REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Cayi ifadesini içeren 83 kelime bulundu...

a'ceb

  • Çok acâyib. Pek tuhaf olan.

a'cemi / a'cemî

  • Aceme mensub.
  • Arapçayı iyi konuşmayan. Dilsiz.
  • Beceriksiz.

abab / âbab

  • Otu bol olan yerler, çayırlar, otlaklar, mer'alar.

abil

  • Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan.
  • Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan.

acaib

  • Şaşırtıcı, acayip.

acaib vezaif / acaib vezâif

  • Acayip vazifeler, hayret ve hayranlık uyandıran görevler.

acib / acîb / عجيب

  • Tuhaf, acayip, ilginç. (Arapça)

acube

  • Çok acayip, garip, şaşırtıcı.

acube-i hilkat / acûbe-i hilkat

  • Acayip, hayrette bırakan bir yaratılışta.

acze

  • (Çoğulu: Acâyiz) Her nesnenin sonu.
  • Kadın dübürü.

arazi-i emiriyye / arâzi-i emiriyye

  • Huk: Beytülmâle mahsus olup devlet tarafından şahıslara dağıtılan yerler. (Tarla, çayır, koru ve emsali gibi.)

azib

  • Uzak merâ, otlak ve çayır.

bid'atüzzaman

  • Zamanın bid'ası; zamanın yenilikçi acayip kişisi.

bühre

  • Geniş yer, büyük mekân.
  • Kesik kesik soluyuş.
  • Dere içindeki sazlık ve çayırlık.

çemen / چمن

  • Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır.
  • Pastırmaya konulan bir çeşit ot.
  • Çimenlik, çayırlık. (Farsça)
  • Yeşillik. (Farsça)

çemenzar

  • Yeşillik, çayır. (Farsça)

çera-zar

  • Otlak, çayır. (Farsça)

ciya'

  • (Tekili: Câyi') Karınları acıkmış olanlar, açlar.

cüda'

  • Ölüm. Mevt.
  • Hayvana muzır olan otlak, çayır.

dev-i acib-i cehennem / dev-i acîb-i cehennem

  • Acayip ve dehşet veren cehennem devi.

ebb

  • (Çoğulu: Abâb) Kuru ot. Taze ot.
  • Mer'a, otlak, çayır.
  • Kavga etmek veya bir yerden gitmek için hazırlanmak.
  • Kuru ot, taze ot. Mera, otlak, çayır.

ehülacaib / ehülacâib

  • Acayip şeylerin kardeşi.

el-aceb

  • Acayip, Şaşılacak şey. Tuhaf şey.

eyne'l-meferr

  • 'Nereye kaçayım?' mânâsına gelen korku ifadesi.

fecia / fecîa

  • (Çoğulu: Fecâyi') Belâ, felâket, âfet, musibet, fâcia.

gays

  • İmdad. Yardım.
  • Yağmur.
  • Yağmurla meydana çıkan çayır.

gevar

  • Ark. Bahçeleri sulamak için çayırdan ufak bir arkla alının kol. (Türkçe)

giya-zar

  • Çayır, çimenlik, otluk. (Farsça)

gönder

  • Tar: Seferde ordunun ve ileri gelen vezir ve diğer devlet ricalinin atlarına bakmak ve sair zamanlarda ise has ahır ve çayır hizmetlerinde kullanılmak üzere gayr-ı müslimlerden ve hasseten Bulgarlardan tertip edilmiş bir sınıf olan voynukların her mıntıkada iki, üçü ve dördü hakkında kullanı

hadile / hadîle

  • Çayır, çimen.

hals

  • Bir şeyi soymak. Çalmak. Kapmak.
  • Dibinden taze yetişen çayırla karışık olan kuru çimen.

havbet

  • (Havb) Açlık, hâcet, meskenet.
  • Çayırı, otlağı olmayan kır yer.

haymana

  • Başıboş hayvanları haylayıp salıverdikleri çayırlık yer.
  • Ankara'nın bir kazası.

hercai / hercaî

  • (Hercâyî) Her yerde bulunur, kendine mahsus belirli bir yeri bulunmayan. Serseri, derbeder.
  • Kararsız, sebatsız, vefasız, dönek, mütelevvin.

hıma

  • Kimsenin giremediği mahfuz otlak.
  • Sultan için korunup hıfz edilen çayır.

ibret

  • Uyanıklığa sebeb olan ders.
  • Çok çirkin ve düşündürücü.
  • Tuhaf, acâyip.

ictisas

  • Hayvanın, ağzı ile çayırı araştırarak otlaması.

ictizaz

  • Yün kırkma.
  • Çayır ve ot biçme.

imrac

  • Ahde vefa etmeme, sözden cayma.
  • Hayvanı çayıra salıverme.

infak

  • Nafaka verme. Besleme. Geçindirme.
  • Harcayıp tüketme.
  • Fakir olma.

inkılab-ı acib-i medeni ve dünyevi / inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevî

  • Medeniyet sahasında ve dünya hayatıyla ilgili acayip köklü değişim.

inkılab-ı acibe / inkılâb-ı acibe

  • Acayip, hayret verici köklü değişim, dönüşüm.

inkılab-ı acip / inkılâb-ı acip

  • Acayip köklü değişim.

ırza

  • Çayırlık, çimenlik. Otu bol olan yer.

irza

  • Çayırlık. Otluk yer.

istisal

  • (Asl. dan) Kökten koparıp çıkarmak.
  • Tıb: Bedenden kesilmesi veya koparılması istenen bir parçayı, uru kökünden koparmak.

keramet-i acibe-i gaybiye

  • Gayba ait acayip keramet; Allah'ın bir ikramı olarak gelecekle ilgili verdiği acayip haber.

lebab

  • Sahralarda ve çayırlarda az miktar olan yaş ot.

lefk

  • Giymek.
  • Örtünmek.
  • İki parçayı birbiri üstüne koyup dikmek.

ma'rez-i acaip ve garaip

  • Acayip ve garipliklerin teşhir edildiği sergi, fuar.

menabit

  • (Tekili: Menbet ve Menbit) Çayırlar, otlaklar.

menbit

  • Otlu yer, otlak, çayır.

mer'a

  • Hayvanların otladığı yer. Kır. Mera. Çayırlık. Otlak.
  • Hayvanların otladığı yer, otlak, çayır.

merai / meraî

  • (Tekili: Mer'a) Otlaklar, çayırlıklar.

merati'

  • (Tekili: Merta) Çayırlıklar, mer'alar, otlaklar.

merg

  • Çayır. (Farsça)
  • Sebze. (Farsça)

mergzar

  • Çayırlık, çimenli ve sulak yer. Mer'a. (Farsça)

merta'

  • Otlak, çayır, mer'a, çimen.

mesarib

  • (Tekili: Mesrebe) Otlaklar, çayırlar, mer'alar.
  • Karından göğüse kadar olan yerde biten kıllar.

mesarih

  • (Tekili: Mesrah) Çayırlar, otlaklar, mer'alar.

mesrah

  • (Çoğulu: Mesârih) Çayırlık, otlak, mer'a.

mesrebe

  • (Çoğulu: Mesârib) Deve ve koyun sürülerinin çayırlık, mer'a, otlakları.
  • Vücudda karından göğüse kadar olan kıllı yer.

mi'şab

  • Otu bol olan çayırlık yer.

muamma-i acibane / muammâ-i acibâne

  • Çözülmesi zor olan acayip sır.

muhit-i acib

  • Acayip, tuhaf çevre.

mürtei / mürteî

  • Çayırda otlayan.

müruc

  • (Tekili: Merc) Çayarlar,otlaklar, çayırlıklar.

püşte-i bağ

  • Çimenlik, çayırlık.

rag

  • Çimenlik, çayırlık, bahçelik, bağlık. (Farsça)
  • Dağ eteği. (Farsça)

revzat

  • (Çoğulu: Ravz-Ravzât-Riyaz-Rizât) Çayırlı, çimenli ve sulu yer.
  • Bostan.

sai / sâî

  • Emvâl-i zâhirenin zekâtını toplayan me'mûr; sâime (senenin ekserisini çayırda otlayan) hayvanların ve toprak mahsûllerinin zekâtlarını toplamakla vazîfeli kimse, zekât me'muru.

saime

  • Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan.

sebzezar

  • Çayırlık, çimenlik, yeşillik. (Farsça)
  • Bostan, sebze tarlası. (Farsça)

sevaim

  • (Tekili: Sâime) Otlak hayvanları. Çayıra başı boş salınan hayvanlar.
  • Zekâtı icab eden koyun, keçi, sığır, deve gibi çift tırnaklı hayvanlar.

taacib

  • Acayib şeyler. Tuhaf şeyler.

tavile

  • Birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. Hayvan katarı.
  • Tavla, ahır.
  • Çayıra salınan hayvanın ayağına bağladıkları tavla ipi.

tavr-ı acib / tavr-ı acîb

  • Acayip tavır, davranış.

terai / teraî

  • Çayıra çıkma. Otlama.

terviz

  • Bir yeri çayır çimen yapmak.

u'cube / u'cûbe / اعجوبه

  • Acayip, şaşılacak şey. (Arapça)

üksum

  • Çimenlik yer. Çayırı bol ve güzel olan bahçe.

ünuf

  • Henüz daha yedirilmemiş olan çayır.
  • (Tekili: Enf) Burunlar.

uşir

  • Taze çayır, taze ot.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın