REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Görünür ifadesini içeren 51 kelime bulundu...

adem-i kuvvet-i zahire / adem-i kuvvet-i zâhire

  • Görünürde herhangi bir maddî güce sahip bulunmayan.

adem-i zahiri / adem-i zâhirî / عَدَمِ ظَاهِر۪ي

  • Görünürdeki yokluk.

be-didar

  • Görünür olmak, kendini göstermek. Meşhur. Namdar. (Farsça)

bet'

  • Boynu uzun olmak.
  • Aşikâre ve zâhir olmak. Açık ve görünür olmak.

büdüv

  • Görünür hâle gelme. Aşikâr olma. Zâhir hâle gelme.

daire-i esbab-ı zahiriye / daire-i esbab-ı zâhiriye

  • Görünürdeki sebepler dairesi.

duhan-ı mübin

  • Aşikâre duman. (Bu duhan hakkında iki tefsir rivayet olunmaktadır. Birisi: İbn-i Mesud Hazretlerinden mervi olduğuna göre; şiddetli açlık ve kaht seneleridir. Çünkü çok aç olan kimseye, gerek gözlerinin za'fından ve gerek çok kuraklık ve kahtlık senelerinde havanın fenalığından, semâ dumanlı görünür

ebu kalemun

  • Bir nevi kumaş ki, göze türlü türlü görünür. Bâzıları "gülistân-ı kemhâ" derler.

ehl-i batın / ehl-i bâtın

  • Görünürdeki eşyanın bize görünmeyen mânâlarına vakıf olanlar.

esbab-ı zahiri / esbab-ı zâhirî

  • Görünürdeki sebepler.

esbab-ı zahiriye / esbâb-ı zâhiriye / اَسْبَابِ ظَاهِرِيَه

  • Görünürdeki sebepler.
  • Görünürdeki sebebler.

esbab-ı zahiriye-i süfliye

  • Görünürdeki alçak ve bayağı sebepler.

gayr-ı mer'i / gayr-ı mer'î

  • Görünür olmayan, görünmeyen.

hakaret-i zahiriye

  • Görünürdeki basitlik, önemsizlik.

harekat-ı zahiriye / harekât-ı zahiriye

  • Görünürdeki hareketler.

hayat-ı zahiri

  • Asıl, görünürdeki hayat.

hayatiyet

  • Canlılık. Hayat işaretinin, alâmetinin görünür olması.

ism-i zahir / ism-i zâhir

  • Allah'ın varlığının eserleriyle ve delilleriyle âşikâr ve görünür olduğunu ifade eden ismi.

keramet-i aleniye

  • Açık, gözle görünür kerâmet.

keramet-i zāhire / kerâmet-i zāhire / كَرَامَتِ ظَاهِرَه

  • Açık, görünür olan keramet.

keyfiyat-ı zahiriye / keyfiyât-ı zâhiriye

  • Görünürdeki haller, durumlar.

madumat-ı hariciye / mâdûmât-ı hariciye

  • Görünürde maddî yapısı olmayan.

mer'i / mer'î

  • Görmeğe âid. Görünür olan. Gözle görülen. Manzara.

meri / merî

  • Görünür olan, yürürlükte olan.

meriyyet / merîyyet

  • Yürürlükte oluş, görünürlük.

meşhudiyet / meşhûdiyet

  • Görünürlük.

mevt-i zahiri / mevt-i zâhirî / مَوْتِ ظَاهِر۪ي

  • Görünürdeki ölüm.
  • Görünürdeki ölüm.

miktar-ı suri / miktar-ı surî

  • Görünürdeki miktar, ölçü.

muamelat-ı zahiriye / muâmelât-ı zâhiriye

  • Görünürdeki uygulamalar.

müfsid

  • İfsad eden, fenalaştıran. Bozan.
  • Başlanmış ibadeti bozan.
  • Nifak koyan, fesad ilka eden. (Hiç bir müfsid, ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut, bâtılı hak görür. Evet kimse demez "ayranım ekşidir." Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz tic

mürtesim

  • İrtisam eden, resmi çıkan. Görünür hâle gelen.

musavver

  • Tasvir olunmuş, görünür hâle gelmiş.

müteşahhıs

  • (Şahs. dan) Şahıslanan, gözle görünür hâle gelen.
  • Şahsı farkedilmiş olan.
  • Şahsını tanıyan.
  • Gözle görünür hâle gelen, şahsı fark edilmiş olan, ayırt edilmiş olan.

necm

  • (Necim) Yıldız, ahter, kevkeb. Ülker yıldızına da denir. Ülker, onbir yıldızdır. Altısı görünür, gözü kuvvetli olan yedinciyi de görebilir.
  • Belirli olan vakit. (Araplar, vakti yıldızlarla tahdit ederlerdi)
  • Kabak ve hıyar gibi yayvan nebat.
  • Belirli vakitte yapılan vazi

pedid

  • Aşikâr, görünür, açık, belli. (Farsça)

perde-i zahiri / perde-i zâhirî / پَرْدَۀِ ظَاهِر۪ي

  • (Hakîkati gizleyen) görünürdeki perde.

perde-i zahiriye / perde-i zâhiriye

  • Görünürdeki perde.

perde-i zāhiriye / پَرْدَۀِ ظَاهِرِيَه

  • (Hakikati gizleyen) görünürdeki perde.

şahsiyet-i zahiri / şahsiyet-i zahirî

  • Görünürdeki, dışa yansıyan yönündeki şahsiyet, kişilik.

sebeb-i zahiri / sebeb-i zâhirî

  • Görünürdeki sebep.

şıkk-ı zahiri / şıkk-ı zâhirî

  • Görünürdeki taraf.

süreyya

  • Ülker (Pervin) yıldızı. Yedi (veya altı) yıldızlardır ki; ikişer ikişer karşılıklı dururlar ve Ayın geçtiği yerlere yakın görünürler. Gerdanlığa benzemesinden Felekiyâtta "Ikd-ı Süreyya" tabir edilir.

te'vil / te'vîl / تَأْو۪يلْ

  • Görünürdeki ma'nâyı bırakıp başka bir ma'nâ vermek, yorumlama.

vasıta-i zahiri / vasıta-i zahirî

  • Görünürdeki vasıta, aracı.

vesait-i zahiriye / vesâit-i zâhiriye / وَسَائِطِ ظَاهِرِيَه

  • Görünürdeki sebebler.

vücud-u suri / vücud-u surî / vücud-u sûrî

  • Görünürdeki varlık.
  • Görünürdeki varlık.

vücud-u zahiri / vücûd-u zâhirî / وُجُودُ ظَاهِرِي

  • Görünürdeki vücut.

zahir / zâhir / ظَاهِرْ

  • Açık, belli, görünür, meydanda olan.
  • Açık, görünür olan.

zahir-i şeriat / zâhir-i şeriat

  • Şeriatın görünürdeki yönü.

zahirce / zâhirce

  • Görünürde.

zahiri / zâhirî / ظَاهِر۪ي

  • Görünürdeki.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın