Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Butun
ifadesini içeren
770
kelime bulundu...
misak / mîsâk
Söz verme, sözleşme, andlaşma.
Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselâma ve bütün zürriyetine (ondan gelecek insanlara); "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye hitâb buyurması, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye cevab vermeleri.
Yemîn ile kuvvetlendirilen söz verme.
abd-i külli / abd-i küllî
Bütün varlıkların ibadetlerini kendi şahsında temsil eden kul.
abdullah
Allah'ın kulu.
Bu isim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek ve şerefli isimlerindendir. Çünkü, Allah'a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenab-ı Hakka maddi manevi bütün hâlâtında itaatttan ayrılmamıştır (A.S.M.). Hem muhterem ba
abdurrahman bin avf
Aşere-i mübeşşereden ve çok fedakar olan Sahabelerdendir. İlk müslüman olan sekiz kişiden birisidir. Bütün ihya-yı din için olan muharebelerde çok fedakârlıkta bulunmuş, birisinde yirmibir yerinden yaralanmıştı. Bir gazada oniki dişini birden kaybetmişti. Medine'ye ve Habeşistan'a hicret edenlerdend
adalet-i kübra / adâlet-i kübra
Bütün hak sahiplerine haklarının verildiği ve bütün haksızlardan hesap sorulduğu büyük adâlet.
adalet-i mahza-yı kur'aniye / adalet-i mahzâ-yı kur'âniye
Kur'ân'da emredilen ve bütün yönleriyle hak ve hukuku esas alan adalet; 'Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz' şeklinde ifade edilen, ferdin ve masumun hakkını hiçbir gerekçeyle çiğnenmesine izin vermeyen adalet.
adem / âdem
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden. Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası.
adem-i merkeziyyet
Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri. Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele. Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı.
adetullah / âdetullah
(Sünnetullah da denir.) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah'ın emirleri, O'nun koyduğu değişmez düzen. Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir. Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır. "Âdetullah" y
ahd ü misak / ahd ü mîsâk
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini (neslini) zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurduğunda onların; "Evet, sen Rabbimizsin!" diye söz vermeleri.
ahiret / âhiret
Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama
ahkam-ı ezeli / ahkâm-ı ezelî
Bütün zamanlarda geçerli olan ezelî hükümler, esaslar.
ahkam-ı rububiyet / ahkâm-ı rububiyet / ahkâm-ı rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyeti ve rububiyetinin hükümleri.
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi ile ilgili hükümler.
ahmed-i faruki / ahmed-i fârukî
(Hi. 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz. Ömer (R.A.) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir. Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim." Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfı
akraba-i taallukat / akraba-i taallûkat
Hısım akraba; yakın uzak bütün akrabalar, aile çevresi.
aktivizm
Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek.
al-i ibrahim / âl-i ibrahim
Hz. İbrahim Peygamberin (A.S.) neslinden gelen ve onun mânevi yolunda yürüyenler. Bütün müslümanlar, Mü'minler.
alelumum
Genellikle, bütünüyle.
alem / âlem
Bütün cihan. Kâinat.
Dünya.
Her şey.
Cemaat.
Halk.
Cemiyet. Dehr.
Hususi hal ve keyfiyet.
Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire.
alem-efruz / âlem-efruz
Âlemi parlatan, bütün âleme ışık saçan.
(Farsça)
alem-i esir / âlem-i esir
Bütün kâinatı kapladığı farz edilen ince ve lâtif maddenin bulunduğu âlem.
alem-i islamın şahs-ı manevisi / âlem-i islâmın şahs-ı mânevîsi
Bütün İslâm âleminden meydana gelen mânevî şahıs; tüzel kişilik.
alem-i kebir / âlem-i kebîr
İnsandan başka bütün mahlûkât, kâinat ve içindekiler.
alem-i misal / âlem-i misâl
Rüyâda görülen âlem. Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef'âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev'i.
alem-i misali / âlem-i misalî
Görüntüler âlemi; bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem.
alem-i misaliye / âlem-i misaliye
Bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem.
alem-şümul / âlem-şümul
Evrensel, bütün cihanı kaplayan.
alemgir / âlemgir
Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden.
(Farsça)
alemlerin rabbi / âlemlerin rabbi
Bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah.
alempesend / âlempesend
Bütün herkesin hoşuna gidip beğendiği şey.
(Farsça)
alemşümul / âlemşümul / âlemşümûl
Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan.
Bütün âlemi kaplayan, evrensel.
allah
İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı. Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur. Hiç bir şey yokken o yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O herşeyi ve
Bütün varlıkları yaratan Halıkımızın has ismi.
allam-ül guyub / allâm-ül guyub
Esma-i Hüsnadandır. Bütün gaybları, geçmişi, geleceği, hazırda olmayanı, dünyadakileri, âhirettekileri ve her şeyi bilen Cenab-ı Hak.
allamü'l-guyub / allâmü'l-guyûb
Gayb âlemini ve bütün gizlilikleri çok iyi bilen Allah.
Esmâ-i Hüs-nâ'dan biri, bütün gizlileri bilen Allah.
amel defteri
İnsanların dünyâda iken yaptığı bütün işlerinin yazıldığı ve Arasât meydanında herkese verilecek olan defter.
amme nevaluhu / amme nevâluhu
"Allah'ın bağış ve ikramı bütün varlığı kaplamıştır".
ane / âne
Bir aşiretin bütünlüğü veya işleri veya şerefi.
Dişi ve yabani eşek.
Yabani eşek sürüsü.
Cedi (keçi) burcundan bir kısım yıldızlar.
Kasık kılı.
Apış arası, kasık.
anestezi
yun.Tıb: Bütün vücutta veya vücudun bir kısmında hislerin az veya çok miktarda kaybı.
ansiklopedi
yun. Bir sahadaki bilgileri veya bütün bilgileri sistemli veya alfabetik bir şekilde sıralayan eser.
arş-ı rahman / arş-ı rahmân
Bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Allah'ın tasarruf dairesi, makamı.
arşu'r-rahman / arşu'r-râhmân
Bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Rahmân isminin tasarruf dairesi, makamı.
ashab-ı suffa / ashâb-ı suffa
Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yükse
asile
(Çoğulu: Asâil) Bir şeyin tamamı, bütünü.
Öğleden sonranın son kısmı, akşam üzeri.
Ölüm, mevt.
ayine-i ahmediye / âyine-i ahmediye
Hz Muhammed'in (a.s.m.) Allah'ın bütün güzelliklerini yansıtan bir ayna olması.
ayine-i esma-i rabbaniye / âyine-i esmâ-i rabbâniye
Bütün varlıkları idare, tedbir ve terbiye eden Allah'ın isimlerinin aynası.
ayn-ı zat-ı akdes / ayn-ı zât-ı akdes
Bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın bizzat kendisi.
aytemus / aytemûs
(Çoğulu: Atâmıs) Bütün vücut organları yerli yerince ve tam olarak yaratılmış olan.
batın / bâtın
Bütün varlıkların içini yaratan ve dahiline hükmeden Allah.
Bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratan ve işleten Allah.
bedel-i küll
Kapalı bir söze bütün yönleriyle yapılan açıklama.
bedeviyet-i sırf
Bütün yönleriyle bedevîlik ve köylülük, medenî olmama özelliği.
berahin-i vahdaniyet / berâhin-i vahdâniyet
Allah'ın bütün varlıkları kaplayan birlik tecellisinin delilleri.
beraya
(Tekili: Beriye) Halk. Bütün mahlûkat.
Halkın kılıç kullanabilenleri ve vergi hârici tutulan müslüman kısmı.
beşer
İnsan, bütün insanlar.
Ebu'l-Beşer:
İnsanlığın babası, Hz. Âdem.
bezm-i ezel-i elestü
Cenâb-ı Hak ezelde ruhları yarattığında, "Ben Rabbiniz değil miyim?" şeklindeki soruya bütün ruhların, "Evet Sen Rabbimizsin" diye söz vermeleri ânı; "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" şeklinde de ifade edilir.
bil'umum / bil'umûm / بِالْعُمُومْ
Bütün, genel olarak.
Bütünüyle, tamamıyla.
bil-umum
Bütün, tamamı, hep.
bilcümle / بِالْجُمْلَه
Bütün, toptan.
Bütün, hepsi. Umumiyetle.
Bütün olarak.
bilkülliye
Büsbütün.
Tamamı ile. Büsbütün. Bütün ile. Tamamen.
Bütünüyle.
bilumum / بالعموم
Bütün.
Genel olarak, bütün, hep.
Tüm, bütün.
(Arapça)
bitamam / bitamâm
Büsbütün.
bitamamiha / bitamâmihâ
Tamamen, bütünüyle, hepsi.
bitamamihi / bitamamihî
Tamamıyla, bütünüyle, hepsi birden.
bitevi / bitevî
(Biteviye) t. Sürekli, durmadan.
Bütün yekpare.
brahma dini / brahma dîni
Hindistan'da mîlâddan asırlarca önce ortaya çıkmış, Allahü teâlânın varlığına inandığı gibi, başka tanrıları (ilâhları) da kabûl eden ve bütün peygamberleri inkâr eden bozuk yol ve inanış.
büraka
Bütün gün yüzünü süsleyen kadın.
Yemek sırasında bir kimseye kızıp, yemeği kimseye vermeyip yalnız yiyen kadın.
burhan-ı inayet
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen delili.
bürhan-ı natık / bürhan-ı nâtık
Konuşan bürhan. Mecaz olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M) kastedilir ki; bütün hakikatları isbat ve izhar etmiştir.
burhan-ı vahidiyet / burhan-ı vâhidiyet
Allah'ın bütün varlıkları kaplayan birlik delili.
ca'feri / ca'ferî
Şiilerden İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlı olduklarını iddia edenler.Bütün mânâsıyla İslâmiyet'e bağlı olup şeriatın emirlerine göre amel eden ve Âl-i Beyt'in büyük bir dinî şahsiyeti olan İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlılık iddiasının doğru olması için, o zat gibi olmağa ve Hz. Muha
cami
İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina.
Cem'edici, toplayıcı, içine alan.
Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan.
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir.
Ehl-
can ü gönülden
Candan, gönülden, kalbin bütün samimiyetiyle.
cebir
Zabtetmek. Zor. Kuvvet.
Bir şeyi ıslah ve tamir etmek, düzeltmek.
Bâtıl bir fırka.
Mat: Harflerle yapılan hesab.
Tıb: Fevkalâde ameliyat, kırık kemiği sarıp bütünlemek. Kırık veya çıkık uzva sarılan tahtalar.
cebr-i umumi / cebr-i umumî
Genel zorlama, bütün herkesi zorlama.
cehennem
Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb. yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah'a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer. Cehennem'in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onl
celabib
(Tekili: Cilbâb) Kadının bütün vücudunu örten ve dıştan giyilip bol olan çarşaf nevi. Yaşmaklar. Baş ve yüz örtüleri, ferâceler.
cem'i mahlukat / cem'i mahlukât
Bütün yaratıklar.
cemi / cemî
Bütün.
Bütün, hepsi.
cemi'
Bütün.
Cümle, hep, bütün.
Gr: Çokluk bildiren kelime. Çoğul.
cemi'-i edyan-ı semaviye / cemî'-i edyân-ı semâviye
Semâvî dinlerin tamamı; Allah tarafından gönderilmiş olan bütün hak dinler.
cemi-i ahlak-ı aliye / cemi-i ahlâk-ı âliye
Bütün yüksek ve üstün ahlâklar.
cemi-i enbiya
Bütün peygamberler.
cemi-i fünun / cemî-i fünun
Bütün fenler, ilimler.
cemian
Bütün, hep.
cemil / cemîl
Sonsuz güzel olan ve bütün güzelliklerin sahibi bulunan Allah.
Bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah.
cevşen-i kebir / cevşen-i kebîr
Büyük zırh. Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcâtın ismidir. Bu harika münâcât, mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtının fevkindedir. Bin hâsiyeti olan ve bin Esmâ-i Hüsnâ'yı içine alan emsalsiz bir münâcât-ı Peygamberiyedir.
cihad
(Cehd. den) Düşman ile muharebe. İlim ve imanla, sözle, fiile, mal ve canla bütün kuvvetini sarf etmek. Allah (C.C.) yolunda muharebe. Din için çalışmak. Erkân-ı imâniye ve esasât-ı diniyeyi muhafaza ve imânı takviye için cehd ve gayret etmek. Şeriat-ı Garrâ'nın ahkâmını muhafaza, Kelimetullah'ı i'l
cihanpesendane
Bütün dünyanın beğenip hayran kaldığı gibi.
cihetü'l-vahdet-i nübüvvet
Peygamberlik müessesesinin birlik yönü, bütün peygamberlerin ortak niteliği.
cilve-i rahmet-i alem / cilve-i rahmet-i âlem
Cenâb-ı Allah'ın bütün âlemleri kuşatan rahmetinin yansıması.
cilve-i rahmet-i rahmaniye / cilve-i rahmet-i rahmâniye
Sonsuz şefkat ve merhameti bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın rahmetinin yansıması.
cilve-i rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin yansıması.
cümle / جمله / جُمْلَه
Hep, bütün, tam.
Gr: Tam mânâyı ifade eden, kaideye uygun söz.
Bütün, hüküm bildiren söz.
Hep,bütün.
Bütün, tüm.
(Arapça)
Tümce.
(Arapça)
Bütün.
cümle alem / cümle âlem
Bütün dünya.
cümle hali
Bütün hali.
cümle ihvan / cümle ihvân
Bütün kardeşler.
cümle şiran-ı cihan / cümle şirân-ı cihân
Cihânın bütün arslanları.
(Farsça)
cümlesi
Hepsi, bütünü.
cümleten
Bütün, hep, kâffeten, cemian, hep birden.
cüz' / جُزْؤْ
Bir bütünü meydana getiren parçalardan her biri.
Bütünü oluşturan parçalardan herbiri.
cüz-küll
Parça-bütün.
cüz-ü tamm
Bütün. Bir şeyin, temel vasıflarının tamamını toplayan parçası. Parçalandığı vakit ana vasfını ve asliyetini kaybeden şey.
dahil / dahîl
Yabancı, sığınan, sığınmış. Muhacir.
Birisinin içyüzü, niyet ve mezhebi. Dâhil ve içerde. Birisinin bütün gizli ve sırlı işlerine vâkıf olan dost ve hemdemi.
Evvelâ alâkasız olup sonradan bir cemaate dâhil olan.
Edb: Başka bir dilden olup, sonradan diğer bir dile geçe
daire-i tasarruf / dâire-i tasarruf
Dilediği gibi tasarruf etme, tedbir ve idare etme dâiresi, bütün yaratılmışlar dâiresi olan kâinat.
dehr
Zaman, devir. Âlemin (varlıkların) varlığının başlangıcından son bulmasına kadar olan bütün zaman.
delil-i inayet
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen delili.
dellal-ı kitab-ı mübin / dellâl-ı kitab-ı mübîn
Bütün hakikatleri açıklayan Kur'ân-ı Kerimdeki gizil sırları insanlara duyuran.
dellal-ı saltanat-ı rububiyet / dellâl-ı saltanat-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiye saltanatının ilancısı.
derece-i rububiyette
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi derecesinde.
dergah-ı kàdiyü'l-hacat / dergâh-ı kàdiyü'l-hâcât
Bütün ihtiyaçları karşılayan Allah'ın yüce katı.
dergah-ı rububiyet / dergâh-ı rububiyet
Yarattığı bütün varlıkları terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah'ın yüce katı.
derviş / dervîş
Allahü teâlâdan başka şeyleri kalbinden çıkarıp bütün âzâsıyla İslâm dîninin emir ve yasaklarına uyan, dünyâ malına gönül bağlamayan kimse.
destgah-ı levh-i mahfuz-u hakikat / destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikat
Gerçekte herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhasının tezgâhı.
dükkan-ı rabbani / dükkân-ı rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın bir dükkân gibi düzenleyerek bütün ihtiyaç maddelerimizi depoladığı yeryüzü.
dünya saltanatı
Bütün dünya egemenliği.
dünyayı terketmek / dünyâyı terketmek
Bütün haram olan şeyler ile berâber, mübâhları da, yâni günâh olmayan lezzetlerin çoğunu da bırakıp, yaşamak için zarûrî olan miktârını kullanmak.
Harâm ve şüpheli şeylerden kaçıp mübâhları kullanmak.
dürüst
Sıhhati yerinde, sağ, sahih, salim.
(Farsça)
Doğru, hatasız.
(Farsça)
Bütün, tam.
(Farsça)
ebu bekir-i sıddık
Asıl adı Abdullah, künyesi Ebu Bekir, lâkabı Sıddık ve Atik. Erkekler içerisinde Resul-i Ekreme (A.S.M.) ilk iman eden; bütün muharebelerde ona refakat eden; seferde, hazarda, bütün tehlikeli anlarda Peygamber Efendimizle (A.S.M.) beraber çalışmış ve onun en yakın Sahâbesi. Onun sohbetinden feyz alm
ebu hüreyre
Peygamberimize (A.S.M.) bütün gücüyle hizmette bulunmuş ve İ'lâ-yı kelimetullâh yolunda Peygamber (A.S.M.) ile bütün muharebelere iştirak etmiş, 5374 aded Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicri 75 yılında, Medine-i Münevvere'de, 78 yaşında iken dâr-ı bekaya irtihâl etmiştir. (R.A.)
ebu katade haris bin rib'iy
Ensardan ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın süvarilerindendir. 170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Uhud Gazvesinden itibaren bütün muharebelere iştirak etmiş bir kahraman olup 74 tarihinde 80 yaşında iken Medine'ye avdetinde vefat etmiştir. (R.A.)
ebu talha zeyd bin sehl
Ashab-ı Kiram arasında, sayılı kahramanlardan ve atıcılardandır. Resul-ü Ekreme (A.S.M.) atılan oklara göğsünü germiştir. 20 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Hicri 34 tarihinde vefat etmiştir. Bütün muharebelere katılmış bir kahraman-ı İslâmdır. (R.A.)
ebu-d derda
Uveymir adı ile de meşhurdur. Ashab-ı kirâmın âlim ve hakîmlerindendi. Peygamberimiz: "Uveymir, Ümmetimin hakimlerindendir" buyurmuştur. Uhud'dan itibaren bütün muharebelerde bulunmuştur. 179 hadis rivâyet etmiştir. Hikmetli sözlerinden birisi şudur: "Âlim olmayınca insan müttaki olamaz, bir âlim âm
eczahane-i kudsiye-i kur'aniye / eczahane-i kudsiye-i kur'âniye
Kur'ân'ın yüce, yüksek ve bütün kusurlardan uzak eczahanesi.
eczahane-i rahmet-i alem / eczahane-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bir neticesi olarak bütün mânevî hastalıkları tedavi edecek ilâçların bulunduğu eczahane.
ef'al-i umumiye-i ilahiye / ef'âl-i umumiye-i ilâhiye
Bütün varlıklar âleminde varlıkları ortaya çıkaran İlâhî fiiller.
effak
Ticaret için bütün dünyayı dolaşıp gezen tüccar adam.
efradın zerrat-ı hürriyatı / efrâdın zerrât-ı hürriyâtı
Bireylerin bütün zerrelerinin hürriyetleri, bireylerin bütün varlıklarıyla hür ve özgür olmaları.
efrenc
(Franc. dan) Bu kelime, Ortaçağda teşekkül ederek, o sıralarda Frankların ve bilhassa Charlemagne'in hükmü altında bulunanlara ve zamanla genişleyerek bütün Avrupalılara denmiştir. Frenk. Avrupalı ve hasseten Fransız.
(Fransızca)
ehadiyet
Allah'ın bütün esması ile her bir varlıkta isimlerinin yansıması.
ehl-i beyt
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın bütün âile fertleri. Mübârek zevceleri, çocukları, kızı hazret-i Fâtıma ile hazret-i Ali ve bunların mübârek evlâdları olan hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn'den kıyâmete kadar gelecek nesilleri.
ehl-i salah / ehl-i salâh / اَهْلِ صَلَاحْ
Bütün güzel sıfatları üzerinde toplayanlar.
ekmel-i küll
Bütün fertlerin en mükemmeli; bütün niteliklerde en mükemmel.
el-buğzu fillah
Allah için buğzetmek. Bütün şiddet, adavet ve düşmanlık Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) rızası dairesindedir. İhlâsı kıracak, hissî hareketten sakınmaktır.
el-i istiğrak
Tanımlama edatı olup başına geldiği isim, kendisiyle ilgili bütün mânâları içerir, örneğin el- insan = bütün insanlık.
eleman
Bir bütünün parçaları.
(Lât: Element) Unsur. Bileşik bir şeyi meydana getiren basit şeylerden biri. Bir bütünün parçaları.
elhamdü lillahi ala nuri'l-iman ve hidayeti'r-rahman / elhamdü lillâhi alâ nûri'l-iman ve hidâyeti'r-rahmân
Bütün övgüler ve şükürler iman nurunu ve doğru yolu nasip eden Allah'a mahsustur.
elhamdülillah
"Hamd, şükür Allahü teâlâya mahsûstur, bütün nîmetler O'ndandır" mânâsına mübârek, kıymetli bir söz. Buna hamdele de denir.
elif
Birinci harf-i hecânın adı.
(Ülfet. den) : Bütün harflerle ülfet edebildiği için böyle isimlendirilmiştir. Ebcedî değeri de bire delâlet eder.
emin / emîn
Kendisine güvenilen.
Peygamber efendimizin lakabı. Peygamber olduğu bildirilmeden önce de, Kureyş kabîlesi Resûlullah'a sallallahü aleyhi ve sellem çok güvenir, inanır ve; "Muhammed-ül-emîn" derlerdi.
Vücuttaki bütün âzâlarını İslâmiyete uygun şekilde ve uygun yerlerde kullan
emr-i rabbani / emr-i rabbânî
Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın emri.
enam
Halk. Bütün mahlukat.
enva-ı hakaik / envâ-ı hakaik
Bütün hakikatler.
enva-ı mahlukat / envâ-ı mahlûkat
Bütün yaratılmış varlık türleri.
enzar-ı alem / enzâr-ı âlem
Bütün varlık âleminin bakışları.
enzar-ı mahlukat önünde / enzâr-ı mahlûkat önünde
Bütün varlıkların gözleri önünde.
er-rahman / er-rahmân
Çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah.
er-rahmanü'r-rahim / er-rahmânü'r-rahîm
Bütün varlıklara olduğu gibi tek tek her bir varlığa şefkat gösteren sonsuz rahmet sahibi Allah.
erkan / erkân
Bir şeyin bir parçasını veya bütününü meydana getiren şeyler, esaslar. Rüknün çoğuludur.
errahmanirrahim / errahmânirrahîm
Bütün varlıklara genel olarak ve her bir varlığa özel olarak rahmet tecellîleri olan Allah.
errezzak
Bütün rızıkları ve faydalanacak şeyleri yaratan ve ihsan eden Allah (C.C.)
esir
Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde.
esma-i külliye / esmâ-i külliye
Bütün varlık âleminde yansımaları görünen Allah'ın isimleri.
esma-i mübheme
Tek başına bir mâna ifade etmeyen isimler. Arabcada: (Ellezine) gibi kelimeler esma-i mübhemeden olduğundan onu tayin ve temyiz eden yalnız sılasıdır. Demek bütün kıymet sılasına aittir.
eşşükrü lillah / eşşükrü lillâh
Ezelden ebede bütün şükürler ancak Allah'adır.
et-tahiyyatü
Bütün mahlukatın hayatları, kal ve hâl dilleri ile Hâlıkları olan Allah'a (C.C.) karşı yaptıkları hamdler, şükürler, mânevi hayat hediyeleri.
evleviyet olmayan
Öncelikli olmayan; bütün imkân ve ihtimallerin önceliği eşit olan.
ey sübhanımız
Ey bütün mükemmel sıfatların sahibi ve bütün eksikliklerden, bütün noksan sıfatlardan uzak, acz ve şerikten münezzeh olan Rabbimiz!.
eyyam-ı ma'dudat / eyyâm-ı ma'dûdât
Sayılı günler; Ramazan ayının bütün günleri.
ezel sabahı
Allah tarafından bütün varlıkların yoktan var edildiği an.
fahr-i alem / fahr-i âlem
Bütün varlık âleminin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.).
fahr-i kainat / fahr-i kâinat
(Fahr-i Âlem, Zübde-i Kâinat, Seyyid-i Kâinat) Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) nâmları. Bütün âlemin kendisi ile şeref bulduğu, iftihar ettiği Hz. Muhammed (A.S.M.).
fahr-i rusul
Bütün peygamberlerin övünç kaynağı Hz. Muhammed.
fahru'l-alemin / fahru'l-âlemîn
Bütün varlık âleminin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.).
fakir
Aslî (temel) ihtiyâçlarından başka nisâb miktârı (dînen zengin sayılacak kadar) malı olmayan.
Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.
fakr
İhtiyaç, yoksulluk.
Azlık, muhtaçlık.
Cenab-ı Hakk'a karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek.
Tas: Kendisindeki bütün her şeyin Allah'a âit olduğunu bilmek.
fatır-ı akdes / fâtır-ı akdes
Varlıkları hiç yoktan benzersiz olarak yaratan ve bütün noksanlıklardan yüce olan Allah.
fe-sübhanallah
Allah (C.C.) ne güzel yaratmış; Allah Sübhândır, bütün noksanlıklardan münezzehtir; Her şey kendine tesbih eder (anlamında olup hayret ve taaccübü ifâde için söylenir.)
felak
Tan zamanı, subh, fecir.
İki tepe arasındaki düzlük.
Bütün mahlukat.
Suçlunun ayağına vurulan tomruk, falaka.
Cehennem.
fena fi'l-ihvan / fenâ fi'l-ihvân
Bütün varlığını kardeşlerinin mânevî şahsiyetinde yok etme.
fena fi'l-maksat
Maksadında fâni olma; bütün kalbiyle maksadına yönelme.
fena fi'r-resul / fenâ fi'r-resul
Bütün varlığını Hz. Muhammed'in (a.s.m.) mânevî şahsiyetinde yok etme.
fena fi'ş-şeyh / fenâ fi'ş-şeyh
Bütün varlığını şeyhinin mânevî şahsiyetinde yok etme.
fena fillah / fenâ fillâh
Allah'ta fâni olmak, bütün benliğini Allah'a verme ve sadece Onu düşünme.
fenafirresul
(Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber'in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı hareke
fenafişşeyh
(Fenâ fiş-şeyh) Tas: Bütün maneviyatını şeyhin manevî şahsiyetinden, feyzinden almak manasına gelen bir tabirdir.
ferace / ferâce
Örtünecek gibi olan ve giyilen bol elbise, cübbe.
Kadınların üzerlerine örttükleri örtü. Bütün vücudu kaplayan geniş örtü.
Bütün vücudu kaplayan bir cins elbise.
ferd-i ferid-i deveran / ferd-i ferîd-i deveran
Bütün zamanların benzeri olmayan tek ferdi.
ferdiyet
Cenâb-ı Hakk'ın birliği. Vahdetle bütün kâinata birden tasarruf eden Allah'ın (C.C.) sıfatı.Ferdiyet mânası insanlara isnad edilirse: Sadece bir olup, benzeri dünyada bulunmayan kimsenin sıfatı olur. Sadece Kur'andan ders alarak irşadda bulunabilen büyük velilik. Hiçbir şahsı merci yapmadan doğrudan
ferid-i devran / ferîd-i devrân
Bütün dönemlerin en seçkin kişisi.
ferid-i kevn ü zaman / ferîd-i kevn ü zaman
Bütün varlıkların en değerlisi ve bütün zamanlarda biricik ve tek olan.
ferman-ı rabbani / fermân-ı rabbânî
Bütün varlıkları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın emir ve buyruklarının yazılı olduğu Hizbü'l-Ekber.
ferman-ı risalet / fermân-ı risalet
Peygamberlik fermânı, buyruğu; Hz. Muhammed'in (a.s.m.) bütün cin ve insanlara tebliğ ettiği Kur'ân-ı Kerim.
fesübhanallah
Allah bütün noksanlıklardan uzaktır.
fetanet / fetânet
Peygamberlerde bulunması lâzım olan sıfatlarından biri. Peygamberlerin; bütün insanların en akıllısı, en zekîsi ve en anlayışlısı olmaları.
fevkalküll
(Fevk-al kül) Hepsinin fevkinde. Bütününün üstünde.
feya rabbi / feyâ rabbî
Ey bütün varlıkları terbiye eden Rabbim.
feyyaz-ı rahmani / feyyaz-ı rahmânî
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın feyiz, bereket ve ihsanı.
feyz-i rahman / feyz-i rahmân
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın lûtfu, ihsanı.
fiil-i rububiyet
Cenab-ı Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan terbiye ve idare edicilik fiili.
filcümle
Genellikle, bütünüyle.
fırışka
Bütün yelkenleri camadana vurmaksızın kullanabilmeğe münasib olan rüzgâr hakkında söylenilen bir tabirdir. Bu rüzgârın, saniyedeki sür'ati 5-12 metredir.
fünun-u kevniye
Kâinatla ilgili bütün ilimler.
ganiyy-i muğni / ganiyy-i muğnî
Bütün varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan ve her varlığın zenginliği Kendisinin tükenmez hazinesinden çıkan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan sınırsız zenginlik sahibi Allah.
ganiyy-i mutlak
Hiçbir şeye hiçbir şekilde muhtaç olmayan ve bütün varlıkların her türlü ihtiyaçları gayb hazinelerinde bulunan sınırsız zenginliğe sahip olan Allah.
garaz-ı külli / garaz-ı küllî
Genel hedef, bütün unsurları içine alan kapsamlı gaye.
girde
Yuvarlak, değirmi.
(Farsça)
Evvelce yahudilerin, müslümanlardan ayırd edilebilmeleri için, omuzlarına diktikleri sarı renkte bir parça.
(Farsça)
Açılmış yufka.
(Farsça)
Yuvarlak yastık.
(Farsça)
Gr: Bütün, hepsi, tamamı.
(Farsça)
gusl
Boy abdesti. Cünüb olan her kadın ve erkeğin, hayz (âdet) ve nifası (lohusalık hâli) sona eren kadınların ağzı ve burnu ile birlikte, iğne ucu kadar kuru bir yer kalmayacak şekilde, bütün bedenini yıkaması.
habib-i rahman / habib-i rahmân
Sonsuz merhamet sahibi ve yarattığı bütün varlıklara şefkatle rızıklarını veren Allah'ın en sevdiği kulu olan Hz. Muhammed.
hader-i umumi / hader-i umumî
Bütün vücudu kaplayan uyuşukluk.
hadin
Bir kuş cinsidir. (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider.)
hafiz-ı hakiki / hafîz-ı hakikî
Her şeyin gerçek koruyucusu olan ve her şeyi bütün özellikleriyle kaydedip muhafaza eden Allah.
hafiziyyet / hafîziyyet
Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik.
Cenâb-ı Hakk'ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı. Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ediciliği.
hakikat
(Çoğulu: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki.
Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek.
"Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime.
<
hakikat-i mahz
Bütün yönleriyle hakikat ve gerçek olan.
hakim-i ezel / hâkim-i ezel
Hükümranlığı ve hâkimiyeti bütün zamanları kaplayan Allah.
hakk-ul yakin / hakk-ul yakîn
(Hakk-al yakîn) Mârifet mertebesinin en yükseği. En yakînî bir surette hakikatı müşahede edip yaşamak hali. Ateşin yakıcı olduğunu bütün hislerimizle yakından duyup yaşadığımız gibi.
halife / halîfe
Birinin yerine geçen.
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vekîlî ve yeryüzündeki bütün müslümanların reîsi (başı).
Bir tasavvuf büyüğünün yetiştirip, hayâtında veya vefâtından sonra insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirdiği talebesi.
halık-ı hakiki / hâlık-ı hakikî
Bütün varlıkların gerçek yaratıcısı olan Allah.
halık-ı kadir / hâlık-ı kadîr
Bütün varlıkların yaratıcısı olan ve her şeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
halık-ı kainat / hâlık-ı kâinat
Evreni ve bütün varlıkları yaratan Allah.
halık-ı mutlak / hâlık-ı mutlak
Bütün kâinatın sınırsız güç ve kudretiyle mutlak yaratıcısı olan Allah.
halık-ı rahmanü'r-rahim / hâlık-ı rahmânü'r-rahîm
Çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren, sonsuz rahmetiyle her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren ve bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah.
hallakıyet-i umumiye / hallâkıyet-i umumîye
Bütün varlıklar âleminde gözlemlenen Allah'ın yaratıcılık özelliği.
hamiyyet
Dîni, milleti himâye etmekte, korumakta, şerefini savunmakta tenbellik etmeyip, bütün kuvveti ile gayret etmektir.
harf-i atıf
Atıf harfi, bağlaç; (Ar. gr.) bir mânâ bütünlüğünü korumak için, kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı sağlayan harf, "vav" gibi.
harisun aleyküm / harîsun aleyküm
Tevbe Suresi'nin bir âyetinde geçen bu ifade, birinci derecede Peygamberimiz (A.S.M.) hakkında olup ümmetini ve bütün insanları doğru yola irşadda yılmadan, büyük bir sebat ve azim ve gayretle devam etmesine işaret edilerek böylece tavsif edilmiştir.
hasılat-ı safiye / hâsılat-ı sâfiye
Sâfi kazanç. Net kâr. Bütün masraflar çıktıktan sonra kazanç olarak geri kalan hâsılat.
haşir / hâşir
Haşreden, toplayan. Cem'eden.
Hz. Peygamber'in (A.S.M.) bir ismi. Haşir meydanında bütün insanlar mübarek izlerinde haşr olup toplanacaklarından Delâil-i Hayrat'ta bu isimle mezkurdur.
haşr
(Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek.
Toplama, cem'etmek.
Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet.
Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekir
Toplanma, bir araya gelme. Allahü teâlânın bütün insanları, melekleri, cinleri, şeytanları ve diğer hayvan ve kuşları, gökte, yerde, denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini kıyâmet kopmasından (dünyânın son bulmasından) sonra diriltip, dünyâda yaptıklarının hesâbını vermek üzere Arasâ
haşr-i bahar
Bahar mevsiminde bitkilerden hayvanlara kadar bütün bedenlerin inşa edilmesi ve diriltilmesi.
hasr-ı evkat
Bütün vakitlerini o işe verme.
hasr-ı fikir
Bir şeye bütün fikrini vermek ve başka şeyle meşgul olmamak tarzı ve düsturu ile o şeyde veya meslekte mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak. Bütün fikri çalışmayı bir şey üzerinde toplamak.
hasr-ı hayat
Hayatını sadece bir şeye vermek, bütün çalışmalarını yalnız bir şeye yöneltmek.
hasr-ı iştigal
Bütün çalışmaları bir şeye hasretme.
haşr-i kıyamet
Bütün varlıkların bedenlerinin kıyametten sonra ahiret âleminde tekrar inşa edilip diriltilmesi.
hasr-ı vücut
Bütün varlığını bir şeye odaklama.
hass ü amm / hâss ü âmm
Herkes, bütün herkes.
hatem-i rahmaniyet / hâtem-i rahmâniyet
Allah'ın bütün varlıklar üzerinde rahmet ve merhametini gösteren mührü.
hatice-i kübra / hatîce-i kübra
Peygamberimizin (A.S.M.) ilk zevcesi ve mü'minlerin annesi. Yirmidört sene bütün varlığıyla ve mülküyle Peygamber Efendimize hizmet etmiş ve Ona ilk olarak iman etmiştir. (Radıyallahu Anha)
hatme
Baştan aşağı (bütün Kur'ân-ı Kerimi) okuyup bitirmek.
Bir arada muayyen bir şeyi okuyup bitirmek.
havass-ı refia / havâss-ı refia
Tar: Eyüp Kadılığı eskiden Çatalca'ya kadar uzanır ve Çatalca'da kadının bir vekili bulunurdu. İkinci meşrutiyete kadar bütün mahkeme işleri, kadının tayin ettiği bir naib tarafından idare edilirdi. Meşrutiyet devrinde diğer kadılara yapıldığı gibi, Eyüp Kadılığına da maaş bağlandı. Şer'î ve nizamî
havza
Bir hükümetin idaresi altında bulunan bütün ülkeler.
hayat-ı külliye
Küllî hayat; bütün fertleri içine alan kapsamlı hayat.
hayrat / hayrât
Sevâb kazanmak için yapılan Allahü teâlânın beğendiği iyi işler, bütün iyilikler, hayırlar.
hazine-i rahman / hazine-i rahmân
Rahmet ve merhameti bütün varlıkları kaplayan Allah'ın hazinesi.
hem-ginan
Bütün insanlar, bütün nev'-i beşer.
(Farsça)
heme
Cümle. Hep. Bütün.
(Farsça)
hemegan
Cümlesi, tamamı, bütünü, hepsi.
(Farsça)
hepten
Bütünüyle, tamamıyla.
her
Bütün, hep, tamamen.
(Farsça)
hergele
Binilmek ve yük taşımak için alıştırılmamış at, kısrak, beygir veya merkep sürüsü.
Böyle bir sürüye dahil olan hayvan.
Mc: Terbiye ve görgüden büsbütün mahrum adam.
Bir işe yaramaz işçi kalabalığı.
hesm
Kaba yemek. Bütün bütün yutmak.
Kesmek.
Toplamak, cem'etmek.
hey'at / hey'ât
Birşeyin hâl ve keyfiyetleri, yani birşeyin durum, vaziyet, özellik, nitelik, kalite, şekil gibi bütüncül olarak genel yapısı.
hey'et-i mecmua
Bir şeyin teferruatına ve cüz'lerine bakılmaksızın bütününün gösterdiği hal ve manzara.
heyet-i umumiye
Genel yapı, bütün.
hidayet güneşi
Bütün hak ve hakikatleri güneş gibi ortaya çıkaran, insanlara iman yolunu gösteren Kur'ân.
hikmet-i amme-i kainat / hikmet-i âmme-i kâinat
Bütün kâinatta geçerli olan hikmet.
hikmet-i san'at-ı rabbaniye
Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın san'atındaki hikmet, gaye, fayda, sır.
hilafet / hilâfet
Halîfelik, emirlik, imâmlık (devlet reisliği).
Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra bütün müslümanlara imâmlık ederek İslâmiyet'in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet'e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye cevap vermek vazîfesi.
İnsanları
hilafet-i kübra / hilâfet-i kübrâ
En büyük halifelik; insanların Allah tarafından bütün varlıkların üzerinde bir temsilci kılınması.
hilye-i seadet / hilye-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem görünüşü veya O'nun görünen bütün uzuvlarının şeklini, sıfatlarını, isimlerini ve güzel huylarını anlatan yazılar. Süslü levhalar üzerine yazılan bu yazılara Hilye-i şerîf de denir.
himmet
Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret.
Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi.
Tabiî şevk ve meyil ve heves.
Lütuf, yardım.
hitabat-ı kur'aniye / hitâbât-ı kur'âniye
Kur'ân'ın bütün insanlara yönelik hitapları.
hitabet-i umumiye
Bütün toplumu muhatap alarak seslenme; kamuoyuna hitap etme.
hıyatat-ı kamile-i muhita-i san'at / hıyâtât-ı kâmile-i muhita-i san'at
Sanatın bütün mükemmelliklerini kapsayan kusursuz terzilik.
homogen
Bütün elemanları aynı yapıda veya aynı keyfiyette olan.
(Fransızca)
Kim: Aynı cinsten olan. Çeşitli elementlerin birleşmesiyle meydana gelmelerine rağmen, bütün kütlelerinde aynı özellikleri gösteren maddelerdir.
(Fransızca)
hukuk-u umumiye-i kainat / hukuk-u umumiye-i kâinat
Genel kâinat hukûku; kâinattaki bütün varlıkların hakları.
hukuk-u umumiyye
Cemiyetin bütün fertlerine şâmil olan haklar. (Mülkiyet hakkı, iştirak hakkı vs. gibi.)
hülagu / hülâgu
Mi: 1258' de Bağdadı zaptederek halkını kılıçtan geçirmiş, Abbasi Halifesi Musta'sımı ve bütün âile efradını öldürtmüştür. Cengiz Hanın torunu, Tülay Hanın oğludur. Tarihde en çok kan döken hükümdar olarak bilinir. Abbasi Devletini yıkan Moğol Başkumandanıdır.
hulul / hulûl
İlâhî sıfatların mahlûklar ile bütünleştiği onlara nüfuz ettiği esasına dayalı bâtıl bir görüş.
hulus / hulûs
Dünyâ menfaatlerini düşünmeden bütün iş ve ibâdetlerin yalnız Allah için olması, niyet temizliği.
huruf-u atıf
Atıf harfleri, bağlaçlar; (Ar. gr.) mânâ bütünlüğünü korumak için, kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı sağlayan harfler; "vav, bel, fe" gibi.
hüsn-ü külli / hüsn-ü küllî
Bütün fertleri içine alan kapsamlı, şümullü güzellik.
hüve'l-batın / hüve'l-bâtın
O Bâtındır; bütün varlıkların içyüzlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işleten ve herşeyin iç âlemine hükmeden Allah'tır.
iaşe-i umumiye / iâşe-i umumiye
Bütün yaratıkları kapsayan besleme, rızıklandırma.
ibadat-ı umumiye / ibâdât-ı umumiye
Bütün varlıkların yaptığı ibadetler.
ibn-i mes'ud
Ebu Abdurrahman Abdullah Bin Mes'ud da denir. (R.A.)şeref-i İslâm ile müşerref olanların altıncısıdır. Bütün gazvelere iştirak etmiştir. Dâimî surette huzur-u Risalette bulunduğundan Kur'an-ı Kerim'i herkesten iyi öğrendiği gibi, pekçok hadis de işitmiş ve ezberlemişti. Kur'an-ı Kerim'i en evvel Mek
ibra-i amm / ibrâ-i âmm
Huk: Bir kimsenin zimmetini bütün haklardan, dâvâlardan temize çıkarmak.
ibrahim bin edhem
Babası Belh Şehrinin Pâdişahı idi. Hicri 2. asırda yetişmiş büyük bir veliyullahtır. Bir çok kerametleri görülmüş, Allah rızası yolunda dünya saltanatını terk ederek fakirliği kabul etmiş ve bütün ömrünü ibadet ve taat ile geçirmiştir. Kerametleri dillere destandır.
ibret-i alem için / ibret-i âlem için
Bütün âleme ibret olsun diye. Herkese ibret olsun için.
icaz-ı mutneb / îcâz-ı mutneb
Az sözle çok mânâlar ifade etme; bir kelime veya sözün çağrıştırdığı bütün mânâları, açıklama yapmamak sûretiyle kastetme.
icraat-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlıkları kuşatan idare ve terbiyesinin ve egemenliğinin sonucu olan faaliyetler.
ifraz / ifrâz
Bütünden parça ayırma. Bölme.
iğtisal / iğtisâl
Gusl (boy) abdesti almak. Ağız ve burun dâhil bütün vücûdu hiç kuru yer kalmayacak şekilde baştan ayağa yıkamak.
ihlas / ihlâs
Hâlis, temiz etmek, niyyeti düzeltmek, temizlemek, dünyâ menfaatini düşünmeden bütün işlerini, ibâdetlerini yalnız Allah için yapmak.
ihsan-ı rahmani / ihsan-ı rahmânî
Bütün yarattıklarına karşı çok merhametli olan Allah'ın ikramı, bağışı.
ikindi namazı
İslâm'ın şartlarından biri olan beş vakit namazın üçüncüsü, öğle vakti ile akşam vakti arasında kılınan namaz.Gökten yere iner kamû (bütün) melekler, Meleklere müştâk olur (can atar) felekler, Kabûl olur anda bütün dilekler, İkindi namâzın kıldığın zaman.
ikmal / ikmâl / اكمال
Tamamlama, bitirme.
(Arapça)
Bütünleme.
(Arapça)
İkmâl edilmek:
Tamamlanmak, bitirilmek.
(Arapça)
İkmâl etmek:
Tamamlamak, bitirmek.
(Arapça)
ikmal-i nüsah
Bütün sahifeleri tamam etmek, okuyup bitirmek.
ikrah-ı mülci / ikrâh-ı mülcî
Mülcî ikrâh. Bir kimseyi ölümle veya bir uzvunu (organını) yok etmekle, şiddetli dövmekle veya bütün malını telef etmekle (zarar vermekle) korkutarak rızâsı dışında bir işi zorla yaptırmak.
ila ahiri hayalatihim / ilâ âhiri hayalâtihim
"Sonuna kadar bütün bunlar onların hayalleridir" mânâsında Arapça bir ibare.
ilahi kudret / ilâhî kudret
Allah'ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı.
ilm-i ezeli / ilm-i ezelî
Allah'ın herşeyi ve bütün zamanları kuşatan sonsuz ilmi.
ilm-i muhit-i ezeli / ilm-i muhit-i ezelî
Allah'ın, geçmiş ve gelecek bütün zamanları ve herşeyi kuşatan sonsuz ilmi.
iltifat-ı merhamet-i rahman / iltifat-ı merhamet-i rahmân
Bütün varlıklara merhamet eden Cenâb-ı Hakkın iltifatı, teveccühü.
imamet-i kübra / imâmet-i kübrâ
Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vekâleten bütün müslümanlara imamlık ederek İslâmiyet'in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet'e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye (saldırı ve sataşmaya) cevap vermek vazîfes i, hilâfet.
iman
İnanmak. İtikad. Hakkı kabul, tasdik ve iz'ân etmek. İslâmiyeti kabul edip amel etmek. Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek.
iman-ı hılki / îmân-ı hılkî
Allahü teâlâ bütün rûhları yarattığı zaman, onlara: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, bütün ruhların "Belâ" yâni evet diyerek Allahü teâlânın Rab olduğunu kabûl edip inanmaları.
iman-ı tahkiki / iman-ı tahkikî
İmana aid bütün mes'eleleri yakînî surette tedkik ile bilmek ve yaşamak ve tahkikî iman derslerini veren ve taklidî imanı tahkike tebdil eden eserleri sadakatla okumak neticesinde hâsıl olan sağlam, sarsılmaz iman. (Mü'minin kalbi tasdik nuru ile o derece münevver olmasıdır ki, o nur bütün letaif-i
in'amat-ı külliye
Bütün in'amlar. Cenab-ı Hakk'ın mahlukata, hususan insanlara hadsiz nimetler ihsan etmesi.
inayat-ı rabbaniye / inâyât-ı rabbâniye
Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın özel yardımları.
inayet / inâyet
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik.
Allah'ın özel yardımı, şefkatle ilgilenmesi.
inayet-i rahmaniye / inayet-i rahmâniye
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın özel yardımı.
inayet-i tamme / inâyet-i tamme
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenliliğin eksiksiz ve tam oluşu.
inayet-i zahire
Ap açık inayet; bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan ap açık düzenlilik.
inkıhal
Büsbütün zayıf ve güçsüz düşme.
inşaallah / inşâallah
Her zaman Allahü teâlânın adını anmağa alışmak ve Allahü teâlâ dilerse olur mânâsına bütün işlerini Allahü teâlânın dilemesine havâle etmek için söylenen söz.
inşaallahü'r-rahman / inşaallahü'r-rahmân
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah dilerse.
insan-ı himmetperver
Gayretli, himmetli insan; kalbin bütün kuvvetiyle mukaddes şeylere yönelen insan.
insan-ı kamil / insan-ı kâmil
Kemâle ermiş, olgun insan. İslâmiyet'in emrettiği bütün emirleri yapan, yasaklardan sakınan, Peygamber efendimizin güzel ahlâkıyla ahlâklanan, hareketleri ve sözleri hep Allahü teâlânın ilhâmı ile olan üstün insan.
irade-i rabbani / irade-i rabbânî
Bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın iradesi, dilemesi.
irtidad-ı mutlak
Tam dinsizlik, dinin bütün değerlerini red ve terk etme.
islam alimi / islâm âlimi
Dînî ilimleri bütün incelikleri ile zamânın fen bilgilerini de lüzûmu kadar bilen âlim.
ism-i a'zam
En büyük isim. Allahü teâlânın bütün sıfatlarını kendinde toplayan ism-i şerîfi. Hadîs-i şerîfte İsm-i A'zamın Bekara ve Âl-i İmrân sûrelerinde olduğu bildirilmiştir. Bâzı âlimler, İsm-i A'zamın "Allahu lâ ilâhe illâ huvel hayy-ul-kayyûm" bâzıları "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimî
ism-i batın / ism-i bâtın
Allah'ın, bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işlettiğini gösteren ismi.
ism-i cami' / ism-i câmi'
Bütün isimlerin mânâlarını içinde toplayan isim.
ism-i cemil / ism-i cemîl
Allah'ın bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi olduğunu ifade eden ismi.
ism-i hafiz / ism-i hafîz
Herşeyi koruyan, bütün özellikleriyle kaydedip muhafaza eden anlamına gelen Allah'ın bir ismi.
ism-i muhyi / ism-i muhyî
Allah'ın bütün canlılara hayat verdiğini ifade eden ismi.
ism-i nur
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamına gelen Allah'ın Nur ismi.
ism-i rahim ve rezzak / ism-i rahîm ve rezzâk
Allah'ın sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olduğunu ve bütün canlıların rızıklarını verdiğini ifade eden Rahîm ve Rezzak isimleri.
ismet
Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk.
Peygamberlik vasıflarından birisidir. Peygamberler (A.S.), hiç bir zaman gizli, âşikâr herhangi bir ma'siyete yaklaşmazlar; bütün kusur ve hatâlardan ve şâibelerden müberrâdırlar.
israil
Hz. Yakub'un (A.S.) lâkabı olup sonradan bütün o soydan gelenlere Benî İsrail denmiştir. İsrail oğulları, Yahudiler.
istiare-i temsiliye
Temsilî istiare; istiarenin, teşbih unsurlarından "benzetilen" ögesi ile yapılan, benzeyenin teferruatlı olarak tasvir edildiği istiare çeşididir. Temsilî istiarede anlatılan kavram bütün manzumeye veya yazıya işlenmiştir.
istidad-ı insani / istidad-ı insanî
İnsanın yaratılışında var olan bütün özellikleri, konuşma, sevme gibi.
istigrak
Gark olmak, dalmak.
Dalgınlık.
Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek.
Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek.
Gr: "El" harf-i ta'rifinin, isimleri umu
istiğrak
Bir şeyi baştan aşağı kaplamak. Tasavvuf erbabının vecde gelip kendinden geçmesi.
İstiğrak lâmı:
Bir cinsin bütün bireylerini içine alan belirtme edatı, lâm-ı tarif, diğer adıyla harfi tarif.
istihdam-ı rabbani / istihdam-ı rabbânî
Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın çalıştırması, hizmet ettirmesi.
istikra-ı tam / istikrâ-ı tam
Bütün cüz'î olaylardan hareket ederek küllî bir hükme varma; tümevarım; endüksiyon; burada bütün ilimlerin hep birlikte aynı sonuca parmak basmaları kastediliyor.
istikra-i tam / istikrâ-i tâm
Tümevarım, endüksiyon; bir bütünü oluşturan parçaların hepsini inceleyerek o bütün hakkında hüküm vermek.
istikra-i tamm / istikrâ-i tâmm
Tam bir tümevarım, endüksiyon; parçalardan bütüne, fertlerden türlere, olaylardan kanunlara, ilimlerden kâinatın mükemmel olan düzen ve düzenliğine varma yöntemi.
istikra-i tamme / istikrâ-i tâmme
Bütün cüz'î olaylardan hareket ederek küllî bir hükme varma; tümevarım; endüksiyon; burada bütün ilimlerin hep birlikte aynı sonuca parmak basmaları kastediliyor.
istinfaz
Bir yerin bütün her tarafını iyice öğrenebilmek için dikkatle bakma, inceleme.
itkan-ı muhkem
Bütün açıklığıyla bilerek sağlam yapmak.
ittihad-ı islam cemiyet-i kudsiyesi / ittihad-ı islâm cemiyet-i kudsiyesi
Bütün Müslümanların birliğini sağlama gibi mukaddes bir hedef için faaliyet gösteren bir topluluk.
ittihad-ı umumi / ittihad-ı umumî
Umumi ittihad. Bütün insanların birleşmesi.
ittika
Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek.
ittisal-i mana / ittisal-i mânâ
Anlam bütünlüğü.
ka'be / kâ'be
(Kâbe) Dünyanın en kudsi ma'bedi. Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik. Bütün mü'minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kâbe denir. Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir. İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur. Burası İbrahim Aleyhissel
kaba necaset / kaba necâset
İnsandan çıkınca abdesti veya guslü gerektiren her şey, eti yenmeyen hayvanların, (yarasa hâriç) ve yavrularının yüzülmüş, dabağlanmamış derisi, eti, pisliği ve bevli ile süt çocuğunun pisliği, bevli ve ağız dolusu kusmuğu, insanın ve bütün hayvanlar ın kanı ile şarab, leş, domuz eti ve kümes ve yük
kablo
Telgraf, telefon hatlarında veya elektrik akımı iletmede kullanılan izole edilmiş tellerin bütünü.
(Fransızca)
kabul-ü ümmet
Bütün Müslümanların kabul etmesi.
kaburga
Göğüs kemiklerinin beheri. Göğüs kemiklerinin bel kemiğine bağlanmak suretiyle meydana getirdikleri şeklin bütünü.
Gemi, sandal, kayık gibi deniz nakil vasıtalarının hayvan kaburgasına benzeyen ve omurga üzerine kaldırılan eğri ağaçları.
kabza-i rububiyet / kabza-i rubûbiyet
Cenâb-ı Hakkın bütün varlıklara hükmetme ve terbiye etme eli.
kader
Cenab-ı Hakk'ın kâinatta mevcut her şeyin bütün özelliklerini ezelden bilip takdir etmesidir.
kadi-ül hacat / kadî-ül hâcât
Bütün ihtiyaçları yerine getiren Hâkim. Allah (C.C.)
kàdir-i kayyum / kàdir-i kayyûm
Ezelden ebede kadar bütün varlıkları ayakta tutan sonsuz kudret sahibi, Allah.
kàdıu'l-hacat / kàdıu'l-hâcât
Bütün ihtiyaçları karşılayan Allah.
kadro
ing. Bir işin yürütülebilmesi için icab eden bir cinsten şeylerin, bilhassa insanların tamamı veya bütünü.
kaffe / kâffe / كَافَّه
Hep. Bütün. Cümle.
Bütün, tamamı.
Bütün.
Bütün.
kaffe-i ahval / kâffe-i ahvâl
Bütün hâller, durumlar ve özellikler.
kaffe-i ef'al / kâffe-i ef'al
Bütün işler.
kaffe-i efrad / kâffe-i efrâd
Bütün fertler.
kaffe-i kelimat / kâffe-i kelimat
Bütün kelimeler.
kaffeten / kâffeten
Bütünü. Hepsi birden.
kainat kitabı / kâinat kitabı
Bir kitap gibi yazılmış bütün âlem.
kainat mecmuası / kâinat mecmuası
Kâinat kitabı, bütün yaratılmışlar.
kainat seması / kâinat seması
Kâinatın ve bütün varlıkların üzerinde duran gökyüzü; burada bütün varlıklar âlemi dünyaya, onu kuşatan gökyüzü ise yücelerde bulunan manevî âlemlere benzetilmiştir.
kainat sultan / kâinat sultan
Kâinatın ve bütün varlıkların sultanı olan Allah.
kalubela / kâlûbelâ
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurup, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye verdikleri cevâbı ifâde eden söz.
kamet-i ömr
Ömür boyu. Bütün hayat müddetince.
kamil / kâmil
(Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi.
Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır.
Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse.
Âlim, bilgin kişi.
Bir aruz kalıbı ismi.
Bütün, eksiksiz, tam.
Kemale ermiş, olgun.
Geniş bilgili, kültürlü, bilgin.
kamilen / kâmilen / كاملا
Noksansız, eksiksiz olarak. Tam olarak. Kâmil olarak. Bütünü ile. Tamamen.
Tamamen, büsbütün, tümüyle.
(Arapça)
kamu
(Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
kanun-u hafiziyet / kanun-u hafîziyet
Allah'ın bütün kâinatta geçerli olan muhafaza edicilik kanunu.
kanun-u kader-i ilahi / kanun-u kader-i ilâhî
Allah'ın meydana gelecek hadiseleri gerçekleşmeden önce sonsuz ilmiyle belirlediği ve bütün kâinatta geçerli olan kanunlar.
kapıkulu
Osmanlı devletinin daimi ordusunu teşkil eden yaya ve atlı askerlerin bütününe verilen addır.
kariyer
Bir insanın kendisini hasretmiş olduğu meslek.
(Fransızca)
Bir meslekte alınan merhalelerin bütünü.
(Fransızca)
kaside / kasîde
Onbeş beyitten aşağı olmamak, bütün beyitlerin ikinci mısraları en başta bulunan mısra ile kafiyeli bulunmak ve daha çok büyükleri övmek üzere yazılan nazım. Koçaklama.
kasm
Kapa kapa yemek, bütün bütün yutmak.
Kesmek.
Cem'etmek, toplamak.
İ'tâ etmek, vermek.
katib-i zülkemal / kâtib-i zülkemâl
Bütün varlıkları bir kitap yazar gibi, mükemmel ve kusursuz bir şekilde yaratan Allah.
katıbe
(A, uzun okunur) Hepsi, tamamı. Cümleten.
Bütün hâllerde.
katıbeten
Tamamıyla, bütünüyle, cümleten, hepsi.
Hiçbir zaman, aslâ.
katibin-i kiram / kâtibîn-i kiram
İnsanın yaptığı bütün amelleri yazan melekler.
katl-i am / katl-i âm
Halkı bütünüyle kılıçtan geçirme.
kavaid-i külliye / kavâid-i külliye
Bütün fertleri içine alan kapsamlı, genel kurallar, prensipler.
kayd
Bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi her bir parçası.
kayyım
İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayıp dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici olduğundan; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici mânasında Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) verilen bir isim.
kayyum
Başlangıç, nihayet ve yeniden oluş gibi hallerden münezzeh ve ezelden ebede kaim, dâim ve var olan Allah (C.C.). Bütün eşyanın ancak kendisi ile kaim olduğu Cenab-ı Hak.
kayyumiyet / kayyûmiyet
Allah'ın bütün herşeyi ayakta tutması, varlığını devam ettirmesi.
kayyumiyet-i ilahiye / kayyûmiyet-i ilâhiye
Allah'ın her zaman ve her yerde var olması ve bütün varlıkların ancak Onunla var olabilmeleri.
kazem
Bütün bütün yutmak.
Asılsızlık.
kazi-yül hacat / kazi-yül hâcât
Bütün ihtiyaçları yerine getiren Allah (C.C.)
kemal
Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet.
Değer, baha.
Fazlalık.
Sıdk ile yapılan güzel iş.
kemal-i ilahi / kemâl-i ilâhî
Allah'ın bütün noksanlıklardan yüce ve en mükemmel sıfatlara sahip olması.
kemal-i inayet / kemâl-i inâyet
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenliliğin mükemmelliği.
kemal-i rububiyet / kemâl-i rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyet, yaratıcılık ve terbiyesinin mükemmelliği.
kemal-i şehamet / kemâl-i şehâmet
Mükemmel derecede akılla bütünleşmiş yiğitlik.
kemalat-ı sübhaniye / kemâlât-ı sübhâniye
Bütün eksikliklerden yüce olan Allah'ın sonsuz mükemmellikteki sıfatları, nitelikleri.
kerem-i sübhaniye
Bütün noksanlıklardan uzak olan Allah'ın cömertliği, ikramı.
kesr
Kırmak. Parçalamak. Parçalara ayırmak.
Mat: Bir bütünün parçalarından her biri.
kevn ü mekan / kevn ü mekân
Kâinat, âlem; bütün varlıklar.
kibase
Bütün olan hurma salkımı.
kıble-i kainat / kıble-i kâinat
Bütün evrenin yöneldiği kıble.
kitab-ı kainat / kitab-ı kâinat
Kâinat kitabı; bir kitap gibi yazılmış olan bütün âlem.
kitab-ı mübin / kitâb-ı mübîn / كِتَابِ مُب۪ينْ
Kaderde olan her şeyin gerçekleşmesinde esas tutulan kānunların bütünü; Allahın geçmiş ve gelecekten ziyâde, şimdiki hâle bakan ilmi.
kıyafet
Bir şeyin dış görünüşü, zâhiri.
Bir kimsenin giydiklerinin bütünü.
Heyet, şekil, suret.
Feraset.
Bir kimsenin ardınca olmak.
kıyamet / kıyâmet
Dünyanın yıkılıp harab olması. Her şeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman.
Mc: Büyük belâ.
Fazla sıkıntı.
Allahü teâlânın emri ile İsrâfil aleyhisselâmın sûr denilen ve nasıl olduğunu bilmediğimiz bir âlete üfürmesi, (nefha-i ûlâ: Birinci üfürme) ile bütün canlıların ölüp, her şeyin yok olması, kâinâttaki (varlık âlemindeki) nizâmın, düzenin bozulması, kıyâmetin kopması.
Her canlının ölü
kıyamet-i kübra / kıyamet-i kübrâ
Büyük kıyâmet, bütün varlığın bozulup dağılması, ölümü.
kıyas-ı hadsi-i hafi / kıyas-ı hadsî-i hafî
Gizli olan hükmün illetine (sebebine) güçlü bir sezgi ile (zihnin hemen intikali olan hads ile) ulaşmak sûretiyle yapılan kıyas; yani peygamberlik sebebi olan bütün peygamberlerdeki esasların Peygamber Efendimizdeki (a.s.m.) esaslar ile kıyaslanmasıdır ki, zihin bu esasların Peygamber Efendimizde da
köle
Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek.
(Türkçe)
kompleks
Bir anda kavranamıyacak şekilde çeşitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiş.
(Fransızca)
Basit olmayan. Mürekkep.
(Fransızca)
İnsanların davranışlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı şuuraltı hayallerinin bütünü.
(Fransızca)
kozmoz
(Kozmos) yun. Kâinat. Bütün gökler.
kübreviyye
Evliyânın büyüklerinden Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Yaptığı bütün münâzaralarda gâlib geldiği için kübrâ (büyük) lakabıyla meşhur olmasından dolayı, bu yola Kübreviyye denmiştir.
kudret
Güç. Takat.
Her yeri kaplayan kudretullah.
Varlık. Ehliyet. Becerebilme.
Zenginlik.
Kabiliyet.
İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır.
Allah'ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı.
Güç.
Allah'ın bütün varlıkları kuşatmış olan gücü.
Varlık, zenginlik.
Ehliyet, becerebilme.
kudret eli
Güç ve iktidarı bütün varlığı kuşatan Allah'ın yardımı.
kudret ve irade-i rabbaniye / kudret ve irade-i rabbâniye
Bütün varlıkların idaresi ve terbiyesi elinde olan Cenâb-ı Hakk'ın güç, iktidar ve iradesi.
küll / كل / كُلّ
Hep, tüm, bütün. Çok. Cüz'lerden meydana gelen.Bütün cüzlerin şumul ve istiğrak üzere ifadeleri.
Bütün, genel.
Bütün.
Tüm, bütün.
(Arapça)
Parçalardan oluşan bütün.
küll-i a'zam
En büyük bütün. En büyük küll.
küll-i alem / küll-i âlem
Âlemin bütünü.
küll-i azam / küll-i âzam
En büyük varlık; bütünlük arz eden en büyük şey.
küll-ü azam / küll-ü âzam
En büyük bütün; bütünlük arz eden en büyük şey.
küll-ü ekber
En büyük bütün, en büyük unsur.
küll-ü nurani / küll-ü nuranî
Nurlu bir küll, bütün varlıklarla ilgisi olan bir kapsamlılık.
külli / küllî
Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün.
Çok, ziyade, fazla.
Man: İnsan dediğimiz zaman küll'ü ve küllîyi ifade etmiş oluyoruz. İnsanın eli, ayağı, kolu, gözü dersek cüz' ve cüz'îyi ifade etmiş oluruz. Dünya denilirse küll; dünyanın karaları, kı
Bütün fertleri içine alan, kapsamlı.
Genel, bütün, çok, tümel.
Bütün fertleri ihtiva eden genel kavram, genel, kapsamlı.
külliyat
Bütün hepsi, bir yazarın bütün eserleri.
(Tekili: Külliyet) Bütün. Hepsi. Hepsi birden.
Bir müellifin bütün eserleri.
Hepsi, bir yazarın bütün eserleri.
külliyat-ı hakaik / külliyât-ı hakaik
Gerçeklerin bir araya gelmesi, gerçekler bütünü.
külliyat-ı kainat / külliyat-ı kâinat
Bütün evren.
külliye
(Külliyet) Bütünlük, umumilik, genellik.
Bolluk, çokluk, ziyadelik.
Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Arap vilâyetlerinde bazı medreselere, üniversite karşılığı verilen ad.
Bütünlük, ilgili bütün kısımların bir arada bulunduğu yapı.
külliye ise
Kapsamlı ve genel ise; hüküm bir sınıf veya türün bütün fertlerini kapsıyor ise.
külliyen
Bütünüyle.
Kâmilen, tamamen. Cüz'î olmamak üzere. Büsbütün. Tamamıyla, toptan, kâffesi.
Bütünüyle.
külliyet
Bütünlük, genellik, kapsamlılık.
Bütün ferdleri içine alan, kapsamlılık, genellik.
Genellik, bütünlük, çokluk.
külliyetiyle
Bütün fertleriyle, bireyleriyle.
küllü amm
Her sene, bütün sene.
küllü dain
Bütün hastalıklar. Bütün dertler.
kumandan-ı akdes
Bütün varlıkları emri altında tutan ve her türlü eksiklikten ve âcizlikten yüce olan Allah.
kumandan-ı ferd
Bütün varlık âleminin tek kumandanı.
kur'an
Allah (C.C.) tarafından Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma Cebrâil Aleyhisselâm vâsıtası ile (yâni vahiyle) gönderilen ve beşeriyetin bütün saadet düsturlarını hâvi en mukaddes ve en son kitâb-ı semâvidir. Din ve dünyanın nizâmını en iyi şekilde bildirir, kâinatın neden ve niçin yaratıldığ
kur'an-ı ezher / kur'ân-ı ezher
Parlak Kur'ân (ayrıca burada Kur'ân, insanlığın bütün kabiliyet ve donanımının gelişmesine hitap ettiği için evrensel üniversite anlamında Ezher Üniversitesine benzetilmiş de olabilir.).
küre
(Kürre yanlıştır) Yuvarlak cisim.
Şeklin sathındaki bütün noktalar merkeze aynı uzaklıktadır. Dünya da yuvarlak olduğundan "Küre-i arz" denilmiştir. "Küre-i zemin" de denir.
kütle
(Kitle) Bir cismi terkib ve teşkil eden kısımların bütün hey'etine denir. Toplu şey. Deste. Yığın. Külçe.
kütüb-ü mensuha-i semaviyye
İslâma ve bütün beşeriyyete gönderilen Kur'an-ı Kerim'den evvel eski peygamberlere gelen -Tevrat, İncil, Zebur- namlarındaki şimdi hükmü kalkmış olan mukaddes kitablar.
kütüb-ü mutebere
Konu hakkında kaleme alınan ve bütün ilim ehli tarafından kabul edilen eserler.
kütübhane
Kitapların bulunduğu salon veya bina.
Belli bir kaideye göre tasnif edilmiş kitaplardan meydana gelen bütün.
Kitap koymağa yarayan bölmeli dolap.
kütük
Bütün adların yazıldığı büyük defter.
kuyud ve hey'at / kuyud ve hey'ât
Bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
kuyudat / kuyûdât
Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçaları, bütün unsurları.
Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
kuyudat-ı kelam / kuyûdât-ı kelâm
Sözün kayıtları; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
la ilahe illa hu beraber mizened alem / lâ ilâhe illâ hû beraber mîzened âlem
Bütün âlem hep beraber "Allah'tan başka ilâh yoktur" der.
la nazime illa hu / lâ nâzime illâ hû
Bütün kâinat ve varlık âlemini bir fayda ve gayeye göre düzenleyen Allah'tan başka ilâh yoktur.
lafzullah
Allah lâfzı. (Bu kelime Kur'ân-ı Kerimde 2806 defa zikredilmiştir. Bu lâfız bütün "sıfat-ı kemâliyeyi" tazammun eden bir sadeftir.)
lam-ı ta'rif veya lam-ı istiğrak / lâm-ı ta'rif veya lâm-ı istiğrak
Kelimenin mânâsını umuma teşmil ettiği için, istiğrak mânâsı verilir. El-i istiğrak veya harf-i ta'rif de denir. Meselâ: Hamd kelimesi herhangi bir hamdi ifâde ettiği halde; El-Hamd dediğimiz zaman her ne kadar hamd varsa, bütün hamd ve senâlar mânâsına gelir. Bu, harf-i ta'rif ile olur. Harf-i ta'r
latife-i rabbaniye
İnsanın kalbine bağlı ve bütün duygularının sultanı olan ince bir duygudur ki, İlâhî hakikatlar onunla hissedilip zevkedilir.
leht
Bir bütünün cüz'ü. Bir şeyin parçası.
(Farsça)
levazım / levâzım
Gerekli şeyler; bir bütünden ayrılmayan, bir işte beraber bulunması gereken şeyler.
levh-i a'la / levh-i a'lâ
Levh-i Mahfûz; herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah'ın ilminin bir adı.
levh-i kaza ve kader / levh-i kazâ ve kader
Allah tarafından olacak bütün olayların belirlendiği ve yazıldığı Kazâ ve Kader Levhası.
levh-i mahfuz
Herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah'ın ilminin bir adı.
levh-i mahfuz-u azam / levh-i mahfuz-u âzam
Herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı büyük mânevî kader levhası.
levhimahfuz / levhimahfûz
Olmuş ve olacaklarla ilgili bütün bilgilerin yazılı bulunduğu kader levhası.
liva-i hamd / livâ-i hamd
Hamd (şükür) sancağı. Kıyâmet gününde, canlılar dirilip, Arasat meydanında toplanınca, Allahü teâlâ tarafından Peygamber efendimize ihsân edilecek olan ve altında bütün inananların toplanacağı sancak-ı şerîf.
maani-i rububiyet / maânî-i rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin ifadeleri.
maaşir-i mevcudat
Bütün varlıklardan meydana gelen topluluk.
mabud / mâbud
Bütün varlıkların kendisine ibadet ettiği Allah.
madde-i esiriye / madde-i esîriye
Esîr maddesi; bütün kâinatı dolduran ince, lâtif madde.
mahbub-u can
Bütün insanların ve derece olarak yüksek makamlarda olan zâtların sevgilisi.
mahbub-u ezeli / mahbub-u ezelî / mahbûb-u ezelî
Ezelî Sevgili; bütün yaratılmışlar tarafından çok sevilen ve varlığı ezelî olan Allah.
Varlığının başlangıcı olmayan ve bütün yaratılmışlar tarafından sevilen Allah.
mahfuz liman
Bütün rüzgarlara kapalı olan ve her türlü hâllerde emniyet ile barınmağa müsâit bulunan limanlar.
mahkeme-i kübra / mahkeme-i kübrâ
Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah (C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhakemesinin huzur-u İlâhiyede yapılacağı yer.
En büyük mahkeme, âhirette bütün insanların amel defterlerinin tartıldığı ve dünyâda yaptıklarının hesâbını verecekleri yer.
mahmud
Bütün varlıklar tarafından hamd edilen Allah.
mahmud-u bil-ıtlak
Her cihetle ve bütün hallerde medhe ve hamde elyak olan Cenab-ı Hak.
mahşer
Haşr olunacak, toplanılacak yer. Kıyâmet gününde bütün mahlûkâtın (bütün canlıların) yeniden dirildikten sonra hesap için toplanacakları yer. Arasat Meydanı, Mevkıf.
mahşer-i azim / mahşer-i azîm
Bütün varlıkların yeniden diriltilip hesaba çekileceği büyük toplanma yeri; mahşer meydanı.
makàsıd-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutmasındaki maksat ve gayeler.
maksad-ı külli / maksad-ı küllî
Bütünündeki maksat.
malik-i mülk / mâlik-i mülk
Bütün mülkün gerçek sahibi olan Allah.
malik-ül mülk
Bütün mülkün hakiki mâliki olan Allah (C.C.)
malikü'l-mülk / mâlikü'l-mülk
Bütün mülkün gerçek sahibi olan Allah.
malikü'l-mülk ve'l-melekut / mâlikü'l-mülk ve'l-melekût
Görünen ve görünmeyen bütün mülkün ve âlemlerin sahibi olan Allah.
malikü'l-mülk-i zü'l-celali ve'l-cemali ve'l-ikram / mâlikü'l-mülk-i zü'l-celâli ve'l-cemâli ve'l-ikram
Bütün mülkün sahibi, sonsuz haşmet, güzellik ve ikram sahibi Allah.
malikü'l-mülk-i zülcelal / mâlikü'l-mülk-i zülcelâl
Bütün mülkün gerçek sahibi, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.
malikü'l-mülki zü'l-celali ve'l-ikram / mâlikü'l-mülki zü'l-celâli ve'l-ikram
Bütün mülkün sahibi, sonsuz haşmet ve ikram sahibi Allah.
manevra
Bir makinenin, bir cihazın işleyişini düzenleme veya idare etme işi ve şekli.
(Fransızca)
Ask: Muharebede düşmanın savaş gücünü yok etmek maksadıyla eldeki askerî kuvvetlerin en te'sirli bir biçimde düzenlenmesini te'min eden bütün hareketler.
(Fransızca)
Barış zamanında kıt'alara ve kurmay hey'etle
(Fransızca)
matmah-ı cihani / matmah-ı cihanî
Bütün herkese ait tamah olunan ve büyük istekle üzerine bakılan şey.
mecbur
Zor görmüş. Zorla bir işe girişmiş. İcbar görmüş.
Hatırı alınmış, gönlü yapılmış. (Hakiki manası: Kırıldıktan sonra bütünlenmiş.)
mecmu
Bütün, bir şeyin tamamı.
mecmu'
Bütün.
Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem' olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
mecmu' asar / mecmu' âsâr
Eserlerin bütünü, yaratılmış varlıkların hepsi.
mecmu-u alem / mecmu-u âlem
Âlemin bütünü.
mecmu-u kainat / mecmu-u kâinat
Kâinatın tamamı, bütünü.
mecmu-u kavanin / mecmu-u kavânîn
Bütün kanunlar.
mecmu-u kavanin-i itibariye / mecmu-u kavânin-i itibariye
Varsayıma dayalı kanunlar bütünü.
mecmu-u vahşet ve cinayet
Vahşiliklerin ve cinayetlerin bütünü.
mecmuiyyet
Topluluk. Bütünlük. Tamlık.
mecmuu / mecmûu
Bütünü, tamamı.
medar-ı fahr-i cihan / medâr-ı fahr-i cihan
Bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.).
medeniyet-i mahza
Tam bir medeniyet; bütün yönleriyle medenîlik özelliğini kazanma.
mehasin-i hakikat-ı muhammediye / mehâsin-i hakikat-ı muhammediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) bütün kâinatı kaplayan hakikatinin güzellikleri.
mektubat-ı rabbaniye / mektubât-ı rabbâniye
Rabbimizin mânâ ve mesaj yüklü mektupları; yani san'at eserleri olan bütün mahlûklar.
merci'-i küll
Bütün işler için müracaat edilen makam.
merkez-i alem / merkez-i âlem
Bütün varlıklar âleminin merkezi.
merkeziyyet
İşlek yerde, merkezde bulunmuş olmak.
Bütün işlerin bir yerden idare edilir olması, merkezleştirilmesi.
mertebe-i rububiyet / mertebe-i rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, terbiye ediciliği, idare etme derecesi.
merzukiyyet
Rızıklanış. Bütün mahlukatın rızkını bulması hali.
mevcudat-ı kainat / mevcudat-ı kâinat
Kâinattaki bütün varlıklar.
mevlana halid
(Hi: 1192-1242) Yüzyıl evvelinin müceddidi olduğu milyonlarca irşad ettiği kimselerin şehadetiyle sabit olmuştur. Şam'da vefat etmiştir. Hz. Osman bin Affan (R.A.) soyundandır. İlim ve takvada ve her çeşit makbul vasıflarda, devrindeki en ileri âlimlerin ve velilerin fevkinde idi. Bütün ömrünü zühd
mevleviyyet
Mevlevilik. Mevlevi tarikından olmak.
Mollalık.
Müderrislikten sonra gelen ilmiye sınıfından oluş.
Eyâlet kadılığı; yani, bir eyâletin bütün hukuki ve kazai işlerine bilfiil bakan kadı. "Mevâli" de denir.
meydan dayağı
Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin
mezc
Karıştırma, birbiri içinde bütünleştirme.
mezc etmek
Kaynaştırmak, bütünleştirmek.
mi'rac
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
migfer
Ateşli silâhların icadından evvel, muharebede kılıç, mızrak ve ok gibi harp âletlerinden korunmak için başa giyilen bir nevi başlık idi. Miğfer, zırh ile beraber bir bütün teşkil ederdi. Osmanlı miğferleri çeşitli şekillerde olmakla beraber genel olarak iki kısma ayrılırdı. Bir kısmı ince bakırdan,
millet-i beyza
Bütün Müslümanlar.
millet-i insaniye
İnsanlık milleti, bütün insanoğlu.
mirac / mirâc
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
miraç
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirac-ı ahmedi / mirac-ı ahmedî
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün mânevî âlemleri gezdiği yolculuk.
mirac-ı ahmediye
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirac-ı azam / mirac-ı azâm
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk.
mirac-ı azim / mirac-ı azîm
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk.
mirac-ı nebevi / mirac-ı nebevî
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirac-ı nebeviye
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirilu
Uzayan harblerde ve askerin kifayetsizliği zamanlarında aylıkla toplanan askerler. Bunlar talimsiz, intizamsız oldukları için "Nefer-i âm: Bütün halkın cenge sürülmesi" hükmünde kalıyor, bir istifade te'min olunamıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın ilgasıyla muntazam askerî teşkilât yapılınca bu türl
misak-ı ezeliye / misâk-ı ezeliye
Ezelde gerçekleşen sözleşme; bütün ruhların kendilerini yaratan Allah'a iman ve emirlerini yerine getireceklerine dair yaptıkları yemin.
mu'cizat-ı kudret / mu'cizât-ı kudret
Allah'ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarının mu'cizeleri.
mu'cize-i mirac
Mirac mu'cizesi, Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk mu'cizesi.
mu'tekid
Bağlanmış.
İnanmış. Dindar. İtikad eden. Dini bütün olan.
mübarekat / mübarekât
Bütün tebrike sebeb olacak ve mâşâallah dediren ve bârekâllah söyleten bütün hâletler ve san'atlar. Mübarekiyet ifade eden bolluk ve İlâhî lütuflar.
mücib / mücîb
Bütün dualara, isteklere cevap veren Allah.
mucid-i küll-i mevcud / mûcid-i küll-i mevcud / mûcid-i küll-i mevcûd / مُوجِدِ كُلِّ مَوْجُودْ
Bütün varlıkları yoktan var eden Allah.
Bütün varlıkları îcâd eden (Allah).
müctehid
İctihâd makâmına yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîf ve diğer dînî delillerden hüküm çıkarma derecesine yükselmiş büyük din âlimi. Bütün İslâm ilimleri ve zamânın fen bilgilerinde söz sâhibi âlim.
mudga
Et parçası; embriyo; döllenmiş hücrenin, bütün organlar oluşuncaya kadar geçirdiği dönem.
müessir-i hakiki / müessir-i hakikî
Gerçek tesir sahibi olan, bütün sebepleri yaratıp hükmeden.
müfettih-ül ebvab
(Hayır) kapıları(nı) açan. Bütün müşkilleri giderip ferahlatan. (Cenab-ı Hak)
müflis
İflâs eden.
Dünyâda iken insanların haklarını yemiş, onları dövmüş, sıkıntı ve eziyet vermiş; bu sebeblerle âhirette hesâblar görülürken, hakkı olanlara bütün günahları verilip, hiç sevâbı kalmayan ve hak sâhiplerinin günâhlarını yüklenerek, Cehennemlik olan kimse.
müfredat
Bir bütünü meydana getiren şeylerin her biri.
Bir şeyin içindekiler.
Basit ve gayr-i mürekkeb şeyler.
Toptan mâlum olan şeylerin tafsilâtı, birer birer zikrolunmuşları.
Edb: Tek tek ve ayrı ayrı beyitler.
Gr: Bir ibareyi meydana getiren kelimelerin her
muhasebe-i kübra / muhasebe-i kübrâ
Büyük muhasebe, hesaba çekilme; Allah'ın bütün insanları öldükten sonra dirilttiğinde hayatlarının tamamından hesaba çekmesi.
mühdi / mühdî
Hediye veren. Hediye gönderen. İhda eden.
Hidayete getiren. Hidayete vesile olan.
Mürşid, muvaffak.
Risalet ve nübüvveti bütün âlemlere rahmet ve saadet sebebi olduğundan, Cenab-ı Hakk'ın bütün âlemlere hediye ve atiyyesi mânasında Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) mübarek bi
muhdis
Bütün varlıkları yok iken var eden, meydana getiren, yaratan Allah.
müheymin
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden); her mahlûkun (yaratılmışın) ömrünü, amelini, rızkını, ecelini, nefeslerini, sözlerini bilen, gören, onların bütün hallerinden haberdâr olan.
muhit-i enfüsi / muhit-i enfüsî
Kapsamlı olan kendi dünyası; kâinattaki bütün mükemmelliklerin ve olgun hâsiyetlerin kapsamlı bir nümunesi hükmünde olan kendi zâtı ve iç dünyası.
muhyi / muhyî
Bütün canlılara hayat veren Allah.
mukadderat-ı hayatiye
Bütün canlıların hayatları müddetince geçirdikleri ve geçirecekleri tavır, hareket, şekil ve amelleri gibi hususiyetleri.
mukaddir
Takdir eden. Bütün mahlukatın ve her şeyin esaslarını tanzim ve takdir edip sıralayan. Allah (C.C.). Bir şeyin kıymetini biçen, takdir eden. Beğenen.
mukaddiru'n-nur
Bütün nurların miktarlarını takdir eden Nurların Mukaddiri, Allah.
mukaffi / mukaffî
Resul-i Ekremin (A.S.M.) bir ismidir. (Çünkü, O'nu dünyanın hiç bir şeyi Allah'a tâbi olmaktan ayıramamış ve bütün enbiyâ ve resullerin iyi yollarını da tâkib etmiştir.)
mükevvenat / mükevvenât
Yaratılmışlar, bütün varlıklar.
Yapılmış ve yaratılmışlar. Bütün mahlukat.
mülki tamamiyet / mülkî tamamiyet
Ülke varlığı, toprak bütünlüğü.
mümkin-ül-vücud / mümkin-ül-vücûd
Var da olabilen, yok da olabilen. Allahü teâlâdan başka her şey, bütün âlem.
mün'im-i hakiki / mün'im-i hakikî
Bütün nimetleri yaratan ve veren Allah (C.C.)
münevviru'n-nur
Bütün nurlar ve nurlu varlıklar Kendisinden feyiz alan Nurların Nurlandırıcısı, Allah.
murakabe / murâkabe
Kontrol etmek, inceleyip vaziyeti anlamak.
Kulun, bütün hâllerinde Allahü teâlânın kendini gördüğünü bilmesi ve O'nu unutmaması.
Nefsi kontrol etmek, ondan gâfil olmamaktır.
mürekkebat / mürekkebât
Bir bütünü oluşturan parçalar.
musammet
(Sammet. den) Kof olmayan. İçi boş olmıyan şey.
Gr: Arap alfabesine "b, f, l, m, n, r" nin haricindeki bütün harfler.
musarraha
Açık ve bütün ayrıntılarıyla anlatılmış.
müsebbib-i hakiki / müsebbib-i hakîkî
Bütün sebepleri yaratan Allahü teâlâ.
müsebbib-ül esbab
Bütün sebeplere sâhip olan, hakiki müsebbib (Cenab-ı Hak). Bütün sebepleri meydana getiren, Allah (C.C.)
müsebbihan
Tesbih edenler. Bütün noksan sıfatlardan, her çeşit kusurdan Cenab-ı Hakkın uzak, temiz ve pâk olduğunu ikrar edenler, söyleyenler.
(Farsça)
müselsel
(Silsile. den) Teselsül eden, birbirine bağlı olan, bir sırada devam eden. Zincir halkaları gibi bir sırada olan.
Edb: Bütün mısraları kafiyeli manzume.
musika-i kübra / musika-i kübrâ
Bütün kâinatta cereyan eden İlâhi musikî.
müslim
Mûteber ve güvenilir olduğu bütün İslâm âlimleri tarafından kabul edilen, Kütüb-i sitte denilen altı hadîs kitâbının ikincisi.
Allahü teâlânın, peygamberi Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla gönderdiklerine îmân edip, O'nun emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan kimse.
müştemil
Kavrayan, saran, içine alan. Büsbütün örten.
mutbik
(Tıbk. dan) Genel ve umumi olan. Değişmeyip devam eden. Bütün. Tam.
Bir şeyin etrâfını örten, bürüyen.
muvakkat nikah / muvakkat nikâh
Geçici nikâh. Bir adamın, yüz sene de olsa, belli bir zaman sonra hanımını boşamağı söyleyerek, bütün şartlarına uygun yapılan ve harâm olan nikâh.
müzekkir
Andıran, hatıra getiren, yâd ettiren, zikrettiren, hatırda tutturan.
Zikreden, ibâdet eden.
Resul-i Ekrem (A.S.M.) mü'minleri ve bütün beşeriyeti tehlikeli şeylerden halâs edip iki cihan saadetine nâil olma yolunu tâlim ettiğinden, Kur'an-ı Kerim'de müzekkir diye isimlendiril
nafi' / nâfi'
Bütün yararlı şeyleri ihsan eden, Allah.
nakkaş-ı ezeli / nakkâş-ı ezelî
Başlangıcı ve sonu olmayıp zamanla sınırlı olmayan ve bütün varlıkları bir nakış halinde yaratan Allah.
namazgah / namazgâh
Namaz kılınan yer. İbadetgâh. Eskiden şehir dışında, kırda ve sed üzerinde mihrab konulmak suretiyle namaz kılınmak için yapılan yere verilen addır.
Bir kasabanın bütün halkını bir arada bulunduran geniş sahaya da bu ad verilirdi. Bayramlarda ve fevkalâde günlerde kasaba ve civar köy
nazar-ı dikkat-i ammeyi celb etme / nazar-ı dikkat-i âmmeyi celb etme
Bütün kamuoyunun dikkatini çekme.
nazar-ı kudret
Kudretin nazarı; İlâhî kudretin bütün varlıklara bakışı, nazarı.
nazzam-ı kevn / nazzâm-ı kevn
Kâinata ve bütün varlık âlemine düzen veren Allah.
nazzam-ı vahid / nazzâm-ı vâhid
Bütün varlık âlemini yaratılış gayelerine uygun olarak en güzel şekilde düzenleyen Kendisi bir olan Allah.
nebiyyü-r rahmet
Bütün âlemler için Rahmete vesile olduğundan peygamber Efendimiz için söylenmiş bir isimdir.
nefhat-ül-ba's
İsrâfil aleyhisselâmın, nasıl olduğu bizce bilinmeyen ve sûr denilen bir âlete ikinci defâ üflemesiyle bütün canlıların dirilmesi.
nev'in umumu
Türün bütünü, insanlığın tamamı.
nezzam-ı hakiki / nezzam-ı hakikî
Kâinatın ve bütün varlık âleminin gerçek düzenleyicisi ve düzen koyucusu olan Allah.
nizam-ı rabbaniye / nizam-ı rabbânîye
Bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah'ın kanunu, nizamı.
nümune-i rahmet-i alem / nümune-i rahmet-i âlem
Cenâb-ı Allah'ın bütün âlemleri kuşatan rahmetinin nümunesi, örneği.
nur ism-i azimi / nur ism-i azîmi
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamında Allah'ın büyük ismi.
nur ism-i celili / nur ism-i celîli
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamında Allah'ın yüce ismi.
nur-u muhammedi / nur-u muhammedî
Bütün varlıkların yaratılışının mayası, aslı, esası olan Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) nuru.
nur-u rahmani / nur-u rahmânî
Rahmet ve şefkati bütün varlıkları kaplayan Allah'ın nuru.
nuru'l-envar / nuru'l-envâr
Bütün nurlar Kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan nurların nuru, Allah.
osmanlılık
Din, dil ve ırk gözetmeksizin bütün Osmanlı vatandaşlarını vatan birliği ortak paydası etrafında toplamayı gaye edinen fikir akımı.
pan
Yun. "Bütün, karşı" mânasına kelimenin başına getirilerek kullanılır. Meselâ: Panzehir : Zehire karşı ilâç.
"Bütün, hepsi" mânâsında ön ek.
pan-islamizm
Bütün müslümanların birleşmesi siyaseti. İttihad-ı İslâm. İslâm birliği siyaseti.
paralel
Yun. Müvazi.
Geo: Bütün noktaları birbirinden aynı uzaklıkta olan çizgi veya hat, düzlük, satıh.
rabb
Varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürürken bütün ihtiyaçlarını veren Allah.
rabb-ül alemin / rabb-ül âlemîn
Bütün âlemlerin Rabbi. Her âlemi doğrudan doğruya Rububiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden Cenab-ı Hak.
rabb-ül erbab
Bütün sâhiblerin, terbiyecilerin Rabbi, Allah. (C.C.)
rabbü'l-alemin / rabbü'l-âlemîn
Âlemlerin Rabbi, bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah.
rabbü'l-alemin teala ve tekaddes hazretleri / rabbü'l-âlemîn teâlâ ve tekaddes hazretleri
Bütün âlemleri idare ve terbiye eden, yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.
rabia-i adeviye
(Hi: 95 - 185) Basra'lı bir hatun. Bütün hayatını dine hizmet için vakfetmiş, zengin kimseler evlenmek teklifinde bulundukları halde; "Allah'ı anmaktan, dine hizmetten beni alıkor" fikri ile reddetmiş, fakirliği ve istiğnayı kabul edip dine hizmetten vaz geçmemiştir. Talebe okutmuş meşhur bir veliye
radife
Kıyametteki ikinci Sur'un ismi. (O'nunla bütün ölüler hayat bulurlar.)
rahimiyet-i rabbaniye / rahîmiyet-i rabbâniye
Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın herbir varlığa şefkat ve merhameti.
rahman / rahmân
Bütün yaratıklara rızıklarını veren, her an bütün mahlukat hakkında hayır ve rahmet irade buyuran, bütün mahlukatına sayısız nimetler veren. Nizam ve adâlet sâhibi. (Allah)
Çok merhamet sahibi ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah.
"Dünyâda dost olsun düşman olsun, lâyık olsun olmasın, mü'min olsun kâfir olsun bütün yaratıklara rızık ve sayısız nîmetler veren" mânâsında Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden).
rahman-ı rezzak / rahmân-ı rezzâk
Rahmet ve merhameti bütün varlıkları kuşatan ve bütün varlıkların rızıklarını bol bir şekilde tekrar tekrar veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah.
rahmaniyet / rahmâniyet
Allah'ın bütün varlıkları kuşatan merhamet edicilik sıfatı.
rahmanü'r-rahim / rahmânü'r-rahîm
Bütün varlıklara rahmet ve şefkat gösteren ve herbir varlığa özel rahmet tecellîsi olan Allah.
rahmanürrahim / rahmânürrahîm
Bütün her şeye ve herbir varlığa, şefkat ve merhametiyle muamele eden Allah.
rahmet-i alem / rahmet-i âlem
Bütün âlemleri kuşatan İlâhî rahmet.
rahmet-i rahman / rahmet-i rahmân
Rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın rahmeti.
rahmeten lil'alemin / rahmeten lil'âlemîn
Bütün âlemlere rahmet olan; Hz. Muhammed (a.s.m.).
rahmeten-li-l-alemin / rahmeten-li-l-âlemin
Bütün âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
rakam
Bütün satıcı, bütün satan.
razık / râzık
Bütün varlıkların rızkını veren Allah.
razık-ı hakiki
Hakiki rızık veren. Hiç bir vasıtaya ihtiyacı olmadan en güzel nimetleri yaratan ve bütün rızıkları ancak kendisi veren Allah (C.C.)
reaya
(Tekili: Raiyet) Bir kimsenin emri altında bulunanlar.
Bir hükümdar idaresi altında bulunan halk.
Hristiyan tebaa.
Bütün halk.
reform
Düzeltme, tanzim. Asıl şeklini verme. Islah etme. Avrupa'da başlayan dinde reform hareketini, İslâm dinine tatbik etmenin yeri yoktur. Çünkü İslâm dini, bütün zaman ve mekânların insanlarına her cihetle cevap verecek câmiiyette olduğundan ve ilmi esaslara dayanmış olarak asliyetini muhafaza ettiğind
(Fransızca)
reis-i alem / reis-i âlem
Bütün dünyanın reisi.
resul / resûl
Yaratılışı, huyu, ilmi, aklı ve her bakımdan zamânında bulunan bütün insanlardan üstün olan ve yeni bir din ile gönderilen peygamber.
Elçi, haberci.
resül
Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Mürsel de denir. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettirirse, ona Nebi denir.
Haberci
resul-i rahman / resul-i rahmân
Rahmet ve şefkati bütün varlıkları kaplayan Allah'ın elçisi, Hz. Muhammed (a.s.m.).
resül-ür rahmet
Peygamberimize (A.S.M.) verilen bir isim. Çünkü bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Rahmeten lil-âlemîn'dir.
rezzak / rezzâk
Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan. (Allah)
Bütün yaratıkların rızkını veren Allah.
Bütün yaratıkların rızkını veren, Allah.
Bütün varlıkların rızıklarını bol bir şekilde tekrar tekrar veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah.
rezzak-ı kerim / rezzâk-ı kerîm
Bütün varlıkların rızıklarını veren ve pek büyük ikram sahibi olan Allah.
rezzak-ı rahim / rezzâk-ı rahîm
Bütün varlıkların rızıklarını devamlı veren, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah.
rezzak-ı zülcelal / rezzâk-ı zülcelâl
Sonsuz haşmet, yücelik ve heybet sahibi olan ve bütün canlıların rızıklarını veren Allah.
rızk-ı umumi-i iaşe / rızk-ı umumî-i iâşe
Bütün canlıların yaşaması için verilmiş olan umumî rızık.
rububiyet / rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi.
İlâhî terbiye, Allahın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.
rububiyet-i amme / rububiyet-i âmme
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idaresi ve terbiyesi.
rububiyet-i sani
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın bütün mahlûkatı besleyip terbiye etmesi, idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
rububiyet-i sermediye
Allah'ın bütün varlıklar üzerindeki kesintisiz mâlikiyet ve egemenliği ve her varlığı yaratılış amacına hikmetle ulaştıran kesintisiz terbiyesi.
rububiyet-i sübhaniye / rububiyet-i sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Allah'ın bütün varlık âlemini terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutması.
ruh u canımla
Ruh ve canımla, bütün içtenlikle.
ruh-u can
Ruh ve can; bütün içtenlik.
rükn
Bir şeyin bir parçasını veya bütününü meydana getiren şey.
Namazın içindeki farz.
Kâbe'nin dört köşesinden her birine verilen isim.
rüşeym
Rahimde yavrunun bütün azalarının teşekkül etmiş şekli. (Harekete başlayan rüşeyme, cenin denir)
sa'd bin ebi vakkas
Aşere-i Mübeşşere'den ve ilk İslâm olanların yedincisidir. Peygamberimiz (A.S.M.) ile beraber bütün gazalarda bulundu. Müslüman olduğunda 17 yaşlarında idi. Hz. Ömer zamanında İran'a gönderilen ordunun başkumandanı oldu. Medayin şehrinin fethinde ve Kadsiye meydan muharebesinde muvaffak oldu. Kufe ş
safiyullah
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismidir. Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir. Hz. Adem'in de (A.S.) bir ismidir.
şah-ı evliya / شَاهِ اَوْلِيَا
Bütün velilerin piri (Hz Ali Efendimiz).
şah-ı velayet / şâh-ı velâyet / شَاهِ وَلَايَتْ
Bütün velilerin pîri olan Hz. Ali Efendimiz (r.a).
sahib-i alem / sahib-i âlem
Bütün âlemin, yaratılmış herşeyin sahibi Allah.
şahid / şâhid
Bütün zamanlardaki yaratıkları ve onların her hâlini gören Allah.
şahid-i ezeli / şâhid-i ezelî
Ezelden beri bütün zamanları ve herşeyi gören ve herşeye şahid olan Allah.
sahih bey' / sahîh bey'
Aslı ve sıfatı dîne uygun olan satış. Mûteber olması için bütün şartlarını taşıyan alış-veriş.
sahih-i buhari / sahîh-i buhârî
Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan meşhur altı hadîs kitâbından birincisi.
sahihayn / sahîhayn
Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan altı hadîs kitâbından Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslim'in ikisine birden verilen isim.
şahs-ı külli / şahs-ı küllî
Ferdlerde bulunan bütün özellikleri kendinde toplayan şahıs, ferd, kişi.
salavat
(Tekili: Salât) Namazlar.
Bütün dualar. İhtiyaçtan gelen ricalar.
Nimetten çıkan şükürler. İbadetler.
Hazret-i Muhammed'e (A.S.M.) memnuniyet ve bağlılık için yapılan dualar.
Nasârâ kilisesi.
salibe-i külliye
Man: Bir şeyin nefyine delâlet eden kaziye. Bir şeyin bütün bütün olmadığını veya mevcudattan hiç birisine hâkim ve müessir olmadığını iddia ve isbat eden hüküm.
saltanat-ı mutlaka
Allah'ın bütün varlık âlemi üzerindeki sınırsız hâkimiyeti.
saltanat-ı uluhiyet / saltanat-ı ulûhiyet
Hiçbir ortak kabul etmeyen Allah'ın bütün âlemdeki saltanatı.
şamaniler / şâmânîler
İyi ve kötü ruhların bütün âlemi te'siri altında tuttuğu inancına dayanan sapık bir yolun mensupları.
samed
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiçbir kimseye, hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan, bütün mahlûkâtın (yaratılmışların) kendisine muhtaç olduğu yüce Allah.
samediyet
Allahın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmaması ve bütün varlıkların kendisine muhtaç olması hakikatı.
sanayi
San'at, zanaat, beceri, hüner; ham maddeleri işleyerek mamul madde haline sokmak için uygulanan işlem ve araçların bütünü; endüstri.
sani-i alem / sâni-i âlem
Bütün varlık âlemini san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i fail / sâni-i fâil
Her şeyi san'atla yaratan ve bütün fiillerin sahibi olan Allah.
sani-i hakem-i hakim / sâni-i hakem-i hakîm
Her bir varlığın bütün keyfiyetleri hakkında genel hüküm veren ve o hükme göre sebepleri ve eşyayı hikmetle sevk edip san'atla yaratan Allah.
sani-i mevcudat / sâni-i mevcudat
Bütün varlıkları sanatlı bir şekilde yaratan Allah.
şart-ı vücud-u küll
Bütünün varlığının şartı.
şaşaa-i rububiyet / şâşaa-i rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan rablığının azameti, haşmeti.
şeair
(Tekili: Şiâr) Âdetler, İslâm işaretleri. İslâmlara ait kaideler. Allah'ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, İslâmî kıyafet gibi. Bunlara Şeair-i İslâmiye denir. Bütün müslümanlarla alâkalı mes'eleler ve alâmetler, umumun hissedar olduğu işlerdir.
sebr ve taksim
Mantıkta kullanılan bir ispatlama yöntemi; bir şeyi kısımlara bölmek, sonra bütün bu kısımları sırayla çürüterek son kalan kısmın doğruluğunu ispat etmek.
şecer
Ağaç. Kütük.
Sülâle. Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel.
şecere
Tek ağaç, kütük.
Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel, soy kütüğü.
şecere-i tayyibe
Temiz ağaç. Bütün iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan İslâmiyet'e verilen ad.
şefkat-i mukaddese
Bütün çirkinliklerden uzak bir şefkat.
şehid / şehîd
Allah yolunda harb ederken, Allahü teâlânın ism-i şerîfini yüceltmeye (İslâmı yaymaya) çalışırken veya düşman saldırdığında vatan, din ve milletini, ırz ve nâmûsunu müdâfâ ederken ölen müslüman.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Bütün mahlûkâtın (yaratılmışları
selam
Ayıplardan, âfetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Asâyiş. Bütün korktuklarından emin olma.
Allah'ın (C.C.) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua. Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzer
şems-i ezel ve ebed
Ezelden ebede kadar bütün varlık âlemini aydınlatan Allah.
şems-i ezel ve ebed sultanı
Ezel ve ebedin sultanı olan Güneş; bu tabir ezelden ebede kadar bütün varlık âlemini aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
şems-i ezeli / şems-i ezelî
Ezelî Güneş; bütün varlıkları yokluk karanlığından varlık aydınlığına çıkaran ve onlara hayat veren Allah.
şems-i ezeliye
Ezelî Güneş; bu tabir ezelden beri bütün varlıkları aydınlatıp hayat veren Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
seraser
Baştan başa, bütün, hep mecmuan, külliyen.
(Farsça)
sercümle
Hepsi, tamamı, bütün.
(Farsça)
sergi-i rabbaniye ve muhammediye / sergi-i rabbâniye ve muhammediye
Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ın ve Peygamber Efendimizin tanıtıldığı sergi.
şerh
Açıklama ve tefsir, bir kitabı bütün ayrıntılarıyla anlatma.
şeriat-ı fıtriye
Allah'ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların bağlı olduğu anayasa, kanunlar mecmuası.
şeriat-i fıtriye
Allah'ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların fiillerini düzen altına alan kanunlar.
şeriat-ı fıtriye-i ilahiye / şeriat-ı fıtriye-i ilâhiye
Düzeni ve ahengi sağlamak için Allah tarafından kainata koyulan ve bütün varlıkların uymak zorunda olduğu kanun ve kuralların tamamı.
şeriat-ı fıtriye-i kübra / şeriat-ı fıtriye-i kübrâ
Kâinattaki düzen ve intizamı sağlayan, bütün varlıkların tabi olduğu büyük kanun; tabiat kanunlarının bütünü.
şeriat-i fıtriye-i kübra / şeriat-i fıtriye-i kübrâ
Allah'ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların tabi olduğu büyük kanun.
şeriat-ı fıtriye-i kübra-yı ilahiye / şeriat-ı fıtriye-i kübrâ-yı ilâhiye
Kainattaki düzen ve intizamı sağlayan, bütün varlıkların tabi olduğu büyük, İlâhi kanunlar.
şeriat-ı fıtriyye-i ilahiye / şeriat-ı fıtriyye-i ilâhiye
Allah'ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların tabi olduğu İlâhi kanunlar.
şeriat-ı hilkat
Yaratılış kanunu, Allah'ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların tabi olduğu kanunlar.
şeriat-ı kübra-yı ilahiye / şeriat-ı kübrâ-yı ilâhiye
Allah'ın kâinata koyduğu ve bütün varlıkların tabi olduğu büyük anayasa, kanunlar mecmuası.
sertaser
(Serteser) Baştan başa, bütün, hep.
(Farsça)
settar / settâr
Kullarının bütün kusurlarını örten, ayıplarını en çok gizleyen Allah.
seyr-i fil-eşya / seyr-i fil-eşyâ
Tasavvufta nihâyete kavuşan bir velînin geri döndükten sonra daha önce unutmuş olduğu eşyânın bütün bilgilerine yeniden sâhib olması.
şeytan
İblis. (Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükse
seyyid-ül enam
Bütün mahlukatın efendisi. Muhammed (A.S.M.)
seyyidü'l-beşer
Bütün insanlığın büyüğü, efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
seyyidü'l-enam / seyyidü'l-enâm
Bütün varlıkların efendisi.
seyyidü'r-rusül
Bütün peygamberlerin efendisi, Hz Muhammed (a.s.m.).
şi'ra-ül yemani / şi'ra-ül yemanî
Semanın güney yarım küresinde bulunan "Kelb-i Ekber" denilen burcun ve bütün semanın görünen en parlak yıldızı. (Sirius)
sıbğa-i rahmaniye / sıbğa-i rahmâniye
Çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah'ın boyası.
sıfat-ı mutlaka-i muhita / sıfât-ı mutlaka-i muhîta
Allah'ın yüce Zâtını niteleyen ve bütün kâinatı kuşatan sınırsız ve sonsuz kutsal özellikler.
şıkk
Bir bütünün parçalarından her biri.
İki ihtimalden ve iki cihetten her biri.
İkiye ayrılmış şeyin bir kısmı.
sinema-i rabbaniye / sinema-i rabbâniye
Rabbâni sinema; Cenâb-ı Hakkın tedbir ve irâdesiyle, bütün faaliyetlerinin âdeta sinema perdeleri ve levhaları gibi gösterildiği âlem.
sırr-ı ferdiyet
Bütün varlıkları yaratanın tek olması sırrı.
sırr-ı kayyumiyet / sırr-ı kayyûmiyet
Allah'ın her zaman ve her yerde olması ve bütün varlıkları ayakta tutmasında gizli olan sır.
sırr-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliğinin, yaratıcılığının, idaresinin ve terbiyesinin sırrı.
sırr-ı tesbihat
Cenâb-ı Hakkın bütün noksan sıfatlardan uzak ve bütün kemâl sıfatlara sahip olduğunu ifade eden sözlerin sırrı.
sistem
Bir bütün meydana getirecek şekilde, karşılıklı olarak birbirine bağlı unsurların hepsi.
(Fransızca)
İlimde bir bütün meydana getirecek esasların hepsi.
(Fransızca)
Bir nizâm dâiresinde çalışan takım.
(Fransızca)
Proğramlı çalışmak.
(Fransızca)
Manzume.
(Fransızca)
sosyalizm
Toplumculuk, bütün malları devlet elinde toplamak isteyen bir anlayış.
sübhanallah
Cenab-ı Hakk'ın mahlukatı ve eserleri karşısında duyulan hayret ve taaccübü ifade etmek için söylenir. Cenab-ı Hakkın zâtında, sıfâtında ve ef'alinde bütün kusurlardan münezzehiyetini ifade eder.
sultan-ı levlak / sultan-ı levlâk
Bütün herşeyin onun sevgisi ve getirdiği nur sebebiyle yaratılan Sultan; Peygamber Efendimiz (a.s.m.).
sultanü'l-evliya
Bütün velilerin sultanı olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
sultanü'l-ulema
Bütün âlimlerin sultanı.
sünni / sünnî
Sünnet ehlinden olan kimse. Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) izinden giden, bütün düsturlarını Şeriat-ı İslâmiyeden alan, Ehl-i Sünnet denen ve Fırka-i Nâciye ismiyle yâdedilen zümreden olan.
şuunat-ı rabbaniye / şuûnât-ı rabbâniye
Bütün varlıkların Rabbi olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zât'a ait nitelikler.
ta'dil-i erkan / ta'dil-i erkân
Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Sübhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak v
ta'rif
(İrfan. dan) Bir şeyi belli noktalar ve işaretlerle inceden inceye anlatıp bildirmek, tanıtmak. Kavl-i şârih.
Bir maddeyi bütünüyle bir ibare halinde anlatmak.
Gr: Bir ismi marife etmek.
Arafat'ta vakfe yapmak.
taberi / taberî
(Ebu Cafer Muhammed bin Cerir İbn-i Yezid) (Hi: 224 - 310) İslâm tarihçisi ve müfessiri olup Taberistan'da doğmuş, 7 yaşında Kur'anı hıfz edip bütün ömrünü ilme vakf etmiştir. Babasının adına izafetle Ceririye adlı bir fıkıh mektebi kurmuştur. İbn-i Cerir-et Taberî adı meşhurdur. Kur'an-ı Kerimin bü
tabiat
Doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem.
tafsilatıyla / tafsilâtıyla
Bütün ayrıntılarıyla.
(Arapça - Türkçe)
tahir
Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan.
Zâhir ve bâtında bütün ayıp ve kirlerden temiz, pâk olduğu için Hz. Peygamberimize de (A.S.) bu isim verilmiştir.
Müzikte: Makam ismi.
tahir-i mutlak / tâhir-i mutlak
Bütün yönleriyle temiz olan, temizliğine en küçük halel getirecek bir pislik olmayan.
takva
Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
talimat-ı rabbaniye / talimat-ı rabbâniye
Bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın emirleri.
tamam / tamâm / تمام
Eksiksiz, bütün.
Tam.
(Arapça)
Bitiş, sona erme.
(Arapça)
Bütün.
(Arapça)
tamam-ı ıttırad-ı ahval
Bütün işlerin birbiriyle sürekli şekilde düzenli olması.
tamam-ı mahiyet
Mahiyetinin tamamı, bütün özellikleri.
tamamen
Büsbütün, eksiksiz ve tam olarak, mükemmel biçimde.
tamamiyet
Tamamlık, bütünlük.
Bütünlük, tamamlık, tamlık.
tamim / tâmîm
Umumileştirme, genelleme; bir hükmü aynı cinsin bütün fertlerine verme.
tamme / tâmme
Bütün, noksansız, eksiksiz, tam.
Tam, bütün.
tarifename / târifename
Bir şeyin bütün özelliklerini tanıtan yazı.
tarik-i vahdaniyet / tarik-i vahdâniyet
Bütün varlıkların sadece Allah tarafından yaratıldığını kabul etme yolu.
tasarruf-u amm / tasarruf-u âmm
Genel tasarruf; bütün kâinatta görülen faaliyet ve icraat.
tasarruf-u rabbani / tasarruf-u rabbanî
Her bir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın bütün kâinattaki varlıkları dilediği gibi kullanması ve idare etmesi.
tasri'
Bir beytin iki mısraını da kafiyeli yapma.
Bütün mısraları kafiyeli manzume yazma.
Yere vurmak.
İki parça etmek.
tayyibat / tayyibât
(Tekili: Tayyibe) Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller.
Bütün kâinat yüzünde cemalleri görünen ezelî Esma-i Hüsnâ'nın cilveleri.
tecelli-i amme / tecellî-i âmme
Umumî tecellî; Cenâb-ı Hakkın bütün mahlukatı kuşatan isimlerine ait büyük tecelliler, yansımalar.
tecelliyat-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiye edişinin tecellileri, yansımaları.
tedbir-i uluhiyet / tedbir-i ulûhiyet
Cenâb-ı Allah'ın ilâhlığıyla bütün varlık âlemini tedbiri, idaresi.
teferruat / teferruât
Bir şeyin bütün incelikleri, ayrıntıları.
tekmil / tekmîl / تكميل
Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek.
Tam, bütün, eksiksiz.
Tamamlama.
(Arapça)
Bütün, tüm.
(Arapça)
tekvini emr-i rabbani / tekvînî emr-i rabbânî
Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın birşeye "Ol" deyince onu hemen olduruveren emri.
tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî
Zata mahsus tenezzüh. Yani zatının bütün noksan sıfatlardan, kusurlardan temiz ve uzak oluşu.
tenzil / tenzîl
İndirmek, indirilmek; Allahü teâlâ tarafından indirilen kitab, Kur'ân-ı kerîm. İnzâl kelimesinde bir defada indirmek mânâsı bulunduğu halde, tenzîlde azar azar indirme mânâsı vardır. Kur'ân-ı kerîm Levh-i mahfûzdan Beyt-ül-izze (Kur'ân-ı kerîmin bir bütün hâlinde indirildiği ve dünyâ semâsında bulun
terbi' / terbî'
Dörtleme, yâni cenâzenin omuz üzerinde tabutun tahta kolundan el ile tutarak dört kişinin taşıması.
Mezârı düz yapmak.
tesbihat-ı hayatiye
Bütün canlı varlıkların halleriyle yaptıkları tesbihler.
tesbihat-ı uzma / tesbihât-ı uzmâ
Büyük, azim tesbihât bütün varlıkların Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anmaları.
teşkil-i cümle enva / teşkil-i cümle envâ
Bütün türleri meydana getirme.
teşri / teşrî
Kânun koyma. Allahü teâlânın ve peygamberlerinin, insan hayâtının maddî ve mânevî bütün yönlerine dâir emir ve yasaklar koyması.
tevatür-ü mevcudat
Bütün varlıkların aynı hakikatte birleşmeleri ve aynı noktaya parmak basmaları.
teveffi
Ölme, vefat.
Bütününü aldırma.
tevfikat-ı sübhaniye / tevfikat-ı sübhâniye
Bütün kusur ve eksikliklerden münezzeh ve uzak olan Allah'ın verdiği yardım ve başarılar.
tevhid-i ceberut
Bütün varlıklara boyun eğdiren kudret ve otoritenin bir olan Allah'a ait olduğunu kabul etme ve kudret ve otorite hususunda hiçbirşeyi Ona ortak koşmama.
tevhid-i rahman / tevhid-i rahmân
Rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ı bir olarak bilme ve ilân etme.
teyakkuz-u tam
Tam bir uyanıklılık; bütün yönleriyle uyanık ve dikkatli olma hâli.
tezahür-ü rububiyet / tezahür-ü rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idare ve terbiyesinin görünmesi.
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idare ve terbiyesinin görünmesi.
tezahürat-ı rububiyet / tezahürât-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin gözle görülür olması.
tumaninet / tumânînet
Namaz kılarken rükû' ve secdelerde ve kavmede (rükû'dan kalktıktan sonra ayakta durmakta) ve celsede (iki secde arasında oturmada) bütün âzânın (uzuvların) hareketsiz kalması. Sübhânallah diyecek kadar bir miktar durması ise, ta'dîl-i erkândır.
uluhiyet / ulûhiyet
İlâhlık, kısaca "ibadet edilmeye lâyık olan yegâne mabud bütün varlıkları yaratan Allahtır" diye ifade edilebilen hakikat.
ümmet-i islamiye / ümmet-i islâmiye
İslâm ümmeti, bütün Müslümanlar.
ümmet-i muhammed
Hz. Peygamberin (a.s.m.) davetine muhatap olan bütün insanlar.
umum / umûm / عموم / عُمُومْ
Umumi olmak. Hep, bütün, cümle, herkes.
Bütün.
Bütün, herkes.
Bütün, genel, herkes.
Bütün.
Bütün.
umum islamın / umum islâmın
Bütün İslâmın, bütün Müslümanların.
umumen
Bütün, hep.
Bütünüyle.
umumi harpler / umumî harpler
Bütün dünyayı olumsuz olarak etkileyen savaşlar; Birinci ve İkinci Dünya Savaşları.
umumun
Genelin, bütünün.
üstad-ı ezeli / üstad-ı ezelî / üstâd-ı ezelî
Cenab-ı Hak. Bütün ilim ve bilgilerin, marifetlerin öğreticisi. Alîm-i Mutlak ve Hakîm-i Ezelî.
Varlığının başlangıcı olmayan ve bütün ilimlerin öğreticisi olan Allah.
üstad-ül beşer
Beşerin bütün insanlığın üstadı, hocası, daha bilgili ve ârif. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam.
üstadü'l-beşer
Bütün insanlığın üstadı, hocası; Hazret-i Muhammed (a.s.m.).
üveys-el karani / üveys-el karanî
Hz. Ebu Bekir ve Ömer (R.A.) devirlerinde Medine-i Münevvere'de çok hürmet gören ve Tabiînin büyüklerinden olup hadis-i şerif ile medh ü senâsı yapılan büyük bir veli. Peygamberimiz (A.S.M.) zamanında yaşamış ise de vâlidesine çok hürmetinden dolayı Peygamberimizle görüşememiş, fakat ona bütün ruh u
vacid / vâcid
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Ma'bûd, Rab, ilâh olan, zâtında bulunması lâzım ve lâyık olan bütün sıfatları kendisinde bulunan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan.
vahdet-i mevcud
Bütün varlıkların bir elden tedbir ve idare edilmesi ve sahiplerinin bir olması.
vahdetü'l-mevcud
"Yaratıcı, kâinatı oluşturan varlıkların toplamıdır. Allah da kâinat da birdir. Tek olan ilâh kâinatın bütünüdür" şeklinde kâinat hesabına Allah'ı inkâr eden materyalist felsefî düşünce sistemi.
vahid-i ehad-i samed / vâhid-i ehad-i samed
Bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden, hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
vakf
Mükellef (akıllı, müslüman ve ergenlik çağına erişmiş)kimsenin kendi mülkü olan mütekavvim (belli, kıymetli ve dayanıklı) malının menfaatini (faydasını) hiçbir şarta bağlamadan, müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş), bütün veya belli fakirle re bırakması. Vakfın çoğulu evkâftır. Vakfe
vakıf / vâkıf
Mülkü olan belli ve kıymetli malının menfaatini bir şarta bağlamadan müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş) bütün veya belli fakîrlere Allah rızâsı için terkeden kimse.
Bir işten haberi olan.
Arafât'ta vakfeye duran.
vali / vâlî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyin mâliki (sâhibi), yaratıcısı, bütün işler tasarrufunda olan, her şey O'nun irâdesi, hükmü ile olan.
vasi' / vâsi'
(Vasia) Geniş, enli. Bol. Engin. Meydanlı.
Her ihtiyacı olana vergisi kâfi ve bol bol ihsan eden. İlmi cümle eşyayı muhit, rızkı bütün mahlukata şâmil ve rahmeti bütün şeyleri kaplamış olan Allah (C.C.)
vedud / vedûd
Çok şefkatli. Kendisine çok sevgi beslenen. Cenâb-ı Hak. (Vedud ismine mazhar olan muhakkıkin-i evliya: "Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudatın harekâtı muhabbetledir. Bütün mevcudattaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir." demişler.)
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Bütün yarattıklarına ihsân eden, onlara iyilik ve ihsân etmeyi seven, beğenen Allahü teâlâ.
vehhab-ı rezzak / vehhâb-ı rezzâk
Çok bağışta bulunan ve bütün yaratılmışların rızkını veren; Allah.
velvele-i teşhir ve takdis
Güzellikleri sergilemek ve bütün eksikliklerden uzak görmeyi dile getiren sesler.
vera'
Takvânın ileri derecesi. Bilmediği ve şüphe ettiğini öğrenip iyiye ve doğruya göre hareket edip bütün günahlardan çekinme hâleti.
vicdan-ı umumi / vicdan-ı umumî
Bütün toplumun vicdanı, kamu vicdanı.
vilayet-i hassa / vilâyet-i hâssa
Tasavvufta, nefsin îmân ve itâate geldiği ve bütün ibâdetlerin hakîkî ve kusursuz olduğu makam.
vilayet-i muhammediyye / vilâyet-i muhammediyye
Peygamber efendimizin kendine mahsûs vilâyetle birlikte bütün peygamberlerin vilâyetlerini (evliyâlık derecelerini) kendisinde toplamış olması. Vilâyet-i Mustafaviyye de denilir.
vücud-u akdes
Bütün eksik ve kusurlardan pâk olan Allah'ın kendi zâtına ait varlığı.
ya cemil / yâ cemîl
Ey bütün güzelliklerin sahibi ve sonsuz güzellik sahibi Allah.
ya maksud / yâ maksud
Ey bütün varlıkların rızasına ermeyi ve cemâlini görmeyi arzuladıkları Allah.
ya rabbe'l-alemin / yâ rabbe'l-âlemîn
Ey âlemlerin Rabbi olan, bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah'ım.
yekpare / yekpâre / یك پاره
Tek parçadan meydana gelen. Bütün. Parçasız.
Tek parça.
(Farsça)
Bütün.
(Farsça)
yekun / yekûn
Bütün, toplam.
yekvücut
Tek vücut, tek bir insan gibi birlik ve bütünlük içinde.
yusuf
Hz. Yakub'un (A.S.) oniki oğlundan en küçüğü idi. Babası kendisini çok severdi. Gördüğü bir rüyayı babası tabir ederek peygamber olacağını ve bütün kardeşlerinin kendisine itaat edeceklerini söyledi. Kardeşleri kendisini kıskandıkları için bir hile ile izini kaybetmek istediler ve bir kuyuya attılar
zabıta / zâbıta
Yurt içinde emniyet ve intizamı korumakla vazifeli devlet kuvveti, polis.
Fık: Bütün hususlara şâmil olmayıp yalnız bir hususa ve onun teferruatına şamil olan hususi kaideye denir. Kanun ve âdet, zabt ve idareye vesile olan bağ.
zahir / zâhir
"Bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve dışına da hükmeden" mânâsında ilâhî isim.
zalim-i ale'l-küll / zâlim-i ale'l-küll
Bütün varlıklara ve herşeye zulmeden.
zat-ı baki-i hayy-ı kayyum / zât-ı bâki-i hayy-ı kayyûm
Varlığının sonu olmayan, hayatı ezelî ve ebedî olan ve bütün varlıkların ayakta durmaları, devam ve bekàları Kendine bağlı olan Zât; Allah.
zat-ı fahr-i alem / zât-ı fahr-i âlem
Bütün âlemin kendisiyle övündüğü Zât, Peygamberimiz.
zat-ı hayy ve muhyi / zât-ı hayy ve muhyî
Gerçek hayat sahibi olan ve bütün canlılara hayat veren Zât, Allah.
zat-ı nuru'l-envar / zât-ı nuru'l-envâr
Bütün nurlar Kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan nurların nuru, Allah.
zat-ı rezzak-ı şafi / zât-ı rezzâk-ı şâfî
Bütün canlıların rızkını veren ve hastalıklara Şifâ veren Zât, Allah.
zerrat-ı mevcudiyetim / zerrât-ı mevcudiyetim
Varlığımın bütün zerreleri, bütün varlığım.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kerahet-i tahrimiyye
جلوه
Devlet-i osmani
tamim
Serapa
gamze
mazarat
mutavattın
isbal
dem
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Butun
Des
Samsa
nisbet
tamamlamak
Kefele
osmanlı
Vera
düşünmek
soğuk mevsim