Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Eylemek
ifadesini içeren
150
kelime bulundu...
abad / âbâd / آباد
Bayındır, mamûr.
(Farsça)
Âbâd etmek/eylemek:
(Farsça)
Mamûr etmek.
(Farsça)
Zenginleştirmek.
(Farsça)
Huzur vermek.
(Farsça)
Âbâd olmak:
(Farsça)
Mamûrlaşmak.
(Farsça)
Zenginleşmek.
(Farsça)
Huzura kavuşmak.
(Farsça)
adavet / adâvet / عداوت
Düşmanlık.
(Arapça)
Adâvet etmek/eylemek:
Düşmanlık gütmek.
(Arapça)
add / عد
Sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
(Arapça)
Addedilmek:
Sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
(Arapça)
Addetmek/eylemek:
Saymak, görmek, değerlendirmek.
(Arapça)
Addolunmak:
Sayılmak, kabul edilmek.
(Arapça)
akd / عقد
Düğümleme, bağlama.
(Arapça)
Nikah.
(Arapça)
Kararlaştırma.
(Arapça)
Kurma.
(Arapça)
Akdedilmek:
Yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
(Arapça)
Akdetmek/eylemek:
Yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma yapmak, sözleşme yap
(Arapça)
alak
Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan.
Yapışkan veya ilişken nesne.
Hayvanat.
Bir işe mülâzemet eylemek.
Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime. Aşk ve muhabbet eylemek. Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak.
Bir şeye ilişip tutulmak.
Yapışkan, ba
amer
(Amr, ömr, imâret) Muammer eylemek. Çok zaman yaşayıp kalmak. Muammer olmak.
asef
(Asf) Büyük kadeh.
Bir şeyi almak.
Yoldan çıkmak. Zulüm eylemek. Körü körüne gitmek.
Birisini istihdâm eylemek. Irgatlık etmek, tarlada işçilik etmek.
Ölüm. (Kamus'tan alınmıştır.)
atf
Bağlama. Bağ. Ekleme.
Meyletme.
Şefkat. Sevgi.
Eğilme.
İkiye bükme. İki kat eyleme.
Çevirme.
Geri döndürme.
Bir kimse üzerine tekrar hamle eylemek.
Gr: Bir kelimeyi diğer bir kelimeye harf-i atıf vasıtasiyle ilhak eylemek.
<
atk
Esiri serbest bırakmak. Köleyi âzat eylemek.
belbal
(Belbele) Vesvese. Tasa. Telâş. Yürek yanması. Iztırab.
Tehyic ve tahrik eylemek.
cuş / cûş / جوش
Coşku.
(Farsça)
Kaynama.
(Farsça)
Cûş eylemek:
Coşmak, coşup taşmak.
(Farsça)
cüz
Kısım, parça. Bir şeyin bir parçası.
Kitab forması.
Küllün mukabili.
Kur'ân-ı Kerim'in otuzda bir parçası.
Kanaat. İktifâ eylemek.
Düğümü sağlam yapmak. Bir şeyi pekiştirip muhkem kılmak.
Kız evlâdı.
dahil
(Bak: Dahl-Dehal) Girmek, karışmak. Dokunmak. Taarruz etmek, müdâhale eylemek.
de'b
Bir işde devam ve iltizamla emek çekip çalışmak.
Adet, usul, tarz, kaide.
Şân.
Emir.
Kâr.
Tardeylemek.
derhatır / derhâtır / در خاطر
Hatırlama.
(Farsça - Arapça)
Hatırda tutma.
(Farsça - Arapça)
Derhâtır ettirmek:
Hatırlatmak, akla getirmek.
(Farsça - Arapça)
Derhâtır eylemek:
Hatırlamak.
(Farsça - Arapça)
ehemmiyyet / اهميت
Önem.
(Arapça)
Ehemmiyet atfetmek:
Önem vermek, önemsemek.
(Arapça)
Ehemmiyet kesb eylemek:
Önem kazanmak.
(Arapça)
elf
1000 Bin sayısının ismi. Bin adet şey vermek ve ünsiyet eylemek (mânâlarına gelir).
farz
Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. (Bunun zıddı "karz"dır.)
Takdir veya beyan eylemek.
Bir şeyi delmek, gedik açmak.
Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus.
Addet
fatr
Bir şeye başlamak.
İcab eylemek.
Yarık, çatlak.
Yarmak.
Yaratmak.
Oruç tutanın orucunu açması.
fecr
Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık.
Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak.
Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek.
Tekzib eylemek.
İsyan ve muhalefet eylemek.
Haktan sapmak. Meyletmek.
<
fehm / فهم
Anlama.
(Arapça)
Fehm eylemek:
Anlamak.
(Arapça)
fesh
Bozmak. Hükümsüz bırakmak. Kaldırmak.
Zayıf olmak.
Bilmemek. Cehil.
Re'y ve tedbiri ifsad eylemek.
Zaif-ül akıl. Zaif-ül beden.
Tembellik yüzünden gayesine erişemeyen.
Unutmak.
Tıb: Beden âzalarının mafsallarını yerinden çıkarıp ayırmak
figan / figân / فغان
Feryat etme, ah çekme.
(Farsça)
Figân eylemek:
Bağırmak, feryat etmek, inlemek.
(Farsça)
hades
(Hads) Sür'atle idrak etmek. Zan ve tahmin eylemek. Fikrini, re'yini bildirmek. Bir sözün mâna ve mefhumunda, bir hususun vaz' ve üslubunda başka tarz tasavvur eylemek.
halk
İnsan topluluğu. İnsanlar.
Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek.
Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek.
hamr
Ekşi. Şarap. İçki olup sarhoşluk veren şey.
Birine bâde içirmek.
Bir hususu söylemeyip setreylemek. Ketmeylemek.
hars
Tarla sürmek.
Maarif.
Mal toplamak, kazanmak.
Teftiş ve tedbir eylemek.
havf / خوف
Korku.
(Arapça)
Havf eylemek:
Korkmak.
(Arapça)
hayy
Diri, canlı, sağ.
Bir şeyi cem' ve ihraz eylemek.
hazm
Midedeki yenen şeyleri eritmek, sindirmek. Vücuda yarayacak hale getirmek.
Birisine ansızın hücum etmek.
Ansızın bir şey üzerine inmek.
Birisinin hakkını, malını gasb ile alıp zulmeylemek.
Münasebetsiz bir hale, güce gidecek bir vaziyete düşenin kendi nefsini
hazm-ı nefs
Tahammül etmek. Nefsini kırmak. Meydana gelen kendi ile alâkalı gördüğü bir kusuru kendi üzerine almak. Sabreylemek. Sindirmek.
(Farsça)
hicac
Hüccet, delil, senet göstererek muaraza ve mübahase eylemek.
Tıb: Göz çukuru ve kaş kemiği.
hiss
Duymak. Farkına varmak. Duygu.
Bir kimsenin haline acıyıp rikkat ve şefkat eylemek.
Bir şeyi idrak edip şuur hâsıl eylemek. Bedendeki his uzuvlarından birisini müteessir eden bir şeyin mevcudiyetini idrak eylemek.
hüsn-ü tedbir
İyi düşünülerek tutulan yol. Tefekkür ile tasmim etmek, ihtiyar olunacak meslek ve harekete karar vermek.
Bir kimseden bir haberi nakil ve rivâyet eylemek.
Bir şeye iyi muvaffak olmak için o işe muvafık ve hesaplı hareket etmek.
i'mal
Yapmak. İşlemek. İhdas eylemek.
Kullanmak.
Zabt, idare ve hâkimlik etmek.
Fık: Sözü mühmel bırakmayıp bir mâna ile mukayyed ve yüklü eylemek.
i'tiraz
(İtiraz) Kabul etmediğini bildirmek. Bir fikir veya işin olmasını kabul etmemek.
Men' eylemek. Men' olmak.
i'tizal
(İtizal) Bir şeyi işlemeğe tamamen kasd ve teveccüh eylemek.
Nefsine müracaatla cürüm ve hatasını itiraf etmek.
i'tizam
Azim ve kasdeylemek. Gitmek üzere olmak. Fütursuz ve kasd üzere olmak.
iade / iâde / اعاده
Geri verme, geri gönderme.
(Arapça)
İâde edilmek:
Geri verilmek, geri gönderilmek,
(Arapça)
İâde etmek:
Geri vermek, geri göndermek.
(Arapça)
İâde eylemek:
Geri vermek.
(Arapça)
ibaret
Meydana gelmiş, toplanmış. Bir şeyden teşekkül etmiş. Bir şeyin aynı. Bir şeyin içindekini ve aslını beyan. Bir halden bir hale tecavüz eylemek.
Rüya tabir etmek.
ibdal
Değiştirmek. Tebdil ve tahvil eylemek. Birinin yerine diğerini getirmek.
iclal
Ağırlama. İkram. Tekrim eylemek. Büyüklüğünü kabul edip hürmet etmek. Büyüklük. Azamet.
icma'
Toplanma. Dağınık şeyleri toplamak.
Hazırlamak.
Azm ve kasdeylemek.
Topluluk. Fikir birliği. Bir mes'eleden âlimlerin ittihad etmesi.
Fık: Sahabe-i Güzin Hazretlerinin (R.A.) ittifakları üzere akaid hükmüne geçmiş umur-u diniyenin tamamı.
idmag
Bir şeye muhtaç ve muztar eylemek.
ifaze
(Fevz. den) Maksada erdirmek. Merama kavuşmak. Zaferyâb eylemek.
ihbat
Mahveylemek. Battal ve geçmez hale koymak.
Kuyunun suyu çoğalmak veya bitmek.
İşin karşılığını vermek.
Amelin sevabını giderip, hiçe indirmek.
ihsa
Saymak. Sayılmak. İstatistik, sayım.
Kandırmak, aldatmak.
Zaptetmek.
Ezber etmek.
Fehmetmek. İdrâk eylemek.
ihsan
İyilik, lütuf, bağışlamak.
Sahilik etmek, cömertlik yapmak.
Allah'ı görür gibi ibadet etmek.
Güzel bilmek. Güzel eylemek.
ihtikak
Hakkını istemek. Niza' etmek. Birbirine husumet etmek. Hapseylemek.
Fık: İki taraftan her birinin haklı olduğunu iddia etmesi.
ihtimal
(Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek.
Kabul eylemek.
Yükselip götürmek.
İhsana mukabil şükretmek.
Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek.
ikame
Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek.
iktiham
Hücum ve istilâ eylemek.
Dayanmak. Tahammül etmek. Katlanmak. Güçlükleri yenmek.
Mülâhazasız bir işe başlamak.
Bir şeyi hakir addetmek.
iktiraf
Emek çekerek kesb ü kâr eylemek, kazanmak.
Günah kazanmak.
iktisab / iktisâb / اكتساب
Kazanma, çalışarak kazanma.
(Arapça)
İktisâb etmek:
Kazanmak.
(Arapça)
İktisâb eylemek:
Kazanmak.
(Arapça)
ilga / ilgâ / الغا
Kaldırmak. Hükümsüz bırakmak. Lağvetmek. Bâtıl eylemek.
Lağvetme, kaldırma.
(Arapça)
İlgâ eylemek:
Lağvetmek, kaldırmak.
(Arapça)
iltisam
Örtünmek, yaşmaklanmak, ağzını örtmek.
Öpmek, takbil eylemek, öpülmek.
ilva
Çevirmek. Baş eğmek. Başı eğilmek.
Başkasının sözünü maksadı olmayan başka tarafa çevirmek.
Birinin hakkını inkâr eylemek.
Bayrağı kaldırmak. Sancak dikmek.
im'an
Fazla dikkat ve ihtimam. Bir şeyde çok ileri gitmek.
Bir adamın hakkını ikrar eylemek.
Pek uzağa koşmak ve bir hususta hakkı mütecaviz olmak üzere, mübalâğa ve içtihad etmek.
imza
Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması.
İcra ve tamam eylemek.
insa
Unutma. Unutturma.
Te'hir eylemek.
Veresiye verme.
intihab / intihâb / انتخاب
Seçmek. Ayırıp beğenmek. İhtiyar ve âmâde eylemek.
Bir şey yerinden çıkmak.
Seçme.
(Arapça)
Seçilme.
(Arapça)
Seçim.
(Arapça)
İntihâb edilmek:
Seçilmek.
(Arapça)
İntihab eylemek:
Seçmek.
(Arapça)
intihaz
Ayaklanmak. Depreniş. Kalkmak.
Yola veya sefere çıkmak. Şüru eylemek.
intisac
(Nesc. den) Doku peyda eylemek. Doku, nesic hâsıl olmak.
Mensucat gibi iki taraftan çizgili ve dokumalı olma.
irsad
Gözetlemek.
Hâzır ve âmâde eylemek.
Mükâfat vermek.
Edb: Secili ve kâfiyeli bir cümlede ses uyumundaki ana sesi önce tanıtıp, ondan sonra gelecek kelimeyi tanıtma sanatıdır. Meselâ:Elemin Kays'a kıyas etme din-i mahzunun, Yok idi aklı ne derdi var idi Mecnunun. (Baki)
is'ad
Mes'ud etmek. Mübarek eylemek. İâne, yardım etmek.
isbat
Doğruyu delil göstererek meydana koymak. Delil ve şâhitle bir fikrin sıhhatını göstermek. İtiraf, ikrar ve tasdik etmek.
Sabit ve muhkem kılmak.
Bâki ve pâyidar eylemek.
Delil. Bürhan. Şâhit.
işka'
Şaki ve bedbaht eylemek.
isti'la
(Ulüv. den) Yükselmek. Üste çıkmak. Yüce olmak. Terfi' eylemek. Galib olmak.
Gr: Bir şeyin bir şey üzerine çıkması.
Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin, üst damağa kalkmasına denir.
istiab
İçine almak.
Kaplamak. Toplamak. Tamam etmek.
Tutulmak. Zapteylemek.
istihdaf / istihdâf / استهداف
Hedef edinme.
(Arapça)
İstihdaf eylemek:
Hedef edinmek.
(Arapça)
istilzam / istilzâm / استلزام
Gerekme, gerektirme.
(Arapça)
İstilzâm etmek:
Gerekmek, gerektirmek.
(Arapça)
İstilzâm eylemek:
Gerektirmek.
(Arapça)
istiva
Müsavi oluş. Temasül.
İ'tidal, istikamet ve karar.
Kemalin sâbit olması.
Kaba kuşluk zamanı.
Yükselmek, yüksek olmak. Üstün olmak.
İstila eylemek.
ityan
Delil getirmek.
Gelmek.
Vermek.
Vüsul, vasıl.
Vârid olmak.
Zikir ve isbat ve takrir eylemek.
iyab
Avdet eylemek, geri dönmek.
kadr
İtibar. Değer, kıymet. Haysiyet. Derece miktarı. Miktar. Meblağ. Takat. Takdir, rızkı taksim eylemek. Gına.
kasr
Kısa olmak. Kısa kesmek.
Birisini bir hususa, bir işe tahsis etmek.
Bir işte tembellik etmek.
Akşamlamak.
Hapseylemek.
Yekpâre taş.
Beyazlatmak.
Gevşetmek.
Noksanlaştırmak.
kaza
Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ.
Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak.
Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi.
Hâkimlik, hâkimin hükmü.
İstemeden yapılan zarar.
Hükmeylemek, hüküm.
Bir şeyi birbirine lâzım kılmak.
kaziye
Man: Hüküm. Bir hükmü ifâde eden kelâm.
Karar. Fikir. İfâde.
Hak veya bâtıl mâna ifade eden söz.
Hükmeylemek.
Hükümet.
kunut
Yatsı veya sabah namazlarında ayakta okunan duâ. İbadet. Duâ. Taat. Şükür eylemek.
Namazda dünya kelâmından imsak eylemek, yani kendini tutup konuşmamak.
kusur
Bk. kusûr
Kusur eylemek:
İhmalde bulunmak, hata yapmak.
lahn
Güzel ve kaideli ses.
Nağme.
Kaideye uymayan yanlış okuyuş.
Usulüne uygun okumak.
Sadece muhatabın anlıyacağı şekilde remizle söz söylemek.
Meyl.
Fehmeylemek.
Lisan.
Lügat. Fetva. Mânâ. Mefhum.
lütuf
Rıfk ve nevâziş. İltifatla mülâyemet üzere muâmele eylemek. Allah (C.C.) Hazretlerinin kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi.
Güzellik, hoşluk.
İyilik, iyi muâmele.
ma'delet
(Ma'dilet) Adalet eylemek. Hak ile hükmeylemek.
Adalet yeri.
mahabbet / محبت
Sevgi.
(Arapça)
Mahabbet eylemek:
Sevmek.
(Arapça)
meal / meâl
(Geri dönmek ve rücu eylemek. den) Meydana gelen netice. Mefhum.
Mânası. Kısaca mânası.
Kaymak.
Husul yeri, peyda olunacak yer.
Son, sonuç.
melze
At seğirtirken koltuklarını uzatmak.
Süngü ile veya gayrı nesne ile ta'n eylemek.
meş'ur
Bir şeyi iyice idrak eylemek.
Şuurlu. Kendini bilen.
Tanımak.
mücaseret
Cesaret, gayret göstermek. Cür'et ve ikdam eylemek.
mücaveze
Haddinden ileri geçmek. Normali aşmak. Bir şeyin, hadd-i itidâli geçmesi.
Birini suç ve günahı ile muâheze eylemeyip görmemezlik ile afv ve müsamaha eylemek.
müddei-yi umumi / müddei-yi umumî
Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
muhakat
Müşabehet eylemek. Bir kimseyi taklid etmek.
Birbirine hikâye söylemek.
mukataa
(Kat'. dan) Kesişmek.
Ülfeti terk eylemek.
Birbirinden kesmek ve kesişmek.
Muayyen bir kira karşılığında arazinin kesime verilmesi.
Ekilen toprak için verilen muayyen vergi.
münaferet
Birbirinden kaçıp nefret etmek, karşılıklı huzursuzluk.
Adâvet, hased ve şeref cihetinde hakeme müracaat eylemek.
Birbiri ile müfahere eylemek.
münevver / منور
Aydınlanmış, parlak.
(Arapça)
Aydın fikirli.
(Arapça)
Münevver eylemek:
Aydınlatmak.
(Arapça)
müraat
Riayet, saygı göstermek.
Korumak, hıfzetmek, saklamak.
Riayet etmek.
Bir şeyin akibetinin ne olacağını gözetmek. Söze kulak vermek.
Bir kimsenin hakkına riâyet eylemek.
Göz ucuyla bakmak.
mürur / mürûr / مرور
Geçme, geçip gitme, geçiş.
(Arapça)
Mürûr etmek:
Geçmek.
(Arapça)
Mürûr eylemek:
(Arapça)
Geçmek.
(Arapça)
Uğramak.
(Arapça)
nahv
(Nahiv) Yol, cihet. Etraf, yön.
Misâl.
Miktar.
Kasd ve azmeylemek.
Gr: Kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemeleriyle ilgili olan kaideleri içine alan ilim. Nahiv ilmi ile Arapça kelimelerin yeri ve usulü bilinir, yani cümle tahlili yapılır.
neha
Pek akıllı adam.
İhtiyacı terkeylemek. (Güya kendi nefsi cihetinden menedilmiş demektir.)
nevaziş / nevâziş / نوازش
Okşama.
(Farsça)
Nevâziş eylemek:
Okşamak.
(Farsça)
nez' / نزع
Can çekişme.
(Arapça)
Sökme, koparma, zorla alma.
(Arapça)
Nez' eylemek:
Ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
(Arapça)
nida
Nida etmek:
Seslenmek.
Nidâ eylemek:
Seslenmek, duyurmak.
nigah / nigâh / نگاه
Bakış.
(Farsça)
Nigâh eylemek:
Bakmak.
(Farsça)
örf
İnsanlar arasında güzel görülmüş, red ve inkâr edilmeyip mükerreren yapılagelmiş olan şeydir. Bu kelime; ihsan, ma'ruf, cud, sehâ, bezl ve atâ olunan, atiyye, tanımak, bilmek, biliş, ikrar eylemek, arka arkaya tetebbu ve tevâli etmek, Allah (C.C.) tarafından ulülemre ve Sultana tevdi' olunan
pazar
Pazar eylemek:
Alışveriş yapmak.
pesend
Beğenmek, kabul eylemek. Beğenici. Muvâfık.
(Farsça)
rema
Bir yerde ikamet eylemek.
Ziyade olmak.
Riba, faiz.
Bir haberi zan ile anlayıp idrak etmek.
rica
Yalvarmak, niyaz eylemek.
Canib. Taraf.
sadd
Yüz çevirmek, men eylemek, bir şeyden birini vazgeçirmek.
Fikir, niyet, kasd.
Yakınlık, civar.
Konuşulan husus.
safa / safâ / صفا
Saflık.
(Arapça)
Gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
(Arapça)
Safâ eylemek:
Şenlenmek.
(Arapça)
şe'v
Geçmek, takaddüm eylemek.
Son, nihayet.
Devenin yuları.
Zembil.
Kuyudan kazıp toprak çıkarmak. Kuyudan çıkan toprak.
Kaygan.
şekva / şekvâ / شكوا
Şikayet, sızlanma.
(Arapça)
Şekvâ etmek:
Şikayet etmek.
(Arapça)
Şekvâ eylemek:
Şikayet etmek, sızlanmak.
(Arapça)
su'al / su'âl / سؤال
Soru.
(Arapça)
Su'âl eylemek:
Soru sormak.
(Arapça)
Su'âl olunmak:
Soru sorulmak.
(Arapça)
suht
Haram mal, her nevi haram.
Yok eylemek. Gidermek. Bir şeyin kökünü kazımak (mânasına saht'dan alınmıştır. Haramın bereketi olmadığından hânumânlar yıktığı için suht denilmiştir.)
sümud
Taganni eylemek.
Eğlenmek.
Kibirlenip somurtmak.
Kafa tutmak.
Sersem olmak.
ta'zib
Azab verme. Eziyet etme. Men eylemek.
tahaddüs
Bilmediği ve duymadığı ihbar ve havadisi idrak eylemek. Zan ve tahmin etmek.
Sür'atle idrak etmek.
tahkim
Hakem tayin etmek. Hâkim nasbeylemek.
Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek.
Birisini fesattan men'eylemek.
Mahkemede hasmın dâvalarının açıkça belli olması için hâkimi değiştirmek.
tahsil
Hâsıl etmek.
İlim edinmek. İlim öğrenmek veya öğretmek için çalışmak.
Vergi toplamak.
Aşikâre eylemek.
tahsin
Beğenmek ve alkışlamak.
Tezyin eylemek, güzelleştirmek.
İyi ve güzel bulmak.
takvim
Düzeltme. Doğrultma. Kıvamına koyma. Eğriyi doğru tutma.
Ta'dil etme.
Bir şeye kıymet tâyin eylemek.
Her gün güneşin doğuşu, batışı, ay ahkâmı ve süresi kaydedilmiş olan defter.
Günlük olaylardan bahseden gazete.
tasgir
Küçültmek. Cirm ve kadrini eksiltmek. Hakir eylemek.
tatahhur
Temizlenmek. Pâklanmak.
Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek.
tedlis
Sattığı şeyin ayıbını müşteriden gizlemek.
Fık: Hadisi ilk nakledenin ismini gizlemek. Hadisi başkasına isnâd eylemek.
tefehhüm
Farkına varmak. İdrâk eylemek.
Yavaş yavaş anlamak. Tekellüfle anlamak.
tehvin
(Hevn. den) Kolaylaştırma.
Ucuzlatma. Ucuzlatılma.
Alçaltma. Alçaltılma.
Cevr ve hakaret eylemek. Saymamak. Hakir görmek.
tekaddüm
Geçmiş bulunma.
Öne geçme. İlerleme.
Birine gelmesi muhtemel bir zararın def'i için evvelceden iş'ar ve tenbih eylemek.
Fık: Mürur-u zaman olmak. Zamanı geçmiş bulunmak.
temeddün / تمدن
Uygarlık.
(Arapça)
Temeddün eylemek:
Uygarlaşmak.
(Arapça)
temhid
(Mehd. den) Döşeme, yayma, düzeltme.
İskân etme.
Bir maddede özür, bahane beyan eylemek.
Özür sahibinin özrünü kabul ile tasdik eylemek.
Serd etme, izah etme, arz etme.
Mukaddeme yapma. Hazırlama.
tenasur
Yardımlaşma. Karşılıklı yardım etme.
Haberler birbirini tasdik eylemek.
tenkil
Uzaklaştırmak. Tepeleyip sindirmek.
Başkalarına ders ve ibret olacak şekilde ceza vermek. Rezil ve rüsvay eylemek.
Zincire vurmak.
tensik
Nizam üzere dizmek. Nizâma koymak.
Edb: Bir ibârede zikredilecek birkaç şeyi sırasıyla irad eylemek. Sıra tertibi ile mânâ yükselirse tensik-i irtifâî, alçalırsa tensik-i inhitatî denir.
terai / teraî
Aynaya bakma.
Birbirini görmek ve görüşmek. Bir fikir hakkında mukabil görüş, endişe mülâhaza eylemek.
Hurmanın kuruyup renginin belli olması.
terdif / terdîf / تردیف
Ekleme, iliştirme.
(Arapça)
Terkiye alma.
(Arapça)
Terdîf eylemek:
Eklemek.
(Arapça)
teressüm
Resmedilme, resimlenme.
Bir şeyin geriye kalan nişâne ve eserlerine bakma.
Tedkik ve teemmül eylemek.
terfih
Evlenen kimseye "Allah hüsn-ü imtizac eylemek nasibetsin" diye duâ etmek.
terkim
Rakamlamak, rakam koymak.
Nişan eylemek.
Yazma.
Yarma.
tertil
Muvafık ve yerli yerinde, güzel, uygun ve lâtif konuşmak.
Düşüne düşüne, yavaş yavaş, anlayarak okumak. Beyan eylemek ve âşikâr kılmak.
Kur'an-ı Kerim'i usul ve kaidesine göre, acele etmeksizin dura dura anlaya anlaya okumaktır. Kur'an-ı Kerim tertil üzere nâzil olmuştur.
teşmil
Şâmil kılmak. İhata eylemek. Kaplamak. İhrama bürünmek ve sür'atle yürümek.
teşri'
Yolu açık ve vâzıh kılma.
Şeriata isnad ve nisbet eylemek.
Kanun vaz' ve tenfiz eylemek.
Peygamberimizin (A.S.M.) şeriata dair emretmesi.
Havuza su getirmek.
teşrid
Ayırma, dağıtma. Dilim yapıp kesmek.
Nefyetme, kovalama.
Belâya atma. Ürkütüp kaçırma. Sevketme.
Birisinin ayıbını teşhir eylemek.
tetavül
Uzun olma, uzama.
Zulüm etme.
Birbirine muhalefet, kibir ve taazzum etme.
Musallat olma.
Mugayeret eylemek.
tevhin
(Vehn. den) Zayıf kılmak, zâfiyete duçâr eylemek veya edilmek.
Zayıfa nisbet etmek veya edilmek.
teyemmün
Uğur sayma. Bir şeyle teberrük eylemek. Bir şeyi mesut ve uğurlu saymak.
Ölüyü kabirde sağ yanına yatırmak.
"Ben Yemenliyim" demek.
tezkar / tezkâr / تذكار
Anma hatırlama.
(Arapça)
Tezkâr eylemek:
Hatırlatmak.
(Arapça)
vefr
Bir kimsenin ihsanını kabul ettikten sonra rızasıyla reddeylemek.
Bolluk.
Medh ü sena ile birisinin namusunu muhafaza etmek.
vusul / vusûl / وصول
Ulaşma, gelme.
(Arapça)
Vusûl eylemek:
Gelmek, ulaşmak.
(Arapça)
yağma / yağmâ / یغما
Talan, çapul.
(Farsça)
Yağma eylemek:
Talan etmek, yağmalamak.
(Farsça)
zebr
Kitab. Cüz. Kitap yaprağı.
Yazı yazma.
Söz. Yazı.
Akıl, zekâ.
Kuvvetli, sağlam, şiddetli adam.
Men'eylemek.
zemzem
Çok mübarek bir su.
Kâbe-i Mükerreme'nin yanındaki maruf kuyu.
Kelimenin lügat manası: Yavaş yavaş teganni ve terennüm eylemek, hafif ve yavaş yavaş türkü söylemek.
Çok bol.
zıhar
İki şey arasında münasebet ve mutabakat meydana getirmek. İki şeyi birbirine mutabık eylemek. Arka arkaya, mukabil kılmak.
Karşılıklı yardımlaşmak.
Fık: Bir kocanın, karısını müebbeden mahremi olan birisinin bakması câiz olmayan bir yerine teşbih etmesi.Meselâ, bir adam karıs
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
tezyinat-ı lafziye
tezebbu'
bahil
mütenazzım
vezaif-i latife
kemal-i muvazenet
Nam
Bizişk
Bam
menare
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Eylemek
Ferah
Güzel güzel
Sefil
Mesturat
subhane
Koyu Karanlık
anlık
mahz
Güneş