LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Erer ifadesini içeren 109 kelime bulundu...

abone

  • Gazete ve dergi gibi yayınlara peşin para vererek muayyen bir zaman için müşteri olan kimse. (Fransızca)

alakadarane / alâkadarâne

  • İlgilenerek, alâka göstererek.

arazi-i muhtekere / arâzi-i muhtekere

  • Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi. (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur.)

ayn-el-yakin / ayn-el-yakîn

  • Görerek bilme.
  • Hadîs-i şerîfte bildirilen ihsân (Allahü teâlâyı görüyormuş gibi ibâdet etme) mertebesinde bir ışığın kalbde parlaması. Zamanımızda tarîkata girmiş bir çok kimse, kendilerine tasavvufçu süsü vererek vahdet-i vücudu dillerine almış, bundan yüksek mertebe olmaz sanıyor.

barr

  • (Çoğulu: Berere) İyilik ve ihsan edici, muhsin.

bi-

  • Başına eklendiği kelimeyi "e" haline getirir. İle, için mânâlarını vererek Farsçadaki "be" edatıyla aynı vazifeyi görür. Harf-i cerdir. Yâni; kendinden sonraki kelimeyi esre ("İ" diye) okutur. Yemin için de kullanılır.

burjuva

  • Hayatını emek vererek kazanmayan zengin kimse.

casus

  • (Çoğulu: Cevâsis) Hafiye. Gizli sırları haber veren. Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse.

delalet-i zatiye / delâlet-i zâtiye

  • Kendi zatıyla, bizzat kendisini eserleriyle göstererek delil olması, şahitlik etmesi.

delaleten / delâleten

  • Delil olarak, yol göstererek.

ehemmiyetkarane / ehemmiyetkârâne

  • Çok önem vererek.

elektrizasyon

  • Elektrik vererek aydınlatma.

faaliyetkarane / faaliyetkârâne

  • Faaliyet göstererek.

fedakar / fedakâr

  • Her türlü zahmetlere göğüs gererek dâvası uğruna sebat eden. (Farsça)

fedakarane / fedakârane

  • Canını ve herşeyini feda eder derecesinde. Her türlü eziyet ve zahmetlere göğüs gererek, dâvası uğruna sebat edene yakışacak surette. (Farsça)

fedakarlık / fedakârlık

  • Varlığını feda edip her türlü sıkıntılara göğüs gererek dâvası uğruna sebat etme.

fenn-i münazara

  • İleri sürülen delilleri ve fikirleri tetkik ederek fikirlerin münasebet ve adem-i münasebetini göstererek cevap vermek san'atı.

fırka-i dalle / fırka-i dâlle

  • Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere kendi görüş ve akıllarına göre mânâ vererek, doğru yoldan ayrılıp dalâlete (yanlış ve bozuk yollara) sapmış fırkalardan her biri.

gayret-i cahiliye / gayret-i câhiliye

  • Körü körüne uğraşmak. Allah'ın razı olmadığı lüzumsuz şeylere kıymet vererek didinmek.

haşi'

  • Huşu içinde olan, alçak gönüllülük eden.
  • Kusurlarını düşünerek, ürpererek Cenâb-ı Hakka niyâz edip yalvaran.

haşian / hâşian

  • Tevazu ve mahviyetle. Alçakgönüllülük göstererek.

hicac

  • Hüccet, delil, senet göstererek muaraza ve mübahase eylemek.
  • Tıb: Göz çukuru ve kaş kemiği.

hicri tarih / hicrî tarih

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Mekkeden Medine'ye hicret ettiği günü başlangıç olarak alan tarih. Milâdi ve Rumi tarihler gibi oniki ay esasına dayanan hicri sene, Muharrem adı verilen ayla başlar, zilhicce ile sona erer. Oniki ayın adları şunlardır: Muharrem, safer, rebiül-evvel, rebiül-âhi

i'caz / i'câz

  • Aciz bırakma.
  • Mucize göstererek muhatabı cevap veremez duruma düşürme.
  • Aciz bırakma.

i'tizal

  • Mu'tezile mezhebinden olmak; akla ve sebeplere aşırı önem vererek, orta yol olan Ehl-i Sünnet inancından ayrılmak.

iadeten / iâdeten

  • Geri vererek.

iclalen

  • Büyük sayarak, saygı ve hürmet göstererek.

ideoloji

  • İnsanların düşünce ve hareketlerine muayyen bir istikamet vererek, siyasî veya ictimaî bir doktrin meydana getirmek isteyen fikir sistemi. (Fransızca)

iftida'

  • (Fidye. den) Fidye vererek esirlikten kurtulma.

iftilat

  • Ansızın bir işe girişme.
  • Hatıra gelivererek şiir veya söz söyleme.

ihtila'

  • (Kadın) Nikâhı bozdurma. Kadın mehrinden vazgeçip veya çok para vererek kocasından boşanması.

ihtimal-i imani / ihtimal-i imanî

  • "Ya varsa" diye ihtimal vererek inanmak.

ihtimal-i küfri / ihtimal-i küfrî

  • "Ya yoksa" diye ihtimal vererek iman ve inançtan kaçmak.

ihtiramen

  • Hürmet ederek, saygı göstererek.
  • Saygı göstererek.

ikramen / ikrâmen

  • Saygı göstererek, hürmeten.

ıkta'

  • (Kat.'dan) Delil göstererek susturma.
  • Mülkiyeti devlete ait olan bir arazinin menfaatinin hazinede istihkakı bulunan kimseye padişah tarafından verilmesi.
  • Maktuan ihâle.

iltifatkarane / iltifatkârane

  • İltifat ederek, ilgi göstererek.

ilzam

  • Muaraza veya muhakemede delil göstererek muhalifini susturmak, iskât etmek. Söz ve fikirde galibiyet. İltizam ettirmek. İsnad ve isbat etmek.
  • Delil göstererek muhalifi susturmak.

imaen / îmaen

  • İşaret vererek. İşaret ederek.
  • Gizli ve ince bir mânâyı göstererek, işaret ederek.

imla

  • Doldurma, doldurulma.
  • Yazı yazma. (Dikte)
  • Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi.
  • Müddeti mühlet vererek uzatma.

infak

  • Nafaka vererek geçindirme, besleme.

irae

  • Göstermek, göstererek öğretmek.
  • Göz önüne koymak.
  • Gösteriş.

irşadkarane / irşadkârâne

  • İrşad ederek, doğru yolu göstererek.

işaret

  • Bir şeyi bir vasıta ile (el, göz, kaş veya parmakla) göstererek bildirmek.
  • Nişan, alâmet, belli bir iz.
  • Ist: Doğrudan doğruya olmadan, hatırlatma suretiyle verilen emir.

isbat / isbât

  • Doğruyu delil göstererek meydana koymak. Delil ve şâhitle bir fikrin sıhhatını göstermek. İtiraf, ikrar ve tasdik etmek.
  • Sabit ve muhkem kılmak.
  • Bâki ve pâyidar eylemek.
  • Delil. Bürhan. Şâhit.
  • Sağlamlaştırma, dayanıklı hâle getirme. Delil ve şâhit göstererek bir sözün ve fikrin doğruluğunu ortaya koyma.
  • Tasavvuf yolunda ilerlerken Lâ ilâhe dedikten sonra illallah demek.
  • Delil göstererek hakikatı ortaya koyma.

ispat

  • Kanıt göstererek birşeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma.

istişhaden

  • Şâhid göstererek, şâhid getirerek.

izafi / izafî

  • İzafetle alâkalı, izafete dâir. Ona bağlamak suretiyle. Alâkalı göstererek.

kerametkarane / kerâmetkârâne

  • Keramet göstererek.

kıyas-ı adli / kıyas-ı adlî

  • Adaletle ilgili kıyas; Allah'ın kâinata koymuş olduğu adalet ve düzeni göstererek âhiretin varlığına ulaşma.

muavaza / muâvaza

  • İki tarafın da ivaz vererek, anlaşarak yaptığı akit. Sayışma. Bir şeyi diğer bir şeye bedel, ivaz olarak vermek. Aslı olmadığı halde menfaat celbi için hususi bir surette müzakere ile yapılan hileli iş. Yapmacık.

mübahat

  • Güzelliği göstererek iftihar etme.

müellefet-ül kulub

  • Asr-ı Saadette kalbleri te'lif için mübâşeret edilenler. İslâmiyete ısındırmak için kıymet vererek farklı ve lütufla muamele edilenler.

mühlet

  • Vakit. Bir işi bir zaman için geri bırakmak.
  • Rıfk ve teenni ile meydan vererek tutmak.

mukabeleten

  • Karşılık vererek.

mülhid

  • Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış mânâ vererek dinden çıkan, yâni îmânı bozuk olan, Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) söğen.

münimane / münîmane

  • Nimet vererek.

münzir

  • (Nezir. den) Olacak bir şeyi haber vererek korkutan, akibetin kötülüğünü bildiren.
  • Kâfir ve münafıkların Cehennem'e gideceğini haber veren.

mürşidane / mürşidâne

  • İrşad edici olarak, hak ve doğru yolu göstererek.

mürtecilen

  • Hemen şiir veya söz söyleyerek. Düşünmeden cevap vererek. Hazırcevaplıkla.

müstazhiren

  • (Zahr. dan) Arka vererek, dayanarak.

müsteniden

  • İstinad ederek, dayanarak, güvenerek.
  • Bir delil ve şâhid göstererek.

müstenkifane / müstenkifâne

  • Çekinerek, çekingenlik göstererek.

mute harbi

  • Mute, Şam'a bağlı, Kudüs'e iki konak mesafede bir yerdi. Mute harbi müslümanlarla Rumlar arasında vuku bulan muharebelerin başlangıcıdır. Sebebi de Peygamber'in elçisinin öldürülmesidir. Resul-ü Ekrem Busrâ emiri Şürahbil bin Amr'e, ashâbından Hâris bin Umeyr ile bir mektub göndererek İslâma dâvet e

müteattıfane / müteattıfâne

  • Şefkat göstererek, bağışlayarak, esirgeyerek. (Farsça)

mütecasirane / mütecasirâne

  • Cür'et göstererek, küstahçasına. (Farsça)

mütecellidane / mütecellidâne

  • Celadet ve kahramanlıkla. Yiğitlik göstererek. (Farsça)

mütehazzıane / mütehazzıâne

  • Alçak gönüllülükle, tevazu göstererek. (Farsça)

mütekamilane / mütekâmilâne

  • Olgunluk ve kemâlât göstererek. Olgunlukla. (Farsça)

mütenezzilen

  • Alçak gönüllülük ederek, tevâzu göstererek.

mütesanidane / mütesânidâne

  • Birbirine dayanıp kuvvet vererek.

mütezellilane / mütezellilâne

  • Zelil olarak, alçalarak, zilletini bilip göstererek.

na't

  • Medih ve senâ ederek, vasıflarını göstererek bir şeyi anlatmak.
  • Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmı medhederek yazılan kaside.

nakm

  • (Nakmet) İntikam, öç alma. Eza vererek cezalandırma.

nasihane / nasihâne

  • Öğüt vererek, nasihat ederek. (Farsça)

nazar-ı ehemmiyet

  • Önem vererek bakma.

nazar-ı ehemmiyete almak

  • Önem vererek gündeme almak.

rezzakane / rezzâkâne

  • Muhtaç olanlara rızıklarını vererek.

riayeten

  • Saygı ve hürmet göstererek. Sayarak. Hürmet ederek.
  • Tâbi olarak.

sabr-ı cemil / sabr-ı cemîl

  • Güzel sabır; rıza göstererek katlanma.

san'atperverane

  • San'atkârcasına, san'atkârlığına çok kıymet vererek. (Farsça)

selben

  • İnkâr yoluyla,
  • Gidererek, kaldırarak, yok ederek.

şerer

  • (Tekili: Şerare ve Şerere) Kıvılcımlar.

sevk ederek

  • Yönlendirerek, göndererek.

şifadarane / şifadarâne

  • Şifa vererek.

ta'dil-i erkan / ta'dil-i erkân

  • Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Sübhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak v

ta'zimen / ta'zîmen / تعظيما

  • Saygı göstererek. (Arapça)
  • Ululayarak, yücelterek. (Arapça)

tadilierkan / tâdilierkân

  • Namazı dikkat ederek ve hakkını vererek kılmak.

talha bin ubeydullah

  • (R.A.) : Aşere-i mübeşşeredendir. Çok muharebelere iştirak etti, fedakârlığı büyüktü. Peygamberimiz (A.S.M.) ile muharebede iken kılıç darbesine karşı kolunu gerer ve onu muhafazaya çalışırdı, kendisinden ziyade Hz. Peygamber'i (A.S.M.) muhafazaya azmederdi. Kolu bu yüzden sakatlandı. Hz. Ali (R.A.)

tariz / târiz

  • Dokundurma, iğneleme; sözde bir yönü göstererek başka bir yönü kastetme sanatı, meselâ; insanlara zarar veren kimseye "İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır." diyerek o kimsenin hayırlı biri olmadığını söylemek gibi.

tasrif

  • İstediği şekilde idare etmek. Maslahatta tasarrufa izin vererek mutasarrıf kılmak.
  • Bir şeyi bozup değiştirerek türlü şekillere koymak, evirip çevirmek.
  • Gr: Bir kelimenin veya fiilin çeşitli zamanlara göre sıra ile söylenişi. Sarf kaidesi üzere kelimenin şeklini başka kelimele

tavaf-ı sadr / tavâf-ı sadr

  • Hac esnâsında cemrelerin taşlanması bittikten sonra Mina'dan Mekke'ye inildiğinde yapılan tavâf. Buna Tavâf-ı vedâ da denilir. Hac vazîfeleri bununla sona erer.

tehdidamiz / tehdîdâmîz / تهدید آميز

  • Gözdağı vererek, tehdit edici. (Arapça - Farsça)

tehdiden / tehdîden / تهدیدا

  • Gözdağı vererek tehdit ederek. (Arapça)

tekrimen

  • Hürmet göstererek, tazim ederek.

telvihan

  • İşaretle, işaretle göstererek.

temellukkarane / temellukkârâne

  • Dalkavukluk göstererek, yaltaklanarak.

temellükkarane / temellükkârâne

  • Dalkavukluk göstererek, yaltaklanarak.

tenzir

  • (İnzâr. dan) Olacak bir hâdiseyi haber vererek korkutma. (Müjdenin zıddı)

teselliyettarane / teselliyettârâne

  • Teselli vererek.

tesvil

  • (Çoğulu: Tesvilât) Kötü bir şeyi güzel göstererek aldatma.
  • Tezyin etmek, süslemek.

tevdian

  • Vererek, bırakarak, teslim ve emanet ederek.

teveddüd

  • Tedricen kendini sevdirmek. Dostluk etmek.
  • Cenab-ı Hakk'ın çeşitli ve lezzetli nimetler vererek insanlara kendisini sevdirmesi.

unveten

  • Cebren, zorla, kuvvet göstererek.

vaid / vaîd

  • İyiliğe sevk veya kötülükten kurtarmak için ileride olacak kat'i hâdiseleri haber vererek korkutmak.
  • Cehennemi haber vermek.
  • İyiliğe sevk veya kötülükten kurtarmak için ileride olacak kesin hadiseleri haber vererek korkutmak, cehennemi haber vermek.

vefadarane / vefadarâne

  • Vefalı olarak, vefa göstererek.

vefakarane / vefakârâne

  • Vefa göstererek.

yemin

  • Sözü Allah'ı (C.C.) zikrederek kuvvetlendirmek. Kasem.
  • El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek.
  • Mübarek.
  • Sağ taraf, sağ el.

zahirperestane / zâhirperestâne

  • Dış görünüşe kıymet vererek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın