Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Emrin
ifadesini içeren
66
kelime bulundu...
adalet
Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
ahfa / ahfâ
Çok gizli, âlem-i emrin (madde ve ölçü olmayan ve arşın üstündeki âlemin) beşinci ve son latîfesi (makamı, mertebesi).
ayn-ı emir
Emrin kendisi.
batarya
İtl. Elektrik elde etmek için hazırlanmış şişeler takımı.
Ask: Bir subayın emrine verilen belli sayıdaki ağır silâhlarla bunların hizmetinde bulunan insan, hayvan ve malzemenin hepsine birden verilen isim.
dekele
Sıvı balçık. Kuvvetleriyle gururlanıp sultanın emrine uymayan kavim.
egosantrizm
Psk: Benmerkezcilik. Zihnî gelişmenin ilk çocukluk safhası. Bebek büyüyüp kendi varlığı ile başka varlıkları ayırmaya başladığı zamanlarda kendine has bir düşünce tarzı ile düşünür. Sanki dünyada en önemli varlık kendisi, herşey onun emrine ve isteğine hazır olmalı. Annesi, babası, diğer insanlar ve
(Fransızca)
emr-i alileri / emr-i âlileri
Yüce emriniz.
emri kanun / emrî kanun
Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu.
fi emrillah / fî emrillâh
Allah'ın emrinde.
fıkıh
(Fıkh) Derin ve ince anlayış. Bir şeyi, hakkı ile, künhü ile bilmek. İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dinî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek. Müslümanlar, müslüman olmaları itibariyle Allah'ın emirlerine tâbidirler, uyarlar. Fıkıh ilmi, hangi şartlarda Allah'ın hangi emrin
gadab
Hiddet, öfke, kızgınlık.
Allahü teâlânın, emrine karşı gelen kullarından intikam almak istemesi.
haric
Günahkâr, günah işlemiş. Allahın emrini dinlememiş olan.
heva / hevâ
Kabiliyet ve duyguları nefsin yasak arzu ve isteklerinin emrine verme.
heva-yı nefis
Kabiliyet ve duyguları nefsin yasak arzu ve isteklerinin emrine verme.
ihlas-ı tam / ihlâs-ı tâm
Tam ihlâs, yaptığı her işinde Allah'ın emrini ve rızasını gözetme, dünyevî veya uhrevî hiçbir karşılık beklememe.
imam-ı mübin / imâm-ı mübîn
İlâhî ilim ve emrin bir ünvanı; gayb âlemine bakan, eşyanın geçmiş ve geleceğe ait kaidelerinin yazıldığı kader defteri.
infaz-ı ferman
Hükmünü geçirme, emrini dinletme.
istiklal / istiklâl
(Kıllet. den) Kendi başına olmak, kimseye bağlı olmayış, müstakil oluş.
Az bulma, kâfi görmeme.
Rey sahibi olup keyfi iş görme ve başkasının emrine ve fikrine tâbi olmaktan uzak kalma.
kaf nun / kâf nun
Arapça "kün" (ol) emrinin harfleri; Allah'ın birşeye "Ol" deyince onu hemen olduruveren emri.
kanun-u emri / kanun-u emrî
Allah'ın bir şeye "Ol" deyince onu hemen olduruveren emrini ifade eden kanun.
karun
(A, uzun okunur) Peygamber Musâ (A.S.) devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenab-ı Hakkın zekât emrini dinlemediğinden Musa'nın (A.S.) duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini. Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden
kavanin-i emriye / kavânîn-i emriye
Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunları.
kaza
Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ.
Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak.
Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi.
Hâkimlik, hâkimin hükmü.
İstemeden yapılan zarar.
Hükmeylemek, hüküm.
Bir şeyi birbirine lâzım kılmak.
kaza-i ilahiye / kaza-i ilâhiye
Allah'ın emrinin, takdirinin yerine gelmesi.
kaza-yı ilahi / kazâ-yı ilâhî
Allah'ın emrinin, takdirinin yerine gelmesi.
kaza-yı ilahiye / kaza-yı ilâhiye
Allah'ın emrinin, takdirinin yerine gelmesi.
kaza-yı rabbaniye / kaza-yı rabbâniye
Allah'ın takdiri; Allah'ın emrinin, takdirinin yerine gelmesi.
kef-nun / kef-nûn
Allahın "ol" yani "kün" emrindeki harfler.
kemerbeste-i hizmet-i mevla / kemerbeste-i hizmet-i mevlâ
Allah'ın huzurunda, Onun emrine hazır şekilde el bağlamak.
kutb-ül-aktab / kutb-ül-aktâb
Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk, kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan ricâl-i gayb yâni herkesin tanımadığı zâtların reisi. Emrinde üçler, yediler, kırklar... denilen yine bu işlerle vazîfeli seçilmiş kimseler bulunur.
laşe / lâşe
Leş. Kendiliğinden ölmüş veya İslâmiyet'in emrine uygun olmayarak kesilmiş veya öldürülmüş hayvan ve böyle hayvanın eti.
lebbeykzen olma
"Buyur, emrindeyim, emrine uydum" diyen olma.
maiyet
Birinin yanında bulunan, emrinde çalışan.
maiyyet
Beraberlik, arkadaşlık, bir büyük memurun emrinde bulunma.
mes'udane
İman ehline, bahtiyar olana yakışır halde. Saadetlice. Cenab-ı Hakk'ın emrine, rızasına uygun şekilde. Sevinçli ve ferahlıkla.
(Farsça)
mescid-i kıbleteyn
Peygamber efendimiz Medîne-i münevverede öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye döndürülmesi emrinin geldiği mescid.
meşk / مشق
Yazı örneği.
(Arapça)
Temrin.
(Arapça)
mesture
Örtülü kadın. İslâmiyetin emrettiği şekilde örtülmesi farz olan yerlerini örtmüş olan kadın.
Gizli tutulan resmi işlerde harcanmak için hükümetin emrine verilen para. (Buna tahsisat-ı mesture de denir.)
muceb
İcâb etmiş, lâzım gelmiş. Bir söz veya emrin icâb ettiği şey, netice.
Büyük bir memurun, kendisine sunulan evrakı tasdik için ettiği işaret.
mülk-i yemin / mülk-i yemîn
Bir kimsenin emrindeki köleler ve câriyeler.
müsbet hareket
Doğruluğu âşikâr olan ve belli ve isbat edilebilen; doğru düşünenlerin kabul edebileceği kanun ve nizama uygun hareket.
Allah'ın (C.C.) emrine uygun, tahribkâr ve tecavüzkâr olmayan, yapıcı ve tâmir edici tarzda olan, mizan, adâlet ve insafa uyan hareket.
mütekamilin / mütekâmilîn
Tekâmül etmiş olanlar. Kâmil ve olgun kimseler. Allah'ın emrine uygun şekilde hareketi alışkanlık hâline getirmiş olanlar.
nehiy
Yasak etmek. Menetmek.
Gr: Emrin menfi şekli.
nüve-i emr-i rabbani / nüve-i emr-i rabbânî
Rabbânî emrin çekirdeği.
risale
Mektup.
Bir ilme dair yazılmış küçük kitap.
Haber göndermek.
Elçinin götürdüğü mektup, name.
Fık: Bir kimsenin sözünü veya emrini başka birisine tebliğ etmek.
rububiyet / rubûbiyet
İlâhî terbiye, Allahın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.
ruh-u emri / ruh-u emrî
Allah'ın emrinden gelen ruh.
sahun
Gafiller. Allah'ın (C. C.) emrinden gaflet edenler.
şehr
Cemâati, en büyük câmiye sığmayan yer veyâ İslâmiyet'in emrini yapabilecek güçte müslüman vâli ve hâkimi bulunan yer.
şenaat
Fenâlık, kötülük, alçaklık.
Cenab-ı Hakk'ın emrine muhalif hareket.
sermeşk
Temrin yazısı; alıştırma için hazırlanmış yazı örneği.
şeytan
İblis. (Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükse
Kovulmuş, uzaklaştırılmış. Kibir ve gurûru sebebiyle Allahü teâlânın "Âdem'e secde ediniz" emrine isyân edip, karşı geldiği için, O'nun rahmetinden uzaklaştırılan varlık, İblis.
sır
Gizli, gizlenilen şey.
Âlem-i emrin (maddesiz, zamansız ve ölçüye girmeyen âlemin) beş mertebesinden biri. Tasavvuf yolculuğunda rûhun üstündeki derece.
tabut / tâbut
Sandık. Ölü taşımaya mahsus sandık. Hz. Musa'ya inen on emrin konduğu sandık.
tecelli-i ef'al / tecellî-i ef'âl
Sâlikin, yâni tasavvuf yolcusunun, kulların fiillerini Allahü teâlânın fiilinin zılleri (görüntüleri) olarak görmesi ve bu fiillerin varlığının O'nun fiili ile olduğunu bilmesi. Âlem-i Emrin ilk adımında olan tecellîler.
telbiye
Lebbeyk (Yâni: Emredersiniz, ben emrinize hazırım) demek. İcabet etmek.
teshir-i şems ve kamer ve nücum
Güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdirme.
teslim
Kendini, başkasının irâdesine terketme (bırakma), onun emrine uyma, boyun eğme, itâat etme.
teşri' eylemek
Dinî emir ve yasakları bildirmek. Kanun bildirmek. Bir emrin kanun gibi tatbikini istemek.
teveccüh-ü emr-i rabbaniye / teveccüh-ü emr-i rabbânîye
Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın emrinin varlıklara yönelmesi.
vahdeddin
(Aslı: Vahîdüddin, fakat Türkçede Vahdeddin şeklinde telâffuz edilir.) Osmanlı Padişahlarının sonuncusu ve otuzaltıncısının adıdır. (Mi: 1861-1926) Zeki, dirayetli ve dindardı. Osmanlılar ve İslâm âlemi için bir felâket işareti olan Sevr Muahedesini imzalamadı. Osmanlı ordusu olarak emrine bırakılan
vahiy
Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi.
Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir.
Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve
Bir emrin veya bir hakikatin Allah tarafından Peygambere bildirilmesi.
vav
Emrin cemaate olduğunu gösterir. "ibadet ediniz"deki "-iz" gibi.
veraset
Miras sahibi olma. Ölen bir kimsenin mallarının Allah'ın (C.C.) emrine göre, şeriatça mirasçılara geçmesi.
İrsiyet. Varislik, mirasçılık. Mirasta hak sahibi olma.
yaver-i ekrem / yâver-i ekrem
Cenab-ı Hakk'ın emrinde çalışan en makbul yâver, en kerim olan Hazret-i Muhammed. (A.S.M.)
zelul
Yumuşak huylu. Sert başlı olmayan. İtaatlı ve râm olan.
Hecin devesi.
İnsanların emrindeki yeryüzünün hâli.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
ram olmak
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
tava'vu'
düz
vekar
tevazu
İstikbal-i kıble
hızb
akl-ı matbu'
merḳûm
SULTA
hemişe
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Emrin
est
Musrif
dokuzuncu olarak
düz
bi ar
Boğa
Bu ne
Güzel koku
Görel