Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Gösteren
ifadesini içeren
389
kelime bulundu...
ademnüma / ademnümâ
Yokluk gösteren.
Yokluğu gösteren.
adil / âdil
(Âdile) Adâlet eden. Allah'ın emirlerini noksansız tatbik eden. Doğru. Doğruluk gösteren. Adâlet sahibi.
afitab-ı hak-nüma / âfitâb-ı hak-nümâ
Hakkı ve doğruyu gösteren güneş.
ahlak-ı hasene / ahlâk-ı hasene
Yüksek ahlâkı en parlak ve ulvi bir şekil ve ruhta gösteren ve bilfiil yaşayan Peygamberimizin (A.S.M.) ve O'nun yolunda gidenlerin ahlâkı.
akrebek / عقربك
Saati gösteren ibre.
(Arapça - Farsça)
alamet-i mana / alâmet-i mânâ
Mânâyı gösteren belirti, işaret.
alamet-i mümtaze ve farika / alâmet-i mümtaze ve fârika
Başkalarından üstün ve ayrıcalıklı olduğunu gösteren işaret.
alamet-i tevhid / alâmet-i tevhid
Allah'ın birliğini gösteren işaret.
alemnüma / âlemnüma
Dünyayı gösteren.
(Farsça)
alfabe
Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı.
(Fransızca)
Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı.
(Fransızca)
Bir işin başlangıcı.
(Fransızca)
amir / âmir
Büyük me'mur. Emreden, iş gösteren.
Huk: Bir kimseyi öldürmek veya bir uzvunu kesmek ve sakatlamak tehdidiyle bir filli yapmaya veya yapmamaya zorlayan ve bu tehdidi yapmaya muktedir olan kimse.
an / ân
Uzağı gösteren işâret ismi. Şu. Bu. O.
(Farsça)
Güzellik câzibesi. Melâhat. Güzellik.
(Farsça)
Cemi edâtı. Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır. Meselâ: Âlimân: Âlimler. Anân: Onlar. Merdân: Adamlar. İnsanlar. Zenân: Kadınlar.Kelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku.
(Farsça)
arş-ı ehadiyet
Allahın ehadiyet tecellisinin arşı ve âlemi. Allahın, ehadiyet tecellisini gösteren âlem.
asar-ı azamet / âsâr-ı azamet
Allah'ın büyüklüğünü, haşmet ve yüceliğini gösteren eserler, deliller.
aşknüma
Aşkını bildiren. Aşkını gösteren.
(Farsça)
ateş-nüma / ateş-nümâ
Ateş gösteren.
(Farsça)
atıfetkar / âtıfetkâr / عاطفتكار
Şefkat gösteren, gözeten.
(Arapça - Farsça)
ayat-ı kibriya / âyât-ı kibriyâ
Allah'ın kibriyasını ve büyüklüğünü gösteren âyetler, deliller ve eserler.
ayat-ı rabbaniye / âyât-ı rabbâniye
Rabbânî âyetler; Allah'ı gösteren ve tanıtan deliller.
ayat-ı vücub / âyât-ı vücûb
Varlığının vacip ve zorunlu olduğunu gösteren âyetler, deliller.
ayet / âyet
Alâmet, işâret, mûcize, ibret.
Kur'ân-ı kerîmdeki sûreleri meydana getiren cümle veya cümleciklerden her biri. Çoğulu âyâttır.
Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren alâmet, ibret, işâret.
Mûcize.
ayet-i tevhidiye-i katıa / âyet-i tevhidiye-i katıa
Allah'ın birliğini gösteren kesin âyet, delil.
ayine
Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir.)
(Farsça)
Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir.(Farsça)
ayine-i cemal-i zat-ı ehadiye / âyine-i cemâl-i zât-ı ehadiye
Herbir varlıkta birliğiyle tecellî eden zâtın güzelliğini gösteren ayna.
ayine-i esma / âyine-i esmâ
Allah'ın isimlerini gösteren ayna, varlıklar.
ayine-i esma-i ilahiye / âyine-i esmâ-i ilâhiye
Allah'ın isimlerini gösteren ayna, varlıklar.
ayine-i samedaniye / âyine-i samedâniye
Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın eserlerini gösteren ayna.
ayine-i samediyet / âyine-i samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın tecellîlerini gösteren ayna.
ayn harfi
Kur'ân-ı kerîmde Ömer-ül-Fârûk'un radıyallahü anh namaz kıldırırken, ayakta okumayı bitirip, rükû'a eğildiği yeri gösteren işâret. Ayn harfi hep âyet-i kerîmelerin sonunda bulunmaktadır.
bad-nüma
Rüzgârın esme istikametini gösteren âlet.
(Farsça)
Fırıldak.
(Farsça)
balahan / bâlâhân
Birşeyi ifrat derecede yüksek gösteren.
(Farsça)
bandıra
İtl. Geminin hangi devlete ait olduğnu gösteren bayrak.
barem
Devlet memurlarının aylıklarını tasnif ve tanzim eden, miktarlarını gösteren sistem veya cetvel.
(Fransızca)
baroskop
Cisimler üzerine havanın yaptığı basıncı gösteren âlet.
(Fransızca)
belağat-i irşadiye / belâğat-i irşadiye
Doğru yolu gösteren belâğat.
belağat-i mu'cizekarane / belâğat-i mu'cizekârâne
Mu'cizeler gösteren belağat.
beraat satışı / berâât satışı
Zekât toplayan âmillerin (memurların), köylüden alacakları zekât ve uşrun cins ve miktârını gösteren ve berâât adı verilen senedlerin satışı.
berahin-i tevhidiye / berâhin-i tevhidiye
Allah'ın birliğini gösteren kesin deliller.
burc
Kale, yüksek bina.
Herhangi bir şekli gösteren ve özel ad alan sâbit yıldızlar topluluğu, galaksi.
Güneşin girip çıktığı on-iki burçtan her biri: Yengeç, kova, akrep.
burhan-ı bahir-i vahdaniyet / burhan-ı bâhir-i vahdâniyet
Allah'ın birliğini gösteren açık ve kesin delil.
burhan-ı tevhid
Tevhidin sarsılmaz delili; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren güçlü ve sarsılmaz delil.
bütçe
Devletin veya diğer kuruluşların yıllık gelir ve giderlerini (sarfiyat ve varidatlarını) gösteren ve bunlarla ilgili harcamaları tayin eden hesap işleri.
(Fransızca)
çehre-nümud
Yüzünü gösteren, yüz gösterici.
(Farsça)
celali / celalî
Celal ismine dâir. İlâhi ve celale müteallik. Celal adlı kimselerle alâkalı olan.
Hicri XI. Asırdan önce Anadolu'da baş gösteren eşkiyaya verilen ad.
Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi.
cenab-ı hakim-i rahim / cenâb-ı hakîm-i rahîm
Her şeyi hikmetle ve yerli yerinde yaratan, yarattıklarına sonsuz şefkat gösteren Allah.
cevher-i ruh
Canlı, şuurlu olan ve çevresini görüp gösteren nurlu varlık.
cif
ing. Bir malın fiyatına, nakliye ve sigorta ücretinin de katılmış olduğunu gösteren bir kısaltma.
cihan-nüma
Dünyayı gösteren harita veya coğrafya.
(Farsça)
Çatının üzerinde her tarafa nezareti olan açık taraça.
(Farsça)
Meşhur Türk Âlimi Kâtib Çelebi'nin 1654 (Hicri: 1065) tarihinde çizdiği Asya Kıt'asının haritası.
(Farsça)
çille
Farsça (40) rakamını gösteren (Çihille) kelimesinin telaffuzunda aldığı şekildir. Daha çok (Çile) şeklinde söylenir.
cilve-i inayet-i rabbaniye / cilve-i inâyet-i rabbâniye
Rabbimizin yardım ettiğini gösteren yansımalar, belirtiler.
cilve-i irade / cilve-i irâde
İrâde ve kasdı gösteren tezahür ve tecelli. Cenab-ı Hakkın kendi bizzat isteği ve iradesiyle yaptığını gösteren oluş ve intizam, mükemmeliyet.
cilveger / جِلْوَه
Kendini gösteren.
cilvenüma / cilvenümâ
Cilve yapan, cilve gösteren, cilve eden.
(Farsça)
dall / dâll
Delil olan, yol gösteren.
dallün bi'l-işaret / dâllün bi'l-işaret
İşaret yoluyla gösteren.
dallün bil-ibare / dâllün bil-ibare
Bir metindeki ibare ve lâfız ile gösteren.
damga-i vahdet
Birlik damgası. Cenab-ı Hakkın birliğini gösteren delil.
(Farsça)
deccal
Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren.
decl
Örtmek.
Devenin katranlanması.
Karıştırmak, yalan söylemek. Hakkı bâtıl; bâtılı hak diye göstermek. Anarşi çıkarmak.
Bâtılı hak gösteren.
Mübâlâgalı fâili; Deccaldır.
delail-i i'caz / delâil-i i'câz
Kur'ân'ın mu'cizeliğini gösteren deliller (Kur'ân'ın mu'cizeliğini ispat eden Abdülkahir Cürcânî'nin belâgat ilmine dair eserine telmih vardır.).
delil
Kılavuz. Doğru yolu gösteren. Meçhûlü keşfetmekte ve malumun sıhhatını isbat etmekte vasıta ve âlet ittihaz olunan husus.
Beyyine. Bürhan.
dur-bin
Uzak gören. Uzağı gösteren âlet.
(Farsça)
dur-nümay
Uzağı gösteren.
(Farsça)
dürbün / دُورْب۪ينْ
Uzağı gösteren âlet.
ebced hesabı / ebced hesâbı
Her harfi bir rakamı gösteren arabî harflerle yazılı sekiz kelimeden meydana gelen bir hesab sistemi. Hâdiselerin zamânının tesbiti ve hatırda daha kolay kalması için rakamları harf olan târih düşürme sanatı.
edat
Kendi kendine anlamı olmayıp isim ve fiillere katılarak anlam gösteren kelime. 2 Âlet.
ehl-i hırs
Hırs gösterenler.
ehl-i keramet
Allah'ın bir ikramı olarak, olağanüstü hâl ve hareketler gösteren kimseler.
elem-nümud
Elem gösteren, elemli.
elifba / elifbâ
Arap dilinin seslerini ve yazı sistemini gösteren harfler dizisi, Arap alfabesi.
emsile
(Tekili: Misâl) Misaller. Örnekler.
Arapçada fiil tasrifini gösteren kitap.
envar-ı tevhid / envâr-ı tevhid
Allah'ın birliğini gösteren nurlar, ışıklar.
er-rahmanü'r-rahim / er-rahmânü'r-rahîm
Bütün varlıklara olduğu gibi tek tek her bir varlığa şefkat gösteren sonsuz rahmet sahibi Allah.
evsaf-ı azamet ve celal / evsaf-ı azamet ve celâl
Alah'ın haşmet, yücelik ve büyüklüğünü gösteren sıfatlar.
fenn-i beyan / fenn-i beyân / فَنِّ بَيَانْ
Belağat ilminin bir meramı anlatma yollarını gösteren dalı.
fenn-i maani / fenn-i maânî
Mânâ ilmi, anlam bilim; sözün maksada, duruma ve yerine uygunluğundan bahseden ve hâlin gerekliliğine yakışması yollarını gösteren ilim.
fezleke-i tevhid
Allah'ın birliğini gösteren öz, cümle.
fi'l-i muzari / fi'l-i muzâri
Gr. şimdiki, geniş ve yakın gelecek zamanı gösteren fiil kipi.
fihris
(Fihrist) Bir dükkânda veya bir kitabın içerisinde ne bulunduğunu sıra ile gösteren liste. (Kataloğ)
(Çoğulu: Fehâris) Her nesnenin aslı.
Kanun.
fihrist / فِهْرِسْتْ
İçindekileri gösteren liste.
fihriste / فِهْرِسْتَه
Kitabın konularını gösteren liste.
İçindekileri gösteren liste.
furkan / furkân / فرقان
Kur'ân.
(Arapça)
İyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.
(Arapça)
gafurü'r-rahim / gafûrü'r-rahîm
Kullarının günahlarını çok bağışlayan ve kullarına özel rahmet, merhamet ve şefkat gösteren Allah.
giti-nüma / gîtî-nüma
Dünyayı gösteren, cihanı gösteren.
(Farsça)
gulat / gulât
(Tekili: Gali) Dinde, mezhebte çok ileri salâbet gösterenler.
Galeyân edenler.
Taşkınlık gösteren, azgın. Sapık fırkalardan küfre varanlar.
gureba-i yemin
İbrahim paşa, Galata ve Edirne saraylarından çıkanlarla, harpte fevkalâde yararlık gösteren yabancılar ve yeni Müslüman olmuşlardan teşkil olunan iki süvari bölüğünden birinin ismidir. Bu iki bölüğe birden "Gureba-i Yemin ve Yesar Bölükleri" denildiği gibi "Garip ve Yiğitler Bölükleri" veya "Aşağı B
hadd-i istikamet
Doğru yolu gösteren sınır.
hadi / hâdî / هادی / هَاد۪ي
Hidayet eden, doğru yolu gösteren, mürşit.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından dilediğine doğru yolu gösteren, kullarının havâssına (seçilmişlerine) doğrudan insanların avâmına (havâsstan aşağı derecede olanlara) yarattıkları varlıkları vâsıtasıyla kendini tan ıtan yüce Allah.
Hidayete ermiş. Mürşid. Rehber, delil. Hidayet yolunu gösteren. Hidayete, doğruluğa eriştiren. Önde giden.
Doğru yolu gösteren.
(Arapça)
Hidâyet yolunu gösteren.
hakaiknüma / hakâiknümâ
Hakikatları gösteren.
hakikat ilmi
Eşyanın gerçek ve doğru yüzünü gösteren ilim; Kur'ân ilmi.
haknüma / haknümâ
Hakkı ve doğruyu gösteren.
Hakkı gösteren.
hal-i haşiane / hal-i hâşiâne
Huşu içinde, Allah'tan korkmayı ve alçakgönüllülüğü gösteren hal.
halık-ı rahim / hâlık-ı rahîm
Rahmeti herşeyi kuşatan, her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren ve herşeyi yaratan Allah.
halık-ı rahmanü'r-rahim / hâlık-ı rahmânü'r-rahîm
Çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren, sonsuz rahmetiyle her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren ve bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah.
halim-i alihimmet / halîm-i âlihimmet
Yumuşak huylu olmasının yanı sıra kutsal değerler uğruna gayret gösteren.
hamiyetperver / حَمِيَتْپَرْوَرْ
Vatan ve milleti için gayret gösteren.
hannan / hannân
Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahman ve Rahîm olan ve çok merhametli olan Allah (C.C.)
Rahmetin en hoş cilvelerini gösteren ve çok merhametli olan Allah.
hararet-bin
Termometre. Sıcaklık derecesini gösteren âlet.
(Farsça)
hareke
Arapça harflerin u, e, i şeklinde okunacağını gösteren işaretler. (Zamme "ötre" fetha "üstün" kesre "esre" (gibi)
Hareket lafzının Arapça terkibde aldığı şekil.
harf
Ağızdan çıkan her bir sese âit verilen işaret. Alfabeyi meydana getiren şekilli çizgilerden herbiri.
Müstakil bir mânâya değil de başka harflerle birleşerek, başka muayyen ve müstakil çok mânaların ifadesi için kullanılan şekil. Başkasının mânalarını gösteren işaret.
Vecih, ü
harfi nazar / harfî nazar / حَرْفِي نَظَرْ
Başkasını gösteren ma'na ile bakış.
harika-nüma / harika-nümâ
Harika gösteren.
harikanüma / hârikanümâ
Harika gösteren.
haslet-i hamra / haslet-i hamrâ
Güçlü haslet; hamiyet, gayret ve mahçubiyetten kaynaklanan ve yüz kızarması şeklinde kendini gösteren haslet.
haşmetnüma / haşmetnümâ
Haşmet gösteren.
hassa-i farika / hassa-i fârika
Farklı kılan özellik, başkalarından farklı olduğunu gösteren nitelik.
hatem-i ehadiyet / hâtem-i ehadiyet
Allah'ın herbir varlıkta bir olduğunu gösteren mührü.
hatem-i rahimiyet / hâtem-i rahîmiyet
Allah'ın her bir varlığa şefkatini gösteren mühür.
hatem-i rahmaniyet / hâtem-i rahmâniyet
Allah'ın bütün varlıklar üzerinde rahmet ve merhametini gösteren mührü.
hatem-i samediyet / hâtem-i samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olmasını gösteren damga.
hatem-i vahdaniyet / hâtem-i vahdâniyet
Allah'ın bir olduğunu ve ortağının bulunmadığını gösteren mühür.
hatem-i vahidiyet / hâtem-i vâhidiyet
Varlık dünyası üzerinde genel olarak Allah'ın birliğini gösteren mühür.
havan
İçinde çeşitli şeylerin dövülüp ufalandığı ağaç, mâden veya taştan yapılmış çukurca kap.
Tütün kesmekte kullanılan makine.
Başkalarına destek olacak gücü bulunmadığı halde, yardakçılık eden kimse.
Elektrikî bir boşalmanın ısı değerini gösteren âlet.
İçine çuku
hayız
Kadınlarda her ayın belirli günlerinde kanama ile kendini gösteren özel bir hâl, âdet hâli, hayz.
hayret-nüma / hayret-nümâ
Hayret gösteren, hayret veren.
(Farsça)
hazine-i ilm-i tevhid
Allah'ın birliğini gösteren ilim hazinesi.
hevadi / hevadî
(Tekili: Hâdî) Rehberler, deliller, kılavuzlar.
Hidayet edenler, istikametli ve selâmetli yolu gösterenler.
hidat
(Tekili: Hâdî) Hidayeti ve doğru yolu gösterenler.
hidayet güneşi
Bütün hak ve hakikatleri güneş gibi ortaya çıkaran, insanlara iman yolunu gösteren Kur'ân.
hidayet serdarı / hidâyet serdarı
İman ve Kur'ân hakikatlerini açıklayarak doğru ve hak yolu gösteren komutan.
hikmet-nüma
Hikmet gösteren.
(Farsça)
hikmetnüma / hikmetnümâ
Hikmet gösteren.
hilal
Sâfi ve halis.
Sıdk ile dostluk etmek.
Ara. Aralık.
Zaman ve vakit.
İki şey arasına sokulmuş olan.
Buluttan yağmurun çıktığı yer.
Gr: Bir kelimenin aslını ve ondan türeyenleri gösteren tertip.
Kulak ve diş karıştırmak gibi şeylerde kull
hilal-i hak / hilâl-i hak
Doğruyu gösteren hilâl.
hilal-i ramazan / hilâl-i ramazan
Ramazan ayının başladığını gösteren hilâl; yeni ay.
himmetli
Ciddî gayret gösteren, çalışan.
homogen
Bütün elemanları aynı yapıda veya aynı keyfiyette olan.
(Fransızca)
Kim: Aynı cinsten olan. Çeşitli elementlerin birleşmesiyle meydana gelmelerine rağmen, bütün kütlelerinde aynı özellikleri gösteren maddelerdir.
(Fransızca)
hüccet-i rahmet-i alem / hüccet-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmeti gösteren kesin ve güçlü delil.
huluskar / huluskâr
Bir insana karşı samimi muhabbeti olan.
(Farsça)
Dalkavuk. Menfaati için sevgi ve iyi muamele gösteren.
(Farsça)
hurdebin / hurdebîn
(Hurde-bîn) Mikroskop. Çok küçük, ufak şeyleri, mikropları gösteren âlet.
i'lamat
(Tekili: İ'lam) Bir dâvânın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî vesikalar.
ibraz eden
Gösteren.
ibretnüma / ibretnümâ
İbret gösteren. İbret veren.
(Farsça)
İbret gösteren.
icaz-ı i'cazi / îcâz-ı i'câzî
Kur'ân'ın mu'cizeliğini gösteren vecizliği, özlü söz şeklindeki ifade tarzı.
icmal-i şehri / icmal-i şehrî
Aylık gelir ve giderleri, yahut yalnız giderleri toplu ve kısaltılmış olarak gösteren cetveller.
icmal-i senevi / icmal-i senevî
Senelik gelir ve giderleri yahut yalnız giderleri toplu ve kısaltmış olarak gösteren cetveller.
iftihar madalyası
Padişaha sadakat gösterenlere, tarım ve san'atın ilerlemesine çalışanlara, yangın ve sâri hastalık anında devlet ve millete büyük hizmetleri dokunanlara verilmek üzere II. Abdülhamid'in irade-i seniyesiyle altın ve gümüşten olmak üzere çıkarılan madalya. (1886 ve 1887) Madalyanın ön yüzünde yukarı k
ihtimamkar / ihtimamkâr
İhtimamcı, özen gösteren.
ilm-i usul
Bir işin nasıl yapılacağının yöntemini gösteren ilim, metodoloji, yöntembilim.
ilmühaber
(İlm-i haber) Resmi bir daireye verilmek üzere hazırlanan ve bir adamın ahvâli hakkında bilgileri ihtiva eden kâğıt. Resmi vesika.
Para, evrak vs. teslim olunduğunu gösteren ve bunları getiren adamın eline verilen pusula.
imsakiye
Ramazanda imsak vakitlerini gösteren cetvel.
imsakiyye / imsâkiyye / امساكيه
Oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren çizelge.
(Arapça)
imtiyaz madalyası
2. Abdülhamid'in 11/10/1885 tarihli emriyle devlet ve memleket yararına hizmet edenlere, vazifeyle gönderildikleri yerde başarı gösterenlere verilmek üzere çıkarılan madalya. Altun ve gümüşten olmak üzere iki çeşit olan bu madalyaların ön yüzünde II. Abdülhamid'in "Elgazi" tuğrası, bunun altında sal
irae eden / irâe eden
Gösteren.
irşad eden
Doğru yolu gösteren.
irşad edici
Doğru yol gösteren.
irşad-ı nebevi / irşad-ı nebevî
Hz. Peygamberin doğru yolu, hidayet yolunu gösteren uyarıları, öğütleri.
irşadat / irşâdât
Nasihatler, doğru yolu gösteren sözler.
irşadkar / irşadkâr
İrşad eden, doğru yolu gösteren.
ism-i batın / ism-i bâtın
Allah'ın, bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işlettiğini gösteren ismi.
ism-i mef'ul
Gr. bir iş, oluş ve hareketin kendisine yapıldığı veya tesir ettiği şeyi gösteren kelimedir, meselâ.
ithafname
Bir eserin bir kimse adına olduğunu gösteren yazı.
(Farsça)
itinakar / itinakâr / اعتناكار
Özen gösteren, itinalı.
(Arapça - Farsça)
ittihad-ı islam cemiyet-i kudsiyesi / ittihad-ı islâm cemiyet-i kudsiyesi
Bütün Müslümanların birliğini sağlama gibi mukaddes bir hedef için faaliyet gösteren bir topluluk.
izhar eden / izhâr eden
Gösteren, ortaya çıkaran.
jirnet
Fırıldak. Rüzgârın istikametini gösteren âlet.
kaffe-i esbab-ı sübutiye / kâffe-i esbab-ı sübutiye
Bir meselenin sağlam dayanaklara sahip olduğunu gösteren sebepler.
kainat-ı muhteşeme / kâinat-ı muhteşeme
Allah'ın sonsuz haşmet ve yüceliğini gösteren muhteşem kâinat.
kalem-i kudret
Varlıkların ve olayların düzenli olarak vücuda gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç.
kalem-i kudret ve kader
Allah'ın olacak hâdiseleri olmadan önce bilip takdir etmesi ve bu olayların düzenli olarak meydana gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç ve ilim.
kar-nüma / kâr-nüma
Menfaat gösteren.
(Farsça)
Usta çıkacak olan çırakların, ustalıklarını göstermek için yaptıkları örneklik iş.
(Farsça)
katib-i mu'ciznüma / kâtib-i mu'ciznümâ
Mu'cize gösteren kâtip.
kemal sıfatları / kemâl sıfatları
Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl
kerametkar / kerametkâr
Keramet gösteren.
kerametli
Keramet sahibi; Allah'ın bir ikramı olarak verilen olağanüstü hal ve durumu gösteren kimse.
kıblename
Kıbleyi gösteren yazı.
kıblenüma / kıblenümâ
(Kıblenâme) Kıblenin tâyinine yarayan pusula. Cihet ve yön gösteren âlet.
(Farsça)
Kıbleyi gösteren.
kılavuz
Yol gösteren, rehber.
Vapurlara yol gösteren.
Bazı hayvan katarlarının önüne düşüp, onları sevkeden hayvan.
Eskiden evlenme işlerine vasıtalık eden kadınlar.
Düşman hakkında mâlumât edinmek için ordu hizmetinde kullanılan kişiler.
Okçuluk müsabakaların
kitab-ı hikmet-i samedaniye / kitab-ı hikmet-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ancak herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın hikmetlerle dolu kitabı, İlâhî amaç ve hikmetleri gösteren kitap.
kitab-ı mu'ciznüma / kitab-ı mu'ciznümâ
Mu'cize gösteren kitap.
komediyen
İki yüzlü, riyakârlık gösteren.
Komedi oynayan tiyatro oyuncusu. Maskara.
komite
Belli bir amaç için bir araya gelen ve faaliyet gösteren topluluk.
komiteci
Belli bir amaç için bir araya gelip, faaliyet gösteren.
kozmopolit
Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse.
(Fransızca)
Çeşitli milletlerden insanları içine alan.
(Fransızca)
künye
Bir kimsenin adı, soyadı, ülkesi, doğumu, mesleği gibi özelliklerini gösteren kayıt.
kürsi / kürsî
Allahü teâlânın azameti, kudreti ve büyüklüğünü gösteren ve Arşın altında olduğu bildirilen Allahü teâlânın yarattığı en büyük varlıklardan biri.
kutbü'l-irşad
Büyük irşad edici, doğru yolu gösteren.
kuvve-i vahime / kuvve-i vâhime
Olmayan şeyleri varmış gibi gösteren güç.
lemeat-ı kast / lemeât-ı kast
Amaç ve hedefi gösteren parıltılar.
lemeat-ı tevhidiye / lemeât-ı tevhidiye
Allah'ın birliğini gösteren parıltılar.
levaih-i kur'aniye / levâih-i kur'âniye
Kur'ân'ın gerçekleri gösteren mânâları ve tasvirleri.
levh-i mahv
Mahvolma levhası, bir şeyin harab oluşu ve yıkılışını gösteren manzara.
levh-i mahv, isbat
Bir şeyin yıkılıp tekrar kuruluşunu gösteren mânevî levha, yaz boz tahtası.
levha-i zeval ve firak / levha-i zeval ve firâk
Her şeyin yok olup ayrıldığını gösteren tablo.
ma'na-yı harfi / ma'nâ-yı harfî / مَعْنَايِ حَرْف۪ي
Başkasını gösteren ve başkasına delil olan ma'na.
ma'na-yı ismi / ma'nâ-yı ismi / مَعْنَايِ اِسْمِي / ma'nâ-yı ismî / مَعْنَايِ اِسْم۪ي
Kendisini gösteren ve kendisine delil olan ma'na.
Kendisini gösteren ve kendisine delil olan ma'na.
maani-yi irşadiye / maânî-yi irşâdiye
Doğru yolu gösteren ifadeler.
madalya
İtl. Büyük işlerde muvaffak olanlara veya büyük fedakârlık ve kahramanlık gösterenlere hediye ve hatıra olarak verilen ve çok defa yuvarlak biçimde, göğüse takılacak şekilde olan kıymetli madeni parça.
mahmul
Yüklenilmiş. Hamlolunmuş. Bir şey arkasına yüklenmiş olan. Üzerine alınmış.
Gr: Bir cümlede fâile yükletilen işi, oluşu veya hâli gösteren fiil.
Man: Müsned, haber. "İnsan nâtık" cümlesinde "İnsan" mevzu, "nâtık" mahmuldur.
makam-ı nur-u tevhid / makam-ı nur-u tevhîd
Her şeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren tevhid nurunun aydınlattığı yüksek manevî makam.
maneviyat adamı / mâneviyat adamı
Fazilet ve ahlâk gibi mânevî değerlerin korunması için gayret gösteren ve yaşayan kişi.
mantık
Düşünen akla kurallarıyla yol gösteren ilim.
marife / mârife
Arapça'da genellikle başına belirlilik takısı "elif-lâm"ı alan ve belirli bir şeyi gösteren kelime.
mazhar-ı etemm / مَظْهَرِ اَتَمّ
En tamam şekilde kendisinde gösteren.
mebde-i vahdet
Başlangıçtaki birlik; Allah'ın birliğini gösteren asıl kaynak.
mecaz
Kendi mânâsı dışında başka bir mânâyı gösteren kelime.
medd işareti
Harekenin uzun okunacağını gösteren işaretin adı.
Hemze ile elifin birleşmesi.
mektubat-ı samedaniye / mektubât-ı samedâniye
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyin O'na muhtaç olduğunu gösteren mektuplar.
menhum
Nasıl yerse yesin karnı doymaz kimse.
Bir şeye çok hırs gösteren kişi.
meş'ale-i hidayet
Hak ve doğru yolu gösteren meş'ale, ışık.
meyleden
Eğilim gösteren.
mikyas-ı zelazil
Yer sarsıntısının şiddet ve yönünü gösteren âletler.
mu'ciz-eda
Mu'cize gösteren. Başkalarının yapamıyacağı kadar mu'cize derecesinde iş ortaya koyan. Edası mu'ciz olan.
(Farsça)
mu'cizekar / mu'cizekâr / مُعْجِزَه كَارْ
Mu'cize gösteren.
Mu'cize gösteren.
mu'ciznüma / mu'ciznümâ / مُعْجِزْنُمَا
Mu'cize gösteren.
(Farsça)
Mu'cize gösteren.
Mu'cize gösteren.
mu'rib
İzhar edici, izhar eden, gösteren.
muafname
Afv kâğıdı. Bir şeyin muaf tutulup afvedildiğini gösteren kâğıt.
(Farsça)
mübin / mübîn
Açık, vâzıh, âşikâr. Ayân kılan, beyan ve izah eden.
Dilediğine doğru yolu gösteren.
Hak ile bâtılın arasını tefrik edip, ayıran. Hakkı hakkınca beyan ve izhar eden. (Mübin, bâne mânasına "ebâne" den beyyin, gayet açık, parlak demek olduğundan, Kitab-ı Mübin i'cazı zâhir olan
mübriz
(Büruz. dan) Meydana çıkaran, gösteren, ibraz eden.
mübtedi'
Bid'at sâhibi. Dinde değişiklik meydana getiren, dinde olmayan bir şeyi varmış gibi gösteren, dinde eksiklik ve fazlalık olduğunu söyleyerek değişiklik yapan. Ehl-i bid'at.
mücanis
Aynı özelliği gösteren, bağdaşık, diğeriyle aynı cinsten olan.
mücessem
Cismi olan. Dış duygularımızla bilinip varlığından haberdar olduğumuz şey. Varlığı görünen. Cisimlenmiş olan. Bir şekli gösteren. Uzunluğu, genişliği ve kalınlığı olan cisim. Şekillenmiş.
mücidd
Elinden geldiği kadar çalışan, gayret gösteren.
mucizekar / mûcizekâr
Mûcizeli, mûcize gösteren.
muciznüma / mûciznümâ
Mûcize gösteren.
müdli / müdlî
Şâhid ve delil gösteren.
müfehhim
(Müfahhim) Büyük bilip hürmet gösteren.
muhabbetkar / muhabbetkâr
Muhabbetli, sevgi gösteren.
mühevvin
Hiffet ve kolaylık gösteren. Kolaylaştıran.
muhlis
Hâlis olan. İhlâsı kazanmak için gayret gösteren, samimi ve itikadı doğru olan. Her hâli içten ve riyâsız olan. Katıksız.
mühr-ü ehadiyet
Her bir varlık üzerinde Allah'ın birliğini gösteren mühür.
mühr-ü rahmani / mühr-ü rahmânî
Sonsuz rahmet sahibi olan Allah'ı gösteren mühür.
mühr-ü samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, fakat her şeyin Kendisine muhtaç olduğunu gösteren mühür.
mühr-ü vahdaniyet / mühr-ü vahdâniyet
Allah'ın bir oluşu, ortağının bulunmayışını gösteren mühür.
muhtazı'
Boyun eğen. Tevâzu yapan. Alçak gönüllülük gösteren.
mülabis
(Lebs. den) Münasebet kuran. Yakınlık gösteren. Bir kimse ile aşırı ahbaplık eden.
Karışan.
mültefit
İltifat edici, teveccüh edip yüz gösteren. İyi muâmele edip dostluk gösteren.
münafık
Nifak sokan, iki yüzlü.
Kâfir olduğu halde kendisini müslüman gösteren.
münkis
Tekrar eden hastalık, tekrar etkisini gösteren hastalık.
müntahil
Başkasının eserini kendi malı imiş gibi gösteren.
mürahık / mürâhık
Âkıl ve bâlig yâni ergenlik çağına ulaşmadığı hâlde ulaşmış gibi gösteren erkek çocuk.
mürai / mürâî
İki yüzlü, olduğunun aksine kendisini iyi gösteren, gösteriş yapan, riyâkâr.
mürşid / مرشد / مُرْشِدْ
(Rüşd. den) İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran. Peygamber vârisi olan, kılavuz. Tarikat piri, şeyhi.
Doğru yol gösteren, rehber.
İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât. İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve velî.
İrşad eden, îman yolunu gösteren.
Şeyh.
(Arapça)
Doğru yolu gösteren, irşad eden.
(Arapça)
Doğru yolu gösteren.
mürşid-i ekber
En büyük mürşid, doğru yolu gösteren.
mürşid-i ekmel
En mükemmel rehber, doğru yol gösteren.
mürşid-i mutlak / مُرْشِدِ مُطْلَقْ
Mutlak irşad edici, doğru yolu gösteren.
Her yönüyle doğru yolu gösteren.
mürşid-i rabbani / mürşid-i rabbanî / مُرْشِدِ رَبَّان۪ي
Terbiye edici Allah'a ait doğru yolu gösteren.
mürşid-i umumi / mürşid-i umumî
Herkese her yönden doğru yolu gösteren, genel mürşid.
mürşidan / mürşidân
İrşad edenler, doğru ve hak yolu gösterenler.
mürşidin / mürşidîn
(Tekili: Mürşid) Mürşidler, doğru ve selâmetli yolu gösteren kimseler.
mürtagib
(Ragbet. den) Rağbet eden, istek gösteren.
müsahelekar / müsahelekâr
Kolaylık gösteren.
(Farsça)
Kolay sanan.
(Farsça)
müsahil
Müsâhele eden. İşi sıkı tutmayıp gevşeklik gösteren.
müsaif
İş bitiren, uygunluk gösteren.
müsamahakar / müsamahakâr
Hoşgörü gösteren, göz yuman.
müşareket babı
Fiilin iki veya daha fazla şahıs tarafından meydana geldiğini gösteren fiil kalıbı.
musi / musî
Vasiyet eden. Birisini vâsi gösteren. Tavsiye eden.
müşkülpesent
Aşırı itina gösteren, titiz, zorla beğenen.
müştak
(şevk. den) Arzu ve iştiyak gösteren, fazla istekli.
müstekin / müstekîn
Alçak gönüllülük ve tevazu gösteren.
müsteşhid
Şâhid gösteren, şâhid tutan.
muta'assıb / متعصب
Taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
(Arapça)
mutaassıb / مُتَعَصِّبْ
Bir şeyi müdafaada ifrat ve inat gösteren. Körü körüne inad ve israr eden. Aşırı derecede kendi tarafını tutan.
Din, millet ve vatanı hakkında çok sevgi, bağlılık ve gayret gösteren.
Aşırı taraftarlık gösteren.
mutasarrım
(Çoğulu: Mutasarrımin) Kahramanlık ve yiğitlik gösteren.
müteassıb / متعصب
Taassup gösteren.
(Arapça)
mütebaggız
Kin gösteren, buğz gösteren.
mütebalih
Kendini ebleh gösteren. Bönlük tavrı takınan.
mütebeşbiş
Güler yüz gösteren.
mütecasir
(Çoğulu: Mütecasirîn) (Cesaret. den.) Küstah, cür'et gösteren, tecasür eden.
mütecellid
(Çoğulu: Mütecellidin) Kahramanlık ve celâdet gösteren.
mütecellidin / mütecellidîn
(Tekili: Mütecellid) Kahramanlar, yiğitler, celâdet gösteren kahraman kimseler.
mütegabi
Ahmak tavrı takınan. Kendini ebleh gösteren.
mütegannic
(Ganc. dan) Nazlanan, naz gösteren.
mütehamik
(Humk. dan) Kendisini ahmak gibi gösteren.
müteharimin / müteharimîn
(Tekili: Müteharim) Teharüm edenler, kendilerini ihtiyar gibi gösteren kimseler.
müteharrim
(Çoğulu: Müteharimîn) İhtiyar gibi görünen. Kendini ihtiyar gösteren, yaşlı gösteren.
mütehaşşin
Sertlik gösteren, kabalaşan.
mütehazzı'
Alçak gönüllülük eden, tevazu gösteren.
mütekasır
(Çoğulu: Mütekasirîn) (Kasr. dan) Kısalık gösteren.
Elinden gelip gücü yettiği hâlde iş yapmıyan.
mütekasırin / mütekasırîn
(Tekili: Mütükasır) Kısalık gösterenler.
Ellerinden geldiği, becerebildikleri halde iş yapmayanlar.
mütekebbir
Kendini büyük gösteren, büyüklenen.
mütekellim-i vahde
Konuşan kimsenin yalnız kendine ait fiili gösteren kelimelerin sigasıdır. Baktım, görüyorum, gezmişim, oturacağım gibi.
mütemarız / mütemârız
Kendini hasta gösteren, yalandan hasta olan.
mütemeskin
Miskinleşen. Miskinlik gösteren.
mütereffi'
Yukarı kalkan, yükselen.
Ululuk gösteren.
mütesalih
Sağır gibi görünen. Sağırlık gösteren.
mütesalihin / mütesalihîn
(Tekili: Mütesalih) Sağır gibi görünenler, sağırlık gösterenler.
mütesebbit
Sebat gösteren, sebat eden, dayanan.
müteseyyid
Seyyidlik isnad eden, seyyid olmadığı halde kendini seyyid gibi gösteren.
müteşeyyih
Şeyhlik taslayan, kendini şeyh gibi gösteren.
İhtiyarlaşan.
mütevadd
Birbirine sevgi gösteren.
müteveccid
Kendinden geçecek derecede dalgınlık gösteren, vecde gelen.
müteveddid
Sevgi ve muhabbet gösteren. Kendini sevdiren.
mütezellil
Tezellül eden. Alçalan, zillete katlanan. Kendini zelil gösteren.
muvahhid-i ekber
Cenâb-ı Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren en büyük varlık; kâinat.
muvakkir
(Vekar. den) Ağırlayan, saygı gösteren.
müzekker
Erkek, er.
Gr: Müennesin zıddı. Kelimeyi erkek gösteren. (İsim, zamir, sıfat, fiil).
muzhir
Gösteren, ortaya koyan.
müzhir / مُظْهِرْ
Gösteren.
müzhir-i tam / müzhir-i tâm
Tam izhar eden, gösteren.
nakş-ı vahdet
Birliği gösteren nakış, birlik nakşı.
negatif
Mat: Sıfırdan küçük, önünde eksi işareti bulunan sayı. Menfi.
(Fransızca)
Gerçekteki karanlık ve aydınlık kısımları tersine gösteren fotoğraf camı veya filmi. ( Bak: Menfi)
(Fransızca)
nişane-i tasdik
Doğruluğunu gösteren işaret.
nizamname / nizamnâme
Tüzük metni; herhangi bir müessesenin tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri gösteren maddelerin hepsi.
nükte-i i'caz
Mu'cizelik özelliği gösteren nükte, ince mânâ.
nüma / nümâ / نما
Gösteren veya gözüken mânasında olup, birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
"Gösteren, gözüken" mânâsında son ek.
-gösteren anlamında son ek.
nümud
Gösteren, görünen, benzeyen.
(Farsça)
nümun
Gösteren, benzer, müşabih olan.
(Farsça)
nun-u azamet
"رَزَقْنَا=Rızıklandırdık" ifadesindeki Cenâb-ı Hakkı ve Onun yüceliğini gösteren "نَا=Biz" zamiri.
nur-u hakikat-eda / nur-u hakikat-edâ
Hakikati gösteren nur.
nur-u hidayet / nur-u hidâyet
Doğru ve hak yolu gösteren nur, ışık.
nur-u vahdaniyet / nur-u vahdâniyet
Allah'ın birliğini gösteren nur.
osman
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın en yakın sahabelerinden, Aşere-i Mübeşşere'den ve İslâmiyet için en çok fedakârlık gösterenlerdendir. Hz. Talha ve Zübeyr'den evvel imana geldi, iman edenlerin beşincisi oldu. Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın üçüncü halifesi ve damadıd
pencere-i tevhid
Her şeyin bir olan Allah'ın olduğunu gösteren pencere.
plan
Yapı, makine, bina...gibi yapılacak şeylerin ayrı ayrı parçalarını kâğıt üzerinde gösteren çizgilerin hepsi.
(Fransızca)
pranga
İng. Eskiden ağır cezalı mahkûmların ayaklarına takılan kalın zincir.
Halkalarıyla beraber iki okka yüz dirhem ağırlığındaki demire verilen addır.
Umumi hapishanelerde, hapishanenin iç nizamını bozan ve taşkınlık gösteren mahkûmların ayaklarına da pranga vurulurdu.
radi
(Râdiye) Razı olan, rıza gösteren, itaat eden.
rafıziler / râfızîler
Şîanın kollarından. İmâm-ı Zeynel'âbidîn'in vefâtından sonra oğlu Zeyd'den ayrılarak, Eshâb-ı kirâm (Peygamber efendimizin arkadaşları) düşmanlığında taşkınlık gösteren, hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'in halîfeliklerini kabûl etmeyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka. Terk edenler, ayrılanlar
rah-nüma
Yol gösteren, kılavuz.
(Farsça)
rahmanü'r-rahim / rahmânü'r-rahîm
Bütün varlıklara rahmet ve şefkat gösteren ve herbir varlığa özel rahmet tecellîsi olan Allah.
rahname
Yol ve yön gösteren kâğıt. Harita.
(Farsça)
rahnüma / راهنما
Yol gösteren, kılavuz.
(Farsça)
rakam
Yazı ile işaret, sayıları gösteren işaret.
Yazı yazmak.
rakis
Yol gösteren, kılavuz.
Harman yerinde harmanı döğerken öküzün dönmesi.
razı / râzı
Hoşnud, rıza gösteren, kabul eden.
Boyun eğen, itaat eden.
Rıza gösteren, kabul eden.
razi / râzi / راضى
Rıza gösteren.
(Arapça)
rehber
Yol gösteren, kılavuz.
(Farsça)
Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât.
Yol gösteren, kılavuz.
Yol gösteren.
rehber-i kemalat / rehber-i kemâlât
Mükemmellikleri, güzellikleri gösteren rehber.
rehnüma
Yol gösteren. Kılavuz.
(Farsça)
Yol gösteren.
remz-i kudret
Kudret işareti; Allah'ın güç ve iktidarını gösteren işaret.
reşahat-ı ihtiyar / reşahât-ı ihtiyar
İşin en iyi seçimle yapıldığını gösteren sızıntılar.
İrade ve dileme sızıntıları.
reşahat-i ihtiyar
İstekle yapılma alâmetleri. İhtiyar sızıntısı, yâni bir irade ve tercih ile yapıldığını gösteren alâmetler.
revnak-nüma
Tâzelik, güzellik ve parlaklık gösteren.
(Farsça)
revnüma
(Ru-nüma) Zuhur eden, kendini gösteren.
(Farsça)
Yüz görümlüğü.
(Farsça)
riayetkar / riayetkâr
Hürmetkâr, itaatkâr. Sevgi ve saygı gösteren.
(Farsça)
ric'i talak / ric'î talâk
Geri dönülebilen talâk (boşanma). Zevceye yaklaştıktan sonra sarîh (açık) veya işâretle, üç adedine veya bir ivâza (bedele, karşılığa) bağlı olmaksızın ve beynûnete yâni ayrılığa delâlet eden (gösteren) bir sıfatla sıfatlanmamış ve bir şeye teşbîh ed ilmemiş (benzetilmemiş), gerek sarîh (açık) lafız
ru-nüma
Yüz gösteren, meydana çıkan.
(Farsça)
Yüz görümlüğü.
(Farsça)
runüma / runümâ
Yüzünü gösteren.
ruzname / rûznâme
Günleri gösteren yazı, takvim, günlük yazı.
sabikun-ı evvelun / sâbikûn-ı evvelûn
Dinlerini muhâfaza için yurtlarından ayrılan, Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme son derece bağlılık gösteren muhâcirlerden, iki kıbleye karşı namaz kılmış olanlar veya Bedr gazvesinde (harbinde) bulunanlar veya Hudeybiye'de Bîat-ür-Rıdvân'da bu lunanlar veya hicretten evvel müslüman olanlar yâ
sabur
Çok sabır gösteren, çok sabreden.
(Farsça)
şahid-i vahdaniyet / şahid-i vahdâniyet
Allah'ın bir ve tek oluşunu gösteren şahid, delil.
sahife-i tevhid
Herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren birlik sayfası.
san'atnüma
San'atkârlığını gösteren, san'at gösteren.
sani-i mu'ciznüma / sâni-i mu'ciznümâ
Mu'cize gösteren ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sarfe
Kuranın mûcize olduğunu gösteren usûllerden biri.
savab-nüma
Doğruyu gösteren.
(Farsça)
secavend / secâvend
Kur'ân-ı kerîmin, mânâsına uygun ve doğru okunabilmesi için durak ve geçiş yerlerini gösteren işâretler.
şekur
Çok şükreden. Allahın (C.C.) lütuflarına karşı pek fazla memnuniyetini, sevincini gösteren. Az şükredene dahi çok nimet veren Allah (C.C.).
şems-i hidayet / şems-i hidâyet / شَمْسِ هدِاَيَتْ
Hak yolu gösteren güneş.
şemşir-baz
İyi kılıç kullanan, kılıç oynatan.
(Farsça)
Kılıçla ustalık gösteren.
(Farsça)
sevabit-i kevkebiye
Gökyüzünde sabit olarak görülen ve gece karanlığında insanlara yön gösteren yıldızlar.
şeyh-i mürşid
İrşad eden, doğru yolu gösteren şeyh.
şeytan-ı ins ve cinni / şeytan-ı ins ve cinnî
Cinlerden ve insanlardan şeytanlık özelliği gösteren kimseler.
siga-i mübalağa / siga-i mübâlağa
Bir şeyin pek çok, pek büyük, pek ileri olduğunu gösteren kelime hâli. Fiilin mübâlağalı çekimi. Hallâk, Rezzak, Kahhar, Rauf gibi.
şii / şiî
Hazreti Aliye aşırı taraftarlık gösteren kimse.
sikke-i ehadiyet
Allah'ın herbir varlık üzerinde birliğini gösteren damga.
Her şeyin bir elden çıktığını gösteren damga, işaret.
sikke-i kübra-yı vahdet / sikke-i kübrâ-yı vahdet
Allah'ın birliğini gösteren en büyük damga.
sikke-i rububiyet
Allah'ın herbir varlığı terbiye ve idare etmesini gösteren işaret.
sikke-i samediyet
Allah'ın hiç birşeye muhtaç olmadığını, fakat herşeyin Kendisine muhtaç olduğunu gösteren mühür.
sikke-i tevhid
Allah'ın birliğini gösteren işaret, damga.
sikke-i ulya-yı rahimiyet / sikke-i ulyâ-yı rahîmiyet
Rahmeti herşeyi kuşatan Allah'ı gösteren yüce damga.
sikke-i vahdaniyet / sikke-i vahdâniyet
Allah'ın bir ve benzersiz oluşunu gösteren damga.
sikke-i vahdet
Allah'ın birliğini gösteren mühür.
sikke-i vahid-i ehad / sikke-i vâhid-i ehad
Bir olan ve birliği herbir şeyde görülen Allah'ı gösteren mühür.
silsile-name
Meşhur ve mühim kimselerin soyunu, silsilesini gösteren cetvel.
(Farsça)
silsilename
Meşhur ve mühim kimselerin silsilesini, soyunu gösteren liste.
şu'lenüma / şu'lenümâ
Alev gösteren, alevli.
(Farsça)
şümus-u kur'an / şümus-u kur'ân
Kur'ân-ı Kerimin içinde bulunan ve her birisi güneş gibi iman hakikatlerini açıkça gösteren temel özellikleri.
taassubkar / taassubkâr
Taassub gösteren. Mutaassıb.
(Farsça)
tafdil
Bir şeyi üstün kılmak. Birisini ötekisinden mühim görmek.
Gr: Bir şeyi "en üstün, daha üstün daha çok, en iyi, daha iyi" gibi mânâ ifâde etmesi için mukayese ve üstünlük gösteren ismini söylemek ki, buna "ism-i tafdil" denir. Ef'al () vezninde; efdal (daha faziletli), ekber; (en büyü
takvim / takvîm
Zamânı; sene, ay, hafta, gün ve saat gibi sâbit bölümlere ayıran, dînî-millî gün ve bayramları gösteren cetveller.
talak-ı ric'i / talâk-ı ric'î
Geri dönülebilen talâk. Zevceye yaklaştıktan sonra, sarîh (açık) veya işâretle, üç adedine veya bir ivaza (bedele, karşılığa) bağlı olmaksızın ve beynûnete yâni ayrılığa delâlet eden (gösteren) bir sıfatla sıfatlanmamış ve bir şeye teşbîh edilmemiş (benzetilmemiş), gerek sarîh (açık), gerekse talâk-
tarife / târife
Bir işlemin nasıl gerçekleştirileceğini gösteren belge.
tebarüz ettiren
Açıkça ortaya çıkaran, gösteren.
tecelliyat-ı samedaniye / tecelliyât-ı samedâniye
Allah'ın herşeyin Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösteren yansımaları.
tenvin-i tenkiri / tenvin-i tenkirî
Kelimenin belirsizliğini gösteren tenvin işareti; harf-i tarifsiz ("el" takısız) olduğu için tenvinli olan ve nekra denen kelime.
tereşşuhat-ı siyasiye ve dünyeviye / tereşşuhât-ı siyasiye ve dünyeviye
Siyasî ve dünyevî menfaat olduğunu gösteren belirtiler.
teşkilat-ı esasiye / teşkilât-ı esasiye
Anayasa. Kanun-u esasî. Devletin temel kuruluş şeklini tayin eden ve teşrinin yani meclisin, hükümetin ve mahkemelerin salâhiyetleri nasıl kullanılacağını; vatandaşların umumi hak ve hürriyetlerini gösteren temel kanunlardır.
tevhidkarane / tevhidkârâne
Her şeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren.
turra-i ehadiyet
Allah'ın birliğini herbir şeyde ayrı ayrı gösteren mühür.
turra-i samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması mânâsındaki sıfatını gösteren özel işaret mühür.
turra-i vahdaniyet / turra-i vahdâniyet
Allah'ın Zâtının birliğini ve tekliğini gösteren mühür.
üss
Esas, asıl. Kök, temel.
Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer.
Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer.
Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.
usul / usûl
Temel prensipler, bir şeyin aslını, dayandığı noktayı gösteren kurallar.
vahdet-nüma / vahdet-nümâ
Vahdet gösteren, birlik ifade eden.
vakıa muhalif / vâkıa muhalif
Uygun olmayan, olması gerekenden aykırılık gösteren.
vallahi / vallâhî
Allahü teâlâya yemin ederim mânâsına, bir sözün, niyyetin, bir işi yapmak veya yapmamak arzûsunun kuvvetli olduğunu gösteren, söylendiği şeye aykırı hareket edildiğinde, yemin keffâreti lâzım gelen sözlerden birisi.
vefk
Ebced ve cifir ilmi çerçevesinde, bir takım sırlara işaret eden uygunlukların bulunduğu tevafuk sistemini gösteren tılsımlı kare alan.
vehhabi / vehhabî
Muhammed İbn-i Abdulvehhab nâmında birisinin sebeb olduğu İslâmî bazı mes'elelerde ifrat gösteren ve dört hak mezheb hâricinde bir mezhepten olan. Fıkıhta Hanbelî, itikadda İbn-i Teymiye'ye bağlıdırlar. Tarikatlarına Muhammediye ismi verirler.
vela-perver
Dostluk gösteren, dostluk besleyen.
(Farsça)
vesika
Bir hâlin, bir hadisenin veya bir sözün doğruluğunu gösteren, inandırıcı şey. Belge, sened.
zafer-yab
Muzaffer olan, muvaffakiyet gösteren. Üstün gelen. Gayesine erişen.
(Farsça)
zamir-i şahsi / zamir-i şahsî
Gr: Şahıs gösteren ve şahısların ismi yerine kullanılan zamirler; Ben, sen, o, biz, siz, onlar gibi.
zarf-ı mekan / zarf-ı mekân
Mekân gösteren kelime. ("Burada, dışarda, içerde" gibi)
zarf-ı zaman
Gr: Zaman gösteren kelime. ("Erken, geç" gibi)
zat-ı ehad ve samed / zât-ı ehad ve samed
Birliği her bir varlıkta kendisini gösteren ve herşey Kendisine muhtaç olduğu hâlde Kendisi hiçbirşeye muhtaç olmayan Zât, Allah.
zat-ı mu'ciznüma / zât-ı mu'ciznümâ
Mu'cize gösteren zat.
zat-ı mürşidane / zât-ı mürşidane
Yol gösteren kişi.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
raḫı
kelam-ı kadim
tara
Katiuttarik
eşhuru'l-hurum
müteşerri'
muhal
zînâ
psikoz
hassa ordu
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Gösteren
Tümce
Çeviri
Zamana bırakmak
Hata yapan
Düşünce
Bahçe
söz
kem-
Gemi