ehl-i rivayet-i sadıka / ehl-i rivâyet-i sadıka

• Peygamberimizden duyulan şeyleri dosdoğru bir şekilde nakleden kimseler.

ehl-i sırat-ı müstakim

• Dosdoğru yolda olanlar.

gayr-i müstakim / gayr-i müstakîm / غَيْرِ مُسْتَق۪يمْ

• Dosdoğru olmayan.

hanifen müslimen / hanîfen müslimen

• Allah'ı bir olarak tanıyan dosdoğru bir Müslüman (Kur'ân-ı Kerimde Hz. İbrahim için söylenen bir ibare).

ihbarat-ı sadıka-i ahmediye / ihbârât-ı sadıka-i ahmediye

• Peygamber Efendimizin (a.s.m.) dosdoğru haber vermeleri.

ihbarat-ı sadıka-i gaybiye / ihbârât-ı sadıka-i gaybiye

• Gayb âlemiyle ilgili verilen dosdoğru haberler.

irşak

• Bir şeye dik bakma. Dosdoğru etme.

istikamet / اِسْتِقَامَتْ

• Dosdoğru olma.

istikāmet / اِسْتِقَامَتْ

• Dosdoğru olma.

muhlis

• Halis, katkısız, dosdoğru, her hali içten ve gönülden olan, ihlâs sahipleri, samimi ve doğru olanlar.

müstakim / müstakîm

• İstikamet üzere olan, dosdoğru olan.

mustakim / مستقيم

• Doğru, düz, dosdoğru. (Arapça)

müstakim / müstakîm / مُسْتَق۪يمْ

• Dosdoğru.

müstakimane / müstakimâne

• İstikametle, dosdoğru, düzgün biçimde.

• Dosdoğru olarak.

müstakime

• İstikametli, dosdoğru.

natık-ı sadık / nâtık-ı sâdık

• Dosdoğru konuşan.

rüşd

• Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek.
• Hayra isabet etmek.
• Büluğa ermek.
• İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek.
• Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.

sırat-ı müstakim / sırât-ı müstakim / sırât-ı müstakîm / صِرَاطِ مُسْتَق۪يمْ

• Dinin belirlediği dosdoğru yol.

• Dosdoğru yol.

sırat-ı müstakim ehli / sırat-ı müstakîm ehli

• Dinin belirlediği dosdoğru yolda olanlar.

sıratu'l-müstakim / sırâtu'l-müstakîm

• Dosdoğru yol.

tarik-i müstakim / tarîk-i müstakîm / طَر۪يقِ مُسْتَق۪يمْ

• Dosdoğru yol.