Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Gonul
ifadesini içeren
319
kelime bulundu...
acizane / âcizâne / عاجزانه
Âciz olarak. Beceriksizce. Tevâzu ile. (Alçak gönüllülük ifâdesi için söylenir) "Allah'a karşı kusurlarını bilen bir mü'min âcizâne ancak Allah'tan rahmet diler."
(Farsça)
Acizce.
(Arapça - Farsça)
Alçakgönüllüce.
(Arapça - Farsça)
ahda'
Çok alçakgönüllü, halim, mütevazi. İtaatli.
ahfaz
(Ahfad) Alçak ve çukur yer.
Mc: Çok alçak gönüllü. Mütevâzi.
ahna'
Çok alçak gönüllülük, mütevazilik.
alaka / alâka
İlişik, rabıta, merbutiyet.
Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet. Tasarruf. Müdâhale hakkı. Hisse.
Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir. (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi.)
ani
(Çoğulu: Anat-Unât) Mütevazi, alçak gönüllü.
Köle
Meşgul.
Iztırab çeken. Muztarib.
İşçi.
Müfettiş.
Tahsildar. (Müennesi: Aniye)
ansamimilkalb / ansamîmilkalb / عن صميم القلب
İçtenlikle, canügönülden.
(Arapça)
aram-ı can / ârâm-ı cân
Gönül rahatı.
Sevgili, sevilen güzel.
aram-ı dil / ârâm-ı dil
Sevgili, sevilen güzel.
Gönül rahatı.
asude-dili / asûde-dilî
Gönül rahatlığı.
(Farsça)
azar-ı dil / azâr-ı dil
Gönül kırıklığı.
bar-ı dil / bâr-ı dil
Gönül yükü, elem, keder, gam, hüzün.
başıbozuk
Bir harp çıktığında orduya süvari veya piyade olarak katılan gönüllü asker. Başıbozuk tâbiri, gelişigüzel ve intizamsız idare tarzına da alem olmuştur. Bir zamanlar bu tâbir, asker olmayan siviller için de kullanılmıştır.
(Türkçe)
basiret / basîret
Doğru görüş, gönül gözü ile görme, uyanıklık.
basiret-i kalb
Gönül uyanıklığı. Kalb basireti.
bast
Tasavvufta gönül ferahlığı, rûhen rahatlama. Sıkıntı ve gönül darlığının zıddı.
batın / bâtın
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). His (duyu) organları ile hissedilemiyen, hayâl gücü ile hayâl edilemiyen, akıl ile anlaşılamayan.
Kalb ve rûh, iç âlem, gönül.
berş
Afyon şurubu, keten yaprağı ile yapılan bir nevi sarhoş edici mâcun.
(Farsça)
Arzu, gönül isteği.
(Farsça)
bey'
Satmak, satış yapmak, alış-veriş. İki kişinin mallarını gönül rızâsı ile değişmeleri.
beyus / beyûs
Arzu, istek, taleb.
(Farsça)
Ümit.
(Farsça)
Tamah.
(Farsça)
Alçak gönüllülük. Mütevazilik.
(Farsça)
bi-dil / bî-dil
Ürkek, korkak.
(Farsça)
Âşık.
(Farsça)
Kalbsiz, gönülsüz.
(Farsça)
Nüktesiz.
(Farsça)
birr
Temizlik.
Günahtan çekinmek.
Takvâ.
İn'âm ve ihsan etme.
Amel-i sâlih, iyi amel.
Koyunu sevketmek.
Gönül, kalb.
Tilki yavrusu.
Fâre.
can / cân
Hayat, ruh, gönül.
can ü dilden
Can ve gönül ile; içten gelerek, gönülden.
can ü gönülden
Candan, gönülden, kalbin bütün samimiyetiyle.
canfeza
Gönüle ferahlık veren, can artıran.
Ayın 23. gününe verilen ad.
canrüba
Gönül alan, gönül kapan dilber.
(Farsça)
çeçek
Gül. Çiçek.
(Farsça)
Gönül.
(Farsça)
Çiçek hastalığı.
(Farsça)
Vücutda çıkan ben.
(Farsça)
cenan
Gönül. Ruh. Kalb. Can.
cerh
Yara.
Baş ve yüzden başka uzuvlardan birisini yaralamak.
Bir kimseye söğmek. Taan etmek. Sözle gönül incitmek.
Birisinin fikrini çürütüp kabul etmemek.
Şahid, yalancı ve fâsık olduğundan dolayı mahkemede hâkimin şâhidin şehâdetini reddetmesi.
Kesb u kâ
çeşm-i dil erbabı / çeşm-i dil erbâbı
Gönül gözü açık olanlar.
çeşmidil / çeşmidîl
Gönül gözü.
cilvesaz
Cilveli. Nazlı. Gönül alan.
(Farsça)
civanmert
Yüce gönüllü, mert.
dag-ı dil / dâg-ı dil
Gönül yarası.
dag-zen
Damga vuran, nişan koyan.
(Farsça)
Kalb kıran, gönül kıran.
(Farsça)
daraa
Tevazu etmek, alçak gönüllü olmak.
Emre uymak, muti olmak.
Zayıf ve zelil olmak.
demma'
Mütekebbir gönüllü, gururlu kimse.
derd-i dil
Gönül tasası, gönül gamı.
derun / derûn / درون
İç, gönül.
İç, içerisi.
(Farsça)
Gönül.
(Farsça)
deruni / derunî
Gönülden, içten.
(Farsça)
derviş / dervîş
Allahü teâlâdan başka şeyleri kalbinden çıkarıp bütün âzâsıyla İslâm dîninin emir ve yasaklarına uyan, dünyâ malına gönül bağlamayan kimse.
devr
Bir şeyi elden ele aktarma. Vefât eden bir müslümanın sağlığında kılamadığı namaz, tutamadığı oruç ve veremediği zekât gibi borçlardan kurtulması için birkaç fakirin kendilerine ölünün vasî veya velîsi tarafından verilen fidyeyi alıp, gönül rızâsıyla tekrar geri vermek sûretiyle yapılan muâmele.
dil / dîl / دل / دِلْ
Gönül, kalb, niyet.
(Farsça)
Cesâret, yürek.
(Farsça)
Mandıra, ağıl.
(Farsça)
Gönül, kalb.
Gönül.
Gönül.
(Farsça)
Gönül.
dil-agah / dil-âgâh
Kalbi uyanık. Akıllı, bilgili, görgülü. Gönül anlar.
(Farsça)
dil-ara / dil-ârâ
Gönül avutan, gönül süsleyen.
dil-aram / dil-ârâm
Gönül eğlendirici, kalbe rahatlık veren. Gönül okşayan.
(Farsça)
dil-aver / dil-âver
Yiğit. Cesaretli. Yürekli.
(Farsça)
Gönül alıcı.
(Farsça)
Gönül alıcı.
dil-aviz / dil-âvîz
Gönül çeken, câzip.
dil-baz
Güzel konuşan. Sözü ve işi hoş olan. Gönül eğlendiren.
(Farsça)
dil-bend
Gönül bağlıyan, seven.
(Farsça)
dil-ber
Gönül alan, kalbi çeken. Güzel, dilber.
(Farsça)
dil-cuy
Gönül çeken, gönül arıyan.
(Farsça)
dil-dade
Gönül vermiş, âşık.
(Farsça)
dil-duz
Kalbe batan, gönül delen.
(Farsça)
dil-düzd
Gönül çalan.
(Farsça)
dil-efruz
(Dilfiruz) Kalbi yakan, gönül parlatıcı.
(Farsça)
dil-gir
Kalbe sıkıntı veren gönül tutan.
(Farsça)
Gücenmiş olan, kırgın.
(Farsça)
dil-güşa
İç açan, gönül açan, kalbe ferah veren.
(Farsça)
Türk musikisinde bir mürekkeb makam.
(Farsça)
dil-hah
Gönül talebi, gönül arzusu.
(Farsça)
dil-i avare / dil-i âvâre
Serseri gönül.
dil-i divane
Divâne gönül, deli gönül.
dil-i pür-ateş / dil-i pür-âteş
Ateşli gönül.
dil-i suzan
Yanık, ateşli gönül.
dil-i viran
Harap gönül, yıkık gönül.
dil-i zar / dil-i zâr
Zavallı gönül.
dil-kub
Gönül zedeliyen, vuran.
(Farsça)
dil-nüvaz
Gönül okşayan.
dil-rüba
Gönül alan, gönül kapan.
(Farsça)
dil-saz
Gönül yapan.
(Farsça)
dil-sitan
Gönül alan.
(Farsça)
dil-suz
Gönül yakan.
dilara / dilârâ / دل آرا
Gönül süsleyen.
(Farsça)
dilaşub / dilâşûb / دل آشوب
Gönül karıştıran, sevgili.
(Farsça)
dilaver / dilâver
Yiğit, cesaretli; gönül alıcı.
dilaviz / dilâvîz / دلاویز
Güzel, gönül çekici.
(Farsça)
dilazar / dilâzâr / دل آزار
Gönül kıran, inciten.
(Farsça)
dilbaz / dilbâz / دلباز
Gönül şenlendiren.
(Farsça)
dilbend / دلبند
Gönül bağlanan, sevgili.
(Farsça)
dilber / دلبر
Gönül alan güzel.
Gönül alan, güzel, sevgili.
(Farsça)
dildar / dildâr / دلدار
Gönül tutan, sevgili.
(Farsça)
dildüzd / دل دزد
Gönül hırsızı.
(Farsça)
dile
Dil, gönül, kalb yürek.
(Farsça)
Gönül sahibi.
(Farsça)
dilefruz / dilefrûz / دل افروز
Gönül aydınlatan, sevgili.
(Farsça)
dilfirib / dilfirîb / دل فریب
Gönül aldatan, sevgili.
(Farsça)
dilgüdaz / dilgüdâz / دل گداز
Gönül eriten, yürek törpüsü.
(Farsça)
dilkeş / دلكش
Cazibeli, gönül çekici.
(Farsça)
dilnüvaz / دل نواز
Gönül okşayan.
(Farsça)
dilrüba / dilrübâ / دلربا
Gönül hırsızı, gönül çalan.
(Farsça)
dilşad / dilşâd
Gönül hoşluğu.
dilşikar / dilşikâr / دل شكار
Gönül avcısı.
(Farsça)
ducret
Sıkıntı, gönül darlığı, zahmet. Zaruret.
ef'ide
(Tekili: Fuâd) Kalbler. Gönüller.
ef'ide-i halise / ef'ide-i hâlise
Temiz ve saf kalbler. Bozulmamış, tahrib edilmemiş kalbler, gönüller.
ehl-i dil
(Ehl-i kalb) Kalbi uyanık, basireti ziyade olan. Gönül ehli. Mâneviyata çok kıymet veren, kalben Cenab-ı Hakk'a çok yakınlık hissedip çok hikmetlerden anlayan zât.
emzer
Katı gönüllü, katı kalbli kimse.
enderun / enderûn / اندرون
İç, dâhil.
Kalb, içyüz, gönül.
Vaktiyle Osmanlı Sarayının iç teşkilâtı.
İç, içerisi.
(Farsça)
Harem dairesi.
(Farsça)
Gönül, kalp.
(Farsça)
enis-i dil
Gönül dostu.
erbab-ı dil / erbâb-ı dil
Gönül sâhipleri Erbab-ı kulûb, İbn-ül-Vakt.
erbab-ı kulub / erbâb-ı kulûb
Gönül sâhipleri. Tasavvuf yolunda ilerlerken halleri değişen, her zaman başka türlü olan, bâzan şuurlu, bâzan şuursuz (içerisinde bulundukları mânevî hallere dalıp kendilerini unutan) kimseler. Bunlara İbn-ül-vakt de denir.
ez-can ü dil
İçten gelerek, gönülden.
ez-dil
Gönülden.
ezdili can
(Ez-dil-i cân) Candan ve gönülden.
fahri / fahrî
Karşılıksız, parasız, gönüllü olarak bir şeyi yapma.
fahriyyen
Gönülden isteyerek. Karşılıksız olarak.
fedai komiteleri / fedâi komiteleri
Gönüllü silâhlı güçler.
fena / fenâ
Tasavvuf ilminde bir terim. Kendini yok görmek. Mâsivâyı, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak, mahlûkların (yaratılmışların) sevgi ve düşüncesini gönülden çıkarmak. Allahü teâlâyı çok zikir (anma) netîcesinde meydana gelen kendini unutma hâli.
ferag-ı bal / ferag-ı bâl
Gönül rahatı.
fettan
Fitne ve fesada teşvik eden, ayartan.
Cazibeli, gönül alıcı, oynak kadın.
firib
Aldatıcı, aldatan, kandıran manasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dil-firib : Gönül aldatan. Nazar-firib : Göz aldatan.
(Farsça)
fuad / fuâd
Kalb, gönül, yürek.
Kalp, yürek, gönül.
Kalb, gönül.
fuadi / fuadî
Gönül ve kalble alâkalı.
fütuh
(Tekili: Feth) Fetihler.
(Çoğulu: Fütuhât) Açılmak.
Yardım.
Lütf-u İlâhîye ulaşmak.
Zafer. Galibiyet.
Açıklık. Gönül ferahlıkları.
gamze-i dil-duz
Gönül delen süzgün bakış.
gaşan
(Gaşayân) Gönül dönmek.
Akıl gidip, bihoş olmak.
gıll u gış
Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı.
Gönül darlığı.
Kin ve hile. Hıyanet ve adavet.
gıllugış
Karar verememe, gönül sıkıntısı.
gına-yı kalb
Gönül zenginliği.
güşa
Açıcı, açan mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dil-güşa : Gönüle ferahlık veren. Gönül açan.
(Farsça)
güşad-ı dil
Gönül açılması. Gönlün refaha kavuşması.
güşayiş-i hatır / güşayiş-i hâtır
Gönül ferahlığı, iç açıklığı.
hadba'
Uzun boylu akılsız kadın.
Yumuşak gönüllülük.
hadı'
Alçaltıcı.
Gönül alçaklığı ve huzu ile muttasıf.
hadika-yı ferahfeza / hadîka-yı ferahfeza
İç açan bahçe. Gönüle ferahlık veren bahçe.
hadşe-i derun
İç sıkıntısı, gönül üzüntüsü.
hakalled
Dar gönüllü, bahil kimse.
haki-nihad / hakî-nihad
Mütevazi, kibirsiz, alçak gönüllü.
(Farsça)
hal ehli / hâl ehli
Hâli tavrı güzel olan gönül sâhibi kişi. Velî zat.
hal-i haşiane / hal-i hâşiâne
Huşu içinde, Allah'tan korkmayı ve alçakgönüllülüğü gösteren hal.
harhar
Devamlı arzu, sürekli istek.
(Farsça)
Gönül üzüntüsü, iç sıkıntısı.
(Farsça)
Devamlı kaşıntı.
(Farsça)
haşi'
Huşu içinde olan, alçak gönüllülük eden.
Kusurlarını düşünerek, ürpererek Cenâb-ı Hakka niyâz edip yalvaran.
haşian / hâşian
Tevazu ve mahviyetle. Alçakgönüllülük göstererek.
haşmet
(Hışmet) Kendisine tabi olanlardan dolayı, "haşem" den olan, büyüklük ve heybet. Tantana-i azamet. Hürmetten gelen çekinme.
Hiddet, kızgınlık.
Alçak gönüllülük.
hatır / hâtır / خاطر
Zihin. Fikir. Gönül. Kalb. Hal. Tedbir. Vesvese.
Akıl, zihin, hâl, gönül, değer.
Hatır, gönül.
(Arapça)
hatır-ı na-şad / hatır-ı nâ-şâd
Tasalı ve kederli gönül.
hatır-nevaz
Gönüle okşayan, hatırnaz.
(Farsça)
hatır-saz
Hatır yapan, gönül alan.
hatır-şiken
Gönül inciten, kalb kıran, hatır kıran.
(Farsça)
hatır-şinas
Gönül alıcı, hatır alıcı.
(Farsça)
hatırazar / hâtırâzâr / خاطر آزار
Gönül inciten, hatır kıran.
(Arapça - Farsça)
hazane
Mc: Gönül, kalb, yürek.
hazi / hâzi / خاضع
Alçakgönüllü.
(Arapça)
hazı' / hâzı'
(Huzu. dan) Alçak gönüllü, mütevâzi olan.
hazıane / hâzıâne
Mütevâzi olarak, alçak gönüllülükle.
heces
Gönüle düşen hatıralar.
hecs
Gönüle düşen hâtıralar.
hey'
Gönül dönmek.
Yaramaz gönüllü olmak.
Korkak olmak.
hillet
(Çoğulu: Hillel - Hilâl) Samimi ve cân-ı gönülden olan dostluk. En güzel takdir edici ve samimi arkadaşlık.
Kılınç gediği.
Nakışlı deri.
Ağızda bâki kalan dişler.
Dişler arasında kalan yemek artığı.
hizane
(Hizânet) Hazine, kıymetli mücevheratın saklandığı yer.
Hazinedarlık.
Mc: Kalb, gönül, hatır.
hoş
Gönül okşayan.
hubur
Sevinç, sürur, gönül ferahlığı. Şadüman olmak.
Âlimler.
Sevinç, gönül ferahlığı.
hudu' / hudû'
Boyun eğmek, alçak gönüllülük. Kalbde devamlı olan Allah korkusu. Allahü teâlâya itâat etmek.
hulus / hulûs
Halislik, saflık, gönül temizliği.
İçtenlik, gönülden gelen samimiyet.
hulus-i kalb
Kalbden, gönülden, içten samimiyet.
hüsn-i dilara / hüsn-i dilârâ
Gönül alıcı güzellik.
huşu / huşû / خشوع
Gönül alçaklığı, tevazu.
Korku ile sevgi arası durum, saygı.
Alçakgönüllülük.
(Arapça)
Tanrı'ya karşı korku ve saygı duyma.
(Arapça)
huşu' / huşû'
Alçak gönüllülük. Hayâ etmek ve mütevazi olmak. Korku ile karışık sevgiden gelen edebli bir hâl. Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak gönüllülük. Sükun ve tezellül.
Tevâzû, alçak gönüllülük. Hakk'a boyun eğmek. Korku ve sevgiden meydana gelen edebli bir hal.
huzu'
Mahviyet ve tevazu hali, alçak gönüllü olmak. Allah'ın azametini, celal ve cemalini, büyüklüğünü tahattur ve tefekkürden hâsıl olan, insandaki huzur ve huşu' hâli.
huzur / huzûr
Hazır olmak. Mevcud bulunmak.
Hürmet edilmesi lâzım gelen kimsenin yanında olmak.
İbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı.
Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin kalbde bulunmaması.
Nezd, yan.
Rahat, gönül ferahlığı seâdet.
huzur-u kalb
Kalb huzuru, gönül rahatlığı.
Kalb huzuru, gönül rahatlığı.
i'tikad
İnanmak. İnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben kararlı olmak. Gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren şeylere inanmak.
iç
t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun.
Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek.
Karın, mide.
Kalb, vicdan, gönül.
Harem dairesi.
Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın.
ıdcar
Gönül kırmak. Iztırab vermek. Darıltmak.
iftikar
Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak.
Çok ihtiyacı olmak.
Tevazu'. Alçak gönüllülük.
ıhbat
Huşu ve tevazu' etmek, alçak gönüllülük yapmak.
ihşa'
Tevazu ve alçak gönüllülükle zorlama.
ihtida'
Tevazu, alçak gönüllülük, mahviyet, mütevazilik.
ihtiza'
Tevazu. Gönül alçaklığı. Alçak gönüllülük.
iksa-yi kalb
Gönül sıkıntısı, iç darlığı.
ilm-i nafi' / ilm-i nâfi'
İnsana aczini, kusurunu, Rabbinin büyüklüğünü bildiren, kalbde Allah korkusunu ve mahluklara karşı tevâzû, alçak gönüllülüğü artıran, kul haklarına ehemmiyet vermeyi temin eden sonsuz seâdeti (mutluluğu) ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya vesîle olan ilim.
iltifat / iltifât / التفات
Lütfetme, gönül alma, güzel sözle okşama.
Dönme.
(Arapça)
İlgi gösterme.
(Arapça)
Gönül alma.
(Arapça)
iltifatat / iltifâtât
İltifatlar, gönül almalar, lütfetmeler.
iltifatkar / iltifatkâr
İltifat eden, mültefit. Hal hatır sorup gönül alan.
inbisat / inbisât
Genişleme. Yayılma.
Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma.
Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı.
Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
Açılmak, yayılmak, açık yüzlü olmak, mütebessim çehreli, sevinçli olmak. Gönül açıklığı, kalb ferahlığı hâli.
inka-yı kalb
Kalb temizliği, gönül temizliği.
inşirah-ı sadır
Gönül ferahlığı.
inşirah-ı sadr / inşirâh-ı sadr / اِنْشِرَاحِ صَدْرْ
Gönül ferahlığı.
iradet
İrade, istek, dileme.
Gönül isteği.
istigna
Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek.
Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak.
Nazlanmak.
Azamet ve tekebbür etmek.
istiğna / istiğnâ
Gönül tokluğu.
Gönül tokluğu, nazlanma, uzak durma.
İhtiyaç duymama, tok gönüllülük.
istiğna-yı mutlak / istiğnâ-yı mutlak
Sınırsız zenginlik, hiçbir şeye muhtaç olmayış, tokgönüllülük.
istihza'
(İstihdâ') Alçak gönüllülük göstermek, kendisini aşağı tutmak.
istimale
Avutmak. Meylettirmek. Cezbettirmek.
Gönül almak. Çok mal sahibi olmak.
işve
Güzellerin gönül çeken naz ve edâsı. Gönül çekici tavır.
itikad / îtikâd
Gönülden inanma.
itmi'nan / itmi'nân
Emin olma, güvenme. Kalbin mutmain olması. Gönülden inanma.
itminan-ı kalb
Kalbden ve gönülden inanma.
ittiza'
Alçak gönüllülük, tevazu, mütevazilik.
Devenin, boynuna basarak üstüne binebilmek için, başını aşağı eğme.
ıyaf
Gönül dönmek.
Mütereddit olmak, kararsızlık, tereddüt etmek.
Tiksinmek, iğrenmek.
kabb
İnce belli olmak.
Gönlün eğlendiği gönül eğlencesi.
Makara ortasındaki ağaç.
kalak / kalâk
Can sıkıntısı. Gönül darlığı. Kararsızlık.
Zahmet. Meşakkat.
Gönül sıkıntısı.
kalb / قلب
Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.
Gönül.
Herşeyin ortası.
Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme.
İmanın mahalli.
Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir. (Dâima değiştiği ve hareket halinde olduğu için kalb i
Gönül. Yürek denilen, et parçasına yerleştirilmiş nûrânî ve mânevî kuvvet.
Tasavvuf yolunda birinci mertebe.
Duyguların sultanı, gönül.
Yürek.
(Arapça)
Gönül.
(Arapça)
kalb huzuru / kalb huzûru
İç rahatlığı, gönül hoşluğu. Kalbin Allahü teâlâdan başkası ile olmaması; Allah'tan başkasına bağlanmaması.
kalb-i harab / kalb-i harâb
Harab olmuş gönül.
kalb-i hazin / kalb-i hazîn
Üzülen kalp, hüzünlü gönül.
kalb-i metruk
Terkedilmiş kalb, bırakılmış gönül.
kalb-i na-şad / kalb-i nâ-şâd
Hüzünlü gönül, kederli kalb.
kalb-i selim
Temiz gönül.
kalben
İçten, kalbden, yürekten, gönülden. Samimi olarak. Kendi kendine.
Gönülle.
kalbi / kalbî
Gönülden.
kalp
Yürek.
Yürek hastalığı.
Gönül.
Her şeyin ortası, ehemmiyetli, alıcı noktası, değiştirme, çevirme.
kanaat / kanâat
Yeme, içme ve barınacak yer husûsunda bileğin emeği, alın teri ile kazanılana râzı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek. Kanâat, çalışmayıp, sâdece eline geçeni kullanmak, tembel oturup, başka bir şey aramamak değildir. Aksine hırslı hareketlerden kaçınıp, gönül huzûru ile yaşamaktır.
karabet-i kalb
Kalb yakınlığı, gönül yakınlığı.
kasvet / قسوت
Katılık, sertlik.
Merhametsizlik, acımasızlık.
Sıkıntı, gönül darlığı.
Katılık.
(Arapça)
Gönül darlığı.
(Arapça)
Kasvet basmak:
Gönlü daralmak.
(Arapça)
kefl
Okşamak.
Kefil olmak.
Yaramaz gönüllü olan.
kelal-i dil / kelâl-i dil
Gönül yorgunluğu.
kemal-i ferah ve saadet / kemâl-i ferah ve saâdet / كَمَالِ فَرَحْ وَ سَعَادَتْ
Tam bir gönül açıklığı ve mutluluk.
kemal-i mahviyet / kemâl-i mahviyet
Tam mânâsıyla tevâzu içinde olma, alçak gönüllülük gösterme.
kemal-i mahviyet ve tevazu / kemâl-i mahviyet ve tevazu
Tam anlamıyla tevâzu ve alçakgönüllülük içinde olmak.
kemal-i tevazu / kemâl-i tevâzu
Tam ve kusursuz bir alçak gönüllülük.
key'
Yaramaz gönüllü olmak.
keyf
Afiyet, sağlık, sıhhat.
Memnunluk, hoşlanma.
Neş'e, sevinç, sürur.
Mizaç, tabiat.
İstek, taleb, arzu, heves.
Gönül açıklığı.
kulub
(Tekili: Kalb) Kalbler, gönüller.
Kalpler, gönüller.
küşa
"Açan, açıcı" mânâlarına gelerek tamlama yapımında kullanılır. Meselâ: Dil-küşâ : Gönül açan, gönül açıcı, ferahlık veren.
(Farsça)
lev'a
(Çoğulu: Leveât) Gönül acısı, kalb acısı. Yürek yanıklığı.
lev'a-i kalb
İç yanıklığı, gönül acısı.
ma'nevi / ma'nevî
Mânâya, rûha ve gönüle âit olan, inançla ilgili. Maddî olmayan.
ma'nevi faide / ma'nevî fâide
Rûha, kalbe ve gönüle âit fâide.
ma'rifet
Bilme, tanıma, gönülle bilme. Allahü teâlânın sıfatlarını ve isimlerini hakkıyla bilme, tanıma. Ma'rifetullah.
ma-fi-l bal
Gönülde olan maksad ve meram. (Mâ-fi-z zamir de denilir.)
ma-fi-z zamir
Kalbde ve gönülde olan.
maal-memnuniyye
Memnun olmak suretiyle. İsteyerek. Gönül rızası ile. Memnuniyetle.
mahviyet / مَحْوِيَتْ
Tevazu, alçakgönüllülük.
Alçak gönüllülük, nefsine kıymet vermeme.
mahviyetkar / mahviyetkâr
Alçakgönüllü.
mahviyetkarane / mahviyetkârâne
Alçakgönüllülükle.
mahviyyet
Alçak gönüllülük. Tevâzu. Kendi kusurunu bilip kendine haddinden fazla kıymet vermemek. Tevâzu içinde olmak.
manen / معنا
Mana yolu ile.
(Arapça)
Gönülden.
(Arapça)
matlub-ı hakiki / matlûb-ı hakîkî
Gerçekte taleb olunacak, kavuşmak istenilecek ve gönül bağlanacak olan Allahü teâlâ. Hakîkî Matlûb.
mazacir
(Tekili: Mazcer) Gönül daralacak ve sıkıntılı yerler.
mazcer
(Çoğulu: Mazâcir) Gönül daralacak ve sıkıntılı yerler.
meftun / meftûn
Sihirlenmiş, fitneye düşmüş.
Gönül vermiş, tutkun, vurgun.
Hayran olmuş, şaşmış.
meş'ale-i dil
Gönül meş'alesi.
meskene
Tevazu etmek, alçakgönüllülük göstermek.
meyl
Ortadan bir tarafa eğik olmak.
İstek. Yönelme. Arzu.
Sevme, tutulma, âşık olma.
Gönül akışı.
Eğilme, eğiklik, akıntı.
Sevme, tutulma, gönül akışı.
meyletmek
Bir tarafa doğru eğilmek. Bir tarafa yönelmek.
Sevgisini vermek, eğilmek. Gönül vermek.
meyve-i dil
"Gönül meyvesi": Evlât, çocuk.
mücahid
Cihad eden. Çalışan. Din için çalışan. Düşmanlara karşı koyan. Çarpışan.
Fık: Allah (C.C.) yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği halde nefakadan, silâh ve saireden mahrum olan gazi demektir. Âyet meâli: "Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz
muhbit
Alçak gönüllü, mütevazi. Mütezellil.
muhlis
Halis, katkısız, dosdoğru, her hali içten ve gönülden olan, ihlâs sahipleri, samimi ve doğru olanlar.
muhtazı'
Boyun eğen. Tevâzu yapan. Alçak gönüllülük gösteren.
muhtazıane / muhtazıâne
Alçak gönüllülükle. Tevâzu ve mahviyetle. Boyun eğerek.
(Farsça)
mülattıf
(Lutf. dan) Bir iyilikle gönül alan. Taltif eden.
Yumuşatıcı (ilâç).
mürg-i dil
Gönül kuşu.
müstağni / müstağnî
Zengin, minnetsiz, tok gönüllü.
müstağniyane / müstağniyâne
Tok gönüllülükle, kanaatkar bir şekilde.
müstekin / müstekîn
Alçak gönüllülük ve tevazu gösteren.
müsterihane / müsterihâne
Rahatlıkla, gönül rahatlığıyla.
İçi rahat olarak, gönül rahatlığı ile.
İçi rahat olarak, gönül rahatlığı ile.
mutazarrı'
Tazarru eden. Alçak gönüllülük eden.
Bir şeye gizlice varıp yaklaşan.
Can ve gönülden tezellül ile yalvaran.
Noksan ve kusurlarını bilerek kibirden, büyüklenmekten çekinip tevazu eden.
mütehaşşi'
(Huşu'. dan) Kendini alçak tutan, alçakgönüllü, mütevâzi.
mütehazzı'
Alçak gönüllülük eden, tevazu gösteren.
mütehazzıane / mütehazzıâne
Alçak gönüllülükle, tevazu göstererek.
(Farsça)
mütemahhız
(Çoğulu: Mütemahhızîn) Candan ve gönülden inanarak çalışan.
mütenezzil
(Nüzul. den) Tenezzül eden, aşağı inen. Alçak gönüllülük eden.
mütenezzilen
Alçak gönüllülük ederek, tevâzu göstererek.
mütevazı / mütevâzı
Alçakgönüllü, tevazu sahibi.
mütevazi / mütevâzi
Alçakgönüllü.
mütevazı / mütevâzı / متواضع
Alçakgönüllü.
(Arapça)
mütevazi'
Gururlu olmayan, alçak gönüllü, kendi fakrını bilen.
Gösterişsiz.
mütevazıane / mütevâzıane
Alçakgönüllü bir biçimde.
mütevaziane / mütevaziâne
Alçak gönüllülükle.
mütevaziin / mütevaziîn
(Tekili: Mütevazi) Alçakgönüllü kimseler, mütevazi insanlar, tevazu ehli olan kişiler.
mütevazıyane / mütevâzıyâne / متواضيانه
Alçakgönüllülükle.
(Arapça - Farsça)
nakş-ı dil-firib
Gönül aldatıcı suret.
neş'e
Gönül açıklığı, sevinç.
Yeniden meydana gelmek. Yeniden olan şey.
Yiğit olmak.
Yüksek olmak.
nevazişgar / nevazişgâr
Gönül alan, okşayan. İltifat eden.
(Farsça)
nevazişgarane / nevazişgârane
Gönül alarak, okşayarak, iltifat ederek.
(Farsça)
nüzhet
İç açıklığı, safa, eğlenme, gönül ferahlığı.
(Farsça)
Temizlik, paklık.
(Farsça)
Karışık, bulaşık ve kalabalık yerlerden uzak olmak. Buud.
(Farsça)
nüzhet-efza / nüzhet-efzâ
Eğlenceli ve gönül açacak yer.
(Farsça)
ra'ra'
(C. Raâri') Kötü, alçak kimse.
Yaramaz gönüllü.
Çok uzun boylu adam.
Güzel itidalde olan kimse.
rabt-ı kalb
Kalb bağlama, gönül bağlama.
rahat-ı dil
Gönül rahatı.
retel
Muntazam, hoş. Gönül çeken.
revhaniyet
Gönül açıcılık, güzel görünüşlülük.
reyn
Leke, kir, pas.
Gönül karası, kalb katılığı, günahın artması.
Uyku, mestlik galebe etmek.
Çıkması mümkün olmayan şey.
rüba
Kapan, çalan, alan (mânâsına birleşik kelimeler yapılır). Meselâ: Dil-rüba : Gönül kapan, gönül alan. İz'an-rüba : Aklı alan, hayret veren.
(Farsça)
ruh-u feza-yı can / ruh-u fezâ-yı cân
Gönül âleminin ruhu.
rükun
Bir şeye samimi olarak meyletme. Can ve gönülden meyil.
şadi
Sevinçlilik, memnunluk, mesruriyet, gönül ferahlığı.
(Farsça)
safa / safâ / صفا
Gönül şenliği, eğlence.
Duru olmak, itmi'nan ve meserret üzere olmak. Temiz, sâfi olmak.
Hava açık ve ayaz olmak.
Mekke-i Mükerreme'de bir yerin ismi.
Gönül şenliği, ferahlık.
Saflık.
(Arapça)
Gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
(Arapça)
Safâ eylemek:
Şenlenmek.
(Arapça)
safa-ender / safâ-ender
Gönül hoşluğu içinde.
safa-yı sadr
Gönül şenliği, kalbin itmi'nan ve sevinç içerisinde olması, meserret üzere olmak.
(Farsça)
safabahş / safâbahş / صفابخش
Gönüle rahatlık veren.
(Arapça - Farsça)
samimi / samimî
İçten, gönülden.
İçten, gönülden, candan.
İçli, dışlı.
sebeb-i tevazu / sebeb-i tevâzu
Tevazu, alçak gönüllülük sebebi.
sekinet / sekînet
Sakinlik, gönül huzuru, kalbin rahat olması.
selata
Kahır, galebe, hiddet.
Kötü konuşan, gönül inciten, kalb kıran.
Merhametsiz olmak.
Acı söz söylemek.
selvet
Kalb rahatı. Gönül rahatı.
semere-i fuad / semere-i fuâd
Gönül meyvası.
Mc: Evlâd, çocuk.
şen
Naz, eda, cilve.
(Farsça)
Göze ve gönüle hoş görünen hal.
(Farsça)
Bayındır, ma'mur.
(Farsça)
Sevinçli, ferahlı.
(Farsça)
şerh-i sadır
Gönül açıklığı.
şerh-i sadr
Gönül, kalp şerhi, açıklaması.
şiftedil
Gönül vermiş, meftun, tutkun.
(Farsça)
sine-i saf / sîne-i sâf
Saf sîne, arı gönül.
tada'du
Alçak gönüllülük gösterme.
Viran olma.
Aklını kaybetme.
tahaşşu'
(Huşu. dan) Mütevâzi olmak. Alçakgönüllülük gösterme.
tahazzu'
(Huzu. dan) Alçakgönüllülük gösterme. Mütevazi olma.
tahzi'
Tevâzu etmek, alçakgönüllü olmak.
taltif
İltifat etmek. Bir iyilik yaparak gönül almak. Yumuşatmak.
Gönül okşama, lütuf etme.
taltifat
Gönül okşamalar.
tarziye / تَرْضِيَه
Gönül alma.
tefric
Gönül açmak. Gam ve tasa gidermek.
tefrih
Ferahlandırma, gönül açma.
teka'ku'
Yaramaz gönüllü olmak.
Geri durmak.
tenezzül / تنزل
(Çoğulu: Tenezzülât) İnme, düşme. Aşağılama.
Gönül alçaklığı. Karşısındakinin seviyesine göre tevâzu ile konuşmak.
Yavaş yavaş inmek. Mekânını yukarıdan aşağıya nakletmek.
Alçalma.
(Arapça)
Alçakgönüllülük.
(Arapça)
tenezzülen / تنزلا
Alçak gönüllülükle, tevâzu ve mahviyet içinde, kibirsizlikle.
Alçakgönüllülükle.
(Arapça)
tesliye-i hatır / tesliye-i hâtır
Gönül alınma.
tevazu / tevâzu / تواضع
Alçakgönüllülük.
Alçakgönüllülük, isteyerek mertebesinin altında görünme.
Alçak gönüllülük.
Alçakgönüllülük.
(Arapça)
tevazu ve mahviyet
Alçakgönüllülük.
tevazu' / tevâzu' / تَوَاضُعْ
Alçak gönüllülük. Kibirsizlik. Mahviyet hâli.
Alçak gönüllülük; kendisini başkaları ile bir görmek, başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemek.
Alçak gönüllülük.
tevazu'kar / tevazu'kâr
Tevazulu, alçak gönüllü.
(Farsça)
tevazu-u tam / tevazu-u tâm
Tam bir alçakgönüllülük.
tevazukarane / tevazukârâne
Alçakgönüllülükle.
tevhim
Bir nesneye gönül vermek.
Hâmile olmak ricâsını etmek.
ukde / عقده
Düğüm.
(Arapça)
Gönül üzüntüsü.
(Arapça)
Sorun.
(Arapça)
unv
Alçaklık.
Alçak gönüllülük, tevâzu etmek.
vüsuk / vüsûk
Davasına olan güvenden kaynaklanan gönül rahatlığı.
yad / yâd / یاد
Anma. Hatırda tutma. Zikretme.
(Farsça)
Hediye.
(Farsça)
Hâtıra.
(Farsça)
Hatır, gönül.
(Farsça)
Uyanıklık.
(Farsça)
Anma, hatırda tutma, zikretme.
Hediye.
Hatıra.
Hatır gönül.
Hatırlama.
(Farsça)
Gönül, hatır.
(Farsça)
Anı, hatıra.
(Farsça)
Yâd edilmek:
Anılmak, hatırlanmak.
(Farsça)
Yâd etmek:
Anmak, hatırlamak.
(Farsça)
yekdil / یك دل
Bir gönül.
(Farsça)
zamir / zamîr / ضمير
Gönül.
(Arapça)
İç.
(Arapça)
Zamir, adıl.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
alem-i ma'nevi
dags
seyahat-i hayaliye
Ekrem
dilrüba
sedum
seyran
daire-i fikr
ziruh
nâzdârlık
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Gonul
ZİNDAN
köleler
yalnızlık
Ecra
ziruh
Akab
çihre
fima
dibi