Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
EMNİYET
ifadesini içeren
80
kelime bulundu...
acan
Polis: Emniyet mensubu
(Farsça)
adem-i emniyet
Emniyetsizlik. Güvensizlik.
ahd u eman / ahd u emân
And ve emniyet, korkusuzluk, güvenlik.
aman
(Emân) Emniyet. İmdat. Yardım dileği. Afv, ricâ, niyâz.
Sabırsızlıkla hiddet ve infiâl ifâdesi.
Tenbih, sakındırma.
amin / âmin
(Emn. den) Gönlü müsterih, kalbinde korku bulunmayan.
Emniyet ver.
aminen
Emniyet ve huzur içinde, selâmetle, emin olarak. Sağlam olarak.
ankara emniyet-i umumi müdürü / ankara emniyet-i umumî müdürü
Ankara Emniyet Genel Müdürü.
ankara emniyet-i umumisi / ankara emniyet-i umumîsi
Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü.
ankara emniyet-i umumiye müdürü
Ankara Emniyet Genel Müdürü.
asayiş / asâyiş / اَسَايِشْ / âsâyiş / اٰسَايِشْ
Emniyet, güvenlik, korku ve endişeden uzak hâl. Kanun, nizam hakimiyeti. İnsan cemiyetlerinde iktidar, hâkimiyet, bir zümrenin, bir sınıfın elinde olmaktan kurtulamamasından ve bir kısım insanlarca yapılan, istedikleri zaman değiştirilen kanunlara diğer insanların saygısı temin edilemediğinden asayi
(Farsça)
Emniyet.
Emniyet.
barbakan
Emniyetle ateş etmek için sur duvarlarında açılan dar mazgal deliği. Kale kapılarının savunması için yapılan tahkimat.
(Fransızca)
bi-emani / bî-emanî
Emin olmamak. Emniyetsizlik.
candar
Diri, canlı, zihayat, ziruh.
(Farsça)
Silâhlı kimse.
(Farsça)
Muhafız, koruyucu, emniyet memuru.
(Farsça)
Yol yiyeceği, azık.
(Farsça)
dümdar
Askerlikte arttaki emniyeti te'minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik. Ordunun geriden emniyet kuvveti.
(Farsça)
Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah.
(Farsça)
eman / emân
Korkusuzluk, emniyet, güven.
Bir kimseye veya düşmana; söz, işâret veya yazı ile, mal ve can güvenliğinin emniyet (güven) altında olduğunu bildirme.
Müslüman olmayan bir kimsenin İslâm memleketine girmesi için kendisine verilen müsâade, izin.
emanet
Eminlik. İstikamet üzere bulunmak.
Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey.
Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen.
Osmanlılar Devrinde ba
emani
Emniyetler. Niyetler, gayeler, istekler. Arzular, dilekler.
(Farsça)
Eminlik, korkusuzluk.
(Farsça)
emene
Emn, emniyet, eminlik.
emin / emîn / امين
Güvenilir.
(Arapça)
Emniyetli.
(Arapça)
emn / امن
Eminlik. Korkusuzluk. Emniyet. Bir şeye itimad etmek. İnsanda doğruluk ve imandan ileri gelen yüksek bir meleke ve kabiliyet. Rahatlık.
Güvenlik, emniyet.
(Arapça)
emn ü adalet / emn ü adâlet / اَمْنُ و عَدَالَتْ
Emniyet ve adâlet.
Emniyet ve adalet.
emn ü eman / emn ü emân
Korkusuzluk ve emniyet hâli.
Emniyet ve korkusuzluk.
emn ü eman ü emniyet / emn ü emân ü emniyet
Emniyet, korkusuzluk ve güvenlik.
emn ü emanet / emn ü emânet
Emniyet ve eminlik.
emniyet dairesi
Karakol, emniyet amirliği.
emniyet-i dahiliye
İç emniyet, güvenlik.
emniyet-i tamme / emniyet-i tâmme
Tam bir emniyet ve korkusuzluk.
emniyet-i umumiye / emniyet-i umûmiye
Genel emniyet, güvenlik.
emniyet-i umumiye müdürü
Emniyet Genel Müdürü.
emniyet-i umumiye reisi
Emniyet Genel Müdürü.
emniyyet / امنيت
Güvenlik.
(Arapça)
Emniyet teşkilatı.
(Arapça)
esbab-ı emn
Emniyet ve güven sebepleri.
esdak
(Sıdk. dan) Çok sadık, doğru ve emniyetli kimse.
hain / hâin
Birine kendini emin (güvenilir) tanıttıktan sonra o emniyeti, güveni bozacak iş yapan. Eminin zıddı.
hatar
Tehlike. Uçurum, Emniyetsizlik. Korku.
hıyanet / hıyânet
Hâinlik. Birine kendini emîn tanıttıktan sonra, o emniyeti bozacak iş yapmak; vefâsızlık, îtimâdı kötüye kullanmak, sözünde durmamak.
i'timad
(İtimad) Güvenerek bağlanmak. Emniyet etmek. Bir şeye kalben güvenip dayanmak.
i'timan
Emniyet etme, emin bulunma.
inzibat
Asayiş, düzen ve rahatlık. Umumi emniyetin iyi ve yolunda olması.
Sağlamlaşmak.
Polis vazifesini gören asker, ordu mensubu.
inzibati / inzibatî
Emniyet ve asâyişe dair. İnzibata müteallik. İnzibatla alâkalı.
itminan
Emniyet içinde olmak. İnanmak. Mutlak olarak bilmek. Kararlılık.
kemal-i emniyet / kemâl-i emniyet
Tam bir emniyet ve güven.
komiser
Emniyet teşkilâtının meslek dereceleri içinde yer alan ve en az lise tahsilini yapmış, polis enstitüsünün orta ve yüksek kısmını tamamlamış üniformalı veya sivil memur.
(Fransızca)
kruvazör
Daha ziyade toplarla mücehhez açık denizlerde emniyeti te'min etmek ve konvoyları korumakla vazifeli süratli harp gemisi.
(Fransızca)
mahfuz liman
Bütün rüzgarlara kapalı olan ve her türlü hâllerde emniyet ile barınmağa müsâit bulunan limanlar.
mevsık
İtimad etmek. Emniyet etmek. İnanmak.
Yemin. Sözleşme.
mü'min
Allah'a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. İnanan. Allah'a, âhirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimse.
Emniyete kavuşan.
Korkulardan emniyet veren (Allah C.C.)
Allahü teâlânın Esmâ-ül-hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Her türlü emân ve emniyet (güven) veren.
Îmân eden, Resûl-i ekremin bildirdiklerinin hepsini kalbi ile kabûl edip, dili ile söyleyen.
mü'temen
(Emn. den) İnanılır, güvenilir, itimad edilir. Emniyetli.
mü'temin
Güvenen, inanan, itimad eden, emniyet eden.
münselib
(Selb. den) Kaçırılmış, kalmamış, kaldırılmış. (Bu tâbir; huzur, asayiş, emniyet ve rahat hakkında kullanılır.)
müsellem
(Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimad edilen.
Tasdik edilip inkâr edilmeyen.
Ayıplardan teberri olunmuş.
müste'min
Eman dileyen. Emane, emniyete erişen, nâil olan. (Gerek müslim, gerek zimmî veya harbî olsun.) İstiman eden. Emin edilmiş.
Canının bağışlanması şartiyle teslim olan.
Tar: Osmanlı ülkesinde oturmalarına müsaade olunan yabancı devlet tebaası. Osmanlı devleti ile sulh halinde bu
mutmainane / mutmainâne
Şüphesizce. Rahatlık ve emniyet içinde olarak.
(Farsça)
namus
Irz, iffet, edeb, hayâ.
Şeriat.
Melâike.
İrade-i İlâhiyenin tecellisi.
Nizam.
Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet.
Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali ki
şahne
İnzibat memuru, emniyet memuru.
salimen / sâlimen
Sağ, sağlam ve sıhhatta olarak.
Emin olarak, emniyetle.
sekine / sekîne
İçerisinde on dokuz harfli on dokuz âyet bulunan çok mühim, sükûnet ve emniyet veren bir dua.
selam / selâm / سَلَامْ
Ayıplardan, âfetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Asâyiş. Bütün korktuklarından emin olma.
Allah'ın (C.C.) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua. Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzer
Rahatlık, emniyet, barış, iyilik.
Ayıp ve kusurlardan sâlim, emniyet içinde olma.
selamet / selâmet / سَلَامَتْ
Kurtuluş, emniyet.
Emniyette olma.
selamet-i iman / selâmet-i îmân / سَلَامَتِ ا۪يمَانْ
Îmânın emniyette olması.
şer'-i enver
En nurlu kanun ve nizam. En ziyade saadete, selâmete, emniyete vesile olan şeriat.
şıhne
Emniyet memuru. İnzibat memuru.
sika
(Çoğulu: Sikat) (Vüsuk. dan) İnanç, güven, itimad, emniyet.
Güvenilir ve inanılır kimse.
İnanç, güven, itimat, emniyet, güvenilir inanılır kimse.
surre
Para kesesi, cüzdan. Osmanlı pâdişâhlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn (Mekke ve Medîne) halkına ve buralarda geçici olarak bulunan müslümanlara, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölge sindeki diğer idârecilere gönderdikleri para ve d
taht-ı emniyet
Emniyet ve güvence altı.
tarik-i selamet ve necat / tarik-i selâmet ve necat
Emniyet ve kurtuluş yolu.
te'min
Güvenlik, emniyet hissi vermek.
Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama.
Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek.
Elde etme.
te'minat / te'minât
(Tekili: Te'min) İnandırmak ve emniyet vermek için veya muhtemel zararı ödemek için verilen söz veya para, gösterilen kefil.
terakki
İlerleme. Yukarı çıkma, yükselme.
Artma, çoğalma.
Bilgi ve medeniyetçe yükseliş. (Terakkimizin şartı: 1- Mesailerin tanzimi 2- Emniyet 3- Teavün düsturunun teshilidir.) (H.Şâmiye)
tevdiat / tevdiât
Emânetler. Emânet bırakmalar. Emniyetli bir yere kıymetli bir şeyi teslim etmek.
ümena
Emin kimseler. Eminler. Emniyet sahibleri.
ümman
Emin kimse. Emniyetli kişi.
üstüvari
Sağlam, kuvvetli, emniyetli.
(Farsça)
vücuh şirketi / vücûh şirketi
Sermâyesiz olup, halk arasında emniyet ve îtibârları ile veresiye alıp-satmak üzere kurulan şirket.
yed-i emin
Kanunen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.
Mahkemece kendisine bir şey emanet olunan kimse.
Emniyetli, tehlikesiz ve korkusuz yer.
Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir lâkabı.
zabıta / zâbıta / ضَابِطَه
Yurt içinde emniyet ve intizamı korumakla vazifeli devlet kuvveti, polis.
Fık: Bütün hususlara şâmil olmayıp yalnız bir hususa ve onun teferruatına şamil olan hususi kaideye denir. Kanun ve âdet, zabt ve idareye vesile olan bağ.
Emniyet görevlisi.
Emniyet görevlisi.
zabtiye
Bk. zabtiyye
Zabtiye nâzırı:
Emniyet genel müdürü.
Zabtiye nezâreti:
Emniyet genel müdürlüğü.
zabtıyye nazırı / zabtıyye nâzırı
Emniyet genel müdürü.
zabtıyye nezareti
Emniyet Umum Müdürlüğü'nün eski ismi.
zaptiye nazırı / zaptiye nâzırı
Emniyet ve güvenlikten sorumlu üst düzey memur, güvenlik subayı.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
makdem
gùşe
Visâl
metbu
Nur
Serseri
eytam
şevketlü
hakikat-ı hal
amiyane
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
EMNİYET
güzellik
miras
Çeviri
şem
aile
Canlandırma
müzeyyen
laya
İlk