LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Esmek ifadesini içeren 269 kelime bulundu...

abad / âbâd / آباد

  • Bayındır, mamûr. (Farsça)
  • Âbâd etmek/eylemek: (Farsça)
  • Mamûr etmek. (Farsça)
  • Zenginleştirmek. (Farsça)
  • Huzur vermek. (Farsça)
  • Âbâd olmak: (Farsça)
  • Mamûrlaşmak. (Farsça)
  • Zenginleşmek. (Farsça)
  • Huzura kavuşmak. (Farsça)

adak

  • Nezr, Allahü teâlânın rızâsının elde edilmesi veya bir isteğin yerine gelmesi veya bir belâ ve musîbetin giderilmesi maksadıyla Allahü teâlâ için oruç tutmak, kurban kesmek gibi başlıbaşına ibâdet olan veyâ benzeyen bir şeyi kendisine vâcib kabûl etm e.

adb

  • Kılıç.
  • Kesmek.
  • Sövmek.
  • Yardımcı.

adid

  • Ağaç kesmek.

amir / âmir

  • Büyük me'mur. Emreden, iş gösteren.
  • Huk: Bir kimseyi öldürmek veya bir uzvunu kesmek ve sakatlamak tehdidiyle bir filli yapmaya veya yapmamaya zorlayan ve bu tehdidi yapmaya muktedir olan kimse.

aram / ârâm / آرام

  • Dinlenme. (Farsça)
  • Yerleşme. (Farsça)
  • Ârâm etmek: Yerleşmek (Farsça)

bad'

  • Kesmek. Yarmak.
  • Suya kanmak.

behem-ber-ameden / behem-ber-âmeden

  • Toplanmak, cem olmak, birikme. (Farsça)
  • Mc: Kızmak, sinirlenmek, asabileşmek, müteessir olmak. ("Behemâmeden" de denir.) (Farsça)

belt

  • Kesmek.

betik

  • Kat'etmek, kesmek.
  • Yapışıp bir şeyi çekmek.

betk

  • Kesmek, kat'etmek.
  • Yapışıp bir şeyi çekmek.

betl

  • Kesmek, kat'etmek.

bett

  • (Çoğulu: Betût) Kesmek, kat'.
  • Kilim.

bilicma

  • Üstünde birleşmekle, topluca.

boykot

  • (Boykotaj) Bir şahıs veya devlete karşı alış-verişi, münasebetleri kesmek. Bir ülkeyi, bir topluluğu veya bir şahsı zarara sokmak maksadıyla onunla her türlü ilgiyi kesme. (Fransızca)
  • Bir işten geçici olarak çekilme; işe, çalışmaya hep birlikte katılmama. (Fransızca)

bülehniye

  • Maişet genişliği.
  • Gani olmak, zenginleşmek.

cebb

  • Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek.
  • Devenin hörgücünü kesmek.
  • Kökünden kesmek.

ced'

  • Burun, kulak, el kesmek.
  • Hapsetmek.

cedd

  • Babanın babası veya ananın babası.
  • Büyüklük, azimlik.
  • Kat'edip geçmek.
  • Tâli'li olmak.
  • Kesmek.

celm

  • Kesmek, kat'etmek.
  • Ululuk, büyüklük.

cereyan / cereyân / جریان

  • Akış. (Arapça)
  • Oluş. (Arapça)
  • Akım. (Arapça)
  • Cereyân etmek: Olmak, gerçekleşmek. (Arapça)

cevb

  • Kesmek.
  • Yırtmak.
  • Mesafe almak.

cez'

  • Dereyi enine kesmek.

cezaze

  • Ekin biçmek.
  • Hurma kesmek.
  • Kıl ve yün kırkmak.

cezel

  • Yoğun ve kuru odun ağacı.
  • Kesmek, kat'.

cezf

  • Kesmek.
  • Sürmek.
  • Evmek.

cezm

  • Her nesnenin aslı.
  • Ağacın kökü.
  • Kesmek, kat'.
  • (Cezim) Kat'î karar. Yemin. Kararlaştırmak.
  • Kesmek.
  • Niyet. Tahmin. Takdir.
  • İlzam.
  • İcâbe.
  • Gr: Arabçada kelime sonundaki harfi sâkin okumak. Kur'ân-ı Kerim okurken harfleri yerlerine vaz'edip mahrecinden çıkarırken tâne tâne, fesahat, beyan ve teenni ve

cezr

  • Kök, asıl, temel. Bünyâd.
  • Kesmek.
  • Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök). Üç, dokuzun cezri'dir. Dokuz, üçün meczuru'dur.
  • Derya, deniz.
  • Arı kovanından bal almak.
  • Ay ve güneşin câzibesi te'siri ile deniz

cezz

  • Kesmek, biçmek.

cima'

  • Cinsi münâsebet. Çiftleşmek.
  • Zamm etmek.

cüzaze

  • (Çoğulu: Cüzâzât) Pâre pâre etmek, ayırmak, kesmek. Ağaçtan yemiş düşürmek.

daşten

  • Tutmak, elde etmek, mâlik olmak, zimmetine geçirmek. (Farsça)
  • Zabtetmek, gasbetmek, almak. (Farsça)
  • Görüp gözetlemek. (Farsça)
  • Eskimek, yıpranmak, harab olmak, köhneleşmek. (Farsça)

dehak

  • Kırmak, kesmek.
  • Acı çektirmek, azap etmek.

dehdak

  • Kesmek. Kat'.

dehmak

  • Kesmek, kat'.

edm

  • Üns tutmak.
  • İttifak etmek, birleşmek.
  • Islâh etmek.

fars

  • Yarmak.
  • Yırtmak.
  • Kesmek.

fasd

  • Kan alma, hacamet.
  • Damar kesmek.

fasl

  • (Fasıl) İki şey arasındaki ek yeri. Mafsal.
  • Hak söz. Hak ile bâtılın arasını fark ve temyiz ile olan hüküm ve kaza. (Buna "Faysal" da denir) Halletmek. Ayrılma. Çözme.
  • Bölüm.
  • Mevsim.
  • Aynı makamda çalınan şarkı.
  • Çocuğu memeden kesmek.
  • Birini zem

fasl-ı hitab / fasl-ı hitâb

  • İki söz arasını ayıran kelime veya isimlerden biri. Önsözden sonra asıl maksada giriş.
  • Fık: Şahitlerin gösterdiği delil veya yeminlerinden sonra hâkimin hükmetmesi.
  • Hakkı bâtıldan ayırarak, nizaı ayırt edip kesmek ve halletmek. Herşeyi kemal-i vüzuh ile fasledip hakikatını gö

fatm

  • Kesmek.

fehahe

  • Yorulmak.
  • Aciz olmak, güçsüzleşmek.

fekk

  • Açmak. Ayırmak.
  • Kırmak.
  • Kaldırmak.
  • Kesmek.
  • El ve bilek, yerinden burkulup çıkmak.
  • Rehin verilen şeyi kurtarıp çıkarmak.
  • Köle azadetmek.
  • Pir-i fâni olmak.

felh

  • (Çoğulu: Füluh) Yarmak, şakk.
  • Kesmek.

fely

  • Bit toplamak.
  • Şiirin ince mânâlarını çıkarmak.
  • Kesmek.
  • Kılıç ile vurmak.

fery

  • İyi iş işlemek.
  • Meşin dikmek.
  • Yaramaz iş. Bir nesneyi ıslah için kesmek.

feveran / feverân

  • Maddi ve manevi kaynayıp fışkırmak.
  • Köpürmek.
  • Coşmak.
  • Kokunun etrafa yayılması.
  • Depreşmek.
  • Şiddet.

fitam

  • Çocuğu sütten kesmek.

garf

  • (Çoğulu: Guref-Agrâf) Kurtarmak.
  • El ile su almak.
  • Bir şeyi kesmek.

gasn

  • Kesmek.

haff

  • Tavaf etmek.
  • Süslemek.
  • Hizmet etmek.
  • Kesmek.

hakk-ı ihtitab

  • Ormana yakın olan kimselerin ormandan odun kesmek hakkı.

harbak

  • Yarmak.
  • Kat'etmek, kesmek.
  • İfsad etmek, bozmak.
  • Deva, ilâç.

hardale

  • Hardal tanesi.
  • Nesneyi ufak edip kesmek.

hark ve iltiyam

  • Yarmak ve yapıştırmak. Yırtılmak ve iyileşmek.

hasbihal / حسب حال

  • Halleşme, dertleşme. (Arapça - Farsça)
  • Hasbihal etmek: Halleşmek, dertleşmek. (Arapça - Farsça)

haşş

  • Kat'etmek, kesmek.
  • Toplamak, cem'etmek.
  • Davara ot vermek.
  • Ateş yakmak.

havan

  • İçinde çeşitli şeylerin dövülüp ufalandığı ağaç, mâden veya taştan yapılmış çukurca kap.
  • Tütün kesmekte kullanılan makine.
  • Başkalarına destek olacak gücü bulunmadığı halde, yardakçılık eden kimse.
  • Elektrikî bir boşalmanın ısı değerini gösteren âlet.
  • İçine çuku

hazf

  • Aradan çıkarma, çıkarılma. Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme.
  • Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek.
  • Mahvetmek.
  • Vurmak.
  • Atmak.

hazl

  • Kat'etmek, kesmek.

hazm

  • Kat etmek, kesmek.
  • Yab yab yürümek.
  • Hızlandırmak.

hazv

  • Kat'etmek, kesmek.
  • Takdir etmek.

hazy

  • Kat'etmek, kesmek.

hebr

  • (Çoğulu: Hübur) Çukur yer.
  • Kesmek.
  • İki dağ arasında olan düz yer.
  • Etli, semiz olmak.

herd

  • Deve kuşunun dişisi.
  • Yarmak.
  • Kat'etmek, kesmek.

hesm

  • Kaba yemek. Bütün bütün yutmak.
  • Kesmek.
  • Toplamak, cem'etmek.
  • Kırmak.
  • Kesmek.

heşm

  • Kırmak veya kesmek.

hezazik / hezazîk

  • Süratle kat'etmek, çok çabuk kesmek.

hezm

  • Çok çabuk kesmek.
  • Sür'atle yemek.

hezz

  • Hızlı okumak.
  • Süratli kesmek.

hicran

  • Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.

hıdk

  • Kesmek.
  • İhâta etmek, kaplamak, içine almak.

hişam

  • Kırmak.
  • Kesmek.

hubul

  • El ve ayak kesmek.

humre

  • (Çoğulu: Humur) Küçük seccade.
  • Namaz kılacak yer.
  • Küçük hasır parçası.
  • Güzelleşmek için kadınların yüzlerine sürdükleri şey.

ibtat

  • Kesmek. Kat'etmek.

ictimaileşmek / ictimâîleşmek

  • Sosyalleşmek.

ifakat / ifâkat / افاقت

  • İyileşme. (Arapça)
  • İfâkat bulmak: İyileşmek. (Arapça)

iflah / iflâh / افلاح

  • Rahata erme, kurtulma. (Arapça)
  • İflâh etmek: Ondurmak, dertten kurtarmak. (Arapça)
  • İflâh olmak: İyileşmek, kurtulmak. (Arapça)

ifra'

  • Kesmek.
  • Yarmak.

iftilaz

  • Kesmek, kat'.
  • Bir kimsenin bir parça malını almak.

iftiyak

  • Fakirleşmek, yoksullaşmak.

ihtidad

  • Keskinleşmek.
  • Hızlanmak.
  • Azmak.
  • Hiddetlenmek.

ıhtirak

  • Kat'etmek, kesmek.

ihtiras

  • (Hiraset. den) Kaçınmak, kendini korumak, muhafaza etmek.
  • Kesmek.

ihtitab

  • (Hatab. dan) Odun toplamak, odun kesmek.

ıhtiza'

  • Parça parça edip taksim etmek.
  • Kat'etmek, kesmek.

iktidab

  • Bir şeyi kendisi için kesmek.
  • Henüz öğretilmemiş deveye binmek.
  • İrticâlen söz söylemek.
  • Edb: Şâir, kasidesinden teşbihi keserek maksadına, yani medhettiğinin medhine geçmek.

iktisar

  • (Kasr. dan) Sözü kısa kesmek. Kısaltmak.

intişar

  • Dağılmak. Yayılmak. Üremek.
  • Tıb: Yorgunluktan damar şişip kabarmak. Umumileşmek.

istikrar

  • Karar ve sebat üzere olmak. Karar kılma. Sâkin olmak. Yerleşmek.

ittifak

  • Beraber hareket için sözleşmek. İttihad ve muvafakat etmek. Söz birliği etmek. Anlaşmak.(İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.)

ittifak etmek

  • Birleşmek, anlaşmak.

ittihad

  • Birleşmek. Birlik üzere âmil olmak. Birlik. Aynı fikirde olmak.

ittihad etmek

  • Birleşmek.

izdiyad

  • Ziyadeleşmek. Çoğalmak. Artmak.

izmil

  • Keskin demir.
  • Çekiç.
  • Deri kesmekte kullanılan bıçak.

ıztılam

  • Koparmak. Kat'etmek, kesmek.

kalkale

  • Bir şeyi titretmek.
  • Tecvidde: Okurken harflerin üzerinde birden durarak harfi, mahrecinden çıkar çıkmaz kesmek suretiyle bu harfleri tekrar okumak. Kalkale ile okunan harfler şunlardır: Kaf, tı, ba, cim, dal. (Hakk kelimesinde okunduğu gibi)

kalm

  • Kesmek.

karz

  • Borç, ödünç. Kesmek, kat'etmek.
  • şiir söylemek.

kasb

  • Kat'etmek, kesmek.

kasl

  • Kesmek.

kasm

  • Bölmek.
  • Ayırmak.
  • Bahsetmek.
  • Kesmek.
  • Kapa kapa yemek, bütün bütün yutmak.
  • Kesmek.
  • Cem'etmek, toplamak.
  • İ'tâ etmek, vermek.

kasr

  • Kısa olmak. Kısa kesmek.
  • Birisini bir hususa, bir işe tahsis etmek.
  • Bir işte tembellik etmek.
  • Akşamlamak.
  • Hapseylemek.
  • Yekpâre taş.
  • Beyazlatmak.
  • Gevşetmek.
  • Noksanlaştırmak.

kass

  • Göğüs.
  • Saç kesmek.
  • Kırkmak.
  • Koyundan kırkılmış yün.

kat'-ı nazar

  • Bakmamak. İtibar etmemek.
  • Alâkayı kesmek.

katf

  • Atın veya diğer davarın adımını geç atması.
  • Tırmalamak.
  • Üzüm kesmek.
  • Ağaçtan meyve devşirme.
  • Devşirme mevsimi.

katl

  • (Çoğulu: Mekâtıl) Kesmek.

katm

  • Kesmek. Isırmak.
  • Tatmak, zevk.
  • Devenin kükremesi.

kavb

  • Kesmek.
  • Çukur kazmak.

kaz'

  • Kesmek.
  • Kahretmek.
  • Çiğnemek.
  • Fuhşiyat söylemek. Sövmek.

kazb

  • Kesmek.
  • Yonca otu.

kazz

  • Okun yeleğini kesmek.
  • Yalnız, tek, ferd.

kebair

  • (Tekili: Kebire) Büyük şeyler, büyük günahlar. Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek.-Allah'a şirk koşmak.-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek.-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak.-Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir gün

kemş

  • Kesmek.

kend

  • Kesmek, kat'etmek.
  • Bir kimsenin nimetini ve iyiliğini bilmeyip inkâr etmek.

kesd

  • Davarı üç parmakla sağmak.
  • Bir şeyi dişiyle kesmek.

kesf

  • (Güneş veya Ay) ışığını kesme.
  • Görünmez olma.
  • Kesmek.
  • Yaramaz olmak.

keskese

  • Söylerken sin'i kef'e tebdil edip sin yerine kef okumak.
  • Çabuk kesmek.

keşt

  • Soymak.
  • Keşfetmek.
  • Fazlalığı kesmek. Koparmak.
  • Açmak. Deriyi yüzmek.
  • Yüzden perdeyi kaldırmak.

ketf

  • Omuz. Omuz kemiği.
  • Parça parça kesmek ve bağlamak.

kısas

  • Cinayette ödeşmek. Bir suç işliyenin aynı şekilde cezalandırılması. Öldürme veya yaralanmada suçlu olana aynı şeyin yapılması. Suçsuz yere adam öldürene veya yaralayana şeriatın aynı cezayı tatbik etmesi.

kısmal

  • Kesmek.

lebc

  • Güreşmek.
  • Sar'a tutup düşmek.

lebt

  • Güreşmek.

lian / liân

  • Lânetleşmek. İki kişinin birbirini lânetlemesi.
  • Fık: Zevc ile zevcenin hâkim huzurunda şer'i usulüne uygun olarak dörder defa şahitlikte bulunduktan sonra, nefislerine lânet ve gadab okumak suretiyle olan yeminleri. Buna: Mülâene, telâun, iltiân da denir.
  • Lânetleşmek. İki kişinin birbirini lânetlemesi.
  • Lânetleşmek, erkeğin zevcesini (hanımını) zinâ etmekle suçlaması veya bu çocuk benden değildir demesi hâlinde dört şâhid getiremezse, zevcenin isteği üzerine eşlerin hâkim huzûruna çağrılarak usûlüne uygun (âyet-i kerîmedeki bildirildiği şekilde) kar şılıklı yemîn etmeleri ve lânetleşmeleri. Buna mu

medeni / medenî / مدنى

  • Şehirli. (Arapça)
  • Uygar. (Arapça)
  • Görgülü. (Arapça)
  • Medineli. (Arapça)
  • Medenîleşmek: Uygarlaşmak. (Arapça)

menn

  • Nimet vermek. İyilik etmek.
  • Minnet.
  • Rıza.
  • Esiri fidye almadan, ücretsiz salıvermek.
  • Kesmek.
  • Zayıf etmek.
  • Ettiği iyiliği başa kakmak.
  • İki batman ağırlık.
  • Kudret helvası.

menun

  • (Menn. den) Kesmek.
  • Vakit, zaman, ömür ve sâireyi kesen mânâsınadır.

mesule

  • (Çoğulu: Mesulât) Azap vermek, eziyet etmek.
  • Hayvanı oka nişan edip atmak yahut diri iken bir tarafını kesmek.

metr

  • Kesmek.
  • Çekmek.
  • Atmak. (Bazan fercten kinâye olur.)

mez'

  • Evmek, acele, sür'at.
  • Kesmek.

miclat

  • Ağaç budamada ve bağ filizini kesmekte kullanılan demir.

mıhtab

  • Balta gibi odun kesmekte kullanılan âlet.

mihtab

  • Balta. Odun kesmekte kullanılan âlet.

mina / minâ

  • Mekke-i mükerremenin doğusundaki dağların eteğinden Arafât'a giden yol üzerinde bulunan yer. Hac ibâdeti esnâsında kurban kesmek ve cemre (şeytan) taşlamak için buraya gidilir. İbrâhim aleyhisselâm, kurban etmek için, oğlu İsmâil'i buraya götürmüştü.

mirfat

  • İttifak etmek, bir olmak, birleşmek.

muatat

  • Birbirine atâ etmek, karşılıklı hediyeleşmek.
  • Vermek.

muhadat

  • Hediyeleşmek. Karşılıklı olarak hediyeler vermek.

mühayee

  • Nöbetleşmek.

muhazzi'

  • Saman ve ot kesmekte kullanılan bir çeşit ziraat makinesi.

mukarenet

  • (A, uzun okunur) Yakınlık. Ayrılmayıp musâhebe etmek.
  • Bitişmek. Birleşmek.
  • Uygunluk.
  • Bir yere gelmek.

mukataa

  • (Kat'. dan) Kesişmek.
  • Ülfeti terk eylemek.
  • Birbirinden kesmek ve kesişmek.
  • Muayyen bir kira karşılığında arazinin kesime verilmesi.
  • Ekilen toprak için verilen muayyen vergi.

mukavele

  • Kavilleşmek. Karşılıklı anlaşmak. Sözleşmek.
  • Anlaşmada imzalanan ve karar altına alınanların yazıldığı kâğıt.

mümakese

  • Satın aldığı şeyin pahâsından kesmek.

münavebe

  • Nöbetle iş görmek, nöbetleşmek.

müradefe

  • Binekleşmek.
  • Ardlaşmak.

müravega

  • Taleb etmek, istemek.
  • Güreşmek, güreş tutmak.

müsacele

  • Nöbetleşmek.

musaraa

  • Pehlivanlık. Güreşmek. Güreşe tutuşmak.

müşareme

  • Birbirinin başını yarmak.
  • Hediyeleşmek, atâ etmek.

müt'a nikahı / müt'a nikâhı

  • Şâhidsiz olarak bir kadına belli miktarda para verip, belli bir zaman için berâber yaşamağı sözleşmek.

müvaade

  • Vâdeleşmek, sözleşmek.

muvacehe

  • Karşı, ön.
  • Yüzyüze gelme. Yüzleşmek.
  • Huzurunda olmak.

müvaheka

  • Vâdeleşmek, sözleşmek.

müvaseka

  • Ahdedişmek, karşılıklı yeminleşmek.

müyesser

  • Müyesser olmak: Gerçekleşmek.

naha'

  • Boyun kemiğindeki beyaz iliğe varana kadar kesmek.
  • Yemen taifesinden bir kavim.
  • Hâlis etmek.
  • Uzaklık, ıraklık.

nahr

  • Boğazlamak. Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarını kesmek.
  • İki şeyin birbirine göğüs göğüse olması.
  • Boyun. Boğaz çukuru.
  • Sadır.
  • Gündüzün evveli.
  • Namazda kıyamda iken sağ eli sol elin üstüne koymak.
  • Kurbanlık deveyi göğsü üstünden (evdâcını yâni iki büyük damarını) kesmek.

neec

  • Yel esmek, rüzgâr esmek.
  • Yalvarmak, tazarru etmek.

nefh

  • Rüzgâr esmek.
  • Güzel kokunun yayılması. Kokmak.
  • Vurmak.
  • Def'etmek, kovmak.
  • Vuruşmak, kat'etmek.

nehr

  • Boğazlamak, kesmek.
  • Namazda sağ elini sol eli üzerine koymak.
  • Sadr, göğüs.

neş'

  • Yiğit olmak.
  • Yüksek olmak.
  • Rüzgâr esmek.
  • İyi ve hoş kokulu şeyler koklamak.

nesr

  • Hamele-i Arş'tan olan bir melek.
  • Akbaba, kartal.
  • Nuh kavminin putlarından birisinin ismi.
  • Yarayı deşmek.
  • Kuşun, eti didiklemesi.
  • Birinin aleyhinde konuşmak.
  • Güneyde bir parlak yıldız. Buna Nesr-ül vâki' denir. Batıdaki yıldıza ise: Nesr-üt-Tair

neşr

  • Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak.
  • Başıboş cemaat.
  • Bulutlu günde yel esmek.
  • İzhar etmek.
  • Katetmek.
  • Mecnun veya hastaya duâ yazmak veya okumak.

nikah-ı müt'a / nikâh-ı müt'a

  • Şâhidsiz olarak, bir kadınla belli para verip, belli zaman için berâber yaşamağı sözleşmek.

nızv

  • (Çoğulu: Nuzuv, Enzâ') Gitmek.
  • Sebkat etmek.
  • Kesmek, kat'etmek.
  • Çekip çıkarmak.
  • Bırakmak.
  • Zayıf deve.
  • Eski elbise.

peyman

  • And, yemin, muahede, ahitleşmek. (Farsça)

ra'sa'

  • Kulakları küpe gibi uzunca sarkık olan yahut ucunu kesmekten ilişik kalıp sallanıp duran kulakları asılı olan dişi koyun.

ru'b

  • Korku, havf. Korkudan dolayı iş ve hareketten kesilmek. Korkutmak.
  • Kesmek.
  • Sihir, büyü, efsun.

sad'

  • Yarılmak, yarmak.
  • Kesmek, kat'etmek.
  • Göstermek. İzhar etmek.
  • Beyân ve meyl etmek, açıklamak.

salm

  • Kesmek.

salma'

  • Kesmek.

sarm

  • (Surm) Bağ kesmek. Meyve toplamak. Bir şeyi kökünden ayırmak.

sat'

  • Yüksek olmak. Kesmek, kat'etmek.

şatbe

  • (Çoğulu: Şütab-Şütub) Hurma ağacının budağı.
  • Yaş ekin yaprağı.
  • Yarmak.
  • Kesmek.
  • Uzun boylu kadın.

sedare

  • Sıcaklığın fazlalığından dolayı tenbelleşmek.

segab

  • (Çoğulu: Sügbân) Kesmek.
  • Dere içinde yağmurdan biriken su.
  • İyi ve tatlı su.

şer'ab

  • Uzun.
  • Uzununa kesmek. Uzunlamasına yarmak.

serr

  • Çocuğun göbeğini kesmek.
  • Göbekte ağrı olmak.
  • Şâdlık, neşeli ve sevinçli olma.

şerşere

  • Ateş üstüne koyunca cızlayıp ötmek.
  • Yarmak.
  • Kesmek.
  • Meta, mal mülk.
  • Ağırlık. (Bu mânâya Çoğulu: Şerâşir)

serupay

  • Tas: Dervişin, tarikat ve mevlevihâne ile bağını kesmek. (Farsça)

şerz

  • (Çoğulu: Şerâriz-Şevâriz) Şiddet.
  • Zorluk.
  • Kuvvet.
  • Kalabalık, galizlik. Kat'etmek, kesmek.

şifa

  • Bk.şifâ'
  • Şifa bahşetmek: Şifa vermek, iyileştirmek.
  • Şifa bulmak: İyileşmek.

şifayab / şifâyâb / شفایاب

  • Şifa bulan. (Arapça - Farsça)
  • Şifâyâb olmak: Şifa bulmak, iyileşmek. (Arapça - Farsça)

sübut / sübût / ثبوت

  • Sabitleşme. (Arapça)
  • Gerçekleşme. (Arapça)
  • Kanıtlanma. (Arapça)
  • Sübût bulmak: Gerçekleşmek, olmak. (Arapça)

sükunet / sükûnet / سكونت

  • Sakinlik, hareketsizlik. (Arapça)
  • Rahatlık. (Arapça)
  • Sükûnet bulmak: Yatışmak, sakinleşmek. (Arapça)

ta'til

  • Çalışmağa ara vermek. Çalışmayı durdurmak. İzine başlamak.
  • Kesmek.
  • Muattal bırakmak.
  • Ziynetsiz etmek, süssüz yapmak.
  • Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.

taammuk / تعمق

  • Derinleşme. (Arapça)
  • Taammuk etmek: Derinleşmek. (Arapça)

taammüm / تعمم

  • Genelleşme, yayılma. (Arapça)
  • Taammüm etmek: Genelleşmek, yayılmak. (Arapça)

taazzum

  • (Azm. dan) Kibirlenmek. Büyüklük taslamak.
  • Kemikleşmek.

taazzür

  • Özür bildirmek.
  • Güçleşmek Güç olmak.

tadhiye

  • Kurban kesmek.

tadli'

  • Kavunu dilim dilim kesmek.

tahacu

  • Hicvedişmek. Mesel söyleşmek.

tahacüc

  • Hüccetleşmek. Birbirinden hüccet talep etmek, delil istemek.

tahaddüb / تحدب

  • Tümsekleşme. (Arapça)
  • Tahaddüb etmek: Tümsekleşmek, kamburlaşmak. (Arapça)

tahadüs

  • Haberleşmek.

tahakkuk / تحقق

  • Bir şeyin doğruluğunun meydana çıkması. Gerçekleşmek. Delil ile isbat edilmek. Sabit ve hakikat olduğu aşikâr olmak.
  • Gerçekleşme. (Arapça)
  • Tahakkuk etmek: Gerçekleşmek. (Arapça)

tahrim

  • Yarmak. Pâre pâre kesmek, parçalamak.

tahzim

  • Kesmek.

takarrür / تقرر

  • Kararı verilmek.
  • Yerleşmek. Kararlaşmak.
  • Karar kılma. (Arapça)
  • Yerleşme. (Arapça)
  • Takarrür etmek: (Arapça)
  • Karar kılmak. (Arapça)
  • Kararlaştırılmak. (Arapça)
  • Yerleşmek. (Arapça)

takas

  • Vereceğini alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak, değişmek.

takavül

  • Birbiriyle söyleşmek.

takdid

  • Eti kurutmak.
  • Uzunlamasına yırtmak veya kesmek.

takti'

  • Parçalamak, kesmek, bölmek.

takvil

  • (Çoğulu: Takvilât) İftira. Yalan söyleşmek.
  • Haber vermek.

takvir

  • Bir cismi yuvarlak kesmek.

takzib

  • Kesmek.

tamm

  • Saçını kesmek.
  • Galebe etmek. Galib gelmek.
  • Yükselmek, yüce olmak.
  • Defnetmek, gömmek.

taratun

  • Fârisî dilince söyleşmek. Farsça konuşmak.

tarr

  • Kesmek.
  • Keskinletmek.
  • Yapmak.
  • (Bıyık) gelmek.
  • Çolak olmak.
  • Düşmek.

tasallub

  • Sertleşmek. Katılaşmak.
  • Sağlamlaşmak.
  • Gayret etmek.

tasaru'

  • Birbiriyle güreşmek.

tasarum

  • Birbirini kesmek.

taslim

  • Kulağı dibinden kesmek.

tatil

  • Çalışmaya ara vermek, izine başlamak, kesmek, Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.

tavattun / توطن

  • Bir yeri vatan edinmek. Bir yerde yerleşmek.
  • Yerleşme, yurt tutma. (Arapça)
  • Tavattun etmek: Yerleşmek, yurt tutmak. (Arapça)

tavattun etmek

  • Vatan edinmek, yerleşmek.

tavaud

  • Sözleşmek.

teahüd

  • Sözleşmek. Ahidleşmek.

teakub / teâkub / تعاقب

  • Birbirini izleme. (Arapça)
  • Teâkub etmek: Birbirini izlemek. (Arapça)
  • Teâkud etmek: Karşılıklı akitleşmek. (Arapça)

teammüm

  • İmame sarmak, sarık sarmak.
  • Umumileşmek.

tebtik

  • Kulak kesmek.

tebtil

  • Tamamen hakka yönelmek.
  • İyice ve tamamiyle kesmek.
  • Terbiye etmek.
  • Yemek.

tebtit

  • Kesmek.
  • Dağıtmak.
  • Bitirmek.

tecessüm

  • Cisim şekline girmek. Maddeleşmek. Göz önüne gelmek. Mücessem olup görünmek. Cisimleşmek.

teessüs

  • Temelleşmek. Yerleşmek. Kurulmak. Teşekkül.

tefes

  • Kir, pislik.
  • Menâsik-i Hacta bıyık ve tırnak kesmek, baş ve kaş yolmak.

tefsa'

  • Kesmek.
  • Eskimek.

tegayyüz

  • Meşeliğe otlaması için davar salmak.
  • Meşelik içinde yerleşmek.

tehafüt

  • Sözü gizlice söyleşmek.

tehlib

  • Atın kuyruğunun kılını kesmek.

tehnid

  • Lâtifeleşmek, şakalaşmak, birbirine lütuf etmek.

tekemmül etmek

  • Mükemmelleşmek, olgunlaşmak.

telahuk

  • Birbirine katılmak. Birbiri arkasından gelip birleşmek.

telbin

  • Kerpiç kesmek.

temeddün

  • Medenileşmek. şehirlileşmek. Medeni olmak.

temekkün

  • Mekânlanmak. Yerleşmek. Yer tutmak.
  • Vakar ve temkin sahibi olmak.
  • Sultan yanında rütbe sahibi olmak.

temessül

  • Benzeşmek. Cisimlenmek.
  • Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi. Bir şekil ve surete girmek.
  • Bir kıssa veya atasözü söylemek.
  • Temessül etmek:
  • Cisimlenmek.
  • Benzeşmek.
  • Özümlemek.

tenayüb

  • Nöbetleşmek.

tereb

  • Fakir olmak, fakirleşmek.

terekküb

  • Birleşmek. Karışmak. İmtizac etmek.
  • Bir şeyin birkaç parçadan meydana gelmesi.

terekküben

  • Birleşmekle.

terennüm

  • Güzel güzel anlatma.
  • Yavaş ve güzel sesle şarkı söyleme.
  • Ötmek. Musikîleşmek.

terhim

  • Atmak.
  • Kolaylaştırmak, âsân etmek.
  • Deveyi sebepsiz kesmek.
  • Yumuşak ve ince etmek.
  • Bir ismi kısaltma.

terr

  • Vurmak.
  • Kesmek.
  • Uzak olmak.

teskin / teskîn / تسكين

  • Yatıştırma, sakinleştirme. (Arapça)
  • Teskîn etmek: Yatıştırmak, sakinleştirmek. (Arapça)
  • Teskîn olmak: Yatışmak, sakinleşmek. (Arapça)

tesrid

  • Davar boğazlandığında daha soğumadan bir yerini kesmek veya kırmak.

teşrid

  • Ayırma, dağıtma. Dilim yapıp kesmek.
  • Nefyetme, kovalama.
  • Belâya atma. Ürkütüp kaçırma. Sevketme.
  • Birisinin ayıbını teşhir eylemek.

tevazün

  • Denklik. Müvâzene hâsıl olmak. Aynı tartıda olmak. Karşılıklı iki taraf da vezinde müsâvi olmak. Denkleşmek.

ukas

  • Bir cins ot.
  • "Kesmek" mânâsına mastardır.

uktua

  • Alâkayı kesmek gayesiyle gönderilen şey. İlgiyi kesmek üzere verilen şey.

umre

  • Ziyâret etmek. Hac zamânı olan beş günü yâni Arefe ve Kurban bayramının dört günü dışında, istenildiği zaman ihrâma girip Kâbe-i muazzamayı tavâf etmek ve Safâ ile Merve arasında sa'y etmek (yürümek), saçı kazımak veya kesmekten ibâret olan ibâdet. Umreye Hacc-ı asgar (küçük hac) da denir.
  • Hac zamânı olan beş günden yâni Arefe ve Kurban bayramının dört gününden başka, senenin her günü ihrâma girip Kâbe'yi tavâf etmek, Safâ ile Merve arasında sa'y yapmak ve saç kazımak veya kesmek.

umumileşmek / umumîleşmek / umûmîleşmek

  • Genelleşmek.
  • Genelleşmek.

vaki olmak

  • Meydana gelmek, gerçekleşmek.

vaki' / vâki' / واقع

  • Olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan. (Arapça)
  • Vâki' olmak: (Arapça)
  • Olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. (Arapça)
  • Bulunmak, yer almak. (Arapça)

vehs

  • Sır ile söyleşmek. Dedikodu yapmak.

vekf

  • Evin damlaması.
  • Kat'etmek, kesmek.

veziden

  • Yel esmek. (Farsça)
  • Atılmak, sıçramak. (Farsça)

vicah

  • (Vech. den) Yüz yüze gelmek. Yüzleşmek.

vifak

  • Dostça bir fikir üzerinde birleşmek. Samimi anlaşmak.
  • Barış.
  • Uygunluk.

vuku / vukû

  • Bk. vukû'
  • Vukû bulmak: Meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.

ye's

  • Emelinden kesilmek. Ümidsizlik. Nevmid olmak. Matlubunun hâsıl olmasına ümidini kesmek.
  • Ümitsizlik, ümîd kesmek.

yemin

  • Sözü Allah'ı (C.C.) zikrederek kuvvetlendirmek. Kasem.
  • El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek.
  • Mübarek.
  • Sağ taraf, sağ el.

zebh / ذبح

  • Boğazlama, kesme. Hayvanın boğazındaki yemek borusu, hava borusu, iki yandaki kan damarından üçünü bir anda kesmek.
  • Boğazlama. (Arapça)
  • Zebh edilmek: Boğazlanmak, kesilmek. (Arapça)
  • Zebh etmek: Boğazlamak, kesmek. (Arapça)

zehv

  • Bâtıl.
  • Yalan.
  • Fahirlenmek, gururlanmak, tekebbürlenmek.
  • Güzel manzara.
  • Taze ot.
  • Otun çiçeği.
  • Titremek.
  • Yürümek.
  • Yel esmek.
  • Alacalanmış hurma koruğu.

zekve

  • Tamamlamak. Kesmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın