REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Elas ifadesini içeren 50 kelime bulundu...

afet-i can / âfet-i cân / آفت جان

  • Can belası.
  • Güzel.

asib-i rüzgar

  • Zamanın belâsı.

bela-cu / belâ-cû

  • Belâ arayan. Belâsını istiyen.

belbal

  • (Belbele) Vesvese. Tasa. Telâş. Yürek yanması. Iztırab.
  • Tehyic ve tahrik eylemek.

berat gecesi

  • Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi. Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır.

bilabil

  • Elem, keder, tasa, dert, gam.
  • Telâş.

biselameti'l-emr / biselâmeti'l-emr

  • İşin kolaylıkla ve kazasız belâsız yapılması.

caka

  • (Argo) Gösteriş, çalım. Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir. İslâm'da gösterişin her şekli haram ve günahtır. Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir. İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çeki

ceza'

  • Hüzünle ağlayıp sızlanmak. Sabırsızlık yüzünden telâş ve teessür göstermek.

dağdağa / دغدغه

  • Gürültü. Iztırab. Boş yere telâş ve zorluklar.
  • Tereddüt etmek, karar verememek.
  • Gıcıklamak.
  • Telaş, gürültü patırtı. (Arapça)

dehşet

  • Korkup kaçılacak şey. Ürkmek, şaşmak. Korku ve telâş içinde olmak.

derdiser / درد سر

  • Baş belası, baş ağrısı, sorun, problem. (Farsça)

eimme-i selase / eimme-i selâse

  • Üç imâm. Fıkıh kitablarında ekseriyetle İmâm-ı A'zam, İmâm-ı Şâfi'i, İmâm-ı Malik için söylenir. Hanefi Mezhebine dâir mes'elelerin bahsolduğu kitablarda "Eimme-i Selâse"den maksad; İmâm-ı A'zam ile iki talebesi olan İmâm-ı Muhammed ve İmâm-ı Ebu Yusuf'dur.

elastikiyyet

  • Esneklik. Elâstiklik. (Fransızca)

esir

  • Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde.

gaile / gâile / غائله

  • Dert, sıkıntı, baş belâsı. Tasa, zor iş.
  • Düşünce.
  • Uğraşı, telaş, meşakkat. (Arapça)
  • Savaş. (Arapça)

halhale

  • Esneklik, elâstikiyet.

hamyaze

  • Esnek, elâstik, esneme. (Farsça)
  • Kötü hareket, fenâ iş. (Farsça)

heyc

  • Heyecan, telaş.
  • Galeyan, tahrik.
  • Kavga, harp, savaş, cenk.

huruş

  • Coşma. Gürültü. şamata. Telâş. (Farsça)

kemal-i telaş ve teessüf / kemâl-i telâş ve teessüf

  • Tam bir telâş ve üzüntü.

melsun

  • (Çoğulu: Melâsin) Yalancı, kezzâb.

merak

  • Bir şeyi öğrenmek istemek. Çok şiddetli arzu. Heves. Düşkünlük.
  • Dalgınlık. Kara sevdâ.
  • Kuruntu, telâş. İç sıkıntısı. İç darlığı.

mevlud

  • Çocuk. Yeni doğmuş çocuk.
  • Birisinin doğması.
  • Mevâlid-i selâseden herbiri.

milsah

  • (Çoğulu: Melâsıh) Keten tarağı.

mucib-i telaş / mucib-i telâş

  • Telâşı gerektiren.

müselles

  • (Selase. den) Üç, üçlü. Üçleştirilen. Üç köşeli olan. Üçgen.

mütelaşi / mütelâşî

  • Telaş eden. Izdırab ile karışık acele eden. Telaşlı.
  • Telaşlı.

mütelasıka

  • (Bak: MÜTELASIK)

mütelaşiyane

  • Acele ve telaş ile.

piçtab

  • Sıkıntı, telâş. (Farsça)
  • Şaşkınlık. (Farsça)

rahat

  • Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih.
  • Dinlenmek.
  • El ayası.

redd

  • Geri döndürmek, kabul etmemek, çevirmek, def etmek.
  • Bir şeyin karşılığını icra etmek.
  • Sözü selâset ve talâkatla eda edemeyip harfleri geri çevirerek konuşmağa sebep olan dilin tutukluğuna denir.
  • Cerhetmek.
  • Kötü ve fena şey.

şa'ban

  • (Şâbân) Arabi ayların sekizincisi. Mübârek Şuhur-u selâsenin (Üç ayların) ikincisi.

sabr

  • Acıya ve zorluğa katlanmak.
  • Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması.
  • Muharebede şecaat gösterme.
  • Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak.
  • Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek.

sekine

  • Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
  • Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
  • Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde

sekinet

  • Sükun ve imtinan. Temkin. Nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti.
  • Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
  • Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
  • Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde

selasun / selasûn

  • (Selâsîn) Otuz, 30.

selis

  • Selâsetli. Fasih ve beliğ olan. Düzgün ve akıcı ifade.

şübhe-i tarık / şübhe-i târık

  • Zulmetten gelen şüphe belâsı.

takri / takrî

  • Azarlama, telaşlandırma.

takri'

  • (Çoğulu: Takriât) Tevbih. Azarlama.
  • Birini telâşa düşürme.
  • Te'nif. Başa kakma.

talakat

  • Dil açıklığı. Selâset. Düzgün sözlülük.
  • Güler yüzlülük.

tekapu / tekâpu / تكاپو

  • Öteye beriye seğirtme. Telâşla koşarak birşeyler araştırma. (Farsça)
  • Dalkavukluk. (Farsça)
  • Telaş, koşuşturma. (Farsça)
  • Dalkavukluk. (Farsça)

telaşe / telâşe

  • Telaş, endişe, kaygı.

telaşi

  • Önem ve ehemmiyetini kaybetme.
  • Dağılma.
  • Telâş.

tenperver

  • Rahatına düşkün. Tembel. Vücudunu beslemek telâşesinde olan. (Farsça)

teslis

  • Üçleme. Hristiyanların sonradan uydurdukları ve dinlerinin esasında olmayan bir akidedir ki; bazılarının hâşâ, Cenab-ı Hakk Üçdür, bazıları da Üçü birdir diyerek, Allah'a şerik ve ortak tanımaları. Cenab-ı Hakk'ı Üç Unsurdur diye tevehhüm etmeleri. (Ekanim-i selâse de denir.)
  • Üçleme, ekanim-i selâse, Allah'ı üç olarak kabul eden ve sonradan uydurulan hıristiyan inancı.

uknum / uknûm

  • Hıristiyanların kabûl ettiği teslis (üç tanrı) inancındaki üç asıl veya üç esas varlıktan her birine verilen ad. Üçüne birden üç uknum mânâsına ekânim-i selâse denir.

üslub-u mücerred

  • (Sade üslub) Bu üslupta tabiîlik, akıcılık, selâset, kısalık, mânâ ve maksada kifayet sıfatları vardır. Bu üslup, âlet ilimlerinde, ders kitablarında, konuşmalarda ve beşerî muamelelerde kullanılır.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın