Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Hâp
ifadesini içeren
124
kelime bulundu...
afs
Hapsetmek.
Deve sürmek.
Arkasına ayağıyla vurmak.
ahbas
(Tekili: Habs) Su bentleri, havuzlar.
Hapisler, zindanlar.
Gayr-ı meşru vakıf yerler.
akanyıldız
Daha ziyade yaz geceleri gökyüzünde hızla geçip giden ışıklı iz, şahap.
akf
Hapsetmek. Vakfetmek.
asr
(Çoğulu: Evâsır) Kırmak.
Hapsetmek.
ats / عطس
Hapşırma, aksırma.
(Arapça)
atse / عطسه
Hapşırık, aksırık.
(Arapça)
banyol
Bu kelime; zindan, hapishâne mânâlarında kullanılırdı. Buraya katiller, hırsızlar ve beylik esirlerin satışa yaramıyanları konurdu.
behrek
Yaralardan çıkan iltihap.
(Farsça)
Çok çalışmaktan dolayı el ve ayak derilerinin sertleşmesi, nasırlaşması.
(Farsça)
ced'
Burun, kulak, el kesmek.
Hapsetmek.
ced'a
Kestikten sonra geri kalan nesne.
Hapsetmek.
cehr
Görünmek, zâhir olmak.
Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak.
Tecvid'de: Harf hareke ile okunduğu zaman, mahreçte aralık kalmıyarak nefesin akmayıp, küllisi veya ekserisi hapsolmuş bir şekilde sesin çıkmasına denir.
cerahat
İltihap, yara.
ceres
Çan.
Zindan, hapis yeri.
Hayvanın boynuna asılan çıngırak.
çeres
Zindan, hapishane.
(Farsça)
Zulüm, işkence.
(Farsça)
Mer'a, otlak.
(Farsça)
Üzüm teknesi.
(Farsça)
ceza'
(Çoğulu: Cezeân-Cizâ') Altı veya dokuz aylık koyun. (Kurban olması caizdir).
İki yaşına girmiş koyun.
Arslan, esed.
Hayvana yulaf vermeyip hapsetmek.
çilehane / çilehâne
Çile yeri; yalnız başına kalınan ve çile içinde ibadet edilen yer; hapishane.
dar-ı mücazat ve zindan / dâr-ı mücazat ve zindan
Ceza ve hapis yeri.
dershane-i yusufiye
Yusuf'un (a.s.) dershanesi; Hz. Yusuf'un kaldığı ve medreseye çevirdiği zindana benzetilerek hapishaneye verilen isim.
ebedi haps-i münferid / ebedî haps-i münferid
Tek başına sonsuz bir hapis, sonsuz Cehennem hapsi.
ebedi haps-i münferit / ebedî haps-i münferit
Sonsuza kadar tek başına kalınacak olan hapis, hücre hapsi; Cehennem.
elet
Noksanlaştırmak. Eksiltmek.
Hapsetmek.
Yemin vermek.
elt
Noksanlaştırmak. Hapsetmek.
Yemin vermek.
ezl
Güçlük.
Darlık.
Hapsetmek.
gardiyan
Hapistekileri bekleyen görevli.
gazn
Hapsetmek.
Kırmak.
gazr
(Gazâre) (Çoğulu: Gazâyir) Men etmek, engel olmak.
Hapsetmek.
Geçim kolaylığı, maişet genişliği.
Büyük çanak.
habb / حب
Çekirdek, tohum.
(Arapça)
Hap.
(Arapça)
habbas
Zindancı, gardiyan, hapseden.
habbat / habbât / حبات
(Tekili: Habbe) Habbeler, tohumlar, tâneler.
Haplar.
Hava kabarcıkları.
(Arapça)
Haplar.
(Arapça)
habis
Hapseden. Tutan. Hapishâneye atan.
habs / حبس
Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama. Salıvermeme.
Zaptetme, tutma.
Hapis.
(Arapça)
Tutma.
(Arapça)
habs-i münferid
Tek başına olan hapis. Hapishanede bir kişilik hücre.
Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir.
habshane / habshâne / حبس خانه
Hapishane, tutukevi.
(Arapça - Farsça)
hafif ikrah / hafîf ikrâh
Şiddetli olmayan zorlama. Canın veya uzvun telefine yol açmayan, yalnız acı ve eleme sebeb olacak derecedeki dövme ve hapsetme gibi şeylerle yapılan zorlama.
haps
Hapis.
haps-i beden
Beden hapsi.
haps-i ebedi / haps-i ebedî
Sonsuz bir hapis, Cehennem.
haps-i münferid / حَپْسِ مُنْفَرِدْ
Tek başına olan hapis; hücre hapsi.
Hücre hapsi.
haps-i münferit
Tek başına hapis, hücre hapsi.
hazk
Hapsetme.
Darlık.
Men'etme.
hibab / hibâb / حباب
Dostluk, sevmek.
(Tekili: Habb) Tohumlar, taneler.
Haplar.
Haplar.
(Arapça)
Tohumlar.
(Arapça)
hubub / hubûb / حبوب
Taneler.
(Arapça)
Haplar.
(Arapça)
ihbas
Eteğinde bir şey gizleme.
Hapsetme.
Vakfetme. Hayır yollarında mal ve hayvan bağışlama.
ihtibas
(Habs. den) Tutulma, tutukluk.
Hapsolunma, hapsetme.
ihtikak
Hakkını istemek. Niza' etmek. Birbirine husumet etmek. Hapseylemek.
Fık: İki taraftan her birinin haklı olduğunu iddia etmesi.
ikrah-ı gayr-i mülci / ikrah-ı gayr-i mülcî
Huk: Eskiden döğme ve hapis gibi yalnız keder ve elemi icab ettiren şeylerle vuku bulan ikrah.
ikrah-ı nakıs / ikrah-ı nâkıs
Huk: Dayak ve hapis gibi keder ve elemi gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet.
ilhab
Tutuşturma, alevlendirme.
İltihaplandırma, şişirip kızartma.
imamevi
Eskiden kadınlara mahsus hapishane.
(Türkçe)
imsak
Kendini tutmak. Bir şeyden el çekme.
Oruca başlama zamanı.
Hapsetmek.
Şer'an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men' etmek.
Yemez içmez adamın hâli. Cimrilik, hasislik, pintilik.
inhibas
Vakıf namına malı hapsetme.
Nefes tutulma.
iplikhane
Eskiden suç işlemiş kimselerin hapsedilip çalıştırıldıkları yere verilen addır.
Gemilere lüzumlu halatlarla yelken bezini yapan eski bir deniz müessesenin adı idi.
isti'kaf
Bir yere kapanma. Bir yerde kendini hapsetme.
ka'kea
Men'etmek, engel olmak.
Hapsetmek.
kabr-i haps-i münferit
Tek başına kabir hapsi, kabirdeki hücre hapsi.
kasire
Evinde hapsedilip dışarı çıkartılmayan kadın.
kasr
Kısa olmak. Kısa kesmek.
Birisini bir hususa, bir işe tahsis etmek.
Bir işte tembellik etmek.
Akşamlamak.
Hapseylemek.
Yekpâre taş.
Beyazlatmak.
Gevşetmek.
Noksanlaştırmak.
kezm
Kızgınlığı yenme. Öfke ve hiddeti meydana çıkarmama.
Men'etmek, engel olmak.
Hapsetmek.
Nefesin çıktığı yer.
kodes
Tavuk yeri, kümes.
Hapishane.
komprime
Toz halinde iken sıkıştırılıp ufak hap haline getirilmiş ilaç.
(Fransızca)
Hap.
leyt
Sarfetmek, harcamak.
Hapsetmek.
maglul
Susuz kalmış. Su sıkıntısında bulunan.
Eli bağlı. Zincirle bağlanmış kimse.
Hapsedilmiş olan.
mahabis
(Tekili: Mahbes) Ceza evleri, zindanlar. Hapishaneler.
(Tekili: Mahbus) Hapsedilmişler, mahbuslar. Bir yere kapatılmış olanlar.
mahbes / محبس / مَحْبَسْ
Hapishane. Hapsedilen yer. Cezaevi.
Hapishane.
Hapishane.
(Arapça)
Hapishane, cezaevi.
mahbus / محبوس
Hapsedilmiş olan.
Hapsedilmiş.
Hapsedilmiş.
(Arapça)
Hapishane.
(Arapça)
mahbushane
Cezaevi, hapishâne, zindan.
(Farsça)
mahbusin / mahbusîn
(Tekili: Mahbus) Hapsolunmuş kimseler. Bir yere kapatılmış olanlar.
Hapsedilmiş olanlar, tutuklular.
Hapsedilenler.
mahbusiyet
Hapsedilmişlik.
Hapislik, mahbusluk. Hapis kalınan müddet.
mahpushane
Hapishane.
mahpusiyet
Hapsedilme, tutukluluk hali.
me'sar
(Çoğulu: Meâsır) Hapsetmek.
Hapsedecek yer.
mechure / mechûre
Harf, hareke ile okunduğu vakit, nefesin hapsolunup sesin âşikâr olmasında okunan harfler. Bu harfler nefesi kendileri ile cereyandan men'ederler.
Harf, hareke ile okunduğunda, nefesin hapsolunup sesin açığa çıktığı anda okunan harfler.
medrese-i yusufiye
Hz. Yusuf'un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur'ân'a hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane.
Hz. Yusuf'un (A.S.) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinâye olarak, İmân ve Kur'an hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yere verilen isim.
mescen
Cezaevi, zindan, hapishâne.
mescun
Hapsedilmiş.
mevkuf
Durdurulan. Vakfedilen. Dâimi bir halde bırakılan.
Tevkif edilen. Tutulup hapsedilen.
Ait, bağlı.
mevkufiyyet
Maznunun hüküm giyinceye kadar hapsedilmesi. Hapsedilme hâli.
Bağlı olma.
müdafaat-ı hapsiye
Hapis savunmaları.
müddet-i haps
Hapis süresi.
muhtebes
(Habs.den) Hapsedilmiş.
mukabele / mukâbele
Hapsetmek.
Sonraya bırakmak, tehir etmek.
Meşveret etmek, danışmak.
Bir kimsenin evi yanında bir ev satıldığında; "başka kimse satın alsın, ben ondan şüf'a yolu ile alayım" diye şirâsına muhtaç iken tehir etmek.
mülci ikrah / mülcî ikrâh
Ölümle veya bir uzvunu yok etmek, şiddetli vurma ve hapsetme gibi tehdidlerle bir kimseyi istemediği şeyi yapmaya zorlama.
mültehab
Yaralı, iltihaplı.
mültehap
İltihaplanmış, yaralı.
münferid
(Münferit) Tek başına, tek, yalnız, kendi başına.
Hapishânede tek kişilik hücre.
mürtekıb
(Rükub. dan) Bekleyen, gözleyen, uman.
Göz hapsine alan.
mütehabbis
Bir yere kapanan. Kendini hapseden.
mütehabbisane / mütehabbisâne
Bir yere kapanıp kendini hapsedene yakışır surette.
(Farsça)
namık kemal
(Mi: 1840 - 1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir. Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, "Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir. Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılır.Hayatının sonlar
pranga
İng. Eskiden ağır cezalı mahkûmların ayaklarına takılan kalın zincir.
Halkalarıyla beraber iki okka yüz dirhem ağırlığındaki demire verilen addır.
Umumi hapishanelerde, hapishanenin iç nizamını bozan ve taşkınlık gösteren mahkûmların ayaklarına da pranga vurulurdu.
rebs
Hapsetmek.
Engel olmak, men'etmek.
recen
Hapsetmek.
rehn
Sâbit ve dâim olmak.
Devamlı oluş.
Hapsetmek.
rübud
Dâim.
Yüreğin oynaması.
Durdurmak.
Hapsetmek.
rücun
Mahbus olmak, hapsolunmak.
Bir yere durmak.
sarb
Sütü birbiri üstüne sağmak.
Bevlini hapsetmek.
Çok ekşimiş süt.
"Zamk-ı talh" denilen ağaç sakızı.
sebr
Men'etmek, engel olmak.
Helâk etmek.
Hapsetmek.
seccan
(Sicn. den) Gardiyan, zindancı, hapishane memuru.
şedide / şedîde
Harf sükun ile ve nefesin hepsi hapsolarak sâkin bir halde okunduğu zaman sesin aslâ akmaması.
şem'un
Hz. İsa'nın (A.S.) havarilerindendir. Petros veya Sen Piyer de denir. Antakya kilisesini yaptırmıştır. Mi: 65'de Roma'da Neron tarafından hapsedilmiş ve çarmıha gerilerek şehid edilmiştir. Hristiyan âlemine büyük hizmeti vardır. Esas adı, Şem'un-us Safâ'dır.
sicin / سِجِنْ
Hapishane, zindan.
Hapishane, zindan.
sicn
(Çoğulu: Sücun) Hapis, zindan.
Hapis, zindan.
şihab / şihâb
Şahap, akanyıldız, gök cismi.
sücun
(Tekili: Sicn) Hapishaneler, zindanlar, ceza evleri.
Mc: Dünyanın sıkıntıları.
sulfato
(Sulfata) Kinin. Sıtma hapı.
(Fransızca)
ta'zir-i evsat
İçtimai mevkileri orta hâlde bulunan kimseler hakkındaki ta'zirdir ki, hem mahkemeye bilcelb ilâm suretiyle, hem de hapis suretiyle yapılabilir.
tafn
Ölüm, mevt.
Haps.
taht-ı tevkif
Gözetim altı, hapishane.
tecmir
Buhur etmek.
Taş atmak.
Hapsetmek.
Aşağı sarkıtmamak.
Kadının saçını toplayıp bağlaması.
tecrid
Açıkta bırakmak.
Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek.
Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi.
Soyma, soyulma.
tecrid-i münferit
Tek kişilik hücre hapsi.
tehabbüs
(Habs. den) Kendini bir yere kapama. Hapsetme.
tekli / teklî
Hapsetmek.
telehhüb
(Leheb. den) Alevlenme, tutuşma, alevlenip yanma.
İltihap.
tescin
(Sicn. den) Hapsetme, zindana koyma.
tevkif
Alıkoyma, tutma. Hapis olarak bekletme. Vakfetme.
Arafatta mevkaf olan yerde durdurmak.
Bir kimsenin koluna bilezik takmak.
tevkifhane / tevkifhâne
Hapishane, tutukevi.
Tutukevi, hapishane.
Hapishane.
üçüncü medrese-i yusufiye
Afyon hapsi.
ufunet / ufûnet
Pis koku, iltihap.
vakf
Bir kimseyi veya bir şeyi alıkoymak, durdurmak. Kımıldatmamak.
Hareketten fariğ olmak, imsak etmek. Hapsetmek. Aslâ satılmamak, başka şeye tebdil olunmamak şartı ile bir mülkü Allah yoluna vermek. Menfaatı hayır nevilerinden birisine âit olmak üzere bir mülkü ilelebed vermek.
vel'
Yalan.
Haps.
vez'
(Çoğulu: Evzâ) Hapsetmek.
Engel olmak, men'etmek.
Islah etmek, yerli yerince etmek, düzeltmek.
Topluluk, cemaat.
yusufiye medresesi
Hz. Yusuf'un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur'ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ebva
dest
matlub
rufai
bida'
zat-ı muhterem
meskukat
tamah
derece-i garabet
beci
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Hâp
tamah
ıhlamur
müh
anisi
Hoş, güzel
fevehat
bagirmak
llal
Çeviri