Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Cevir
ifadesini içeren
124
kelime bulundu...
abese suresi / abese sûresi
Kur'ân-ı kerîmin sekseninci sûresi. Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). Kırk iki âyet-i kerîmedir. Birinci âyet-i kerîmede yüzçevirdi, iltifat etmedi mânâsına olan Abese lafzı sûreye isim olmuştur. Sûrede, Kur'ân-ı kerîmin Allahü teâlâ tarafından bir mev'ize (nasihat, öğüt) olduğu bildirilmekte,
abluka
Kuşatma, etrafını çevirme.
adaptasyon
Tatbik etme işi. Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması. Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi.
(Fransızca)
Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme.
(Fransızca)
ahize / âhize
Fiz : Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren alet.
aksetmek
Tersine çevirmek.
as'ase
(Is'as) Yönelme. Arka çevirme.
Gece karanlığı gelmeğe başlamak veya gitmek.
Bulutun yere yakın olması.
asit
Terkibindeki hidrojenin yerine element alarak tuz meydana gelmesine sebep olan ve mavi turnusolü kırmızıya çevirmek hâsiyetinde hidrojenli birleşik hamız.
(Fransızca)
atf / عطف
Bağlama. Bağ. Ekleme.
Meyletme.
Şefkat. Sevgi.
Eğilme.
İkiye bükme. İki kat eyleme.
Çevirme.
Geri döndürme.
Bir kimse üzerine tekrar hamle eylemek.
Gr: Bir kelimeyi diğer bir kelimeye harf-i atıf vasıtasiyle ilhak eylemek.
<
Eğme.
(Arapça)
Bağlaç.
(Arapça)
Çevirme,yöneltme.
(Arapça)
Atfetmek:
Yöneltmek, vermek.
(Arapça)
atıf / âtıf
(Atf. dan) Yüzünü çeviren, bakan. Meyleden, yönelen.
Bağlaç.
Şefkat edici kimse. Merhametli, müşfik.
Yarış atlarının altıncısı.
Gr: İki kelimeyi birbirine bağlayan harf veya kelime.
bahr-i müncemid-i cenubi / bahr-i müncemid-i cenubî
Güney kutbunu çeviren deniz. Güney Buz Denizi.
bahr-i müncemid-i şimali / bahr-i müncemid-i şimalî
Kuzey kutbunu çeviren deniz. Kuzey Buz Denizi.
bergaşte
Yüz çevirmiş.
(Farsça)
bergeşte
Tersine dönmüş. Yüz çevirmiş. Mâkûs.
(Farsça)
cayir
Cevir ve cefâ eden. Eziyet veren.
çenber
Daire, def ve kalbur gibi şeylerin tahtadan olan dairesi.
(Farsça)
Fıçı ve tekerlek gibi şeylere takviye edip, dağılmalarını önlemek için etrafını çevirecek tarzda geçirilen demir veya tahta halka.
(Farsça)
Başa ve boyna bağlanan yemeni.
(Farsça)
Esirlik, bağlılık, kölelik.
(Farsça)
Geo: Bir düz
(Farsça)
çep şüden
Solak olmak.
(Farsça)
Mc: Doğruluktan yüz çevirmek.
(Farsça)
cevir / جور
Haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.
(Arapça)
Cevir çekmek:
Acı çekmek, zulüm görmek.
(Arapça)
da'daa
Koyunu ve keçiyi çıkarıp sürmek.
Sallamak.
Bir kimseye "güzel dur" demek.
Miktarı çok olsun diye depretip çevirmek ve doldurmak.
dershane-i yusufiye
Yusuf'un (a.s.) dershanesi; Hz. Yusuf'un kaldığı ve medreseye çevirdiği zindana benzetilerek hapishaneye verilen isim.
dinamo
yun. Hareketi elektrik akımına çevirmeye mahsus âlet.
düvvame
Çocukların çevirerek oynadığı bir fırıldak.
entrika
Dalavere, dolap çevirme.
entrikacı
Dalavere yapan, dolap çeviren.
gafir / gafîr
Çok fazla, sayısız, kalabalık.
Örten, etrafını çeviren.
Umumi.
Boyun, boğaz ve kafada olan tüyler.
gerdan / gerdân
Dönen, dönücü. Çeviren.
(Farsça)
gerdena
Kuş veya kuzu çevirmesi.
(Farsça)
Yürümeye yeni başlayan çocukları, yürümeye alıştırmak için yapılmış bir cins araba.
(Farsça)
Kebap şişi.
(Farsça)
Fırıldak, topaç.
(Farsça)
harf-i masdari / harf-i masdarî
Fiil mânasında olan bir kelimeyi, masdar mânâsına çeviren harf.
hasır
(Hasr. dan) Muhâsara eden, etrafını çeviren, hasreden.
hasr
Sıkıştırma.
Etrafını çevirme, mahsus kılma, tahsis etme.
hava
(Hevâ) Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. Cevv. Yer ile gök arası.
Hafif yel.
Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı.
Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu.
Müzikte ezgili ses, sadâ.
hazf ve kalb
Bazı harflerini silme ve ters çevirme; misâl olarak müdriken kelimesinin bazı harflerini silerek Arapça kök harfleri olan d-r-k'nin k-r-d (kürd) olarak ters çevrilmesi gibi.
hiyat
(Hiyâtet) Bir şeyin etrafını çevirme.
hokkabaz
Elçabukluğu ile birtakım şaşırtıcı oyunlar göstermeyi kendine meslek edinmiş kişi.
Mc: Başkalarını aldatarak yalan ve hile ile iş çeviren kimse.
i'raz / i'râz / اعراض / اِعْرَاضْ
Yüz çevirmek. Başka tarafa dönmek. İctinab, çekinmek.
Yüz çevirme.
Yüz çevirme, başka tarafa dönme.
Yüz çevirme.
(Arapça)
Uzak durma.
(Arapça)
Yüz çevirme.
idare / idâre / اداره
Devrettirmek. Çekip çevirmek. Döndürmek. Kullanmak. Becermek.
Döndürme.
(Arapça)
Çekip çevirme, yönetme.
(Arapça)
Devlet dairesi.
(Arapça)
Yönetim.
(Arapça)
idrab
(Darb. dan) Rüc'u etmek, vaz geçmek. Bir şeyi yapmaktan yüz çevirmek. Mukim olmak.
Bir kimse üzerine kırağı yağmak.
Sıcak yel eserek yerdeki suyu kurutmak.
Ekmeğin pişmesi. (Kamus'tan alınmıştır.)
ihata / ihâta
Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak.
Geniş bilgi ile anlamak, tam kavramak.
Kuşatma, etrafını çevirme.
Geniş tam bilgi ve ihtisas.
Kuşatma, çevirme.
Çevirme, kuşatma, kavrayış.
ihtifaf
Kuşatma, etrafını çevirme.
Yüzdeki kılları giderme, traş etme.
ıklab
Aksine döndürmek. Tersine çevirmek veya çevrilmek.
iklab / iklâb
Tersine çevrilme, çevirmek. Tersine döndürmek.
Çevirme, bir halden başka bir hale döndürme.
iksir / iksîr / اِكْسِيرْ
Madenleri altına çevirdiğine inanılan madde.
ilva
Çevirmek. Baş eğmek. Başı eğilmek.
Başkasının sözünü maksadı olmayan başka tarafa çevirmek.
Birinin hakkını inkâr eylemek.
Bayrağı kaldırmak. Sancak dikmek.
inangerdan
Dizgin çevirme, geri dönme.
(Farsça)
inantab
Dizgin çevirip dönen.
(Farsça)
inkılab ale-l a'kıb / inkılâb ale-l a'kıb
Ökçeler üzerine dönmek demektir ki, asker yürüyüşünde olduğu gibi, tam sağdan veya soldan geri dönmektir. İki ökçeyi birden yerinde çevirmek suretiyle inkılâb ale-l a'kıb, ayakları çaprazlaştırdığından yürümeyi imkânsız bırakır. Kur'an'da bu tâbir ya harbde firardan kinaye veya dinde irtidaddan meca
iraz / îrâz
Yüz çevirme.
iraz etmek
Yüz çevirmek, uzak durmak.
irca etmek
Geri çevirmek, geri döndürmek.
irca' / ircâ' / ارجاع
Geri çevirmek, geri döndürmek.
Alışverişi faydalı kılmak.
Musibet vaktinde Allah'a sığındığını âyet okuyarak ifade etmek.
Döndürme, geri çevirme.
Eski haline döndürme, çevirme.
(Arapça)
İrcâ' etmek:
Döndürmek, çevirmek.
(Arapça)
irca-i inan
Atın dizginini çevirme, başka tarafa yöneltme.
irca-i kelam / irca-i kelâm
Sözü yine maksada çevirme ve getirme.
irca-i nazar
Bakışı gerilere çevirme, mâziye bakma.
istidbar
(İdbar. dan) Yüz çevirmek. Arka dönmek.
Geri geri gitmek.
Bir kimsenin peşinden gitmek.
iştimal
İçine almak, kaplamak. Çevirmek, ihata etmek. Şâmil olmak.
istinkaf / istinkâf
Kabul etmeme, yüz çevirme, çekimser kalma, reddetme.
kalb / قلب / قَلْبْ
Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.
Gönül.
Herşeyin ortası.
Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme.
İmanın mahalli.
Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir. (Dâima değiştiği ve hareket halinde olduğu için kalb i
Çevirme, kalb.
Çevirme.
kalb etmek
Tersine çevirmek.
kalb-i hayal
Hayâlin, gerçekte carî olan şeyleri tersine çevirmesi.
kalbeden
Değiştiren, çeviren.
kalp
Yürek.
Yürek hastalığı.
Gönül.
Her şeyin ortası, ehemmiyetli, alıcı noktası, değiştirme, çevirme.
kefa'
Kabı başaşağı etmek, ters çevirmek.
lev
Gr: (Şart edâtı) Dahâ ziyade, olsa bile (manâsına gelir.) "İnne" gibi mâzi mânâsını muzariye çevirmeyip aksine muzâriyi de mâziye çevirir. Temenni edâtı ve vasıl edâtı olur. Meselâ : Lev-câe Aliyyun leraeytühu: Ali gelse idi, elbette görürdüm.
levc
Ağız içinde lokma veya başka bir şeyi döndürüp çevirme.
lifafe
(Çoğulu: Lefâif) Sargı.
Kefen. Ölünün sarıldığı bez katlarının herbiri.
Bazı çiçeklerin etrafını çeviren değişik yapraklar.
makleb
Kalbetme. Bir şeyin altını üstüne çevirme.
Kalbedilecek, çevrilecek veya değişecek yer.
mekr-i ilahi / mekr-i ilâhî
Allahü teâlânın mekr (hîle) yapanların mekrini kendilerine çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzaklarını bozması, mekrlerine karşılık onları cezâlandırması.
mesh
Bir şeyin suretini çirkin ve kötü hale çevirmek.
Hayvanı kovarak koşturup onu sıkıştırmakla yormak, bitâb hale getirmek.
mu'riz
İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.
müdavele
Elden ele gezdirme. Alıp verme, devretme.
Fikir verme, konuşma.
Çevirme, döndürme.
müdevvir
(Devr. den) Döndüren, çeviren, tedvir eden.
müdir / müdîr
(Müdür) İdâre eden. Çeviren bakan.
İdareden anlayan.
İdare memuru. Bir dairede memurların başı.
Nâhiye merkezinin idare memuru.
İdare eden, çeviren, idareden anlayan, direktör.
muhasara
Etraftan çevirmek. Kuşatmak. Düşmanı etraftan sarmak. Abluka etmek.
muhit / muhît
İhata eden. Etrafını kuşatan, çeviren.
Etraf. Çevre.
Büyük deniz. Okyanus.
Mc: Büyük âlim.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhâta eden, çeviren, ilmi her şeyi kuşatan.
muid / muîd
Yardımcı. Mubassır.
Dersi iade eden, tekrar ettiren. Muallim yardımcısı.
Geri çevirtici.
Bir şeyi âdet edinmiş olan.
Tecrübeli. Hâzık.
Güçlü. Kuvvetli.
Arslan.
Gazâ ve cihad eden kimse.
mukallibü'l-leyli ve'n-nehar / mukallibü'l-leyli ve'n-nehâr
Gece ve gündüzü birbiri ardına çeviren Allah.
münib
Hakk'a yönelen, günahları terk ile hakka dönen. Pişman olup dönen.
Kâinattan yüzünü çevirip Bâki-yi Hakiki'ye yönelen.
Güzel yağan faydalı yağmur.
Bereketli ve verimli bahar.
musaara
Büyüklük taslayarak birisinin yüzüne bakmayıp başını çevirmek.
müstedbir
(Dübr. den) Yüz çeviren, arkasını döndüren. İstidbâr eden.
mutasarrıf / مُتَصَرِّفْ
İdare eden, çekip çeviren.
müteberri
Teberri eden, yüz çeviren.
mütercim / مترجم
Tercüme eden, bir dilden başka dile çeviren.
Anlatan, anlaşılmayan bir mânayı açıklayan.
Çevirmen.
(Arapça)
mütercimin / mütercimîn
(Tekili: Mütercim) Tercüme edenler. Bir lisandan başka bir lisana çevirenler.
müteveccih olma
Yönelme, yüzünü çevirme.
nakl
Bir yerden bir yere götürme. Taşıma.
Ev ya da yer değiştirme. Taşınma.
Duyduğu bir şeyi başkasına anlatmak, rivayet etmek.
Bir dilden başka dile çevirmek.
Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşımak, yer değiştirmek.
Anlatmak, duyduğu bir şeyi başkasına hikâye etmek, rivâyet etmek.
Bir dilden başka dile çevirmek, terceme etmek.
Eski mest ve çizme.
Yırtık elbiseyi yamamak.
redd / رد
Geri döndürmek, kabul etmemek, çevirmek, def etmek.
Bir şeyin karşılığını icra etmek.
Sözü selâset ve talâkatla eda edemeyip harfleri geri çevirerek konuşmağa sebep olan dilin tutukluğuna denir.
Cerhetmek.
Kötü ve fena şey.
Geri çevirme.
(Arapça)
İnkar etme.
(Arapça)
reks
(Rekkese) Geri döndürmek, çevirmek, tepesi aşağı etmek.
rü'yet
Görme, bakma.
İdare etme, çevirme.
rugerdan
Yüz döndüren, yüz çeviren.
(Farsça)
ruhban / ruhbân
Evlenmeden bekâr yaşamayı tercih eden, dünyâdan yüz çevirip, insanlardan uzak yaşayan kimseler, râhibler. Hıristiyanlıkta sâdece ibâdetle meşgûl olan din adamları sınıfına verilen ad. Hıristiyan din adamları evlenmedikleri ve insanlardan uzak yaşadık ları için bu ad verilmiştir.
sadd
Yüz çevirmek, men eylemek, bir şeyden birini vazgeçirmek.
Fikir, niyet, kasd.
Yakınlık, civar.
Konuşulan husus.
safh
Suç bağışlama, dostluk etme. Günah ve cürmü afveyleme.
Bir şeyin bir tarafı.
Bir şey içirme.
Yüz çevirme.
sarf-ı nazar / صَرْفِ نَظَرْ
Bakışını çevirme, vazgeçme.
sarf-ı nazar etme
Bakışı başka bir yöne çevirme, bakmama.
şegaf
Yürek kabı. Yüreği çevreleyen nâzik deri.
Sağ tarafta iyeği kemiği altında olan bir hastalık.
Bir nesneyi çevirip kaplamak.
şezre
Bir kimseye yüz yüze bakmayıp şiddet ve öfke ile yandan bakış. Hasmâne bakış. Dargın bakışı gibi bakma. Göz değdirme.
İpi soluna bükme.
Tersine bükülmüş ip, urgan.
El değirmenini sola doğru çevirme.
Şiddet, suubet, zorluk.
simya
Adi madenleri altın madenine çevirmek gayesini güden bir çalışma. Bu çalışma bir takım maddelerin bulunmasına sebep olduğu için kimya ilminin ilerlemesine hizmeti dokunmuştur.
su'ban
(Çoğulu: Saâbin) Büyük yılan. Ejderha.
Koz: Semanın kuzey yarım küresinde bulunan Tinnîn Burcu'nun çevirdiği büyük kavisin ortasında ve küçük ayı dörtgeninin tam karşısında bulunan en parlak yıldız. (Alpha Draco)
taklib
(Çoğulu: Taklibât) (Kalb. dan) Döndürme, çevirme.
Bir şeyin kalıp ve şeklini değiştirme.
tas'ir
Kibirlenmekten dolayı karşısındakinin yüzüne bakmayıp, yüzünü çevirmek.
tasrif / tasrîf / تَصْر۪يفْ
İstediği şekilde idare etmek. Maslahatta tasarrufa izin vererek mutasarrıf kılmak.
Bir şeyi bozup değiştirerek türlü şekillere koymak, evirip çevirmek.
Gr: Bir kelimenin veya fiilin çeşitli zamanlara göre sıra ile söylenişi. Sarf kaidesi üzere kelimenin şeklini başka kelimele
Bir şeyi bir yöne çevirmek, yönlendirmek, istediği şekilde kullanma ve idare etme.
Çekip çevirme, çekim.
Çekip çevirme.
tasrif-i hava / tasrîf-i hava / تَصْرِيفِ هَوَا
Havayı çekip çevirme.
teberra
Uzak durma. Sevmeyip yüz çevirme.
teberri
Alâkasız olma. Sevmeyip yüz çevirme.
Temiz olma.
tedbir
İdare etme, çekip çevirme.
tedbir ve rububiyet / tedbir ve rubûbiyet
Varlıkları idare etme, çekip çevirme, terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurma.
tedbir ve tedvir etmek
Çekip çevirmek, idare etmek, ihtiyaçlarını karşılamak.
tedvir / tedvîr
Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek.
İdare etmek, yönetmek.
Daire şekline sokmak.
Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır.
Kur'an-ı Kerim kıraatında: Tahkik ile hadr ortasında bir okuma usulüdür. Her iki yönde meşru m
İdare etmek, yönetmek, döndürmek, çevirmek, devrettirmek. Kur'ân kırâetinde orta süratle okuma tarzı.
Çekip çevirme, idare etme.
tedvir-ül menzil
Menzilleri çevirmek, döndürmek, idare etmek.
Ev idaresi.
teferrug
(Ferâg. dan) Vaz geçme, fârig olma.
Bir işi bitirip kurtulma.
Satın alınan bir mülkün tapusunu kendi üzerine çevirme.
tekalib
(Tekili: Taklib) Döndürmeler, çevirmeler. İçi dışa çevirmeler.
telviye
Bükme, burma, çevirme, kıvırma.
tenkir
Sıçratmak.
Ok çevirmek.
terceman
(Tercüman) Terceme eden. Bir dilden başka bir dile çeviren.
Birisinin veya bir şeyin maksadını anlatmaya, bir şeyi tasvir ve ifadeye vasıta olan.
terceme / ترجمه
Tercüme, çevirme.
(Tercüme) Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak.
Bir sözü bir dilden başka bir dile çevirmek.
Çeviri.
(Arapça)
terci' / tercî' / ترجيع
(Rücu'. dan) Geri döndürme, geri çevirme.
Sesini yükseltmek.
Geri çevirme, döndürme. Sesi yükseltip alçaltarak ve tekrarlayarak okuma.
Geri çevirme.
(Arapça)
terciat / terciât
(Tekili: Terci') Döndürmeler, geri çevirmeler.
tercüman / ترجمان
Yazılı ve sözlü metinleri başka bir dile çeviren.
Çevirmen.
(Arapça)
Duyguları, görüşleri dile getiren.
(Arapça)
tercüman-ı beliğ
Çevirileri açık seçik ve muhatabın hâline uygun tercüman.
tercüme
Çeviri.
Bir sözü bir dilden başka dile çevirme.
terdid / terdîd / تردید
Geri çevirmek, geriletmek.
Edb: Karşısındakini merakta bırakacak ve neticeyi sezdirmeyecek şekilde söz etmek.
İki ihtimâlle fikir anlatmak. Muhatabın beklemediği bir surette sözü bitirerek söze kuvvet vermek.
Geri çevirme.
(Arapça)
tevcih
Yöneltme, çevirme.
Verme.
têvil
Sözü çevirme, ayrı mânâ verme.
tevliyet
Bir vakfın işlerine bakma vazifesi. Mütevellilik.
Yüz çevirme, yüz döndürme.
Fık: Sâhib olunan malı peşin değeri ile başkasına tevcih etme.
tuyur
Birbiri ardınca iade etmek, peşpeşe geri çevirmek. Tekrarlamak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
nevmid
hamak
ğarf
şehr
atesdan
Nizâmı
aña
tabakat-ı seb'a
avf ü
TEB
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Cevir
Ruhî
anlamak
vazgeçtik
yave
bogulmak
Eş anlamlı
tamam olur
rakabe
Dirilme