Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Dost
ifadesini içeren
220
kelime bulundu...
ah / اخ
Kardeş, birader.
Dost.
Kardeş.
(Arapça)
Dost.
(Arapça)
ahbab / ahbâb / احباب
Dost. Sevilen dostlar. Sevilenler. Ehibbâ, muhibler.
Dostlar, sevenler.
Sevilenler, dostlar.
Dostlar.
Dostlar.
(Arapça)
Dost.
(Arapça)
ahbab-ı uhrevi / ahbab-ı uhrevî
Âhiretteki dostlar.
ahbap / احباب
Dostlar, sevgililer.
Dostlar, sevdikler.
(Arapça)
ahdan
(Tekili: Hıdn) Dostlar, yoldaşlar.
ahibba / ahibbâ / احبا
Dostlar, arkadaşlar.
Dostlar, sevilenler; sevgililer.
(Arapça)
ahilla
(Ehillâ) Sadık ve samimi arkadaşlar. En sadık dostlar. Haliller.
ahlal
(Tekili: Hıll) Samimi dostlar, yâranlar.
ahu
Kardeş, dost.
ahyar
Hayırlılar.
Dostlar.
İyilik sevenler. (Eşrar'ın zıddı)
asar-ı üns ve ülfet / âsar-ı üns ve ülfet
Dostluk ve yakınlık izleri.
asdika / اصدقا
Sâdıklar. Sabık ve sadık dostlar.
İçi dışına, sözü işine uygun olanlar.
Samimi dostlar, sadıklar.
Gerçek dostlar.
(Arapça)
ashab / ashâb / اصحاب
Dostlar, arkadaşlar.
(Arapça)
Sahipler.
(Arapça)
aşir
Onda bir. On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası.
Kur'an-ı Kerimin on cüz'ünden herbiri veya on âyetlik bir parçası.
Dost, yardımcı, yardak.
Koca.
Kabile.
Kötülükte yardımcılık eden.
Sahip.
Toz.
aşna / âşnâ / آشنا
Tanıdık, dost, aşina.
(Farsça)
aşna-yan
(Tekili: Aşnayî) Dostluklar, âşinalıklar, haberdarlıklar.
(Farsça)
aşnayan / âşnâyân / آشنایان
Tanıdıklar, dostlar.
(Farsça)
aşnayi / âşnâyî / آشنایى
Dostluk.
(Farsça)
Bilme, haberdarlık.
(Farsça)
aziz / azîz
İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu.
Dost.
Şerif.
Nadir.
Dini dünyaya âlet etmeyen.
Sireti temiz.
Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sahibi.
Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir.
biraderane
Dostça, kardeşçe.
(Farsça)
bitane
(Çoğulu: Betâyin) Çarşaf.
Kaftan astarı.
Dostluk.
Hâlis olmak.
Kuvvetli olmak.
çar-yar
Dört dost. (Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (R.A.) lerin nâmları.) Dört Halife, Hulefâ-i Erbaa veya Ashab-ı Güzin diye de ihtiramla anılırlar.
ciharyar-ı güzin / cihâryâr-ı güzîn
Seçkin dört dost; dört halife; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (r.a.).
dahil / dahîl
Yabancı, sığınan, sığınmış. Muhacir.
Birisinin içyüzü, niyet ve mezhebi. Dâhil ve içerde. Birisinin bütün gizli ve sırlı işlerine vâkıf olan dost ve hemdemi.
Evvelâ alâkasız olup sonradan bir cemaate dâhil olan.
Edb: Başka bir dilden olup, sonradan diğer bir dile geçe
dem-saz
Arkadaş, refik, hem-dem, dost. Sırdaş.
(Farsça)
dem-sazi / dem-sazî
Dostluk, arkadaşlık. Sırdaşlık.
(Farsça)
dost
(Çoğulu: Dostân) Sevilen insan, muhib, yâr.
(Farsça)
Erkek veya kadın sevgili, mâşuk, mahbub, mâşuka, mahbube.
(Farsça)
Hakiki dost ve âşıkların ve âriflerin âşık oldukları Allah.
(Farsça)
dost-u kadim
Eski dost.
dostan
(Tekili: Dost) Dostlar.
dostane / dostâne / دوستانه
Dostça, dostlukla.
(Farsça)
Dost gibi.
Dostça.
(Farsça)
dosti / dostî / دوستى
Dostluk.
(Farsça)
Dostluk.
(Farsça)
dostkam / dostkâm / دوستكام
Dost canlısı.
(Farsça)
dust / dûst / دوست
Dost.
(Farsça)
Sevgili.
(Farsça)
Tanrı.
(Farsça)
eazz-i ahibba / eazz-i ahibbâ
Dostların en azizi.
ehabb-ı ehibba
Dostların, ahbabların en sevgilisi.
ehibba / ehibbâ / احبا
(Tekili: Habib) Habibler, dostlar, sevgililer.
Dostlar, sevdiği kimseler.
Dostlar.
(Arapça)
ehil
Dost, sahip, usta.
ehilla
Dostlar, kardeşler.
ehl
(Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz.
Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur. Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder. Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline v
ehl-i kalb / اَهْلِ قَلْبْ
Kalb gözü açık Allah dostları.
ehl-i sahv
Uyanık iken hakikatlere görerek ulaşan Allah dostları.
ehl-i tarikat ve velayet / ehl-i tarîkat ve velâyet
Tarikata mensup olanlar, tasavvufla ilgilenenler ve Allah dostları, velîler.
ehl-i velayet / ehl-i velâyet
Veliler, Allah dostları.
ehl-i velayet ve tahkik / ehl-i velâyet ve tahkik
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini delilleriyle bilen Allah dostu âlim kimseler.
ehl-i vifak
Birbirleriyle dostça yaşayanlar.
ehlullah
Allah dostları.
elhubbu-lillah
Allah için sevmek. Muhabbet, dostluk, sevgi sırf Allah içindir. Hoş geçim, insanlara olan muhabbet Cenab-ı Hakk'ın rızası içindir.
elif
Munis, sahip, dost.
enis / enîs / انيس / اَن۪يسْ
(Üns. den) Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili.
Sulu ve ağaçlı yerlerde bulunan ve sesi gayet hoş bir kuş. Çeşitli nağmelerde öter, kâh deve gibi kükrer ve at gibi kişner; insana alışır.
Yaban horozu.
Dost, arkadaş.
Yarattığı varlıklara karşı çok yakın, dost olan Allah.
Dost, arkadaş.
Dost.
(Arapça)
Sevgili.
(Arapça)
Dost.
enis-i dil
Gönül dostu.
evidda
Ahbablar. Hâlis ve sâdık dostlar.
evliya / evliyâ / اَوْلِيَا
Velî kelimesinin çoğuludur.
Dostlar.
Allahü teâlânın sevgili kulları, nefsin esâretinden kurtulup, sözleri, işleri ve hareketleri İslâmiyet'e uygun olanlar, devamlı Allahü teâlâyı hatırlayıp, ananlar.
Allah dostları.
evliya-yı meşhure
Meşhur evliyalar, Allah dostları.
fakd-ül ahbab
Ahbabsızlık, dostsuzluk. Ahbabın bulunmayışı.
fakdü'l-ahbap
Sevgililerin, dostların yok oluşu, onları kaybetme.
fenafilihvan
(Fenâ fi-l-ihvân) Tefâni. Yani; kardeşlerin birbirinde fâni olması; kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtı ile fikren yaşaması. Samimi ihlâs üzerine müesses en yakın dostluk, en fedakâr ve en civanmert kardeşlik.
firaku'l-ahbap
Dostlardan ayrı düşme.
firkat
(Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
fütüvvet
Dostlara afv ve safh ile muamele.
Yiğitlik. Cömertlik. Lütuf ve ihsankârlık.
Kerem ve seha.
Soy temizliği.
gaşiye
Perde. Örtü.
Kıyamet.
Dilenci ve cerrar.
Ziyârete gelen dostlar gurubu.
gına
Zenginlik. Yeterlik.
Tok gözlülük.
Mülâki olmak. Bir kimseye dostluğunda devamlı olmak.
Bıkma, usanç.
Şarkı söylemek. Teganni etmek.
gulampare
Dost, sevgili, mahbup. (Halk ağzında kulampara şeklinde kullanılır.)
habib / habîb / حبيب
(Hubb. dan) Sevilen. Sevgili. Seven. Dost.
Sevgili, dost.
Sevgili.
(Arapça)
Dost.
(Arapça)
Hz. Muhammed.
(Arapça)
Habibe / habibe
Sevilen. Sevgili. Seven. Dost.
hadin / hadîn
(Çoğulu: Hudenâ) Sâdık dost, vefadar arkadaş.
hadin-i kadim / hadîn-i kadîm
Eski dost.
halal / halâl
Dostluk, ahbaplık.
İki şey arasında açıklık olma.
Dostluk.
İki nesne arası açık olmak.
halalet
İki şeyin arası açık olmak.
Dostluk. Samimi dostluk.
halil / halîl
Samimi dost. Sâdık dost.
Nahif ve fakir kimse.
Dost.
Hz. İbrahim.
Dost.
Dost.
Zevc, koca.
Samimi dost.
halil-ür rahman
Allah'tan başkasından hiçbir zaman yardım dilemeyip, O'nun dostluğunu ihtiyar eden Hz. İbrahim'in (A.S.) lâkabıdır.
haliliye / halîliye
Allah'ın dostu (Halîlullah) ünvanına sahip olan Hz. İbrahim'in örnek alındığı yol.
Dostane münasebet ve samimi kardeşlik.
haliliyye
Samimi dostluk ve kardeşlik.
halilullah / halîlullah
Allah'ın dostu, Hz. İbrahim (A.S.).
Allahü teâlânın dostu mânâsına İbrâhim aleyhisselâmın lakabı. Halîlürrahmân da denir.
"Allahın dostu" mânâsında ibrahim aleyhisselâmın namı.
hall
Sağlamlaştırmak.
Dostluk, sadâkat.
Fakir, hastalıklı, nahif insan.
Sirke.
halsan
Kişinin dostu, sevgilisi ve yâri.
harif
(Hırfet. den) Meslekdaş, san'at arkadaşı. Teklifsiz dost.
Herif, âdi insan.
hemdem / همدم
Arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
(Farsça)
hevahah
Sevilen, muhib, dost.
(Farsça)
hibab
Dostluk, sevmek.
(Tekili: Habb) Tohumlar, taneler.
Haplar.
hibb
Seven. Dost. Muhabbet eden, arkadaş.
hicr
Men etmek; akıl ve bâliğ olmamış çocuk, deli, bunak, sefih yâni malını kötü yere harcayan ve borçlu gibi kimseleri, tasarruf-i kavlîsinden yâni alış-veriş, kirâlama, havâle, kefillik, emânet ve rehin alıp-verme, hibe gibi işlerin tasarruflarından men' etme.
Dostluğu bırakmak, dargın
hicran
Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.
hılal
(Çoğulu: Ahılle) Diş arasını ayıklamakta kullanılan nesne. Dostluk.
hilal
Sâfi ve halis.
Sıdk ile dostluk etmek.
Ara. Aralık.
Zaman ve vakit.
İki şey arasına sokulmuş olan.
Buluttan yağmurun çıktığı yer.
Gr: Bir kelimenin aslını ve ondan türeyenleri gösteren tertip.
Kulak ve diş karıştırmak gibi şeylerde kull
hilalet
Samimi dostluk.
hıllet
Samimî dostluk, takdir edici arkadaşlık.
hillet
(Çoğulu: Hillel - Hilâl) Samimi ve cân-ı gönülden olan dostluk. En güzel takdir edici ve samimi arkadaşlık.
Kılınç gediği.
Nakışlı deri.
Ağızda bâki kalan dişler.
Dişler arasında kalan yemek artığı.
Halîl (dost) olmak, dostluk. Halîlullah İbrâhim aleyhisselâma mahsûs bir makâm.
hıllet / خِلَّتْ
Dostluk.
hıllet-i ibrahim
İbrahim'in (a.s.) dostluğu, dostluk sıfatı olan samimî dostluk, takdir edici arkadaşlık.
hılm
Dost.
hizbullah
Allah için din uğrunda ciddi gayret sâhibi olan ve din düşmanlarıyla aslâ hakiki dost olmayan mücahid cemaat. "Hizb-ül Kur'an" tabiri de aynı mânada kullanılır. (Kur'an-ı Kerim'de 5:56 ve 58:22 âyetlerinde zikredilir.)
hizmet-i mevla / hizmet-i mevlâ
Dostumuz ve gözeticimiz olan Allah'ın hizmetinde bulunma.
hubb
(Hibâb - Hibb - Mehabbet) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine sevdirmek.
Hulus, lüzum ve sübut.
Muhafaza ve imsâk.
hubbe
Dostluk.
hudena
(Tekili: Hadîn) Sâdık dostlar, vefakâr arkadaşlar.
hukukperver
Geçmişi unutmayan, haklara hürmetkâr kimse. Vefalı ve sâdık dost.
(Farsça)
hukukşinas
Hukukçu, hukuk ilmini bilen.
Vefâlı kimse. Sâdık dost.
hulalet
Samimi dostluk arkadaşlık.
hull
Dost.
hullan
(Tekili: Halil) Sâdık dostlar, arkadaşlar.
hulle
(Çoğulu: Hılâl) Dostluk.
hullet / خلت
(Çoğulu: Hulel) İçten, samimi sevgi. Dostluk. Muhabbet. Haslet.
Dostluk.
hulule
Dostluk.
hulus
Hâlislik. Saflık.
Samimiyet. Hâlis dostluk. İçden davranmak. Her hayırlı işi ve ameli Allah rızâsını niyet ederek yapmak.
hulusiyyet
Hâlislik. Samimi dostluk.
ibn-ül üns
Dost.
ibrahim halilullah
Allah'ın dostu Hz. İbrahim.
ihevat
(Tekili: İhve) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar.
Tarikat arkadaşları.
ihvan / ihvân / اخوان
( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost.
Sâdık arkadaşlar.
Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.
Dostlar.
(Arapça)
ihvaniyat
Arkadaşlar, eş dost mektubları.
iltiyak
Sıkı fıkı dost olma, candan arkadaş olma.
irtibat
Bağlanmak, raptedilmek. Muhabbet, dostluk ve alâkadarlık.
Düşmana karşı cenk için hudutta at sahibi olmak.
ıstıhab
Saklama, gizleme.
Dostluk kurma.
Konuşma, musâhabe etme.
istihbab
Bir şeyi iyi ve güzel addetmek.
Dost edinme.
Müstehab etmek ve olmak.
ıstına-i sıddık
Sâdık dost seçme.
kafile-i ahbab
Dostların oluşturduğu topluluk.
karin / قرین
Yakın.
(Arapça)
Eş dost.
(Arapça)
keşfü'l-kubur velisi / keşfü'l-kubur velîsi
Kabirdeki ölülerin hallerini anlayan ve bilen Allah dostu zât, evliya.
mecma-ı ahbap
Dostların toplandığı yer.
mecma-i ahbap
Dostların toplandığı yer.
meşreb-i hıllet
Yakın dostluğu öngören hareket tarzı.
mevali / mevalî
Efendiler.
Azad edilmiş köleler.
Azad edenler.
Mevleviyyet pâyesine ulaşmış sarıklı âlimler.
Dost ve komşular.
Yardımcılar.
meveddet
Dostluk. Sevgi. Muhabbet. Muhabbet etmek. Sevmek.
Sevme, sevgi, dostluk.
Dostluk, sevgi.
mevla
Sahib. Rabb.
Efendi. Köleyi âzad eden.
Şanlı. Şerefli. Mâlik.
Mün'im-i Mutlak olan Cenab-ı Hak (C.C.).
Terbiye eden, mürebbi.
Yardımcı, muavenet eden.
Dost ve komşu.
Azâd olan.
mevla-yı kerim / mevlâ-yı kerîm
İkramı bol olan dostumuz ve gözeticimiz Allah.
mevt
Ölüm. Âhirete göç. Dünyadan gitmek.
Mevt, mü'minler için dünya vazifelerinden ve imtihanından bir paydostur.
mihrbani / mihrbanî
Dostluk, muhabbet, sevgi.
(Farsça)
müanese
Dostane görmek, görüşmek. Karşılıklı ünsiyet etmek.
müdahin
Dalkavuk. Yüze gülen. Birisini yalandan yüzüne karşı medheden. Menfaat koparmak için dostluk eden.
müdara
Dost gibi görünme. Yüze gülme.
Başkalarının fikirlerine uyarcasına hareket etmek.
Sulh ve salâh üzere bulunmak. (Meşru bir surette ve iyi bir netice için yapılan müdârâ memduhtur. Fena bir netice için ise, kötüdür; İslâmlığa yakışmaz, İslâm onu men'eder.)
müdarat
(Dery. den) Dost gibi görünme, yüze gülme.
müfarakat
Ayrılık. Bir yere bırakıp gitmek. Dostlarından ayrı düşmek.
Fık: Karı-kocanın talâk veya fesh ile birbirlerinden ayrılmaları.
muhadenet
Yakın ahbablık, samimiyet. Dostluk.
muhale
Dostluk, sadâkat.
muhaleset
(Hulus. dan) Birbirlerine iyi muamele etme. Birbirleriyle dostça geçinme.
muhibb
Seven. Muhabbet eden. Dost. Hayrı isteyen.
muhibban / muhibbân
(Muhibbin) Dostlar. Muhabbet edenler. Sevilenler. Sevgi besleyenler. Bir kimsenin taraflıları.
(Farsça)
Dostlar, ahbaplar, sevilenler.
muhibbane
Severek. Dostça. Dosta yakışır surette.
(Farsça)
muhibbe
Kadın sevgili. Kadın dost.
muhlisane / muhlisâne
Hâlisâne. Samimi olarak. Dostlukla. Riyâsızlıkla.
(Farsça)
mültefit
İltifat edici, teveccüh edip yüz gösteren. İyi muâmele edip dostluk gösteren.
mümaşatkar / mümaşatkâr
Dost geçinerek, kusurlara göz yumarak, müdara suretiyle.
(Farsça)
mümazaka
Dostluk hususunda riyâ gösterme.
mümazik
Gerçek dost olmayan kimse.
munis
Canayakın, dost.
musadakat
(Sıdk. dan) Karşılıklı dostluk.
musadeka
Dostluk.
musafat
(Safvet. den) Samimi ve hâlis dostluk.
müşayaa
Biriyle dostluk etme.
Birine uyma, tâbi olma.
Çağırmak.
Haykırmak.
müştakan / müştâkan
Aşk ve iştiyakla bağlı olan dostlar.
mütehabb
(Hubb. dan) Birbirine dost olan. Birbirini dost sayan.
mütesafih
Musafaha eden. Dostluk ve selâm için elele veren.
muvalat
Dostluk, karşılıklı sevgi. Yardım, koruma.
Dostluk, karşılıklı sevgi, koruma, yardım.
müvalat / müvâlât
Dostluk.
Abdest alırken her uzvu ara vermeden birbiri ardınca yıkamak.
Dostluk, karşılıklı sevgi.Tebrik ile terdif ederim arz-ı hulûsu, Kalbimdeki sıdk u müvâlât senindir.
müvalefe
Birbiriyle üns tutmak, dostluk kurmak.
müvanese
Üns tutmak, dostluk kurmak.
muvasat
Yardım, dostluk, muavenet, iyilik.
Ölen bir memurun ailesine maaş bağlama.
rahman / rahmân
"Dünyâda dost olsun düşman olsun, lâyık olsun olmasın, mü'min olsun kâfir olsun bütün yaratıklara rızık ve sayısız nîmetler veren" mânâsında Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden).
raz-dan
Sırrı bilen, sırra ortak olan dost.
(Farsça)
refik / refîk
Dost ve arkadaş.
Yumuşak huylu, rıfk sâhibi.
sadakat / sadâkat
(Sıdk. dan) Dostluk. Bir kimseye Allah (C.C.) için kalbden bağlılık, kalbi ve samimi doğrulukla olan dostluk.
Dostlukta sebat, vefadarlık.
Dostluk; bir kimseye Allahü teâlâ için kalbden bağlılık; doğruluk. İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh, Doğruların yardımcısıdır hazret-i Allah.
Bağlılık, dostluk, doğruluk.
sadik
Çok sâdık, içten ve dıştan sadakatlı dost. Doğru sözlü.
sadik-ı ahmak / sadîk-ı ahmak
Ahmak dost.
Çok bağlı ahmak dost.
sadik-ı kadim
Eski dost.
sadıkan
Sâdıklar, sâdık dostlar.
(Farsça)
safh
Suç bağışlama, dostluk etme. Günah ve cürmü afveyleme.
Bir şeyin bir tarafı.
Bir şey içirme.
Yüz çevirme.
sahb
(Tekili: Sâhib) Yakın dostlar. Sâhipler.
secir
Dost.
şeker-ab
İki dost arasındaki kırgınlık, aradaki soğukluk.
(Farsça)
sıddıkin-i evliya / sıddıkîn-i evliya
Allah dostları arasında sadakatte en ileri olanlar.
sudeka
(Tekili: Sadik) Doğru ve hakiki dostlar.
sudkan
(Tekili: Sadîk) Hakiki ve doğru dostlar. Sadîkler.
tahabbüb
Sevgi göstermek, muhabbet beslemek. Bir kimseyi dost ittihaz etmek. Sevdirmeği istemek.
takıyye
İdâre, korunmak, sakınmak; iki yüzlülük; sevmediği kimse ile dost geçinmek. Bir kimsenin hakîkatte sâhib olduğu görüş ve inancını saklaması.
teceyyüf
Dost edinmek.
tehabb
Dostluk etme. Muhabbet, sevişme.
tekrim-i evliya
Allah dostlarına hürmet etme, saygı gösterme.
tesahup
Sahiplenme, dost edinmek.
teveddüd
Tedricen kendini sevdirmek. Dostluk etmek.
Cenab-ı Hakk'ın çeşitli ve lezzetli nimetler vererek insanlara kendisini sevdirmesi.
tevella
(Tevelli) Birisini dost edinme.
Bir işi üzerine alma.
Dönme, yönelme, i'raz etme.
Ehl-i Beyt'e tam sevgi.
Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.
tevelli / tevellî
Dostluk, birisini Allah rızâsı için sevme, dost edinme.
ücahin
(Çoğulu: Acâhine) Hizmetkâr.
Aşçı. Dost.
Deyyus.
uhuvvet
Kardeşlik. Din kardeşliği. Samimi dostluk.
Kardeşlik, dostluk, bağlılık.
ülfet / الفت
Bir topluluğun din ve dünyâ düşüncelerinde inançlarında birbirlerine uygun olmaları. Dostluk, yakınlık kurmak, kaynaşmak.
Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma.
Alışma, kaynaşma.
Görüşme, konuşma.
Dostluk.
Dostluk.
(Arapça)
Kaynaşma.
(Arapça)
Görüşme, konuşma.
(Arapça)
Ülfet etmek:
(Arapça)
Dostluk kurmak.
(Arapça)
Kaynaşmak, alışmak.
(Arapça)
Görüşmek, konuşmak.
(Arapça)
umde
İnanılacak şey.
Prensip, temel fikir.
Dostluk. Güvenilecek yer veya kimse.
Kavim veya kabilenin muteber ve mu'temedi olan. Reis. Serasker.
ünsiyet
Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık.
Dostluk, yakınlık, alışkanlık.
Alışkanlık, dostluk.
ünsiyetkar / ünsiyetkâr
Dostça, cana yakın bir şekilde.
ünsiyetkarane / ünsiyetkârâne
Dostça, canayakın bir şekilde.
ünsiyetli
Canayakın, dost.
vedad
Dostluk. Sevme. Sevgi.
vedd
Dostluk. Sevgi, muhabbet.
vefa / vefâ / وفا
Ahdinde, sözünde durma.
Sevgi ve dostlukta sebat ve devam.
Ödeme.
Yetişme.
Dince ve akılca lâzım gelen şeyi yerine getirip uhdesinden çıkma.
Sözünde durma.
(Arapça)
Dostluğu sürdürme.
(Arapça)
Vefâ etmek:
Sözünde durmak, vefa göstermek.
(Arapça)
vefadar / vefadâr / vefâdâr
Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
Vefalı, dostluğu devamlı.
Vefâlı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
vefakar / vefakâr
Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
vekire
Satın alınan veya yeni yapılan bina için, ahbaba, eşe dosta verilen ziyafet.
vela-perver
Dostluk gösteren, dostluk besleyen.
(Farsça)
velayet / velâyet / ولایت
Veli olan kimsenin hali. Velilik, dervişlik.
Dostluk.
Sadakat.
Başkasına sözünü geçirmek. Bir şeye kudret cihetiyle bizzat mutasarrıf olmak.
Veli olan kimsenin hali, dervişlik, dostluk, sadakat, başkasına sözünü geçirmek.
Velîlik.
(Arapça)
Dostluk.
(Arapça)
Otorite.
(Arapça)
velayet-i kamile / velâyet-i kâmile
Mükemmel velilik; kulluk noktasında mânevî mertebeleri aşarak Allah'ın yakınlığını ve dostluğunu elde etme mükemmelliği.
veli / velî
Allah dostu.
veliyy
(Çoğulu: Evliyâ) Yakın.
Amcazâde, emmi oğlu.
Yar, dost.
veliyyullah
Allah'ın velisi, dostu.
vidad / vidâd / وداد
Dostluk. Sevmek. Muhabbet.
Dost ve muhib.
Her şeye muhabbeti olan.
Sevgi.
(Arapça)
Dostluk.
(Arapça)
vidd
Muhabbet, dostluk, sevgi.
vifak
Dostça bir fikir üzerinde birleşmek. Samimi anlaşmak.
Barış.
Uygunluk.
vila'
Birbirinin ardı sıra gelmek.
Abdest esnasında uzuvları yıkarken birisi kurumadan diğerini yıkamağa başlamak.
Ahbablık, yakınlık, dostluk.
vilakar / vilakâr
Ahbab, dost.
(Farsça)
vilaperver
Dost, muhib.
(Farsça)
vilayet
Bir şeyi kudretle elde etme.
İl.
Birisine kefil olmak.
Dostluk. Muhabbet.
yar / yâr / يَارْ / یار
Dost, ahbab, tanıdık.
(Farsça)
Yardımcı.
(Farsça)
Âşık. Mâşuk, sevgili.
(Farsça)
Dost, sevgili.
Dost, sevgili.
Dost.
(Farsça)
Sevgili.
(Farsça)
Arkadaş.
(Farsça)
yar-ı baki / yâr-ı bâki / yâr-ı bâkî / يَارِ بَاقِي
Daimi ve sürekli dost.
Ölümsüz dost.
yar-ı bivefa / yâr-ı bîvefâ
Vefasız dost.
yar-ı kadim / yâr-ı kadîm
Eski dost.
yaran / yârân / يَارَانْ / یاران
Dostlar, sadık arkadaşlar, sevgililer.
Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer.
(Farsça)
Arkadaşlar, dostlar.
Yârlar, dostlar.
Dostlar, arkadaşlar.
(Farsça)
yaran-ı aşk / yârân-ı aşk
Âşıklar, aşk dostları.
yaran-ı safa / yârân-ı safâ
Zevk ve eğlence ile vakit geçiren dostlar. Safâ dostları.
yarane
Dostça.
(Farsça)
yari / yârî / یاری
Yardım.
(Farsça)
Dostluk.
(Farsça)
Dostluk.
(Farsça)
Yardım.
(Farsça)
yarı ağyar eylemek / yârı ağyar eylemek
Dost ve sevgiliyi aldatarak, araya fitne sokarak yabancılaştırmak.
yarmend
Dost, muin, yardımcı.
(Farsça)
yekruy
İki yüzlülük yapmayan, riyasız.
(Farsça)
Hâlis ve itimad edilir dost.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
mecazi
istinşa
Rebi-ül Ahir
sahib
ashab
kiyamet-i mukerrere
retm
eşhas-ı ma'rufe
nevahi
terkis
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Dost
Kendil
Olmayışın
Muhasebe
bergam
serçe parma
diyânet
genele
ilme
ahz-