Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Ehemm
ifadesini içeren
67
kelime bulundu...
abe'
Kıymet. Ehemmiyet. Meta'.
atf-ı ehemmiyet
Önem gösterme, ehemmiyet verme.
bazi / bâzi
Beğenmeyen, ehemmiyet vermeyen.
Küfürbaz.
bürokrat
Memur sınıfından olan.
(Fransızca)
Devlet işlerinde muamelelerde şekle aşırı ehemmiyet veren.
(Fransızca)
cesim
İri vücudlu.
Kebir. Ehemmiyetli. Büyük.
ciddiyet
Ciddîlik.
Ağırbaşlılık, sakin hâllilik.
Ehemmiyet.
deneycilik
(Ampirizm) Fels: İnsan zihninde mevcut her bilginin ve her düşüncenin kaynağı tecrübe (deney) olduğunu iddia eden felsefi görüş. Bu görüş, tecrübenin ehemmiyetini belirtirken aklın ve dinin rolünü inkâr ediyor. Tecrübe maddi dünyayı anlamak için gerekli ama, yeterli değildir. Tecrübe görüneni ve müş
dikkat
İncelik, dakik oluş. Ehemmiyet ve kıymet verme.
dünyaperest
Dünyaya tapacak derecede ehemmiyet verip âhiretini düşünmeyen. Maddiyatı çok seven.
(Farsça)
efvahi / efvahî
Avam sözü, halk kelâmı, ehemmiyetsiz.
(Farsça)
ehemmiyet-i namütenahiye / ehemmiyet-i nâmütenâhiye
Sonsuz derecede ehemmiyetli, önemli.
ehemmiyyet / اهميت
Önem.
(Arapça)
Ehemmiyet atfetmek:
Önem vermek, önemsemek.
(Arapça)
Ehemmiyet kesb eylemek:
Önem kazanmak.
(Arapça)
eşgal-i mühimme
Ehemmiyetli ve mühim işler.
habbeyi kubbe yapmak
Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek. Zihinde büyütmek.
haiz-i ehemmiyet
Ehemmiyetli, mühim, önemli.
hakir / hakîr
Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.
Küçük, ehemmiyetsiz.
hakir kalb / hakîr kalb
Bir tevazu ifadesi olarak, bu fakirin ehemmiyetsiz, kıymetsiz kalbi mânâsında kullanılan bir deyim.
harikulade / hârikulâde
Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser. Görülmedik derecede. Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey.
hassas bölgeler
Sivil savunmada düşmanın hedef tutacağı bölgeler. Her hassas bölgenin ehemmiyeti aynı değildir. Hava savunması bakımından eldeki imkanlar ve hassas bölgeler arasında öncelik tesbitine ihtiyaç vardır. Hassas bölgeler, sırasıyla:1) Atomik vurucu üslerin bulunduğu bölgeler.2) Yüzeyden yüzeye füze üsler
(Türkçe)
hatair
(Tekili: Hatire) Mühim işler, ehemmiyetli ve önemli ameller.
hırdavat
Ehemmiyetsiz şeyler, öteberi.
Demirden mâmul eski âlet.
hitabet beratı
Eskiden vazifeli cami hatiblerine, hatibliğe tayin olduklarına dair verilen vesika. (Osmanlı İmparatorluğu zamanında yan zamanda halife olan padişahı temsil eden, cuma ve bayram hutbelerine çıkan bu hatiblere pek fazla ehemmiyet verilirdi. Hitabet beratı olmayan hatibler, cuma ve bayramlarda hutbe o
hor
Kıymetsiz, ehemmiyetsiz. Adi.
(Farsça)
Güneş, ışık, aydınlık.
(Farsça)
Yiyen, yiyici anlamında olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Miras-hor : Miras yiyen.
(Farsça)
hukukullah
Fık: İbadetler ve İlâhî cezalar, ukubetlerle alâkalı haklar.
Hukukullah umuma taalluk edip, yalnız bir şahsa âid olmayan ahkâm demektir. Bunlar hukuk-u umumiyeden ibarettir. Cenab-ı Hakk'a izafesi, tazim ve ehemmiyetine işaret içindir.
hurd
Küçük. Ufak. İnce.
(Farsça)
Kırık.
(Farsça)
Ehemmiyetsiz, önemsiz.
(Farsça)
i'tibar
(İtibâr) Ehemmiyet vermek. Hürmet, riâyet ve hatır saymak. Kulak asmak. İbret alıp uyanık olmak. Birisini veya sözünü makbul farzetmek.
Taaccüb etmek.
Şeref, haysiyet.
Bir şeyin gerçek değil, kararlaştırılan değeri.
Ticarette söz veya imzaya olan itimad.
<
ibah
İtibar etmek, ehemmiyet vermek. Hürmet etmek.
ihmal
Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek.
iksir
Çok te'sirli, her derde devâ sayılan mevhum cisim. Bir şeyin olmasına veya hastanın iyileşmesine sebeb olan ehemmiyetli madde.
Tıb: Oldukça şekerli ve kolayca alınabilen bir ilâç.
Eski kimyada: (Bazılarının söylediğine göre) kıymetsiz madenleri ve sair şeyleri altuna tebdile
iktiras
Bir işe ehemmiyet verme, bir şeyi mühimseme.
Kederli ve hüzünlü olma.
ilm-i nafi' / ilm-i nâfi'
İnsana aczini, kusurunu, Rabbinin büyüklüğünü bildiren, kalbde Allah korkusunu ve mahluklara karşı tevâzû, alçak gönüllülüğü artıran, kul haklarına ehemmiyet vermeyi temin eden sonsuz seâdeti (mutluluğu) ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya vesîle olan ilim.
istihfaf / istihfâf
Küçük ve aşağı görme, ehemmiyet vermeme, küçümseme.
istihfafkar / istihfafkâr
Ehemmiyet vermeyerek. Küçümsemek suretiyle. Tahfif ve tahkir ederek.
(Farsça)
istihfafkarane / istihfafkârane
Küçümseyerek, küçük görerek, hafifseyerek, ehemmiyet vermeyerek.
(Farsça)
istihmam
Bir kimse, bağlı olduğu cemâate ait işler için her türlü sıkıntıya düşme.
Ehemmiyet verme.
istikbar
(Kibr. den) Önemseme, ehemmiyet verme.
Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.
kafiyeperestlik
Kafiye için safiyeyi feda edecek derecede kafiyeye ehemmiyet vermek. Birinci derecede kafiyeyi düşünüp, mânayı arka plana atmak.
kalp
Yürek.
Yürek hastalığı.
Gönül.
Her şeyin ortası, ehemmiyetli, alıcı noktası, değiştirme, çevirme.
lakayd / lâkayd
Kayıtsız. Alâkasız. Karışmayan. Kıymet ve ehemmiyet vermeyen. Aldırış etmeyen.
lirik
Heyecan ve ahenge fazla ehemmiyet verilen şiir.
Bu tarzda şiir yazan şair.
lübane
(Çoğulu: Lübânât) Hâcet, ihtiyaç.
Önemli ve ehemmiyetli iş.
maddi / maddî
(Maddiye) Cismâni. Madde ile alâkalı olan. Maddeye ait.
Paraca ve malca.
Paraya ve mala fazlaca ehemmiyet veren.
Dokunma, koklama, görme, işitme, tatma ile hissedilip duyulan şeyler.
mes'ele
Düşünülecek iş ve husus. Halledilmesi lâzım iş. Ehemmiyetli iş.
Savaş, muharebe, ceng, harp.
mevaki-i mühimme
Önemli mevkiler. Ehemmiyetli yerler.
misvak
Kullanılması pek çok faydalı olan ve Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) ehemmiyetle tavsiye ettiği, diş fırçası vazifesini de gören, hoş kokulu ve meyvesiz bir ağacın dallarından kesilip kullanılan parça.
mu'teni
İtina eden. Özenen. Dikkat ve ehemmiyet veren.
mücahede
(Çoğulu: Mücahedât) Cihad etme.
Din düşmanına karşı koyma. Çarpışma.
Uğraşma. Çalışma. Gayret gösterme.İslâmiyette mücahedenin ehemmiyeti hakkında Deylemî'den (R.A.) mervi Hadis-i Şerif meâli: "Allah bir kulu sevdiği vakitte onu Zât-ı Uluhiyetine hizmet etmek için seçer. Onu
mühimsaz
Mühim ve ehemmiyetli işler gören.
(Farsça)
mühimter
Ehemmiyetli ve çok önemli.
(Farsça)
mühmelane / mühmelâne
Önem ve ehemmiyet vermeksizin, başdan savarcasına.
(Farsça)
mukayyed
Kayıtlı. Serbest olmayan. Sınırlı. Bağlı.
Deftere geçmiş, kaydedilmiş olan. Bağlanmış. El veya ayağında zincir, kelepçe bulunan. Mevkuf olan.
Bir işe ehemmiyet veren. İşine önem verip bakan.
mültefet
(Left. den) Kendisine iltifat edilmiş olan. Güler yüz gösterilmiş ve hoş davranılmış.
Ehemmiyet verilmiş.
mütehavin
(Hevn. den) İşinde gevşek ve kayıtsız olan. Bir işe ehemmiyet vermiyen, mühimsemiyen.
mütehemmik
İşinin üzerine düşen, ehemmiyet veren. İşine sıkı sarılan.
na-çizi / na-çizî
Naçizlik, ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, değersizlik.
(Farsça)
naçiz
(Nâ-çiz) Çok küçük, ehemmiyetsiz şey, değersiz, hükümsüz.
(Farsça)
naçizane
Çok ehemmiyetsiz olarak. Pek ufak olarak.
(Farsça)
nazik / nâzik
Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız.
(Farsça)
Ehemmiyet verilmesi icab eden.
(Farsça)
Tehlikeli husus.
(Farsça)
rükn
Direk. Esas.
Kuvvet.
Bir şeyin en fazla sağlam olan tarafı veya köşesi veya temeli.
Bir cemaatin ileri gelenlerinden olan.
Nüfuzlu, kuvvetli ve ehemmiyetli kimse.
şirzime
Küçük, ehemmiyetsiz cemaat. Bir miktar insan grubu.
tahayyüz
(Hayz. den) Yer tutmak, yer almak.
Ehemmiyet kazanmak.
Fiz: Herhangi bir cismin boşlukta yer alması.
tehavün
Mühimsememek, ehemmiyet vermemek, ağır davranmak. Aldırış etmemek.
İstihkar, horlama, hakir görme.
telaşi
Önem ve ehemmiyetini kaybetme.
Dağılma.
Telâş.
vahi
Mânâsız, saçma. Ehemmiyetsiz.
Ahmak. Düşkün. Zaif.
vahiyat / vahiyât
(Tekili: Vâhiye) Mânasız, faydasız ve ehemmiyetsiz şeyler.
varakpare
Kâğıt parçası.
(Farsça)
Küçük yaprak. Yaprak parçası.
(Farsça)
Ehemmiyetsiz yazı, tezkere.
(Farsça)
zahir-perest / zâhir-perest
Bir şeyin iç yüzüne, hakikatına kıymet vermeyip görünüşüne kıymet veren. Dış yüzüne ehemmiyet veren. İç yüzüne aldırış etmeyip, hakikatını bilemeyen.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
uzlethane
hal-i hazır
zerare
arş-ı berin
medain
Secc
tekattu'
müstênis
bban
mahrûk
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Ehemm
ais
kubat
Kam
Cokluk
en dogru
nene
Onüç
ettah
ragb