Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Gor
kelimesini içeren
344
kelime bulundu...
adalet-i izafiye / adalet-i izâfiye
Göreceli adalet; toplumun selâmeti için birey hukukunun feda edilmesini öngören adalet.
adem-i kuvvet-i zahire / adem-i kuvvet-i zâhire
Görünürde herhangi bir maddî güce sahip bulunmayan.
adem-i rü'yet / عَدَمِ رُؤْيَتْ
Görünmezlik, görülememe.
Görmeme.
adem-i rüyet
Görmeme.
adem-i zahiri / adem-i zâhirî / عَدَمِ ظَاهِر۪ي
Görünürdeki yokluk.
adet / âdet
Görenek, alışkanlık.
adeten
Görenek şekliyle, âdet olarak.
aks-i misal
Görüntünün yansıması.
alem-i batın / âlem-i bâtın
Görünmeyen, iç âlem.
alem-i gayb / âlem-i gayb / عَالَمِ غَيْبْ
Görünmeyen âlem.
alem-i gayb ve şehadet / âlem-i gayb ve şehadet
Görünmeyen ve görünen âlemler.
alem-i misal / âlem-i misâl
Görüntüler âlemi.
alem-i misali / âlem-i misalî
Görüntüler âlemi; bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem.
alem-i mubsarat / âlem-i mubsarât
Görünen varlıklar âlemi.
alem-i mülk / âlem-i mülk
Görünen maddî ve cismanî âlem.
alem-i mülk ve melekut / âlem-i mülk ve melekût
Görünen ve görünmeyen âlem, herşeyin dış ve iç yüzü.
alem-i şehadet / âlem-i şehâdet / عَالَمِ شَهَادَتْ
Görünen âlem, dünya.
Görünen âlem.
alem-i zahir / âlem-i zâhir
Görünen âlem, dünyâ.
alem-i zuhur / âlem-i zuhur / âlem-i zuhûr / عَالَمِ ظُهُورْ
Görünen âlem.
Görünen âlem, şahâdet âlemi, şu anda içinde yaşadığımız âlem.
Görünen âlem.
alim-ül-gayb ve-ş-şehade / âlim-ül-gayb ve-ş-şehâde
Görüleni ve görülmeyeni bilen. Allah.
ama / âmâ
Görme özürlü.
anahtar-ı gaybi / anahtar-ı gaybî
Görünmeyen âlemlerdeki sırları açan anahtar.
anasır-ı zahiriye / anâsır-ı zahiriye
Görünen unsurlar; toprak, ateş, hava, su.
asar-ı meşhude / âsâr-ı meşhude
Görünen eserler.
ashab-ı şuhud
Görülmeyen âlemlerdeki hakikatleri gözlemleyebilen kişiler.
ashab-ı vezaif / ashab-ı vezâif
Görevli kişiler.
azil / عزل
Görevden alma.
(Arapça)
azl / عزل
Görevden alma.
(Arapça)
azl olmak
Görevden alınmak.
bahika
Görmiyen, kör (göz).
basar / بَصَرْ
Görme.
Görme.
basır / bâsır
Gören. Dikkatli ve göz kuvveti ile gören.
Gören.
basir / bâsir
Gören, görüp anlayan, ferasetli, zeki.
basıra / bâsıra
Görme duyusu.
Görme duyusu.
basirane / basîrâne
Görerek. Bilerek. Basiret sahibine yakışır halde.
(Farsça)
Görerek, bilerek.
Görerek.
basire / basîre / bâsire
Görme kuvveti, görüş.
Görme duyusu.
basiret / basîret / بصيرت
Görüş, ileriyi görme gücü.
(Arapça)
be-didar
Görünür olmak, kendini göstermek. Meşhur. Namdar.
(Farsça)
bedayi / bedâyî
Görülmedik güzellikte şeyler.
beden-i misali / beden-i misalî
Görüntüden ibaret beden.
bediülbeyan / bedîülbeyân
Görülmedik derecedeki güzel söz.
bilmüşahede / بالمشاهده
Görmek suretiyle, görerek.
Görüldüğü gibi.
Görerek.
bilmüzakere / بالمذاكره
Görüşülerek.
(Arapça)
bina / bînâ / بينا
Gören, iyi gören.
(Farsça)
büdüv
Görünür hâle gelme. Aşikâr olma. Zâhir hâle gelme.
cehret
Görünmek, zahir olmak.
celalet / celâlet
Görkem, heybet.
celb-i suret ve savt
Görüntü ve sesi nakletmek.
cemal-i suret / cemâl-i suret
Görünüş güzelliği.
cereyan-ı suri / cereyan-ı surî
Görünüşteki akım, dönüş.
cihandide / cihandîde / جخان دیده
Görmüş geçirmiş.
(Farsça)
cihet-i ittifaki / cihet-i ittifakî
Görüş birliğiyle kabul edilen yön, taraf.
cilve / جلوه / جِلْوَه
Görünme, belirme, naz.
Görünüm.
Görünme.
cilve-i in'ikas / cilve-i in'ikâs
Görüntünün yansıması.
cilvegah / cilvegâh / جلوه گاه
Görünme yeri.
(Arapça - Farsça)
Cilvegâh olmak:
Yatak teşkil etmek, yurt olmak.
(Arapça - Farsça)
cümle-i celile / cümle-i celîle
Görkemli ve yüksek anlamlı cümle.
daire-i esbab-ı zahiriye / daire-i esbab-ı zâhiriye
Görünürdeki sebepler dairesi.
daire-i nazar
Görüş dairesi, bakış açısı.
daire-i şuhud
Görüş dâiresi.
delil-i şuudi / delîl-i şuûdî
Görgüye dayanan delil.
delil-i zahir
Görünen, belli olan delil.
derecat-ı tecelliyat / derecât-ı tecelliyât
Görünüm ve yansıma dereceleri.
derece-i celalet / derece-i celâlet
Görkem, heybet derecesi.
dermeyan
Görüş belirtme, ileri sürme.
dest-i gaybi / dest-i gaybî
Görünmeyen el.
dide / dîde / دیده
Görmüş.
(Farsça)
düstur-u külliye-i meşhude
Görünen büyük ve genel prensip.
edeb-i muaşeret / اَدَبِ مُعَاشَرَتْ
Görgü ve ahlâk kuralları.
Görgü kuralı.
edepsiz
Görgüsüz, terbiyesiz.
edepsizlik
Görgüsüzlük.
ehl-i batın / ehl-i bâtın
Görünürdeki eşyanın bize görünmeyen mânâlarına vakıf olanlar.
ehl-i ihtisas ve müşahede
Görünmeyen âlemlere ait hakikatleri bizzat gözleyen ve bu konuda uzmanlaşan kimseler.
ehl-i keşif ve ilham
Görünmeyen ve bilinmeyen âlemlere ait olan hakikatleri Cenâb-ı Allah'ın lütfu ve yardımıyla bilen kimseler.
ehl-i vahdetü'ş-şuhud
Görünen herşeyin Allah'ın varlığını gösterdiğini söyleyen kimseler.
ela'
Görünüşü güzel, tadı acı olan bir ağaç.
emr-i teklif
Görev emri.
esbab-ı zahire / esbab-ı zâhire
Görünen sebepler.
esbab-ı zahiri / esbab-ı zâhirî
Görünürdeki sebepler.
esbab-ı zahiriye / esbâb-ı zâhiriye / اَسْبَابِ ظَاهِرِيَه
Görünürdeki sebepler.
Görünürdeki sebebler.
esbab-ı zahiriye-i süfliye
Görünürdeki alçak ve bayağı sebepler.
esrar-ı gaybiye
Görünmeyen, dünya ile ilgili gizli sırlar.
esrar-ı şehadet
Görünen âlemin sırları.
eşya-yı gaybiye
Görünmeyen âleme ait varlıklar.
fikir teatisi
Görüş alışverişi.
gaib
Görünmeyen.
Görünmez.
gaibane / gaibâne / gâibane
Görünmeksizin.
Görmeyerek, gaybî olarak.
gaip
Görünmeyen âlem.
galat-ı basar
Görme duyusunun yanılması. (Meselâ: Su içine batırılmış olan bir çubuğun, kırılmış gibi görünmesi.)
gayb alemi / gayb âlemi
Görünmeyen, fakat varlığı kesin olan ve mahiyeti Allah tarafından bilinen başka dünyalar.
gaybi / gaybî
Görünmeyenle ilgili.
gaybiyane / gaybîyâne
Görünmeyenle ilgili olarak.
gaybiyat / gaybîyât
Görünmeyenler.
gaybiye / gaybîye
Görünmeyen.
gaybubet / gaybûbet
Görünmeme, orada bulunmama.
gayr-ı mer'i / gayr-ı mer'î
Görünür olmayan, görünmeyen.
Görünmez, görünmeyen.
gayr-i mer'i / gayr-i mer'î / غير مرئى
Görülmez.
germ-ülfet
Görüşmesi hararetli olan, hararetli ve sıkı-fıkı görüşen.
(Farsça)
gıyaben / gıyâben
Görmeden, gıyabî olarak.
Görmeyerek.
gıyabi / gıyâbî
Görmeziye.
görenek
Görüp özenme.
guyub / guyûb
Görünmeyenler, gizliler.
hadid-ün nazar
Görüşü keskin olan.
hadise-i cüz'iye-i gaybiye
Görünmeyen küçük ve basit olay.
hakaik-i gayb ve şehadet / hakâik-i gayb ve şehâdet
Görünmeyen ve görünen âlemlere ait gerçekler.
hakaik-i hakikiye / hakâik-i hakikiye
Göreceli olmayan, asıl mahiyeti ve zatı itibariyle hakikat, gerçek olan şeyler.
hakaik-i nisbiye / hakâik-i nisbiye
Göreceli olan hakikatler, bir diğerine göre hakikat olan şeyler.
hakaret-i zahiriye
Görünürdeki basitlik, önemsizlik.
hanadır
Görme kabiliyeti kuvvetli olan.
harekat-ı zahiriye / harekât-ı zahiriye
Görünürdeki hareketler.
hasb / حسب
Göre, nazaran, gereğince.
Göre, dolayı, için, cihetiyle.
Göre.
(Arapça)
hasbihal / hasbihâl
Görüşüp konuşma.
haşmetli
Görkemli, heybetli.
haşmetmeab / حشمت مآب
Görkemli, haşmetli.
(Arapça)
hasse-i rü'yet / hâsse-i rü'yet
Görme kuvveti.
hastgar / hâstgâr / خواستگار
Görücü.
(Farsça)
hastgari / hâstgârî / خواستگاری
Görücülük.
(Farsça)
havass-ı zahire ve batına / havass-ı zâhire ve bâtına
Görünen ve görünmeyen hisler, duygular.
hazine-i gayb
Görünmeyen âlemdeki hazine.
hazine-i gaybiye
Görünmeyen, gizli hazine.
hey'et / هَيْئَتْ
Görünüş, bir topluluğun tamamı.
hiddet-i basar
Görüş keskinliği.
hidemat-ı meşhude / hidemât-ı meşhude
Görülen hizmetler.
hikayet-i ayani / hikâyet-i ayânî
Görürcesine hikâye etme, anlatma.
hikmet-i muzahrefe
Görünüşte güzel ve süslü, gerçekte içi boş ve çürük felsefe.
hüsn-ü basar
Görme sıfatındaki güzellik.
hüviyet-i suriye
Görünüşteki şahsiyet.
iane-i gaybiye / iâne-i gaybiye
Görünmeyen âlemden gelen yardım.
ifa-i vazife / îfa-i vazife
Görevin yerine getirilmesi.
ifa-yi vazife
Görevini yapma, vazifesini yerine getirme.
ifa-yı vazife / îfâ-yı vazife / ایفای وظيفه
Görev yapma.
Îfâ-yı vazife etmek:
Görev yapmak, görevini yerine getirmek.
iğmaz / iğmâz / اغماض
Görmezden gelme, göz yumma.
(Arapça)
igza'
Görmemezliğe gelme.
ihata-i nazar / ihâta-i nazar
Görüş ufku.
ihtişam / ihtişâm / احتشام
Görkem, etkileyici görünüş.
Görkem.
(Arapça)
ımya
Görmeyerek, düşünmeyerek.
inzimam-ı rey
Görüş birliği, aynı görüşü paylaşma.
istikamet-i nazar
Görüşün doğruluğu.
iyani / îyanî
Görünen.
izafi / izâfî / اضافى
Göreli, göreceli.
Göreceli.
(Arapça)
izafiyyet / izâfiyyet / اضافيت
Görecelilik.
(Arapça)
kanaat / kanâat / قَنَاعَتْ
Görüş, düşünce.
kar-azmayi / kâr-âzmayî
Görgülülük, iş bilirlik, tecrübeli oluş.
(Farsça)
kar-azmude / kâr-azmude
Görgülü, tecrübeli, görmüş geçirmiş.
(Farsça)
karazma / kârazma
Görgülü, tecrübeli.
(Farsça)
kat-ı nazar
Görmezden gelme.
kavanin-i itibariye / kavânîn-i itibariye
Görünmeyen mânevî kanunlar.
kerih-ül manzar
Görünüşü ve manzarası çirkin ve iğrenç.
keyfiyat-ı zahiriye / keyfiyât-ı zâhiriye
Görünürdeki haller, durumlar.
keyfiyet-i telakki / keyfiyet-i telâkki
Görüş ve anlayış keyfiyeti, kabul niteliği.
kudret-i basire / kudret-i basîre
Görünen kudret, iktidar.
küfran
Görülen bir iyiliği unutma.
kuvve-i basıra / kuvve-i bâsıra
Görme duygusu, görme kuvveti.
(Farsça)
Görme duyusu.
leyyin-ül canib / leyyin-ül cânib
Görüşülmesi kolay, mütevâzi, kibirsiz kimse. Kanı sıcak insan.
lisan-ı gayb
Görünmeyen âlemin dili.
lisan-ı gayb ve şehadet
Görünen ve görünmeyen âlemlerin dili.
madumat-ı hariciye / mâdûmât-ı hariciye
Görünürde maddî yapısı olmayan.
mahall-i memuriyet
Görev yeri.
mahall-i tecelli / mahall-i tecellî
Görüntünün, aksin belirdiği yer.
mahall-i zuhur
Görünme, ortaya çıkma yeri.
maliki / mâlikî
Görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah'ım.
malikü'l-mülk ve'l-melekut / mâlikü'l-mülk ve'l-melekût
Görünen ve görünmeyen bütün mülkün ve âlemlerin sahibi olan Allah.
manzara / منظره
Görünüş.
Görünüm.
(Arapça)
mazahir / mazâhir
Görünme ve ortaya çıkma yerleri.
mazul / mazûl / معزول
Görevden alınmış, azledilmiş.
(Arapça)
Mazul olmak:
Görevden alınmak, azledilmek.
(Arapça)
medar-ı teklif / medâr-ı teklif
Görev ve sorumluluk sebebi.
medar-ı zuhur
Görünme sebebi.
medd-i nazar
Görüş ufku; görüş mesafesi.
mekşuf-ül avre
Görünmemesi icab eden yeri açık olan kimse.
melaike-i müekkel / melâike-i müekkel
Görevli melekler.
memur
Görevli.
memur edilen
Görevlendirilen.
memur-u müşahhas
Görevlendirilmiş, atanmış memur.
mer'i / mer'î
Görmeğe âid. Görünür olan. Gözle görülen. Manzara.
meratib-i nisbiye
Göreceli olan mertebeler, başkalarına oranla ortaya çıkan dereceler.
meri / merî
Görünür olan, yürürlükte olan.
mertebe-i şuhud
Görme derecesi.
meşhud / meşhûd / مشهود
Görülen.
Görülmüş, gözlenmiş.
(Arapça)
Meşhûd olmak:
Görülmek, gözlenmek.
(Arapça)
meşhud olan
Görünen.
meşhud olmak
Görünmek.
meşhudat / meşhudât / meşhûdât
Görünenler. Seyredilenler. Hislerimizle ve gözlerimizle görüp bildiğimiz ve bazı evliyanın keşfen gördükleri.
Görülenler.
meşhudiyet / meşhûdiyet
Görünürlük.
mevt-i zahiri / mevt-i zâhirî / مَوْتِ ظَاهِر۪ي
Görünürdeki ölüm.
Görünürdeki ölüm.
mezahir / mezâhir
Görünme yerleri, çiçekli yerler.
miktar-ı suri / miktar-ı surî
Görünürdeki miktar, ölçü.
misali alem / misalî âlem
Görüntüden ibaret, rüya âlemi.
muamelat-ı zahiriye / muâmelât-ı zâhiriye
Görünürdeki uygulamalar.
muayyen
Görülmüş olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit olunmuş, karalaştırılmış.
mubasara
Görme yarışına çıkma. İki kişinin, "hangimiz evvel görüyor" diye bir yere bakması.
mubsır
Görünen.
mubsırat / mubsırât
Görünenler.
müekkel
Görevli, vekil tayin edilmiş.
muhteşem / محتشم
Görkemli, ihtişamlı.
(Arapça)
mukaddes alem / mukaddes âlem
Görülemeyen ve hissedilemeyen mânâ âlemi.
mülakat etme / mülâkat etme
Görüşme.
mülk ve melekut / mülk ve melekût
Görünen cismânî ve görünmeyen mânevî âlemler.
münceli olma / müncelî olma
Görünme, parlama.
musahebe
Görüşmek, sohbet etmek. Arkadaşlık.
müşahed / müşâhed
Görülen, seyredilen.
müşahede / müşâhede / مُشَاهَدَه
Görme, gözlem.
Görme, anlama. Kalb gözü ile görme.
Görme, gözlemleme.
müşahede eden
Gören, gözlemleyen.
müşahede etmek
Görmek, gözlemlemek.
müşahid / müşâhid
Gören, seyreden. Görmekle tetkik eden.
Gören, şahid olan.
müşahit
Gören, şahit olan.
müsamahakarane / müsamahakârâne
Görmemezliğe gelerek, müsamaha ederek, hoş görerek.
(Farsça)
müteamiyane / müteamiyâne
Görmemezlikten gelerek.
(Farsça)
mütecelli / mütecellî / متجلى
Görünen, beliren.
Görünen, tecelli eden.
(Arapça)
mütetahtıh
Görmesi zayıf olan.
muvazzaf / موظف
Görevli.
Görevli.
(Arapça)
müzakere / مذاكره / müzâkere / مُذَاكَرَه
Görüşme.
(Arapça)
Görüşme.
na-mer'i / na-mer'î
Görülmez. Mer'î olmayan.
(Farsça)
na-peyda
Görünmeyen, açıkta değil, belirsiz.
(Farsça)
namer'i / nâmer'î / نامرئى
Görülmeyen, görülmez.
(Farsça - Arapça)
nankör
Gördüğü iyiliği unutan, nimeti inkâr eden. Nimetin şükrünü eda etmeyen, gafil.
(Farsça)
nazar-ı hafi-i gaybi / nazar-ı hafî-i gaybî
Görünmeyeni, ileride olacakları görecek şekilde gizli bakış.
nazar-ı şuhud ve işhad / nazar-ı şuhud ve işhâd
Görmek ve başkalarına da göstermek isteyen bakış.
nazaran / نظرا
Göre, bakarak.
Göre, nispetle, bakılırsa.
(Arapça)
nazarında
Göre, fikrince, gözünde.
(Arapça - Türkçe)
nazarınızda
Görüşünüzde.
nazariye
Görüş, ileri sürülen fikir.
nazarlı
Görüşlü, bakışlı.
nemididem
Görmüyorum.
nimet-i basariye
Görme nimeti.
nisbi / nisbî / نسبى
Göreceli.
(Arapça)
nokta-i nazar / نقطهء نظر
Görüş, bir nevi fikir.
Görüş açısı, bakım.
nümayan / nümâyan / نمایان
Görünen, aşikâr olan, gözükücü olan. Parlayan.
(Farsça)
Görünen.
Görünen.
(Farsça)
Nümayan olmak:
Görünmek.
(Farsça)
nümude
Görünmüş, gösterilmiş, gözükmüş.
(Farsça)
nur-u nazar
Görüş aydınlığı.
perde-i gayb
Görünmeyen âlemleri bizden gizleyen perde.
perde-i şehadet
Görünen âlem, dünya perdesi.
perde-i zahiriye / perde-i zâhiriye
Görünürdeki perde.
re'y / رأی
Görüş, görmek, rey. Hüküm ve itikad. Kıyas etmek. Bir iş hakkında söylenen söz, fikir.
Görüş.
(Arapça)
rü'yet / رؤیت / رُؤْيَتْ
Görme.
Görmek.
Görme.
(Arapça)
Görme.
ru-nüma / rû-nümâ
Görünme, meydana çıkma.
rüyet
Görme.
Görüş, fikir, düşünce.
safsata / سَفْسَطَه
Görünüşte doğru gibi göründüğü halde gerçekte yanlış olan kıyas.
saha-i zuhur
Görünme meydanı.
sahib-nazar
Görüşü, tecrübesi ve düşüncesi kuvvetli olan.
(Farsça)
sahibnazar / sâhibnazar / صاحب نظر
Görüş sahibi, deneyimli.
(Arapça - Farsça)
şahid-i gaybi / şahid-i gaybî
Görünmeyen, gizli şahid.
şahs-ı suri / şahs-ı surî
Görünüşteki maddî şahıs.
şahşah
Görevli, vazifeli.
şahsiyet-i zahiri / şahsiyet-i zahirî
Görünürdeki, dışa yansıyan yönündeki şahsiyet, kişilik.
sani'
Görülen iş.
sarf-ı nazar
Görmezlikten gelmek.
şaşaa-i suriye / şâşaa-i suriye
Görünüşteki parlaklık ve gösteriş.
sathi / sathî
Görünüşe göre, derinliğine dalmadan, üstünkörü olarak, satha dâir ve âit.
şayan-ı temaşa
Görülmeğe değer olan.
(Farsça)
şea'irullah / şeâ'irullah
Görülünce, Allahü teâlâyı hatırlatan şeyler.
sebeb-i zahiri / sebeb-i zâhirî
Görünürdeki sebep.
şehadet alemi / şehadet âlemi
Görünen âlem, dünya.
şehadet perdesi
Görünen âlemin perdesi.
şehr-i muhteşem
Görkemli, ihtişamlı şehir.
settare
Görünmemek için girilecek yer, örten, kapatan.
şeytan-ı cinni / şeytan-ı cinnî
Görünmeyen, cinnî şeytan.
şıkk-ı zahiri / şıkk-ı zâhirî
Görünürdeki taraf.
sima-yı maddi ve manevi / sima-yı maddî ve mânevî
Görünen ve görünmeyen yüz.
simaca
Görünüş bakımından.
sırrentenevveret
Görünmeden nurlandırma, îman hakikatlarını örtülü hizmetlerle yayma.
şuhud
Görme, şahid olma.
şühud / şühûd
Görme. Tasavvuf yolunda ilerleyenin kalb ve rûh ile çeşitli mertebeleri görmesi.
şuhuden
Görerek.
şuhudi / şuhûdî
Görme ile ilgili, görülebilen.
şühudi / şühudî
Görünmeye dair, görünebilir olanla ilgili.
şükuh / şükûh / شكوه
Görkem, ululuk.
(Farsça)
suret / sûret / صُورَتْ
Görünüş.
suret-i basitane-i zahirane / suret-i basitâne-i zahirâne
Görünüşteki basit şekil.
suret-i vahşiyane / sûret-i vahşiyâne
Görenleri ürküten ve korkutan görüntü.
sureta / suretâ / sûreta / sûretâ / صورتا
Görünüşte. Zâhiren.
Görünüşte, şeklen.
Görünüşte, görünüş olarak.
Görünüşte.
(Arapça)
sureten / sûreten
Görünüş itibarıyle.
Görünüşte.
sureti
Görünen yüzü, şekli.
suri / sûrî
Görünüşte.
ta'yis
Görmeden bir cismi eliyle aramak.
tal'a
Görmek.
taleb-i rü'yet
Görmeyi istemek. Hz. Musa'nın (A.S.) Cenab-ı Hakk'ı görmek istemesi.
tamam-ı vazife
Görevin son bulması.
tamam-ı vazife ve terhis
Görevin son bulması, salıverilme.
tarf
Görüş, bakış.
tarf'
Görüş, bakış.
tarz-ı vazife
Görev şekli.
tasarrufat-ı gaybiye
Görünmeyen âlemlerden gelen tasarruflar.
tatal
Görmek için yüksek bir yere çıkmak.
tavzif / tavzîf / توظيف
Görevlendirme.
Görevlendirme.
(Arapça)
tavzif eden
Görevlendiren.
tavzif etmek
Görevlendirmek.
tavzifat / tavzifât
Görevlendirmeler.
tayınat senedi
Görevlendirme belgesi.
te'vil / te'vîl / تَأْو۪يلْ
Görünürdeki ma'nâyı bırakıp başka bir ma'nâ vermek, yorumlama.
teami / teâmî
Görmez gibi görünme. Yalandan görmezliğe gelme.
Görmez gibi görünmek, görmezden gelmek.
teberrüz
Görünme, meydana çıkma.
tebeyyün etme
Görünme, ortaya çıkma.
tecelli / tecellî / تجلي / تَجَلّ۪ي
Görünme, yansıma.
Görünme. Kalbde Allahü teâlânın zâtının ve isimlerinin zuhûru.
Görünme, belirme.
Görünme.
Görünme.
tecelli etmek / tecellî etmek
Görünmek, yansımak.
tecelli-i timsal / tecellî-i timsal
Görüntünün belirmesi, yansıması.
tecellidar / tecellîdar / tecellîdâr
Görüntü veren, görüntülü.
Görünen, beliren.
tecelligah / tecellîgâh / تجليگاه
Görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri.
(Arapça - Farsça)
tecelliyat / tecellîyât / tecelliyât / تَجَلِّيَاتْ
Görünmeler, belirmeler.
Görünmeler.
tefavüt-ü cismi / tefâvüt-ü cismî
Görünüşteki farklılık.
teklif
Görev yükleme, önerme.
telakkiyat / telakkiyât / تلقيات
Görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler.
(Arapça)
temaşa / temâşâ
Görme, gözlem yapma.
temessül
Görünme, yansıma.
terfiş
Görmek.
terhis
Göreve son verme.
terhis etmek
Göreve son vermek.
terhis olunan
Görevi sona eren.
terhis tezkeresi
Göreve son verme belgesi.
tevhid-i şuhud / tevhid-i şuhûd
Görünen ve şahit olunan herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu kabul etme ve görünen hiçbirşeyi Ona ortak koşmama.
Görünen ve gözlemlenen herşeyi bir olan Allah'a verme ve Ona ait kılma.
tezahür / tezâhür / تَظَاهُرْ
Görünme.
tezāhür / تَظَاهُرْ
Görünme.
tezahür etme
Görünme.
tezahür etmek
Görünmek.
tezahürat / tezâhürât / تَظَاهُرَاتْ
Görünmeler, belirmeler.
Görünmeler, gösterişler.
Görünmeler.
timsal
Görüntü, yansıma.
timsal-i suret
Görünüş nümunesi.
turfe
Görülmemiş, tuhaf, yeni şey. Şaşılacak şey.
üf'ulevi / üf'ûlevî / افعولوی
Görevle ilgili, fonksiyonel.
(Arapça)
ulülebsar / ûlülebsâr / اولو الابصار
Görüş sahipleri.
(Arapça)
ünvan-ı haşmet / ünvân-ı haşmet
Görkem ve heybetli oluşu ifade eden isim.
vahdetişuhud / vahdetişuhûd
Görüşte birlik.
vasıta-i zahiri / vasıta-i zahirî
Görünürdeki vasıta, aracı.
vazaif / vazâif / وظائف
Görevler, ödevler.
(Arapça)
vazife
Görev, yapılacak iş.
Görev.
vazifedar / vazîfedâr / وظيفه دار
Görevli.
(Arapça - Farsça)
vazifedarlık
Görevlilik.
vazifeperver
Görevini seven.
vazifeşinas / vazifeşinâs / vazîfeşinas / وظيفه شناس
Görevini seve seve yapan.
Görevine düşkün.
(Arapça)
vazifeten
Görevli olarak.
vaziyet-i itibariye
Göreceli bir durum.
vegf
Görme zayıflığı.
vesait-i suriye
Görünüşteki vasıtalar, sebepler.
vesait-i zahiriye / vesâit-i zâhiriye / وَسَائِطِ ظَاهِرِيَه
Görünürdeki sebebler.
vezaif / vezâif / وظائف
Görevler, vazifeler.
Görevler, ödevler.
(Arapça)
vücud-u misali / vücûd-u misâlî / وُجُودُ مِثَال۪ي
Görüntüden ibâret varlık.
vücud-u misaliye
Görüntüden ibaret vücut.
vücud-u suri / vücud-u surî / vücud-u sûrî
Görünürdeki varlık.
Görünürdeki varlık.
vücud-u zahiri / vücud-u zâhirî / vücûd-u zâhirî / وُجُودُ ظَاهِرِي
Görünüşteki varlık.
Görünürdeki vücut.
yakin-i şuhudi / yakîn-i şuhudî
Görür gibi inanma.
zahir / zâhir / ظاهر
Görünen, belli.
Görünen.
zahir olan
Görünen, ortaya çıkan.
zahirce / zâhirce
Görünürde.
zahirde / zâhirde
Görünüşte.
zahiren / zâhiren / ظاهرا / ظَاهِرًا
Görünüşe göre.
Görünüşe göre. Meydanda olduğu gibi. Göründüğü gibi.
Görünüşte, görünüşe göre.
(Arapça)
Görünüşe göre.
zahiri / zahirî / zâhirî / ظَاهِر۪ي
Görünüşte.
Görünürdeki.
zevahiri kurtarmak / zevâhiri kurtarmak
Görünümü, durumu kurtarmak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
erzide
kürsi
ar ü namus
Hususıyet
İbkâ etmek
esna
çirkaf
nadide
azimkarane
Sırın
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Gor
Zîr
Esirlik
Gönül
Bolluk
Terakkim
Gölge
Memleket
İyi
Mer'î