REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te ECil ifadesini içeren 208 kelime bulundu...

abd-i has

  • Özel, seçilmiş kul.

abd-i mahsus

  • Özel, seçilmiş kul.

abesiyyun

  • Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler. Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir. İki kola ayrılmıştır. Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, h

aculiyet

  • Acelecilik.
  • Acelecilik. Sabırsızlık.
  • Acelecilik, sabırsızlık.

agnam

  • (Tekili: Ganem) Koyunlar, keçiler.
  • Hayvanlardan alınan vergi anlamında kullanılan bir tabirdir.

ağnam

  • "Ganem"in çoğulu. Davarlar, koyunlar, keçiler.

akabe / عقبه

  • Geçilmesi güç geçit. (Arapça)
  • Yokuş. (Arapça)

akliyyun / akliyyûn

  • Aklı tek ölçü kabul eden felsefeciler.

an'aneviye

  • An'aneciler.
  • An'aneden gelen.

asab-ı dessasane / âsâb-ı dessasâne

  • Hile ve desisecilik damarları.

avrupa hükeması

  • Avrupalı filozoflar, felsefeciler, Batılı ilim adamları.

ayan / âyan

  • Parlamentonun aldığı kararları düzeltmek için üyelerinin bir kısmı devlete mensup, bir kısmı da halktan seçilmiş olan meclis ve bu meclis üyelerinin her biri ("âyan meclisi", "âyandan falan zat" şeklinde kullanılır).

ayyari / ayyarî

  • Dolandırıcılık, hilecilik. (Farsça)

beraverde

  • İltimas ile korunarak ileri çekilmiş adam. (Farsça)
  • Seçilmiş, ayrılmış şey. (Farsça)
  • Yükseğe kaldırılmış. (Farsça)

bergüzide / bergüzîde

  • Seçkin. Seçilmiş. (Farsça)
  • Seçkin, seçilmiş.
  • Seçkin, seçilmiş.

beyt-ül kasid

  • Edb: Kasidenin seçilmiş en güzel beyti.

bi'at / bî'at

  • Sözleşme, söz verme, teslimiyet.
  • Devlet başkanı durumunda olan kimseye, senin başkanlığını, idâreciliğini kabûl ettim, iyi ve faydalı her sözüne itâat edeceğim, şeklinde söz vermek, bağlılığını bildirmek.

buhari / buharî

  • (Hi: 194-256) Buhâralı. 600 bin hadisten seçilen 7275 hadis ile en mu'teber ve en sahih Sahih-i Buharî ismi ile anılan hadis kitabının müellifi.

bürokrasi

  • Hükûmet dairelerinde aşırı kırtasiyecilik, muamele çokluğu. İşlerin yürütülmesinde şekilciliğin ve idarî işlemlerin ağır basması hâli. Devlet görevlilerinden meydana gelen zümre veya sınıf. Memurlar sınıfı. Bürokrasi, her çeşit rejimde tahakküm vasıtası olmaktadır. Oysa İslâmiyet'te devlet makamları (Fransızca)

cahiliyyet

  • Cahilliğe âit.
  • İslâmiyet'ten önceki câhiliye devrine âit. Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir. Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor. Allah'ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendil

cehadet

  • Tezlik, acelecilik.

cüll

  • (Çoğulu: Cilâl-Ecille) Çul.
  • Gül.
  • Her nesnenin büyüğü ve muazzamı.

cumhuriyet

  • Devlet reisi, millet veya Millet Meclisleri tarafından seçilen hükümet şekli. Demokraside temsili hükûmet şekli. Halkın hür olarak seçtiği temsilciler (Millet vekilleri ve senatörler) aracılığı ile egemenliğini, (hâkimiyetini) kullanmasına dayanan hükûmet şekli. Cumhuriyetin birbirinden farklı üç ta
  • Devlet başkanı yönetilenler tarafından seçilen yönetim biçimi.

dacc

  • Hacıların hizmetkârı ve devecileri.
  • Hacılar ile birlikte giden, fakat, hac maksudu olmayan bezirgân.

dehriyye

  • Dünyanın sonsuzluğuna inanan felsefecilerin yolu.

dehriyyun / dehriyyûn

  • Zamanı tanrılaştıran îmansız felsefeciler.

demokrasi

  • Yöneticilerin halk tarafından seçildiği idare şekli.
  • yun. (Demos: Halk; Kratia: İdare, iktidar) Halk iktidarına dayanan hükümet şekli. Devlet iktidarını elinde bulunduranların, halkın çoğunluğunun iradesiyle seçildiği hükümet şeklidir. Tatbikatı üç şekildir:1- Vasıtasız hükümet şekli: Halk, devlet iktidar ve hâkimiyetini vasıtasız olarak kullanır. Kan

der-bend

  • Dağda ve tepede zahmetlerle geçilen yer, dar geçit, boğaz. Hudut. Kale. (Farsça)
  • Anahtarsız kapı. (Farsça)

efrad-ı mahsus

  • Özel ve seçilmiş fertler, kişiler.

ehl-i felsefe

  • Felsefeciler, düşüncede felsefeyi esas alanlar.

ehl-i felsefe ve hikmet / اَهْلِ فَلْسَفَه وَ حِكْمَتْ

  • Felsefeciler ve varlıkların hikmetlerini araştıranlar.

ehl-i hikmet

  • Felsefeciler.

ehl-i hüküm

  • Yöneticiler, idareciler.

ehl-i idare

  • İdareciler.

ehl-i nazar ve felsefe

  • Tecrübeye dayanarak görüş ve düşünce sahibi olanlar ve felsefeciler.

ehl-i rayb

  • Şüpheciler, şüphe edenler.

ehl-i saltanat

  • Sultanlar, idareciler.

ehlifelsefe

  • Felsefeciler, felsefeye önem veren kimseler.

el-muhtar

  • Seçilmiş, seçkin, Hz. Muhammed (a.s.m.).

emaret / emâret / اَمَارَتْ

  • İdarecilik.

erbab / erbâb

  • (Tekili: Rab) Sahipler.
  • Rabler, Terbiyeciler.
  • Bâtıl ilâhlar.
  • Türkçede diğer bir mânası: Maharet sahibi, elinden iyi iş çıkan kimse. Bir işin ehli.
  • Sahipler, becerikliler, terbiyeciler.

erbabu'l-enva / erbâbu'l-enva

  • Türlerinin idarecileri, terbiye edicileri.

esir devri

  • Feodalizm, sömürgecilik dönemi.

eslaf / eslâf

  • "Selef"in çoğulu. Eskiler, yerlerine geçilmiş kimseler.

eyyühe'r-ruus ve'r-ruesa / eyyühe'r-ruûs ve'r-ruesâ

  • Ey başlar ve başkanlar, ey yönetici ve idareciler.

fark

  • Ayrılık, başkalık. Ayırma, ayrılma, seçilme,
  • Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer.

fekahet

  • Lâtifecilik, şakacılık.

felasife / felâsife / فلاسفه

  • Felsefeciler. Filozoflar, felsefe ile uğraşanlar.
  • Düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar.
  • Dinsizler.
  • Felsefeciler, felsefeler.
  • Filozoflar, felsefeciler. (Arapça)

gammazane

  • Fitnecilikle, gammazlıkla, koğuculukla. (Farsça)

gammaziyyet

  • Koğuculuk, fitnecilik, gammazlık.

güzergah / güzergâh

  • Geçit yeri. Geçilecek yer. (Farsça)
  • Geçilecek yer.

güzide / güzîde

  • Seçilmiş, seçkin.
  • (Güzin) Seçilmiş. İntihab edilmiş. Beğenilmiş. (Farsça)
  • Seçkin, seçilmiş.

güzide-gan / güzîde-gân

  • (Tekili: Güzide) Seçkinler, beğenilmişler, seçilmiş olanlar. (Farsça)

güzide-i beni adem efendimiz / güzide-i benî âdem efendimiz

  • İnsanlar içerisinden seçilmiş olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).

güzin / گزین

  • Seçen. (Farsça)
  • Seçilmiş. (Farsça)

hacebe

  • (Tekili: Hâcib) Perdeciler, kapıcılar.
  • İnsanın oturak yeri olan uzvu, kalça. (İkisine "hacebetan" derler)

hadaa

  • (Tekili: Hâdı') Hileciler, hilekârlar, aldatıcılar, dalavereciler.

hadi / hâdî

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından dilediğine doğru yolu gösteren, kullarının havâssına (seçilmişlerine) doğrudan insanların avâmına (havâsstan aşağı derecede olanlara) yarattıkları varlıkları vâsıtasıyla kendini tan ıtan yüce Allah.

hakameyn

  • İki hakem: Sıffîn vak'asında Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında hakem seçilen Amr b. Âs ile Ebu Musa el-Eş'arî.

hakemeyn

  • İki hakem.
  • Tar: Sıffîn Vak'asında Hz. Ali (R.A.) ile Hz. Muaviye (R.A.) arasında hakem seçilen Amr İbn-ül As ile Ebu Muse-l Eş'arî.

havass / havâss

  • Seçilmişler. İlimde ve tasavvuf yolunda yüksek dereceye ulaşmış olan zâtlar.

hey'et-i temsiliye

  • Temsil hey'eti.
  • Tar: Erzurum Kongresinde Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismini alan cemiyetin nizamnamesi iktizasınca seçilen şahıslardan teşekkül etmiş olan hey'et. (6 Ağustos 1919)

heyula / heyûlâ

  • Eski felsefecilere göre, cisimlerin aslı kabûl edilen madde.

heyulaniyyun / heyulâniyyun

  • Maddeciler.

hicabet

  • Kapıcılık. Perdecilik.
  • Teşrifatçılık, mabeyncilerin mesleği. Saray memurluğu.
  • Ortaçağ islâm devletlerinde vezirlik.
  • Kâbe perdeciliği.

hikmet-i tahsis

  • Ait kılınmasının, özellikle seçilmesinin hikmeti, gayesi.

hıyere

  • Beğenme, seçme. Benzerlerinden ayırma.
  • Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş, ayrılmış.

hizb-i mahsus

  • Kur'ân'dan seçilen özel bölümlerin bir araya getirilmiş hâli.

hizb-i mahsus-u kur'ani / hizb-i mahsus-u kur'ânî

  • Kur'ân'dan seçilen özel bölümlerin bir araya getirilmiş hâli.

hüccab

  • (Tekili: Hâcib) Perdeciler.
  • Kapıcılar.

hükema ve ulema

  • Filozoflar, felsefeciler ve ilim adamları.

hükema-i ilahiyyun / hükema-i ilâhiyyûn

  • İlâhiyatçı felsefeciler; Allah'ın varlığına inanan filozoflar.

hükema-yı dalle / hükemâ-yı dâlle

  • Hak yoldan sapmış felsefeciler.

hükkam / hükkâm

  • İdareciler, idareye hükmedenler.

ibahiyyun

  • İbaheciler. Her şeyi mübah sayan bâtıl bir zümre.

ictiba / ictibâ

  • Seçmek, seçilmek. Evliyâlıkta, vâsıtanın, aracının şart olmadığı cezbe (çekilme) ile ilerleme.

ictiba yolu / ictibâ yolu

  • Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için peygamberlerin aleyhimüsselâm ve seçilmiş evliyâların yolu. Mürid değil, murâdlar ve mahbûblar yolu. Sevilenleri, çabuk ilerletme yolu.

iğfal / iğfâl / اغفال

  • Aldatma, kandırma. (Arapça)
  • Irza geçme. (Arapça)
  • İğfâl edilmek: (Arapça)
  • Aldatılmak, kandırılmak. (Arapça)
  • Irzına geçilmek. (Arapça)
  • İğfâl etmek: (Arapça)
  • Aldatmak, kandırmak. (Arapça)
  • Irzına geçmek. (Arapça)

ihtiyar / ihtiyâr / اختيار

  • Yaşlanmış kimse. Yaşlı.
  • Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek.
  • Seçme, seçilme.
  • Seçme. (Arapça)
  • Seçilme. (Arapça)
  • Seçme hakky. (Arapça)
  • Yaşlı. (Arapça)

ihtiyar edilme

  • Tercih edilme, seçilme.

imaret kemeri

  • Eskiden medresenin en güçlü, kuvvetli, kıdemli ve sözü dinlenen talebesi hakkında kullanılır bir tabirdi. Ayrıca bu tabir, medrese talebelerinden iaşe işlerine bakmak üzere bir sene müddetle seçilenler hakkında da kullanılırdı. Bunlar, bellerine kemer taktıkları için bu isim verilmişti.

insak

  • (Nesak. dan) Düzenli yazı yazma.
  • Kâfiyeli, secili ve akıcı bir tarzda söz söyleme.

intihab / intihâb / انتخاب

  • Seçme. (Arapça)
  • Seçilme. (Arapça)
  • Seçim. (Arapça)
  • İntihâb edilmek: Seçilmek. (Arapça)
  • İntihab eylemek: Seçmek. (Arapça)

intihabat

  • (Tekili: İntihab) Seçilmeler, seçmeler.
  • Seçimler.

intihap olunan

  • Seçilen.

irsad

  • Gözetlemek.
  • Hâzır ve âmâde eylemek.
  • Mükâfat vermek.
  • Edb: Secili ve kâfiyeli bir cümlede ses uyumundaki ana sesi önce tanıtıp, ondan sonra gelecek kelimeyi tanıtma sanatıdır. Meselâ:Elemin Kays'a kıyas etme din-i mahzunun, Yok idi aklı ne derdi var idi Mecnunun. (Baki)

işrakiyun / işrâkiyun

  • Bilginin kaynağının mânevi aydınlanma, sezgi ve ilham olduğu görüşünde olan İslâm felsefecileri.

işrakiyyun / işrâkiyyûn

  • İşrâkiyyeciler.

ıstıfa-gerde / ıstıfâ-gerde

  • Seçilen. Seçilmiş bulunan. (Farsça)
  • Seçilmiş.

istisare

  • Toz savurma, tozutmak, toz kaldırma.
  • Fesatçılık ve fitnecilik yapmak.

ittihatçılar

  • İttihat ve Terakki Fırkasının önde gelen idarecileri.

kabına sığmamak

  • t. Sabırsızlık, acelecilik.
  • Şişmanlamak.

kahya / kâhya

  • Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır.

kaşif / kâşif

  • Keşfedici. Keşfeden. Gizli bir şeyi meydana çıkarıp, izah eden. Açıklayan.
  • Mısır'da nâhiye veya kaza idarecilerine verilen ad.

kasisa

  • (Çoğulu: Kasis) Devecilerin, azıklarını ve elbiselerini yüklettikleri deve.
  • Bir ot.

kelbiyyun / kelbiyyûn

  • Dünyadan el çekmeyi ilke edinen felsefeciler.

kevser

  • Allahü teâlânın Kevser sûresinde Peygamber efendimize verdiğini bildirdiği büyük ihsân. Âhirette Cennet'te Peygamber efendimize âit meşhûr nehir veyâ kıyâmet (hesâb) günü Cehennem üzerindeki Sırat köprüsü geçilmeden önce Peygamber efendimizin ve ümme tinin başına geldikleri meşhûr havuz.

kihalet / kihâlet / كحالت

  • Göz için sürme yapma. Sürmecilik.
  • Göz doktorluğu. Göz hastalıkları bilgisi.
  • Göz hekimliği. (Arapça)
  • Sürmecilik. (Arapça)

komite

  • Bir komisyon arasından seçilmiş âzası bulunan, bir iş için toplanan hey'et. Meclis şubesi. Hey'et. (Fransızca)

künat

  • (Tekili: Kâni) Kinâyeciler. Kinâye söyliyenler.

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

kutb-ül-aktab / kutb-ül-aktâb

  • Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk, kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan ricâl-i gayb yâni herkesin tanımadığı zâtların reisi. Emrinde üçler, yediler, kırklar... denilen yine bu işlerle vazîfeli seçilmiş kimseler bulunur.

laedriyye / lâedriyye

  • Şüphecilerle alakalı. Şüphecilik üzerine kurulu felsefe ekolü.

latifeperdazan

  • (Tekili: Lâtifeperdâz) Şakacılar, lâtifeciler. (Farsça)

ma'ber

  • (Çoğulu: Maâbir) (Ubur. dan) Geçit, kemer, köprü.
  • Geçilecek yer.

ma'nevi kuvvet / ma'nevî kuvvet

  • Müdrike (anlayıcı) kuvvetlerinin üçüncüsü olup, insanların havâssına, seçilmişlerine mahsûs anlayıcı kuvvet.

maddiyun fikri

  • Maddecilik, materyalizm.

maddiyunluk

  • Maddiyunların mesleği. Maddecilik. Hiçbir müsbet delile dayanmıyan ve sadece maddeye istinad eden ve ruhâniyatı ve mâneviyatı inkâr edenlerin bâtıl akideleri.

maddiyyun / maddiyyûn

  • Maddeciler, mâneviyata inanmayanlar îmansız felsefeciler.
  • Maddeciler, materyalistler.
  • (Maddiyun) Maddeciler. Her şeyin esası madde olduğunu iddia edip, ruhaniyatı inkâr eden dinsizler. Her şeyi madde ile ölçenler. Masnuât-ı İlâhiye olan mahlukatı ve zerrelerin muntazam hareketini, tesadüf eseri gibi kabul ve tevehhüm edip dinsizliğe yol açmağa çalışanlar.
  • Maddenin hep var olduğuna, sonradan yaratılmadığına ve yok olmayacağına inananlar, maddeciler.

maddiyyunluk

  • Maddecilik, materyalizm, herşeyi madde ile açıklamaya çalışma gayreti.
  • Maddecilik, materyalizm, maddeden başka her şeyi inkâr eden dinsiz felsefeciler.

makamat-ı süluk / makâmât-ı sülûk

  • Tasavvuf yolunda ilerlerken geçilmesi gereken dereceler.

materyalizm

  • Maddecilik, maddeden başka varlık tanımayan îmansız felsefe.
  • Allahü teâlâyı inkâr ve maddeyi her şeyin esâsı kabûl eden görüş, düşünce; toplum hayâtını ve fertler arasındaki münâsebetleri ve davranışları belirleyen tek faktörün madde olduğunu savunan felsefe akımı; maddecilik.

matta

  • İncil kitaplarından birisinin adı. Tahrif edilmiş dört yüz muhtelif İncil içinden seçilen biri.

meb'us

  • Gönderilmiş,
  • Peygamber olarak gönderilmiş kimse.
  • Öldükten sonra diriltilmiş kimse.
  • Halk tarafından seçilerek parlementoda yer alan kimse, millet vekili.
  • Gönderilen. Ba's edilen.
  • Halk arasından seçilerek Millet Meclisine âzâ edilen.
  • Allah tarafından gönderilmiş olan.
  • Öldükten sonra diriltilen.

meclis-i a'yan / meclis-i a'yân

  • Osmanlı İmparatorluğu zamanında hükümet tarafından seçilmiş olan meclis. (Bunun karşılığı, zamanımızda, senato meclisidir.)

meclis-i mebusan

  • Halk tarafından seçilen meb'usların meclisi. Millet Meclisi.

mecmua

  • Toplanıp biriktirilmiş, tertip ve tanzim edilmiş şeylerin hepsi.
  • Seçilmiş yazılardan meydana getirilen kitap. Risâle.
  • Kolleksiyon.

memer

  • Geçilecek yer, köprü.

memerr

  • Geçilecek yer. Cadde, sokak. Geçit yeri.

meşaiyyun / meşâiyyun

  • Sadece akla güvenen Aristo geleneğini izleyen felsefeciler.

meşşaiyyun / meşşâiyyun

  • Akla güvenip peygambere inanmayan felsefeciler.

metaib

  • Seçilmiş ve güzel şeyler.

metruk

  • Terkedilmiş, bırakılmış, kullanılmaktan vazgeçilmiş, metruk hadis; amel edilmeyecek derecede zayıf.

mu'tezile

  • Aklı ön plâna alan ve "kul kendi fiillerinin yaratıcısıdır" diyerek, ehl-i sünnetten ayrılan fırka. Bunlara kaderiyeciler de denir, önderleri Vâsıl b. Ata'dır.

mübeşşirin / mübeşşirîn

  • Müjdeciler.
  • Müjde verenler. hayırlı haber getirenler.
  • Peygamberlerin (A.S.) bir vasfı.
  • Çok müjde verici.

mübrem

  • Kaçınılmaz olan. Vazgeçilmez olan. Acele yapılması lüzumlu bulunan. Elzem.
  • Kaçınılmaz, vazgeçilmez.
  • Kaçınılmaz, vazgeçilmez.

mücteba / müctebâ

  • Seçilmiş. Kıymetli, ihtiyar olunmuş.
  • Seçilmiş mânâsına, Resûlullah efendimizin mübârek sıfatlarından. Eğer ümmet isen, ol müctebâya, Uymalısın sünnet-i Mustafâ-yı safâya.
  • Seçilmiş, kıymetli.

müdakkikin / müdakkikîn

  • İncelemeciler.

müeccel

  • Tecil edilmiş, ileriye bırakılmış, ileride yapılmak üzere vakti belirtilen, ertelenmiş.

muhadea

  • Aldatmak, hilecilik, oyun etmek.

muharrif

  • Tahrif eden. Bozan. Silen. Hilecilik yapan.

muhayyer

  • (Hayr. dan) Seçilmesi serbest olan. Seçmece. Beğenmece.
  • Seçilmesi serbest olan seçmece, beğenmece.

muhtar

  • İhtiyar eden. Seçilmiş olan.
  • Hareketinde serbest olan. İstediğini yapmakta serbest olan. Hür.
  • Köyde veya şehrin mahallesinde seçimle o semtin idâre ve hükümet işlerini üzerine alan kimse.
  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ism-i şerifi.
  • Seçilmiş, seçkin.
  • Hareketinde serbest olan, istediği gibi davranan.
  • Peygamberimizin isimlerinden.

muhtar kavl / muhtâr kavl

  • Bir mes'elede, bir mezhebin âlimlerinin çoğu tarafından mezhebin içinde mevcûd ictihâdlardan (büyük âlimlerin kitâb ve sünnetten çıkardıkları hükümlerden) seçilen ve bu seçime göre üstün tutulan ve fetvâya esâs alınan kavl, söz.

muhtediane / muhtediâne

  • Hile ve dalaverecilikle. (Farsça)

mukallidin-i maddiyyun / mukallidîn-i maddiyyun

  • Materyalistlerin taklitçileri, taklitçi materyalistler, maddeciler.

mukattaat

  • (Tekili: Mukattaa) Kat' edilmiş, kesilmiş şeyler.
  • Kısaltmalar.
  • Çeşitli gazel ve kasidelerden seçilmiş beyitler.
  • Herbiri bir kelimeye delâlet eden harfler.

mumatala-i hak / mumâtala-i hak

  • Hak, borç vs. yerine getirmeme ve ödemeyi erteleme, tecil etme.

mümeyyez

  • (Meyz. den) Seçilmiş, ayrılmış, temyiz edilmiş.

mümtaz

  • Diğerlerinden ayrılmış, üstün, seçkin, seçilmiş.
  • Ayrı tutulan.

mümtaz bulunmak

  • Benzerlerinden ayrılmış, seçilmiş bulunmak.

mümtaze / mümtâze

  • Seçilmiş, ayrılmış.

münakkah

  • (Nakh. dan) En iyileri seçilmiş. Müntehab, güzide.
  • Soyulmuş, temizlenmiş, ayıklanmış.
  • İdâre gayesiyle fazlası kesilmiş masraf.

münakkahiyet

  • Ayıklanma, soyulma. En iyileri seçilme.

müntahab / منتخب

  • Seçilmiş, seçkin. (Arapça)

müntehab / مُنْتَخَبْ

  • Seçilmiş.
  • Seçilmiş. Güzide. İntihab ve ihtiyar olunmuş.
  • Seçilmiş.
  • Seçilmiş.

müntehabat / müntehabât

  • Seçilen ve belirlenen bölümler.
  • Güzideler, seçilmiş olan şeyler.

müntehap

  • Seçilmiş.

müreccah

  • Tercih edilen, seçilen.

murteza

  • Beğenilmiş. Seçilmiş. Makbul. Rağbet gören. Beğenilen.
  • Hz. Ali'nin (R.A.) bir lâkabı.

mürteza

  • Beğenilmiş, seçilmiş, ihtiyar olunmuş.

musahi / musahî

  • Bir şeyin hâlisi. Seçilip ayrılmışı.

müsecca'

  • Secilendirilmiş. Cümlelerin sonu veya ortası kafiyeli olan nesir.

muslihun / muslihûn

  • (Muslihîn) Islah edenler. Düzeltip iyileştirenler. Terbiyeciler.

mustafa / مصطفي

  • (Safvet. den) Güzide. Istıfâ edilmiş. Has ve seçilmiş.
  • Hz. Peygamber'in (A.S.M.) mübarek bir ismi.
  • Seçilmiş, seçkin; Hz. Muhammed'in (a.s.m.) isimlerinden biri.
  • Seçilmiş mânâsına, Resûlullah efendimizin mübârek isimlerinden biri. Mü'min olanların çoktur cefâsı, Âhirette vardır zevk ü sefâsı, On sekiz bin âlemin Mustafâsı, Adı güzel kendi güzel Muhammed.
  • Peygamberimizin "arınmış, seçilmiş" mânâsında bir ismi.
  • Seçilmiş.

müstemlekecilik

  • Sömürgecilik.

müsterat

  • İhtiyar olunmuş, beğenilmiş, seçilmiş.

müteaccilane / müteaccilâne

  • Acelecilikle, acele ederek. (Farsça)

müteaccilin / müteaccilîn

  • (Tekili: Müteaccil) Acele edenler, aceleciler.

mütehalikane / mütehâlikâne

  • Acelecilikle, çabuklukla. (Farsça)

mütemeyyiz

  • (Çoğulu: Mütemeyyizîn) Seçilen, seçkin.

mütemeyyizin / mütemeyyizîn

  • (Tekili: Mütemeyyiz) Seçkin kişiler, seçilen kimseler, mütemeyyizler.

muzahrefiyet

  • Sahtecilik; süsleyip cilalamak sûretiyle aslı gibi, doğal gibi göstermeye çalışmak.

muze-duzi / muze-duzî

  • Çizmecilik. (Farsça)

na-refte

  • Gidilmemiş, geçilmemiş. Kimsenin gidip geçmediği yer. (Farsça)

necil

  • (Necile) Soyu temiz. Soylu.
  • Ağaç yaprağından bir cins.

nemmam

  • (Nemmas) : Koğuculuk ve nemimecilik eden. Dedikoducu.

nübüvvet

  • Peygamberlik; insanları Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için Allahü teâlâ tarafından seçilmiş kimselere verilen peygamberlik vazîfesi.

nuhbe

  • Herşeyin seçkini, iyisi.
  • Seçkin, seçilmiş, müntehab, güzide.
  • Korkak.

nüktedani / nüktedânî

  • Nüktecilik, nüktedanlık.

ocak imamı

  • Tar: Yeniçeri Ocağı'nın imamı. Cami-i Miyane adını alan ve ilkin mescid halinde bulunan Orta camii, Hicri 1000 senesinde büyütülerek cami haline getirilmiştir. Camiin imamı, hatibi, müezzini, muarrifi ve kayyumu vardı. İmam, Yeniçeriler arasında okuyup yazan ve tahsil görenlerden seçilirdi.

pesendide

  • Beğenilmiş, seçilmiş, müntehab. (Farsça)

rabb-ül erbab

  • Bütün sâhiblerin, terbiyecilerin Rabbi, Allah. (C.C.)

racih / râcih

  • Üstün, seçilen.

rah-ı ictiba / râh-ı ictibâ

  • Tasavvufta Allahü teâlâya kavuşturan yollardan biri. Seçilmişlerin yolu.

rasyonalizm

  • Fls: Akliyecilik. Her şeyin yalnız akıl ile bilinebileceğini iddia eden bir felsefi görüş. (Fransızca)

recin

  • Devecilerin ini.

reh-güzer

  • (Reh-güzâr) : Geçilen yol. Yol üstü. Geçit. (Farsça)

resul-i müçteba / resul-i müçtebâ

  • Seçilmiş resul, peygamber.

risale-i bergüzide / risale-i bergüzîde

  • Seçkin, seçilmiş risale.

safiyullah

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismidir. Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir. Hz. Adem'in de (A.S.) bir ismidir.

sarp

  • Dik, çıkması ve geçilmesi güç (yer).

saye-endaz

  • Gölge salan. (Farsça)
  • Mc: Koruyuculuk eden, himâyecilik yapan. (Farsça)

selef

  • (Self) Eskiden olan. Evvelce bulunmuş olan.
  • Yerine geçilen.
  • Önde olmak, ileri geçmek.
  • Eski adam.

septisizm

  • Fls: Müsbet veya menfi hiçbir kat'i hükme varamıyan ve dâim şüphe içinde olmayı kabul eden sapık felsefe sistemi. Şüphecilik. (Fransızca)
  • Şüphecilik felsefesi, kararsızlık.

seyr-i muradi / seyr-i murâdî

  • Murâdların, seçilmişlerin Allahü teâlânın lutf ve ihsânı ile çekilerek kavuştukları yol.

sidretülmünteha / sidretülmüntehâ / سدرة المنتها

  • Uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine geçilemeyen bir ağaç. (Arapça)

sırat

  • Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü.
  • Âhirette cennete gitmek için üstünden geçilen köprü.

sırat köprüsü / sırât köprüsü

  • Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü.
  • Cennet'e geçilmek üzere, Cehennem üzerine kurulmuş, mâhiyeti kesin bilinmeyen köprü. Buna, yalnız sırât da denir.

sosyalizm

  • İktisadî teşebbüsleri ve teşekkülleri devlete vermek isteyen görüş. İştirakiyecilik. Güya, herkese müsavi mal verme esasını idare sisteminde yerleştirmeyi ve mal birliğini iddia eden ve insan fıtratına zıt olarak hürriyetleri daraltıcı ve din aleyhdarı bir sistem. Serserilere, zenginlerin mallarını (Fransızca)

surre

  • Para kesesi, cüzdan. Osmanlı pâdişâhlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn (Mekke ve Medîne) halkına ve buralarda geçici olarak bulunan müslümanlara, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölge sindeki diğer idârecilere gönderdikleri para ve d

ta'til

  • Çalışmağa ara vermek. Çalışmayı durdurmak. İzine başlamak.
  • Kesmek.
  • Muattal bırakmak.
  • Ziynetsiz etmek, süssüz yapmak.
  • Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.

taaccül

  • Acelecilik. Acele etmek.

taaccülat

  • (Tekili: Taaccül) Acele etmeler. Acelecilikler.

tabi'iyyun / tabî'iyyûn

  • (Bak. TABÎ'İYYECİLER)

tahavvür

  • Tezlik, acelecilik.

tatil

  • Çalışmaya ara vermek, izine başlamak, kesmek, Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.

teke

  • Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen. (Farsça)
  • Bir cilt defter. (Farsça)
  • Tezek. (Farsça)

terk / ترک

  • Bırakma. (Arapça)
  • Vazgeçme. (Arapça)
  • Ayrılma. (Arapça)
  • Terk edilmek: (Arapça)
  • Bırakılmak. (Arapça)
  • Vazgeçilmek. (Arapça)
  • Terk etmek: (Arapça)
  • Bırakmak. (Arapça)
  • Vazgeçmek. (Arapça)
  • Ayrılmak. (Arapça)

tiyese

  • (Tekili: Teys) Erkek keçiler, tekeler.

ukul-ü aşere / ukûl-ü aşere

  • Bazı eski felsefecilere göre kâinatı idare eden on akıl; birincisi Allah'ın yarattığı akıl, diğerleri de ondan türemiş akıllar.
  • Bazı eski felsefecilere göre kâinatı idare eden on akıl (Onlara göre birinci akıl Allah'ın yarattığı akıldır, diğerleri ise, her biri, sırasıyla bir sonrasını türetmiştir.).

ülkü

  • Bazı öz türkçecilik taraftarlarınca kullanılmış bir kelimedir. Divan-ı Lügat-ıt Türk'te "Peyman" mânasına geldiğine merhum A. Hamdi Elmalılı işaret ediyor: "Ahd ü misak" da denir. Emanî, ideal mânâsına kullananlar varsa da yanlıştır.

ulü'l-emr

  • Emir sahipleri, buyruk sahipleri, kadılar, idareciler, yöneticiler.
  • İdareciler, devlet yöneticileri.

ulül'emr

  • Emir verenler, idareciler.

ümera / ümerâ / اُمَرَا

  • Âmirler, idareciler.
  • İdareciler.

vülat-ı emr / vülât-ı emr

  • Vâliler. İşin başındakiler, idareciler. İdareye memur zâbitler.

yed-i emin / yed-i emîn

  • Kanunen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.
  • Mahkemece kendisine bir şey emanet olunan kimse.
  • Emniyetli, tehlikesiz ve korkusuz yer.
  • Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir lâkabı.
  • Kânûnen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.Mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse; güvenilir, emin el.

yogi

  • Hindistan'da çilecilere (yogalara) verilen isim.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın