REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Esri ifadesini içeren 56 kelime bulundu...

ahir zaman / âhir zaman

  • Dünyânın son zamânı, son devresi. Genel olarak Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) teşriflerinden, özel olarak hicrî bin senesinden sonraki zaman.

atf-ı beyan

  • Mâkablini yâni mâtufun aleyhin mefhumunu izah ve te'kid için atfolunan tâbir. Meselâ: "Meseleyi izâh ve teşrih eyledi" cümlesindeki "ve" gibi.

bibliyografya

  • yun. Kitaplar hakkında bilgi. Belirli mevzular üzerindeki neşriyatın tamamı.

cahid

  • Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.

cihad / cihâd

  • İnsanların, İslâmiyeti işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri veya müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna saldıran düşmanı defetmek için yapılan muhârebe yâhut mal, can, söz, neşriyat ve diğer vâsıtalarla İslâmiyeti anlatmak ve müdâfa etmek.

emr-i teklifi / emr-i teklîfî

  • Allahü teâlânın insanlara yapmaları veya sakınmaları için verdiği emirler. Buna Emr-i teşrîî de denir.

etiket

  • Bir şeyin cinsini, miktarını veya fiyatını belli etmek için üzerine konan küçük yafta. (Fransızca)
  • Teşrifat, görgü. (Fransızca)

gazete

  • Genellikle günlük çıkan ve büyük boy olan neşriyat organı. (Fransızca)

haverşinas / hâverşinas / خاورشناس

  • Doğubilimci, oryantalist, müsteşrik. (Farsça)

hicabet

  • Kapıcılık. Perdecilik.
  • Teşrifatçılık, mabeyncilerin mesleği. Saray memurluğu.
  • Ortaçağ islâm devletlerinde vezirlik.
  • Kâbe perdeciliği.

hiccet-ül veda' / hiccet-ül vedâ'

  • Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dâr-ı âhirete teşrifinden bir sene evvelki son vedâlaşma haccı.

hikmet-i teşri'

  • (Hikmet-i teşriiye) Şeriata dayanan kanun yapma ilmi. Şer'î ve Rabbanî kanunların hikmeti.

hizmet-i imaniye

  • İmana ait hizmet. İman ve Kur'an hakikatlarının mukni ve ilmi delillerle anlaşılmasına hizmet etmek; neşrinde, tebliğinde çalışmak.

ilkteşrin

  • Ekim ayı. Teşrin-i evvel.

ilm-i usul

  • Delillerden hüküm nasıl çıkarıldığını öğreten ilim. (Usul-ü fıkıh, Usul-ü şeri'at veya hikmet-i teşriiye de denir.)

istiğrak / istiğrâk

  • İlâhî aşka dalıp coşarak kendinden geçme, esrime.

izaat

  • İlân etmek, açığa vurmak. Sesle neşriyat yapmak.

kanun

  • (Çoğulu: Kavânin) Herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir, nehiy ve yasaklar.
  • Kaziye-i külliye. Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmez nizam.

katalog

  • Kitaplık halinde, yahut neşriyata tabi bulunan bir şeye ait etraflı geniş liste, eşya listesi. (Fransızca)

kudum

  • Uzak bir yerden, uzun bir yoldan gelme.
  • Ayak basma.Teşrif etme.

laik

  • Dine istinad etmeyen. Ruhanî olmayan kimse. Dini olmayan şey. Dinî olmayan fikir, dinî olmayan müessese, sistem veya prensip. Devleti dinî esas ve hükümler ile idare etmeyen sistem. Temel esasların ve kanunların menşeini ve teşri'de (kanun yapmakta) hareket noktasını ve değer ölçüsünü dine isnad etm (Fransızca)

ma'kul-ül-ma'na

  • Bir sebebe, illete ve maslahata dayanan şer'i mesele. (Fakat, hakiki sebeb ise emr-i İlâhidir.) Bir hikmete ve bir maslahata binâen tercih edilmiş veya o hükmün teşriine müreccih olmuş olan şer'i mes'ele.

ma'lum

  • Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) bir nâmıdır. Onun geleceği, melekler, resuller ve nebiler tarafından mâlum olduğundan ve dünyaya teşriflerinden evvel kendilerinin ta'zim edilmesi ve ona intisab dileklerinden dolayı bu isim verilmiştir.
  • Bilinen, belli olan.

maşrık

  • (Bak: Meşrık)

matbuat

  • Tab' edilmiş neşriyat. Basılmış şeyler. (Kitap ve gazeteler gibi)

medine

  • Şehir.
  • Hicazda Hz. Peygamberin (A.S.M.) türbesi bulunan şehirdir. Buranın İslâmiyyetten evvel ismi "Yesrib" idi.
  • Şehir.
  • Eski adı Yesrib olan ve Peygamberimizin türbesi bulunan Hicaz şehirlerinden.

medine-i münevvere / medîne-i münevvere

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremeden hicret ettikten sonra, yerleştiği, ilk İslâm devletini kurduğu ve kabr-i şerîfinin bulunduğu şehir. Hicretten önceki adı Yesrib olup, hicretten sonra Medînet-ür-Resûl (Peygamber şehri) veya Medîne-i münevvere (nurlu şehir) adıyla

medinet-ün nebi

  • Eski ismi Yesrib olan ve Peygamberimiz Hz. Muhammedin (A.S.M.) türbesinin bulunduğu Medine şehri.

meşhud

  • Görünen. Şehadet edilen.
  • Resul-u Ekrem'in (A.S.M.) dünyaya teşrifinden ve risaletinden önce meleklerce ve enbiya hazerâtının dilinde nübüvvet ve risaletlerine şehâdet edilmiş olduğundan kendilerine verilen bir isim.
  • Suç üstü yakalanan.
  • Göz ile görülmüş.
  • Cuma g

müşerrah

  • (Şerh. den) Açılmış, teşrih olunmuş.

müşerri'

  • Teşri' eden. Şeriatın kurucusu. Şeriat kanununu meydana getiren.

müşerrih

  • (Çoğulu: Müşerrihîn) (Şerh. den) Açıklayan, şerheden.
  • Teşrih yapan doktor.

müsteşrikin / müsteşrikîn

  • (Tekili: Müsteşrik) Müsteşrikler.

neşr-i suhuf

  • Sahifelerin neşri.
  • Haşirde, insanların hesab görülmek için dirildiklerinde amel defterlerinin meydana çıkarılıp herkesin amelinin belli oluşu.

nüşur

  • Neşirler.
  • Yaymalar, dağıtmalar.
  • Öldükten sonraki dirilmeler. (Nüşur, neşir gibi bâzan müteaddi, bâzan lâzım olur. Müteaddi olursa bir şeyi açıp yaymak mânasına gelir ki, lisanımızda neşr ve neşriyat ve menşur bu mânadandır. Bunun lâzımına intişar denilir, lâzım oldukları zama

recefe

  • Zelzele.
  • Ortalığı sarsacak kışkırtmalar yapmağa ircaf denir. Yalan, yanlış haberlerle umumî efkârı şaşırtıcı neşriyatlara ise Eracif denmektedir.

şari'

  • Şeriatı meydana koyan, teşri eden. Allah (C.C.).
  • Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) bir ismi.
  • Şüru' eden, başlayan.

şarkiyatçı

  • Doğubilimci, oryntalist, müsteşrik. (Arapça - Türkçe)

seci'

  • Edb: Nesrin kafiyesidir. Seci'ler, ya cümlelerin sonunda yahut arasında bulunur. Sondaki seci'ler bir kelime vasıtasiyle birbirine bağlanır, onlara "Seci'-i mukayyed" denilir. Aradaki seci'ler ise yekdiğerlerine bağlı olmadıklarından onlara sec'i-i mutlak tâbir olunur. İçiçe olan seci'lere "Seci' en

sekerat / sekerât

  • Ölüm hâli, kendinden geçmeler, esrimeler.

sekir

  • Sekr, kendinden geçme hâli, sarhoşluk, esrime.

sekr

  • Kendinden geçme hâli, sarhoşluk, esrime.

seriyy

  • (Çoğulu: Esriye-Seryân) Nefis.
  • Kavi, kuvvetli.
  • Reis.
  • Küçük nehir, ırmak.

şerrede

  • "Ayırdı" mânâsına "Teşrid"den mâzi fiili.

taybe

  • Medine şehri. Yesrib. Medine-i Münevvere.

teşkilat-ı esasiye / teşkilât-ı esasiye

  • Anayasa. Kanun-u esasî. Devletin temel kuruluş şeklini tayin eden ve teşrinin yani meclisin, hükümetin ve mahkemelerin salâhiyetleri nasıl kullanılacağını; vatandaşların umumi hak ve hürriyetlerini gösteren temel kanunlardır.

tesri' / tesrî' / تسریع

  • Hızlandırma. (Arapça)
  • Tesrî' edilmek: Hızlandırılmak. (Arapça)
  • Tesrî' etmek: Hızlandırmak. (Arapça)

tesriat / tesriât

  • (Tekili: Tesri') Çabuklaştırmalar, hızlandırmalar.

teşrifat

  • (Tekili: Teşrif) Resmî kabul ve ziyaretlerdeki kabul merasimi. Protokol.

teşrih / teşrîh / تشریح

  • Açma. (Arapça)
  • Açılama, şerh etme. (Arapça)
  • Otopsi. (Arapça)
  • Anatomi. (Arapça)
  • Teşrîh etmek: Açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak. (Arapça)

teşrii / teşriî

  • (Teşriiye) Şeriatla, kanun ile, kanun yapma ile alâkalı, şeriata müteallik, kanuna dair.

teşrii masuniyyet / teşriî masuniyyet

  • (Masuniyyet-i teşriiye) Milletvekillerinin Meclis'te izhar ettikleri fikir ve verdikleri reylerden, mes'uliyete tâbi olmamaları.

tesrik

  • (Sirkat. den) (Çoğulu: Tesrikat) Bir kimseye hırsız deme.

tesrir

  • (Çoğulu: Tesrirât) (Sürur. dan) Sevindirme.

usul-ü fıkıh ilmi

  • Fıkıh ilmine âit bilgilerin esası ve istinadgâhı olan bir ilimdir. Şer'i hükümlerin mufassal ve muayyen delilleri ve hikmetleri bu sayede bilinir ve bu dini hükümler, bu muayyen ve müşahhas deliller vâsıtası ile istinbat ve isbat olunur. Bu ilme "Hikmet-i teşriiye" de denilmiştir.

zann-ı kabul-ü cumhur

  • Bir hükmün doğruluğunu ekseri müçtehidlerin ve ehl-i reylerin zann derecesinde, yani kuvvetli ihtimal ile kabul etmeleri. (Ümmeti da'vetle teşri' edemez, fehmi şeriatten olur; lâkin şeriat olamaz. Müçtehid olabilir, fakat müşerri' olamaz.İcma' ile cumhurdur, sikke-i şer'i görür. Bir fikre davet etme

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın