet

  • Allahü teâlânın beğendiği, doğru, hak yolda bulunma.

istirşad

  • (Reşad. dan) Hak yoluna gitmek isteme.

mevc-i tufan-ı dalalet / mevc-i tûfân-ı dalâlet

  • Hak yoldan sapkınlık, inançsızlık tufanının dalgası.

mezahib-i salikin / mezâhib-i sâlikîn

  • Hak yolda yürüyenlerin takip ettikleri mezhepler, yol ve yöntemler.

mudill

  • Hak yoldan sapmış ve sapıtan, sapkın kimseler.

mühtedi / mühtedî

  • Sonradan hidâyete eren, doğru ve hak yolu kabul eden.

mürşidan / mürşidân

  • İrşad edenler, doğru ve hak yolu gösterenler.

müstehdi / müstehdî

  • (Hedy ve Hidâyet. den) Hak yolu, doğru yolu, müslümanlık yolunu isteyen.

müsterşidin / müsterşidîn

  • (Tekili: Müsterşid) Doğru ve hak yolun gösterilmesini, irşad edilmesini isteyenler.

müteassife

  • Hak yoldan sapan.

nazar-ı dalalet / nazar-ı dalâlet

  • Hak yoldan sapmış, inançsızlık bakışı.

nazar-ı gaflet ve dalalet / nazar-ı gaflet ve dalâlet

  • İman hakikatlerine karşı duyarsız davranan ve hak yoldan sapanların bakışı.

nefs-i hidayet

  • Hidayetin kendisi; doğru ve hak yola erişmenin kendisi.

nesike

  • Hak yoluna kesilen kurban.
  • Altın veya gümüş külçesi.

nur-u hidayet / nur-u hidâyet

  • Doğru ve hak yolu gösteren nur, ışık.

rah-ı hak / râh-ı hak

  • Hak yolu.
  • Hak yolu, Allah yolu.

reşad

  • Hak yolda yürümek. Doğru yolda olmak. Doğru yolu bulup ondan sapmamak.
  • Aklın kuvvetli olması.

reşid

  • Doğru yolda giden, hak yolunda olan.
  • Akıllı, iyi davranan. Ergin, olgun.
  • Büluğ çağına girmiş kimse.
  • Doğru yola sevkeden, hayra delâlet eden.
  • Fık: Malını muhafaza hususunda aklı eren, istediği gibi meşru yolda sarfedebilen kimse.
  • Hak yolda giden, ergin, olgun.

rüşd

  • Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek.
  • Hayra isabet etmek.
  • Büluğa ermek.
  • İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek.
  • Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.

salik-i meczub / sâlik-i meczûb

  • Tasavvufta cezbesi yâni hak yola çekilmesi sülûkünden sonra olan sâlik.

şems-i hidayet / şems-i hidâyet / شَمْسِ هدِاَيَتْ

  • Hak yolu gösteren güneş.

sırat-ı müstakim

  • En doğru yol, İslâmiyet yolu. Hak yolu. Allah'ın râzı olduğu en doğru yol. Peygamberlerin, evliya ve sâlihlerin, sıddıkinlerin gittikleri meslek.
  • En doğru yol, İslâmiyet, Hak yol.

şu'le-i hud-u hidayet / şû'le-i hûd-u hidâyet

  • Doğru ve hak yola ulaştıran Hz. Hud'un bir parıltısı.

tarik-i hak / tarîk-i hak / طَر۪يقِ حَقْ

  • Hak yolu.

tarik-i kur'an / tarik-i kur'ân

  • Kur'ân'ın çizdiği hak yol.

tezenduk

  • Zındıklaşma. Hak yolundan dönme. Kâfir olmak.

tugat

  • (Tekili: Tâgi) Tâgiler. Azmış ve hak yoldan sapmış olanlar.

vaziyet-i dalaletkarane / vaziyet-i dalâletkârâne

  • Hak yoldan sapma hâli durumu.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın