Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Edat
ifadesini içeren
94
kelime bulundu...
a / â / آ
Nida edatı olup, kelimenin sonuna gelir "ey" mânası verir. Aynı veya farklı iki kelime arasına gelirse, sözün mânasını kuvvetlendirir. "rengârenk, lebaleb" gibi.
Ünlem edatı ey, hey.
(Farsça)
İki kelimenin arasına girerek, anlamı pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
(Farsça)
ale / âle
(Çoğulu: Al) Harbe.
(C. Alât) Çadır direği.
Edât.
aleyh
(Aleyhi - Aleyhâ) (Alâ edatının zamirle birleştiği zamanki şekli.) Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine.
aleyhim, aleyhima
Aleyh edatının cemi ve tesniye şekilleri.
an / ân
Uzağı gösteren işâret ismi. Şu. Bu. O.
(Farsça)
Güzellik câzibesi. Melâhat. Güzellik.
(Farsça)
Cemi edâtı. Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır. Meselâ: Âlimân: Âlimler. Anân: Onlar. Merdân: Adamlar. İnsanlar. Zenân: Kadınlar.Kelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku.
(Farsça)
ane / âne
Kelime sonuna getirilerek zarfiyet ifâdesi için kullanılan nisbet edatıdır. Meselâ: Mütefekkirâne (: Mütefekkire yakışır halde) kelimesinde olduğu gibi.
(Farsça)
asa
(Gibi) manasına gelerek birleşik kelimeler yapılır. (Teşbih edatıdır.)
(Farsça)
atf
Bağlama, bağlaç; kendinden öncekiyle sonraki kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı kuran edat.
aya / âyâ
(Şüphe ve tereddüt bildiren edât; hayret ve taaccüb, soru ile beraber ümid ifâde eder) Acabâ. Âyâ, nasıl oluyor. Hayret, sen bu işi nasıl olur da yaparsın?.. der gibi.
bel
Bilâkis, belki, katiyyetle, ihtimaldir, öyle, dahi kelimeleri mânasına tercüme edilir. İ'rab edatıdır.
ber
Üzere, üzerine, yukarı mânasına (ve Arabçadaki "Alâ" yerine edat-ı isti'lâdır)
(Farsça)
Göğüs, sine, bağır, sadır.
(Farsça)
Fayda.
(Farsça)
Hamil.
(Farsça)
Hıfz.
(Farsça)
Yan.
(Farsça)
Taraf.
(Farsça)
Nâkil. Götürücü.
(Farsça)
Meyve.
(Farsça)
Yaprak. Varak.
(Farsça)
Meme.
(Farsça)
Genç kadın.
(Farsça)
E
(Farsça)
beyde
Gr: "Enne" lâfzı gibi, "şu kadar var ki, lâkin" mânâsında istisna edatlarındandır.
bi-
Başına eklendiği kelimeyi "e" haline getirir. İle, için mânâlarını vererek Farsçadaki "be" edatıyla aynı vazifeyi görür. Harf-i cerdir. Yâni; kendinden sonraki kelimeyi esre ("İ" diye) okutur. Yemin için de kullanılır.
bila / bilâ
Olmayarak, sahib olmıyan "...sız,...siz" mânâları yerine kullanılan edattır. Kelimenin başına getirilerek menfi mânâ hasıl olur.
car
Arapçada bir edat.
çe
Küçültme edatı olap bu mânâ ile Farsça isimlere eklenir.
(Farsça)
çi
(Çe) Ne? Nasıl? (Soru edatı)
(Farsça)
Taaccüb ve hayret yerinde de kullanılır.
(Farsça)
çü
(Teşbih ve tâlil edatı) Gibi.
(Farsça)
Dikkat.
(Farsça)
Ahenk.
(Farsça)
çun
(Tâlil edatı) Ne zaman ki, çünkü, şu sebepten ki, gibi, şâyet, zirâ, nasıl, niçin, çerâ.. den beri mânalarına gelir.
(Farsça)
dek
Edat olup zaman ve mekân için kullanılır. "Hatta, tâ, kadar" mânalarına gelir. Meselâ: Akşama dek çalıştım.
(Türkçe)
e
Gr: İstifham, sorgu edatı. (Ezehebe Nuri: Nuri gitti mi? derken Ezehebe'nin başındaki "E" harfi gibi)
Arapça kelimelerin sonuna "e" gelerek onları müennes yapmaya yarar. Âdil, Âdile... Emin, Emine... Kâmil, Kâmile... Nuri, Nuriye... gibi.
edat-ı şart
Gr. şart edâtı, "eğer, şayet" anlamına gelen "in" ve "lev" gibi.
edat-ı teşbih
Teşbih, benzetme edatı.
edevat
(Tekili: Edat) Aletler. Takımlar, parçalar.
Gr. Fiil veya isimlere eklenen küçük kelime veya harfler. Edatlar.
efsus
Yazık! Hay! Eyvah! gibi bir teessür edatı.
(Farsça)
el-aman
Meded, aman, imdâd (mânasına olup yardım ve şikâyet edâtı olarak kullanılır).
el-i istiğrak
Tanımlama edatı olup başına geldiği isim, kendisiyle ilgili bütün mânâları içerir, örneğin el- insan = bütün insanlık.
ela / elâ
Arapça'da başlama ve tenbih edatı, "öyle değil mi?", "dikkat ediniz" gibi anlamlara gelir.
elbette
(Te'kid edâtı) Kat'i veya kat'iye yakın hükümlerde kullanılır. Yazılı sözlerde daha çok "elbet" şeklinde geçer.
em
Soru sorma mânasında atıf edatıdır. İstifham elifi mânasına da gelir. "Yahut, belki, yoksa" kelimeleriyle tercüme edilebilir.
emma / emmâ
(Şart edâtıdır) "Lâkin, ancak şu kadar var ki" meâlinde.
ender
(Zarfiyet edatıdır) İçinde. Derununda. Dahilinde.
(Farsça)
eya
Acaba mânasına nidâdır. "Hey, ey" gibi çağırma, nidâ, seslenme edatı olarak da kullanılır.
(Farsça)
eyniye
Mekânsal ("Eyne?" Arapçada "Nerede?" mânâsına gelir ve yer ve mekân bu soru edatıyla sorulur.).
eyyü
"Ya, ey" mânâsında hitap edatı.
fasda'
"Fe" takip edatından sonra fiilinin emr-i hâzırı.
fe
(Buna ta'kib edâtı denir) "Sonra, hemen" mânalarını ifâde için fiillerin başına getirilen edât harfi. Bazan mecaz olarak vav yerinde de kullanılır.
fe-emma
Buna gelince, kaldı ki. Ammâ... (mânasına asıl söze başlama edâtıdır.)
fi'l-i müsbet
Gr: Müsbet fiil. Kendinde nefiy edatı bulunmayan fiil.
gayr
Diğer, başkası, mâadâ, âher, yabancı. (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)
ger
İsimlerin sonlarına eklenir ve yapıcılık bildirir bir edattır. Meselâ: Ahen-ger : f. Demirci. Zer-ger : f. Kuyumcu.
(Farsça)
ha
"İşte!" mânasınadır.
(Farsça)
Cemi edatıdır. Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar. Meselâ: Ayine-hâ : Aynalar. Der-hâ : Kapılar. Esb-hâ : Atlar. Zülüf-hâ : Zülüfler.
(Farsça)
habbeza
"Ne güzel, ne sevimli, ne hoş" mânâsında bir takdir edatıdır.
hel
Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır.
Arapça "mı, mi, mu, mü" anlamlarına gelen soru edatı.
huruf-u cazime / huruf-u câzime
Başına geldiği müzari fiilin sonunu cezm (sükun) olarak okutan edatlar.
Cezmeden harfler: lem, lemmâ, lâm-ül-emir, lâ-ün-nâhiye (nehyeden lâ edatı). Şart edatları da câzimdir.
huruf-u şartiye
Şart edatları; Türkçe'de "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan Arapça edatlar, in, lev gibi.
(Bak: Şart edatları)
illa / illâ
(İstisnâ edatıdır) Maadâ, olmadığı suretle, alel-husus, mutlaka, illâ, meğer, aksi hâlde, ne olursa olsun, bâhusus, ancak (gibi mânalara gelir).
imma
(Terdid edatıdır) "Ya, veya" diye tercüme edilir.. Şek, şüphe, ibahe, bağışlamak, hayret vermek mânâlarını da ifade eder.
inne
Gr : Tahkik edatıdır. Kat'iyyet ifade eder.
inne-ma / inne-mâ
Ancak edatı ile, beyan olunan şey hakkındaki hükmü, maadâsından nefy etmek için kullanılır.
istiğrak
Bir şeyi baştan aşağı kaplamak. Tasavvuf erbabının vecde gelip kendinden geçmesi.
İstiğrak lâmı:
Bir cinsin bütün bireylerini içine alan belirtme edatı, lâm-ı tarif, diğer adıyla harfi tarif.
ke
"Gibi" mânasındadır. (Arapça teşbih edâtı) Kelimenin başına getirilir. Meselâ: (Kezâlike: Bunun gibi)
Harfin ve kelimenin sonuna gelirse "sen" zamiri yerindedir. Meselâ (Kitâbü-ke: Senin kitabın)
Farsçada küçültme edatıdır. Kelimelerin sonlarına gelir. (Meselâ: "Merdüm: Adam; merdümek: Adamcağız" gibi.)
(Farsça)
ke-enne
(Ke-ennehu) (Teşbih edatıdır) Sanki, güyâ, öyle gibi.
kema / kemâ
(Ke ile Mâ edatlarından mürekkebdir) "Gibi" mânâsına gelir.
kist
Kimdir? (mânâsına soru edâtı)
(Farsça)
la / lâ
Arabçada kelimenin başında nefy edatı'dır. Cevap yerine veya yersiz inkârda kullanılır. "Yoktur, değildir" gibi. Mâzi fiilinin evvelinde bulunan Lâ, duâiye olur. Lâ zâle sıhhatehu: "Sıhhati zâil olmasın" sözündeki gibi.
Harf-i atıf da olur. Ve mâba'dını makabline nefyen rabt eder ve
lakinne / lâkinne
İstidrak edatıdır. İdrak istemek, anlamak istemek edatıdır ve bulunduğu kelimede bir şeyin anlamak istendiğini bildirir. Evvelki sözden neş'et eden bir tevehhümü kaldırmak için kullanılır.
lam-ı tarif / lâm-ı tarif
İsimlerin başına getirilen belirleme edatı.
len
Gr: (Muzâri fiilini nasbeden edatlardan birisi). Bir işin aslâ olamıyacağını ifade eder.
lev
Gr: (Şart edâtı) Dahâ ziyade, olsa bile (manâsına gelir.) "İnne" gibi mâzi mânâsını muzariye çevirmeyip aksine muzâriyi de mâziye çevirir. Temenni edâtı ve vasıl edâtı olur. Meselâ : Lev-câe Aliyyun leraeytühu: Ali gelse idi, elbette görürdüm.
ma'tufun aleyh
Bir rabt edatı ile kendisine bağlı olan kelime
(Farsça)
ma-hala
(Bir istisnâ edatıdır) Mâadâ mânasına gelir, kendinden sonraki kelimeyi nasb eder. (Allah'tan başka herşey fânidir) cümlesinde olduğu gibi.
ma-i zaide / mâ-i zâide
Bazı edat ve fiillerin sonuna fazladan olarak gelir.
matufun-aleyh / mâtufun-aleyh
Bir bağlama edâtı (bağlaç) ile kendisine bağlanan kelime, mânâ, maksat.
mend
Kelimelerin sonuna getirilerek "sahip" mânasına edattır.
(Farsça)
menfi / menfî
Müsbetin zıddı. Müsbet olmayan.
Nefyedilmiş, sürgün edilmiş. Sürgün.
Bir şeyin olmayacak cihetini düşünen.
Hakikatın aksini iddia eden.
Gr: Başında nefiy edatı bulunan kelime veya cümle.
Nâkıs. Negatif, olumsuz.
meta
Ne vakit? Ne zaman? mânasında olup, mutlak ve mübhem vakit edatıdır. Bazan "Min" harfi-i cerri yerinde ve suâl için de kullanılır.
mücahede
(Çoğulu: Mücahedât) Cihad etme.
Din düşmanına karşı koyma. Çarpışma.
Uğraşma. Çalışma. Gayret gösterme.İslâmiyette mücahedenin ehemmiyeti hakkında Deylemî'den (R.A.) mervi Hadis-i Şerif meâli: "Allah bir kulu sevdiği vakitte onu Zât-ı Uluhiyetine hizmet etmek için seçer. Onu
mücerred
(Çoğulu: Mücerredât) Yalnız, tek.
Hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına.
Çıplak, soyulmuş.
Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr.
Edb: Kur'ân yazısında noktasız harflerle yazılı mensur veya manzume. Bu şekil yazıya mahzuf veya mühmel de denir.
müennes-i semai / müennes-i semaî
Gr: Kelimenin kendisinde müenneslik edatı olmadığı halde, müennes sayılan ve öyle kullanılagelen kelime. Yed, şems... gibi.
mukaddeme-i istisnaiye
Man: İçinde istisnâ edatı olan evvelki kaziye. "Eğer güneş doğarsa gündüz olacak. Güneş doğmuştur." kaziyelerinde: "Eğer güneş doğarsa" kaziyesi Mukaddeme-i istisnâiyedir.
müsteşhed
(Çoğulu: Müsteşhedât) şâhid olarak gösterilen. şâhid tutulan.
mutarede
(Çoğulu: Mutaredat) (Tard. dan) Saldırma, vuruşma, çarpışma.
muvarede
(Çoğulu: Muvâredât) (Vürud. dan) Girip gelme.
İki şâirin, birbirlerinden habersiz olarak, tesâdüfen aynı beyitleri söylemeleri.
na
Farsçada nefy edatıdır. Müsbet mânâyı menfi yapar. Kelimenin başına getirilir. Meselâ: Nâ-ehil : Ehliyetsiz, ehil olmayan.
nak
Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir. Meselâ: Gam-nâk : Gamlı, kederli.
(Farsça)
ne
"Değil, yok," mânasına nefy edâtıdır.
(Farsça)
neam
"Evet, olur" mânâsında cevap edâtıdır.
Pek iyi, âferin mânâlarında tasdik ve tahsin kelimesidir.
At, deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvana da denir.
nefy
Sürgün etmek. Birisini kendi rızası olmadan, bir yerden başka bir yere nakletmek, sürmek.
Gr: Bir şeyin olmadığını ifade eden (olumsuzluk) edatı. Müsbetin zıddı, menfi olan. Bir şeyin yokluğunu veya olmadığını iddia.
Olumsuzluk; burada cümleye olumsuzluk mânâsını veren "mâ" edatı kastediliyor.
nefy edatı / nefy edâtı
Arabçada "Lâ", Farsçada "Nâ" gibi olumsuzluk bildiren edât.
ni
Nefy edatıdır.
(Farsça)
rabt
Bağlamak, bitiştirmek, bir şeye bağlamak.
Nizam vermek, intizam bulmak.
Gr: Cümleleri lüzumlu edatlarla birbirine bağlamak.
rabt edatı
Gr: Bağlama edatı. Kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan harf veya kelime. (Hem, ve... gibi)
sa
Benzetme edâtı olan "âsâ" nın hafifletilmişidir. Meselâ: Anber-sâ : Anber gibi.
(Farsça)
şart edatı
Arapça'da, Türkçe'deki "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan, kendi başına bir mânâsı olmadığı halde isim ve fiillerle birlikte mânâ kazanan edatlar, in, lev, emma gibi.
şart edatları
(Huruf-u şartiye) Bunlara "Şart isimleri" de denir. Arapçada şart mânâsını ifade eden edatlar: İn, Men, Ma, Mehmâ, Eyyü, Metâ, Eynemâ, Eyyâne, Ennâ, Haysümâ, Keyfemâ. Bu edatlar iki fiili (şart ve ceza fiillerini) cezmederler. Şart mânâsını ifade eden edatlardan sonra gelen ilk fiil, şart; ikincisi
şartiye
Arapça gramerinde şart edatı olarak kullanılır.
ta'lik
Asmak.
Geciktirmek.
Bağlanmak.
Bir cümlenin mazmununun husulünü diğer bir cümlenin mazmununun husulüne edat-ı şart ile rabt etmektir. Şu işi görürsen, şuna vâris olacaksın denilse, vâris olma, işin görülmesine bağlanmış olur. Buna ta'liki şart denir.
Muallak k
tarih-i mu'cem
Bir mısra, beyit veya cümledeki noktalı harflerin ebced hesabı ile yekûnunun delâlet ettiği tarih.
Edb: Ebced hesabında noktalı harflerin hesap edilerek düşürülen tarih. Bir ilmi, müfredâtı ile belirten eser.
va
"Vah, yazık" meâlinde olup hayf, hasret, esef gibi kelimelerle birlikte söylenir. (Buna Arabçada "edât-ı nüdbe" denir.)Türkçede bunun yerine; vâh, vây, eyvâh edatları kullanılır. Bunlar bâzan şiddet ve te'yid için tekrar edilir.
var / vâr
(Teşbih edatıdır) Gibi, ...li, kerre, def'a, sâhib, mâlik, lâyıklık (yerinde kullanılarak birleşik kelimeler yapılır). Meselâ: Melek-vâr : Melek gibi. Ümid-vâr: Ümidli.
(Farsça)
ve
Gr: "Dahi, de, hem, ile, berâber" mânâlarına bağlama edâtı.
veş
Gibi (mânâsına teşbih edatı.) Mah-veş : Ay gibi.
(Farsça)
zarf
Yer ve zaman bildiren edat.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
istilah
Şah-ı merdan
vicdan
cihet
Mektup
tedabir
eda
ZÜLF
dava
müzafe
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Edat
Rabıt
Çeviri
Mimarlik
çürük
Misk
şaal
Basın
çörek
Iyş