Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Gelmek
ifadesini içeren
150
kelime bulundu...
amed / âmed
(Mâzi fiili olup mastar gibi kullanılır). Gelmek, geliş, vürud eyleme.
(Farsça)
aşu
Kör olmak. Görmemek.
Mc: Görmemezlikten gelmek.
bagt
Ansızlık. Ansızdan gafil iken gelmek.
bülud
Mukim olmak, ikamet etmek, oturmak.
Köhne olmak, eskimek.
Meclise geç gelmek.
butv
Eğlenmek, geç gelmek.
cey'e
Gelmek.
cimrilik
Dînin ve vicdânın, mürüvvetin (insanlığın) vermeyi emrettiği yerde vermemek. Vermek kendisine zor gelmek. Bahillik, pintilik.
da'cele
Gitmekte ve gelmekte tereddütlü olmak.
debre
(Çoğulu: Deberât-Dibâr-Edbür) Savaşırken askerin bozulması.
Bir evlek yer.
Vaktinden sonra gelmek.
dehm
(Çoğulu: Dühum) Ansızdan gelmek.
Çok fazla miktarda asker.
Çok adet, kesret.
delalet / delâlet / دلالت
Delillik, yol gösterme.
(Arapça)
Delâlet etmek:
(Arapça)
Yol göstermek.
(Arapça)
Anlamına gelmek.
(Arapça)
esfel-i safilin / esfel-i sâfilîn
En aşağı yer. Zaiflik, yaşlılık, boy bos, akıl ve anlayışın gidip çocuk gibi olmak, amel ve iş yapmaktan kesilip, sevâb kazanacak bir şey yapamaz hâle gelmek, erzel-i ömür. Cehennem'in aşağısı.
eşüdd
Büluğa gelmek mertebesi.
evy
Bir nesne yerine gelmek.
fart
İfrat, çok aşırı olmak. Aşırılık.
Acele etmek ve ansızın gelmek.
Yollara alamet olarak konulan işâret.
fena-i nefs / fenâ-i nefs
Nefsi eritmek, ona galip gelmek.
fi'l-i basit
Gr: Basit fiil, tek kökten yapılan fiil. Meselâ: Gitmek, gelmek, olmak gibi.
firbar
Ululuk, azamet.
Ardınca gelicilik, peşinden gelmek.
galebe
Üstün gelmek. Yenmek. Bozmak. Çokluk.
Bastırmak.
Yeğin olmak.
galebe çalmak
Üstün gelmek.
Galib olmak, üstün gelmek.
gaşyolma
Kendinden geçme. Kendini bilemez hale gelmek.
gayret
Dikkatle ve sebatla çalışmak.
Kıskanmak, çekememek.
Hareketli ve temiz hislerle çalışmak.
Dine, imana, namus gibi kıymetlere tecavüz edenlere karşı müdafaa için harekete gelmek.
hacc-ı asgar
Ömre. Hac zamânı olan beş günden (Arefe günü ile dört bayram günlerinden) başka senenin her günü ihrâm (dikişsiz elbise) ile Mekke'ye gelip, Kâbe'yi tavâf (etrâfında yedi kere dolaşmak), sa'y yapmak (Safâ ve Merve tepeleri arasında gidip gelmek) ve traş olmak.
hades-i asgar
Fık: Taharet-i suğra ile, yani yalnız abdest ile giden taharetsizlik hali. Bevletmek, kan gelmek sebebi ile hasıl olan hades gibi.
hafş
Celbetmek, çekmek.
Yeri kazıp oymak.
Birbiri ardınca tez tez gelmek.
halel
Halel gelmek:
Bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.
haleldar / haleldâr / خللدار
Bozulmuş, bozuk.
(Arapça - Farsça)
Haleldâr etmek:
Bozmak, halel getirmek.
(Arapça - Farsça)
Haleldâr olmak:
Bozulmak, halel gelmek.
(Arapça - Farsça)
hasm-ı mütevari / hasm-ı mütevarî
Huk: Mahkemeye gelmekten ve vekil göndermekten çekinen kimse.
hayse-beyse
İleri gidip geri gelmek, bir halde durmak.
Karışıklık.
Şiddet ve darlık.
hedd
Binayı gürültüyle yıkıp göçürmek. Çok ihtiyarlayıp düşkün hâle gelmek.
Zayıf ve korkak.
hetalan
Akmak.
Göz yaşı ve yağmur pespeşe gelmek.
hılaf
(Çoğulu: Ahlâf) Söğüt ağacı.
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
hılfe
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
Biri gidip diğeri geriye gelmek.
Biçildikten veya yandıktan sonra biten ot.
Sonra biten yemiş.
hiza / hizâ / حذا
Sıra.
(Arapça)
Hizâya gelmek:
(Arapça)
Boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek.
(Arapça)
Sırayı bozmadan durmak.
(Arapça)
Hizâya girmek:
Sıra olmak.
(Arapça)
hizaya gelmek
Yola gelmek, düzelmek.
hulul / hulûl / حلول
Gelme, gelip çatma.
(Arapça)
Hulûl etmek:
Gelmek, gelip çatmak.
(Arapça)
husul
Peydâ olma. Hasıl olma. Meydana gelmek. Üremek, türemek.
hutur
Akla gelmek. Hatırlamak.
hutur etmek
Hatıra gelmek.
i'zaz
Hürmet etmek. Ağırlamak. İkram etmek. Aziz kılmak. Galip gelmek.
ictima' / ictimâ' / اجتماع
Toplantı. Toplanmak. Bir araya gelmek. Kavuşmak.
Toplanma, bir araya gelme, toplantı.
(Arapça)
Toplum.
(Arapça)
İctimâ' etmek:
Toplanmak, bir araya gelmek.
(Arapça)
ifham
İkna edip sükût ettirmek. Delil göstermekle ve isbat etmekle galip gelmek.
iflas
Malı tükenmek, parası kalmamak. Borçlarını ödeyemiyecek hâle gelmek. Sermayesini batırmak.
Ahirette günahları çok olanın hüsrana düşmesi.
igmaz
Müsamaha etmek. Görmemezliğe gelmek.
igmaz-ı ayn
Göz yummak. Aldırmamak, görmemezlikten gelmek.
ihanet / ihânet
Hâinlik etmek, güveni kötüye kullanmak, sadâkat göstermemek.
İsyân etmek, karşı gelmek.
Küçük düşürmek, tahkîr etmek, hafife almak.
ihtiyar elden gitmek
Mc: Kendini zaptedememek, hiddet ve gazaba gelmek, irâdeyi kaybetmek.
ikmah
Buğdayı un yapma. Buğday yetiştirme.
Kafa tutmak, kibir ve azametle karşı gelmek.
ikra'
Okutmak. "Oku" diye emretmek.
Selâm göndermek. Yakın gelmek. Ziyafet istemek.
ilm-i huduri / ilm-i hudûrî
Bir şeyi, zihinde onun sûreti (görüntüsü) meydana gelmeksizin bilmek.
iltika
Rast gelmek. Buluşmak. Kavuşmak.
Kavuşturulmak.
ısrah
Medet yetişmek, yardım gelmek.
istigrak
Gark olmak, dalmak.
Dalgınlık.
Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek.
Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek.
Gr: "El" harf-i ta'rifinin, isimleri umu
istinkar / istinkâr
Bilmemezlikten gelmek.
İnkâr etmek.
Bilmediği bir şeyi sormak.
iştiyak
Fazla arzu ve şevk. Tahassür. Hasret çekmek. Özlemek. Göreceği gelmek.
isyan
İtaatsizlik. Emre karşı gelmek. Ayaklanmak.
ityan
Delil getirmek.
Gelmek.
Vermek.
Vüsul, vasıl.
Vârid olmak.
Zikir ve isbat ve takrir eylemek.
izmihlal
Bozulup gitmek. Perişan olmak. Yok olmak. Görünmez hale gelmek.
kanuniyet
Kanunluluk. Kanun haline gelmek.
karabet-i nesebiyye
Aynı soydan gelmek suretiyle olan asli hısım ve akrabalık.
karar
Değişmez hâle gelmek.
Sabit ve sakin olmak.
Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük.
Gitmeyip kalmak.
Oturaklı yer. Sâkin olacak yer.
Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü.
Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama.
Dolanmak.
kudum
Uzak ve uzun bir yoldan gelmek.
Ayak basmak.
İleri geçmek. İlerilik.
maaz
Şiddetle gadap etmek, çok fazlasıyla hiddetlenmek.
Bir nesne güç gelmek, zor gelmek.
maguse
Medet gelmek, yardım gelmek.
maruz kalmak / mâruz kalmak
Yüzyüze gelmek.
meeka
Ağlamaktan ârız olan hıçkırık.
Gayretlenmek, gayrete gelmek.
mefluc / meflûc / مفلوج
Felçli.
(Arapça)
Meflûc olmak:
Felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
(Arapça)
menduha
Genişlik.
Kifâyet, kâfi gelmek.
Mahlas.
menzil-i kamer
Koz: Ayın dünya etrafındaki mahreki. Bu mahrekte aynı noktaya tekrar gelmek için geçen zaman.
mess
Yapışmak, değmek, dokunmak.
Meydana gelmek.
mezi
İlm-i Halde: Kadınla oynamak veya şehvetle yanına gelmek gibi hâllerde erkeğin tenasül cihazında zuhur eden yapışkan renksiz akıcı cisim. (Bu hâl abdesti bozar, gusül icab ettirmez)
muanne
Muhâlefet etmek, karşı gelmek.
muaraza
Bir şeyden yan verip sapmak.
Biri ile yarışmak.
Birbirine karşı gelmek. Sözle karşılıklı mücadele. Söz mücadelesi.
muaraza-i bil-huruf
Söz, yazı veya fikir ile birisine karşı gelmek. Sözlü mücâdele.
muarız kalmak
Karşı gelmek, muhalif kalmak.
mugalebe
Üstün olmağa, galib gelmeyeğe çalışmak. Birisine galib gelmek.
muhammedi / muhammedî
Hz. Muhammed'e (A.S.M.) mensub olan. Müslüman. (Ecnebi dillerinde geçen bu mânadaki tabirlere göre Muhammedî, Muhammedîlik: Müslüman ve Müslümanlık mânasına gelmektedir.)
mukarenet
(A, uzun okunur) Yakınlık. Ayrılmayıp musâhebe etmek.
Bitişmek. Birleşmek.
Uygunluk.
Bir yere gelmek.
müracaha
(İyilikte) Üstün gelmek için yarışma.
mütesabık
Müsabaka eden. Birinden üstün gelmek için çalışan.
İleri geçmek için yarışmak, birisinden ileri geçmek.
muvafık
Muvafık gelmek:
Uygun olmak.
na's
Uykusu gelmek. Uyku bastırmak.
na'z
Münteşir olmak, yayılmak.
Kıvama gelmek.
necd
Açık ve işlek yol.
Yüksek yer.
Minder, döşeme gibi oturacak şeyler.
Ağaçsız mekân.
Hâzık ve mâhir kılavuz.
Yiğitlik hâli. Gamlılık, gussa.
Hasma galip gelmek.
Çok terlemek.
Meme.
Suudi Arabistan'ın doğu mıntıkası.
neş'e
Gönül açıklığı, sevinç.
Yeniden meydana gelmek. Yeniden olan şey.
Yiğit olmak.
Yüksek olmak.
neş'e-i ula / neş'e-i ulâ
İlk hayat. Ruhun bedene girmesi. Dünyaya gelmek.
neş'et / نشئت
Meydana gelmek, vücuda gelmek. Büyüyüp kat ve kamet sahibi olmak. Yetişmek, ileri gelmek.
Çıkmak. Kaynak olmak.
Kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
(Arapça)
Neş'et etmek:
Kaynaklanmak, ileri gelmek.
(Arapça)
neş'et etmek
Meydana gelmek, kaynaklanmak.
nescolmak
Dokunmak, örülmek, örülü hâle gelmek. Kumaş dokunması, bez dokunması. (Canlıların vücudundaki nescolunmak gibi)
neşv
Canlıların büyümesi, yetişmesi, boy atması.
(Farsça)
Yeniden hayata gelmek.
(Farsça)
ramaz
Güneşin sıcaklığı şiddetle ve yakarak gelmek, şiddetli olmak, yakmak.
Kesinleştirmek.
recc
Deprendirmek. Sarsılmak. Gidip gelmek.
reva
Lâyık, uygun. Meydana gelmek.
(Farsça)
Gidici.
(Farsça)
rüyun
Galebe etmek, üstün gelmek.RÜZ' : Noksan etmek, eksiltmek, noksanlaştırmak.
sadır / sâdır / صادر
Çıkan.
(Arapça)
Sâdır olmak:
(Arapça)
Çıkmak, meydana gelmek.
(Arapça)
İmzadan çıkmak.
(Arapça)
sarf-ı nazar
Görmezlikten gelmek.
şatahat
Mânevi sarhoşluk.
Kendinden geçer bir hâle gelmek ve böyle istiğrak hâlinde iken söylenen müvazenesiz sözler.
şerefvarid / şerefvârid
Şerefvârid olmak:
Şerefle gelmek.
şerefvusul / şerefvusûl
Şerefvusûl olmak:
Şerefle gelmek.
sernigun / سرنگون
Başaşağı, tepetakla.
(Farsça)
Sernigûn olmak:
Tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
(Farsça)
şıkak
Ayak yarığı.
Ot.
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
sü'b
Akıl geri gelmek.
Gittikten sonra yine eski yerine dönmek, mekânına gelmek.
tagallüb
Zorbalık.
Hilâf-ı hak olarak musallat olmak. İstilâ etmek.
Üstün gelmek.
tahadd
Muhalefet edişmek, birbirine karşı gelmek.
tahaddüs / تحدس
Yok iken peyda olmak. Ortaya çıkmak. Meydana gelmek. Olmak.
Haber vermek, sezgi.
Sezgi.
(Arapça)
Meydana gelme.
(Arapça)
Tahaddüs etmek:
Meydana gelmek, ortaya çıkmak.
(Arapça)
tahalhul
Deprenmek, harekete gelmek.
Aşağı etmek.
tahammür
Mayalanmak. Ekşimek.
Sarhoşluk verecek hâle gelmek.
tahassul
Hâsıl olmak. Üremek. Husule gelmek. Bir araya birikip sâbit ve bâki olmak. Netice olarak çıkmak.
takarrüb
Yakınlaşmak. Yaklaşmak.
Zamanı gelmek. Vakti yakın olmak.
tamm
Saçını kesmek.
Galebe etmek. Galib gelmek.
Yükselmek, yüce olmak.
Defnetmek, gömmek.
tarr
Kesmek.
Keskinletmek.
Yapmak.
(Bıyık) gelmek.
Çolak olmak.
Düşmek.
tatavül
Uzun olmak.
Büyüklenmek, kibirlenmek.
Birbirine muhalefet etmek, karşı gelmek.
teami / teâmî
Görmez gibi görünmek, görmezden gelmek.
teassi
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
Sopayla vurmak, asâ ile darbetmek.
tecahüf
Darbetmek, vurmak.
Üstün gelmek, galebe etmek.
tecemmu / تجمع
Toplanma, bir araya gelme.
(Arapça)
Tecemmu etmek:
Toplanmak, bir araya gelmek.
(Arapça)
tecessüm
Cisim şekline girmek. Maddeleşmek. Göz önüne gelmek. Mücessem olup görünmek. Cisimleşmek.
tecmi'
Bir yere toplamak,
Cuma namazına gelmek.
tederrü'
Birbirine muhâlefet etmek, birbirine karşı gelmek.
tegafül / تغافل
Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil göstermek.
Bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.
(Arapça)
Tegafül etmek:
Anlamazlıktan gelmek.
(Arapça)
tegalüb
Birbirine galebe etmek, birbirine üstün gelmek.
tehannün
Çok arzu ve istek göstermek.
Göreceği gelmek. Özlemek.
tehayüt
Toplanıp gelmek.
tekellül
Götürü gelmek.
İhâta etmek, kaplamak, içine almak.
tekevvün / تكون
(Çoğulu: Tekevvünât) Vücuda gelmek. Meydana geliş.
şekillenmek.
Var olmak.
Oluşum, oluşma.
(Arapça)
Tekevvün etmek:
(Arapça)
Oluşmak.
(Arapça)
Meydana gelmek, olmak.
(Arapça)
tenakür
Bilmezlikten gelmek. Tecâhül etmek.
Birbirine adâvet etmek.
tenassuh
Nasihat almak, aklı başına gelmek.
Başkası hakkında iyilik istemek.
tenebbüh
Uyanmak. Kendine gelmek. Aklını başına getirmek.
teneccüc
Çok olmak.
Zayıflamak, süst olmak.
Aşağı gelmek.
Geniş yer tutmak.
terettüb
Sıralanmak.
Gerekmek. Lâzım gelmek. Netice olarak çıkmak.
Bir yerde aslâ kımıldamak, bir vecih üzere sâbit ve pâyidar olup durmak.
Zuhura gelmek.
Muayen sebeblerin, muayyen ve mukannen olan neticeler vermesi.
teşabür
Birbiriyle karışlarını ölçmek.
Kavga etmek için birbirine karşı gelmek.
tesadüfi / tesadüfî
Rastgele. Tesadüf olarak. Tedbirsiz meydana gelmek suretiyle.
tesebbüt
Eğlenmek, oyalanmak. Geç gelmek.
tetabu'
Fasılasız birbiri ardından gelmek. Aralıksız birbirini takib etmek.
tetra
Birbiri ardınca olmak. Birbirinin peşinden gelmek.
tevafuk etmek
Denk gelmek.
tevali
Uzayıp gitmek, devam etmek. Birbiri ardınca sıra ile gelmek. Sürmek.
tevarüd
Vârid olma, gelme. Yetişme, vâsıl olma.
Arka arkaya gelmek.
Edb: Birbirinden habersiz olarak iki şâirin aynı beyti veya mısrayı söylemeleri.
tılh
(Çoğulu: Tılâh-Talâyıh) Zayıf.
Yorulmuş.
Geç gelmek.
turuk
Geceleyin eve gelmek.
vaki olmak
Meydana gelmek, gerçekleşmek.
vaki' / vâki' / واقع
Olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.
(Arapça)
Vâki' olmak:
(Arapça)
Olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek.
(Arapça)
Bulunmak, yer almak.
(Arapça)
vicah
(Vech. den) Yüz yüze gelmek. Yüzleşmek.
vila'
Birbirinin ardı sıra gelmek.
Abdest esnasında uzuvları yıkarken birisi kurumadan diğerini yıkamağa başlamak.
Ahbablık, yakınlık, dostluk.
viladet / vilâdet
Doğmak, doğuş, dünyaya gelmek, doğurmak. (Veladet galattır)
Doğmak, doğuş, dünyaya gelmek, doğurmak.
vücud / vücûd / وجود
Varlık.
(Arapça)
Beden.
(Arapça)
Var oluş.
(Arapça)
Vücûd bulmak:
Meydana gelmek, oluşmak.
(Arapça)
vuku / vukû
Bk. vukû'
Vukû bulmak:
Meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.
vürud / vürûd / ورود
Giriş, geliş.
(Arapça)
Vürûd etmek:
Girmek, gelmek.
(Arapça)
vusul / vusûl / وصول
Ulaşma, gelme.
(Arapça)
Vusûl eylemek:
Gelmek, ulaşmak.
(Arapça)
za'f / ضعف
Zayıflık, zaaf.
(Arapça)
Za'f gelmek:
Zayıflamak.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Natura
hafi okumak
mağbün
Kalmem
Tahdiş
GAm
Ukul
memurin-i
Kıslak
inşiya
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Gelmek
Ur
Görüşmek
ehmi
ettim
Zeyhan
Elbise
seküler
Birlik
Olan üstü