LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Bolluk ifadesini içeren 91 kelime bulundu...

abdulhamid ll

  • (mi: 1842-1918) 34' üncü Osmanlı Padişâhıdır. 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi. Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı. Memlekette bolluk ve refahı te'min için çalıştı. (R.Aleyh)

ayiş

  • Bolluk içinde rahat yaşayan.
  • Hz. Peygamber'in (A.S.M.) zevcesi ve mü'minlerin vâlidesi, Hz. Ebu Bekir'in (R.A.) kızının bir ismi. Aişe-i Sıddıka diye de anılır. Hayret edilecek derecede takva, iffet ve zekâvet sahibesi olup 2210 Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicretin 57. yılında vefat

berekat / berekât

  • (Tekili: Bereket) Bereketler. Bolluklar.
  • Bereketler, hayırlar, iyilikler, bolluklar. Bereket'in çokluk şekli.
  • Bolluklar, uğurlar, hayırlar.

berekat-ı kelamullah / berekât-ı kelâmullah

  • Allah kelâmının verdiği feyizler, bolluklar, uğurlar.

bereket / بركت

  • Bolluk.
  • Bolluk. Çokluk. Feyiz. Cenab-ı Hakk'ın lütfu, ihsanı. Uğurluluk. Meymenet, saadet.
  • Bolluk, çokluk, feyiz.
  • Bolluk. (Arapça)
  • Uğur. (Arapça)

bereket-i ilahiye / bereket-i ilâhiye

  • Allah'tan gelen bereket, bolluk.

bereket-i rabbani / bereket-i rabbanî

  • Allah'tan gelen bereket, bolluk.

besta

  • Uzunluk, bolluk, genişlik. Yaygın olmak.

cenab-ı feyyaz-ı hakiki / cenâb-ı feyyâz-ı hakikî

  • Gerçek feyiz, bolluk ve bereket veren Allah.

cenab-ı feyyaz-ı mutlak / cenâb-ı feyyaz-ı mutlak

  • Sınırsız feyiz, bolluk ve bereket sahibi olan Allah.

çerb-ahur

  • İçinde yemi bol olan ahır. (Farsça)
  • Bolluk içinde yaşıyan kimse. (Farsça)

cevef

  • Bolluk.

disar

  • (Çoğulu: Düsür) Üste giyilen kaftan, elbise.
  • Yatak çarşafı.
  • Arapçada elbise demek olduğu hâlde Osmanlıcada yalnız Farsça kaidesi ile yapılan sıfat terkiblerinde ziyadelik, çokluk, bolluk mânasında kullanılmıştır.

ehya

  • Ucuzluk, bolluk.

ferah-na

  • Geniş yer. Büyük saha. (Farsça)
  • Bolluk, bereket. Genişlik. (Farsça)

ferahi / ferahî

  • Genişlik, bolluk. Ucuzluk. (Farsça)

fevh

  • Yaradan kan fışkırması.
  • Bolluk, genişlik.
  • Güzel kokunun yayılması.
  • Kaynamak.

feyezan

  • Suyun çok olup taşması, çoşması. (Farsça)
  • Bolluk, fazlalık, feyiz. (Farsça)

feyiz / فيض

  • Bolluk, bereket, lütuf.
  • Bolluk, bereket, mânevî gıda.
  • Bereket, bolluk. (Arapça)
  • İlim. (Arapça)

feyyaz / feyyâz

  • Çok feyz veren. Çok bereket ve bolluk veren.
  • Feyiz, bereket ve bolluk veren. Allah.
  • Pekçok feyiz, bolluk ve bereket veren.

feyyaz-ı mütea / feyyâz-ı müteâ

  • Çok bereket ve bolluk veren yüce Allah.

feyyaz-ı müteal / feyyâz-ı müteâl

  • Hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmadan çok bereket ve bolluk veren yüce Allah.

feyyaz-ı mutlak / feyyâz-ı mutlak

  • Mutlak ve sonsuz feyiz ve bolluk sahibi. Allah.
  • Sınırsız feyiz, bolluk ve bereket veren Allah.

feyz / فيض

  • (Çoğulu: Füyuz) Bolluk, bereket.
  • İlim, irfan. Mübareklik.
  • Şan, şöhret.
  • İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak.
  • Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su.
  • Bir haberi fâş etmek.
  • İçindeki düşüncesini izhar etmek.
  • Suyun taşıp akması.
  • Bolluk, fazlalık, gürlük.
  • İlim, irfan.
  • Bolluk, bereket, mânevî gıda.
  • Bereket, bolluk. (Arapça)
  • İlim. (Arapça)

feyz ü rif'at

  • İlerleme, bolluk ve yükseklik.

feyz-aver

  • Feyz getiren. Feyiz veren. (Farsça)
  • Bolluk veren. (Farsça)

feyz-i amm / feyz-i âmm

  • Umumî, genel bolluk.

feyz-resan

  • Bolluk ve bereket getiren, feyiz bahşeden. (Farsça)

feyzaver / feyzâver

  • Feyiz veren, bolluk getiren.

feyzi / feyzî

  • Bolluk ve berekete ait ve müteallik. Feyze mensub.

füyuz / füyûz / فيوض

  • Feyizler, bolluklar, bereketler. (Arapça)

füyuzat / füyuzât / füyûzât

  • Feyizler, mânevî bolluk ve bereketler.
  • Feyizler; mânevî bolluk ve bereketler.

hasib / hasîb

  • Cömert kimse. Hayır sahibi ve eli açık adam.
  • Bolluk yer, ucuzluk.

hısb

  • Ucuzluk, bolluk.

ibtihac

  • Bolluk, bereket, mebzuliyet.

inkişaf-ı feyezani / inkişaf-ı feyezanî

  • İlâhi lütuf, bolluk ve bereketin ortaya çıkması, görünmesi.

inkişaf-ı feyzani / inkişaf-ı feyzânî

  • İlâhî lütuf, bolluk ve bereketin ortaya çıkması, görünmesi.

istirfah

  • (Refh. den) Refah, rahatlık ve bolluk isteme.
  • Rahatlık ve bolluk içinde bulunma.

iza'

  • Hiza, sıra.
  • Bolluk ve refah sebebi.

kahve

  • şarap.
  • Hâlis süt.
  • Kahve.
  • Güzel koku.
  • Bolluk, bereket.
  • Kahvehane.

kesret / كثرت

  • Çokluk, sıklık.
  • Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk. (Bunun zıddı kıllettir)
  • Çokluk, bolluk.
  • Çokluk, bolluk, ziyadelik.
  • Kalabalık.
  • Çokluk, bolluk. (Arapça)

kevr

  • Devretmek, dönmek.
  • Sarık sarmak. Tülbend sarmak.
  • Bir yerde toplanmış olan develer.
  • Çokluk, bolluk, ziyadelik.
  • Mukül dedikleri darı cinsi.

külliye

  • (Külliyet) Bütünlük, umumilik, genellik.
  • Bolluk, çokluk, ziyadelik.
  • Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Arap vilâyetlerinde bazı medreselere, üniversite karşılığı verilen ad.

kutb-i medar / kutb-i medâr

  • Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk-kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan büyük zât. Kutb-ül-aktâb, Kutb-ül-ebdâl da denir.

kutb-ül-aktab / kutb-ül-aktâb

  • Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk, kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan ricâl-i gayb yâni herkesin tanımadığı zâtların reisi. Emrinde üçler, yediler, kırklar... denilen yine bu işlerle vazîfeli seçilmiş kimseler bulunur.

mebzuli / mebzulî

  • Bolluk, çokluk, kesret.

mebzuliyet / mebzûliyet / مبذوليت / مَبْذُولِيَتْ

  • Bolluk, çokluk.
  • Bolluk, çokluk.
  • Bolluk, çokluk, ucuzluk.
  • Bolluk. (Arapça)
  • Bolluk.

mebzuliyet-i mutlaka / mebzûliyet-i mutlaka / مَبْذُولِيَتِ مُطْلَقَه

  • Sınırsız bir bolluk, ucuzluk.
  • Hadsiz bolluk.

mebzuliyyet

  • Ucuzluk. Bolluk.

menba-ı tefeyyüzat / menba-ı tefeyyüzât

  • Bolluk ve bereketler kaynağı.

mikail aleyhisselam / mîkâil aleyhisselâm

  • Dört büyük melekten biri. Ucuzluk, pahalılık, kıtlık, bolluk yapmak, ferah ve huzûr getirmek ve her maddeyi hareket ettirmekle görevli melek.

mübarekat / mübarekât

  • Bütün tebrike sebeb olacak ve mâşâallah dediren ve bârekâllah söyleten bütün hâletler ve san'atlar. Mübarekiyet ifade eden bolluk ve İlâhî lütuflar.

müreffeh / مرفه

  • Refah içinde, bolluk içinde. (Arapça)

müreffehen

  • Rahat. Rahat ve bolluk içinde olarak.

müsterfih

  • (Refah. dan) Rahatlık isteyen. Refah ve bolluk taleb eden.

mütena'imin / mütena'imîn

  • (Tekili: Mütena'im) Nimetler içinde, nazlı büyüyenler, bolluk içinde büyüyenler.

mütereffih

  • (Refh. den) Rahat bir şekilde ve bolluk içinde yaşıyan. Refah bulan.

mütereffihane / mütereffihâne

  • Rahat ve bolluk içinde yaşıyana yaraşır yolda. (Farsça)

mütereffihin / mütereffihîn

  • (Tekili: Mütereffih) Refah bulanlar. Rahat ve bolluk içinde yaşıyanlar.

naim / naîm

  • Bolluk ve bahtiyarlık içinde yaşayış. Nizam-ü hal ve mal.
  • Cennet'in sekiz kısmından dördüncü tabakası.
  • Cennet, bolluk.

nefes

  • Soluk, üfürülen hava. Soluma, soluk verip alma.
  • Uzun söz.
  • Bolluk.
  • Hased etmek.
  • Edb: Bektaşi tekkelerinde okunan manzum söz.

neher

  • Genişlik, bolluk.
  • Nehir, ırmak.

nehr

  • Çay, ırmak.
  • Vüs'at, bolluk. Genişlik.

refagat

  • Bolluk içinde geçinme.

refah / refâh / رفاه

  • Bolluk, rahatlık.
  • Bolluk, rahatlık.
  • Bolluk. (Arapça)

refahet

  • Bolluk, zenginlik, rahatlık.
  • Bolluk, rahatlık.

refig

  • Bolluk ve rahat içinde geçinen adam.

reha

  • Bolluk, zenginlik, kurtuluş.

ret'

  • (Rita' - Rütu') Yemek, içmek. Bolluk içinde dilediğini yiyip içmek.
  • Oynamak.

revh u reyhan

  • Rahat ve rızık, bolluk ve hoşluk.

rugl

  • Bir acı ot.
  • Sünnetsizlik.
  • Bol olmak, bolluk.

saltanat

  • Kudret, kuvvet.
  • Hâkimiyet, padişahlık.
  • Tantana, gösteriş, debdebe.
  • Şatafatlı hayat. Bolluk. Zenginlik.

şaygani / şayganî

  • Çokluk, bolluk, mebzuliyet. (Farsça)
  • Münasiblik, lâyıklık, uygunluk. (Farsça)

serra

  • Kolaylık, rahatlık, genişlik.
  • Sevinçli oluş.
  • Bolluk.

sia

  • Genişlik, bolluk.
  • Açlıklık. Zenginlik.

sia-i hal / sia-i hâl

  • Rahatlık, genişlik, bolluk.

ten'im

  • Nimetlendirmek. Bolluk içinde olmak. Rahat ve refah kılmak.
  • "Neam" diye cevap vermek.

tena'um / تنعم

  • Nimetlenme, bolluk içinde yaşama.
  • Bolluk içinde yaşama. (Arapça)

tereffüh

  • Refaha ermek. Bolluk ve rahatlık içinde geçinmek. Bolluğa kavuşmak.
  • Aşırı rahatlık, bolluk ve rahatlık içinde yaşama.

terfih

  • Ferahlandırma. Refaha erdirme. Rahat ve bollukla yaşamasına sebeb olma.

tevdi'

  • Emanet vermek, bırakmak.
  • Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara: Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoşluk duasıyla bırakıp gitmesi.
  • Mutlaka terkedip bırakmak.

tul

  • Boy.
  • Uzunluk.
  • Ömür ve hayat.
  • Uzamak.
  • Zaman çokluğu.
  • Çokluk, bolluk.

umman-ı feyiz

  • Mânevî bereket, bolluk denizi.

vefr

  • Bir kimsenin ihsanını kabul ettikten sonra rızasıyla reddeylemek.
  • Bolluk.
  • Medh ü sena ile birisinin namusunu muhafaza etmek.

vefret

  • Çokluk, bolluk.

vufur

  • Bolluk, çokluk, kesret.

vüfur

  • Çokluk, bolluk, kesret.
  • Tamam olma.

vufur / vufûr / وفور

  • Bolluk. (Arapça)

vüfur / vüfûr / وفور

  • Bolluk. (Arapça)

vüs'

  • Genişlik. Bolluk.
  • Fırsat.
  • Boş meydan.
  • Kuvvet, güç, tâkat.
  • Varlık, zenginlik.
  • Fls: Bir şeyin boşlukta doldurduğu yer.

yesar

  • Sol, sol el.
  • Varlık, zenginlik.
  • Gençlik.
  • Bolluk.
  • Kolaylık.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın