REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te DEVAMLI ifadesini içeren 286 kelime bulundu...

ma-icari / mâ-icârî

  • Akar su. Devamlı akmakta olan ve üzerinde herhangi bir pisliğin durması mümkün olmayan çay, dere, ırmak, nehir veya yer altından çıkarılan artezyen suları. Bir saman çöpünü götüren su, akar su sayılır.

abdullah

  • Allah'ın kulu.
  • Bu isim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek ve şerefli isimlerindendir. Çünkü, Allah'a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenab-ı Hakka maddi manevi bütün hâlâtında itaatttan ayrılmamıştır (A.S.M.). Hem muhterem ba

aftab-gerdiş

  • Yer yüzü. (Farsça)
  • Kaya keleri. (Farsça)
  • Devamlı güneş gören yer. (Farsça)

ahiret / âhiret

  • Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama

ahzer

  • Devamlı gözünü kırpan adam.
  • Ufak gözlü olan kimse.

akif / âkif

  • Devamlı ibadetle meşgul olan.
  • Bir şeyde sebat eden.
  • Teveccüh, yönelme.
  • İbadette devamlı olan kimse.
  • Sebat eden.
  • Devamlı ibadet eden.

alak

  • Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan.
  • Yapışkan veya ilişken nesne.
  • Hayvanat.
  • Bir işe mülâzemet eylemek.
  • Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime. Aşk ve muhabbet eylemek. Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak.
  • Bir şeye ilişip tutulmak.
  • Yapışkan, ba

ale-d-devam

  • Devamı üzere. Devamlı olarak.

aleddevam

  • Devamlı, sürekli.
  • Devamla, devamlı olarak.

alem-i baki / âlem-i bâkî

  • Devamlı ve kalıcı âlem.

alem-i beka / âlem-i beka

  • Devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi.

alem-i bekà / âlem-i bekà

  • Devamlı ve kalıcı olan âlem, âhiret.

alem-i tekvin / âlem-i tekvin

  • Devamlı değişen. Vücud ve hudus âlemi.

alim / alîm

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Devâmlı ve eksiksiz bilen.

allah

  • İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı. Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur. Hiç bir şey yokken o yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O herşeyi ve

anen fe anen

  • Zamanla, gittikçe, devamlı.

anen feanen / ânen feânen

  • Devamlı, her an.

arazi-i mevkufe / arâzi-i mevkufe

  • Vakfedilmiş yerler. Bir hayır işine devamlı surette tahsis edilmiş yerler.

arazi-i muhtekere / arâzi-i muhtekere

  • Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi. (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur.)

aşk-ı bekà

  • Devamlı olarak var olma, kalıcı olma aşkı.

attas

  • Devamlı aksıran.

azm etmek

  • Kalbde devamlı kalan ve yapmaya kesin kararlı olunan düşünce, kasd, niyet, karar verme.

bad-ı pürgu / bâd-ı pürgû

  • Devamlı sesler çıkaran, ıslık çalan rüzgar.

baki / bâkî

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Devamlı, ebedî, sonsuz. Varlığının sonu olmayan.

baki-i zülcelal / bâkî-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve varlığı kalıcı ve devamlı olan Allah.

baki-i zülkemal / bâkî-i zülkemâl

  • Sınırsız mükemmellik sahibi ve varlığı devamlı ve kalıcı olan Allah.

bakileştirmek / bâkileştirmek

  • Ölümsüzleştirmek, devamlı hale getirmek.

bakiyane / bâkiyâne

  • Devamlı ve kalıcı bir biçimde.

bakiyat / bâkiyat

  • Bâkî şeyler, devamlı ve kalıcı olanlar.

barha

  • Def'alarca, zaman zaman, sık sık, devamlı olarak. (Farsça)

batıl / bâtıl

  • Fânî, geçici, devamlı olmayan, yok olan.
  • Abes, boş, boşuna, sebebsiz yere, yok yere.
  • Hırsızlık, gasb, kumar gibi dînin helâl etmediği, izin vermediği kazanç yolu.
  • Şirk, putlara tapmak.

bed-ram

  • Lâtif, hoş, yakışıklı, süslü. (Farsça)
  • Sert başlı at. (Farsça)
  • Dâima, devamlı. (Farsça)

behnan

  • Güler yüzlü, iyi huylu ve devamlı olarak gülen kimse.

beka

  • Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma.
  • İlm-i Kelâm'da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır.
  • Bâki olmak. Ebedîlik.
  • Devamlılık, sürekli ve devamlı olma.

bekà

  • Devamlılık, süreklilik.

beka / bekâ

  • Devamlılık, kalıcı olma.
  • Devamlılık, kalıcılık, sonsuzluk.

bekà-i ahiret / bekà-i âhiret

  • Âhiretin hayatının devamlılığı, kalıcılığı.

bekà-i daimiye / bekà-i daimîye

  • Devamlı olarak kalma, kalıcı olma.

beka-i dünyevi / beka-i dünyevî

  • Dünya hayatında devamlılık. Uzun ömür.

bekà-i dünyevi / bekà-i dünyevî

  • Dünya hayatında devamlılık, uzun ömür.

bekà-i ervah / bekà-i ervâh

  • Ruhların devamlılığı, ölümsüzlüğü.

bekà-i nev'i / bekà-i nev'î

  • Türün devamlılığı.

bekà-i ruh / bekà-i rûh

  • Ruhun ölümsüzlüğü ve devamlılığı.
  • Ruhun devamlılığı.

bekà-i şahsi / bekà-i şahsî

  • Ferdin devamlılığı.

bekà-i uhreviye

  • Âhiretteki devamlılık, kalıcılık.

beka-yı ervah

  • Ruhların kalıcılığı, devamlılığı.

bekà-yı ilahi / bekà-yı ilâhî

  • Allah'ın varlığının devamlı ve kalcı olması.

bekàsız

  • Geçici, devamlı olmayan.

berdevam

  • Devam üzere. Devamlı sürüp giden. (Farsça)

berf-nak

  • Kış yaz devamlı karlı olan yer. (Farsça)

berkarar

  • Kararlı. Yerleşmiş. Devamlı.

bevz

  • Devamlı oturuş. Daimi oturma.
  • Çillerin kaybolmasından sonra yüzün güzelleşmesi.

beyt-i ma'mur / beyt-i ma'mûr

  • Meleklerin kıblesi. Göklerde meleklerin devâmlı tavâf ettikleri yer, makam.

bostan-ı bekà

  • Devamlı, sürekli bahçe.

cehennem

  • Kâfirlerin devamlı, günahkâr müslümanların ise, günahları kadar âhirette azab görecekleri yer.

cehennem-i daime / cehennem-i dâime

  • Kâfirlerin devamlı olarak kalacakları Cehennem.

cem'iyyet

  • (Cemiyet) Topluluk, birlik. Hey'et.
  • Bir yere cem' olma.
  • Mânevi birlik teşkil eden cemaat.
  • Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müstenid

cemal-i baki / cemâl-i bâkî

  • Kalıcı ve devamlı güzellik.

cemil-i baki / cemîl-i bâkî

  • Sınırsız güzellik sahibi ve varlığı devamlı ve sonsuz olan Allah.

cennet-i bakiye / cennet-i bâkiye

  • Devamlı ve kalıcı olan Cennet hayatı.

cinayet-i külliye-i daime

  • Daimî olan kapsamlı cinayet; belli bir türü, sınıfı içine alan devamlı ve kapsamlı cinayet.

daim / dâim / دائم

  • Devamlı.
  • Sürekli, devamlı. (Arapça)

daima / dâima

  • Devamlı, sürekli.
  • Devamlı olarak.

daimi / daimî / dâimî / دائمى

  • (Devam. dan) Sürekli, devamlı.
  • Devamlı, sürekli.
  • Devamlı, sürekli.
  • Sürekli, devamlı. (Arapça)

dar-ı baki / dâr-ı bâki

  • Devamlı ve kalıcı yer, âhiret.

dar-ı saadet-i bakiye / dâr-ı saadet-i bâkiye

  • Devamlı ve kalıcı olan mutluluk yeri.

dem-keş

  • Nefes çeken, soluk çeken. (Farsça)
  • Devamlı öten bir güvercin cinsi. (Farsça)
  • Kaval, ney gibi çalgıları devamlı üfürenler. (Farsça)
  • Bazı kuşların, kübbül gibi uzun uzun ötenleri. (Farsça)
  • Şarap içen. (Farsça)

derebeyi

  • Ortaçağda kendi arazisi içindeki insanlara istedikleri gibi hükmeden, devamlı olarak birbirleriyle savaşan geniş toprak sahiplerinden her biri.
  • Mc: Asi, zorba.

devam-ı bekà

  • Devamlı ve kalıcı olma.

devam-ı ısrar

  • Israrın devamı, devamlı ısrar etme.

deveran-ı umumi / deveran-ı umumî

  • Genel dönüş, akış; birinin diğerine sebep zannedilecek biçimde iki şeyin devamlı bir şekilde var ve yok sanılması.

devr-han

  • Kur'an-ı Kerim'i devamlı okuyup devreden kişi. (Farsça)

devr-i daimi / devr-i daimî

  • Devamlı dönüp dolaşan, döngü.

deymum

  • Devamlı, berkarar, zevalsiz.

deymumi / deymumî

  • Devamlılık, devam, dâimiyet.

ebeden

  • (Ebedâ) Devamlı olarak. Kat'â ve aslâ. Hiçbir vakit.

el-hayy

  • Diri ve devamlı hayat sâhibi. Zâtî hayat ile münferid, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allah (C.C.)

ervah-ı bakiye / ervâh-ı bâkiye

  • Varlığı devamlı olan, ölümsüz ruhlar.

esma-i bakiye / esmâ-i bâkiye

  • Allah'ın devamlı ve kalıcı olan isimleri.

evkaf

  • (Tekili: Vakıf) Allah yoluna hizmet için verilip devamlı bırakılan şeyler. Sahibi tarafından şeriata uygun olarak bir hayır iş ve hasenata tahsis olunmuş mülk veya mallar.Osmanlı devletini asırlar boyu kuvvetli bir devlet olarak ayakta tutan kuruluşlardan biri de vakıftır. Osmanlı tarihini inceleyen

evliya / evliyâ

  • Velî kelimesinin çoğuludur.
  • Dostlar.
  • Allahü teâlânın sevgili kulları, nefsin esâretinden kurtulup, sözleri, işleri ve hareketleri İslâmiyet'e uygun olanlar, devamlı Allahü teâlâyı hatırlayıp, ananlar.

evrad / evrâd

  • Virdler; devamlı yapılan zikirler.
  • Îtiyâd ve vazîfe olarak devamlı yapılan ibâdet, tesbih ve duâlar. Vird kelimesinin çoğuludur.
  • Devamlı okunan dualar, zikirler.

evrad-ı kudsiye

  • Kutsal virdler, devamlı tekrarlanan kutsal zikirler.

eyyid-allahu mülkehu

  • Allah'ım onun mülkünü devamlı kıl, kuvvet ver (meâlinde duâ.)

ezeli / ezelî

  • Ezele mensub ve müteallik. Devamlı var olup varlığının başlangıcı olmayan.

fa'al / fa'âl

  • (Mübalâgalı ism-i fâil) Çok işleyen ve çalışan. Durmayıp işleyen. Çalışkan. Devamlı iş yapan.
  • Dilediği şeyi dilediği gibi ve mükemmel bir şekilde devamlı yapan.

fa'al-i hallak / fa'âl-i hallâk

  • Herşeyi devamlı olarak yaratan, dilediğini dilediği gibi yapan Allah.

fani / fânî

  • Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir.
  • Yok olucu, geçici, devamlı olmayan.
  • Tasavvufta Allahü teâlâdan başkasını unutan, bunların sevgisinden kurtulan kimse.

fazail / fazâil

  • İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye karşı devamlı ve değişmez istidatlar, güzel huylar.

fazilet

  • İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez istidat, güzel vasıf, iyi huy, erdem.

fena

  • (Beka'nın zıddı) Yokluk. Yok olma.
  • Geçici dünya.
  • Geçip gitme.
  • Tas: Kendi varlığından geçmek.
  • Kötü.
  • Devamlı olmayan.
  • Çok kocamış olmak.

fenasız

  • Geçici olmaksızın, devamlı.

fina / finâ

  • Şehir kenarı, büyük mezarlıklar (fabrika, mektep, kışlalar) ve kasabadakilerin harman yapmak, hayvan koşturmak, eğlenmek için devamlı kullandıkları yerler.

gataş

  • (Çoğulu: Agtaş) Karanlık.
  • Devamlı su akan gözdeki zayıflık.

gayr-ı meczuz

  • Devamlı, kesilmeden.

gayr-ı memnun

  • Devamlı. Kesiksiz.
  • Minnetsiz, sürekli.

gayr-ı münkatı'

  • Devamlı, fasılasız, kesiksiz.

gına

  • Zenginlik. Yeterlik.
  • Tok gözlülük.
  • Mülâki olmak. Bir kimseye dostluğunda devamlı olmak.
  • Bıkma, usanç.
  • Şarkı söylemek. Teganni etmek.

hakikat-i bakiye / hakikat-i bâkiye

  • Devamlı, kalıcı hakikat.

hakikat-i daime

  • Devamlı hakikat.

hakka / hâkka

  • Kıyamet günü.
  • Âfet. Devamlı musibet. (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir)

hald

  • Devamlılık. Süreklilik. Dâimi. Bâki.

hallak-ı baki / hallâk-ı bâkî

  • Hiçbir zaman yok olmayan, varlığı kalıcı ve devamlı olan, her şeyi sürekli olarak çokça yaratan Allah.

handa hand

  • Devamlı gülme, sürekli olarak gülme. (Farsça)
  • Devamlı gülen, sürekli gülen. (Farsça)

handemeşhun

  • Devamlı gülen. Çok gülen. (Farsça)

handemu'tad

  • Devamlı gülmeye alışmış olan, her zaman gülme alışkanlığı olan. (Farsça)

handeriz

  • Gülüp duran, devamlı gülen. (Farsça)

harhar

  • Devamlı arzu, sürekli istek. (Farsça)
  • Gönül üzüntüsü, iç sıkıntısı. (Farsça)
  • Devamlı kaşıntı. (Farsça)

hat'are

  • Bir hâl üzerine karar etmeyip devamlı değişmek.

hatil

  • Yorgun.
  • Devamlı yağan yağmur.

hayat-ı baki / hayat-ı bâki

  • Devamlı ve kalıcı âhiret hayatı.

hayat-ı bakıye / hayat-ı bâkıye

  • Devamlı ve kalıcı âhiret hayatı.

hayat-ı bakiye / hayat-ı bâkiye

  • Devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı.

hayat-ı ezeliye

  • Başlangıcı olmayan devamlı hayat.

hayat-ı sermediye

  • Devamlı, sürekli hayat.

hayrhahlık

  • Başkasının iyiliğini istemek. Allahü teâlânın nîmetinin bir kimsenin elinde devamlı kalmasını veya onun böyle bir nîmete kavuşmasını dilemek. Hasedin, kıskançlık ve çekememezliğin zıddı.

hayy-ı ezeli / hayy-ı ezelî

  • Başlangıcı olmaksızın devamlı hayat sahibi olan Allah.

hezzar

  • Devamlı saçmalayan adam.

hıfz-ı bekà

  • Kalıcılığı, devamlılığı koruma; varlığını koruyarak devam ettirme.

hirba

  • Bukalemun denen bir hayvan.
  • Mc: Devamlı fikir değiştiren kimse.

hırfet

  • Geçinmeğe medar (sebeb) olan iş, san'at. Devamlı meşgul olunan iş.

hizb / حِزْبْ

  • Her gün devamlı olarak okunan, âyet ve salâvatlardan meydana gelen duâ.
  • Bölüm, devamlı okunan yer.

hüccet-i sermediyet

  • Devamlı var olma delili.

hudu' / hudû'

  • Boyun eğmek, alçak gönüllülük. Kalbde devamlı olan Allah korkusu. Allahü teâlâya itâat etmek.

huld

  • Sonu olmayan.
  • Ebedî devamlı.

hulud / hulûd

  • Ölmezlik, süreklilik, devamlılık.
  • Yevm-i hulûd: Kıyamet günü.
  • Devamlılık, sonsuzluk.

i'caf

  • Devamlı olarak hastaya bakma.
  • Zayıflatmak.

ibka / ibkâ / ابقا

  • Bâkileştirmek. Devamlı etmek. Azletmeyip yerinde bırakmak. Yerinde devamlı etmek.
  • Tayinleri her sene, bir sene müddetle yapılan memurlardan bu müddet bitmeden evvel hizmetleri beğenilenlerin yeniden bir sene için yerlerinde kalmalarına müsaade edilmesi.
  • Mc: Sınıfta bırakmak.<
  • "Bekâ"dan: Devamlı kılmak.
  • Devamlılık kazandırma. (Arapça)
  • Sınıfta bırakma. (Arapça)
  • İbkâ etmek: Devamlılık kazandırmak, yaşatmak. (Arapça)

ibtizal

  • Çokluğu sebebiyle bir nimetin kıymetini bilmeyip, hor kullanmak.
  • Devamlı şeklide bir şeyi kullanmak.
  • Edb: Herkesin bildiği bir sözü tekrar etmek. (Mümtâziyetin zıddıdır.)

içtimaat-ı hayatiye

  • Hayatın devamlılığını sağlayan parçaların bir araya gelmesi.

idrar

  • Sidik. Bevl.
  • Çokça akıtmak.
  • Devamlı vermek.

ihtitam-ı bahaiye

  • Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin devamlı okuduğu virdin son bölümü.

ikdam

  • Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devamlı çalışmak. İlerlemek.

ilm-i husuli / ilm-i husûlî

  • Bir şeyi onun sûreti, görüntüsü zihinde bulunduğu müddetçe bilmek. O şeyin zihindeki sûreti yok olunca, o şey unutulur. Bundan dolayı ilm-i husûlî devamlı değildir.

inayet-i sermediye / inâyet-i sermediye

  • Allah'ın sürekli olan nizamı, devamlı olan düzeni.

insicam

  • Suyun dökülüp devamlı akışı. Düzgünlük. Sağlam ve ıttırad ile ârızasız tertib üzere olmak.
  • Devamlı yağmur yağmak.
  • Edb: Düzgün, tertibli, pürüzsüz söz. Kitabın ifadesi güzelce ve düzgün tertib üzere olmak.

irbab

  • Bir yerde mukim olma. Bir mevkide devamlı olarak kalma.

irtac

  • Bir kimsenin sözünü kesme, konuşturmama.
  • Devamlı yağmur ve kar yağma.
  • Kapıyı örtme, kapama.
  • Kıtlık her tarafa yayılma.

isbat

  • Bir hastalığın devamlı olması, müzmin oluşu, ayak kaydırma.

istikrar / istikrâr

  • Kararlı olma, devamlı bir hal üzere olma.

istimrar / istimrâr

  • Devamlılık.
  • Devamlılık.

istimrari / istimrarî

  • İstimrara ait ve müteallik. Devamlılık, sürüp gidiş.

ka'sa

  • Devamlı olarak yerinde sabit olan kadın.
  • Arkası içerisine girdiğinden arkasını yere koyamayan kadın.

kainat-ı müteceddide / kâinat-ı müteceddide

  • Devamlı yenilenen kâinat, evren.

karar / قرار

  • Durma. (Arapça)
  • Devamlılık. (Arapça)
  • Yeterli ölçü. (Arapça)

kayyum-u baki / kayyûm-u bâkî

  • Devamlı hayat sahibi olan ve herşeyi her an ayakta tutan Allah.

kumar-hane

  • Devamlı olarak kumar oynanan yer. (Farsça)

lahim

  • Et yediren.
  • Devamlı olarak et yiyen.

lazz

  • Devamlı yağan yağmur.
  • Men'etmek, engel olmak.

lem-yezeli / lem-yezelî

  • Devamlılık, bâkilik, zeval bulmazlık.

lemyezel

  • Yok olmaz, devamlı.

less

  • Dâim olan. Devamlı olan.

ma'ref

  • Yüzün, devamlı olarak açık görünen yeri.

ma-i cari / mâ-i câri

  • Devamlı akan su; akarsu.

maatir / maatîr

  • (Tekili: Mı'târ) Devamlı güzel koku sürünenler.

mattal

  • (Mattâle) Devamlı olarak borcunu ileri atıp geciktiren.

medid

  • Devamlı. Çok uzun süren.
  • Uzatılmış. Çekilmiş.

mekr

  • Bir kimseye, hiç beklemediği, ummadığı yerden hîle yapmak, tuzak kurmak sûretiyle zarar vermeye çalışmak.
  • İstidrâc yâni Allahü teâlânın bir kimseye bir müddete kadar devamlı olarak hakkında hayırlı olmayan nîmetler verip, onun da bunu Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsânı, tuttuğu yolu

menazır-ı sermediye / menâzır-ı sermediye

  • Devamlı, sürekli manzaralar.

merdud-üş şehadet / merdud-üş şehâdet

  • Şahitlikleri kabul edilmiyenler.
  • Fâsık, yani devamlı günah işleyenler, yalan söyleyenler, müslümanları aldatan kimseler merdud-üş şehâdettir.

mest-i müdam

  • Her zaman, devamlı sarhoş.

metuh

  • Devamlı suyu çekilen işlek kuyu.
  • Suyu ağzına yakın olan kuyu.

mevcudat-ı seyyare / mevcudat-ı seyyâre

  • Devamlı hareket eden varlıklar.

mey-perest

  • (Çoğulu: Meyperestân) Devamlı şarap içen. (Farsça)

mı'tar

  • (Çoğulu: Meâtır) Devamlı güzel kokular sürünen.

miskal

  • Devamlı tenbel olmak.

mu'cize-i baki / mu'cize-i bâki

  • Devamlı ve kalıcı mu'cize.

mu'tekif

  • İtikâfa çekilmiş olan. İtikâf için bir camiye veya bir odaya kapanıp ibâdete çalışan. Devamlı olan.

müdami / müdamî

  • Devamlı olarak şarap içen.

müdavemet

  • Devamlılık. Bir işte devamlı çalışmak. Aralıksız bir işe devam etmek.
  • Devamlılık.

müdavim / müdâvim

  • Aralıksız devam eden. Devamlı olarak çalışan.
  • Bir yere devamlı olarak gidip gelen kimse.
  • Devamlı.

müdavim olma

  • Devam etme, devamlı olarak yerine getirme.

müdavimin / müdavimîn

  • (Tekili: Müdavim) Müdavimler. Bir yere devamlı olarak gidip gelenler. Bir yere devam edenler. Bir işe aralıksız olarak çalışanlar.

müdmin-i hamr

  • Gece gündüz devamlı sarhoş olan kimse.

müekked sünnet

  • Kuvvetli sünnet. Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terkettikleri sünnet.

müessel

  • Müebbed. Devamlı.
  • Mal, mülk.

muhafaza

  • Zarar ve ziyandan sakınıp korumak.
  • Himâye ve hıfzetmek. Gözetlemek.
  • Bir şeye devamlı olmak.

muhallid

  • (Huld. den) Ebedîleştiren. Devamlı, sürekli ve ebedî kılan.

mühellil

  • Tehlil eden. "Lâ İlâhe İllâllah"ı devamlı tekrar eden.

muhlas

  • Devamlı ihlâs sâhibi olan. Her şeyi Allahü teâlânın rızâsıyla yapan.

muhles

  • İhlâsı dâimi olan. Devâmlı hâlis olan.
  • İhlası devamlı olan.

mukarrebin-i sahabe / mukarrebîn-i sahabe

  • Devamlı Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yakınında ve etrafında bulunan Sahabeler.

mukim / mukîm

  • İkamet eden. Ayakta duran.
  • Okuyan.
  • Bir memlekette devamlı duran.
  • Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
  • Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet

mülahafe

  • Mülâzemet, devamlı bir işle meşguliyet. Bir işe bağlılık.
  • İsrar etmek.

mülazemet

  • Devamlı bir işle meşguliyet.
  • Sımsıkı bir işe bağlılık.
  • Staj görme.
  • Gidip gelme.

mülk-ü baki / mülk-ü bâki

  • Devamlı ve kalıcı mülk.

mümaresat

  • Mümâreseler. Alıştırmalar, bir işi devamlı yapmakla alıştırmalar. Ustalıklar. Melekeler.

mümted

  • Uzayan. Sürekli, devamlı. Uzanmış, çekilmiş, imtidâd etmiş.

muntazaman

  • İntizamlı ve düzgün olarak. Muntazam bir tarzda.
  • Devamlı ve sürekli olarak. Dâima.

müntehir

  • Devamlı akan.

müsafene

  • Mülazemet edişmek, devamlı meşgul olmak.

müsebbit

  • Tesbit eden, sabit kılan, devamlı kılan.

müstedam

  • (Devam. dan) Sürekli, devamlı. Sürüp giden.
  • Devâmı istenilen.

müstedim / müstedîm

  • (Devam. dan) Devamlı, daimî, sürekli.
  • Devamını isteyen, istidame eden.

müstemir / مُسْتَمِرْ

  • Yerleşmiş, devamlı.
  • Devamlı, sürekli.
  • Devamlı.

müstemirane

  • Devamlı, aralıksız.

müstemirrane / müstemirrâne

  • Devamlı olarak, aralıksız surette. (Farsça)
  • Devamlı olarak.

müstemirre

  • Devamlı, sürüp giden.

müstemirren

  • Devamlı, yerleşmiş.
  • Sürekli, devamlı olarak.

müstemirrü't-tecelli / müstemirrü't-tecellî

  • Yasıması devamlı, kesintisiz.

mutarrid

  • Bir düziye, devamlı, aynı şekilde olan.

mütehallid

  • Bir yerde devamlı olarak kalan. Ebedi, sermedi.

mütemadi / mütemâdi

  • Devamlı, kesiksiz, sürekli, daima.
  • Devamlı.
  • Devamlı, sürekli.

mütemadiyen / متماديًا

  • Devamlı surette.
  • Devamlı, sürekli.
  • Devamlı olarak.

mütemadiyet

  • Devamlılık, mütemadilik.

mütevali / mütevâli

  • Devamlı.

muvakkat

  • Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.

neciyyullah

  • Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi. (Devamlı Cenab-ı Hakk'a karşı teveccühle meşgul ve münacatla, İlâhî feyizlerle inşirah bulan meâlindedir.)

nehr-i cari / nehr-i câri

  • Suyu devamlı akan nehir.

nevakıs

  • (Tekili: Nâkis) Başlarını devamlı olarak önlerine eğen adamlar.

nur-u layezali / nûr-u lâyezâlî

  • Hiç yok olmayan, devamlı nur.

ömr-i baki / ömr-i bâkî

  • Bâkî, devamlı ve kalıcı ömür.

ömr-ü baki / ömr-ü bâki

  • Devamlı, kalıcı ömür.

ömr-ü bakiye / ömr-ü bâkiye

  • Devamlı ve kalıcı ömür.

özr sahibi / özr sâhibi

  • Bir namaz vakti içinde yâni namaz vaktinin başından sonuna kadar, abdest alıp yalnız farzı kılacak kadar bir zaman, abdestli kalamayan yâni idrâr ve başka akıntılar gibi abdesti bozan şeylerden biri kendisinde devamlı mevcûd olup durduramayan kimse. İstihâzalı olan.

özür

  • Bir kusurun afvı için gösterilen sebep.
  • Bahane, sebep.
  • Mâni, engel. Kusur, nakise, sakatlık.
  • Fevz. Zafer.
  • Bir adamın kusur ve kabahatinin çok olması.
  • Fık: Abdesti bozucu ve devamlı olan şey.

paydar / pâydâr / پایدار

  • (Pâyidar) İyice yerleşmiş. Devamlı, kadim. (Farsça)
  • Sağlam. Muhkem. (Farsça)
  • Sermedî. (Farsça)
  • Bedi. ' (Farsça)
  • Sâbit. (Farsça)
  • Kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı. (Farsça)

paydari / paydarî

  • Devamlılık, süreklilik. (Farsça)

payendegi / payendegî

  • Devamlılık, süreklilik. (Farsça)

Payidar / pây-dâr / پایدار

  • İyice yerleşmiş, sağlam, devamlı, sürekli

payidar / pâyidar / پایدار

  • Kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı. (Farsça)

payidar olma / pâyidar olma

  • Devamlı ve sürekli olma, tam yerleşik ve kalıcı olma.

rahin

  • Rehin veren, malını rehine koyan.
  • Sâbit, dâim, devamlı.
  • Devenin ve adamın zayıfı.

rahmet-i bakiye / rahmet-i bâkiye

  • Devamlı olan şefkat ve merhamet.

rahmetullahi aleyhi ebeden daima / rahmetullahî aleyhi ebeden dâimâ

  • Allah'ın rahmeti sonsuza kadar devamlı onun üzerine olsun.

rakib / rakîb

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi hakkıyla gören, gözeten, koruyan, bir an onlardan habersiz olmayan, murâkabesi (gözetmesi) devamlı olan.

rehn

  • Sâbit ve dâim olmak.
  • Devamlı oluş.
  • Hapsetmek.

renevna

  • Dâim sâkin olmak, devamlı durmak.

renna'

  • Devamlı kadınlara bakan kimse.

resis

  • Sâbit, devamlı.
  • Bakıyye, artık.
  • Akıllı, zeki kimse.
  • Sahih olmayan haber.
  • Aşk-ı muhabbetin ibtidası.
  • Hastalık başlangıcı.

resy

  • Sâbit olmak, devamlı olmak.

revatib sünnetler / revâtib sünnetler

  • Peygamber efendimizin beş vakit namazın farzından önce veya sonra devamlı kıldığı müekked sünnetler.

rezzak-ı rahim / rezzâk-ı rahîm

  • Bütün varlıkların rızıklarını devamlı veren, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah.

ruh-u baki / ruh-u bâki

  • Devamlı ve kalıcı ruh.

rüsuh

  • İlim ve fennin derinliğine vukufiyet. Sağlamlık. Devamlılık. Yerinde, sağlam, sâbit ve devamlı olmak.
  • Meharet, meleke.

rütub

  • Sâbit olmak, kaim olmak, devamlılık, süreklilik.

sadaka-i cariye / sadaka-i câriye

  • Yapıldıktan sonra sevâbı devâm eden hayırlı, iyi işler. Devamlı hayra sebeb olan sadaka.

saltanat-ı bakiye

  • Devamlı, kalıcı saltanat.

saltanat-ı daime

  • Devamlı, kesintisiz bir egemenlik, hâkimiyet.

saray-ı dar-ı beka / saray-ı dâr-ı beka

  • Devamlı ve kalıcı olan âhiret sarayı.

şarib-ül leyli ve-n nehar

  • Gece gündüz içki içen. Devamlı sarhoş.

şecere-i bakiye / şecere-i bâkiye

  • Devamlı ve kalıcı ağaç.

sekene

  • Sâkin olanlar, oturanlar. Bir yerde devamlı oturanlar.

şems-i sermed

  • Devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah.

şems-i sermedi / şems-i sermedî

  • Devamlı Güneş, bu tabir devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.

sermed

  • Süreklilik, devamlılık.

sermedi / sermedî

  • Devamlı, sürekli.

sermediyet

  • Süreklilik, devamlılık.

sermediyet-i hakimiyet / sermediyet-i hâkimiyet

  • Egemenliğin devamlılığı.

seyl-i şuunat / seyl-i şuunât

  • İcraat-ı Rabbaniyenin dâima görünmesi ve hakiki müessir olan Allah'ın (C.C.) iradesiyle devamlı olan, cereyan eden her çeşit hâdiseler. Hâdiseler akıntısı, seli.

seyr ü seyelan / seyr ü seyelân

  • Devamlı akıp gitme ve değişme.
  • Devamlı akıp gitme ve değişme.

seyrangah-ı daimi / seyrangâh-ı daimî

  • Devamlı gezinti yeri.

sikkir / sikkîr

  • Devamlı sarhoş kimse.

silis-ül-bevl

  • Devamlı idrar kaçırmak. İdrârını tutamamak.

sünnet-i daimi / sünnet-i daimî

  • Bitmeyen, devamlı ve doğru işleyen kanun.

sünnet-i müekkede

  • Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terk ettikleri işler ve ibâdetler. Buna, Sünnet-i hüdâ da denir.

sünnet-i zevaid / sünnet-i zevâid

  • Peygamber efendimizin, ibâdet olarak değil de, âdet olarak devâmlı yaptığı işler. Bunlara edeb de denir.

tahallüd

  • (Huld. dan) Bir yerde devamlı kalmak. Devamlı olmak.

tahiyye

  • Selâmlar, dualar. Hayır duâları.
  • Mülk, beka ve devamlılık.
  • Namazın iki ve dört rek'atı sonunda okunan Ettahiyyat duası.
  • Selâm verme ve hayır dua etme.
  • Mülk ve mâlikiyet.
  • Selâmlar, dualar, hayır duaları, mülk, beka ve devamlılık, namazın iki ve dört rekâtı sonunda okunan Ettahiyyat duası.

tahlid

  • (Huld. dan) Devamlı olarak oturtma veya oturtulma.

te'lis

  • Durdurmak, ikâmet.
  • Yağmurun devamlı yağması.

tenperverlik

  • Devamlı kendi canını ve rahatını düşünme, tenbellikten hoşlanma.

terakkus

  • Raksetme, dansetme.
  • Devamlı aşağı inip yukarı çıkma.

tesis ve tecdid-i uhuvvet

  • Kardeşliği kurma ve devamlı pekiştirme.

tevaggulat / tevaggulât

  • (Tekili: Tevaggul) Tevagguller. Devamlı olarak uğraşmalar.

teznid

  • Çakmakla ateş yakma.
  • Başını devamlı önüne eğdirmek.

tilhah

  • Devamlı olarak bir yerde durmak.

tul-ü emel / tûl-ü emel

  • Dünya hayatının kısa ve geçiciliğine rağmen devamlı yaşayacakmış gibi dünyaya ait işlere karşı gösterilen aşırı arzu, istek.

vacib-i sermedi / vâcib-i sermedî

  • Varlığı zorunlu ve devamlı olan Allah.

vakfetmek

  • Fık: Bir malı veya bir şeyi bir işe bağlayıp o yolda devamlı kılmak.
  • Bir şeyi karşılıksız olarak Allah yoluna vermek.

vefadar / vefadâr / vefâdâr

  • Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
  • Vefalı, dostluğu devamlı.
  • Vefâlı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.

vefakar / vefakâr

  • Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.

vehs

  • Bir işe girişip ısrar ile devamlı uğraşmak.

veşy

  • Elbiseyi güzel nakışlamak, süslemek.
  • Nesil ve zürriyet.
  • Çoğalma.
  • Geceleyin devamlı tefekkür ve mütalâa etmek.
  • Bir çeşit elbise.

vikal

  • Devamlı diğer davarların ardına kalan davar.

vird / وِرْدْ

  • Sık sık ve devamlı okunan dua.
  • Kur'an-ı Kerim'den her gün okunması vazife bilinen kısım, bir cüz.
  • Devamlı yapılan zikir.
  • Nâfile olarak devamlı yapılan ibâdet, tesbih ve duâlar. Çoğulu evrâddır.
  • Devamlı okunan şey.
  • Sık sık ve devamlı okunan dua.
  • Devamlı okunan zikir.

vird-i ekber / وِرْدِ اَكْبَرْ

  • Devamlı okunan en büyük zikir.

vird-i hususi / vird-i hususî

  • Devamlı yapılan özel zikir.

virdizeban / virdizebân

  • Dil ile devamlı okunan.

virdü'l-azam / virdü'l-âzam

  • Devamlı yapılan en büyük zikir, dua.

vücud-u daimi / vücud-u daimî

  • Ölümsüz, devamlı vücut.

vuslat

  • Erişmek, kavuşmak, gönlün devâmlı olarak ve kıl kadar istikâmet değiştirmeyerek Allahü teâlâya bağlı kalması.

yeknesak

  • Devamlı aynı halde olan. Biteviye. Değişmez bir hal.

zail

  • (Zâile) Geçen, geçici.Devamlı olmayan. Tükenen.

zat-ı ezeli / zât-ı ezelî

  • Varlığının başlangıcı olmayıp devamlı var olan Zât, Allah.

zevaid sünnet / zevâid sünnet

  • Farzla birlikte kılınması bildirilmeyen nâfile namazlar.
  • Peygamber efendimizin ibâdet olarak değil de, âdet olarak, devâmlı yaptığı şeyler.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın