Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Dâyâ
ifadesini içeren
482
kelime bulundu...
a'ser
Çok zor ve çetin olan, dayanılması çok zor.
Solak.
adem-i hikmet
Hikmetsizlik; her şeyin bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olmaması.
afaki / âfâkî
Havâî, herhangi bir dayanağı olmayan şey. Mekke'ye mikat sınırları dışından gelenler.
ahek-i siyah
Rutubete dayanıklı olan bir cins çimento.
akıl ile nakil
Fen ve felsefe gibi akla dayanan ilimler ile Kur'ân ve hadis gibi nakle dayanan ilimler.
alavere
Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele.
Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi.
Herc ü merc. Karışıklık, kargaşalık.
Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması.
alem-i esbab / âlem-i esbab
Sebepler âlemi. Her şeyin bir sebebe dayanarak olduğu âlem. Bu dünya.
amyant
Kolayca bükülebilen, ateşe dayanıklı liflerden yapılmış bir çeşit asbest.
anarşizm
Anarşiyi istiyen tahribci bir nazariye. Anarşistlik. İnsanın insan tarafından idaresi esasına dayanan her türlü devlet, hukuk düzenlerinin adaletsiz, haksız ve zulüm olduğunu iddia eden ve devletsiz, kanunsuz, her insanın kendi başına buyruk yaşıyacağı bir düzensizlik istiyenlerin görüşü.
antropomorfizm
Sosy. İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din. Allah'ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm'in başka kılıkta görünüşleridir. Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestl
aristokrasi
yun. Âlimlerin ve cemiyette en iyilerin iktidarına dayanan hükümet şekli. Tarihte soylu, imtiyazlı, toprak sahibi, zenginlerin hâkimiyetine dayanan hükümet şekli. Bu şekli ile oligarşi veya plütokrasi adıyla da anılmaktadır. İmtiyazlı azınlığın, çoğunluğu idare etmesidir.
arşi ve süllemi / arşî ve süllemî
Devir ve teselsülü inkâr maksadıyla yukarıya doğru gittikçe daralan ve tek bir yaratıcının varlığına dayanan mantıkî delil.
aruz
Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere etrafındaki nahiye ve köyler.
Edb: Şiirin ahenk ölçülerinden, nazmın vezinlerinden bahseden ilim. Arap, Fars, Türk şiirinde kullanılan vezin ki, hecelerin uzunluk (kapalılık) ve kısalık (açıklık) değerlerine dayanır.
Bir beytin birinci
asakir-i müteavine
Birbirine yardım edip dayanışma içinde olan askerler.
aşk-ı mecazi / aşk-ı mecazî
Fâni şeylere olan aşk. Nefis ve şehvet arzusuna dayanan aşk.
Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk'a dâir şiddetli muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan aşkı.
asla irca etme / asla ircâ etme
Temele dayandırma.
asri / asrî
Devre, modaya ve israflı fantaziyelere uyan. Taklitçi. Zamana uygun. Bir devreye, asra âit ve müteallik.
asyar
Dayanmak.
Sürçmek.
aşyere
Dayanmak. Sürçmek.
atfetmek
Bir işi veya sözü bir kimseye yüklemek, dayandırmak.
barika / bârika
(Çoğulu: Berâik) Üzerine biraz yağ dökülmüş olan süt.
(Çoğulu: Bevârık) Parıltı. Parıldayan.
berahin-i latife-i akliye / berâhin-i lâtife-i akliye
Akla dayalı ince, güzel deliller.
besniyye
Alçak ve yumuşak yerde biten buğday.
Şam diyarında belli bir yerde yetişen buğdaya da derler.
beyin
Kafatasının en büyük kısmını kaplayan, kalınca ve dayanıklı üç zarla örtülmüş olan bir sinir merkezidir. Yumuşak ve beyazımsı bir kitle olan beyin, duygu ve bilgi merkezidir. Ak ve boz maddeden yapılmıştır ve iki yarım küre olarak yaratılmıştır. Yarım kürelerden birinde bir arıza sebebiyle bu merkez
(Türkçe)
beyt-ül ankebut / beyt-ül ankebût
Örümcek yuvası.
Mc: Derme çatma yapılmış ev.
Dayanıksız ve kuvvetsiz şey.
bi'l-yakini'l-kat'i / bi'l-yakîni'l-kat'î
Kesin bilgiye dayanarak.
bina / binâ / بِنَا
Bina etme, dayandırma.
binaberin / binâberin / بنابرین
Bundan dolayı, buna dayanarak.
(Arapça - Farsça)
binaen / binâen / بناء / بِنَاءً
-dayanarak.
...den dolayı, bu sebepten. Mebni ve müstenid olarak. Dayanarak.
Dayanarak, bu sebeple.
Dayanarak, göre.
(Arapça)
Dayanarak.
bisebat / bîsebat / بى ثبات
Dayanıksız.
(Farsça - Arapça)
bisebeb / bîsebeb / بى سبب
Dayanıksız.
(Farsça - Arapça)
burhan-ı akli / burhan-ı aklî
Akla dayalı delil.
bürhan-ı akliyye
Akla dayanan bürhan.
burhani / burhânî
Delillere dayalı ispat yöntemini kullanan.
can-fersa
Can dayanamıyacak derecede.
(Farsça)
canhıraş
Dayanamıyacak derecede acı ve keder veren.
(Farsça)
Dayanılmayacak derecede acı ve keder veren.
cebr-i keyfi / cebr-i keyfî
Hiçbir hukukî dayanağı olmayan keyfî zorlama.
cedeli / cedelî / جدلى
Tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.
(Arapça)
cediyye
(Çoğulu: Cedâyâ) Gövdeye yapışan kan.
cedye
(Çoğulu: Cedâyât) Eyer altına konulan keçe.
cefa-keş
Eziyete dayanan, cefa çeken, acıya katlanan.
(Farsça)
celcelutiye / celcelûtiye
Peygamberimizin (a.s.m.) derslerine dayanarak, ebced ve cifir hesabıyla ilgili, Hz. Ali tarafından yazılan bir kaside.
cemaat-i mütesanide / cemaat-i mütesânide
Dayanışma içinde olan topluluk.
cemiyet-i kainat / cemiyet-i kâinat
Kâinat cemiyeti, dayanışma içinde olan kâinattaki tüm varlıklar.
cereyan-ı müstebidane
Baskı ve zülme dayanan despotizm ve diktatörlük akımı.
cevher-i ziyalı
Parlayan, ışıldayan cevher.
cihet-i isnad
Dayanma yönü.
cumhuriyet
Devlet reisi, millet veya Millet Meclisleri tarafından seçilen hükümet şekli. Demokraside temsili hükûmet şekli. Halkın hür olarak seçtiği temsilciler (Millet vekilleri ve senatörler) aracılığı ile egemenliğini, (hâkimiyetini) kullanmasına dayanan hükûmet şekli. Cumhuriyetin birbirinden farklı üç ta
da'da'
"Güzel dur" mânasına gelir ve düşecek ve dayanacak yerde söylenir.
daire-i şeriat
Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin bulunduğu daire.
delail-i mantıkıye ve müsbete / delâil-i mantıkıye ve müsbete
Mantığa ve ispata dayalı deliller.
delail-i nakliye / delâil-i nakliye
Âyet ve hadis gibi nakle dayanan deliller.
delil-i nakli / delil-i naklî
Kur'ân ve hadîs gibi nakle dayanan delil.
delil-i şuudi / delîl-i şuûdî
Görgüye dayanan delil.
demokrasi
yun. (Demos: Halk; Kratia: İdare, iktidar) Halk iktidarına dayanan hükümet şekli. Devlet iktidarını elinde bulunduranların, halkın çoğunluğunun iradesiyle seçildiği hükümet şeklidir. Tatbikatı üç şekildir:1- Vasıtasız hükümet şekli: Halk, devlet iktidar ve hâkimiyetini vasıtasız olarak kullanır. Kan
destek
Bir şeyin yıkılıp devrilmemesi için, o şeye vurulan payanda, dayanak.
(Farsça)
Küçük el.
(Farsça)
Yün ve pamuk gibi şeyleri eğirmeye yarıyan âlet.
(Farsça)
Dayanak.
devir / دَوِرْ
İki şeyden herbirinin valığının diğerine dayanması.
dıl'-i kazib / dıl'-i kâzib
Tıb: Göğüs kemiğine dayalı beş adet küçük kaburga kemiği.
dırahşan
Parlak. Parıldayan. Parlaklık. Münevver, ziyâdar.
(Farsça)
dirahşende
Işıklı, nurlu, ışıldayan, parıldayan.
(Farsça)
dirayet
Zekâ, bilgi. Kuvvetli tecrübe sahibi olmak.
Fetanet. Temkin ve tecrübeye dayanan akıl.
diyanet ve şeriat-ı islamiye / diyanet ve şeriat-ı islâmiye
Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi; İslâmiyet.
düstur-u ilmi / düstur-u ilmî
İlme dayalı kural.
ef'al-i hakime / ef'âl-i hakîme
Hikmetli fiiller; bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olan işler, faaliyetler.
ehl-i kubur / ehl-i kubûr
Kabir ehli. Kabirdekiler, ölüler. Ne kendi etdi râhat ne âlem etdi huzur, Yıkıldı gitti cihândan dayansın ehl-i kubûr.
ehl-i nazar ve felsefe
Tecrübeye dayanarak görüş ve düşünce sahibi olanlar ve felsefeciler.
emel-i vehmi / emel-i vehmî
Temelsiz ümit, kuruntuya dayalı beklenti.
emten
Pek metin, çok dayanıklı, en sağlam, fazlaca muhkem.
emun
Kuvvetli, dayanıklı deve.
eser-i tasannu ve tekellüf
Yapmacık ve gösterişe dayalı eser veya sonuç.
evhen
En gevşek, çok zayıf, pek dayanıksız, kuvvetsiz tâkatı kalmamış.
evladiyye
Evlatlık, evlada mahsus.
Mc: Çok sağlam ve dayanıklı ev veya eşya.
faraziye
(Hipotez) Var sayma, kabul. Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma. Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir. İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür. Faraziyenin doğrulu
farzi / farzî
Farzedilene, tahmin olunana dair. Takdir ve tahmin usulüne dayanan ve ona müteallik.
faşist
Irka dayalı baskı rejimine taraftar olan kimse.
faşizm
Irkçılığa dayanan diktatörlük rejimi.
(Fransızca)
fatır-ı hakim-i zülcelal / fâtır-ı hakîm-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde benzersiz yaratan Allah.
fedai / fedâî
Fedakâr, kendini bir hizmete adayan.
Feda eden, kendini adayan.
felsefe
Madde, hayat, yaratılış, kâinât, ruh, ölüm, ölüm sonrası gibi konularda insan gücünün akla dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamâmı. Beğendiği düşüncelerini hakîkat olarak anlatmak, yaldızlı, heyecan verici laflarla inandırmaya çalışmak. Tecrübeye, hesâba dayanmayan şahsî düşünceler.
felsefe-i tabiiye
Yaratılışı ve her şeyi tabiata dayandıran felsefe.
felsefe-i tabiiye ve maddiye
Herşeyi tabiata ve maddeye dayandıran felsefe.
fenler
Tecrübeye dayalı bilimler.
fenn-i ziraat / fenn-i zirâat
Ekin ekme ve içme hususunda olan bilgi ve tecrübeye dayanan bu husustaki ilim kolu.
ferid-i asru'z-zaman / ferîd-i asru'z-zamân
Asrın ve zamanın biricik, benzersiz insanı, doğrudan Kur'ân'a dayanan büyük kişisi.
fevkattahammül
(Fevk-at tahammül) Tahammülün üstünde, tahammül edilmez, dayanılmaz, dayanılması imkânsız.
feza' / fezâ'
Korkma, dayanamama, ümitsizlik.
fikr-i marifet / fikr-i mârifet
İlim fikri, bilgiye dayalı düşünce.
firaş-ı sahih
Fık: Nikâh ve mülk-i yemine müstenid bulunan istifraş. Mülk-i yemin, bir kimsenin temellükünde bulunan cariye demektir. Binaenaleyh bu iki şarta dayanan istifraştan, meydana gelecek çocuk, varis addolunur. Ancak, cariyeyi istifraşta husule gelen çocuğun kendisinden olduğunu müstefrişin söylemesi lâz
fukara-i sabirin / fukara-i sâbirin
Sabreden, dayanan, oruç açmayan fakirler.
gayur
Hamiyetli. Çok çalışkan. Dayanıklı. Çok gayretli.
Kıskanç. ("Gayyur" diye yazılması yanlıştır.)
gurran
Haykıran, gürleyen, homurdayan.
(Farsça)
hakıb
Karnı guruldayan kişi.
Necaseti şedit kişi.
hakikatsiz
Bir gerçeğe dayanmayan.
hamledilme
Yüklenme, dayandırılma.
hamul / hamûl / حمول
(Haml. den) Sabırlı, metanetli, tahammüllü, dayanıklı kimse.
Dayanıklı.
(Arapça)
hamuli / hamulî
Tahammüllülük, sabırlılık, dayanıklılık.
hannane / hannâne
Resûlullah efendimizin dayanarak hutbe okuduğu, Mescid-i Nebevî'de dikili bulunan hurma kütüğü.
hatai
Tezhib ıstılahlarındandır. Resim gibi tabiatı taklid ederek yapılmayıp, san'atkârlar arasında kabul edilen çeşitli gül şekli gibi irili ufaklı yapılan şekiller.
Türkistan'da Hatay şehrinde imal edilen bir cins dayanıklı kâğıt.
hayali / hayâlî
Hayale dayalı.
hicri tarih / hicrî tarih
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Mekkeden Medine'ye hicret ettiği günü başlangıç olarak alan tarih. Milâdi ve Rumi tarihler gibi oniki ay esasına dayanan hicri sene, Muharrem adı verilen ayla başlar, zilhicce ile sona erer. Oniki ayın adları şunlardır: Muharrem, safer, rebiül-evvel, rebiül-âhi
hikmet-i bahire / hikmet-i bâhire
Ap açık hikmet; bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olmanın ap açık oluşu.
hikmet-i ezeliye / hikmet-i ezelîye
Allah'ın ezelî hikmeti, herşeyi yerli yerinde ve bir gaye ve faydaya yönelik yapması.
hikmet-i imaniye
İmana dayalı hikmet ilmi.
hikmet-i intizam
Kâinatta var olan düzenin bir gaye ve faydaya yönelik olarak, mânâlı ve tam yerli yerinde olması.
hikmet-i tecrübiye
Tecrübeye dayanan hikmet ve ilim.
hikmet-i teşri'
(Hikmet-i teşriiye) Şeriata dayanan kanun yapma ilmi. Şer'î ve Rabbanî kanunların hikmeti.
hikmetle
Bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde.
hilafetpenah
Hilafetin dayanak yeri. Halifeliği haiz bulunan, hilafeti koruyan kimse. Halife, padişah.
(Farsça)
hilf
(Çoğulu: Ahlâf) Sözleşme, söz verme.
Yardımlaşma, dayanışma. Birlik maksadıyla ittifak.
hüccetü'l-islam / hüccetü'l-islâm
İslâmın dayanağı.
hükmi / hükmî
Hükme dair. Hükme âit ve müteallik. Bir karara dayanan, itibâri olan.
hulul / hulûl
İlâhî sıfatların mahlûklar ile bütünleştiği onlara nüfuz ettiği esasına dayalı bâtıl bir görüş.
hurafet
Delile dayanmayan saçma inanış.
i'timad
(İtimad) Güvenerek bağlanmak. Emniyet etmek. Bir şeye kalben güvenip dayanmak.
i'timaden
İtimad ederek, dayanarak, güvenerek.
i'tisa
Asâya dayanma, baston kullanma.
ibtina / ibtinâ / ابتنا
Bina etme.
(Arapça)
Dayanma.
(Arapça)
Bina edilme.
(Arapça)
İbtinâ etmek:
(Arapça)
Kurmak.
(Arapça)
Dayanmak.
(Arapça)
ibtina'en / ibtinâ'en / ابتناء
Dayanarak.
(Arapça)
ibtinaen
İbtinâ ederek, mübteni olarak, dayanarak.
içtihad-ı şer'i / içtihad-ı şer'î
Şeriat hükümlerine dayanarak yapılan içtihad.
içtihadat / içtihadât
İçtihatlar; dinen kesin olarak belirtilmeyen konularda Kur'ân ve hadîse dayanarak hüküm çıkarma işlemleri.
içtihadat-ı şer'i / içtihadât-ı şer'i
Şeriat hükümlerine dayanarak yapılan içtihatlar.
içtihadi / içtihadî
İçtihatla ilgili; dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur'ân ve hadise dayanarak hüküm çıkarmayla ilgili olan.
iddiam
(Diam. dan) Payanda dayamak.
ika' / ikâ'
Dayanma, istinad etme.
Dayanacak bir şey verme.
ikrah-ı nakıs / ikrah-ı nâkıs
Huk: Dayak ve hapis gibi keder ve elemi gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet.
iktiham
Dayanma, katlanma.
Hücum ve istilâ eylemek.
Dayanmak. Tahammül etmek. Katlanmak. Güçlükleri yenmek.
Mülâhazasız bir işe başlamak.
Bir şeyi hakir addetmek.
ilm-i yakin / ilm-i yakîn
İlmî delillere dayanan kesin bilgi.
ilmelyakin / ilmelyakîn
İlmî ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak derecede kesin bilme.
iman-ı taklidi / iman-ı taklidî
Araştırmaksızın, taklide dayanan iman.
inadi / inâdî
İnada dayanan.
İnada dayanan.
indi / indî / عندی
Kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.
(Arapça)
insaf / insâf
Merhamete dayalı adalet.
intiha
Son, nihayet, uç.İNTİHA' : Eğilme. Dayanma, yaslanma.
intizam-ı hikmet
Hikmetin düzenlemesi; herbir şeyin bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olmasındaki düzenlilik.
irkah / irkâh
İnanma, itimad etme, güvenme.
Sığındırma, dayandırma.
ırmis
Büyük taş.
Kuvvetli ve dayanıklı deve.
irtifak
Bir yere dayanma.
(Kap) dolma.
İhtiyaç duyma.
Arkadaşlık etme.
Tıb: İki kemiğin hareketsiz kalmak üzere mafsallanması.
irtika' / irtikâ'
Güvenme, dayanma.
ırzim
Sağlam, sert ve dayanıklı.
Şiddetli toplayıcı.
isbat / isbât
Sağlamlaştırma, dayanıklı hâle getirme. Delil ve şâhit göstererek bir sözün ve fikrin doğruluğunu ortaya koyma.
Tasavvuf yolunda ilerlerken Lâ ilâhe dedikten sonra illallah demek.
işgerf
Dayanıklı, sağlam, kalın.
(Farsça)
Şan, nam, ün, şeref.
(Farsça)
iskarlat
İtl. Eski devirlerde Venedik mensucatından, boyası has ve kumaşı dayanıklı bir nevi çuhanın adı idi ve şarkta pek makbuldü. Yeniçeri Ocağı ileri gelen ağalarına, sekbanbaşıya ve yeniçeri kâtibine her sene bu çuhadan verilir veya bedeli para olarak tahsis olunurdu. Bu paraya da "İskarlat bedeli" deni
isnad / isnâd / اسناد
Dayandırma.
Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek.
Peygamberimiz'in (A.S.M.) sözlerini sırası ile kimlerden nakledildiğini bildirmek.
Bir nesneye, bir şeye dayanmak.
Birisi için, bir şeyi yaptı demek. İftira etmek.
Dayandırma, sened gösterme.
Söylediği sözü bir başkasına dayandırmak, bir şeyi, birisi için yaptı demek.
Hadîs ilminde hadîs-i şerîf metninin sırasıyla kimler tarafından nakledile geldiğini bildirme.
Dayandırma.
Dayandırma.
Dayama, yükleme.
(Arapça)
İftira.
(Arapça)
isnad eden
Dayandıran.
isnad edilen
Dayandırılan.
isnad etme
Dayandırma.
isnad etmek
Dayandırmak.
isnadat / isnâdât
Asılsız isnatlar, dayandırmalar; yatıştırmalar.
Dayandırmalar.
isnat
Dayandırma.
isnat edilme
Dayandırılma.
isnat etmek
Dayandırmak.
isnat olunma
Dayandırılma.
israiliyat
İsrailoğullarına ait bilgiler, bir temele dayanmayan gerçek dışı anlatımlar.
iştibak-ı tesanüd-ü nazm / iştibak-ı tesânüd-ü nazm
Bir ağ gibi birbirine bağlanıp dayanmış olan nazım, diziliş.
işticar
Zıdlaşma.
Elini çenesine koyarak, dirseğinin üzerine dayanma.
istidlal / istidlâl
Delil getirmek. Bir delile dayanarak netice çıkartmak. Delile nazar etmek. Muhakeme. Mülahaza ve anlama kudreti. Delil ile anlamak. Zihnin eserden müessire veya müessirden esere intikali.
Bir delile dayanarak bir şeyden netice çıkarmak. Delil getirerek anlamak.
Delil getirme, delile dayanarak hüküm çıkarma.
istihkam / istihkâm
Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak.
Askerlikte: Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı.
Kuvvet ve metanet vermek.
istinad / استناد / istinâd
Dayanma.
Dayanma.
Dayanma. Güvenme.
Sened veya delil söylemek, göstermek.
Dayanma.
Dayanma.
(Arapça)
Güvenme.
(Arapça)
İstinâd etmek:
Dayanmak.
(Arapça)
istinad eden
Dayanan.
istinad etmek
Dayanmak.
istinaden / istinâden / استنادا / اِسْتِنَادًا
İstinad ederek. Dayanarak, güvenerek.
Dayanarak.
Dayanarak.
Dayanarak.
(Arapça)
Güvenerek.
(Arapça)
Dayanarak.
istinadgah / istinadgâh / استنادگاه
Dayanak.
Dayanacak yer. Güvenecek yer veya kimse.
(Farsça)
Dayanak.
Dayanak.
(Arapça - Farsça)
istinadgah-ı manevi / istinadgâh-ı manevî
Mânevî dayanak noktası.
istinadgerde
İstinad edilmiş. Kendine güvenilmiş veya dayanılmış.
istinadi nokta / istinadî nokta
Dayanak noktası.
istinat
Dayanma.
istinat eden
Dayanan.
istinatgah / istinatgâh
Dayanak noktası.
istinatsız
Dayanak noktası olmadan.
istizhar
Dayanmak. Güvenmek. Arka vermek.
Yardım istemek. Zahîr istemek.
Ezberlemek.
Aşikâr etmek.
itikad-ı küfriye
Küfür itikadı, inkâra dayalı inanç biçimi.
itimad etmek
Güvenmek, dayanmak.
itimad-ı nefis
Nefsine güvenmek, nefsine dayanmak.
itka' / itkâ'
Koltuk altına yastık veya dayak koyma. Dayanacak bir şey kullanma.
Yaslanma.
ıtris / ıtrîs
Hiddetli, cebbar kimse.
Kuvvetli, dayanıklı deve.
ittifak ve tahkik
Bir gerçek üzerinde birleşme ve delillere dayanarak ispat etme.
ittika / ittikâ / اتكا
Dayanma, yaslanma.
(Arapça)
İttikâ etmek:
Dayanmak, yaslanmak.
(Arapça)
ittika' / ittikâ'
Dayanmak. Yaslanmak.
Oturmak.
ittikal / ittikâl
Allah'a tevekkül etme, güvenme, dayanma.
iz'an-ı yakin / iz'ân-ı yakîn
Kesin delile dayalı olan sağlam inanç.
ıztımar
Atı, idman yaptırarak yola dayanabilecek şekilde kuvvetlendirme.
İnce belli olma.
jerfin
Kapı sürmesi. Kapının ardına konulan dayak.
(Farsça)
kabli / kablî
İlke ve önceliğe âit. Hiçbir tecrübeye dayanmadan. Yalnız akıl ile.
kaffe-i esbab-ı sübutiye / kâffe-i esbab-ı sübutiye
Bir meselenin sağlam dayanaklara sahip olduğunu gösteren sebepler.
kavmi / kavmî / قومى
Kavme dayalı.
(Arapça)
kaziye-i hamliyye
Man : Mahmulün (yâni, haberin), mevzua (yani mübtedaya) sübut veya nef'i ile hükmü hâvi olan kaziyye. Tabir-i diğerle: Mahmulün mevzua kayıtsız ve şartsız olarak isnad olunduğu kaziyyeye denir. "Dünya fânidir" gibi.
kelimat-ı hikmet
Hikmetin kelimeleri; Allah'ın her bir varlığı belirli gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratma sıfatının kelimeleri, sözleri.
kemal-i metanet / kemâl-i metânet / كَمَالِ مَتَانَتْ
Tam bir dayanıklılık.
kemal-i sabır ve metanet / kemâl-i sabır ve metanet
Tam ve mükemmel bir sabır ve dayanıklılık.
kemal-i tesanüt
Tam bir dayanışma.
keşende
"Çeken, çekici" mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapmakta kullanılır. Meselâ: (Mihnet-keşende: Mihnet çeken.)
(Farsça)
Dayanan, tahammül eden, mütehammil.
(Farsça)
keşfi / keşfî / كَشْف۪ي
Perdeli hakîkati görmeye dayalı.
kevkeb-i nevvar / kevkeb-i nevvâr
Parıldayan yıldız.
kınne
(Çoğulu: Kinen) Hurma lifinden yapılan urganın sağlam ve dayanıklı olması.
Dâne çadırı dedikleri ot.
Bir nevi devâ.
kıvam
Dayanak, direk, temel.
kıyas-ı temsili / kıyâs-ı temsîlî / قِيَاسِ تَمْثِيلِي
Misal getirmeye dayalı kıyas.
kıyasat-ı temsiliye / kıyâsât-ı temsiliye
Benzetmeye dayanan kıyaslar.
kufe / kûfe
Küfe. Dayanıklı ve kaba büyükçe sepet.
(Farsça)
küfr-ü inadi / küfr-ü inadî
İnada dayalı küfür.
küfr-ü mağrurane / küfr-ü mağrûrâne / كُفْرِ مَغْرُورَانَه
Gurura dayalı inkâr.
künbül
Sağlam, dayanıklı, sert, katı.
kureyş
Kökü Hz. İbrahim'e (A.S.) dayanan, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in de (A.S.M.) mensub olduğu Arab kabilesi.
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimizin mensup olduğu meşhur Arap kabilesi.
kureyş kabilesi
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimiz Hz. Muhammed'in mensup olduğu meşhur arap kabilesi.
kuslub
Kuvvetli, dayanıklı, sağlam.
kütüb-ü mukaddese-i semaviye / kütüb-ü mukaddese-i semâviye
Vahye dayanan kutsal kitaplar—Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerîm.
kütüb-ü semavi / kütüb-ü semâvi
Vahye dayanan kutsal kitaplar.
kuvve-i istinad
Dayanma ve istinad etme kuvveti.
kuvve-i maneviye-i itikad / kuvve-i mâneviye-i itikad
İnançtaki mânevî kuvvet, dayanak.
kuvvetü'z-zahr
Dayanak, insanların arkalarını dayadıkları güç.
labişartın
(Lâ bişartın) Kayıtsız şartsız. Bir şarta dayanmaksızın.
lamia / lâmia
Parlak. Parlayan. Parıldayan.
lasif / lasîf
Parlayan, parıldayan. Parlayıcı.
layutak / lâyutak
Güç yetmez. Dayanılmaz. Takat yetmez. Çekilmez.
lem'a-paş
Parıldayan, parlayan.
(Farsça)
lem'a-riz
Parlayan, parıldayan.
(Farsça)
lemean eden / lemeân eden
Parıldayan, ışık saçan.
let
Dayak, kötek.
(Farsça)
Dövme, vurma.
(Farsça)
şiddetle çarpma.
(Farsça)
lethurde
Dayak yemiş, dövülmüş, kötek yemiş.
(Farsça)
lett
Bağlama.
Karıştırma.
Vurma, dövme, dayak atma.
Yanaşma, yaklaşma.
levami'
(Tekili: Lâmia) Parıldayan şeyler, nurlar, parıldamalar.
limmi / limmî
(limmiye - lümmi) (Niçin mânâsındaki "lime" den) Aleni. Açık.
Nazari. Akla dayanan.
ma'kul-ül-ma'na
Bir sebebe, illete ve maslahata dayanan şer'i mesele. (Fakat, hakiki sebeb ise emr-i İlâhidir.) Bir hikmete ve bir maslahata binâen tercih edilmiş veya o hükmün teşriine müreccih olmuş olan şer'i mes'ele.
ma'tuf / مَعْطُوفْ
Dayandırılan.
maddiyunluk
Maddiyunların mesleği. Maddecilik. Hiçbir müsbet delile dayanmıyan ve sadece maddeye istinad eden ve ruhâniyatı ve mâneviyatı inkâr edenlerin bâtıl akideleri.
mahz-ı vahy
Tamamen vahye dayanan; her yönüyle vahiy olan.
malayutak / mâlâyutak
Tâkat getirilmez, güç yetmez, dayanılmaz.
Dayanılmaz, güç yetmez.
maneviyat / معنویات
Manaya dayalı şeyler.
(Arapça)
Moral değerler.
(Arapça)
masruf
Dayandırılmış, yönelik.
me'sur / me'sûr
Esir edilmiş, tutsak, yolu kesilmiş. Dinî geleneklere uygun olan, rivayete dayanan.
mebni / mebnî / مبنى / مَبْن۪ي
Yapılmış. Kurulmuş.
Bir şeye dayanan. Nazar ve itibâr ve isnad olunarak.
... den dolayı... e binâen.
Gr: Son harfi harekesi değişmeyen kelime. Tasrife tâbi olmayan (fiil çekimine uğramıyan) kelime.
Yapılmış kurulmuş.
Bir şeye dayanan.
...den dolayı.
Bina edilmiş, dayandırılmış.
Kurulan, dayanan.
Dayanan.
(Arapça)
Bina edilmiş.
(Arapça)
Bina edilen, dayanan.
mebni olan
Dayanan, istinad eden.
mecmu-u kavanin-i itibariye / mecmu-u kavânin-i itibariye
Varsayıma dayalı kanunlar bütünü.
medar / medâr
Dayanak noktası, eksen.
medar olan
Dayanak noktası olan, kaynak olan.
medar-ı faide
Faydaya sebep.
medar-ı hayat / medâr-ı hayat
Hayat dayanağı, yaşamın dayanak noktası.
medar-ı istinad / medâr-ı istinad
Dayanak noktası.
medar-ı nübüvvet
Peygamberliğin sebebi, dayanak noktası.
mefluc
Felc olmuş. İnmeli. Kımıldayamaz hâle gelmiş.
mefluç / meflûç
Felç olmuş, kımıldayamaz hâle gelen.
mefluc / meflûc / مفلوج
Felçli.
(Arapça)
Meflûc olmak:
Felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
(Arapça)
mefluciyet / meflûciyet / مفلوجيت
Felçlilik.
(Arapça)
Kıpırdayamama.
(Arapça)
mekruh
İğrenç, nahoş görülen şey.
Fık: Şeriatın haram etmediği, fakat zaruret olmadan yapılmasına izin vermediği, zanna dayanan delil ile işlenmesi caiz olmayan iş.
Mihnet. Şiddet.
menba-ı istinad
Dayanak noktası, dayanılan kaynak.
menfaat-i cüz'iye-i gururiye / menfaat-i cüz'iye-i gurûriye
Gurura dayanan küçük ve kişisel menfaat.
menkulat
Nesilden nesile veya ağızdan ağıza yayılıp duyulan. Nakle dayanan bilgiler. Nakledilenler.
mesele-i içtihadiye
Dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur'ân ve hadise dayanarak hüküm çıkartmayla ilgili olan mesele.
meslek-i küfri / meslek-i küfrî
Allah'ı inkâr etmeye dayalı yol, metod.
mesned / مسند
Dayanacak yer, nokta.
Mertebe. Makam.
Destek.
Dayanak.
Dayanak.
Dayanak.
(Arapça)
Makam.
(Arapça)
meşrutiyet
Başında hükümdar bulunmakla birlikte seçimle belirlenmiş bir yasama meclisine dayanan, yürütmesi denetime açık anayasal idare şekli; Osmanlılarda 1876 anayasasıyla başlayan, 1908 değişikliğiyle devam eden hukukî ve siyasi döneme verilen ad.
metanet / metânet / متانت / مَتَانَتْ
Dayanıklılık.
Dinin emirlerini korumadaki kararlılık, dayanıklılık.
Sağlamlık, dayanıklı olma.
Dayanıklılık.
(Arapça)
Dayanıklılık.
metanet-i ahlakiye / metanet-i ahlâkiye
Ahlâkî sağlamlık, dayanıklılık.
metanetli
Dayanıklı, metîn.
metin / metîn / متين / مَت۪ينْ
Sağlam, dayanıklı.
Metanetli, dayanıklı.
Sağlam, dayanıklı.
(Arapça)
Dayanıklı.
metinane / metînâne
Dayanıklı biri gibi.
mevcud-u harici / mevcud-u haricî
Varsayıma dayalı olmayıp dışta maddi varlığı bulunan şey.
mevhum / mevhûm / موهوم
Vehmolunmuş, aslı esâsı yokken zihinde kurulmuş olan, kuruntuya dayanan. Hayâlî.
Vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
(Arapça)
mevsuk / موثوق / mevsûk / مَوْثُوقْ
Kendisine inanılır olan. Şâyân-ı itimad olan.
Sağlam.
Vesikalı. Delile dayanan hakikat.
Güvenilir, belgeye dayanan.
(Arapça)
Güvenilir, belgeye dayalı.
mevsukan
Sağlam, delile dayanır, itimad edilir şekilde.
mevsukiyet / mevsûkiyet / موثوقيت
Güvenilirlik, belgeye dayanma.
(Arapça)
mevzu ehadis / mevzu ehâdis
Uydurma hadisler; yalan olduğu halde Peygamber Efendimize (a.s.m.) dayandırılan uydurma söz.
mevzuat
(Uydurma hadisler) Yalan olduğu halde Hz Peygambere dayandırılan uydurma sözler.
meydan dayağı
Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin
miladi / miladî / milâdî
Milada ait. Milada dayanan. Ekser Avrupalıların takvim başlangıcı yaptıkları Milad yılına ait.
İsa'nın (A.S.) doğumundan itibaren başlayan takvim ki, miladî tarih denir.
Milada dayanan.
minhac-ı hadsi-i ilhami / minhâc-ı hadsî-i ilhamî
İlhâmın hadsî, sezgiye dayalı metodu.
mü'hare
(Mü'hire) Deve semerinin ağaç kısmıdır ve binen kimse ona dayanır.
mu'tekif
İtikâfa çekilmiş olan. İtikâf için bir camiye veya bir odaya kapanıp ibâdete çalışan. Devamlı olan.
muaveneten
Yardımlaşarak, dayanışma içinde olarak.
müblenda
Kuvvetli, sağlam ve dayanıklı deve.
mübteni / mübtenî / مبتنى
(Binâ. dan) Bina edilmiş, kurulmuş, kurulu.
Dayanan, istinad eden, müstenid.
Dayanan.
(Arapça)
müdafaat-ı ilmiye
Delil ve bilime dayanan müdafaalar, savunmalar.
müezzer
Muhkem, sağlam, dayanıklı.
mukaddesat-ı ahlakiye / mukaddesat-ı ahlâkiye
Ahlâka dayanan mukaddes şeyler.
mukaddesat-ı semaviye
İlâhî emre ve vahye dayanan mukaddes şeyler.
mukavemet / مقاومت
Dayanma, direnme.
Karşı durmak, dayanmak. Karşı koymak. Muhalefetle kıyam etmek.
Direnç, dayanıklılık.
Dayanma.
mukavemet etmek
Dayanmak, karşı koymak.
mukavemet-suz
Dayanmayı te'sirsiz hâle koyan. Tahammülsüzlük veren. Mukavemeti kıran.
(Farsça)
mukavemetsuz / mukavemetsûz
Mukavemeti yok eden, dayanılmaz hâle getiren.
Dayanma gücünü bitiren.
mukavim
Sağlam. Dayanıklı. Mukavemet eden. Direnen. Karşı duran.
Sağlam, dayanıklı.
Dayanıklı.
mün'amid
Direğe dayanmış.
münasebet-i intisabi / münasebet-i intisabî
Bağlanmaya dayalı ilişki.
münazara-i faraziye
Varsayıma dayalı tartışma.
müncer olan
Götürme, sürükleyip dayanma.
müşa'şa
(Şa'şaa. dan) Parlayan, parıldayan.
Dedbedeli, gürültülü, patırtılı.
Karışmış, karışık.
müşakat
Sıkıntı ve zorluklara dayanma hususunda yarışma. Aykırılık. Düşmanlık.
müsbet ilimler
(Pozitif ilimler) Tecrübe ve müşâhedeye dayanan ve nazari olmayan maddi ilimler. Herkesin kabul ettiği ve isbat vasıtaları ile doğruluğu isbat edilen ilimler.
müsennede
Arka yastığı, arkaya dayanılacak yer.
müsned
İsnat edilmiş, dayandırılmış.
müsnede
Arka yastığı. Arkaya dayadıkları nesne.
müspet ilim
Pozitif ilim, ispata dayanan ilim.
mustazhir
(Zahr. dan) Dayanan, arka veren.
müstazhir
(Zahr. dan) Dayanan, arka veren.
müstazhiren
(Zahr. dan) Arka vererek, dayanarak.
müstenedün ileyh
Kendine dayanılan, temel.
müstenid / مستند / مُسْتَنِدْ
Bir şeye dayanan. Bir şeyin üzerine koyulmuş.
İstinad eden, dayanan, güvenen.
Bir delili, şâhidi olan.
Dayanan.
Dayalı, dayanmış.
Dayanan.
(Arapça)
Dayanan.
müstenid olma
Dayanma.
müsteniden / مستندا / مُسْتَنِدًا
Dayanarak.
İstinad ederek, dayanarak, güvenerek.
Bir delil ve şâhid göstererek.
Dayanarak.
Dayanarak.
(Arapça)
Dayanarak.
müstenit
Dayanan, destek alan.
müteallak
Bağlanılan yer, taalluk edilen yer, harfi cerin dayandığı, bağlandığı kelime.
mütehammil / متحمل
Tahammül eden, katlanıp sabır ile kabul eden. Dayanabilen, kaldırabilen.
Tahammül eden, dayanan.
Yüklenen, dayanan, tahammül eden.
Dayanan.
(Arapça)
mütehammil değil
Dayanıklı değil, tahammül edemez.
mütehammilane / mütehammilâne
Tahammül ederek, dayanarak.
Yüklenerek.
(Farsça)
Tahammül ederek, dayanarak.
(Farsça)
Tahammül ederek, dayanarak.
mütehammilin / mütehammilîn
(Tekili: Mütehammil) Tahammül edenler. Katlanıp sabrederek kabul edenler. Dayanabilenler. Kaldırabilenler.
müteharrik / متحرک
Hareket eden, kıpırdayan.
(Arapça)
mütelali
(Mütelal) Parlayan, parıldayan, ışıldayan. Şimşek gibi çakan.
mütelemmi
Parıldayan.
Parıldayan.
mütelemmi'
Parıldayan, telemmü' eden.
mütemessik
Temessük eden. Sıkı sıkı yapışıp tutan.
Bir delil ve şahide dayanan, delile istinad eden.
mütenaci
Fısıldayan, fısıltı ile konuşan. Tenâci eden.
müteşa'şı'
Parıldayan, şa'şaalanan.
Gösterişli.
mütesanid / mütesânid
Birbirine dayanıp kuvvet alan.
Kuvvetli itimat ile birbirine bağlı olan, tesanüd eden.
Dayanışma hâlinde olan, birbirini destekleyen.
Dayanan.
mütesanidane / mütesânidane / mütesânidâne
Dayanırcasına.
Birbirine dayanıp kuvvet vererek.
mütesebbit
Sebat gösteren, sebat eden, dayanan.
mütevekkilane / mütevekkilâne
Tevekkül ederek, yalnızca Allah'a dayanıp güvenerek.
mütevessid
Yastığa dayanan.
mütevessiden
Yastığa dayanarak.
mütezehhir
Çiçekli, çiçeklenen.
Parıldayan.
mütteka
Dayanmağa, yaslanmağa yarayan şey.
muvazat
(Veyz. den) Mukavemet, dayanma.
Paralel olma. Muvâzi.
na-üstüvar
Dayanıksız, sağlam olmıyan.
(Farsça)
Münasebetsiz.
(Farsça)
nakli / naklî
Nakle dayanan, kitap ve sünnete dayalı olan.
Taşıma ile ilgili.
Nakliye ile, taşıma ile ilgili.
Akla değil de nakle dayanan, yani söylenen hakikat.
nakli delil / naklî delil
Kur'ân ve hadis gibi nakle, haberlere dayanan delil.
nakş-bendi / nakş-bendî
Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan. (Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Ha
(Farsça)
naur
Kanı durmayan damar.
Değirmen kanadı.
Döndükçe gıcırdayan dolap.
nazik / nâzik
Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız.
(Farsça)
Ehemmiyet verilmesi icab eden.
(Farsça)
Tehlikeli husus.
(Farsça)
nizam-ı hikmet / nizâm-ı hikmet / نِظَامِ حِكْمَتْ
Yaratılıştaki asıl maksat ve faydaya âid düzen.
nokta-i islamiyet / nokta-i islâmiyet
(Dayanak noktası olarak) İslâmiyet noktası.
nokta-ı istinad
Dayanak noktası.
nokta-i istinad
Dayanak noktası.
Dayanma ve güvenme noktası. Kâinatta cereyan eden ve insana dehşet verip âciz bırakan hâdiseler karşısında insanın çok kuvvetli bir yere dayanmaya ve güvenmeye olan fıtri ihtiyacı.
nokta-i istinat
Dayanak noktası.
nokta-yı istinad
Dayanak noktası.
nükte
İnce mânalı söz, idraki ve anlaşılması nezâket ve zarifliğe dayanan nazik husus. İbarenin asıl mânasından başka olan nazik ve lâtif mânâ, dikkatle anlaşılabilen ince mânâ.
Yere ağaçla vurup eser bırakmak.
nukuş-u hikmet
Her şeyi bir sebebe, gayeye, faydaya binaen yaratan Allah'ın san'atlı nakışları.
nur-u tarikat
Tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemlerin aydınlığı, güzelliği.
parir
Dayak, destek, direk.
(Farsça)
payende
(Çoğulu: Payendegân) Payanda, destek, dayak.
(Farsça)
Duran, sürekli.
(Farsça)
pazir
Destek, payanda, dayak.
penah / penâh
Sığınma. Sığınacak yer. Dayandığı nokta.
(Farsça)
Sığınak, dayanak.
pozitif
Tecrübe neticesine dayanan, müsbet, isbatlı. Negatifin zıddı.
(Fransızca)
pozitif ilimler
Deneye dayanan matematik, fizik gibi fen ilimleri.
püştiban
Payanda, destek, dayanak.
(Farsça)
Yardımcı, muin.
(Farsça)
Dayanak, destek.
püştivan
Destek, dayanak, payanda.
(Farsça)
Yardımcı.
(Farsça)
rampacı
Eski deniz muharebelerinde yakından dövüşerek zabtedilmek istenilen bir düşman gemisine hücumla borda bordaya gelindiği sırada düşman gemisindeki askerlerin vuku bulacak hücumunu menetmek için güverteye yayılan silâhendazlar.
rasafet
Dayanıklılık, sağlamlık.
rasanet
Sağlamlık, dayanıklık.
Sabit, muhkem, metin.
rasif
Dayanıklı, sağlam, muhkem.
Taş temel, rıhtım.
Denizin yüzüne çıkmış kayalar.
rasihane / rasihâne
Sağlamca, sağlam delil ve bürhana dayanmak suretiyle.
(Farsça)
rasin / rasîn
Sağlam, dayanıklı.
Sabit hüküm.
Sağlam, dayanıklı.
reform
Düzeltme, tanzim. Asıl şeklini verme. Islah etme. Avrupa'da başlayan dinde reform hareketini, İslâm dinine tatbik etmenin yeri yoktur. Çünkü İslâm dini, bütün zaman ve mekânların insanlarına her cihetle cevap verecek câmiiyette olduğundan ve ilmi esaslara dayanmış olarak asliyetini muhafaza ettiğind
(Fransızca)
rüku / rükû
Namazda elleri dizlere dayayarak eğilme hareketi, aşırı saygı gösterme.
rüku' / rükû'
Huzur-u İlâhîde eğilmek. Namazda elleri dize dayamak suretiyle yere doğru eğilirken baş ile sırtı düz hale getirmek.
rumi / rûmî
Eskiden Osmanlılarda kullanılan güneş esasına dayalı takvim.
sabir / sâbir
Sabreden, dayanan.
sabır / صبر
Dayanma, kendini tutma.
(Arapça)
salabet
Metanet, katılık, sulbiyet.
Peklik, dayanma. Sağlamlık.
Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik)
salahdi
Kavi, sağlam, dayanıklı ve muhkem.
sald
Kaypak taş.
Taş gibi çok dayanıklı şey.
Dağa çıkmak.
Şiddetle ellerini yere vurmak.
salehba
Dayanıklı ve kuvvetli deve. (Müe: Salehebât)
sam'are
Sağlam ve dayanıklı, sert.
şamaniler / şâmânîler
İyi ve kötü ruhların bütün âlemi te'siri altında tuttuğu inancına dayanan sapık bir yolun mensupları.
satranç
32 taşla, 64 haneli bir tahta üzerinde, iki kişi arasında muhakemeye dayanılarak oynanan ve meşru olmayan bir oyundur.
sebat / sebât
Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak.
Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak.
Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
Dayanma, kararlılık.
sedd-i rasin-i istinad / sedd-i rasîn-i istinad
Dayanılacak çok sağlam ve sarsılmaz sed, engel.
şefa'at-ı kübra / şefâ'at-ı kübrâ
Kıyâmette, o günün dayanılmaz dehşeti ve şiddetli sıkıntıları sebebiyle, insanların mürâcaatları üzerine Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), onların muhâkeme ve hesâblarının bir an evvel görülmesi için Allahü teâlâya yalvarması ve bu dileğinin kabûl olması. O gün herkes kendi başını
şehamet-i islamiye / şehamet-i islâmiye
İslâmiyetten gelen yiğitlik, İslâm'ın kazandırdığı akla ve zekâya dayanan cesaret.
şehnaz / şehnâz
Işıldayan, parlayan.
sekab
Dayanıp itimat edilen, güvenilen.
şekimet
(Çoğulu: Şekâim) Mukavemet, dayanma. Sebat.
Dizgin, gem.
Kazan ve çömlek kulpu.
şekli / şeklî / شكلى
Şekle dayanan, biçimsel.
(Arapça)
sened
Kuvvetli olabilecek söz.
Tapu.
Üzerine dayanılacak ve itimad edilecek şey. Mutemed. Melce'.
İki kişi veya çok kimseler arasındaki anlaşmayı tesbit eden ve karşılıklı imzalanan kâğıt, vesika.
Dayanak.
Delîl, dayanak.
Hadîs-i şerîfleri rivâyet edenlerin silsilesine verilen ad.
Bir hakkı tesbit eden yazılı vesîka.
sened-i hakiki ve kat'i / sened-i hakikî ve kat'î
Hakiki, sağlam ve kesin senet, dayanak.
sened-i kat'i / sened-i kat'î
Kesin senet, dayanak.
sened-i özr
Özrün belgeleri, dayanağı.
senedi / senedî
Sağlam kaynaklara dayalı.
şer'
Şeriat, Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
şer'-i islam / şer'-i islâm
İslâm şeriatı, Allah tarafından bildirilen, emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
şer-i ahmedi / şer-i ahmedî
Pegamberimiz Hz. Muhammed'in getirdiği şeriat; Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
şeriat-ı islamiye / şeriat-ı islâmiye
İslâm şeriatı; Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi, İslâm.
şeriat-i islamiye / şeriat-i islâmiye
İslâm şeriatı; Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi, İslâm.
şeriat-i meşhure
Herkesçe bilinen şeriat; Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
sevk-i kudreti / sevk-i kudretî
Güç ve kudrete dayalı yönlendirme.
sevs
Arpaya, buğdaya ve ona benzer hububata bit düşmesi.
seyyid-i sened
Dayanılan, güvenilen efendi.
şiddet-i tesanüt / şiddet-i tesânüt
Tam, büyük bir dayanışma.
sinad
Muhkem, dayanıklı, kuvvetli dişi deve.
Yüce.
Yüce yer, yüksek yer.
siper
Arkasında saklanılan şey; sığınak, dayanak.
şirket ve kesret
Ortaklık ve çokluğa dayalı sistem; bir çok unsurun kurduğu ortaklık, şirket; yani bir işe birçok elin karışması.
sırr-ı hikmet-i ezeliye
Allah'ın herşeyi bir gaye ve faydaya yönelik olarak yapmasındaki sır.
sırr-ı tesanüd
Dayanışma sırrı, esprisi.
şu'leriz
Işıldayan, alev saçan.
(Farsça)
sübjektif
Bilen akıl ile alâkalı.
(Fransızca)
Eşyanın hakikatına değil de ferdin düşünce ve duygularına dayanan. Şahsî görüşe göre olan. İndî, nefsî olan.
(Fransızca)
Objektif olmayan, kişisel, duygusal; eşyanın hakikatine değil de ferdin düşünce ve duygularına dayanan.
sült
Hububattan buğdaya benzer bir tanenin adı.
sünen-i seniyye
Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.
sünnet
Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.
sünnet-i seniye
Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.
sünnet-i seniyye
Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.
sünud
Dayanmak, güvenmek, itimad.
şuur-u imani / şuur-u imanî
İmanî şuûr, imana dayalı bilinç.
tab
"Parıldayan, parlayan, parlatan, aydınlatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Âlem-tab : Dünyayı aydınlatan, âlemi ışıklandıran.
(Farsça)
tabaver / tâbâver / تاب آور
(Tâb-âver) Güçlü, kuvvetli. Dayanıklı. Dayanan.
(Farsça)
Dayanıklı.
(Farsça)
tahammül / تحمل
Sabretme, dayanma.
Dayanma, katlanma.
(Arapça)
Tahammül etmek:
Dayanmak, katlanmak.
(Arapça)
tahammül edilmez
Dayanılmaz.
tahammül etme
Katlanma, yüklenme, dayanma.
tahammül etmek
Dayanmak, katlanmak.
tahammül-suz / tahammül-sûz
Dayanma gücünü, sabrı yakıp yok eden.
tahammülfersa / tahammülfersâ / تحمل فرسا
Dayanılmaz, takat kesici.
(Arapça - Farsça)
tahammülgeza / tahammülgezâ
Dayanılmaz, tahammül edilmez.
(Farsça)
tahammülgüdaz / tahammülgüdâz
Tahammülü ve dayanmayı yırtıp geçen.
(Farsça)
tahammülsuz / tahammülsûz
Dayanma gücünü kıran.
tahammülsüz
Dayanılmaz.
tahammülü gayr-i kabil
Dayanılmaz, katlanılması mümkün olmayan.
tahkiki / tahkîkî / تَحْق۪يق۪ي
Araştırarak ve kesin delillere dayanarak.
Etraflıca araştırmaya dayalı.
tahkiki iman / tahkikî iman
Araştırarak ve kesin delillere dayanarak elde edilen iman.
tahmin
(Hamn. dan) Aşağı yukarı bir fikir söylemek. İhtimallere dayanan düşünce. Zayıf delil ile hüküm ve kıyas etmek.
takat / tâkat / طاقت
Dayanma gücü.
(Arapça)
takatfersa / tâkatfersâ / طاقت فرسا
Dayanılmaz, tâkat götürmez.
(Farsça)
Takat tüketici, dayanılmaz.
(Arapça - Farsça)
taklidi / taklidî
Araştırmaksızın taklide dayanan.
Taklide dayalı.
taklidi iman / taklidî iman
Araştırmaksızın, taklide dayanan iman.
tal'at-efruz
Parıldayan.
(Farsça)
talim-i iman-ı tahkiki / tâlîm-i imân-ı tahkikî
Delillere dayalı bir şekilde iman dersi verme.
talim-i infiradi
Tek eğitimciye dayalı eğitim sistemi.
tansis
Dinî temellere dayandırarak hüküm verme.
tarikat / tarîkat
Tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemler.
tegallüb
Galip olma, zorbalık, kuvvete dayalı baskı.
tehassüb
Yastığa dayanma.
tekafül / tekâfül
Dayanışma, kefilleşme.
teklif-i mala-yutak / teklif-i mâlâ-yutak
Ağır ve güç yetmez olan teklif. Dayanılmaz teklif.
tekye
Zikir veya ders için toplanılan yer.
(Farsça)
Dervişlerin meskeni ve mâbedi.
(Farsça)
Yaslanılacak, dayanılacak şey.
(Farsça)
İtimâd etmek, dayanmak.
(Farsça)
tekyezen
İstinad eden, dayanan.
(Farsça)
telemmu eden
Parıldayan, ışıldayan.
telkini / telkînî / تلقينى
Telkine dayalı.
(Arapça)
tenük
Dayanıksız, kuvvetsiz, zayıf.
(Farsça)
İnce, rakik, nârin.
(Farsça)
Az, hafif.
(Farsça)
Yumuşak.
(Farsça)
tesanüd / tesânüd / تساند
Dayanışma.
Dayanışma.
Dayanışma.
Dayanışma.
(Arapça)
tesanüd-ü adedi / tesanüd-ü adedî
Sayısal dayanışma.
tesanüd-ü ervah / tesanüd-ü ervâh
Ruhların dayanışması.
tesanüd-ü hakiki / tesanüd-ü hakikî
Gerçek dayanışma.
tesanüd-ü hakikiye ve meşrua / tesanüd-ü hakikîye ve meşrua
Hakikî ve dinin emrettiği dayanışma.
tesanüd-ü islam / tesanüd-ü islâm
İslâmdan gelen dayanışma.
tesanüd-ü manevi / tesanüd-ü mânevî
Mânevî dayanışma, birliktelik.
tesanüt
Dayanışma.
tesbit
Sağlam olarak yerleştirme. Yerinden kımıldayamaz hâle getirme.
Bir şeyin aslını kat'i olarak bulma.
tesebbüt
(Sebat. dan) Sebat gösterme, dayanma, sabretme, direnme.
Bir nesneye yapışmak. Tevakkuf.
teşeddüd
Sertleşme. Kuvvet ve dayanıklık kesbetme. Şiddetlenme. Çok şiddetli olma.
Keskinleşme.
tesnid
Dayak vurmak.
tesvis
Buğdaya bit düşmek.
tevafuk-u cifri ve ebcedi / tevafuk-u cifrî ve ebcedî
Cifir ve ebced hesabına dayalı uyum.
tevatür
Kuvvetli haber.
Müteaddid şeyler birbiri ardınca zâhir olmak.
Bir hususun söylenmesi hemen herkesin ağzında olup, gezmek. Şâyia.
Fık: İçinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemâate dayanan kuvvetli haber, ferdî olmayıp cemaate ait olan sağlam haber.
tevekkelna alallah / tevekkelnâ alâllah
"Allah'a tevekkül ettik, dayandık".
tevekkeltu alallah / tevekkeltû alâllah
"Allah'a dayandım ve güvendim".
tevekkeltü alallah / tevekkeltü alâllah
"Allah'a tevekkül ettim, dayandım".
tevekkü'
Dayanmak.
tevekkül
Allah'a dayanma ve güvenme.
tevessüd
Dayanma, istinad.
Yastığa dayanma.
tevessuk
(Vüsuk. dan) İnanıp güvenerek ve itimad ederek dayanma.
tevhid-i hakiki / tevhîd-i hakîkî / تَوْحِيدِ حَقِيقِي
Delil ve isbata dayalı hakiki ma'nadaAllahı birleme.
tevhid-i zahiri / tevhîd-i zâhirî / تَوْح۪يدِ ظَاهِر۪ي
Delil ve araştırmaya dayanmayan Allah'ı birleme.
tevsid
Yastığa dayandırma.
Dayatma, dayandırma.
tezelluk
Dayanmak.
tezlik
Keskin yapmak.
Dayandırmak.
tükye
Dayanmak, itimad etmek.
ulcum
(Çoğulu: Alâcim) Erkek kurbağa.
Dağ keçisinin erkeği.
Deve kuşu.
Sağlam ve dayanıklı deve.
Çok su.
Gece karanlığı.
ulum-u akliye / ulûm-u akliye
Aklî ilimler, akla dayanan ilimler.
ulum-u müsbete ve fenniye / ulûm-u müsbete ve fenniye
Müsbet bilimler ve fenler; ispata dayalı pozitif ilimler ve fenler.
ulum-u nakliye / ulûm-u nakliye
Naklî ilimler; hadis, tefsir, fıkıh gibi Kur'ân ve Hadisten yapılan aktarımlara dayanan ilimler.
umde / عمده
Dayanacak, inanılacak şey.
Güvenilecek yer, kimse.
Dayanak.
(Arapça)
İlke, prensip.
(Arapça)
unayil
(Çoğulu: Anâyil) Berk, metin, sağlam, dayanıklı, muhkem.
üss
Esas, asıl. Kök, temel.
Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer.
Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer.
Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.
üstüvar
Kuvvetli, dayanıklı, sağlam, muhkem.
(Farsça)
Güvenilir, itimad edilir.
(Farsça)
usul / usûl
Temel prensipler, bir şeyin aslını, dayandığı noktayı gösteren kurallar.
vahy-i zımni / vahy-i zımnî
Kur'ân-ı Kerim ve bazı kutsî hadisler dışındaki vahye ve ilhâma dayanan hadisler.
vakf
Mükellef (akıllı, müslüman ve ergenlik çağına erişmiş)kimsenin kendi mülkü olan mütekavvim (belli, kıymetli ve dayanıklı) malının menfaatini (faydasını) hiçbir şarta bağlamadan, müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş), bütün veya belli fakirle re bırakması. Vakfın çoğulu evkâftır. Vakfe
vakfeden
Adayan.
vehmi / vehmî / وهمى
Kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
(Arapça)
visad
Dayanıp rahat edilecek yastık veya şilte.
vücud-u arızi / vücud-u ârızî
Gerçek varlığa ilişen ve ona dayanan varlık.
vücud-u misali / vücud-u misâlî
Yansımaya dayalı varlık.
ya'mele
İşe dayanıklı cins dişi deve.
zanni / zannî
Kesin olmayan, zanna dayalı.
zeluli / zelulî
Başı yumuşak. Dayanıklı. Sabırlı, tahammüllü.
zevki / zevkî
Zevke dayalı, yaşayıp zevk etmekle ilgili.
zıhlil
Dayanacak ve kayacak dar mekân.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Celile
Arif
piç
Hilaf-I akıl
varid
şeh
tenasüp
alakadar
MEBADA
ram olmak
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Dâyâ
Çeviri
zife
Tolu
Lesi
GEMİ
evim
Dost
Dünya
Boyun