Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
DEL
kelimesini içeren
118
kelime bulundu...
adem-i delil
Delilsizlik, birşeyi ispata yönelik delilin olmaması.
adem-i medlul / adem-i medlûl
Delilin gösterdiği hüküm ve iddianın olmaması.
ahun
Delik, yarık. Lağam.
(Farsça)
arş ve süllem
Delil-i Arşî ve Delil-i Süllemî'den kinâyedir..
avarız-ı semaviye
Delilik, küçüklük, bunaklık, ölüm gibi kesbî ve ihtiyarî olmaksızın insana ârız olan şeyler.
ayet / آيَتْ
Delil.
azv-i cinnet
Delilik isnadı.
bedihi / bedîhî
Delilsiz bilinen şey, apaçık.
bedihiyat / bedîhiyât
Delil ve ispatı gerektirmeyecek ölçüde apaçık şeyler.
bedihiyyat / bedîhiyyât
Delil ile ispatı gerekmeyen apaçık şeyler.
berahin / berahîn / براهين / berâhîn
Deliller.
Deliller, kanıtlar.
(Arapça)
berna
Delikanlı, yiğit, genç.
(Farsça)
beyan-ı ifhamiye / beyan-ı ifhâmiye
Delillerle susturma anlatımı.
burhan / برهان / burhân / بُرْهَانْ
Delil, kanıt.
Delil.
Delil.
burhani / burhânî
Delillere dayalı ispat yöntemini kullanan.
bürhani / bürhanî
Delil cinsinden.
bürnak
Delikanlı, yiğit, genç.
(Farsça)
cinnet
Delilik.
Delilik hâli.
Delilik, aklın baştan gitmesi.
Delilik, çılgınlık.
Delilik.
cünun / cünûn
Delilik.
Delilik.
Delilik.
dall / dâll / دال
Delil olan, yol gösteren.
Delalet eden.
(Arapça)
dalliyet / dâlliyet
Delil oluş. İsbata vâsıta olmak.
Delâlet ediş, delil oluş.
Delil olma, yol gösterme.
dava-yı mücerret / dâvâ-yı mücerret
Delilsiz iddia, sadece bir iddia.
delail / delâil / دلائل
Deliller, işaretler.
Deliller, kanıtlar.
Deliller.
delalat / delâlat / delâlât
Delâletler, delil olmalar.
Deliller, işaretler.
delalet / delâlet / دلالت / دَلَالَتْ
Delil olma, gösterme.
Delil olma, yol gösterme.
Delil olma.
Delillik, yol gösterme.
(Arapça)
Delâlet etmek:
(Arapça)
Yol göstermek.
(Arapça)
Anlamına gelmek.
(Arapça)
Delil olma.
delalet eden / delâlet eden
Delil olan, işaret eden.
delalet etme / delâlet etme
Delil olma, işaret etme.
delaleten / delâleten
Delil olarak, yol göstererek.
dellal-misal / dellâl-misal
Dellâl, ilân edici gibi.
divane / ديوانه / dîvâne / دیوانه / د۪يوَانَه
Deli. Aklı başında olmayan.
(Farsça)
Deli.
Deli, çılgın.
(Farsça)
Deli.
divane-gi / divane-gî
Delilik, divânelik.
(Farsça)
divanecesine
Delicesine.
divanegi / dîvânegî / دیوانگى
Delilik, çılgınlık.
(Farsça)
divanelik / dîvânelik
Delilik.
edille
Deliller.
Deliller.
Deliller, kanıtlar.
epürnak
Delikanlı, genç yiğit, bahadır.
(Farsça)
esuk
Deli koyun.
evlak
Delilik, cünun.
hareket-i mecnunane
Delice hareket.
hark ve iltiyam / hark ve iltiyâm
Delinme ve deliğin kapanması.
hezeyan
Deli saçması, saçmalama.
hüccet
Delil.
huccet / حجت
Delil, kanıt.
(Arapça)
hüccet / حجت
Delil.
Delil, belge.
(Arapça)
huccet / حُجَّتْ
Delil.
hücec / حجج
Deliller, belgeler.
(Arapça)
hudud-u cünun
Delilik sınırı.
hurafet
Delile dayanmayan saçma inanış.
huyut-u berahin
Delil ipleri.
ihticac / ihticâc
Delil gösterme.
ihticacen
Delil, şahit ve vesika gösterme yoluyla.
ikan / îkan
Delil ve ispat üzerine inanma.
ilm-i usul / ilm-i usûl / عِلْمِ اُصُولْ
Delillerden hüküm nasıl çıkarıldığını öğreten ilim. (Usul-ü fıkıh, Usul-ü şeri'at veya hikmet-i teşriiye de denir.)
Delillerden hüküm çıkarmayı öğreten ilim.
ilzam / ilzâm / اِلْزَامْ
Delil göstererek muhalifi susturmak.
Delille cevab veremez hâle getirme.
ilzam eden
Delil getirerek karşısındakini susturan.
ilzam etme
Delillerle muhatabı susturma.
ilzam-ı hüccet
Delili kabul ettirme.
insikab
Delinme.
isbat / isbât
Delil göstererek hakikatı ortaya koyma.
istidad-ı tahkik ve terakki
Delilleriyle inceleme ve ilerleme istidadı, yeteneği.
istidlal / istidlâl / استدلال / اِسْتِدْلَالْ
Delil getirmek. Bir delile dayanarak netice çıkartmak. Delile nazar etmek. Muhakeme. Mülahaza ve anlama kudreti. Delil ile anlamak. Zihnin eserden müessire veya müessirden esere intikali.
Delil getirme, hüküm için çıkarımda bulunma.
Delîl getirme. Akıl ile, düşünerek, inceleyerek eseri (yapılan işi) görerek yapanı; yaratılmışları görerek yaratanı anlamak.
Delil getirme, delile dayanarak hüküm çıkarma.
Delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında yargıda bulunma.
(Arapça)
Delil getirme.
istidlalat / istidlâlât
Delil getirme, akıl yürütme, çıkarımda bulunma.
istidlalen / istidlâlen
Delil getirerek, akıl yürüterek.
istihraç
Delillerden hareketle hüküm çıkarma.
ittizah-ı delil
Delilin açık, vazıh ve aşikâr olması.
Delilin açıklığı.
kavl-i mücerred
Delilsiz söz.
kaziye-i tasdiki / kaziye-i tasdikî
Delillerle tasdik edilip onaylanan hüküm, önerme.
kerküz
Delil, işâret, alâmet.
(Farsça)
kur'an-ı azimü'l-burhan / kur'ân-ı azîmü'l-burhân
Delilleri apaçık ve yüce olan Kur'ân.
lü'lü-i meskub
Delinmiş inci.
makam-ı ifham
Delille susturma makamı.
makam-ı istidlal / makam-ı istidlâl
Delil getirme makamı, delil getirme mevkii.
me'luk
Deli. Divâne.
mecnun / mecnûn / مَجْنُونْ
Deli, akılsız.
Deli.
Deli, çılgın.
Deli, şiddetli aşkla kendinden geçmiş.
mecnunane
Delice, divanece. Mecnunlara ve delilere yakışır surette.
(Farsça)
mecnuniyet
Delilik. Mecnunluk.
mecnunluk
Delilik, akılsızlık.
medlul / medlûl / مَدْلُولْ
Delîlin (alâmet ve işâretin) delâlet ettiği, gösterdiği şey.
Delil getirilen.
menafiz / menâfiz
Delikler.
Delikler.
menfez
Delik.
Delik, gözenek.
menkur
Delinmiş. Oyulmuş.
meratib-i delalat / merâtib-i delâlât
Delillerin, işaretlerin mertebeleri.
meskub
Delikli. Delinmiş.
meslus
Deli, divane.
minkab
Delecek âlet. Ateş yakmak ve tutuşmak.
mıskab
Delme âleti.
müberhen
Delilli ve bürhanlı. İsbatlı. Delillerle sâbit olmuş.
Delilli, ispatlı.
müberhene
Delillerle ispatlanmış.
müdafaat-ı ilmiye
Delil ve bilime dayanan müdafaalar, savunmalar.
müdellel / مُدَلَّلْ
Delilli ve isbatlı olan. İsbat ve tasdikine delil gösterilmiş olan. İsbatlı.
Delilli, ispatlı.
Delilli, ispatlı.
Delille isbatlanmış, delilli.
müdellelen
Delil gösterecek ve şahid ile isbat edilerek.
muhtebil
Delirmiş olan.
münsakib
Delinen. İnsikab eden.
murahhas / مرخص
Delege, devlet adına görevli kimse.
Delege.
(Arapça)
müstedlel
Delillendirilmiş, kanıtlı.
na-deride
Delinmemiş, delik açılmamış.
(Farsça)
na-süfte
Delinmemiş, deliksiz.
(Farsça)
nevcivan / نوجوان
Delikanlı.
Delikanlı, genç.
(Farsça)
şahitler
Deliller, tanıklar.
şayan-ı ihticac
Delil ve isbatın makbuliyeti.
şegaf
Delicesine sevme.
şegafdar / şegafdâr
Delirtici.
(Farsça)
sekkab / sekkâb
Delici, delen.
Delici, delen.
şifte / şîfte / شيفته
Delicesine aşık.
(Farsça)
silsile-i berahin / silsile-i berâhin
Deliller zinciri.
süfte / سفته
Delinmiş, delikli.
(Farsça)
Delinmiş.
(Farsça)
surah / sûrâh / سوراخ
Delik. Gedik.
(Farsça)
Delik.
(Farsça)
tahakkümi / tahakkümî
Delilsiz dâvâ.
talim-i iman-ı tahkiki / tâlîm-i imân-ı tahkikî
Delillere dayalı bir şekilde iman dersi verme.
tazyik-i mecnunane / tazyik-i mecnunâne
Delicesine baskı ve sıkıntı verme.
tebzil
Delme, yarma. Çok azimle bir şeye girişmek, adamak.
tecanün
Delirmek.
tecennün
Delirme.
tevhid-i hakiki / tevhîd-i hakîkî / تَوْحِيدِ حَقِيقِي
Delil ve isbata dayalı hakiki ma'nadaAllahı birleme.
tevhid-i zahiri / tevhîd-i zâhirî / تَوْح۪يدِ ظَاهِر۪ي
Delil ve araştırmaya dayanmayan Allah'ı birleme.
ulum-u bedihiyyat / ulum-u bedihiyyât
Delil ve isbatına lüzum görülmeyip kolaylıkla bilinen ilimler.
vech-i delalet / vech-i delâlet
Delâlet etme yönü, işaret edilen yön, mânâ.
vuzuh-u delil
Delilin açıklığı.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Müsana
i ta
asfer
kutb
Sadikul
şevketlü
levm
ahsef
hatrib
Osmanli
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
DEL
levm
Tahta
Ferahlik
izledi
Ara bozucu
sanal
Hikmetle
umit dolu
Ogrenme