Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Dalâl
ifadesini içeren
60
kelime bulundu...
adall
Çok sapık, çok dalâlette.
agva
Dalâlete en fazla sapan, giden. Sapık.
akliyyun
(Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler. Bunlar iki kola ayrılır. Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kı
ayet-i zulümat / âyet-i zulümat
Dalâlet ve inkâr karanlıklarında bulunan kâfirlerin durumunu açıklayan Nur Sûresinin 39. ve 40. âyetleri.
bakar-perest
Öküzü mâbut yapan. Öküz ve emsalini put yapıp ona ibâdet eden sapkınlar. Ehl-i dalâlet.
(Farsça)
beladet
Ahmaklık, sersemlik, kalınkafalılık. Budalalık.
belahet / belâhet
Ahmaklık, budalalık, düşüncesizlik.
beleh
Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık.
ceber
(Ceberiyyun) Cüz'i iradeyi inkâr eden bir fırka-i dalle. Hak yolundan çıkmış, dalâlete düşmüş bir fırka. Bunların zıdları da Mu'tezile'dir.
dal
Kur'ân ve imân yolundan sapan. Dalâlete giden, azan.
Azdırıcı, sapkın.
Şaşkın.
dalalet-i fenniye / dalâlet-i fenniye
Bilimden gelen sapıklık, dalâlet.
dalalet-i ilmiye / dalâlet-i ilmiye
Bilimden gelen sapıklık, dalâlet.
dalalet-i mutlaka / dalâlet-i mutlaka
Mutlak dalâlet, tam bir sapkınlık.
dall
Azan. Azıcı, azdırıcı. Dalalette olan.
duhan
Duman. Tütün.
Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı.
Mc: Gaflet ve dalâlet dumanı ki, hakikatların görünmesine mâni olur. Arap lisanında galib olan şerre, duhan tesmiye ederler.
Kıtlık ve kuraklık.
dürzi
(Çoğulu: Düruz) Suriye'nin güneyi ile Ürdün ve İsrâil'de yaşayan ve sonradan Araplaşmış olan bir kavimdir. Arapça konuşurlar. Dalâlet fırkalarından en bâtıl yolda olan bir fırkadır.
ehl-i dalalet / ehl-i dalâlet
Dalâlette olanlar.
ehl-i kıble
Kâbeyi kıble edinenler, müslümanım diyenler. İş ve sözünde açıkça küfür görülmeyen dalâlet (sapık) fırkalarında olanlar.
fir'avniyyet
Firavun gibi oluş, isyankârlık ile Allah'ı tanımayış. İnat ile Allah'a isyan edip halkı sapık yollara, dalâlete ve dinsizliğe sevke çalışmak.
fırak-ı dalle / fırak-ı dâlle
Dalâlete gitmiş fırkalar. Dalâlette kalmış cemaatler.
fırka-i dalle / fırka-i dâlle
Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere kendi görüş ve akıllarına göre mânâ vererek, doğru yoldan ayrılıp dalâlete (yanlış ve bozuk yollara) sapmış fırkalardan her biri.
gabi / gabî
Ahmaklık eden, budalalık eden.
gavayet
Dalâlete düşme, hak yoldan sapma.
Azgınlık.
gavun
(Tekili: Gavi) Azgınlar, azmışlar, doğru yoldan çıkıp dalâlete düşmüş olanlar.
habs-i münferid
Tek başına olan hapis. Hapishanede bir kişilik hücre.
Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir.
halafet
Ahmaklık, hamâkat, budalalık.
hamakat
Ahmaklık. Budalalık. Bönlük. Anlayışsızlık.
hasaret
Hasar. Alış-verişte zarar, ziyan. Yoldan sapmak. Sapıtmak. Dalâlete düşmek.
hasir / hasîr
Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın.
Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.
hidayet
Doğruluk. İslâmlık. Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak.
hurufiye
Fazlullah-ı Hurufi adında birinin kurduğu bâtıl bir meslektir. Harflerden kendilerince manalar çıkarıp, dine aykırı iddiaları olan bir dalâlet fırkasıdır.
husr
Zarar.
Ele avuca girmemek.
Dalâlete gitmek.
Noksan.
Sapıtmak.
hütr
Ahmaklık, hamâkat, budalalık.
hutuvat-ı sitte
Altı adım. (Kur'an-ı Kerim'deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insî mümessilleri olan şerir insanların fitnekâr ve dalâlete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri gibi mânalarla alâkalı olarak "bir mühim eser"e verilen isim) Şeytanın altı desisesi.
ibahiyye
Sevab veya günah olduğunu kabul etmeyen bâtıl ve dalâlete saparak dinden çıkan bir fırka veya bu fırkadan olan kimse.
idlal / idlâl
Dalâlete sokma, sapıtma.
in'idal
(Udul. den) Doğru yoldan çıkma, sapma, dalâlete düşme.
ingıva
Dalâlete düşme, sapıtma, yoldan çıkma.
işraki / işrakî
Bâtıl İşrakiye felsefesine mensub. İşrakiyyunun dalâletten ve şirkten ibaret bâtıl ve hurafe fikirleri.
istidlal
(Dalâl. den) İman ve İslâmiyet yolundan çıkarmağa, dalâlete düşürmeğe çalışmak.
kaderiye
"Kul, kendi yaptıklarının halıkıdır" deyip ifrat ederek Hak mezhebinden ayrılan bir dalâlet fırkası.
meslek-i dalalet / meslek-i dalâlet
Dalâlet yolu, sapıklık mesleği.
meşşaiyyun
Meşşâiler. Derslerini gezerek veren, peygamberlere uymayarak yalnız akıl ve fikir ile hakikatı bulmaya çalışan ehl-i dalâlet. Dinsizlik yolunu açanlar, sadece akla itimad eden ve vahye tâbi olmayan imânsızlar.
mu'tezile
Aklına güvenerek ve "kul, fiilinin hâlikıdır" demekle hak mezheblerden ayrılan bir fırka. Bunlar dalâlet fırkalarının birincisidir. Vâsıl İbn-i Atâ nâmında birisi buna sebeb olmuştur. Bu kişi Hasan Basri Hazretlerinin talebesi iken, günah-ı kebireyi işleyen bir kimsenin ne mü'min ve ne de kâfir olma
mudıll
Dalâlete düşüren, doğru yoldan çıkarıp, eğri yola saptıran mânâsına, Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından, güzel isimlerinden.
mudille
(Dalâlet. den) Baştan çıkaran, azdıran, doğru yoldan saptıran.
muhyi / muhyî
Maddî mânevî hayat veren, dirilten, canlandıran, can ve ruh veren mânalarında olup, Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir. (Ehl-i dünya küfür ve dalâlet karanlığında mânen ölü gibi iken Resul-i Ekremin (A.S.M.) mübarek irşadları ve iman nurları ile dirilmelerine ve o mânevî ölümden kurtulmalarına binaen Peyga
mükerrem
Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan. (İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batıl eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor. Mek.)
mürcie
Ehl-i Sünnet mezhebine muhalif ve dalâlet ehli olan bir fırka.
nar
(Çoğulu: Niran, envar, niyere, niyâr) Ateş. Cehennem.
Bir meyve adı.
Mc: Allahın gadabı.
Yakıcı, azab verici her şey. Şer. Dalâlet. Sefâhet.
sabii / sabiî
İtaattan ayrılmakla bâtıla meyleden.
Yıldıza tapan sapkınlar veya yıldıza tapan ehl-i dalâlet kimselerden olanlar.
salih
Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden
sefahet / sefâhet
Yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, beyinsizce davranış, budalalık.
sefahet-i beşeriye
İnsanların zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlükleri, budalalıkları.
tadlil
Doğru yoldan sapıtmak.
Azdırmak, ayartmak. Günah işletmek. Dalâlete saptırmak.
Doğru yoldan çıktığına hükmetme, dalâlette görme.
tadlil-i gayr
Başkalarını dalâlete nisbet etmek. Sapıklığına hükmetmek.
taife-i dalle / taife-i dâlle
Dalâlete ve inkârcılığa düşenler topluluğu.
telale
Dalâlet.
telkin
(Çoğulu: Telkinât) Zihinde yer ettirmek. Fikir aşılamak. Zihinde yer etmiş düşünce.
Yeni müslüman olana İslâm esaslarını anlatmak.
Ölü gömüldükten sonra imam tarafından söylenen söz. (Telkini fenden almış,Medeniyetten taklid,Hürriyet tenkid vermiş,Gururdan dalâlet çıkmış.) (L
yetmiş iki fırka
Ehl-i sünnet yolundan (Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın bildirdiği doğru yoldan) ayrılan ve Cehennem'e gidecekleri hadîs-i şerîfte bildirilen bozuk fırkalar. Bunlara bid'at ehli veya dalâlet fırkaları da denir.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
fuceten
sani-i kadim-i ezeli
hamiyetperver
peykan
amay
Peder
bahr-i hazer
yebuset
samma
fużalâ
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Dalâl
Bâtın
muthiş
Hakaret
fu
Rüba
Paylaşmak
fol
Uluslararası ilişkiler
drama