REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Derh ifadesini içeren 39 kelime bulundu...

acil / âcil

  • Aceleci.
  • Acele eden. Hemen.
  • Derhal. Peşin.
  • Çabuk.
  • Fık: Dünya.

acilen / âcilen / عاجلا

  • Acele olarak. Serian, derhal, müstâcelen.
  • (اٰجلاً) Vakti gelince, ileride, gelecekte.
  • (عاجلاً) Acele olarak, derhal, peşin olarak.
  • Derhal, acil olarak. (Arapça)

ale-l-fevr

  • Birden, derhal, hemen.

aler-re's

  • Baş üstüne. Hemen. Derhâl.

ani / ânî / آنى

  • Bir an. (Arapça - Farsça)
  • Derhal. (Arapça - Farsça)

atyer

  • Çabuk uçan. Derhal kaybolan.

bilhads

  • Derhal, süratle kavrama, sezme ve anlama.

bürsan

  • Ejderha, büyük yılan. (Farsça)

der'akap

  • Hemen ardından, derhal, çabuk.

der-akab

  • Hemen, derhâl, çabuk, arkasından, akabinde. (Farsça)

der-akap

  • Derhal, hemen.

der-an

  • Derhâl, o anda, hemen. (Farsça)

derakab / derâkab / درعقب

  • Hemen, derhâl.
  • Ardından, hemen, derhal, hemen ardından. (Farsça - Arapça)

derhatır / derhâtır / در خاطر

  • Hatırlama. (Farsça - Arapça)
  • Hatırda tutma. (Farsça - Arapça)
  • Derhâtır ettirmek: Hatırlatmak, akla getirmek. (Farsça - Arapça)
  • Derhâtır eylemek: Hatırlamak. (Farsça - Arapça)

derhor

  • Lâyık, münasib, uygun, yakışır, derhuş, sezâ, şâyeste. (Derhurd da denir.) (Farsça)

derhuş

  • Derhor, lâyık, münasip, muvafık, uygun, yakışır, şayeste. (Farsça)

ejder / اژدر

  • (Ejderha) Büyük canavar. Büyük yılan. (Farsça)
  • Büyük yılan. (Farsça)
  • Ejderha. (Farsça)

ejderha / ejderhâ / اژدرها

  • Büyük yılan. (Farsça)
  • Ejderha. (Farsça)

el-halim

  • Suçluların cezalarını derhal vermek iktidarında olduğu halde sonraya bırakan ve yumuşak muamele eden, çok halim. (Allah (C.C.)

emr-i kün

  • "Kün" emri. Cenâb-ı Hakk'ın verdiği "Ol" mânasına gelen "Kün" emri. Allah (C.C.) bir şeye "Ol" diye emretse, (Yani, "Kün" dese) o şey derhal olur. (Yâni, "Fe Yekun")

emr-i tekvini / emr-i tekvînî

  • Yaratma emriyle ilgili; Allah'ın birşeye "kün=ol!" deyince onu derhal olduruveren emriyle ilgili.

fevren / فورا

  • Hemen, derhal, çarçabuk. (Arapça)

filhal / filhâl / فى الحال

  • Şimdi, derhal. (Arapça)

hazırcevap

  • Her söze derhal ve düşünmeden münasib cevap veren kimse.

hem-an-dem

  • Hemen, derakab, derhal, o anda, çarçabuk. (Farsça)

heman / همان

  • Derhâl, hemen, acele olarak, çarçabuk, o anda. (Farsça)
  • Derhal, hemen. (Farsça)

icalet

  • El kitabı. Lüzum etttiği zaman müracaat olunup faydalanılan, cepte ve elde taşınabilir küçük kitap.
  • Acele ile ve derhal yapılan iş.

icareteyn

  • Müeccel ve muaccel icarelerle kiralanan vakıf emlâkı. Hem derhal alınan, hem ileride alınacak kirası olan vakıf bina.

ıtk-ı müneccez

  • Bir şarta muallak veya bir zamana muzaf olmaksızın derhal vuku bulan ıtkdır. Bir kimsenin memluküne hitaben "seni azad ettim." demesi gibi ki, onunla köle derhal hürriyetine kavuşur.

lafz-ı zahir / lafz-ı zâhir

  • İbaresi işitilmekle ancak bilinen, yâni söyleyenin maksadı düşünülmeye muhtaç olmadan derhal mânâsı anlaşılan sözdür. Bunun zıddına hafi denir.

linç

  • Halk tarafından öldürülme. Halkın bir suçluyu tutup derhal öldürmesi.

mütefattın

  • (Fatn. dan) Hemen farkına varan. Derhal durumu anlıyan.

revan

  • Giden, akıcı. (Farsça)
  • Derhal. (Farsça)
  • Ruh, can. Nefs-i nâtıka. (Farsça)
  • Edb: Su gibi akıp giden güzel söz. (Farsça)

seabin

  • (Tekili: Su'bân) Büyük yılanlar, ejderhalar.

su'ban / su'bân / ثعبان

  • (Çoğulu: Saâbin) Büyük yılan. Ejderha.
  • Koz: Semanın kuzey yarım küresinde bulunan Tinnîn Burcu'nun çevirdiği büyük kavisin ortasında ve küçük ayı dörtgeninin tam karşısında bulunan en parlak yıldız. (Alpha Draco)
  • Ejderha. (Arapça)

sür'aten

  • Sür'atle, hemen, derhal, çabuk.

talak / talâk

  • Nikâh bağını çözmek; nikâh akdini (sözleşmesini), belli sözlerle derhal veya geleceğe bağlı olarak sona erdirmek. Şer'î (dînî) nikâhta, boşama hakkı olanın, nikâhlı olduğu kişiyi boşaması.

tinnin / tinnîn

  • Büyük yılan, ejder, ejderha.
  • Koz: Gökte yedi burc boyunca uzanan hafif beyazlık.
  • Ejderha burcu. Semânın şimal yarım küresinde Küçük Ayı burcunu etrafından saran, kıvrılıp bir yıldız dörtgeni ile nihayet bulan bir burç.

za'f

  • Derhal, hemen öldürmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın