damar

• t. İstidad. Huy, tabiat, inat.
• İnsan bedeninde kanın dolaştığı yollar, şiryan.
• Irk.
• Toprağın içindeki maden filizleri ve su tabakası.
• Damar veya köke benzeyip bir cismin her tarafına uzanan yollar.
• Mermer ve ona benzer dalgalı şeylerdeki çizgiler.

esra'

• Daha çabuk. Pek çabuk. Çok sür'atli. Çok seri.
• (Çoğulu: Esâri) Asma filizi.
• Başı kırmızı, gövdesi beyaz olup, kum içinde bulunan bir böcek.

falıku'l-habbi ve'n-neva / fâlıku'l-habbi ve'n-nevâ

• Tohum ve çekirdekleri çatlatıp açarak filiz çıkaran Allah.

ferh

• Civciv. Tavuk veya kuş yavrusu.
• Nebatların diplerinde çıkan filiz.

feylesofane / feylesofâne

• Filizofça.

gusun

• (Tekili: Gusn) Filizler, ağaç dalları.

istah

• Budak, taze filiz. (Farsça)

istidad vermek

• Yetenekli kılmak, filiz verecek tohumlar hâline getirmek,.

kuvve-i inbatiye

• Bitkilerin filiz verip yetişme yeteneği, kabiliyeti.

miclat

• Ağaç budamada ve bağ filizini kesmekte kullanılan demir.

mızfar

• Zafer kazanan. Galib. olan. Asma çubuğuna sarmaşık gibi sarılan filiz.

nacir

• Ağaçlarda yaprak saplarının dibindeki filiz.

nevnihal

• Taze fidan, yeni filiz. (Farsça)

şat'

• Yerden yeni çıkan taze ekin yaprağı. Ekinlerin taze çıkan filizleri, yaprağı.
• Su arkı.
• Cima etmek.
• Bağlayıp sağlamlaştırmak.

sünbül

• Başak, filiz.

sünbüllenmek

• Filizlenmek, başaklanmak, çoğalmak.

taktin

• Filiz sürme.

tefrih

• Korkusuz kalmak.
• Gelişme, filizleme. Yumurtadan çıkmak.

tenebbüh

• Uyanış; filizlenip hayat belirtisi kazanma.

uzfur

• Asma filizi.
• Tırnak.