Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Fe
kelimesini içeren
304
kelime bulundu...
afet / âfet
Felâket, musibet.
agnostik
fels. Agnostisizm görüşünü benimseyen.
agnostisizm
fels. Gerçeğin, mutlak hakikatın bilinemez olduğunu; insanın gerçeği, tam uygun bilgiyi elde edecek yaradılışta olmadığını kabul eden felsefe görüşü.
ah ü fizar / âh ü fizâr
Feryad.
ahüvah / âhüvâh / آه و واه
Feryat, sızlanma, hayıflanma.
(Farsça)
ahüvaveyla / âhüvâveylâ / آه و واویلا
Feryat, âh çekme, figan etme.
(Farsça - Arapça)
akıbet-i fecia / âkıbet-i fecia
Feci son, kötü son.
akıl ile nakil
Fen ve felsefe gibi akla dayanan ilimler ile Kur'ân ve hadis gibi nakle dayanan ilimler.
akli ve nakli ilimler / aklî ve naklî ilimler
Fen ve din bilgileri.
ale-l-infirad
Ferd olarak. Birer birer.
allame-i zifünun / allâme-i zîfünun
Fenleri bilen büyük âlim.
aposteriori
Fels: Tecrübe sonunda meydana gelen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat. Meselâ ateşin yakıcı olduğunu denedikten sonra anlarız. Bu bilgi, aposteriori bir bilgidir.
apriori
fels. Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat. Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir.
asib / âsîb / آسيب
Felaket, bela, zarar.
(Farsça)
avl
Feryat, sıkıntı sebebi. Acınma.
ayet-i feth / âyet-i feth
Fetih Sûresinin âyetleri
ays
Fesâd ve ifsâd etmek.
bahçet-i ferah
Ferahlık, huzur veren bahçe.
bais-i feyz / bâis-i feyz
Feyiz, bereket sebebi.
basiretsiz
Ferasetsiz, görüşü ve sezişi yetersiz.
bed
Fenâ. Kötü. Çirkin. Yaramaz. şer. şeni'.
(Farsça)
bed-bu
Fena kokulu, pis kokan.
(Farsça)
bed-hah
Fenalık isteyen. Herkesin kötülüğünü isteyen. Kötülük isteyen.
(Farsça)
bekà-i şahsi / bekà-i şahsî
Ferdin devamlılığı.
bela / belâ / بلا
Felaket, musibet.
(Arapça)
beliye
Felâket, musibet.
beylek
Ferman, emir. Hüccet, vesika.
(Farsça)
cevdet-i fehm
Fehm ve anlayış üstünlük ve iyiliği.
cilve-i cüz'i / cilve-i cüz'î
Ferdî bir yansıma, görünme.
cüz'i / cüz'î
Ferdî, küçük.
cüz'iye
Ferdî.
cüz'iyet / cüz'îyet
Ferdîlik, bireysellik.
cüz'iyyat / cüz'iyyât
Fertler, bireyler, birimler.
cüz-ü cüz'i / cüz-ü cüz'î
Ferdî, bireysel bir parça.
dadüferyad / dâdüferyâd / دادوفریاد
Feryat figan.
(Farsça)
dahiye
Felâket, büyük belâ.
dalalet-i fenniye / dalâlet-i fenniye / ضَلَالَتِ فَنِّيَه
Fen yoluyla haktan sapma.
damen-keş
Feragat eden, eteğini çeken.
(Farsça)
darülfünun / dârülfünûn
Fenler yeri, üniversite.
davmeran
Fesleğen denilen iyi kokulu çiçek.
def-i mefsedet
Fesadı ortadan kaldırma.
define-i ulum ve fünun / define-i ulûm ve fünûn
Fen ve ilimlerin hazinesi.
deha-i fenni / deha-i fennî
Fen ve dünyevi ilimlerde çok ileri görüşlülük ve harika zekâlı olmak.
deha-yı felsefi / dehâ-yı felsefî
Felsefeden güç alan yüksek akıl.
deha-yı fenni / dehâ-yı fennî / دَهَايِ فَنِّي
Fenne ait deha.
dehaz
Feryat, figan. Bağırıp çağırma. Yüksek sadâ ile medet isteme.
(Farsça)
devr-i fetret
Fetret devri; Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen peygamber gönderilmeyen zaman dilimi.
devran / devrân / دوران
Felek, talih.
Felek, zamane.
(Arapça)
dürra'a / dürrâ'a / دراعه
Ferace.
(Arapça)
edbar-ün nücum
Fecirden evvel kılınan iki rek'at nafile namaz.
efgan / efgân / افغان
Feryat etme, figan etme.
(Farsça)
efika
Fenâ, hoş olmayan, çirkin ve kötü şey.
eflak / eflâk / اَفْلَاكْ
Felekler, gökler; âlemler.
Felekler, âlemler.
efrad / efrâd / افراد / اَفْرَادْ
Fertler, bireyler.
Ferdler.
Fertler, bireyler.
(Arapça)
Ferdler.
efraden / efrâden
Fertler, bireyler olarak.
efrah
Ferahlamalar. İç açılmaları. Sevinmeler.
efrat
Fertler, bireyler.
efsun / efsûn
Fen yolu ile tecrübe edilmemiş maddeler ve Kur'ân-ı kerîmden olmayan, mânâsız yazılar kullanmak. Mânâsı bilinmeyen ve îmânın gitmesine sebeb olan şeyleri okumak.
ehl-i felsefe
Felsefeciler, düşüncede felsefeyi esas alanlar.
ehl-i felsefe ve hikmet / اَهْلِ فَلْسَفَه وَ حِكْمَتْ
Felsefeyle uğraşanlar, filozoflar.
Felsefeciler ve varlıkların hikmetlerini araştıranlar.
ehl-i fen ve felsefe
Fen ve felsefe ilimlerini meslek edinenler.
ehl-i hikmet
Felsefeciler.
ehlifelsefe
Felsefeciler, felsefeye önem veren kimseler.
ehlifen
Fen ilimleriyle uğraşanlar.
emirname / emirnâme / امرنامه
Ferman, emir belgesi.
(Arapça - Farsça)
enak
Ferahlı, sürurlu, neş'eli, sevinçli.
errac
Fesatçı, müzevir, yalancı adam, sahtekâr.
esbab-ı fesat ve ifsat
Fesat çıkarıcı ve bozucu sebepler.
esbab-ı ifsat
Fesat çıkarıcı ve bozucu sebepler.
esir devri
Feodalizm, sömürgecilik dönemi.
falic / fâlic / فلج
Felç.
(Arapça)
fanus / fânûs / فانئس
Fener.
(Arapça)
farizıyy
Feraiz bilen kişi.
fasih / fâsih
Fesheden, bozan,
fatih / fâtih / فاتح
Fetheden.
Fetheden
(Arapça)
fatihane / fâtihâne
Fethederek, açarak.
feca'at / fecâ'at / فجاعت
Feci durum.
(Arapça)
fecaat
Felâket, yürekler acısı kötü durum.
fecr
Fecir; sabaha karşı güneş doğmadan önce, ufkun aydınlığı, tan yerinin ağarması.
Fecir, tan.
fecr-i kazib / fecr-i kâzib
Fecr-i sâdıktan iki derece kadar önce doğuda görülen ve sonra kaybolan geçici beyazlık. İmsak vakti.
fecr-i sadık / fecr-i sâdık
Fecr-i kâzibi tâkibeden tam karanlıktan sonraki beyazlık. Sabah namazının ve orucun başlama vakti.
fedai / fedâî
Fedakâr, kendini bir hizmete adayan.
Feda eden, kendini adayan.
fedailik
Fedakârlık, kendini bir hizmete adama.
fedakar / fedâkâr
Fedacı.
fedakarane / fedakârâne / fedâkârâne
Fedakar şekilde.
Fedakârca.
fedaviyye
Fedailer. Fedai takımı, serdengeçtiler.
felaketdide
Felakete düşmüş. Felâket görmüş olan.
felaketzede / felâketzede / فلاكت زده
Felâkete uğramış.
Felakete uğrayan.
(Arapça - Farsça)
felasife / felâsife
Felsefeler.
Felsefeciler, felsefeler.
felekzede
Feleğin kahrına uğramış, tâlihsiz.
(Farsça)
felsefe hikmeti
Felsefe ilmi ve bakış açısı.
felsefi / felsefî / فلسفى
Felsefe ile ilgili, felsefeye ait.
Felsefeye mensub ve felsefe ile alâkalı.
Felsefeyle ilgili.
Felsefe ile ilgili.
(Arapça)
felsefiyyat
Felsefe ile ilgili bilgi ve düşünceler, hikmet bilgileri.
fen ve san'at balonu
Fen ve san'at uçağı (Balon, 20. yüzyılın başlarında hava taşımacılığında ileri teknolojiydi.).
fen yobazı
Fen bilgisinde mütehassıs (uzman) olmadığı hâlde, kendisini fen adamı ve müslüman olarak gösterip müslümanların dînini, îmânını bozmağa, İslâmiyet'i içerden yıkmağa çalışan kimse.
fena-ender / fenâ-ender
Fena içinde.
fenapezir / fenapezîr
Fena bulan, yok olan. Fenayâb da aynı mânada kullanılır.
(Farsça)
fenn-i hikmet / فَنِّ حِكْمَتْ
Felsefe ilmi.
Felsefe bilgisi.
Felsefe ilmi.
fenn-i hikmetü'l-eşya
Felsefe ilmi; varlıkların hikmetlerini inceleyen ilim.
fennen
Fence.
Fence, fenne uygun olarak, fen vâsıtası ile.
fennen ve hikmeten
Fenlere ve ilimlere göre.
fenni / fennî
Fenle ilgili.
feragat
Fedakarlık, özveri, kişisel hakkından vazgeçme.
ferağat
Fedakarlık, hakkından vazgeçme.
ferahbahş / فرح بخش
Ferahlık veren, iç açıcı.
(Arapça - Farsça)
feramin / ferâmîn / فرامين
Fermanlar.
(Arapça - Farsça)
ferd
Fert, birey, tek, benzersiz.
ferec
Ferahlık, genişlik, rahatlık.
ferman-berdar
Fermana uyan, emre uyan.
(Farsça)
feryad-bahşa
Feryâd ettiren, bağırttıran.
(Farsça)
feryad-res
Feryâd edenin imdâdına koşan, yardımına gelen.
(Farsça)
fesad / fesâd
Fenalık, kötülük, arabozuculuk. Kargaşalık, karışıklık.
Fesat, bozukluk, karışıklık.
fesad-engiz
Fesad koparan. Fesad çıkaran. Karışıklık çıkaran.
fesadat / fesâdât
Fesatlar, bozukluklar, karışıklıklar.
fetava / fetâvâ / فتاوی
Fetvalar.
(Arapça)
feteva / fetevâ
Fetvalar.
feth ve teshir ederek
Fethederek ve emre hazır hâle getirerek, boyun eğdirerek.
fetö
Fethullahçı Terör Örgütü
fettahiyet / fettâhiyet
Fethedicilik; Allah'ın her şeye lâyık bir şekil ve suret verme sıfatı.
fettahiyyet
Fethedicilik. Her şeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek sıfatı.
feyizdar / feyizdâr
Feyizli, bereketli.
Feyizli.
feyizkar / feyizkâr
Feyizli.
Feyizli, bereketli, ışıklı.
feyizyab / feyizyâb
Feyiz sahibi, feyiz alan.
Feyiz alma, manen istifade etme.
feylesof / فيلسوف / فَيْلَسُوفْ
Felsefe ile uğraşan, felsefeci.
Felsefeci.
Felsefeci.
feyyaz
Feyiz, bereket ve bolluk veren. Allah.
feyz-bahş
Feyiz ve bereket veren, feyiz bağışlayan.
(Farsça)
feyz-dar
Feyizli, bol, bereketli, gür.
(Farsça)
feyz-efza
Feyiz artıran, bollaştıran.
(Farsça)
feyz-nak
Feyizli, bereketli, bol.
(Farsça)
feyza feyz
Feyiz ile dolu, bol.
feyzaver / feyzâver
Feyiz veren, bolluk getiren.
feza-neverd
Fezâda dolaşan, boşlukta giden.
(Farsça)
feza-yı feyz / fezâ-yı feyz
Feyiz sahası, feyiz semâsı.
Feyiz sahası, feyzin fezası.
figan / figân / فغان
Feryat etme, ah çekme.
(Farsça)
Figân eylemek:
Bağırmak, feryat etmek, inlemek.
(Farsça)
figan-perver / figân-perver
Feryad ettiren, bağırtan.
(Farsça)
fikr-i felsefe
Felsefe düşüncesi.
filozof
Felsefe ile uğraşan, felsefeci.
fırak-ı fesadiye
Fesat, bozugunculuk çıkaran gruplar.
fitne-cu
Fesat arayan.
(Farsça)
fizar
Feryat.
fülus-u felsefe / fülûs-u felsefe
Felsefenin bakır paraları, kuruşları; felsefenin kıymetsiz malları.
fünun / fünûn / فنون
Fenler, fen ilimleri.
Fenler, bilimler.
Fenler, ilimler, hünerler.
Fenler.
fütuhat / fütuhât / fütûhât / فتوحات / فُتُوحَاتْ
Fetihler, zaferler.
Fetihler, zaferler.
Fetihler, açmalar.
Fetihler.
(Arapça)
Fetihler.
fütuhatlı
Fetihli, zaferli, başarılı.
füyuz / füyûz / فيوض
Feyizler, mânevî ihsanlar.
Feyizler, bolluklar, bereketler.
(Arapça)
füyuzat / füyuzât / füyûzât
Feyizler. İnayetler. Füyuzlar. Mânevi tecelliler.
Feyizler, mânevî bolluk ve bereketler.
Feyizler; mânevî bolluk ve bereketler.
Feyizler, mânevî gıdalar.
füyüzat / فيوضات
Feyzler.
giran-huy
Fena mizaçlı. Kötü huylu.
(Farsça)
gülistan-ı ferah-feza / gülistan-ı ferah-fezâ
Ferahlık veren gül bahçesi.
güşade
Ferah, şen, Açılmış, açık.
(Farsça)
guvas
Feryâd edip, "imdat!" diye bağırmak.
hadisat-ı cüz'iye / hâdisât-ı cüz'iye
Ferdî hâdiseler, bireysel olaylar.
hadreban
Feryadı şiddetli olan, çok fazla bağıran.
halk-ı eflak / halk-ı eflâk
Feleklerin, kâinatın yaratılışı.
hamiyeten / حَمِيَتًا
Fedâkârlıkla.
harbeş
Fesâd vermek, ifsad etmek, bozmak.
harikulade / hârikulâde
Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser. Görülmedik derecede. Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey.
hasl
Fena huylu olma. Kötü haslet sahibi olma.
havarık-ı ade / havarık-ı âde
Fevkalâde olaylar, hârika hâdiseler.
hayt-ul ebyaz
Fecir zuhurunda ufukta ip şeklinde görülen beyazlık.
hayye-alel-felah
Felaha gelin. Toplanın hayır ve ni'metlere, ebedi selâmete... Allah huzuruna gel. Refah ve itmi'nana mucib olacak namaza yetiş.
heyet-i mecmua
Ferdlerinin toplamından meydana gelen heyet, genel yapı.
hikemiyat / hikemiyât
Felsefeye ait, felsefi düşünce ürünü olan şeyler.
hikmet-i felsefe
Felsefenin hikmeti.
hikmet-i felsefiye
Felsefî görüş, bilgi.
hikmet-i fenniye
Fen ve felsefe ilmi.
hikmet-i hakiki / hikmet-i hakikî
Felsefenin karşısında Kur'ân'ın koyduğu gerçek hikmet.
hikmet-i nazari / hikmet-i nazarî
Fen bilgileri.
hiss-i fedakari / hiss-i fedakârî
Fedakârlık duygusu.
hıyre
Fersiz ve donuk göz.
(Farsça)
hükema-yı felasife / hükemâ-yı felâsife
Felsefe bilginleri, düşünürleri; filozoflar.
hükm-ü fetva / hükm-ü fetvâ
Fetvanın verdiği hüküm, yargı.
huy-i bed
Fenâ huy.
ifaza / ifâza / اِفَاضَه
Feyiz verme, bereketlendirme.
Feyizlendirme.
Feyizlendirme.
ifaza etmek
Feyizlendirmek.
ifaza-bahş
Feyizlendiren, feyiz aldıran.
(Farsça)
iflah / iflâh
Felâha, selâmete kavuşmak.
ifrah
Ferahlandırmak. Memnun etmek.
ifsah
Fesahatla konuşmak. Açık ve düzgün söz söylemek.
ifta / iftâ
Fetva vermek.
Fetvâ vermek, dînî bir mes'elenin hükmünü sözlü veya yazılı olarak bildirmek.
ilcac
Feryad etme, bağırma.
ilm-i felsefe
Felsefe ilmi.
ilm-i usul ve hikmet
Felsefe ve metodoloji ilmi.
infirah
Ferahlanma. Ferahlık duyma.
inşat / inşât
Ferahlandırma. Neş'elendirme. Sürurlandırma.
Ferahlandırma.
inşirah / inşirâh / اِنْشِرَاحْ
Ferahlanmak, mesrur olmak.
Ferahlanma, sevinme.
Ferahlamak, sevinç duymak.
Ferahlanma, açılma.
Ferahlık.
intaniye
Fena koku ve mikropluluğa dâir, mikroplu hastalıkla alâkalı.
inziva
Feragat edip bir tarafa çekilmek. Bir işe karışmamak. Dünya işlerini bırakmak. Süfli ve hevesi işleri bırakıp ilm-i Kur'an ve imanla, ibadet ve taatla, Kur'ân ve imana hizmetle vakit geçirmek.
işhas
Fesatçılık ve dedikoduculuk yapma. Çekiştirme. Gıybet etme.
isperhem
Fesleğen.
(Farsça)
istifaza / istifâza
Feyz alma, feyz bulma, feyizlenme. İlim, irfan ve mânevi zenginlik kazanma.
Feyizlenme.
Feyizlenme, manen gıdalanma.
istifazaten / istifâzaten
Feyizlenme bakımından.
istifaze / istifâze
Feyz alma, feyizlenme.
istiflah
Felah bulma, kurtulma. Maksada ulaşma.
istifna
Fenaya gitmek. Yokluğa karışmak.
istifta
Fetva istemek. Şeriata ait bir mes'ele hakkında salâhiyetli zatlardan hakikati öğrenmek.
kalh
Ferc.
kayıf
Ferasetle bir kimsenin nesebini bilen kişi.
keşfiyat-ı fenniye
Fen ve ilmin keşifleri. (Telefon, radyo, uçak gibi.)
kesret-i efrad
Fertlerin çokluğu.
kevkebe
Fevkalâde tantana. İhtişam, debdebe, şöhret.
(Farsça)
kıyas-ı evleviye
Fer'deki illetin asıldaki illetten daha kuvvetli olduğu kıyas (Ferdeki illet.
lesen
Fesâhat. Düzgün, güzel ve akıcı konuşma.
liberal
Ferdî hürriyet lehinde, hürriyete elverişli. Ferdî teşebbüs ve hürriyet haklarını korumak için en iyi vasıta, devletin salâhiyyetlerini mümkün olduğu kadar tahdid etmek fikri. Rusya'daki dinsiz sosyalistliğin zıddı.
(Fransızca)
maarif-i fenniye
Fen ilimlerine âit bilgiler, ilimler.
mahi-i tarik-ı fetret / mâhi-i tarik-ı fetret
Fetret dönemini ortadan kaldıran, yok eden.
mahluk-u cüz'i / mahlûk-u cüz'î
Ferdî, bireysel mahlûk; mahlûkların her bir bireyi.
mahsur
Fersiz göz. Yorulmuş, uzun uzadıya bakmaktan donuklaşmış ve göremez olmuş göz.
Ferde özel, belli bir alanla sınırlanmış.
mahv ve sekir
Fenafillâh makamında kendi varlığını hiç görmek ve bu mânevi hâlin zevk ve te'sirinden ruhi bir coşkunlukla kendinden geçme hâli.
makam-ı feyz
Feyiz makamı, bereket makamı.
makamat-ı aşere / makâmât-ı aşere
Fenâ (Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak) makâmının başlangıcında olan ve fenâ makâmına kavuşmak için lâzım olan on şey.
makasıd-ı cüz'iye
Ferdî, bireysel gayeler.
matla-ı şems-i füyuzat
Feyizler, bereketler güneşinin doğuş yeri.
matla-i şems-i füyuzat / matla-i şems-i füyûzât
Feyizler güneşinin doğuş yeri.
medar-ı fetva / medâr-ı fetvâ
Fetvâ kaynağı ve sebebi.
medraa
Ferâce, kaftan, çarşaf.
mefluc / meflûc
Felc olmuş. İnmeli. Kımıldayamaz hâle gelmiş.
Felçli, inmeli.
mefluç / meflûç
Felç olmuş, kımıldayamaz hâle gelen.
mefluc / meflûc / مفلوج
Felçli.
(Arapça)
Meflûc olmak:
Felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
(Arapça)
meflucen
Felce uğramış olarak. Mefluc olarak.
mefsedet
Fesatlık, bozukluk.
mekteb-i fünun
Fen ilimleri okulu.
mêmun / mêmûn
Felsefe kitaplarını tercüme ettirmesiyle meşhur bir halife.
menar
Fener, aydınlatıcı ışık.
menba-ı feyiz
Feyiz kaynağı.
menba-ı füyuzat
Feyizler kaynağı.
mensıb-ı fetva
Fetva makamı.
merh
Fesâd.
merkez-i feyz
Feyzin, bereketin merkezi.
mesaet
Fena ve kötü bir iş yapma. Fenalık etme.
mesaib
Felâketler. Uğursuzluklar. Suubetler. Güçlükler.
mesail-i felsefiye / mesâil-i felsefiye
Felsefe meseleleri.
meslek-i felsefe
Felsefe mesleği, yolu.
mislak
Fesih, beliğ konuşan kimse.
mu'avvizeteyn / mu'âvvizeteyn
Felak ve Nâs sûrelerinin ikisine berâber verilen isim.
muarra
Fenalıktan uzak. Boş. Beri. Yüksek. Temiz. Çıplak.
mübhic
Ferah ve sürur veren. Sevindiren.
müferrah / مُفَرَّحْ
Ferahlanmış. Sıkıntıdan, üzüntüden kurtulmuş.
Ferah duyan, huzurlu.
Ferahlanmış.
Ferahlanan.
müferrah olmak
Ferahlamak, rahatlamak.
müferrih
Ferahlık veren. Ferahlandıran. Ferahlandırıcı, iç açıcı.
müfsid
Fesat çıkaran, bozucu.
mufsih
Fesâhetle ve düzgün olarak konuşan.
müfti / müftî
Fetvâ veren.
Fetva veren, müftü.
Fetvâ veren.
Vilâyet ve kazâlarda din işlerine bakan, İslâm âlimlerinin dînî bir konuda vermiş oldukları hükümleri yâni fetvâyı, insanlara bildiren kimse; nakleden me'mur.
Fetvâ veren, yâni herhangi bir şeyin, İslâm dînine uygun olup olmadığını bildiren, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şer
mülimme
Felâket.
münciyyat / münciyyât
Felâketlerden kurtarıcı bilgiler; ibâdetler, iyi ameller.
musibet
Felâket, ansızın gelen belâ, uğursuz.
müstefizane
Feyizlenerek, feyiz alarak.
(Farsça)
mutasavvıfa-i mütefelsife
Felsefeyle ilgilenen ve etkisinde kalan tasavvufçular.
mütefelsif / مُتَفَلْسِفْ
Felsefe ile uğraşmış olan, filozoflaşmış.
Felsefe yapan.
mütefennin / متفنن / مُتَفَنِّنْ
Fen adamı.
Fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
(Arapça)
Fen âlimi.
mütefenninlik
Fen bilginliği, ilim sahipliği.
mütefeyyiz
Feyizlenen, feyiz alan, ilim ışığıyla aydınlanan.
Feyizlenen, manen gıdalanan.
mütenevvih
Feryad eden, ağlayan.
muvaffakiyet-i fevkalade / muvaffakiyet-i fevkalâde
Fevkalâde, olağanüstü bir başarı.
nale / nâle
Feryat.
nehar-ı şer'i / nehar-ı şer'î
Fecr-i sadıktan güneşin batışına kadar olan müddet.
nekbetzede
Felâket görmüş, musibete uğramış.
(Farsça)
netn
Fena kokmak. Kötü, kerih koku.
nur-u müferrih
Ferahlık verici, iç açıcı aydınlık.
pelade
Fesatçı. Müfsid.
(Farsça)
recül-ü fedakar / recül-ü fedâkâr
Fedâkâr adam.
reddiye
Ferâiz yâni İslâm mîrâs hukûkunda, Eshâb-ı ferâiz adı verilen Kur'ân-ı kerîmde hisseleri bildirilen mîrâsçılar hisselerini aldıktan sonra terike (ölenin bıraktığı mal) artmış ise ve kalanı alacak kimse yoksa, artan terikenin yine aynı mirasçılar aras ında payları oranında taksim edilmesi. Bu sûretle
revzat-ı inşirahiye / revzat-ı inşirâhiye
Ferahlık veren bostanlar, bahçeler.
reyhan / ریحان
Fesleğen, hoş ve güzel koku.
Fesleğen.
(Arapça)
rubu'
Ferâiz ilminde yâni İslâm mîrâs hukûkunda dörtte bir hisse (pay).
sabah vakti
Fecr-i sâdık denilen beyazlığın doğuda görünen ufkun bir noktası üzerinde doğması ile başlayan vakit. İmsâk vakti.
sabiha
Fecir vakti.
şahs-ı külli / şahs-ı küllî
Ferdlerde bulunan bütün özellikleri kendinde toplayan şahıs, ferd, kişi.
şakik / şakîk
Ferâiz ilminde yâni mîrâs hukûkunda ana-baba bir erkek kardeşler (Benül-a'yân). Ana-baba bir kız kardeşe şakîka denir.
seciye-i fedakar / seciye-i fedakâr
Fedakârca davranma huyu, karakteri.
serdengeçti
Fedakâr, kahraman.
sereyan-ı füyuzat
Feyizlerin sürekli olarak akması, devam etmesi.
servet-i fünun
Fenlerin (ilimlerin) zenginliği mânasına gelen bu tabirde, 1891-1900 tarihleri arasında çıkmış olan bir mecmua ve bu mecmua etrafında toplanmış olan kimselerin 1895'den 1901'e kadar meydana getirmiş oldukları Edebiyat-ı Cedide denilen edebî çığıra verilen addır.
silsile-i felsefe
Felsefe zinciri.
su-i hal
Fena hareket tarzı. Kötü hal.
sulbiyye
Ferâiz ilminde yâni İslâm mîrâs hukûkunda bir kimsenin öz kız evlâdı.
suretü'l-felak / sûretü'l-felâk
Felâk Sûresi.
tabii ilimler / tabîî ilimler
Fen ilimleri, aklî ilimler.
takut
Feryun adı verilen darı cinsi.
tebl
Fesad etmek, çürütmek.
tefehhüm
Fehmetme, anlama.
tefelsüf / تفلسف
Feylesoflaşmak.
Felsefe yapma.
(Arapça)
tefennün
Fen öğrenme.
Fen öğrenme. Birçok şeyler bilme, çeşitli şekilde gösterme.
teferrüh
Ferahlanma.
teferrüs etme
Feraset ve kalp gözüyle gerçekleri görme.
tefeyyüz
Feyizlenme.
Feyizlenme.
tefeyyüz etme
Feyizlenme, faydalanma, bereketlenme.
tefrih / tefrîh / تفریح
Ferahlandırma, gönül açma.
Ferahlandırma.
Ferahlık verme.
(Arapça)
teksir-i efrad
Fertlerin çoğaltılması.
temedru'
Ferace ve kaftan giymek. Çarşaf giymek.
terakkiyat-ı fenniye ve zihniye
Fenne ve zihne ait gelişmeler, bilimsel ve ilmî gelişmeler.
terfih
Ferahlandırma. Refaha erdirme. Rahat ve bollukla yaşamasına sebeb olma.
teşahhusat-ı cüz'iye
Ferdî şahıslanma, bireysel kimlik ve yapı kazanma.
tetkikat-ı felsefe
Felsefenin inceleme ve araştırmaları.
tılsım / طِلْسِمْ
Fevkalâde kuvvet ve tesîr.
tiredil
Fena kalbli, kalbi kara.
(Farsça)
ulum-u akliye ve felsefiye / ulûm-u akliye ve felsefiye
Felsefi ve aklî ilimler.
ulum-u felsefe / ulûm-u felsefe
Felsefî ilimler.
ulum-u felsefi / ulûm-u felsefi
Felsefî ilimler.
vakt-i fecir
Fecir vakti.
vaveyla / vâveylâ / وَاوَيْلَا
Feryâd, çığlık.
yümün
Feyiz, bereket.
zat-ı zifünun / zât-ı zîfünun
Fen ilimlerini bilen zât.
zındıka-i felsefe
Felsefe dinsizliği, felsefeden gelen inkârcılık.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
tecella
musaare
istikbal
Lahiyane
İdrak etme
hareket-i arz
muzaf
Familya
Rindi
Kiskanc
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Fe
zorlanmak
atom çekirdeği
ittiba etmek
Kat-i
Baba
Saba
amelle
assun
Musamere