REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te CESAR ifadesini içeren 95 kelime bulundu...

abdullah ibn-i zübeyr

  • Ebu Bekir-i Sıddık'ın kızı Esma'nın oğludur. Muhacirlerden ilk doğan çocuk olup cesaret, şecaat, ibadet ve takvası ile meşhurdur. Zübeyr ibn-i Avvam'ın oğludur. Yezid'in saltanatını kabul etmedi ve Mekke'de dokuz sene halifelik yaptı. 73 yaşında şehid edildi. (R.A.)

batalet

  • Avarelik. İşsizlik.
  • Boş şeyler söylemek.
  • Bahadırlık. Cesurluk. Cesâret.

cahiz

  • Cesur, cesaretli, yiğit.

casir

  • (Cesaret. den) Cesaret eden, cesur, cesaretli.

cebin / cebîn

  • (Cebân) Korkak. Cesaretsiz.
  • Alın.
  • Korkak, cesaretsiz.

celadet / celâdet

  • Ululara karşı gösterilen cesaret.

celaleddin-i harzemşah

  • (Vefâtı M.: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir. Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır. Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır. O zamanın deccalı olan Cengiz'in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz'in ordularını müteaddit defala

cerbeze

  • Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme. Fazla sözlerle aldatıcılık. Haklı ve haksız sözlerle hakikatı gizleme.
  • Beceriklilik, fetânet ile temyiz ve cesaret-i mutedile ve kuvvet-i idareden ibâret olan sıfat-ı zihniye. (Bu kelime, Arabçada: Hilekârlık, kurnazlık gibi aşağılayıcı bir mânâda ku

ceri'

  • (Cür'et. den) Cesur, yiğit, delikanlı, gözü pek, cesaretli, yılmayan.

cesaret-i fevkalade / cesaret-i fevkalâde

  • Olağanüstü cesaret.

cesaret-i fıtriye

  • Fıtrî bir cesaret, yaratılıştan gelen cesaret.

cesaret-i imaniye

  • İmandan kaynaklanan cesaret.

cesaret-i milliye

  • Millî cesaret.

cesur / cesûr / جسور

  • (Cesâret. den) Cesaretli, yiğit.
  • Cesaret sahibi. (Arapça)

cesurane / cesurâne / cesûrâne

  • Yiğitçesine, cesaretli olarak, yüreklice, cesaretle. (Farsça)
  • Cesaretli olarak, yüreklice.

ciğer-dar / ciğer-dâr

  • Yürekli, ciğerli, cesâretli. (Farsça)

civanmerdane / civanmerdâne

  • Mert ve yüksek cesaret taşıyan bir kişi gibi.

cür'et / جُرْئَتْ

  • Cesaret.
  • Yiğitlik, cesaret. Korkmayarak ileri atılmak.
  • Haddi aşan cesâret.

cür'et eden

  • Cesaret eden.

cür'et edilme

  • Cesaret edilme.

cür'et-yab / cür'et-yâb

  • Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek, cür'etkâr. (Farsça)

cür'etkar / cür'etkâr

  • Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek. (Farsça)

cür'etkarane / cür'etkârâne

  • Cesaretli bir şekilde.

cüret

  • Cesaret.

cüret eden

  • Cahilce cesaret eden; saygı sınırlarını aşarak davranan.

cüret-i teşebbüs

  • Girişimcilik; bir işi yapmak için cesaret etme.

cüretkarane / cüretkârâne

  • Cesaretle.

cürre

  • Cesur, cesaretli, cür'etkâr, cür'et-yâb, yiğit, delikanlı, gözüpek, atılgan.
  • Uçan her çeşit kuşun erkeği.
  • Bir zira' miktarı ağaç. (Ağacın başında bir küfe, ortasında bir ipi olup onunla geyik avlarlar.)

derece-i cesaret

  • Cesaret derecesi, seviyesi.

dervah

  • Hastalıktan yeni kurtulan, iyice kendisine gelemeyen kimse. (Farsça)
  • Sağlam, metin, muhkem. (Farsça)
  • Doğru, asıl, gerçek. (Farsça)
  • Yiğitlik, cesaret, cesur olmak, şecaat. (Farsça)
  • Ayıp, utanma. (Farsça)
  • Sertlik, kabalık. (Farsça)

dil

  • Gönül, kalb, niyet. (Farsça)
  • Cesâret, yürek. (Farsça)
  • Mandıra, ağıl. (Farsça)

dil-aver / dil-âver

  • Yiğit. Cesaretli. Yürekli. (Farsça)
  • Gönül alıcı. (Farsça)

dilaver / dilâver

  • Yiğit, cesaretli; gönül alıcı.

dilir

  • (Çoğulu: Dilirân ) Bahadır, cesur, cesaretli, yiğit, yürekli.

diliran / dilirân

  • (Tekili: Dilir) Bahadırlar, cesurlar, cesaretliler, yiğitler, yürekliler.

efşal

  • (Tekili: Feşil) Korkaklar, cesaretsizler.

evcel

  • Çok korkak adam. Cesaretsiz kişi.

feşil

  • (Çoğulu: Efşâl) Korkak, cesaretsiz, yüreksiz.

gazanfer

  • Kahraman, cesaretli.

hamaset / hamâset

  • Yaradılıştan olan cesâret. Bahadırlık. Cesurluk. Kahramanlık. Yiğitlik.
  • Yiğitlik, kahramanlık, cesaret.

hamasi / hamasî

  • Hamâsetle alâkalı. Fıtrî cesarete âit ve müteallik.

herkül

  • yun. Cesaretiyle meşhur olup, efsaneleşmiş bir Yunanlının adı. (Onlarda kuvvet sembolüdür)
  • Cesaret ve kuvvetiyle efsaneleşmiş Yunan mitolojisi kahramanı.

ictira'

  • (Cür'et. den) Cesaret etme, cür'et etme, yeltenme, atılma.

ictisar / ictisâr / اجتسار

  • Cür'et ve cesâret göstermek.
  • Çölü aşıp gitmek.
  • Denizde geminin geçip gitmesi.
  • Yüreklenme, cesaret bulma. (Arapça)
  • İctisâr etmek: Cesaretlenmek, cesaret bulmak. (Arapça)

izhar-ı tecellüd

  • İnad edip kafa tutma, yalandan cesaretlilik gösterme.

izzet ve şehamet-i islamiye / izzet ve şehamet-i islâmiye

  • İslâmiyetten gelen cesaret ve üstünlük.

kalp

  • t. Hileli. Sahte. Taklit.
  • Yalandan cesaret satan korkak adam.
  • Yalancı. Kendisine güvenilmez olan.

kemal-i şecaat / kemâl-i şecaat

  • Mükemmel derecede kahramanlık, cesaret.

künd

  • Biçimsiz, yakışıksız, kısa.
  • Kesmez, kör.
  • Yiğit, cesaretli, cesur.
  • Anlayışsız. Fehim ve idraki kısa.

meşhum

  • Cesaretli. Sözü geçer kimse. Zeyrek. Zeki. Akıllı.
  • Korkmuş. Korkutulmuş.
  • Çok güzel hareketli at.

meyl-i tecellüd

  • Yiğitlik meyli, cesaretli olma ve kahramanlık arzusu.

mücaseret

  • Cesaret, gayret göstermek. Cür'et ve ikdam eylemek.

mücasir

  • (Cesaret. den) Cesaret eden.

mücteri

  • (İctira. dan) Cesaret eden, cür'et eden.

mukdim

  • İşine düşkün, gayret ve fedakârlıkla çalışan. Cüretli ve cesaretli olan.

mütebessil

  • Cesaret veya kızgınlıktan dolayı yüzünü ekşiten.

mütecasir

  • (Çoğulu: Mütecasirîn) (Cesaret. den.) Küstah, cür'et gösteren, tecasür eden.

mütecasirin / mütecasirîn

  • (Tekili: Mütecasir) Cür'et edenler, cesaretlenenler, küstahlar.

mütereddid

  • Kararsız, teredüdde kalan, karar veremeyen, cesaretsiz.
  • Bir yere gidip gelen.

nevmid

  • Ümidsiz, me'yus, mükedder, cesareti kırılmış. (Farsça)

nevmidi / nevmidî / nevmîdi

  • Ümidsizlik, cesaret kırıklığı.
  • Ümitsizlik, cesaret kırıklığı.

ömer

  • Resül-ü Ekrem'in (A.S.M.) ikinci halifesi, Aşere-i Mübeşşere'den ve sahabenin en büyüklerindendir. Çok âdil, âbid, zâhid ve merhametli idi. Fakirce yaşadı. Adaleti, şecaat ve cesareti, İlâ-yı Kelimetullah için fedakârlığı meşhurdur. Çok Hadis-i Şeriflerle medhedildi. Zamanında çok fütühat ve ilerlem

recüliyet

  • Erkeklik, erkek olmak.
  • Cesâretlilik, erişkenlik.

rüstem

  • Şark edebiyatında kuvvet ve cesaretin timsali olarak bilinen ve Zaloğlu Rüstem diye veya "Rüstem-i Sistanî" nâmiyle meşhur İran'lı bir kahramandır. (Farsça)
  • Şark edebiyatında kuvvet ve cesaret timsali olarak şöhret bulan Zaloğlu Rüstem, İran'ın efsanevî ünlü kahramanı.

rüstem-i sistani / rüstem-i sistanî

  • Şark edebiyatında kuvvet ve cesaret timsali olarak şöhret bulan Zaloğlu Rüstem.

salabet

  • Metanet, katılık, sulbiyet.
  • Peklik, dayanma. Sağlamlık.
  • Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik)

sameyan

  • Sıçramak.
  • Kalkmak.
  • Yürekli, cesaretli, kahraman, bahadır kişi.

şeca'at / şecâ'at

  • Yiğitlik, bahadırlık, cesâret, kahramanlık.

şecaat / şecâat / شجاعت / شَجَاعَتْ

  • Yiğitlik, cesurluk. Korkulu anda kalb kuvveti ile cesaretini muhafaza etme. Kuvve-i gadabiyenin vasat mertebesidir.
  • Cesaret, yiğitlik. (Arapça)
  • Cesâret.

şecaat-i fıtriye

  • Yaratılıştan gelen yiğitlik, cesaret ve kahramanlık.

şecaat-i imaniye

  • İmandan kaynaklanan cesaretlilik, yiğitlik, kahramanlık.

şecaat-i imaniye ve akliye ve fenniye

  • İmandan, akıldan ve fen ve bilimden gelen dengeli cesaret.

şecaat-i milliye-i islamiye / şecaat-i milliye-i islâmiye

  • İslâm milletine ait kahramanlık, yiğitlik, cesaret.

şeceat / şeceât

  • Cesaret, kahramanlık.

şeceat-ı haydarane

  • Hz. Ali'ye yakışır bir cesaret.

şeci / şecî

  • Şecaatli, cesaretli, kahraman.

şehamet / şehâmet

  • İyi işler yapmak, yüksek mertebeler ele geçirmek; zekâ ve akıllılıkla berâber olan cesâret, yiğitlik.
  • Akıl ve zekâ ile olan cesaretlilik.

şehamet-i imaniye / şehâmet-i imâniye

  • İmandan gelen yiğitlik ve cesaret.

şehamet-i islamiye / şehamet-i islâmiye

  • İslâmiyetten gelen yiğitlik, İslâm'ın kazandırdığı akla ve zekâya dayanan cesaret.

selfa'

  • Bahadır. Kahraman ve cesâretli kimse.
  • Yüzsüz, utanmaz, hayâsız, kötü kadın.
  • Kuvvetli deve.

serbaz

  • (Çoğulu: Serbâzân) Korkusuz, cesur, cesâretli. Yiğit. (Farsça)

şirdil

  • (Çoğulu: Şirdilân) Aslan yürekli. Cesaretli. Cesur. (Farsça)

tarsin

  • Sağlamlaştırmak. Bir şeyi tahkik etmek.
  • Bilmek.
  • Metanet ve cesaret vermek.

tasarrum

  • Cesaretlenme, yiğitlenme.
  • Kesilmek.

tecasür

  • Cesaretlenme.

tecellüd

  • Kendini cesaretli ve kahraman gösterme; sertlik, direnme.
  • Tekellüfle celâdet göstermek. Kendini şecaatli ve cesâretli göstermeğe çalışmak.
  • Serkeşâne inad etmek.

teşci / teşcî

  • Cesaret verme, şecaatlandırma.
  • Cesaretlendirme, teşvik etme.
  • Şecaatlandırma, cesaret verme.

teşci eden

  • Cesaretlendiren.

teşçi etme / teşçî etme

  • Teşvik etme, cesaretlendirme.

teşci etmek

  • Cesaretlendirmek.

teşci' / teşcî' / تَشْج۪يعْ

  • Şecâatlandırma, cesaret verme. Bahadırlık etme.
  • Cesâretlendirme.

teşvik

  • Şevklendirme. Şevke getirme. Kışkırtma. Kaldırma. Cesaret verme.

teşyi'

  • Uğurlamak. Gideni selâmetlemek. Yolcu etmek.
  • Cesaretlendirmek.

yed-i şecaat

  • Cesaret eli.

zehredar / zehredâr

  • (Çoğulu: Zehredârân) Yiğit, cesur, yürekli, cesaretli. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın