REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Değişm ifadesini içeren 146 kelime bulundu...

a'yan-ı sabite / a'yân-ı sabite

  • Allah'ın ilminde varlıkların değişmez suretleri, öz mahiyetleri.

acin

  • Rengi ve tadı değişmiş pis su.

adem-i tagayyür

  • Asla değişmeme.

adetullah / âdetullah

  • (Sünnetullah da denir.) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah'ın emirleri, O'nun koyduğu değişmez düzen. Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir. Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır. "Âdetullah" y

ahval / ahvâl

  • Hâller. Tasavvuf yolunda bulunan kimselerin, kalblerinde meydana gelen değişmeler. Hâl'in çokluk şeklidir.

asbest

  • yun. Oldukça yumuşak ve ateşle hususiyeti değişmeyen lifli bir madde.

becayiş / becâyiş

  • Değişme. Trampa. Birini verip ötekini alma. (Farsça)
  • Birini verip ötekini alma, değişme.

bedal

  • Değişme, değiştirme, mübadele. Trampa.

bey'

  • Satmak, satış yapmak, alış-veriş. İki kişinin mallarını gönül rızâsı ile değişmeleri.

ciyet

  • Bozulmuş, değişmiş olan su. Bir yere toplanıp birikmiş olan su.

diger-gun

  • Değişmiş, başkalaşmış, bozuk. (Farsça)

dinamik

  • yun. Cisimlerin hareketleriyle bunları meydana getiren sebebler arasındaki alâkayı araştıran mekanik ilminin bir kolu.
  • Hareket eden, durup dinlenmek bilmeyen, hareketli.
  • Fls: Sâbitin zıddı olarak bir kuvvet tesiriyle dâim hareket halinde bulunan ve bulunduran, bir değişmesi,

dogmatizm

  • Bazı fikirleri her zaman doğru ve değişmez kabul eden felsefe.

ecel-i müsemma / ecel-i müsemmâ

  • Belli vakit, bilinen ecel, Allahü teâlânın bir kimse için ezelde takdir ve tâyin buyurduğu (belirlediği) hiç bir şekilde değişmeyen ecel, hayâtın sonu.

el-hak

  • Hakkın ta kendisi. Tam doğrusu. Tam gerçekten.
  • Hakkı, hakkı ile izhar ve beyan eden.
  • Varlığı hiç değişmeyen, ibadete lâyık ve her hakkın sahibi, Allah (C.C.) Âdil-i Mutlak ve Vacib-i lizâtihi.

elta'

  • Boz dudaklı. Dişlerinin rengi değişmiş olan.

embriyoloji

  • yun. Biy: Canlıların başlangıçtan itibaren gelişmesini inceliyen biyoloji ilminin bir bölümü. İkiye ayrılır: 1- Ontogonez: Yumurtadan yavruların meydana gelişini inceler. 2 - Flogenez: Canlıların ilk yaratılışı ile bugünkü şekli arasında meydana gelen değişmeleri inceler. Dünyada başlangıçtan bugüne

es'ar

  • (Tekili: Sı'r) Narhlar. Satılan şeylerin bilinen ve değişmeyen fiatları.

fazail / fazâil

  • İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye karşı devamlı ve değişmez istidatlar, güzel huylar.

fazilet

  • İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez istidat, güzel vasıf, iyi huy, erdem.

gerdide / gerdîde

  • Tavır ve hâlleri değişmiş. (Farsça)

hakaik-i sabite / hakaik-i sâbite

  • Sabit, değişmez hakikatler, gerçekler.
  • Değişmez hakikatler.

hakaiku'l-eşyai sabitetün / hakâiku'l-eşyâi sâbitetün

  • Varlıkların hakikatleri sabittir, hiç değişmez.

hakikat-ı sabite / hakikat-ı sâbite

  • Sabit ve değişmez gerçek.
  • Sâbit, değişmez hakikat. (Farsça)

hakikat-i sabite / hakikat-i sâbite / hakîkat-i sâbite / حَقِيقَتِ ثَابِتَه

  • Sabit ve değişmez gerçek.
  • Sabit, değişmez hakikat.

hame'

  • Uzun müddet su ile yumuşayıp değişmiş cıvık ve kokar çamur. Balçık.

hamt

  • Şiddetli ve zahmetli olmak.
  • Çürümek.
  • Mütegayyer olmak, değişmek.

hanez

  • Mütegayyer olmak, değişmek.
  • Kokmak.

hareket

  • Kımıldanma. Davranış. Yola çıkmak. Bir cismin sabit bir noktaya göre yerinin veya durumunun değişmesi. Sarsıntı.

hat'are

  • Bir hâl üzerine karar etmeyip devamlı değişmek.

hatv

  • Rengin değişmesi.
  • Engel olmak, menetmek.
  • İplik bükmek.

havelan / havelân

  • Dönme, dolaşma.
  • Değişme.

havelan-ül havl

  • Senenin geçmesi. Senenin değişmesi.

i'rab / i'râb

  • Düzgün konuşmak ve hakikatı açıklamak.
  • Gr: Kelime ve fiillerin sonunda bulunan harf veya harekelerin değişmesi ve bu değişikliği ve sebeblerini öğreten ilim.
  • Düzgün konuşma ve hakikatı belirtme.
  • Arapça kelimelerin sonundaki harf veya harekenin değişmesi.

ihtimal

  • (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek.
  • Kabul eylemek.
  • Yükselip götürmek.
  • İhsana mukabil şükretmek.
  • Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek.

ıhtimar

  • Mütegayyer olmak, bozulmak, değişmek.

iltiak

  • Rengi bozulma, rengi değişme.

iltika'

  • İnsanın rengi değişmek. Benzi sararmak.

ind

  • Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani harekeleri değişmez. İzafete göre zamanı ifade eder (Min) harf-i cerriyle birleşebilir. Bazan da zarf olmaz. Baz

inhiraf

  • Doğru yoldan sapma.
  • Dönme.
  • Bozulma. Değişme.
  • Kırıklık.
  • Tecvidde: Harf okunduğu zaman o harfde, dil ucuna veya dil arkasına doğru bir meyli bulunmasına denir. İnhirâf sıfatının harfleri Lâm ve Ra harfleridir. Bunlara Münharif denir.

inkılab / inkılâb

  • Başka tarza değişme. Bir hâlden diğer hâle geçme. Başka türlü olma.
  • Altüst olma.
  • İnkılâp, değişme, dönüşme.

inkılab-ı ezdad / inkılâb-ı ezdad

  • Zıtların değişmesi.

inkılab-ı hakaik / inkılâb-ı hakâik

  • Gerçeklerin değişmesi.

inkılab-ı hakikat / inkılâb-ı hakikat

  • Gerçek ve doğrunun değişmesi, zıttına dönüşmesi.

inkılabat / inkılâbât

  • İnkılâblar, değişmeler.
  • Değişmeler.

inkılabat-ı ahval / inkılâbât-ı ahvâl

  • Hâl ve durumların dönüşmesi, değişmesi.

inkılabat-ı madeniye / inkılâbât-ı madeniye

  • Madenlerin alt üst olması, değişmesi.

inkılabat-ı ruhi / inkılâbât-ı ruhî

  • Ruhta ve iç yapıdaki değişmeler.

inkılabat-ı zaman / inkılâbât-ı zaman

  • Zaman içinde meydana gelen değişmeler.

ishab

  • Çok söylemek.
  • Türlü şeylerden renk değiştirmek.
  • Bir şeye fazla tama' etmek.
  • Kuyu kazıp suyu bulamamak.
  • Zehirlenme veya hastalıktan dolayı renk değişmesi.
  • Kuzu, anasını emmek.
  • Duvarı başı boş salıvermek.

istihalat

  • (Tekili: İstihale) Değişmeler, başkalaşmalar.

istihale

  • Bir şeyin terkib ve asıl şeklinin başka hâle değişmesi. Başkalaşmak.
  • Mümkün olmayış, imkânsızlık.

kalbolma

  • Başka hâle gelme. Değişme. (Türkçe)

kanun

  • (Çoğulu: Kavânin) Herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir, nehiy ve yasaklar.
  • Kaziye-i külliye. Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmez nizam.
  • Tabiat olaylarının bağlı olduğu değişmez kaide.

karar

  • Değişmez hâle gelmek.
  • Sabit ve sakin olmak.
  • Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük.
  • Gitmeyip kalmak.
  • Oturaklı yer. Sâkin olacak yer.
  • Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü.
  • Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama.
  • Dolanmak.
  • Değişmeyen istikrarlı durum, istikrar.

kaziye-i muhkeme

  • Tam, sağlam hüküm. Temyizin tasdikinden geçmiş, değişmez hâle gelmiş mahkeme kararı ki, böyle bir karara mazhar olan herhangi birşey hakkında tekrar dava açılamaz; dâva mevzuu yapılamaz. Aksi takdirde kanun namına kanunsuzluk yapılmış olur. Buna "Kaziye-i mahkumun bihâ" da denir.

kaziyye-i muhkeme

  • Kesin hüküm, değişmez ilke.

kıble saati

  • Herhangi bir yerde, güneşin kıble hizâsında bulunduğu andaki vakit. Güneşin hangi saatte kıble hizâsında bulunduğu hesâb edilir ve takvimlere yazılır. Bu saatler hergün değişmektedir.

kıraat-ı seb'a

  • Kur'an-ı Kerim'i yedi türlü okuma tarzı. Mâna değişmemek üzere Kur'an-ı Kerim Kureyş, Huzeyl, Havâzin, Kinane, Sakif, Temim ve Yemen lehçeleriyle "sırat, mâlik, cibril" gibi kelimelerin yedi türlü okunmasına denir.
  • Yedi türlü okuma.

kıyas-ı hafi-yi hadsiye / kıyas-ı hafî-yi hadsiye

  • Zihnin birşey hakkında, sezgi ve âni kavramayla yaptığı gizli kıyas. Meselâ "Eğer Ayın ışığı Güneşten gelmeseydi, durumu değiştikçe ışık yapısı değişmezdi" şeklinde zihne doğan gizli bir kıyasla aklın "O halde Ay ışığını Güneşten alır" şeklinde hükmetmesi.

layetegayyer / lâyetegayyer / لایتغير

  • Değişmez.
  • Değişmez, bozulmaz.
  • Değişmez. (Arapça)

mahtelef-el melevan

  • Gece ve gündüzün ihtilâfı ve değişmesi müddetince.

maruz-u tagayyür

  • Başkalaşmaya ve değişmeye maruz.

mebni

  • Yapılmış. Kurulmuş.
  • Bir şeye dayanan. Nazar ve itibâr ve isnad olunarak.
  • ... den dolayı... e binâen.
  • Gr: Son harfi harekesi değişmeyen kelime. Tasrife tâbi olmayan (fiil çekimine uğramıyan) kelime.

meczube / meczûbe

  • Cezbeye tutulmuş, İlâhî aşkla aklî dengesi değişmiş kadın, mecnun.

mesnun

  • Sünnet olan. Sünnet olmuş olan.
  • Âdet edilen şey.
  • Bilenmiş bıçak.
  • Üzerinden ömürler geçmiş olan.
  • Şekillendirilmiş.
  • Kalıba dökülmüş.
  • Kokusu değişmiş.

mübadele / mübâdele / مُبَادَلَه

  • Değişme. Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi. Trampa.
  • Bir şeyi diğer bir şeyle değişmek, değiştirmek, satış.
  • Değişme.

mübadele etmek

  • Değişmek, değiştirmek.

mübeddel

  • (Bedel. den) Değiştirilmiş, değişmiş, değişmiş. Tebdil edilmiş.

müfadat-ı üsera / müfadat-ı üserâ

  • Eskiden muhârib iki kavmin karşılıklı olarak esirlerini değişmeleri.

muhkem kaziye

  • Huk: Kat'i ve sağlam bozulmaz hüküm. Mahkemenin en sonunda vermiş olduğu kararlar. Temyiz mahkemesince tetkik ve tasdik edildikten sonra veyahut temyiz müddeti geçen bir mahkeme kararının, mevzuunu teşkil eden hâdise hakkında, kat'i bir karine ve delil ve kanunen değişmez bir hüküm olarak kabul edil

muhrenşim

  • Azametli, kibirli kimse.
  • Zayıf ve rengi değişmiş kişi.

mukayaza

  • Trampa etme, değişme. Mübadele.

munkalib / منقلب

  • Dönüşmüş, değişmiş.
  • İnkılâb eden. Dönen. Dönmüş. Başka bir şekle ve kılığa girmiş olan. Değişmiş, değişen.
  • Değişen, dönüşen. (Arapça)
  • Munkalib olmak: Değişmek, dönüşmek. (Arapça)

müselhem

  • Mütegayyer olmuş, değişmiş. Bozulmuş.

müstekar

  • Karar kılınacak, yerleşilecek yer.
  • Sâbit, hiç değişmeyen, yerleşmiş, değişmez.
  • Yerleşmiş, sabit, istikrarlı; değişmez.

mutbik

  • (Tıbk. dan) Genel ve umumi olan. Değişmeyip devam eden. Bütün. Tam.
  • Bir şeyin etrâfını örten, bürüyen.

mütegayyirane / mütegayyirâne

  • Değişmiş olarak. Bozulmuşcasına. (Farsça)

nakarat

  • (Tekili: Nakra) Durmadan tekrarlanan usandırıcı şeyler.
  • Edb: Şarkının belli yerlerinde tekrarlanan bestesi değişmeyen parça.

nakli ilimler / naklî ilimler

  • Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi nakil yoluyla elde edilen ve değişmeyen dînî ilimler.

nesh

  • Ist: Şer'i bir hükmü yine şer'i bir emirle kaldırmaktır. (İtikada ait olan ve zamanla değişmeyen hükümlerde nesih olmaz, bunlar sabit birer hakikattırlar.)
  • Bir şeyin aynını kopya etmek, aynını çoğaltmak.
  • İbtal etmek, hükümsüz bırakmak, değiştirmek.
  • Nakletmek, kaldırma

riba'l-fadl / ribâ'l-fadl

  • Ölçü veya tartıyla alınıp satılan şeyleri, kendi cinsleriyle peşin olarak, karşılığı olmayan bir fazlalıkla değişmek.

ribe'n-nesie / ribe'n-nesîe

  • Gecikme ribâsı. Bir cinsten olan iki şeyin birini, diğeri karşılığında veresiye olarak satmak veya başka başka cinslerden olup; ağırlık, hacim veya uzunluk ölçüsüyle yâhut belirli ölçülerde olup, sayıyla alınıp satılan iki şeyi veresiye değişmek. Mik tarlar eşit olsa bile ribâ sayılır.

sabit / sâbit

  • İspatlanmış, kanıtlanmış.
  • Değişmeyen.

şahb

  • Yaradan kan akmak.
  • Emzikten süt akmak.
  • Rengin değişmesi.

şahm

  • Bozulmak ve değişmek. Fâsid ve mütegayyer olmak.

sara

  • Rengi değişmiş olan su.

sarat

  • Suyun çok durmaktan dolayı renginin ve kokusunun değişmesi.

sarf

  • (Çoğulu: Süruf) Harcama, masraf, gider.
  • Fazl.
  • Hile.
  • Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme.
  • Farz.
  • Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. K

sarife

  • (Çoğulu: Savârif) Değişiklik. Değişme.

savarif

  • (Tekili: Sârife) Değişmeler. Değişiklikler.

sehum

  • Hâlin ve durumun değişmesi. Yüzün renginin değişmesi.

seyl-i kainat / seyl-i kâinat

  • Kâinatın akışı, sürekli değişmesi.

seyr ü seyelan / seyr ü seyelân

  • Devamlı akıp gitme ve değişme.
  • Devamlı akıp gitme ve değişme.

seyr-i şuunat / seyr-i şuunât

  • Kâinattaki hâdiseleri seyredip, görüp hakikatını anlamağa çalışmak.
  • Hâdiselerin bir halde kalmayıp akışı, değişmesi.

sübutiyet

  • Sabit olma, kesinlikle değişmeme.

süham

  • Yabanda biten ot.
  • Yaz ısısı.
  • Sıcak yel.
  • Tegayyür, değişme.
  • Ziyan, zarar.

şühub

  • Mütegayyer olmak, değişmek.

sünuh

  • Fâsid ve mütegayyer olmak. Bozulmak ve değişmek.

suret-i tagayyür

  • Değişme şekli.

tagayyür / تغير

  • Değişmek. Başkalaşmak.
  • Bozulmak. Renk değiştirmek.
  • Kokmak.
  • Değişme.
  • Değişme, başkalaşma. (Arapça)

tagayyürat

  • (Tekili: Tagayyür) Başkalaşmalar, bozulmalar. Değişmeler.

tağayyürat

  • Başkalaşmalar, değişmeler.

tagayyürat-ı alem / tagayyürât-ı âlem

  • Âlemdeki değişmeler, başkalaşmalar.

tagayyürsüz

  • Değişmeyen, sabit.

tağayyürsüz

  • Hiçbir zaman değişmeyen.

tağyir

  • Değişme, değiştirme.

tahallüf

  • Geride bırakılma. Arkada kalma.
  • Değişme. Uygun olmama.
  • Geri kalma, değişme.

tahavvül / تحول

  • Değişme.
  • Değişme.
  • (Hâl. den) Birinden diğerine geçmek. Tebdil olunmak, değişmek. Dönmek. Bir hâlden başka bir hâle geçmek.
  • Değişim. (Arapça)
  • Tahavvül etmek: Değişmek. (Arapça)

tahavvül etmek

  • Değişmek, dönüşmek.

tahavvülat / tahavvülât

  • (Tekili: Tahavvül) Tahavvüller. Değişmeler.
  • Değişmeler.

tahavvülat-ı muntazam / tahavvülât-ı muntazam

  • Düzgün ve muntazam değişiklikler, değişmeler, gelişmeler.

tahl

  • Dalak ağrısından incinmek.
  • Bozulmak, değişmek.

tahtaha

  • Hastalıktan veya zayıflıktan sesin değişmesi.

takallüb

  • Bir taraftan diğer tarafa dönmek.
  • Bir halden başka bir hale değişmek.
  • Başka kalıba girmek.

takannün

  • Kanunlaşma. Değişmez halde, kat'i olarak belirme.

takas

  • Vereceğini alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak, değişmek.
  • Karşılıklı değişme.

tebadül / tebâdül

  • Birbirinin yerine geçmek. Karşılıklı değişmek. Trampa.
  • Değişme.

tebadülat / tebadülât

  • (Tekili: Tebadül) Değişmeler. Tebadüller.

tebayü'

  • Bey'edişmek, bir malı diğer bir malla değişmek.

tebdil etmek

  • Değişmek.

tebdil-i hayat-ı içtimaiye

  • Sosyal hayatın değişmesi.

tebeddül / تبدل / تَبَدُّلْ

  • Başkalaşmak. Değişmek.
  • Yeni hey'ete, başka kıyâfete girmek.
  • Değişme, değişim.
  • Değişme, değişim.
  • Değişim. (Arapça)
  • Tebeddül etmek: Değişmek. (Arapça)
  • Değişme.

tebeddül etme

  • Başkalaşma, değişme.

tebeddül-ü esma / tebeddül-ü esmâ

  • İsimlerin değişmesi.

tebeddül-ü saltanat

  • Saltanatın değişmesi.

tebeddülat / tebeddülât / تَبَدُّلاَتْ

  • Değişmeler.
  • Değişmeler.

tebeddülat-ı ahval / tebeddülât-ı ahvâl

  • Hallerin değişmesi.

tebeddülsüz

  • Hiçbir zaman değişmeyen.

teebbüs

  • Mütegayyer olmak, rengi değişmek.

teessün

  • Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek.

tegayyür / تغير

  • Hâlden hâle geçmek, değişmek.
  • Bozulmak.
  • Zıt olmak.
  • Değişme, başkalaşma. (Arapça)
  • Tegayyür etmek: Değişmek, başkalaşmak. (Arapça)

tegayyür-ü alem / tegayyür-ü âlem

  • Dünyanın değişmesi, başkalaşması.

tegayyürat / tegayyürât

  • Başkalaşmalar, değişmeler.

tehavvül

  • Değişme. Bir hâlden başka bir hâle geçme.

tema'ur

  • Mütegayyer olmak, değişmek.
  • Rengi donuk olmak.
  • Saç dökülmek.

temeh

  • Fâsid ve mütegayyer olmak. Bozulmak ve değişmek.

temkin / temkîn

  • Tasavvufta değişmekten, hâlden hâle geçmekten kurtulup, huzur ve sükûna kavuşma.

terevvuh

  • Bir şeyden koku alma.
  • Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek.

teseffüh

  • Sefihleşme.
  • Mütegayyer olmak, değişmek.
  • Akılsızlık etmek.

tulhum

  • Lezzeti değişmiş olan su.

üsun

  • Suyun tad ve renginin değişmesi.
  • Bir kimse kuyuya girdiğinde buharından veya murdar kokulardan dolayı aklının gitmesi.

vahid-i kıyasi / vâhid-i kıyasî

  • Bir şeyin miktarını ve sair hususiyetlerini ölçmek için kendi cinsinden değişmez olarak tayin edilen parça veya miktar. Meselâ: Uzunluğun "vâhid-i kıyasîsi" metredir. Hava tazyiklerinin ve sıcaklıklarınınki de derecedir.

vefra'

  • Eksilmeyip değişmeyen.
  • El dokunulmamış ve tam olarak yetişmiş ot.

yeknesak

  • Devamlı aynı halde olan. Biteviye. Değişmez bir hal.

zevy

  • Solmak.
  • Değişmek, mütegayyer olmak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın