Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Cice
ifadesini içeren
188
kelime bulundu...
abher / عبهر
Nergis çiçeği,
Dolu kap.
Nergis.
(Arapça)
Zerrinkadeh çiçeği.
(Arapça)
Yasemin.
(Arapça)
abile / âbile / آبله
Su çiçeği.
(Farsça)
Sivilce.
(Farsça)
Su kabarcığı.
(Farsça)
abu
Nilüfer çiçeği.
(Farsça)
açalya
yun. Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği.
aftab-gerdek
Kaya keleri.
(Farsça)
Ayçiçeği.
(Farsça)
aftab-perest
Nilüfer çiçeği.
(Farsça)
Güneşe tapan kimse.
(Farsça)
Ayçiçeği.
(Farsça)
ahfiye
(Tekili: Hıfâ) Örtüler, perdeler, gizli şeyler.
Çiçeğin tomurcuğunu örten kabuk.
ale / âle
İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen çiçek.
(Farsça)
alek / âlek
İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen bir çiçek.
(Farsça)
ancec
(Çoğulu: Anâcic) Büyük nesne.
Fesliğen adı verilen çiçek.
arusan-ı bağ / arusân-ı bâğ
Tarla çiçekleri.
aysum
Filin dişisi.
Sırtlan.
Büyük deve.
Süsen çiçeği.
azer-gun / azer-gûn
Ateş renginde olan, kızıl, kırmızı.
(Farsça)
Ay çiçeği.
(Farsça)
bahar
Güzellik.
Güzel.
Papatya.
Ölçek.
Put, sanem.
Atılmış pamuk.
Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır.
Sığır gözü.
İyi kokulu bir sarı çiçek.
baharistan
İlkbaharın hüküm sürdüğü zaman.
(Farsça)
Yeşil ve çiçekli yer.
(Farsça)
Molla Câmi'nin eseri.
(Farsça)
behramec
Çiçeği kokulu bir nevi söğüt ağacı.
Her renkte olan leylâk çiçeği.
behramen
Bir çeşit kırmızı yakut.
(Farsça)
Kadınların kullandıkları allık.
(Farsça)
İpekten dokunan güzel bir kumaş.
(Farsça)
Kırmızı gül, asfur çiçeği.
(Farsça)
behreme
Saç ve sakalın kınayla boyanması.
Çiçeğin göz alıcı ve câzib olan güzellik ve parlaklığı.
Hindlilerin ibadeti.
benefşe
Menekşe denilen güzel kokulu, küçük çiçek.
(Farsça)
Mor.
(Farsça)
bişkufe
Kusma, istifra.
(Farsça)
Çiçek.
(Farsça)
bitlab
Hurma çiçeğinin tomurcuğu.
(Farsça)
bostan
(Bustan) Ağacı, çiçeği, yeşilliği çok olan yer, kokulu yer. Sebze bahçesi.
(Farsça)
Kavun, karpuz.
(Farsça)
bujene
Tomurcuk.
(Farsça)
Henüz açılmamış çiçek.
(Farsça)
buket
Çiçek demeti.
(Fransızca)
bür'um
Açılmamış gonca çiçek.
bür'ume / bür'ûme
(Çoğulu: Bür'um - Berâim) Açılmamış tomurcuk gonca çiçek.
Gül gılafı.
bustan
Çiçek ve gül kokularının çok olduğu yer, bahçe.
(Farsça)
buy-i ezhar
Çiçeklerin kokusu.
came-i idi / came-i îdî
Bahar çiçekleri. Kırmızı renkli elbise.
Bayram elbisesi.
came-i nevruzi / came-i nevruzî
Rengârenk elbise.
Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler.
çark-ı felek
Bir makine veya dolaba benzetilen gökyüzü.
Mc: Tâlih, baht.
Yakıldığı zaman dönerek ateşler püskürten bir çeşit donanma fişeği.
Bir nevi sarmaşıklı nebat çiçeği.
çeçek
Gül. Çiçek.
(Farsça)
Gönül.
(Farsça)
Çiçek hastalığı.
(Farsça)
Vücutda çıkan ben.
(Farsça)
cederi / cederî
Vücutta çıkan çiçek hastalığı.
çelenk
Eskiden kadınların süs için başlarına taktıkları mücevher veya madenlerden yapılmış sorguç. Halka şeklinde çiçek veya yapraklı dal demeti. (Cenazelere çelenk göndermek İslâm âdeti değildir, israftır.)
(Farsça)
çemen
Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır.
Pastırmaya konulan bir çeşit ot.
cers
Gizli ses.
Arının ağaçtan ve çiçeklerden emmesi.
Bir miktar zaman.
cevazinc
Nilüfer çiçeği.
çiçek-i ekber
En büyük çiçek.
çiçekdanlık
Çiçeklik.
çiçekdar / çiçekdâr
Çiçekli.
çiçektar
Çiçekli.
cilnar
(Cüllenâr) Gülnar. Nar çiçeği.
çimengah / çimengâh
Çim ve çiçek ekip dikilen, yetiştirilen yer.
cüderi / cüderî
Kabarcık denilen hastalık.
Çiçek hastalığı.
Çiçek hastalığı.
cüff
İçi boş olan şey. Kof.
Dimağa işlemiş olan baş yarığı.
Hurma çiçeğinin kabuğu.
Cemaat, topluluk.
Yarısı kesilip kova olmuş olan çürük ve eski kırba.
dabb
(Çoğulu: Dıbâb-Edubb) Keler, kertenkele.
Yaraya merhem sürmek.
Akmak.
Süt sağmak.
Yere yapışmak.
Dudakta olan bir hastalık (çatlayıp kan akar).
Hurma çiçeği.
dahk
Tere yağı.
Bal.
Kar.
Ağzı yarılmış olan çiçek tomurcuğu.
davmeran
Fesleğen denilen iyi kokulu çiçek.
debabic
(Tekili: Dibâc) Dallı, çiçekli ipek kumaşlar.
deysem
Köpekten olmuş kurt eniği.
Sultan böreği denilen kırmızı çiçekli bir ot.
dühn
Ot, yemiş veya çiçekten çıkarılan yağ.
ekahi
(Tekili: Ukhuvan) Papatyalar, papatya çiçekleri.
ekmam
(Tekili: Kimm) Tomurcuklar. Ağaç çiçeklerinin kapçıkları.
ercüvan
Erguvan çiçeği.
Kırmızı kadife.
Kırmızı şey.
ergavan
Bir kırmızı çiçek. Ercüvân denilen kırmızı çiçekli ağaç.
ergüvan
Güzel ve parlak kızıl renkli bir çiçek. (Garbda ercuvan denilir.)
ezahir
Çiçekler, şükufeler.
Çiçekler.
ezahir-i efkar / ezahir-i efkâr
Fikir çiçekleri.
ezhar / ezhâr / ازهار
Çiçekler.
(Tekili: Zehre) Çiçekler. Zehreler. şukufeler.
Çiçekler.
Çiçekler.
(Arapça)
ezhar ve esmar-ı binihaye / ezhâr ve esmâr-ı bînihaye
Sonsuz çiçekler ve meyveler.
ezhar-ı latife / ezhâr-ı lâtife
Hoş, güzel çiçekler.
ezhar-ı müzeyyene-i ravza-i safaiye
İçinde safâ sürülecek olan bahçeyi süsleyen çiçekler.
ezhar-ı nev-bahar / ezhar-ı nev-bahâr
Bahar çiçekleri.
ezhar-ı rebii / ezhar-ı rebiî
Bahar çiçekleri.
ezhar-ı tevafuk / ezhâr-ı tevafuk
Tevafuk çiçekleri.
faih
(Çoğulu: Fevâih) Meyve ve çiçek kokusu.
fakha
Her nebatın yeni açmış çiçeği.
Bir yıldız adı.
Dübür halkası.
fakkah
Ezhar otunun çiçeği.
fayiha
(Çoğulu: Fevâyıh) Meyve ve çiçek kokusu.
Güzel kokulu nesne.
fegv
Kına çiçeği.
fevaih
(Tekili: Fâih) Meyve ve çiçek kokuları.
filiz
Ağaç ve çiçek fidanı, taze sürgün.
Eritilip temizlenmemiş olan altun, gümüş,demir, bakır gibi külçe, ham maden.
Erimiş bakır.
gaziz / gazîz
Gılâfından yeni çıkan çiçek.
Taze.
girift
Yakalama, tutma.
(Farsça)
Dolaşık. Birbiri içine girik. Girintili çıkıntılı, karışık.
(Farsça)
Motifleri birbirine girik ve içiçe geçme olan tezyinat tarzı. Buna aynı zamanda arabesk de denilir.
(Farsça)
Türk musikisinin nefesli sazlarından olup, bugün unutulmak üzeredir. Ney'e benzer. Girift ç
(Farsça)
gonce
Gonca. Tomurcuk. Çiçeğin açılmamış durumu.
(Farsça)
gül / گل
Çiçek.
(Farsça)
Gül.
(Farsça)
gülçe
(Gül-çe) Küçük gül, gülcük, çiçekçik.
(Farsça)
güldan
Vazo, içine çiçek konan kap, gül mahfazası.
(Farsça)
güldeste / گلدسته
Çiçek demeti.
(Farsça)
gülnar / gülnâr / گلنار
Narçiçeği.
(Farsça)
Narçiçeği.
Nar çiçeği.
(Farsça)
habarir / habarîr
(Tekili: Hıbrîr) Dağçiçekleri. Dağda yetişen çiçekler.
hamta
Üzüm çiçeğinin kokusu.
havzan
Sarı çiçekli, güzel kokulu bir çiçek. Nilüfer çiçeği.
Tarhun otu.
hibrir
(Çoğulu: Habârîr) Dağ çiçeği.
hindeb
(Hindebâ-Hindebâe) Hindibâ, gündöndü çiçeği.
hir
Bir çeşit çiçek.
huc
Horoz ibiği.
(Farsça)
Kuş tacı, ibik.
(Farsça)
Koç.
(Farsça)
Horoz ibiği adlı bir çiçek.
(Farsça)
hudud
(Tekili: Hadd) Yanaklar.
Cemâatler.
Yeri kazmalar. Yeri yarık etmeler.
Çiçek yaprakları.
humaz
Kırmızı çiçeği olan bir bitki çeşidi.
Kuzu kulağı.
hünsa
Erkek veya kadın olduğu belirsiz olan.
Aynı çiçekte dişi veya erkeklik uzvunun bulunması.
Kendisinde hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunan kimse.
Aynı çiçekte erkeklik ve dişiliğin bulunması.
huzami / huzamî
Lavanta çiçeği.
ibrinşak
Ağaçta çiçek açmak.
ibşas
Bazı bitkilerin veya çiçeklerin birbirine sarılıp karışması.
iğde
Kızılcığa benzer bir meyve ve bu meyveyi veren ağaç ve çiçeği.
igriz
Kabuğundan henüz çıkan çiçek.
ihbal
Gebe koyma, hâmile yapma.
Çiçekler dökülüp meyve tutma.
ıhlamur
Kerestesi marangozlukta kullanılan ve çiçeği haşlanıp çay gibi içilen ağaç.
Ihlamur ağacından yapılmış.
ikmam
Ağaçların tomurcuklanması. Çiçek tomurcuğu görünmesi.
Elbiseye yen yapmak.
iltifaf
Örtünme, sarınma.
Çiçeklerin katmerleşmesi.
infitah-ı ezhar
Çiçeklerin açılması.
işa
(Ağaç) çiçek açma.
işa'-i eşcar
Ağaçların çiçek açması.
işgüfe
İstifrağ, kusma.
(Farsça)
Çiçek.
(Farsça)
işküfe
Çiçek.
(Farsça)
ispergam
Fesleğen çiçeği.
(Farsça)
Gül.
(Farsça)
Yeşillik.
(Farsça)
izbad
Köpüklenme.
(Ağaç) çiçek açma.
jardiniyer
Salonlara süs için konulan ve içine çiçek ekilmek üzere bir sandığı bulunan bir mobilya.
(Fransızca)
kafur
Hurma çiçeğinin kılıfı.
kameriyye
Çardak. Bahçelerde, mehtaplı gecelerde oturmak üzere yapılıp, etrâfı sarmaşık v.s. çiçeklerle örtülü bulunan yer. Küçük köşk.
karanful
Yaprağı, çiçeği ve kokusu güzel ve uzun olan budaklı bir nebat. Karanfil.
katmer
t. Bir şeyin kat kat olması.
Çok yapraklı oluşu. (Gülün, çiçeğin, böreğin, elbisenin kat kat olduğu gibi.)
keser
Hurma çiçeği.
kual
Üzüm çiçeği.
külale
Çiçek demeti.
(Farsça)
Kıvrım kıvrım olan saç. Kıvırcık saç. Bukle.
(Farsça)
kurrasa
(Çoğulu: Kırâs) Papatya çiçeği.
lale / lâle / لاله
Lâle denen meşhur çiçek.
Vaktiyle suçluların ve delilerin boynuna takılan halka.
İncir koparmak için ucu çatallı değnek.
Lale çiçeği.
(Farsça)
latif / latîf
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Lütf ve ihsân edici, dâimâ güzel muâmelede bulunan.
Yumuşak, hoş, güzel, nâzik. Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl bir nazar, Gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.
Gözle görülmeyen.
lavanta
Çeşitli çiçek ve bitkilerden alınan esanslarla yapılan güzel kokulu sıvı.
leylak
Salkım şeklinde mor ve beyaz renkli çiçekleri olan bir nebat adı.
lifafe
(Çoğulu: Lefâif) Sargı.
Kefen. Ölünün sarıldığı bez katlarının herbiri.
Bazı çiçeklerin etrafını çeviren değişik yapraklar.
ma-i mukayyed / mâ-i mukayyed
Çiçek, üzüm, kavun-karpuz suyu gibi cinsi ve sıfatı birlikte söylenen sular.
Herhangi bir maddenin karışması ile yaratılmış oldukları hâlden çıkmış ve hususi bir ad almış sulardır. (Gül, çiçek, üzüm, asma, et suları gibi.)
mahbube
(Hubb. dan) Sevilmiş veya sevilen kadın. Muhabbet edilen kadın veya kız.
Vaktiyle çok kıymetli ve pahalı olan lâle cinsinden bir çiçek.
mecdur
Tıb: Çiçek çıkarmış kimse.
mecleb
Beyaz çiçekli bir otun adı. (Adam boyu uzar ve yaprağı zerdaliye benzer.)
mektub-u samedani / mektub-u samedanî
Hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah'ın eserleri. Yeryüzü. İnsanlar, ağaçlar, çiçekler, çekirdekler, dağlar, denizler gibi çok hakikatlı mâna ifâde eden Allah'ın mektupları.
mensur
(Nesr. den) Dağılmış. Saçılmış.
Gece vaktinde güzel kokan bir çiçek.
Edb: Manzum olmayan nesir halindeki yazı. Bunun mânaca çok güzel ve şiir gibi ahenkli yazılmış olanına "mensur şiir" denir.
mezahir / mezâhir
Çiçekli yerler.
Görünme yerleri, çiçekli yerler.
mezbul
Solmuş çiçek.
Zayıf, arık ve zebun olmuş olan.
mezher
Çiçeklik.
Çiçeklik. Bir çiçeği içine alan şeylerin hepsi.
Çiçeklik.
mezhere
Çiçeklik.
Çiçek yeri. Çiçek bahçesi.
Çiçeklik, çiçek bahçesi.
muattar
Itırlı, kokulu.
Güzel kokulu bir lâle çiçeğinin adı.
mugalli / mugallî
(Galeyân. dan) İyice kaynatılmış.
Ihlamur, papatya gibi çiçeklerin kaynatılmış suyu.
mugliyy
Kaynamış çiçek, papatya veya ıhlamur suyu.
müressem
(Resm. den) Yapılmış, çizilmiş. resmolunmuş. Resmi yapılmış.
Çiçekler ve resimlerle süslenmiş.
mütezehhir
Çiçekli, çiçeklenen.
Parıldayan.
müzehher
Çiçeklerle bezenmiş.
Çiçeklenmiş. Çiçeklerle donanmış.
Çiçekli.
müzhere
Çiçekli yer, çiçek bahçesi.
nergis
(Nerges - Nercis) İri papatya biçiminde ortası yeşil veya sarı, yaprakları gri ve sarı bir çiçek. Suyu, uyuşturucudur. Mahmur bakışı andırır.
Bir çiçek.
neşm
Zerdali ağacı gibi bir ağaç.
Bir çiçek cinsi.
nevfer
Nilüfer çiçeği.
nevr
(Çoğulu: Envâr) Parlaklık.
Ağaç çiçeği. Tomurcuk.
nevşüküfte
Yeni açılmış (çiçek).
(Farsça)
neynüfer
Nilüfer çiçeği.
nilüfer
Beyaz, mavi ve sarı çiçekler açan bir cins su bitkisi.
(Farsça)
Bursa yakınlarında akan bir akarsu.
(Farsça)
nu'man
(Tekili: Niam) Dört ayaklı hayvanlar.
Kan.
İmam-ı Azam Hazretlerinin adı.
Şakayık-ı nu'man denen bir lâle çiçeği.
nüvvar
(Çoğulu: Nevâre) Ağaç çiçeği.
radin
Za'feran çiçeği.
rakan
(Rakun) Za'feran çiçeği.
Kına.
rebi-i evvel
İlkbahar. Çiçeklerin açıp otların bittiği mevsim.
reyhan / reyhân
Hoş ve güzel koku veren çiçek.
şahide
(Müe.) Kadın şâhid.
(Farsça)
Mezar taşı.
(Farsça)
Mezara dikine dikilen ve üzerinde yazı ve çiçek motifi bulunan baş ve ayak taşları.
(Farsça)
Dilber, güzel.
(Farsça)
seci'
Edb: Nesrin kafiyesidir. Seci'ler, ya cümlelerin sonunda yahut arasında bulunur. Sondaki seci'ler bir kelime vasıtasiyle birbirine bağlanır, onlara "Seci'-i mukayyed" denilir. Aradaki seci'ler ise yekdiğerlerine bağlı olmadıklarından onlara sec'i-i mutlak tâbir olunur. İçiçe olan seci'lere "Seci' en
segame
(Çoğulu: Sigâm) Beyaz çiçekli bir ot.
şemate
Destenik çiçeği.
Düşmana belâ, gam ve tasa geldiğinde şâd olup sevinmek.
siclat
Bir güzel kokulu çiçek.
şükuf
Çiçek. Zühre. Tomurcuk.
(Farsça)
şükuf-misal / şükûf-misal
Goncaya, çiçeklere benzer.
şükufe / şükûfe / شكوفه
Çiçek.
(Farsça)
şükufe-misal / şükûfe-misâl
Çiçek gibi, gonca gibi.
şükufezar / şükûfezar / شكوفه زار
Çiçek bahçesi.
(Farsça)
Çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
(Farsça)
şüküfte / شكفته
Açılmış, çiçek açmış.
(Farsça)
süllem
Merdiven, basamak.
Derece.
Tıb: Kulağın içindeki içiçe daireler şeklinde olan boşluğun adı.
sündüs
Sırmadan kabartma deseni. Eski bir çeşit ipekli kumaş. Parlak renkli, çiçekli, işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaş. Altun veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlardan biri.
tal'
Tomurcuk.
Miktar. Kadar.
Çiçeklerin üremelerine sebep olan sarı tozları.
tefarik
Büyük yapraklı ve beyaz çiçekli bir bitki; bir koku ismi.
tekmim
Ağaç çiçek verecek vaktinde gılafıyla tomurcuğunu çıkarıp izhâr etmek.
tesmir
(Semer. den) İktisad ederek malın çoğalması.
Ağaçların çiçeklerini döküp yemiş bağlaması.
tevrid
Gülgün etmek.
Ağacın çiçek vermesi.
tezehhür
(Çoğulu: Tezehhürat) Çiçeklenme.
Yıldıramak, parlamak.
tezeyyün-ül ezhar / tezeyyün-ül ezhâr
Çiçeklerin tezeyyünü, ziynetlenmeleri.
tıraz
" Süsleyen, donatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şükufe-tıraz : Çiçek süsleyen.
(Farsça)
üşkufe
Çiçek.
(Farsça)
üşküfte
Açılmış çiçek.
(Farsça)
vakt-i tefrih
Tıb: Çiçek hastalığı aşısının yapılmasından te'sirini gösterinceye kadar geçen zaman.
veli'
Kabuğunda olan hurma çiçeği.
yasemin
Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç.
(Farsça)
za'feran
(Çoğulu: Zeâfir) Güzel kokulu meşhur bir çiçek.
zakkum
Cehennem'de bir ağacın ismi, cehennemliklerin yiyeceği.
Gösterişi güzel, çiçekli ve zehirli meyvesi olan yâsemine benzeyen bir bitki ismi.
zat-ul ilkah-i zahire / zât-ul ilkah-i zâhire
İlkahı (döllenmesi) çiçek vâsıtasıyla olan nebat.
zayan
Yasemin çiçeği.
zebl
İnce belli olmak.
Çiçeğin solması.
Deniz kaplumbağasının sırt kemiği.
zeher
(Çoğulu: Ezhâr - Ezâhir) Çiçek.
zehr / زهر
Çiçek. şükufe.
Çiçek.
(Arapça)
zehre / زهره
(Çoğulu: Ezhâr) Çiçek.
Beyaz, berrak. Süs, ziynet.
Çiçek.
(Arapça)
zehv
Bâtıl.
Yalan.
Fahirlenmek, gururlanmak, tekebbürlenmek.
Güzel manzara.
Taze ot.
Otun çiçeği.
Titremek.
Yürümek.
Yel esmek.
Alacalanmış hurma koruğu.
zenbak
Güzel kokulu bir çiçek. Zambak.
Yâsemin yağı.
zerdec
Usfur çiçeğinin evvel çıkan sarı suyu.
zevahir / zevâhir
(Tekili: Zühre) Çiçekler.
Parlak yıldızlar.
Ziynetli, parlak ve berrak olanlar.
Çiçekler, görünüşler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Mışezâr
لاع
Amug
MENAR
hüra
delalet et
Yakzaten
tahviz
MUHAKEME ETMEK
zamm
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Cice
teskin
miklem
ferman
deliksiz
Müstağrak
IRAK
beyy
BÂR
Boşuna uğraşma