REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te HENÜZ ifadesini içeren 41 kelime bulundu...

arazi-i gamire / arâzi-i gamire

  • Huk: Harap, su baskınına uğramış veya içine henüz çift girmemiş yerler.

azuk / azûk

  • İçi henüz olmamış fıstık yemişi.

bujene

  • Tomurcuk. (Farsça)
  • Henüz açılmamış çiçek. (Farsça)

cenabet / cenâbet

  • Gusül abdesti almayı gerektiren durum.
  • Gusül gerektiği halde henüz gusül yapmamış kimse.

cenaze

  • Henüz gömülmeyen ölü.

elhal

  • Şimdi, hâlâ, henüz, şimdiki hâlde.

emred

  • Henüz tüyü bitmemiş, sakalı gelmemiş olan genç.

enid

  • Ham.
  • Henüz olmamış çığ nesne.
  • Değişik olmak.

gonca

  • Henüz açılmamış gül.

gulam

  • Genç, delikanlı. Bıyığı henüz bitmemiş genç.
  • Esir, hizmetçi, köle.

gülgonce

  • Henüz açılmamış gül. (Farsça)

habie / habîe

  • Görülmemiş, daha henüz keşfedilmemiş.
  • Göze görülmeyen şey.
  • Kesilmiş, parça parça olmuş.

hala / hâlâ

  • (Hâlen) şimdi. Henüz. şimdiye kadar. Elân.
  • Şimdi, henüz.

halen / حالا

  • Şu anda, henüz, şimdiki hâlde.
  • Şimdilik, henüz. (Arapça)

icba'

  • Ekilen ekini henüz olgunlaşmadan satmak.

igriz

  • Kabuğundan henüz çıkan çiçek.

iktidab

  • Bir şeyi kendisi için kesmek.
  • Henüz öğretilmemiş deveye binmek.
  • İrticâlen söz söylemek.
  • Edb: Şâir, kasidesinden teşbihi keserek maksadına, yani medhettiğinin medhine geçmek.

kuss ibn-i saide

  • İslâmiyetten önce Arabistan'da yaşamış İyâd Kabilesinin ileri gelenlerinden, mühim hakikatlı bir şâirdir. Cârud gibi hakperesttir. Henüz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm genç iken Suk-ı Ukaz panayırındaki hitabeti ile meşhurdur. Hitabesinde bir Hak Peygamber geleceğini ve onun en güzel bir d

layıha-i kanuniye / lâyıha-i kanuniye

  • Huk: Henüz tasdik edilmemiş kanun tasarısı.

lühusa

  • Yeni doğurmuş kadın. Henüz yataktan kalkmamış kadın. Bu hâl 9 ilâ 40 gün kadar devam eder.

ma'dumat-ı mümkine

  • Var olacağı ilm-i İlâhîde mâlum olup, henüz mevcud olmayan hâdisat.

misyonerlik

  • Propaganda yaparak belirli bir fikir ve inancı yayma işi. Dar anlamda, henüz hıristiyanlığı kabûl etmemiş ülkelerde veya hıristiyan ülkelerde çeşitli isimler altında hıristiyanlığı yayma ve hıristiyanlık propagandası yapma faâliyeti. Bu çalışmaları yürüten râhib, papaz ve din adamlarına misyoner, bu

mualleka

  • (Çoğulu: Muallekat) Askılar. Henüz karar verilmemiş olanlar.
  • Kocası kaybolan kadın.
  • İslâmiyet'ten evvel Arabların meşhur edib ve şâirlerinin Kâbe duvarına astıkları yazılar ve şiirler.

muallekat-ı seb'a

  • (Yedi askı) Kur'ân henüz nâzil olmadan, câhiliyet devrinde meşhur Arap şâirlerinin en beğenilmiş şiirlerinden, Kâbe'nin duvarına astıkları yedi meşhur kaside.

mübtedi / mübtedî

  • Tasavvufta ve diğer dînî ilimlerde henüz başlangıçta olan.

muhazara

  • Yemiş olmadan henüz ham iken satmak.

mürahıka / mürâhıka

  • Dokuz yaşına girdiği hâlde henüz bâliğa olmamış yâni ergenlik çağına gelmemiş kız çocuğu.

mustaid değil

  • Henüz hazır değil, müsait değil.

na-balig

  • Henüz büluğa ermemiş, daha bâliğ olmamış. (Farsça)
  • Erişmemiş, yetişmemiş. (Farsça)

nakih

  • (Nekahet. den) Hastalıktan yeni kurtulmuş olup henüz zayıf olan kimse.

nazari / nazarî

  • Henüz düşünce hâlinde olan.

nekahet

  • Hastalıktan yeni kalkıp henüz iyileşmiş, iyiliğe yüz tutmuş olmak hâli. Hastalıkla sıhhat arasındaki hâl.
  • Fehmetmek, anlamak, bilmek.
  • Seri intikal etmek. Çok çabuk anlayış.

şabb-ı emred

  • Bıyığı, sakalı henüz çıkmış delikanlı.

şabb-i emred / şâbb-i emred

  • Henüz sakalı, bıyığı çıkmamış genç.

sabi

  • Henüz süt emen çocuk.
  • Büluğ çağına gelmemiş olan çocuk.
  • Üç yaşını tamamlamayan erkek çocuk.
  • Henüz süt emen çocuk.
  • Büluğ çağına gelmemiş olan çocuk.
  • Üç yaşını doldurmayan erkek çocuk.

şakce

  • Henüz yeni renk almış olan hurma.

sebel

  • Tıb: Bulanık görme hastalığı.
  • Göze inen perde.
  • Buluttan çıkıp da henüz yere ulaşmamış yağmur.
  • Buğday başı.

ta'zir-i te'dib

  • Âkıl bâliğ olduğu halde henüz mükellefiyet çağında bulunmayan bir çocuğun yaptığı bir suçtan dolayı hakkında te'dib ve ta'zib maksadıyla yapılan ta'zirdir.

taze

  • Yeni kesilmiş, bayatlamamış, taravetli, buruşmamış. (Farsça)
  • Yeni duyulan, henüz ortaya çıkan. (Farsça)
  • Kuru olmayan, yeşil. (Farsça)
  • Genç, körpe. (Farsça)

ünuf

  • Henüz daha yedirilmemiş olan çayır.
  • (Tekili: Enf) Burunlar.

zeyd bin sabit

  • Sahabe-i Güzinden ve Aşere-i Mübeşşeredendir. Henüz on bir yaşında iken isteği ile İslâmiyet'i kabul etmiştir. Kur'ân-ı Kerim'i kemiklerde yazılı ve hâfızların ezberinde iken bugünkü şeklinde ilk olarak yazan, bu hizmette en büyük hizmet kendisine nasib olandır. Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) kâtipliğini

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın