REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te CÂRİYE ifadesini içeren 68 kelime bulundu...

akrebe

  • Dişi akrep.
  • Çevik ve zeki cariye.
  • Ayakkabı bağcığı.
  • Kazan, tencere gibi eşyaları ateş üzerine asmağa yarayan "S" şeklindeki kanca.

arre

  • Câriye.
  • Uyuz hastalığı.

çakeri / çâkerî

  • Abd'e, köleye ait. (Farsça)
  • Kölelik. Kulluk, abdlik, esirlik, cariyelik. (Farsça)

celib

  • Satmak için bir yerden toplanılan şeyler.
  • Esir, köle, cariye. Satılık esir.

cerayet

  • Câriyelik hâli.

cevari

  • (Tekili: Câriye) Akıcı ve câri olanlar.
  • Hizmetçi kızlar.
  • Câriyeler, kadınlar.

cüveyre

  • Küçük câriye, câriyecik.

dah

  • Hizmetçi, uşak, cariye. (Farsça)
  • On (10). Aşer. (Farsça)
  • Korkak. Alçak, aşağılık, âdi kimse. (Farsça)

de'sa

  • Câriye.

devderi / devderî

  • Kısa boylu cariye.

eme

  • (Çoğulu: İmâ-İmât) Câriye, kadın köle.

etlad

  • Evde doğan câriyeler.
  • Eski mal.
  • Damızlık denilen doğurucu hayvan.

firaş-ı sahih

  • Fık: Nikâh ve mülk-i yemine müstenid bulunan istifraş. Mülk-i yemin, bir kimsenin temellükünde bulunan cariye demektir. Binaenaleyh bu iki şarta dayanan istifraştan, meydana gelecek çocuk, varis addolunur. Ancak, cariyeyi istifraşta husule gelen çocuğun kendisinden olduğunu müstefrişin söylemesi lâz

firaş-ı zaif

  • Fık: Cariyenin firaşı. (Bununla neseb sâbit olur)

gaylem

  • Kul, cariye.
  • Kablumbağanın erkeği.
  • Mevzi ismi.
  • Mugaylân ağacı.

gılman ü cevari / gılman ü cevarî

  • Köleler ve cariyeler.

gurre

  • Parlaklık. Her şeyin başlangıcı. Bu cihetle, kameri ayların ilk günlerine gurre-i şehr denilmiştir. Köleye, cariyeye ve malların en güzidelerine, gurret-ül emval denir. Güzel parlak yüze, vech-i agarr; açık ve nurani alına, cebhe-i garra denir ki, aynı asıldan müştaktırlar.
  • Fık: İska

halayık

  • Cariye, hizmetçi.

hane-zad

  • Efendisinin evinde dünyaya gelmiş olan köle veya cariye çocuğu. (Farsça)

havd

  • Güzel ahlâk.
  • Güzel ve yumuşak vücutlu câriye.

heby

  • Küçük câriye.

hurre

  • (Çoğulu: Harâyir) İyi.
  • Câriye olmayan kadın.

hürre

  • Esir veya câriye olmayan hür kadın.
  • Hür kadın. Câriye olmayan kadın.
  • Cariye veya esir olmayan kadın.

i'tak

  • Esir, köle veya cariyeyi serbest bırakma.

ibak

  • Bir esirin, bir köle veya câriyenin sebepsiz olarak, sahibini bırakıp kaçması.

ibdan

  • Kısrak.
  • Câriye, kız veya kadın esir.

iddet-i eşhür

  • Ay hesabıyla iddet beklemek. Boşanma tarihinden itibaren hür ise üç ay, cariye ise birbuçuk ay bekler.

iddet-i vefat

  • Fık: Ölüm neticesinde icab eden iddet. Kocası ölen kadın hür ise 130 gün, cariye ise 65 gün iddet bekler.

ima'

  • (Tekili: Emen) Câriyeler, kadın esirler.

irkak

  • Köle edinme. Cariye veya köle satın alma.
  • İnciltme.

istibra / istibrâ

  • Temizlenme.
  • Erkeklerin küçük abdesti yaptıktan sonra yürüyerek, öksürerek veya sol tarafa yatarak, idrar yolunda damlalar bırakmaması. Kadınlar istibrâ yapmaz.
  • Nikâhla alınacak dul bir câriyenin hâmile olup olmadığını bilmek ve şüpheye yer vermemek için bir temizlik müddeti geçip tekr

ıtk ala mal / ıtk alâ mal

  • Bir köle veya cariyenin kitabet suretiyle olmaksızın cins ve miktarı malum bir mal veya muayyen bir hizmet mukabilinde azad edilmesidir. Buna "Itk alâ cu'l" da denir.

ıtkname

  • Azad edilmiş olan köle veya cariyeye azad edildiklerini bildirmek üzere verilen vesika.

kalfa

  • Sarayla konaklardaki cariyeler hakkında kullanılan bir tâbir idi. Konaklarda bu tâbir, daha çok bunların eskileri ve yaşlıları hakında kullanılırdı. Gençlerine "kız" denilir ve adlarıyla çağrılırlardı.
  • Eski tarz mekteblerde öğretmen yardımcısı.
  • Bir san'atta usta ile çırak ara

keffaret-i savm

  • Ramazan-ı Şerifte özürü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azâd etmesinden; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmasından; buna da muktedir değilse, altmış fakire yemek yedirmesinden ibârettir.

keffaret-i yemin

  • Yaptığı bir yemine sadık kalmayıp bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret demektir ki: Muktedir ise, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azad etmekten; muktedir değil ise, on fakiri akşamlı sabahlı doyurmaktan veya on fakire birer parça libas giydirmekten; bu üç şeyden birine muktedir ol

keniz / kenîz / كنيز

  • Esir kadın. Hayalık, câriye. (Farsça)
  • Cariye. (Farsça)

kenizek

  • Küçük cariye. (Farsça)

kırnak

  • Halayık, cariye, esir kadın.

lemis / lemîs

  • Câriye ismi.

mevla / mevlâ

  • Yardımcı ve koruyucu olan Allahü teâlâ.
  • Sevgili, sevilen.
  • Âzâd edilmemiş, serbest bırakılmamış köle ve câriyenin sâhibi, efendisi.
  • Âzâd edilmiş köle.
  • Kölesini âzâd etmiş olan kimse.

milk-i yemin

  • Köle, cariye.
  • Köle, cariye.

mu'tak

  • Serbest bırakılmış köle, câriye veya esir.

müdebbire

  • Azat olması, efendisinin ölümüne bağlı olan câriye.

mükatebe / mükâtebe

  • Yazışma. Mektuplaşma. Birbirine yazma.
  • Fık: Azâd edilmesi, bazı şartlara -mal kazanmak veya bir müddet hizmet etmek gibi neticeye- bağlı olan köle veya câriye ve bu azad hususunda yapılan mukavele.

mükatib / mükâtib

  • Mektup yazan. Mektuplaşan.
  • Fık: Köle veyâ câriyesinin azâd edilmesini bir kazanca veya bir müddete bağlayan efendi.

mülk-i yemin / mülk-i yemîn

  • Bir kimsenin mülkü olan köle veya câriye.
  • Bir kimsenin emrindeki köleler ve câriyeler.

müstefreşe

  • (Firaş. dan) Odalık, câriye.

müteserri

  • Odalık edinen, câriye edinen.

nizek

  • Câriye. (Farsça)
  • Küçük mızrak, süngü. (Farsça)

rakabat

  • (Tekili: Rakabe) Boyunlar. Ense kökleri.
  • Köleler, câriyeler. Kullar.

rakabe

  • Ense kökü, boyun.
  • Kul, köle, câriye.

rakik

  • (Rikkat. den) Yufka yürekli, ince merhamet ve şefkat sahibi olan.
  • Köle, câriye.

re'bil

  • Câriye, kadın esir.

serari

  • (Tekili: Süriyye) Câriyeler, odalıklar.

sıbhal

  • Şişman, büyük keler.
  • Deve.
  • Kırba.
  • Câriye.

süriyye

  • (Çoğulu: Serâri) Cariye, odalık.

sürriyye

  • Sahibi tarafından başka yerde oturtulan cariye.

tahrir-i rakabe

  • Köle veya cariye azad etme.

talid

  • Bir kimsenin (köle, câriye, hayvan gibi) canlı eşyası.

teemmi

  • (Emet. den) Cariye edinme.
  • Dadı satın almak.

terkik

  • İnce ve nazikâne sesle anlatma, mânası kinaye yollu olma.
  • Tecvidde: Harfi ince okumak.
  • Bir kimseyi köle veya cariye etme.
  • Yumuşatma.
  • İnceltme.

teserri

  • Cariye alma, odalık edinme.

ümm-i veled

  • Efendisinden (sâhibinden) çocuğu olan câriye, köle kadın.

ümm-ül veled

  • Huk: Çocuğunun kendi efendisinden olduğunu söyleyen çocuk doğurmuş cariye.

uteka

  • (Tekili: Atik) Azatlılar. Azat olmuş köle veya cariyeler.

velaid

  • (Tekili: Velide) Cariyeler, kadın esirler.

velide

  • (Çoğulu: Velâid) Cariye.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın