REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te DOĞMA ifadesini içeren 61 kelime bulundu...

a'rac

  • Anadan doğma topal (aksak).

ale-s-seher

  • Gün doğmadan evvel, seher vakti.

azman

  • Cins ve nev'inin icabından fazla büyümüş, çok iri.
  • Melez. İki ayrı cins hayvandan doğma.

beka-i nev'

  • Nev'in devamı. Meselâ: İnsan nev'inin, yani insanların devam edip bitmemesi, çocukların doğması ile olduğu gibi.

büzu' / büzû'

  • Doğmak, tulû' etmek.

delalet-i iltizamiye / delâlet-i iltizamiye

  • Bir lâfzın vazolunduğu mânânın lâzımına zorunlu olarak işaret etmesi. Meselâ "ilâh" sözü zorunlu olarak "doğmamış, doğurmamış" mânâsına işaret eder.

e'rac

  • Anadan doğma topal, aksak.

ehliyet-i vücub / ehliyet-i vücûb

  • İnsanın, lehine ve aleyhine olan hakların doğmasına elverişli olması. Vücûb ehliyeti.

ekmeh

  • Anadan doğma kör.
  • Tepe,bayır, yüksek yer.

ekmehiyyet

  • Ekmehlik, anadan doğma körlük.

eshab-ı fil / eshâb-ı fîl

  • Peygamber efendimizin doğmasına yaklaşık iki ay kala Kâbe'yi yıkmak için Mekke yakınlarına kadar gelen, fakat Allahü teâlânın gönderdiği Ebâbîl kuşlarının üzerlerine bıraktıkları mercimek büyüklüğündeki taşlarla perişân olan Ebrehe ve içinde bir çok fillerin de bulunduğu ordu.

fatımat-üz zehra

  • Hz. Resul-i Ekremin (A.S.M.), Hz. Hatice'den doğma kızı. Hicretten 18 yıl önce doğmuş, Hz. Ali ile evlenmiş ve Hz. Hasan ve Hüseyin'in vâlideleri olmuştur. Peygamberimizden (A.S.M.) 6 ay sonra dâr-ı bekaya göçmüştür. (Radıyallahü anha)

fecr

  • Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık.
  • Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak.
  • Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek.
  • Tekzib eylemek.
  • İsyan ve muhalefet eylemek.
  • Haktan sapmak. Meyletmek.
  • <
  • Sabaha karşı, güneş doğmadan önce, ufkun gün doğusu tarafında görünen aydınlık, tan yerinin ağarması.
  • Fecir; sabaha karşı güneş doğmadan önce, ufkun aydınlığı, tan yerinin ağarması.

gadiyye

  • (Çoğulu: Gadiyyât) Tan ağarmasıyla güneş doğması arası, sabahın erken saatleri.

gasık

  • Gecenin ilk karanlığı. Gece. Karanlık.
  • Ay doğmak.

hande-i aftab / hande-i âftâb

  • Güneşin gülmesi. Güneşin doğması.

iddet-i haml

  • Fık: Çocuk doğurmakla biten iddet. Kocası ölen veya boşanan gebe kadının, çocuğun doğmasını beklemesi demektir.

ıkmar

  • Ayın doğmasını bekleme.

işrak / işrâk / اشراق

  • Güneş doğmak. Işıklandırmak. Parlatmak.
  • Güneşlik yere dahil olmak.
  • Mc: Kalbe mânaların doğması.
  • "Şark"tan:
  • Güneşin doğması ve etrafı ışıklandırması.
  • Parlama, ışıklandırma.
  • Doğma. (Arapça)
  • Aydınlatma. (Arapça)

istihlal

  • Yeni ay'ı gözleyip görmek. Hilâlin görünmesi.
  • Kılıcın kınından sıyrılıp görünmesi.
  • Edb: Bir ifadede birbirine benzer, seci'li ve kâfiyeli sözlerin söylenmesi.
  • Çocuğun doğar doğmaz hemen ağlamağa başlaması.
  • İyi ve hayırlı bir başlangıca delâlet etmek.

maderzad / mâderzâd / مادرزاد

  • Anadan doğma. Anadan doğduğu gibi. (Farsça)
  • Anadan doğma. (Farsça)

matla'

  • Doğma yeri, birşeyin doğduğu ve çıktığı yer.
  • Doğacak yer, güneş vasair yıldızların doğması, kaside veya gazelin ilk beyti.

menbuz

  • Piç. Veled-i zinâ.
  • Hemen doğmasını müteakib bir yere atılmış çocuk.

mevalid / mevâlid

  • (Tekili: Mevlid) Doğulan yerler. Mevlidler. Doğma vakitleri. Milâdlar.
  • Mevlidler, doğmalar.

mevlid

  • Doğma. Dünyaya gelme.
  • Doğulan yer veya zaman.
  • Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın doğumunu anlatan manzum eser, dini manzume.

mevlud

  • Çocuk. Yeni doğmuş çocuk.
  • Birisinin doğması.
  • Mevâlid-i selâseden herbiri.

müntecim

  • Yıldızın doğması.

müt'eme

  • İkiz doğma.

müvelledat / müvelledât

  • Doğmakla meydana gelmiş canlılar. Aslında yok iken sonradan meydana gelmiş olanlar.
  • Uydurma kelimeler.

na-bina

  • (Çoğulu: Na-binayan) Kör, a'mâ, gözleri görmez. Anadan doğma kör.

na-zad

  • (Na-zade) Doğmamış. (Farsça)
  • Olmayacak. (Farsça)

nassiye

  • (yun: Dogmatizm) Fls: Bir görüşün doğruluğuna peşin olarak inanan ve bu inanışlarını tenkide tabi tutmayanların düşünüş tarzı. Son heceleri .. izm ile biten görüşler, taraftarlarınca peşin olarak kabul edildiklerinden birer dogmatik görüş örneğidir. Meselâ; komünizm, materyalizm, darvinizim, birer d

nebati ruh / nebâtî ruh

  • Her canlıda mevcud olan ve doğma, büyüme, beslenme, zararlı maddeleri dışarı atma, üreme ve ölme gibi canlılık hallerini yapan rûh.

neş'et / نشئت

  • Meydana gelme, doğma.
  • Kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş. (Arapça)
  • Neş'et etmek: Kaynaklanmak, ileri gelmek. (Arapça)

neş'et etme

  • Doğma, meydana gelme.

nücum

  • Tulu' etmek, doğmak.
  • Görünmek, zuhur etmek.

sabah

  • Gün doğmasına yakın vakitten, öğle vaktine kadar olan zaman.

sabah vakti

  • Fecr-i sâdık denilen beyazlığın doğuda görünen ufkun bir noktası üzerinde doğması ile başlayan vakit. İmsâk vakti.

sadare

  • Rücu etmek, geri dönmek.
  • Doğmak.

şafak

  • Tan zamanı. Güneş doğmağa yakın zaman veya güneş battıktan sonraki alaca karanlık. Gündüz.
  • Nahiye. Cânib.
  • Nasihat eden kimsenin "Nasihatım te'sir etsin, sözüm tutulsun" diye ıslah için gayret göstermesi.
  • Merhamet.
  • Harf.
  • Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık.

şafak vakti

  • Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık.

şaka'

  • Tulu etmek, doğmak.
  • Çıkmak, huruç etmek.
  • Dağıtıp perâkende etmek.

şevket

  • Kudret ve kuvvetten doğma haşmet. Padişaha mahsus heybet ve saltanat.
  • Diken. Diken batmak.

sıba'

  • Tulu etmek, doğmak.
  • Kalbin meyli.

sukut

  • Düşme. Yukardan aşağıya birden iniverme.
  • Değerini kaybetme. Bozulma.
  • Devrilme.
  • Mahvolma.
  • Ahlâk bakımından alçalma.
  • Büyük bir vazifeden ayrılma.
  • Sarkma.
  • Çocuğun eksik veya ölü olarak doğması.

suretlerin tahrimi / sûretlerin tahrimi

  • Resimlerin haram kılınması, yasaklanması; haset, gurur, riya, şehvet gibi nefsanî duyguları kabartan ve İslâmiyetin sakındırdığı sonuçların doğmasına sebep olan resimlerin, fotoğrafların yasaklanması.

şüruk

  • Tulu' etmek, doğmak.

tevalüd

  • Doğma, doğurma.

tevellüd / تولد / تَوَلُّدْ

  • Doğma. Doğum.
  • Doğma.
  • Doğum, doğma.
  • Doğma. (Arapça)
  • Doğum. (Arapça)
  • Doğum tarihi. (Arapça)
  • Tevellüd etmek: Doğmak. (Arapça)
  • Doğma.

tevellüd etme

  • Doğma.

tevellüdat / tevellüdât

  • Doğumlar, doğmalar.

tevellüt

  • Doğma, meydana gelme.

tulu / tulû

  • Doğma.
  • Doğma, doğuş.

tulu etme / tulû etme

  • Doğma.

tulu etmesin / tulû etmesin

  • Doğmasın.

tulu' / tulû' / طلوع / طُلُوعْ

  • Doğma, doğuş. Birden zuhur etme.
  • Hücum etme.
  • Bir şeye vâkıf olup bilme.
  • Doğma.
  • Doğma.

üryan / üryân / عریان

  • Çıplak, anadan doğma. (Arapça)

veladet / velâdet

  • Doğma, dünyaya gelme.

viladet / vilâdet

  • Doğmak, doğuş, dünyaya gelmek, doğurmak. (Veladet galattır)
  • Doğmak, doğuş, dünyaya gelmek, doğurmak.

zad

  • "Doğma, doğmuş, evlâd" mânalarına gelerek birleşik kelime yapılır. Meselâ : Mâder-zad : Anadan doğma. Nev-zad : Yeni doğmuş. (Farsça)

zaden

  • Doğmak, doğurmak. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın