REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te CENNET ifadesini içeren 202 kelime bulundu...

a'la-yı illiyyin / a'lâ-yı illiyyîn

  • Cennette en yüksek derece, olgun kişilerin Allah katındaki dereceleri.
  • Cennette en yüksek derece. Cenâb-ı Hakkın indinde en iyilerin ve kâmillerin derecesi.

a'raf / a'râf

  • (Tekili: Arf) Sırt, tepe. Özel manası Cennetle Cehennem arası bir yer. (Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münâsebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir.)
  • Cennet ile Cehennem arasında yer alan ve birinin te'sirinin diğerine geçmesine mâni olan sûrun (engelin) yüksek kısımları.
  • Cennetle cehennem arasında bulunan bir yer.

ab-ı kevser / âb-ı kevser / آب كوثر

  • Cennetteki Kevser Irmağının suyu.
  • Cennet suyu.
  • Şarap.

abıkevser / âbıkevser

  • Kevser adlı cennet havuzunun suyu.

adn / عدن

  • Vatan tutmak ve mukim olmak.
  • Cennette bir makam adı.
  • Cennette bir bölüm.
  • Cennet. (Arapça)

adn cenneti

  • Yedi kat göklerin üzerinde yaratılan sekiz Cennetten derece bakımından en yüksek olanı.

ahiret / âhiret

  • Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama

ahval-i cennet / ahvâl-i cennet

  • Cennet halleri.

akl-ı mead / akl-ı meâd

  • Ebedî rahata kavuşmak, Cennet'te ebedî kalmak ve Cehennem azâbından kurtulmak için hâlini ıslâh etmeyi, düzeltmeyi düşünen, uzak görüşlü, dünyâya değil, âhirete değer veren akıl.

ala-yı illiyyin / alâ-yı illiyyîn

  • Allah katında en iyilerin derecesi, cennetin en yüksek derecesi, en yüksek mertebe.

amal-i sermedi / âmâl-i sermedî

  • Sermediyete âit arzu ve emeller. Cennete, ebediyyete dâir dilek ve temenniler.

araf / ârâf

  • Cennet ile cehennem arasındaki yer.

arafat

  • Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova. Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır. Adem (A.S.) ile Havva anamız Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler. İbrahim Peygamber (A.S.) Cebrail ile burada konuştu. Hz. Muha

arusan-ı huld

  • Cennet hurileri.

asel

  • Bal. Şehd.
  • Tatmak.
  • Su akarken yüzünde hâsıl olan kabarcık.
  • Cennette bir su.
  • Bal, Cennet suyu.

aşere-i mübeşşere

  • Hz. Peygamber'in (A.S.M.) kendilerine Cennetlik olduklarını müjdelediği sahabelerdir. Bu kişiler Allah'ın emirlerine bağlılıkta ve din hizmetindeki fedailikte Allah'ın rızasını tam kazanmışlardır. Bu zatlar şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Ubeyde b
  • Peygamberimizin (a.s.m.) hayatta iken Cennet ile müjdelediği on Sahabi.
  • Peygamber efendimiz tarafından Cennet'e girecekleri dünyâda iken müjdelenen on sahâbî.

aşere-i mübeşşere-i kur'aniye / aşere-i mübeşşere-i kur'âniye

  • Kur'ân'ın cennetle müjdelediği on sahabe.

aşereimübeşşere

  • Cennetle müjdelenmiş on sahabe.

ashab-ı cennet / ashâb-ı cennet / اَصْحَابِ جَنَّتْ

  • Cennet ehli insanlar.
  • Cennet ehli. Cennetlik olanlar, Cennetlik oldukları ümid edilenler veya cennete gidecekleri müjdelenmiş olanlar.
  • Cennet ehli.

bağıstan-ı cinan / bağıstan-ı cinân

  • Cennet bahçeleri.

behişt / بهشت

  • Cennet. Ahirette iyi kulların gideceği mükâfat yeri. Adn. Firdevs. (Farsça)
  • Cennet.
  • Cennet. (Farsça)

behişt-hıram / behişt-hırâm

  • Cennete gitmiş. (Farsça)

behişt-i gına / behişt-i gınâ

  • Zenginlik cenneti.
  • Cenab-ı Hak'tan başka hiç kimseye minnet etmeden hâsıl olan saadet, cennet. Gına ve istiğnânın cenneti.

behişt-nişin

  • Cennette oturan. (Farsça)

behişt-zar / behişt-zâr

  • Cennet gibi yer. (Farsça)

behişti / behiştî / بهشتى

  • Behiştle ilgili, cennetlik. (Farsça)
  • Cennetlik. (Farsça)

berzah

  • İki âlemin arası. Kabir. Dünya ile âhiret arası.
  • Perde.
  • Sıkıntılı yer.
  • İki yer arasındaki geçit.
  • Mani'a, engel,. Ölen insanların ruhları kıyamete kadar berzah âleminde bulunurlar. Berzah büyük ve mânevi bir âlemdir. Dindar olup cennetlik olanlar, berzah âlemin

berzah-ı kübra / berzâh-ı kübrâ

  • Kabirden kalkıp, mahşer yerinde hesâbın görülüp Cennet veya Cehenneme gidilinceye kadar geçen zaman.

besatin-i cinan

  • Cennet bostanları. Cennet bahçeleri.

bihişt / بهشت

  • Cennet. (Farsça)

birak

  • Cennet merkeplerinden bir bineğin adı.

bostan-ı cinan / bostan-ı cinân

  • Cennet bahçeleri.

burak

  • Binek. Cennet'e mahsus bir binek vâsıtası. (Kelimenin kökü; (Berk) dir. Burak'ın Hadis-i Şerife göre ta'rifi: "Merkepten büyük, katırdan küçük hacimde bir dâbbe ki; ayağını gözünün müntehasına basar." Bu ise bir berk ve elektrik sür'atini anlatır. (E.T. sh: 3150)
  • Peygamber efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gece (mîrac gecesinde) üzerine bindiği ve kendisini Mekke'den Kudüs-ü şerîfe kadar götüren (taşıyan) Cennet hayvanı. Burak, dünyâ hayvanlarından değildir. Erkekliği ve dişiliği yoktur. Çok hızlı giderdi.

burak-ı tevfik

  • Bir Cennet bineği olan Burak gibi, Allah'ın sür'atle başarıya ulaştırması.

ca-yi behişti / câ-yi behiştî

  • Cennet gibi yer.

çağrışım

  • Psk: Bir idrakla kazanılan bir fikrin başka bir idrak (algı) ile kazanılan fikir arasında bağıntı kurulması, birinin diğerini hatıra getirmesidir. Bu bağıntı zaman ve mekânda yakınlık, benzerlik ve zıdlık sebebiyle kurulur. Sevap deyince günahın; abdest deyince namazın; Cennet deyince Cehennem'in de

cehemiyye

  • Cebriye'den Cehm bin Safvan mezhebi üzere "Cennet ve Cehennem fânidir, iman mârifettir ve ikrar değildir" diyen bir tâife.

cemal-i hak / cemâl-i hak

  • Allah'ın güzelliği ki, müminler cennette onu temaşa edeceklerdir.

cenan / cenân

  • Cennetler.

cennat / cennât / جنات

  • (Tekili: Cennet) Cennetler.
  • Cennetler.
  • Cennetler. (Arapça)
  • Bahçeler. (Arapça)

cennat-ı adn / cennât-ı adn

  • Adn cennetleri. Hulûd üzere ikamet ve temekkün edilen cennetler. (Kamus Tercümesi.)

cennatu'n-naim / cennatu'n-naîm

  • Naîm Cennetleri, nimetlerle dolu olan cennetler.

cennet / جنت

  • Cennet. (Arapça)
  • Bahçe. (Arapça)

cennet-abad / cennet-âbâd

  • Cennet inşa eden, cennet gibi.

cennet-asa / cennet-âsâ

  • Cennet gibi.
  • Cennet gibi.

cennet-i a'la / cennet-i a'lâ / جنت اعلى

  • Cennet.

cennet-i ala / cennet-i âlâ

  • Cennet katlarının en yükseği.

cennet-i bakiye / cennet-i bâkiye

  • Devamlı ve kalıcı olan Cennet hayatı.

cennet-i canan / cennet-i cânan

  • Canların, sevgililerin buluştuğu Cennet.

cennet-i ebediye

  • Sonsuz Cennet hayatı.

cennet-i furkan

  • Furkan cenneti; hak ile batılı birbirinden ayırt eden Kur'ân cenneti.

cennet-i hususiye

  • Özel cennet.

cennet-i ittihad

  • Birlik, beraberlik cenneti.

cennet-i kazibe-i dünyeviye / cennet-i kâzibe-i dünyeviye

  • Aldatıcı dünya cenneti.

cennet-i kur'aniye / cennet-i kur'âniye

  • Kur'ânî cennet; bu tabirle, insana dünya ve âhiret saadetini bahşeden Kur'ân'î hakikatler ve esaslar kastediliyor.

cennet-i maneviye / cennet-i mâneviye

  • Mânevî cennet.

cennet-i rahmet

  • Rahmet cenneti.

cennet-i terakki

  • Yükselme, kalkınma cenneti.

cennet-i terakki ve medeniyet

  • Medeniyet ve yükselme cenneti.

cennet-misal / cennet-misâl

  • Cennet gibi.

cennetasa / cennetâsâ

  • Cennet gibi.

cennetmekan / cennetmekân / جنت مكان

  • "Yeri cennet olası, makamı cennet olan" meâlinde olup, vefat eden makbul ve sâlih kimselere hürmeten söylenir.
  • Yeri cennet olası.
  • Mekanı cennet olan. (Arapça)

cennetmisal / cennetmisâl

  • Cennet gibi.

cennetü'l-firdevs

  • Firdevs Cenneti; Cennetin en yüksek yeri.

cennetü'l-me'va / cennetü'l-me'vâ

  • Cennetin üçüncü katının ismi.

cinan / cinân / جنان

  • (Tekili: Cennet) Cennetler.
  • Cennetler, bahçeler (üniversiteler, mektepler, zikirhaneler vs.).
  • Cennetler.
  • Cennetler.
  • Cennetler. (Arapça)
  • Bahçeler. (Arapça)

cinan-ı cennet / cinân-ı cennet

  • Cennet bahçeleri.

cinan-ı ulum / cinan-ı ulûm

  • İlm-i Kur'ân ve imân cennetleri. Maarif-i İlâhiye ve tahkikî ve yakinî imân derslerinin okunduğu ulemâ-i İslâm ve talebe-i ulûm meclisleri.

dar-ı cennet / dâr-ı cennet

  • Cennet diyarı.

dar-ı cinan / dâr-ı cinan / dâr-ı cinân

  • Cennet yurtları. Cennetler. (Farsça)
  • Cennet yurdu.

dar-ı lezzet / dâr-ı lezzet

  • Gerçek ve daimî lezzet yeri olan Cennet.

dar-ül huld / dâr-ül huld

  • Baki olan yer. Cennetin bir bahçesi. Cennet.

dar-ül karar / dâr-ül karar

  • Kararlı surette kalınan, kıyametten sonraki yer. Cennet. Dâr-ül Beka.

dar-ül-celal / dâr-ül-celâl

  • Sekiz Cennet'in birincisidir.

dar-ül-karar / dâr-ül-karâr

  • Sekiz Cennet'in sekizincisi.

dar-üs selam / dâr-üs selâm

  • Cennetin ikinci katı.
  • Cennet. Selâmet yeri.
  • Cennet. Selâmet ve eminlik yeri.
  • Bağdatın eski ismi.

dar-üs-selam / dâr-üs-selâm

  • Sekiz Cennet'ten üçüncüsü.

daru's-selam / dâru's-selâm

  • Selamet yurdu, cennet.
  • Bağdat şehrinin ünvanı.

darü's-selam / dârü's-selâm

  • Esenlik ve güvenlik yeri olan Cennet.

darüsselam / dârüsselâm / dârüsselam / دارالسلام

  • Kurtuluş ve güven yeri, cennet.
  • Esenlik yurdu, Cennet.
  • Bağdat. (Arapça)
  • Cennet. (Arapça)

didar-ı mevla / dîdar-ı mevlâ

  • Allah'ın cennetliklere cemâlini göstermesi, görünmesi.

ebed-ül-abad / ebed-ül-âbâd

  • Tükenmez, ebedî hayat. Sonsuzluk.
  • Cennet.

ebedül'abad memleketi / ebedül'âbad memleketi

  • Sonsuzluklar ülkesi; sonsuz hayat, Cennet.

ebu türab / ebû türâb

  • Peygamber efendimizin amcasının oğlu, dâmâdı, Cennet'le müjdelenen on kişinin ve dört büyük halîfenin dördüncüsü, Allahü teâlânın arslanı hazret-i Ali'nin "Toprağın babası" mânâsına gelen lakabı.

ehl-i cennet

  • Cennetlikler.

ehl-i cennet ve cehennem

  • Cennet ve cehennemde olanlar.

el-cennetü hakkun

  • Cennet haktır, gerçektir.

eshab-ı yemin / eshâb-ı yemîn

  • Cennet ehli. Âhirette amel defterleri sağ taraflarından verilecek olan mü'minler.

esrar-ı cehennem ve cinan / esrar-ı cehennem ve cinân

  • Cehennem ve Cennetin sırları.

fakihet-ül cennet

  • Cennet meyvesi.

feradis / feradîs

  • (Tekili: Firdevs) Cennetler, firdevsler.
  • Bahçeler.

fırak

  • (Tekili: Fırka) Fırkalar, partiler.
  • Alaylar, bölükler.
  • Cennetler.
  • Ehl-i Sünnet cemaatından ayrılan mezhebler.

firdevs / فردوس / فِرْدَوْسْ

  • Cennet. Cennette altıncı kat.
  • Bostan.
  • Güzel bahçe; Cennetin en yüksek yeri.
  • Cennette bir tabaka.
  • Cennet. (Arapça)
  • Bahçe. (Arapça)
  • Cennetin yüksek bir katı.

firdevs cenneti

  • Sekiz Cennet'in altıncısı.

firdevs-i manevi / firdevs-i mânevî

  • Mânevî cennet, cennet nimeti gibi.

firdevs-i nimet

  • Nimet cenneti.

firdevsi / firdevsî

  • Cennet bahçesi gibi.
  • Cennet gibi.

gılman

  • Cennet genci.
  • (Tekili: Gulâm) Bıyığı yeni bitmiş gençler.
  • Cennet'te hizmet gören delikanlılar.
  • Köleler, esirler.
  • Cennette hizmet eden delikanlılar.
  • Allahü teâlânın Cennet'tekilere hizmet için nûrdan yarattığı hizmetçiler.

gülistan-ı bağ-ı cinan / gülistan-ı bâğ-ı cinan

  • Cennetlerdeki bağların gül bahçeleri.

gülistan-ı cinan / gülistan-ı cinân

  • Cennetlerin gül bahçesi.

gurfe

  • Yüksek, âli bina.
  • Yüksek derece.
  • Cennet köşkleri.

güşta

  • Cennet, firdevs. (Farsça)

hacer-ül-esved

  • Kâbe-i muazzamanın doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulunan ve Cennet yâkutlarından olan parlak, siyah taş.

haceru'l-esved

  • Kâbe'nin bir köşesinde yer alan ve Cennetten geldiği bildirilen siyah taş.

hasene

  • İyilik, sevâb.
  • İlim, ibâdet, Cennet.

havz-ı kevser

  • Kıyâmet günü mahşerde veyâ Cennet'te Peygamber efendimize tahsîs edilmiş olan ve bir kere içenin bir daha susamayacağı havuz.

hazin-i cennet / hâzin-i cennet

  • Cennet bekçisi.

haziret-ül kuds / hazîret-ül kuds

  • Cennet bahçesi. Peygamber ve evliyanın ruhlarının toplandığı yer.

hitab-ı teşrifiye / hitab-ı teşrifîye

  • Şereflendiren hitap; Allah'ın "ebedî kalmak üzere Cennete girin" şeklinde şereflendiren hitabı.

hitamuhu miskün

  • Onun mühürü (sonu) misktir, meâlinde Mutaffifîn Suresi'nin 26. âyetinden bir kısımdır. Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir.

hübut-u adem / hübut-u âdem

  • Hz. Âdem'in (A.S.) Cennet'ten dünyaya inmesi.

huld / خلد

  • Cennet. (Arapça)

huld cenneti

  • Sekiz Cennet'in dördüncüsü.

huldzar

  • Cennet. (Farsça)

hulel-i fahire / hulel-i fâhire

  • Göz alıcı lüks elbiseler; Cennet elbiseleri.

hulle

  • Ağır, pahalı.
  • Belden aşağı ve belden yukarı olan iki parçadan ibâret olan elbise.
  • Cennet elbisesi.
  • Fık: Üç defa kocasının boşadığı bir kadının dördüncü defa eski kocasına nikâh düşebilmesi için başka birine nikâhlanması. Müslim bir erkek karısını üç talak ile boşarsa,

hur

  • (Tekili: Ahver) Ahu gözlüler. Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar.
  • Cennet kızları, huriler.

hur-i in / hur-i în

  • Cennet'te âhu gözlü çok güzel kızlar.

hur-u cennet / hûr-u cennet

  • Cennet güneşi; cennet hûrileri.

huran

  • (Tekili: Hur) İri gözlü. (Farsça)
  • Cennet kızları. (Farsça)

hurfet-ül cennet

  • Cennet bahçesi.

huri / hurî / hûrî / hûri / حوری

  • (Ahver ve Havrâ kelimelerinin çoğulu) Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları.
  • Cennet kızı.
  • Cennet kızı.
  • Sevgili.
  • Cennet kızı.
  • Sevgili, cennet kızı.
  • Allahü teâlânın îmân edenlere mükâfat olarak yarattığı, nasıl oldukları bilinmeyen Cennet kızı.
  • Huri, cennet kızı. (Arapça)

huri'l-in / hûri'l-în

  • Güzel gözlü Cennet kızı.

huriliyn / hûrilîyn

  • Tarifsiz güzellikte cennet kızı.

hüsna

  • (Ahsen'in müennesidir) İyi zan. En güzel. Amel-i sâlih. Pek güzel.
  • Cennet.
  • İyi amel ve haslet. Cenab-ı Hakk'ı görmek ve Ona iman ve ubudiyetle şereflenmek.
  • Düşman üzerine fevz ve zafer bulmak, şehidlik.

hz. hasan

  • Hz. Ali'nin (R.A.) oğludur. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) sevgili torunudur. Cennet'le tebşir olunmuştur. Hz. Peygamber (A.S.M.) kendisi için cennet gençlerinin seyyidi buyurmuştur.

illiyyin / illiyyîn

  • Cennetin en yüksek yeri.
  • Yedinci kat gökte, arşın altında bulunan bir yer veya Cennet.
  • Mü'minlerin, öldükten sonra rûhlarının, nîmetler ve lezzetler içinde bulunduğu yer.

illiyyun

  • (Tekili: İlliyyîn) (Aliyyu) Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri. Hafaza meleklerinin divanları ismidir ki, salihlerin amelleri oraya yükseltilir. Ahirette yüksek dereceye, dergâh-ı rızâya en yakın olan derecedir.

iman-ı bil-ahiret / iman-ı bil-âhiret

  • Âhirete, öldükten sonra dirileceğine, haşir ve neşre, Cennet ve Cehennem'e inanmak.

iman-ı gaybi / îmân-ı gaybî

  • Allahü teâlânın zâtı, sıfatları, âhiret, melekler, Cennet, Cehennem, Mîzân, Sırat gibi gözle görülmeyen şeylere görmeden inanmak.

islam-ı mecazi / islâm-ı mecâzî

  • Nefsin, itminâna gelmeden yâni Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket etmeye başlamadan önce, kişide bulunan ve Cennet'e girmek için yeterli olan İslâmiyet.

istilam / istîlâm

  • Selâmlamak. Hac ve umre ibâdetinde Kâbe'yi tavafa (etrâfında dönmeye) başlarken veya tavaf sırasında Hacer-ül-esved (Cennet'ten indirilen taşın) önüne gelindiğinde, elleri namaza durur gibi kaldırıp tekbir, tehlîl getirerek (Allahü ekber, lâilâhe ill allahü vallahü ekber diyerek) onu selâmlamak ve e

kafur / kâfur / kâfûr

  • Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde. Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde.
  • Cennette bir kaynak ismi.
  • Bir madde ismi, cennette bir kaynak.

kasırat-üt tarf

  • Kocasından başkasına aslâ bakmayan. (Cennet kadınlarının bir vasfı) Huriler.

kasr-ı cennet

  • Cennet köşkü.

kelime-i tevhid / kelime-i tevhîd

  • "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözü. Mânâsı şöyledir: Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O'nun resûlüdür, peygamberidir. Kelime-i tevhîde; Kelime-i ihlâs, Kelime-i takvâ, Kelime-i tayyibe, Da'vet-ül-hak, Urvet-ül-vüs kâ, Kelime-i semeret-ül-Cennet de denir.

kevser / كوثر

  • Kıyamete kadar gelecek Âl, Ashâb, Etbâ' ve onların iyilikleri, hayırları.
  • Bereket.
  • Kesretten mübâlağa. Çokluğun gayesine varan şey. Gayet çok şey.
  • Pek çok hayır. Hikmet, ilim. Kur'an, İslâm, tevhid. İlm-i Ledün. Ma'rifetullah.
  • Cennet ırmaklarının kaynakları.
  • Allahü teâlânın Kevser sûresinde Peygamber efendimize verdiğini bildirdiği büyük ihsân. Âhirette Cennet'te Peygamber efendimize âit meşhûr nehir veyâ kıyâmet (hesâb) günü Cehennem üzerindeki Sırat köprüsü geçilmeden önce Peygamber efendimizin ve ümme tinin başına geldikleri meşhûr havuz.
  • Cenâb-ı Allah'ın Hz. Peygambere (a.s.m.) ihsan ettiği Cennet nehri; pek çok hayır ve ilim.
  • Cennette bir havuz.
  • Cennet. (Arapça)
  • Cennetteki bir havuz. (Arapça)

kevser-i ahmed

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) cennetteki Kevser havuzu.

kusur-i cinan

  • Cennet'teki köşkler.

letaif-i cennet / letâif-i cennet

  • Cennetin güzellikleri.

lezaiz-i cennet / lezâiz-i cennet

  • Cennet lezzetleri.

likaullah

  • Allah'a kavuşmak.
  • Kıyamet günü, Cennet'te Allah'ı görmek.

lisan-ı ehl-i cennet

  • Cennet ehlinin dili.

ma-i tesnim

  • Cennet ırmaklarından biri.

main

  • Saf, akar su.
  • Göz önünde akan su.
  • Cennet şerbeti.
  • Zâhir, görünen.
  • Göz değmiş, nazar değmiş.

makam-ı illiyyin / makâm-ı illiyyîn

  • Cennet.

makam-ı mahmud

  • Peygamberimizin cennetteki makamı, şefaat makamı.

makarr-ı saltanat-ı ebediye / makarr-ı saltanat-ı ebedîye / مَقَرِّ سَلْطَنَتِ اَبَدِيَه

  • Ebedi saltanat karargâhı (cennet).

manzar-ı ala / manzar-ı âlâ

  • En yüksek bakış yeri. Kudsi ve en yüksek manzara. Cennet manzarası, arş-ı azam.

me'va cenneti / me'vâ cenneti

  • Sekiz Cennet'ten üçüncüsü.

menba-ı kevser

  • Cenneteki Kevser nehrinin kaynağı.

meyve-i cennet

  • Cennet meyvesi.

minu

  • Şişe, sırça, cam.
  • Zümrüt.
  • Cennet, firdevs.

mirkat-ı cennet

  • Cenneti kazanmaya ve yükselmeye vesile olan anlamında Cennet merdiveni.

mücenned

  • (Mücennet) Sıralanmış asker, saf bağlamış neferler.

müdhammetan

  • Her tarafı yemyeşil nebatat, hazrevat ile kaplı iki Cennet.

muhalledun / muhalledûn

  • Bâki ve dâimî olanlar.
  • Dâimî surette Cennet'te kalacak olanlar.

mukarreb

  • Yakınlaştırılmış.
  • Cennette dereceleri en yüksek olan.
  • Tasavvufta, nefslerinin sevgisinden kurtulmuş, kalbinde Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin sevgisi kalmayan, yalnız Allahü teâlâyı isteyen.

naci

  • Kurtulmuş, necat bulmuş. Cennetlik olan.

naim / naîm

  • Bolluk ve bahtiyarlık içinde yaşayış. Nizam-ü hal ve mal.
  • Cennet'in sekiz kısmından dördüncü tabakası.
  • Cennet, bolluk.

naim cenneti / naîm cenneti

  • Sekiz Cennet'ten beşincisi.

neşr

  • Âhirette, ölülerin diriltilip, hesâbları görüldükten sonra, cennetliklerin Cennet'e ve cehennemliklerin Cehennem'e dağılmaları.
  • Yayma, dağıtma.

niam-ı cennet

  • Cennet nimetleri.

nuristan / nuristân

  • Nur ülkesi, cennet.

rahik

  • Safi şarap, Cennet şarabı.

ravza-i cennet

  • Cennet bahçesi.

ravza-i cinan / ravza-i cinân

  • Cennet bahçeleri.
  • Cennet bahçeleri. Cennetlere giden yol.

ravza-i rıdvan / ravza-i rıdvân

  • Cennet.

receb

  • Azametli, heybetli. Ta'zim etmek.
  • Cennet'te bir nehir ismi.
  • Mübarek üç ayların birincisi ve Kamerî aylardan yedincisi.
  • Erkek ismi.

refref

  • Kuşu çok olan çimenlik, kır.
  • Mânevi bir binek.
  • Dalları salkım salkım olan ağaç.
  • Kenar saçağı.
  • Yeşil elbise.
  • İnce yumuşak kumaş.
  • Döşek.
  • Cennet.
  • İnce, yumuşak kumaş, bir çeşit döşek; Peygamber efendimizin mîrâc esnâsında (bilinmeyen yerlere götürüldüğü, Cennet'i ve Cehennem'i gördüğü gece) bindikleri Cennet yaygısı.

revak-ı uhreviye

  • Âhirete açılan yer, mezar.
  • Cennet bahçesi. Âhiretin mukaddemesi.

rıdvan / rıdvân / رضوان

  • Memnunluk, razılık, hoşnudluk.
  • Cennet'in kapıcısı olan büyük melek.
  • Cennet kapıcısı olan melek.
  • Razılık, hoşnutluk.
  • Allahü teâlânın râzı olması, beğenmesi.
  • Cennet meleklerinin büyüğü, başı, reisi.
  • Cennet. (Arapça)
  • Cennetin kapıcısı. (Arapça)

riyaz-ı cennet

  • Cennet bahçeleri.

rü'yetullah

  • Cennet'te mü'minlerin Allah'ı görmeleri.

ruh-u behişti

  • Cennete ehil ve ona lâyık ruh.

sa'id / sa'îd

  • Allahü teâlânın, kendisinden râzı olduğu kimse. Cennetlik.

saadet-i ebediye ve sermediye

  • Sonu olmayan, sürekli mutluluk; âhirette sonu olmayan Cennet mutluluğu.

saadet-saray-ı ebediye / saadet-sarây-ı ebediye

  • Sonsuz mutluluk sarayı; hiç bitmeyecek şekilde mutluluğun yaşanacağı Cennet hayatı.

saadet-saray-ı ebediyye / saâdet-saray-ı ebediyye

  • Ebediyyetin saâdetli sarayı. (Cennet kastediliyor)

sahib-i kevser / sâhib-i kevser

  • Cenâb-ı Allah'ın ihsan ettiği Cennet nehrinin sahibi Hz. Peygamber (a.s.m.).

şarab-ı cennet / şarâb-ı cennet

  • Cennet içeceği.

şarab-ı kevser / şarâb-ı kevser

  • Cennetteki Kevser nehrinin sarhoş etmeyen leziz şarabı.

şarab-ı tahur

  • Temiz ve helâl olan Cennet şarabı. Cennete mahsus şurub.

şecere-i tuba / şecere-i tûbâ / شَجَرَۀِ طُوبَا

  • Cennetteki tûba ağacı.
  • Cennetteki tûba ağacı.
  • (Cennetteki) tûba ağacı.

şecere-i tuba-i cennet / şecere-i tûbâ-i cennet

  • Cennetteki tûbâ ağacı.

şecere-i tuba-i kur'aniye / şecere-i tuba-i kur'âniye

  • Cennetteki tuba ağacına benzeyen Kur'ân.

şecere-i tuba-i nur / şecere-i tûbâ-i nur

  • Cennetteki nurlu Tuba ağacı.

şecere-i tubaa / şecere-i tubaâ

  • Cennet'teki saadet ağacı, dalları aşağıda ve kökü yukarıda olan Tuba ağacı.

şeddad

  • Kâfir.
  • Çok eskiden Yemen'de Âd Kavminin hükümdarı Allah'a isyan ederek Cennet'e benzetmek iddiasiyle İrem bağını yaptırmış, bu bağdaki köşke girmeden kavmi ile yani taraftarlariyle birlikte gazaba uğramış, çarpılmış, yerin dibine geçmiştir.

şehristan-ı ebedü'l-abad / şehristan-ı ebedü'l-âbâd

  • Sonsuz olarak yaşanacak olan ülke; Cennet.

selsebil / selsebîl

  • Cennet'te bir çeşme veya ırmak.
  • Mc: Tatlı, lâtif, leziz su.
  • Cennetteki bir çeşme veya ırmak.
  • Cennette bir pınar.

sırat

  • Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü.
  • Âhirette cennete gitmek için üstünden geçilen köprü.

sırat köprüsü / sırât köprüsü

  • Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü.
  • Cennet'e gidebilmek için herkesin üzerinden geçmeğe mecbur olduğu ve Cehennem üzerine kurulmuş olan köprü.
  • Cennet'e geçilmek üzere, Cehennem üzerine kurulmuş, mâhiyeti kesin bilinmeyen köprü. Buna, yalnız sırât da denir.

tabi'iyyeciler / tabî'iyyeciler

  • Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar).

tesnim

  • Hörgüçleyerek yukarı yükseltmek, terfi etmek mânasına masdar olup, yükseklik mânasıyla Cennet çeşmelerinden bir çeşmenin ismidir. İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre Cennet meşrubatının en yükseğidir.

tuba / tubâ / tûbâ

  • Ne hoş. Ne iyi. Her şeyin iyisi ve efdali.
  • İyilik, güzellik. Baht.
  • Cennette bulunan ve kökü göklerde dalları aşağıda olan ağaç ismi.
  • Çok berrak ve saf olan.
  • Saâdet. Hayır. Devlet.
  • Cennet, cennette nimetlerle dolu olan ağaç.
  • Güzellik, cennet ağacı.
  • Kökleri yukarıda, dal ve budakları aşağıya doğru sarkan cennet ağacı.
  • Kökü göklerde ve dalları aşağıda olan Cennet ağacı.

tuba-i cennet / tûbâ-i cennet

  • Cennetteki tûbâ ağacı.

urf

  • (Çoğulu: A'râf) At yelesi.
  • Horuz ibiği.
  • Âdet.
  • Cennet ile Cehennem arasında bir makam.
  • İhsan.

va'd

  • Hayır ve iyilik yapmaya söz verme; rahmet, cennet.

vatan-ı asli / vatan-ı aslî

  • Bir insanın doğup büyüdüğü veya içinde barınmak kasdedip, başka yere gitmek istemediği yerdir. Yalnız en az 15 gün kalmak istediği yer de kendisi için vatan-ı ikamettir.
  • Cennet.

vesile

  • (Vâsile) Bahane, sebeb.
  • Fırsat.
  • Elverişli durum.
  • Vasıta. Yol.
  • Pâye, rütbe.
  • Baba.
  • Kurbiyet.
  • Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey.
  • Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)<

vildan / vildân

  • Allahü teâlânın cennettekilere hizmet için nûrdan yarattığı güler yüzlü ve tatlı dilli hizmetçiler.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın