Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
GIDA
ifadesini içeren
124
kelime bulundu...
abkame
Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat'da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi.
(Farsça)
Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi.
(Farsça)
agdiye
(Tekili: Gada ve Gıda) Yenip içilecek gıdalar.
ağdiye
Gıdalar.
agziye
(Tekili: Gıdâ) Yenilip içilecek şeyler. Gıdalar, besin maddeleri.
ahar
Hattatların kullandıkları kâğıda sürülen nişastalı yumurta.
(Farsça)
Kahvaltı.
(Farsça)
Bir nevi çelik.
(Farsça)
albümin
Tıb:Nebat ve hayvanların etli ve sulu kısımlarında bulunan karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kükürt bileşiği gıdalı madde.
(Fransızca)
ambar
Zahire ve kuru gıdaları koymaya yarayan büyük depo.
amik
Dibi çok aşağıda, derin.
Mc: İnceden inceye pek ziyade araştırma ve düşünceden sonra anlaşılabilen derin ve ince mes'ele.
ati / âtî / آتى
Önde. Aşağıda. Sonra. Vâki olan. Gelecek zaman.
Gelecek.
(Arapça)
Âtîdeki:
İlerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
(Arapça)
ati-l-beyan
Aşağıda sözü geçen, aşağıda zikredilen.
atiyen / âtiyen / آتيا
Aşağıda.
İlerde, gelecekte.
Gelecekte.
(Arapça)
Aşağıda görüleceği gibi.
(Arapça)
atiyülbeyan / âtiyülbeyân / آتى البيان
Aşağıda açıklanacak olan.
(Arapça)
atiyüzzikr / âtiyüzzikr / آتى الذكر
Aşağıda zikredilecek olan.
(Arapça)
bahr-i lut / bahr-i lût
Filistinde seviyesi denizden aşağıda olan şaplı bir göl.
ber-vech-i ati
Gelecek tarz üzere. Aşağıdaki gibi.
(Farsça)
ber-vech-i zir
Aşağıdaki gibi. Gelecekte görüleceği üzere.
(Farsça)
bervech-i ati / bervech-i âtî
Gelecek tarz üzere, aşağıda olduğu gibi.
besin
Zihayat varlıkların yaşama, gelişme ve çalışmaları için gerekli olan çeşitli gıda maddeleri.
(Türkçe)
bit / bît
Kut. Gıda.
deva
İlâç, çare. Hastalığın iyi olmasına sebeb olan gıda.
dumur
Bir uzvun maddi veya mânevi kabiliyetinin körelmesi. Gıdasızlıktan dolayı bir uzvun kuruyup kalması. Helâk. Körelmek.
Bir yere izinsiz gitmek.
dun / dûn
Aşağı, alçak. Kolay. Zayıf. Gölgeli. Aşağılık. Altta, aşağıda.
egdiye
(Tekili: Gıdâ) Gıdalar.
ehl-i riyazat / ehl-i riyâzât
Az gıda ile nefsin heveslerini kırıp, ilim ve ibâdetle meşgul olanlar.
fenn-i iaşe / fenn-i iâşe
Gıda bilimi.
feyiz
Bolluk, bereket, mânevî gıda.
feyk
Tavuğun gıdaklaması.
Uzun boylu erkek.
İyi olmak.
feyz
Bolluk, bereket, mânevî gıda.
feyz-i hak
Allah'ın feyzi, mânevi gıda ve bereketi.
füru
Aşağıda. Âciz. Beceriksiz. Geride kalmış... mânaları ifade eder, kelimenin önüne veya sonuna getirilerek ek olarak kullanılır.
(Farsça)
füru-mande
Yorgun. bitkin.
(Farsça)
Şaşkın, şaşırmış.
(Farsça)
Âciz, beceriksiz.
(Farsça)
Aşağıda, geride kalmış olan.
(Farsça)
füyuzat / füyûzât
Feyizler, mânevî gıdalar.
gıda / gıdâ / غدا
Besin, gıda.
(Arapça)
gıda-bahş
Gıda veren, besleyen.
gıda-i kalb
Kalbin gıdası.
gıda-yı ervah / gıda-yı ervâh / غِدَايِ اَرْوَاحْ
Ruhların gıdası.
Ruhların gıdası.
gıda-yı insaniye
İnsanlığın gıdası, beslenmesi.
gıda-yı kudsi / gıda-yı kudsî
Kutsal gıda.
gıda-yı manevi / gıda-yı mânevî
Mânevî gıda.
gıda-yı ruh
Ruhun gıdası.
gıda-yı ruhani / gıda-yı rûhânî / gıdâ-yı ruhânî
Ruhanî gıda; ruhun gıdası.
Ruha ait gıda.
gıda-yı ruhaniye / gıdâ-yı ruhânîye
Ruhî gıda, ruhun ihtiyacı olan gıda.
gıdai / gıdaî
Gıdayla ilgili.
Gıda olabilen. Gıda cinsinden.
gıza
Gıda, besin.
gulüvv
Ayaklanma. Taşkınlık.
Üşüşme. Hücum. Saldırış.
Edb: Mübalağanın son derecesi. Üçe ayrılan mübalağanın diğer iki derecesinden biri tebliğ, öteki iğraktır. Aşağıdaki parçada mübalağa gulüv derecesindedir: Gökler gürüldese, şimşekler çaksa Volkanlar fışkırsa, lâvları aksa,Kıyısı
harfece
Güzel gıda.
heva-i nesim / hevâ-i nesîm
Güzel, lâtif, hoş hava. Lâtif mânevi gıda.
(Farsça)
Hava (Atmosfer.)
(Farsça)
Latif hava. Mâne-vî gıda.
icazet vermek
Medrese usulüne göre okuttuğu dersi bitiren talebeye hocası tarafından izin verilmesi. Bu tasdikan verilen mühürlü kâğıda "icazetname", icazet vermiş olan müderrise de "muciz" denilirdi.
igtiza
(Gızâ. dan) Beslenme, gıdalanma.
ihtikar / ihtikâr
İnsan ve hayvan için lüzumlu gıdâ maddelerini şehre girmeden yâhut girince halka satılmadan toplayıp, stok edip, pahalandığı zaman satmak.
ilmiye rütbeleri
İlmiye denilen ulema sınıfına mahsus rütbeler. Rütbeler, aşağıdan üste doğru şöyle idi: Müderrislik, kibar-ı müderrisîn, mahreç mevleviyeti, bilâd-ı hamse mevleviyeti, Haremeyn-iş şerifeyn mevleviyeti, İstanbul kadılığı, Anadolu ve Rumeli kazaskerliği.
iş / îş
Yaşayış. Yaşamak. Zevk u safa sürmek.
Hayata medar olan ve geçinilen şeyler.
Ekmek. Gıda.
istidlal / istidlâl / استدلال
Delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında yargıda bulunma.
(Arapça)
istifaza / istifâza
Feyizlenme, manen gıdalanma.
kaht
Kıtlık, kuraklık, gıdâ maddelerinin azlığı.
kaime
Uzun bir kâğıda yazılan ferman.
Kitap yaprağı.
Kâğıt para.
kalemgir
Yazı yazarken kalemin kâğıda takılmadan rahatlıkla kayması.
(Farsça)
kalori
Lat. Bir kilogram suyu bir derece ısıtmak için lâzım olan ısı miktarı.
Gıdaların vücuda yarayışlı olması ve hararet vermesi bakımından değeri.
Gıdaların vücuda ısı vermesi bakımından değeri.
kandave
Yaramaz huylu.
Gıdası olmayan taam.
Büyük iri.
kark
Tavuk gıdaklaması.
kavkah
Tavuk gıdaklaması, tavuk sesi.
kay
Kusma, istifrağ. Hastalıktan dolayı ağızdan çıkan hazmolmamış gıdâ maddesi.
keylus
Hazmı kolay olan gıda.
kifaf-ı nefs
(Aslı: kefaf-ı nefs) Yalnız kendisi için yetecek kadar.
Ölmeyecek kadar olan rızık, gıda.
kut / kût
Yaşatacak gıda, rızık.
Kuvvetlendirmek.
Gıda.
Gıda, azık.
Gıda.
kut-u kulub / kut-u kulûb
Kalplerin gıdası.
kut-u layemut / kut-u lâyemut / kut-u lâyemût
Ölmeyecek kadar alınan gıda.
Ölmeyecek kadar alınan gıda.
laha
Boş ve faydasız sözler konuşmak.
Ekmeği ıslatıp yemek.
Gıda.
Aldatıp kandırmak.
Karnın sarkık ve sülpük olması.
lüab
(Liâb) Salya. Tükrük. Hazmolmamış, ağızdan geri gelen gıda.
madde-i musavvire
Tıb: Kanın küreciklerinden başka gıda maddesinden olup, azot ve sair maddeleri içine alan sulu cisim. Canlı hücrelerin vücudunu teşkil eden ve içinde çoğunun çekirdek bulunan albüminli madde. Protoplazma.
madun / mâdun / مادون
Ast, aşağıda, alt.
(Arapça)
mahsulat / mahsulât
(Tekili: Mahsul) Mahsuller. Hâsılat. Tarladan, bahçeden veya hayvanlardan elde edilen gıda maddeleri.
maişet-i hakikat
Hakikat gıdası.
matbaha-i kudret
Cenab-ı Hakk'ın âşikâr kuvvet ve kudreti ile bahçe, bağ, tarla ve bostan gibi yerlerde pişmiş gibi hazır gıda maddelerinin yetiştiği yer. Kudret mutbahı.
matbaha-i kur'an / matbaha-i kur'ân
Kur'ân mutfağı; Kur'ân'ın gıda hazinesi.
me'kulat / me'kulât
(Tekili: Me'kul) Yenilecek gıdâ maddeleri.
medar-ı feyiz ve terakki / medâr-ı feyiz ve terakki
Mânevi gıda, ilim ve yükselme kaynağı.
medar-ı füyuzat / medâr-ı füyuzat
Mânevî gıda, ilim ve nimetlerin kaynağı.
mendud
Meyvesi aşağıdan yukarıya yığılı, istifli.
mevadd-ı gıdaiye / mevadd-ı gıdâiye
Gıda maddeleri.
mevcudat-ı süfliye / mevcudât-ı süfliye / مَوْجُودَاتِ سُفْلِيَه
(Semavata göre) Aşağıdaki varlıklar.
mugaddi / mugaddî
(Mugazzi) Gıdalı, besleyici, gıdası çok, faydalı.
Gıdalı, besleyici.
mugaddilik / mugaddîlik
Gıdalı olma, besleyicilik.
mugtedi / mugtedî
(Gıda. dan) Gıda alan, gıdalanan. Beslenen.
mukit / mukît
Muhafaza eden. Hâfız. Amelleri zâyi' etmeyip koruyan. Gizliyi bilen. Gıda ve rızık veren.
müske
Müracaat olunacak hayır ve fayda.
Her şeyin artığı.
Akıl, kâmil zihin.
Kendine temessük olunacak şey.
Geçinecek kadar kuvvet ve gıda.
müsul
Hürmet ve saygıdan dolayı ayakta durma.
mütefeyyiz
Feyizlenen, manen gıdalanan.
mütegaddi
Gıdalanan, gıda alan. Beslenen.
mütegazzi
Gıdalanan, tagaddi eden.
müterezzik
Rızıklanan, gıdalanmakla ihtiyacını gideren.
nakaka
Kurbağaların çağrışıp ötmeleri.
Tavuğun yumurtladığında ötüp gıdaklaması.
naknaka
(Çoğulu: Nekanık) Kurbağanın ötmesi. Tavuğun gıdaklaması.
Ses.
peşmin
(Peşmine) Yünden yapılmış. Yapağıdan yapılma.
(Farsça)
Sâde ve süssüz elbise.
(Farsça)
rejim
Bir devletin sevk ve idare usulü, yolu.
(Fransızca)
Tıb: Hastanın tedavisinde tatbik edilen gıdalandırma yolu. Perhiz.
(Fransızca)
riyazat
(Tekili: Riyazet) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.
riyazet / riyâzet
Nefsi kırma. Fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak.
Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak.
İdman.
Nefsi ıslah için az gıda ile yaşama.
riyazet-i diniye
Dinî riyazet, az gıda almak suretiyle nefsi terbiyeye çalışma.
riyazetçi
Fâni şeylerden uzaklaşarak, bir köşeye çekilip kendi halinde az gıda ile yaşayan kişi.
riyazetkarane / riyâzetkârâne
Az gıda ile yaşayıp nefsi terbiye edercesine.
rızk
Yiyecek ve içecek şeyler, gıda.
safil / sâfil / سافل
Aşağı, aşağıda.
(Arapça)
şecere-i tubaa / şecere-i tubaâ
Cennet'teki saadet ağacı, dalları aşağıda ve kökü yukarıda olan Tuba ağacı.
süfli / süflî / سفلى
Aşağıda bulunan.
Alçak, pek aşağı olan.
Aşağıda bulunan, alçak, âdi, bayağı, kılıksız, kıyafetsiz.
Aşağı, aşağıda.
(Arapça)
Adi, bayağı.
(Arapça)
taam
Yemek, gıda.
tagaddi / tagaddî
(Gıda. dan) Gıdalanmak, beslenmek.
Sabah yemeği.
Gıdalanma, beslenme.
Gıda alma, beslenme.
tagaddi-i hüceyrat / tagaddî-i hüceyrât
Hücrelerin gıda alması, beslenmesi.
tagaddiyat / tagaddiyât
(Tekili: Tagaddi) Gıdalanmalar, beslenmeler.
tagazzi
(Çoğulu: Tagazziyât) Gıdalanma, beslenme.
tagdiye
Sabah yemeği yedirmek.
Gıdalandırmak, beslemek. Beslenmek.
tasvir / tasvîr
Kâğıda, kumaşa, duvara ve başka yerlere canlı ve cansız resimleri yapmak veya bu şekilde yapılan resimler.
tayın
Gıda, ekmek, yiyecek.
tayınat
Tayınlar, gıdalar.
tebyiz
Temizce yazma. Müsveddeden daha iyice bir kâğıda yazma.
Ağartma, beyazlatma.
tegaddi
Gıdalanma, beslenme.
tegaddi eden
Gıdalanan, beslenen.
tegaddi etmek / tegaddî etmek
Gıdalanmak, beslenmek.
terziz
Kâğıda nişan ve alâmet etmek, işaret koymak.
timsal / timsâl
Kumaşa, kâğıda, duvara ve başka yerlere yapılmış canlı resimler.
tuba / tûbâ
Ne hoş. Ne iyi. Her şeyin iyisi ve efdali.
İyilik, güzellik. Baht.
Cennette bulunan ve kökü göklerde dalları aşağıda olan ağaç ismi.
Çok berrak ve saf olan.
Saâdet. Hayır. Devlet.
Kökü göklerde ve dalları aşağıda olan Cennet ağacı.
vukuka
Tavuk gıdaklaması.
Köpek havlaması.
yevm-i fasl
İnsanların kısım kısım ayrıldığı ve davalarının halledildiği kıyamet günü. Bundan başka kıyamet gününe aşağıdaki isimler de verilir: Yevm-ül cem', yevm-ül cevab, yevm-ül cezâ, yevm-üd din, yevm-ül ahd, yevm-ül feza-ul ekber, yevm-ül haşr, yevm-ül hisâb, yevm-ül ivaz, yevm-ül karar, yevm-ül karia, ye
zad
Azık. Yolda yenecek veya içilecek gıda maddesi.
zerrat-ı gıdaiye
Gıda zerreleri, gıdalı zerreler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ebu-d
ibda'
Aliyye
tekahul
İkram-ı İlahî
mazul
reyha
Necis-ül ayn
ehad
akvam-ı mazlûme
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
GIDA
sevimli çocuk
enan
arasira
Tema
ile
ICMAL
kâhi
evvelce
hoppa