Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
El
kelimesini içeren
289
kelime bulundu...
a'sem
Eli bileğinden kurumuş kimse.
acir
Elindekini başkasına kiralayan. Kiraya veren.
akla'
Eli kesik.
akta'
Eli kesik olan adam.
ala kadri'l-istitaa / alâ kadri'l-istitâa
Elden geldiği kadar, güç yettiği kadar.
ala kadri'l-istitaati / âlâ kadri'l-istitâati
Elden geldiği kadar, güç yettiği kadar.
ala-kadr-il-istitaa / alâ-kadr-il-istitaa
Elden geldiği kadar, güç yettiği nisbetinde.
alam / âlâm / آلام / اٰلَامْ
Elemler, acılar.
Elemler; acılar, üzüntüler.
Elemler, kederler, acılar.
Elemler, acılar.
(Arapça)
Elemler.
alivre
Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış.
amper
Elektrik akımında şiddet birimi.
(Fransızca)
ampermetre
Elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan âlet.
(Fransızca)
anyedin
Elden.
ardbiz / ardbîz / آردبيز
Elek.
(Farsça)
asma
Elleri veya bacakları eğri olan.
ataşe
Elçiliklerde vazifeli memur.
(Fransızca)
atide
Elbise sandığı.
atv
El ile alıp yiyip içmek.
bad-bedest
Elinde avucunda birşey bulunmayan. İflas etmiş.
(Farsça)
badbedest / bâdbedest / بادبدست
Eli boş, züğürt.
(Farsça)
bakir / bâkir / باكر
El değmemiş.
El sürülmemiş.
(Arapça)
bakire / bâkire
El değmemiş, kız.
basık
Eli açık. Cömert. Dolup taşan.
be-kef
Elde, avuçta olan.
(Farsça)
belsek
Elbise değdiğinde yapışıp ayrılmayan bir ot.
bezm-i elest
Elest Meclisi; Allah'ın ruhları yarattığında, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" anlamındaki sorusuna, ruhların, "Evet, Rabbimizsin" diye cevap verdikleri an.
bidaa / bidâa
Elde edilmiş ilim, malûmat, mânevî mal.
bil'istinsah
Elle yazıp çoğaltarak.
bilaihtiyar / bilâihtiyar
Elinde olmayarak.
bityar
Elem, keder, tasa, sıkıntı.
(Farsça)
biyedi / biyedî
Elimi.
bug
Elde omuzda, kucakta taşınmak üzere hazırlanmış eşya çıkını.
(Farsça)
çerb-dest
Eli işe yatkın. Sür'atli, eli çabuk.
(Farsça)
cevarih
El, ayak gibi vücud azaları.
cömert
Eli açık.
Eli açık, ikramcı, kerem sahibi.
dalkavuk
Eline maddî menfaatler, para vesaire geçirmek için yaltakçılık ve soytarılık edip kendi vakar ve haysiyetini muhafaza etmeyen adam.
(Türkçe)
dar-ı elem / dâr-ı elem
Elem ve sıkıntı yeri, dünya.
derd-i elem
Elem derdi.
dest / دست / دَسْتْ
El.
El.
El.
(Farsça)
El.
dest ü pay / dest ü pây
El ve ayak.
dest-beste
El bağlamış, eli bağlı.
(Farsça)
dest-bus
El öpme.
(Farsça)
dest-erre
El bıçkısı. Testere.
dest-mal
Elbezi.
(Farsça)
destbedest / دست بدست
El ele.
Elden ele.
(Farsça)
destbus / destbûs / دست بوس
El öpen.
(Farsça)
destbusi / destbûsî / دست بوسى
El öpme.
(Farsça)
deste-dad
El veren, yardım eden.
(Farsça)
destgir / destgîr / دستگير
Elden tutan, yardım eden.
(Farsça)
dıraz-dest
El uzatan. El uzunluğu.
(Farsça)
ecel-i mübrem
Elinden kurtulunması mümkün olmayan, kaçınılmaz olan ecel.
efda'
Eli ve ayağı eğrilmiş.
ehl-i kalem
Eli kalem tutanlar, yazarlar.
ehl-i tenkit
Eleştirmenler, kritik ve eleştiri yapan kimseler.
ekva'
Eli eğri olan.
elektrizasyon
Elektrik vererek aydınlatma.
elem-nak
Elem verici.
elem-nümud
Elem gösteren, elemli.
elemzede / الم زده
Elemli.
(Arapça - Farsça)
elmas-ı akide
Elmas gibi değerli olan itikad, inanç.
elmas-misal / elmas-misâl
Elmas gibi.
elmas-rize
Elmas kırıntısı, döküntüsü.
elmas-tıraş
Elmas gibi yontulmuş olan makbul bir cam, kristal.
elveda / elvedâ / الوداع
Elveda.
(Arapça)
emdeş
Elinin sinirlerinde rahâvet olup eti az olan kimse.
eser-i dest
El yapımı.
El eseri, kendi kuvvet ve kudretinin eseri.
esvap
Elbiseler, giysiler.
evre
Elbisenin dış yüzü.
(Farsça)
eyadi / eyâdi
Eller.
fakahat
El ayası.
fazfaza
Elbisenin çok geniş ve bol olması.
fed'a
El ve ayağı eğri olan kadın. (Müz: Efdâ)
feda'
El ve ayağın eğilmesi.
fenn-i elektrik
Elektrik bilimi.
ferah-dest
Eli açık, cömert.
(Farsça)
fikr-i hiciv
Eleştiri düşüncesi.
fikr-i tenkit
Eleştiri düşüncesi.
firistade / firistâde / فرستاده
Elçi.
(Farsça)
fursat-yab / fursat-yâb
Eline fırsat geçen, fırsat bulan.
(Farsça)
fütüvvet-mend
Elaçıklık, cömertlik.
(Farsça)
gasb / غصب
El koyma, zorla elinden alma.
(Arapça)
gayr-ı ihtiyari / gayr-ı ihtiyârî
Elinde olmayarak, istemeksizin.
gayr-i ihtiyari / gayr-i ihtiyarî / غير اختياری
Elinde olmadan.
gırbal / gırbâl / غربال
Elek, kalbur.
(Arapça)
giriban / girîban
Elbise yakası.
(Farsça)
hakk-ı mükteseb
Elde edilmiş hak.
hamdele
Elhamdülillah ifadesinin ismi.
Elhamdülillah veya bu mânâdaki sözler. Elhamdülillah sözünün mânâsı, Allahü teâlâya hamd olsun, ben her hâlimde O'ndan memnûnum demektir.
Elhamdülillah sözü.
hamsin / خمسين
Elli.
(Arapça)
hamsun
Elli sayısı.
hasse-i lems / hâsse-i lems
Elle dokunma kuvveti. Dokunma duyusu.
hatt-ı dest
El yazısı.
(Farsça)
El yazısı.
haybet
Elindekilerden mahrum kalmak, kaybetmek.
Elde edememe, mahrumluk.
hemdest
El ele, birlikte.
hemze
Elif harfi.
hencam
Elinden iş gelmeyen, beceriksiz kimse.
(Farsça)
hezme
Elle basıldığında veya sıkıldığında oluşan çukur.
hiciv
Eleştiri.
hil'at
Elbise, kaftan.
hisse-i şeref
Elde edilen şereften pay.
hubul
El ve ayak kesmek.
hulle
Elbise.
hums-u öşr
Ellide bir.
huz bi-yedi / huz bi-yedî
Elimi al, elimden tut, bana yardım et (mânasında).
ictirah
El emeği ile kazanılan para ile geçinme.
ıhlak
Elbise eskimek veya eskitmek.
ihtiyac-ı mübrem
Elzem ve zaruri olan ihtiyaç.
ille-i gaiye
Elde edilmesi için çalışılan gaye, maksad ve netice. Vazifeye terettüb eden maslahat, fayda, semere, iş.
imsak / imsâk
El çekme, oruca başlama zamanı.
intikad / intikâd / انتقاد
Eleştiri, tenkit.
(Arapça)
irsas-ı libas
Elbisenin yıpranması, eskitilmesi.
istida'
El uzatma.
istidad-ı yed
Elin alışması.
istihraci / istihracî
Eldeki delillerden hüküm çıkarır tarzda.
istihsal / istihsâl / اِسْتِحْصَالْ
Elde etme, ele geçirme.
Elde etme.
istihsal etme
Elde etme.
istikraen / istikrâen
Eldeki verilerden hareketle genel bir hüküm verme şeklinde.
istila / istilâ
Ele geçirme, işgal.
istila eden / istilâ eden
Ele geçiren.
istimna / istimnâ
El ile menîyi dökme, masturbasyon.
istinbat
Eldeki delillerden yeni hükümler çıkarma.
istişraf
Ellerini güneş ışığına siper etme.
itale-i dest
El uzatma, hıyânet etme.
izar / izâr
Elbise.
kabt
El ile bir şey toplamak.
kabza
El, tutam.
kafi / kâfî
Elveren, yetişen, yeter.
kam u nakam / kâm u nâkâm
Elbette, ister istemez.
kanaatsizlik
Elindekiyle yetinmeme.
kasır-ül yed
Eli kısa. Âciz, işten anlamaz, beceriksiz.
kasr-ı yed
El çekmek, ferâgat etme, vazgeçme.
kat-ı yed
El kesme.
kedd-i yemin
El emeği.
keff-i yed
El çekme. Karışmama.
kehribar / kehribâr / كَهْرِبَارْ
Elektriklenme kuvvetine sahip olan değerli bir taş.
kev'a
Eli bileğinden eğri olan kadın. (Müz: Ekvâ)
kisve
Elbise. Kılık. Hususi kıyafet. Küsve. Kisbet.
Elbise.
Elbise, özel kıyafet, kisbet.
lamis / lâmis
El ile tutup yoklayan. Dokunan. Temas eden.
lath
El ayasıyla vurmak.
libaçe
Elbise, libâs.
(Farsça)
libas / libâs / لِبَاسْ
Elbise.
Elbise.
Elbise.
Elbise.
libse
Elbise giyme. Giyiş.
maglul-ül yed
Eli bağlı.
mahrumiyyet
Elde edemeyiş. Yokluk. Mahrumluk. İstediğini elde edememe.
makdur-üt teslim
Ele geçirilmesi mümkün olan.
manken
Elbiseleri prova veya teşhir etmek için terzilerin ve hazır elbise satıcılarının kullandığı tahtadan, kartondan, madenden vb. insan şekli.
(Fransızca)
maslahatgüzar / مصلحت گزار
Elçi adına devlet işlerini yürüten.
(Arapça - Farsça)
mazeret / mâzeret
Elde olmayan özür.
medd-i yed
El uzatma.
medş
Elin zayıf olması. Elin eti az ve siniri sarkmış olması.
mefkud
Elde bulunmayan, kaybolmuş olan.
melabis
Elbiseler. Giyecek şeyler.
melkeme
El ile vurulan yerin yarası.
memsuh
El ile sıvanmış, mesh olunmuş. Temas edilmiş.
mer
Elli (Sayısı). Hamsin. (50)
(Farsça)
mesh
El sürme, dokunma.
El sürme, silme.
mest-i elest
Elest meclisinde hitab-ı İlahî ile mest olan.
miceşş
El değirmeni.
mizlac
El ile açılan kilit.
muahez değil
Eleştiri konusu değil, sorguya tâbi tutulmaz.
mücidd
Elinden geldiği kadar çalışan, gayret gösteren.
müdarre
El değirmeni.
müellem
Elemli, kederli.
müellim
Elem veren, keder veren.
mugterif
Elini daldırarak avucuyla su alan.
muhassal-ı mazbut
Elde tutulacak şekilde var olan, oluşan.
muhassala
Elde edilen sonuç.
müktesebat
Elde edilmiş olanlar. Kazanılmış olanlar. Çalışmak suretiyle kazanılmış olanlar.
mümsik / ممسك
Elisıkı.
(Arapça)
münekkid / منقد
Eleştirmen.
(Arapça)
müsadere
El koyma, toplama, toplatma.
müsadere edilmek
El koyulmak.
musafaha etmek
El sıkışmak.
musahhir
Ele geçiren.
musfir
Eli boş fakir kimse.
müşkil-üt tahsil
Elde edilmesi, tahsili zor olan. Kolay tahsil edilemeyen.
müşkilü't-tahsil
Elde edilmesi zor.
müşkilü't-tahsil olan
Elde edilmesi zor olan.
mütedavil / mütedâvil / مُتَدَاوِلْ
Ellerde dolaşan, kullanılan.
Elden ele geçen.
mütedessir
Elbise giyen, libasa bürünen.
müteellim / متألم
Elemli.
(Arapça)
müteellimane / müteellimâne
Elem duyarak, kederlenerek.
Elem duyarak, kederlenerek.
(Farsça)
mütetavil
El uzatan.
müvarre
El değirmeni.
müzemmil
Elbise içine sarınan, örtünen, sargılanmış.
müzzemmel
Elbise içine sarılmış.
na-besud
El dokunulmamış, el değmemiş, yeni şey.
(Farsça)
na-müsaid
Elverişsiz. Müsaid olmayan.
(Farsça)
na-müyesser
Elden gelmeyen, müyesser olmayan.
(Farsça)
nail olmak / nâil olmak
Elde etmek, erişmek.
nailiyet
Ele geçirmek, murada ermek, elde etmek.
nakkad / نقاد
Eleştirmen.
(Arapça)
namüsaid / nâmüsâid
Elverişsiz.
niks
Elbisenin ve örülmüş şeylerin eskilerini bozup gidermek, tekrar yine iplik yapmaya kabil olanı ip eğirip yenilemek.
pencah
Elli. (50)
(Farsça)
pencahsale / pencahsâle
Elli yaşında.
(Farsça)
pervas
El ile dokunup temas etme, eli ile yoklama.
(Farsça)
pervizen
Elek, kalbur.
(Farsça)
ra'şe-i dest
El titremesi.
rats
El ayasıyla vurmak.
rebs
El ile vurmak.
reff
Elbise koymak için duvara çıkıntı yapmak veya duvara tahta çakmak. Raf.
reziz
Elbise boyamada kullanılan bir ot cinsi.
robot
Elektrikle veya mekanik yollarla hareket ettirilerek çeşitli işler yaptırılabilen otomatik cihaz.
(Fransızca)
şa'beze
El çabukluğu.
saha-kar / saha-kâr
Eli açık, cömert, sahi.
(Farsça)
sahavetkar / sahavetkâr
Eli açık, cömert olan. Herkese ihsan eden.
(Farsça)
saik-i tenkit / sâik-i tenkit
Eleştiriye sevk eden sebep.
şedide-i mechure
Elif, cim, dal, tı, ba harfleridir. Bunların zıddı: Rehavet (rahvet) ile Beyniye sıfatıdır.
sedv
El uzatmak.
sefaret / sefâret / سفارت
Elçilik.
Elçilik, büyükelçilik.
(Arapça)
sefarethane / sefârethâne / سفارت خانه
Elçilik binası, elçilik.
(Arapça - Farsça)
sefir / sefîr / سفير
Elçi.
Elçi.
Elçi.
(Arapça)
şehla / şehlâ
Elâ göz; koyu mavi.
Elâ göz, tatlı şaşı.
semsam
Eline ne alırsa kıran.
şemşir-bedest
Elinde kılıç tutan.
(Farsça)
sergerde
Elebaşı, reis.
şernis
Eli ve ayağı kaba olan.
şevtab
El silecek bez. El bezi.
sevvab
Elbise satan, elbiseci.
seyf-i elmas
Elmas kılıç.
şeyn-i temenna / şeyn-i temennâ
Eli başa getirerek "baş üstüne" deme kusuru, temenna kiri.
sib / sîb / سيب
Elma.
(Farsça)
Elma.
(Farsça)
sille
El ayasıyla vurulan tokat.
siv / sîv
Elma.
(Farsça)
sıyan
Elbise saklama yeri, sandık.
süfera / süferâ / سفرا
Elçiler, büyükelçiler.
(Arapça)
sülam
El arkası.
sümmettedarik
Elde edildikten sonra.
sümuhat
El açıklığı, cömertlik.
suret-i libas
Elbise şekli, biçimi.
sütun-u elmas
Elmas sütun, direk.
tabançe
El ayası, avuç içi.
(Farsça)
tahassur
Eli böğüre koymak.
tahris
Elbisenin eteğine konulan parça.
tahs
Eliyle defetmek, eliyle itip kovmak.
tahsil / tahsîl / تَحْص۪يلْ
Elde etme, kazanma.
Elde etme.
tahsil etmek
Elde etmek, kazanmak.
takriz / takrîz / تقریظ
Eleştiri.
(Arapça)
tatriz
Elbiseye veya kumaşa süs için kenar işleme, oya yapmak.
tazr
Eliyle vurup def'etmek. El ile kovmak.
teavür
Elden ele gitmek.
tebdil-i came / tebdil-i câme
Elbise değiştirme.
tebzir / tebzîr
Elde olanı saçıp savurmak.
tedarik
Elde etme.
tedarik etmek
Elde etmek.
tedarikatta bulunma / tedarikâtta bulunma
Elde etmek, sahip olmak için hazırlık yapma.
tedavül
Elden ele gezmek, dolaşmak.
tedennüs-i came / tedennüs-i câme
Elbisenin kirlenmesi.
teellüm
Elem duyma. Kederlenme. Tasalanma.
teellümat / teellümât
Elemler, acılar.
Elemler, kederler, tasalanmalar.
tefeci
El altından yüksek faizle para veren kimse.
(Türkçe)
tehezzüm
Eliyle bir nesneyi kırmak.
tehidest
Eli boş. Züğürt.
temendül
Elini mendil ile silmek.
temenna / temennâ
Eli ağza ve başa götürerek selam verme.
El selâmı.
tengdest / تنگ دست
Elidarda, yoksul.
(Farsça)
tenhil
Elek ile eleme.
tenkid / تنقيد / tenkîd
Eleştiri.
Eleştiri, değerlendirme.
Eleştirme.
Eleştiri.
(Arapça)
Tenkîd edilmek:
Eleştirilmek.
(Arapça)
Tenkîd etmek:
Eleştirmek.
(Arapça)
tenkidat / tenkidât / tenkîdât / تنقيدات
Eleştiriler.
Eleştiriler.
(Arapça)
tenkidkar / tenkidkâr
Eleştirici.
tenkidkarane / tenkidkârane / tenkidkârâne
Eleştiri şeklinde.
Eleştirircesine.
tenkit
Eleştiri.
tenkit eden
Eleştiren.
tenkit edilme
Eleştirilme.
tenkit etme
Eleştirme.
tenkit etmek
Eleştirmek.
tesafuh
Elele tutuşma.
teshir / teshîr / تسخير
Ele geçirme.
(Arapça)
teza'fur
Elbiseye ve gövdesine za'ferân sürmek.
tezekkür / تذكر
Ele alınma.
(Arapça)
tuffah
Elma.
tüffah
Elma.
tuffah / تفاح
Elma.
(Arapça)
urba
Elbise.
Elbise.
üslem
El arkasında hınsırla pınsır arasındaki damar.
vaz'-ı yed / وضع ید
El koymak, sahib çıkmak, tasarruf etmek.
El koyma.
Vaz'-ı yed edilmek:
El konulmak.
Vaz'-ı yed etmek:
El koymak.
vazı-ul yed / vâzı-ul yed
El koyan. Eline alan. Bir malı eline geçirmiş olan.
vifadet
Elçilik.
vüfud / vüfûd / وفود
Elçiler.
(Arapça)
yed
El.
El, (mecazen) güç, kudret, yardım.
yedan
Eller. İki el.
yediyy
El ile dokunmuş.
yuze
El açan, dilenci.
(Farsça)
zaya'
Elden çıkma, yok olma.
zayi / zâyi / zâyî
Elden çıkan, kaybolan.
Elden çıkan, yitik.
zayi etmek / zâyi etmek
Elden çıkarmak, kaybetmek.
zayi olan / zâyi olan
Elden çıkan, kaybolan.
zayi'
Elden çıkan, yitik, kaybolan.
zeval-i elem
Elemin sona ermesi.
zıhare
Elbisenin dış yüzü, dış tarafı.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
tahribat
Feâm
Serayi
izabe
Şah-ı merdan
nasif
galib
istila etmek
namaz
maada
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
El
Çeviri
Hazre
muhteşem
Rıza göstermek
dil bilgisi
Berrak
kaynaşma
Ortak
hazırlama