Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Beyaz
ifadesini içeren
297
kelime bulundu...
a'bel
(Çoğulu: A'bile) Çok sert taş ki, kırmızı, beyaz veya siyah renkli olur.
Taşlık dağ.
Ak, beyaz.
Ağaç yaprağının dökülmesi.
a'fer
Pek beyaz.
Beyazı kırmızılığına galip olan geyik.
a'sam
(Tekili: Usme) Ön ayakları beyaz olan at, geyik veya koyun.
a'sam-ül yümna / a'sâm-ül yümnâ
Sağ ayağı beyaz olan at, geyik veya koyun.
a'yes
(Çoğulu: İys) Beyaz deve.
abla'
Ak nesne.
Beyaz taş.
afra'
Beyazı kızıllığına galip olan geyik.
Ayın onüçüncü gecesi.
agarr
Çok sıcak gün.
Kendini beğenmiş.
Asil, âlicenâb.
Beyaz.
agşa
Baygın adam.
Vücudu siyah yüzü beyaz olan hayvan.
agsem
Beyazı siyahından daha fazla olan saç.
ahrec
Ak ile kara. Siyahla beyaz.
ahver
Akıllı.
İri gözlü güzel.
Müşteri yıldızı. (Jüpiter)
Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam.
ahveri / ahverî
Yumuşak, beyaz nesne.
ak anber
Beyaz cins anber.
akağa
Osmanlı saraylarında hizmet gören beyaz hadımağası.
akbenek
Gözün saydam tabakasında bir yara veya çıbandan kalan ve görmeyi yavaş yavaş azaltan beyaz benek.
akça
(Akçe) Beyaz, oldukça beyaz.
Para.
Eskiden para ölçüsü olarak kullanılan küçük gümüş sikke.
akçe
Osmanlı Devletinin ilk zamanlarından îtibâren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimi. İlk sikkesi gümüşten yapıldığı için ak (beyaz, parlak) para mânâsına akçe denildi.
akfer
Çok kısır, en kısır.
İki ön ayakları dirseğine kadar beyaz olan at
akmer
Ay gibi beyaz (yüz). Akça şey.
akrah
Alnının ortasında akçe kadar beyaz yeri olan at.
akşar
(Akşın) Doğuştan derisi, kılları beyaz olan insan veya hayvan.
akva'
Kuyruğu beyaz, gövdesi siyah olan dişi koyun.
albatr
Yumuşak ve beyaz bir çeşit mermer, kaymak taşı.
(Farsça)
alçı
Sağlam harç yapmada kullanılan beyaz toz, cibs.
alotropi
Kimya bakımından bir değişiklik olmadığı halde bir cismin ayrı hususiyetler göstermesi hali. Meselâ : Kırmızı ve beyaz fosfor arasında, birleşim farkı yoktur. Buna rağmen renklerinin ayrı oluşu bir alotropi halidir.
arahim
Büyük olan şey.
Bir cins beyaz büyük mantar.
araz
İşâret, alâmet.
Tesâdüf, rast gelme.
Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet.
Fls. Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf. Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir.
arz-ı beyza / arz-ı beyzâ / اَرْضِ بَيْضَا
Beyaz dünya, kötülüklerden arınmış dünya.
Bazı evliyanın misal âleminde gördükleri beyaz (nurlu) dünya.
as
Sansar cinsinden siyah kuyruklu, beyaz tüylü kakum denilen bir hayvan, çok kıymetli olan postu için avlanır.
asbag
Alnı veya kuyruğunun ucu beyaz olan at.
Kuyruğunun ucu beyaz olan kuş.
asere
Kanat teleklerinden evvel, ucunda olan beyaz telekler.
asheb
Tüyünün üstü kızıl, içi beyaz olan deve.
aska'
Atların ve kuşların başının ortasında beyazlık olanı.
Kanarya kuşu.
askul
(Çoğulu: Asâkil) Beyaz, büyük mantar.
asma / asmâ
Ön ayağı beyaz olan dişi koyun.
asra'
Zor olan şey. Güç nesne.
Kanatlarının uçlarında beyazlıklar olan tavşancıl kuşu.
ayes
Beyazlık, aklık.
bagsa'
Tüyü siyahlı beyazlı olan ve yer yer de benler bulunan koyun.
bahr-i ebyaz
"Beyaz Deniz" İskandinavya Yarımadasının doğusunda Kanin Yarımadasına kadar olan deniz.
bak'a / bak'â
Siyah beyaz alacalı koyun.
Belde ismi.
Ucuzluk ve biraz kıtlık olan yıl.
balgam-ı cissi / balgam-ı cissî
Beyaz ve yoğun balgam.
baras
Tedavi edilmesi mümkün olmayan ve vücutta beyaz lekeler meydana getiren bir hastalık.
basıka
Beyaz ve sâfi bulut.
Âfet, dâhiye.
Makbul bir cins sarı hurma.
behak
İnsanın derisinde pul pul beyazlık ve alaca bir renk peyda eden bir çeşik hastalık.
behnane
Beyaz pide.
(Farsça)
Maymun.
(Farsça)
bembeyaz
Her tarafı beyaz, çok beyaz.
berim
Siyah ve beyaz ipliklerden meydana getirilen ip.
Cemaat.
Etsiz yemek.
beyadıka
(Tekili: Beyâzıka) (Beydak ve Beyzak) Küçük yapılı, bodur boylu ve çabuk yürüşlü adamlar, paytaklar.
Satranç oyununda paytaklar, piyadeler.
beyaz / beyâz / بياض
Aklık, beyazlık.
Aydınlık.
Yumurta akı.
Müsveddenin temize çekilmesi.
Ak, beyaz.
(Arapça)
beyazi / beyazî
Aklık, beyazlık.
Uzunluğuna açılan yazma kitap.
Sığır dili.
beyin
Kafatasının en büyük kısmını kaplayan, kalınca ve dayanıklı üç zarla örtülmüş olan bir sinir merkezidir. Yumuşak ve beyazımsı bir kitle olan beyin, duygu ve bilgi merkezidir. Ak ve boz maddeden yapılmıştır ve iki yarım küre olarak yaratılmıştır. Yarım kürelerden birinde bir arıza sebebiyle bu merkez
(Türkçe)
beyza / beyzâ / بيضا
(Müe.) Parlak. Beyaz. Sefid.
Afet, dâhiye, belâ, musibet.
Çok beyaz.
Demirden savaşçı başlığı.
Yumurta.
Millet-i beyzâ:
Beyaz millet, müslümanlar.
Beyaz, parlak.
Bembeyaz, çok beyaz.
(Arapça)
beyzan
Beyazlar, aklar.
bihnane
Beyaz ve has ekmek.
(Farsça)
bilal
Siyah ve beyaz, yâni kara ile ak olmak.
billur / billûr
Billûr gibi saf, temiz, beyaz.
billuri / billûrî
Billûr gibi saf, temiz, beyaz.
biyz
(Bîd) Parlak ve beyaz.
bühar
Deniz balıklarından bir beyaz balık.
çak
Yarık, çatlak, yırtmaç.
(Farsça)
Kılıç, bıçak gibi şeylerin sesleri.
(Farsça)
Sabah vakti beyazlığı.
(Farsça)
Küçük pencere.
(Farsça)
Hazır. Amâde.
(Farsça)
çal
Alnında ve ayaklarının üstünde beyazlık bulunan hareketli at.
cann
Ateşten mahlûk cinlerin babası olan.
Bir beyaz yılan cinsi.
Cin taifesi. İnsanlardan evvel yaratılan bir nevi mahlûklar, cinler.
cerahat
Yaradan akan irin. Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan. Yaradan akan beyaz akıcı cisim.
cevher-dar / cevher-dâr
Elmaslı.
(Farsça)
Noktalı harf. Meselâ: Cim, şın harfleri gibi.
(Farsça)
Eskiden kullanılmış tüfeklerden birinin ismi.
(Farsça)
Siyah ve beyaz dalgalı, benekli kılıç.
(Farsça)
cevn
Ak, ebyaz, beyaz.
Kara, esved. (Ezdattandır)
cülcülan-ı habeşe / cülcülân-ı habeşe
Beyaz haşhaş.
cümmar
Hurma yağı denilen beyaz bir maddedir ve hurma ağacının başından çıkar ve araplar onu yerler.
dahdar
Beyaz bez.
dar'a'
Başı siyah, gövdesi beyaz olan davar. (Müz: Edrâ.)
darab
Koyu beyaz bal.
defatir
(Tekili: Defter) Defterler. Not yazmağa mahsus kâğıttan beyaz kitablar.
defter
(Çoğulu: Defâtir) (Yunanca iki kanatlı manasına gelen bir kelimeden alınmıştır). Not yazmağa, ders için veya ticari hesablara mahsus kağıttan beyaz kitab. Pusula.
Liste.
dermek
Çok beyaz olan un.
Beyaz ekmek.
destak
Şarabın beyazlığı ve dökülmesi.
deysak
(Çoğulu: Deyâsik) Uzun yol.
Beyaz olan şey.
düble
Beyaz helva parçası.
Büyük lokma.
düldül
Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Hz. Ali'ye verdiği beyaz at.
dürr-i nab / dürr-i nâb
Beyaz, parlak inci.
ebreş
Alaca benekli at.
Kırmızı ve beyazdan meydana gelen alaca renk.
ebyaz / ebyâz / ابيض / اَبْيَضْ
Beyaz. Akça. Parlak. Daha parlak. Sefid olan.
Beyaz, aydınlık.
En beyaz, parlak.
Bembeyaz.
(Arapça)
Ak, beyaz.
edra'
Vücudu beyaz, başı siyah olan at.
Hecin.
egarr
Çok parlak ve kıymetli. Beyaz şey.
İşi güzel ve hatırlı olan kimse, aziz ve şerefli. (Müennesi daha çok müsta'meldir: Şeriat-ı Garrâ gibi.)
elmas
Çok kıymetli, beyaz, şeffaf mâden. Cevher. Kıymetli taş. (En saf karbondur.)
elmaz
Yalnız üst dudağı beyaz olup, burnu bile ak olmayan at.
emhak
Donuk beyaz.
emre
Ak gözlü, beyaz gözlü.
erham
Başı beyaz olan at.
erkaş
(Çoğulu: Erakiş) Siyahlı-beyazlı alaca yılan.
erkat
(Çoğulu: Erâkıt) Aklı karalı alaca yılan.
Yer yer beyazlığı olan her kara nesne.
ersem
Üst dudağı beyaz olan at.
erzen
Kendisinden sopa ve baston yapılan bir cins sağlam ağaç.
Şam darısı denen beyaz ve iri cins darı.
es'abi / es'abî
Gayet güzel ve beyaz göz.
eş'al
Kuyruğu beyaz olan at.
eşkel
Gözlerinin akı kırmızılı olan adam.
Beyaz koyun.
esmat
(Çoğulu: Sümut) Saçının ve sakalının karası beyazıyla karışıp ikisi beraber olmak.
eşneb
Dişleri inci gibi beyaz olan adam.
esra'
Daha çabuk. Pek çabuk. Çok sür'atli. Çok seri.
(Çoğulu: Esâri) Asma filizi.
Başı kırmızı, gövdesi beyaz olup, kum içinde bulunan bir böcek.
evda
Yaban faresi.
Kursağının tüyleri beyaz olan güvercin.
evrak
(Çoğulu: Vuruk) Sivri ve uzun dişli.
Yüzü renkli güvercin.
Siyahı beyazına galip olan at ve deve. (Müe: Vürka)
ezher
Pek beyaz ve parlak.
Ay, kamer,
Saf ve parlak olan.
Cuma günü.
Vahşi sığır.
ezra
Kulağı beyaz, gövdesi siyah olan davar.
fak'
(Çoğulu: Fıkıa) Bir cins beyaz yumuşak mantar.
fasafıs
Beyaz söğüt dedikleri ağaç.
fecr-i kazib / fecr-i kâzib
Fecr-i sâdıktan iki derece kadar önce doğuda görülen ve sonra kaybolan geçici beyazlık. İmsak vakti.
fecr-i sadık / fecr-i sâdık
Fecr-i kâzibi tâkibeden tam karanlıktan sonraki beyazlık. Sabah namazının ve orucun başlama vakti.
Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık. Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar aydınlık gider. Bu birinci aydınlığa fecr-i kâzib denir. Sabah namazının vakti, fecr-i sâdıkta başlar.
futur
Büyük ve beyaz mantar.
füvfe
(Çoğulu: Füvek) Pamuk.
Tırnakta olan beyazlık.
Hurma çekirdeği içinde olan beyaz tane. (Hurma ağacı ondan biter).
Çekirdek içinde olan yufka kabuk.
Şey.
gabes
Karanlık gece.
Biraz bulanık renkte olan beyazlık.
gamam
Bulut. Beyaz bulut.
Örtmek.
garr
Aldatmak.
Hırsa düşmek.
Alnında dirhemden büyücek beyazlık bulunan at.
garra
Parlak. Beyaz. Güzel. Şa'şaalı.
Kur'an'ın kudsi nurlarının parladığı Medine-i Münevvere'nin bir ismidir.
gurgure
Atın alnında olan beyazlık.
Ulu, şerif kimse.
gurr
Beyaz leke.
gurre
Parlaklık, aklık.
Atın alnındaki beyazlık.
Arabi ayın ilk günü.
habeş
Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket. Bu memleket ahalisinden olan.
Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam.
habr
(Çoğulu: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse. Bilgili. Ehl-i ilim.
Ferahlık.
Nimet, vüs'at.
Refah, sürur.
Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık.
hacil
Ayaklarından üç tanesi beyaz olan at.
hacla'
Ayakları beyaz olan koyun.
hadad
Küçük, beyaz boncuk.
hadma'
Beyaz koyun.
hafa
Berdi denilen otun beyaz ve yaş olan kökü.
hakek
Yumuşak beyaz taş.
halis / halîs / hâlis
Karışmış, muhtelif.
Siyah ile beyazı karışmış saç.
Tel.
Hilesiz. Katıksız. Saf. Duru. Saffetli.
Pek beyaz.
Evvelce karışık iken kusuru zâil olan.
Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen. (Müennesi: Hâlise'dir)
hamir / hamîr
Eyer yapmada kullanılan tüysüz beyaz deri.
harac
Beyazdan ve siyahtan meydana gelen, iki renk olan.
harca'
Ayakları beline varana kadar beyaz olan koyun.
haver
Gözün beyazının çok beyaz ve karasının da çok kara olması.
havra
(Ahver'in müennesidir.) Çok beyaz veya çok beyaz gözlü. Ahu gözlü kadın.
havsa'
Bir gözü beyaz, bir gözü siyah olan koyun.
hayal-i sefid
Beyaz hayal.
(Farsça)
hayt-ul ebyaz
Fecir zuhurunda ufukta ip şeklinde görülen beyazlık.
haytü'l-ebyaz
Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı.
hican
İyi, kerim kimse.
Güzel ve beyaz deve.
hilasi / hilasî
(Hilâsiyye) Zenci ile beyaz melezi.
hirc
(Çoğulu: Ahrâc) Yılan başı dedikleri ufak beyaz boncuk.
Günah.
Göz kamaşmak.
hur
(Tekili: Ahver) Ahu gözlüler. Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar.
Cennet kızları, huriler.
ibyizaz
Beyazlama, ağarma.
ihram / ihrâm / احرام
Hac zamanı giyilen beyaz giysi.
(Arapça)
imsak vakti / imsâk vakti
Oruca başlama zamânı. Ufkun bir yerinde beyazlığın başladığı vakit. Bundan (6-10) dakika sonra beyazlık ufk üzerinde ip gibi yayılınca sabah namazının vakti başlar.
ırk-ı ebyaz / عرق ابيض
Beyaz ırk.
işa-i sani / işâ-i sânî
Batıdaki mer'î ufuk hattı üzerinde beyazlığın kaybolması ile başlayan vakit; güneşin üst kenarının ufk-ı mer'î altında on dokuz derece yüksekliğe indiği ve şafağın kaybolduğu tam karanlık vakit.
işabe
Saç ve sakal ağartma, beyazlatma. Genç yaşta saç ve sakal ağarması.
isfendan
Beyaz biber tohumu.
(Farsça)
Akçaağaç.
(Farsça)
isfid
Beyaz, ak.
(Farsça)
işkil
Şüphe, vesvese. Vehimlenmek.
(Farsça)
Hile, tezvir.
(Farsça)
Sağ ön ayağı ve sol arka ayağı beyaz olan at.
(Farsça)
islav
Rus, Ukran, Beyaz Rus, Çek, Slovak, Leh, Sloven, Sırp, Hırvat ve Bulgar gibi milletlere, lisanlarındaki yakınlık dolayısıyla verilen ortak isim.
(Fransızca)
ispid
Ak, beyaz.
(Farsça)
ispir
Arabacı. Arabacının yanında bulunan at uşağı.
Zabıta memuru.
Beyaz doğan kuşu.
iştihab
Ağarma, beyazlama, kırlaşma.
kafur / kâfur
Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde. Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde.
Cennette bir kaynak ismi.
kahba
Kırmızısı çok olan beyaz nesne.
kahd
Koyunun beyaz kuzusu.
Açılmamış nergis.
kahz
İbrişim karışıklı beyaz bez.
kalhebe
Beyaz bulut.
kara'
Deve yavrusunda çıkan beyaz bir sivilce ve kabarcık.
Baştaki saçların hastalıktan dökülmesi.
kaşem
Yetişmeden yenen beyaz hurma koruğu.
kasr
Kısa olmak. Kısa kesmek.
Birisini bir hususa, bir işe tahsis etmek.
Bir işte tembellik etmek.
Akşamlamak.
Hapseylemek.
Yekpâre taş.
Beyazlatmak.
Gevşetmek.
Noksanlaştırmak.
kazim
(Çoğulu: Kazmân-Kazam) Gümüş.
Yazı yazmada kullanılan beyaz deri.
Davara verdikleri arpa.
kefen
Vefât eden kimsenin yıkandıktan sonra sarılarak defnedildiği beyaz bez parçaları.
kenehver
Büyük beyaz bulut.
kezb
Tırnakta görünen beyazca yer.
kılyan
Beyaz nohut.
kırmaz
Beyaz ekmek.
kubbiti / kubbitî
Beyaz helva satan kimse.
kühbe
Kırmızılığa yakın olan beyaz renk.
kuknas
Hindistan'da olan bir cins beyaz kuş.
küreyvat-ı beyza
Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler. Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler. Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar. Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır. Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atl
laglaga
(Çoğulu: Laglag) Ördekten küçük bir güzel kuştur, başında az miktar beyaz tüyü vardır. Türk diyârında yavrusunu çıkarıp kış günlerinde Mısır'a gider.
lat'a
Dudaklarının içi beyaz olan kadın.
Çok yaşamış, ihtiyar kadın.
lata'
Dudak içinde olan beyazlık.
latim / latîm
Babası ve annesi olmayan kişi.
Yüzünün bir tarafı beyaz olan at.
Yarış atlarının dokuzuncusu.
lehak
Çok beyaz olan.
Çok beyaz.
Öküz, sevr.
lenf
(Lenfâ) Tıb: İnce damarların içinde dolaşan beyaz kan. Kanın esasını teşkil eden sıvı.
Eski tıbba göre; ahlât-ı erbaa'dan birisi.
Beyaz kan.
leylak
Salkım şeklinde mor ve beyaz renkli çiçekleri olan bir nebat adı.
lihaf
(Tekili: Lahfe) Yumuşak beyaz taşlar.
Yufka kaymak.
lümza
Bir parça yiyecek.
Beyaz nokta.
Atın alt dudağında olan beyazlık.
maziye
Şarap, hamr.
Beyaz iyi bal.
Beyaz ince yumuşak gömlek.
mazrahi / mazrahî
Akbaba.
Ulu, şerefli kimse.
Her beyaz nesne.
mecleb
Beyaz çiçekli bir otun adı. (Adam boyu uzar ve yaprağı zerdaliye benzer.)
meni / menî
Yerinden şehvetli (lezzetli) veya şehvetsiz olarak kopup, ayrılıp, erkekten koyu beyaz, kadından akıcı sarı olarak gelen sıvı.
merih
Beyaz servi.
merkaş
Bir şeyin üstünde siyah ve beyaz noktalar olması.
meşaş
Beyaz servi.
meşbub
(Çoğulu: Meşâbib) İki ayağı beyaz olan at.
Güzel nesne.
meşkul
Ön ayaklarıyla arka ayağının birisi bileklerine varana kadar beyaz olan at.
meziyy
Mezi, idrardan önce gelen beyazımsı sıvı.
mezy
Dokunma, bakma ve düşünme gibi sebeplerle erkekten gelen beyaz şeffâf sıvı.
müberkaa
Yüzünde perde olan kadın.
Başı beyaz olan koyun.
muhaccel
Ayağı sekili, beyazlı at.
Gerdeğe konulmuş.
muhammere
Başı beyaz, cesedi siyah olan koyun.
Örtülmüş nesne.
mukka
(Çoğulu: Mükâyâ-Mükâki) Hicaz diyarında yaşıyan bir cins beyaz kuş.
mülahi / mülahî
İri taneli beyaz üzüm.
mülha
(Çoğulu: Mülâh) Siyah ile karışık olan beyaz.
Lâtif ve güzel olan söz.
müsecher
Beyaz. Ak nesne.
müstahleb
Süt gibi beyaz ve sübye tarzında hazırlanmış, süt haline getirilmiş ilâç.
mutref
(Çoğulu: Metârif) Haz kumaşından dokunmuş bir kaç alemli Arap kaftanı.
Başı ve kuyruğu beyaz veya siyah olup, vücudu başka renk olan at.
müzne
Yağmurlu bulut.
Beyaz bulut parçası.
naha'
Boyun kemiğindeki beyaz iliğe varana kadar kesmek.
Yemen taifesinden bir kavim.
Hâlis etmek.
Uzaklık, ıraklık.
naki
(Nakiye) Temiz, pâk.
Çok takvalı, temiz insan.
Has undan yapılmış beyaz ekmek.
nakir
Bir insanın hem cins ve aslı.
Gayet fakir.
Bir nevi kara sinek.
Ağzı dar olan küçük kab.
Hurma çekirdeğinin arkasındaki beyaz çukur.
Kıymetsiz şey.
nar-ı beyza / nâr-ı beyzâ
"Akkor, beyaz ateş" mânâsında olan bu tâbir fizikte: 1800 derece kadar olan hararette erimeyen cismin sıcaklık hâli demektir.
Bir meyve adı.
Akkor, beyaz ateş.
nası'
Her nesnenin hâlisi.
şiddetli beyaz olan.
natıf
Beyaz kaba helva.
nebha
Yüksek, beyaz yer.
nebta
Yanları beyaz olan dişi koyun.
nehar-ı ebyaz
Gündüzün beyazlığı, gündüze benzeyen beyazlık. Beyazlığın parlaklığı.
Beyaz gündüz, gözün gündüz aydınlığına benzeyen beyazı.
nemeş
Dağınık, parçalanmış şeyleri toplamak.
Nakış hatları.
Yüzde olan siyah ve beyaz noktalar.
neşame
Yüksek beyaz bulut.
neşasa
Beyaz yüksek bulut.
nevah
Kül renkli beyaza benzer kumru gibi bir kuş cinsidir ve sesi gayet lâtiftir.
nevasi
İyi cins bir beyaz üzüm.
nevres
Su kuşlarından mavi renkli bir kuştur; başının yarısı siyah yarısı beyaz olur; güvercin büyüklüğündedir. Su üstüne yakın uçar ve balık gördüğü gibi kapar.
nilüfer
Beyaz, mavi ve sarı çiçekler açan bir cins su bitkisi.
(Farsça)
Bursa yakınlarında akan bir akarsu.
(Farsça)
nimnime
Birbirlerine yakın çizgiler.
Tırnakta olan beyazlık.
nısa'
Bir cins beyaz elbise.
nübta
Atın kolanı veya karnı altında olan beyazlık.
nüdga
Tırnak sonunda olan beyazlık.
nüfha
Yüce beyaz tepe.
nusu'
Çok beyaz olmak.
Hâlis olmak.
patiska / پَاتِسْقهَ
İnce ve düzgün beyaz bez.
pehnane
Beyaz pide.
(Farsça)
Bir cins maymun.
(Farsça)
rahla' / rahlâ'
Arkası beyaz, diğer yerleri siyah olan dişi koyun.
Yalnız arkası kara olan deve.
rahma'
Başı beyaz olan dişi koyun.
rebabe
(Çoğulu: Ribâb) Bazısı bazısına binmiş olan beyaz bulut.
recla'
Katı, sağlam, sert.
Bir ayağı beyaz olan dişi koyun. (Müz: Ercel)
reim
(Çoğulu: Arâm) Beyaz geyik.
remla'
Ayakları siyah, diğer tarafları beyaz olan dişi koyun.
remma'
Beyaz tenli kadın.
resem
Atın üst dudağında olan beyazlık.
rim
(Çoğulu: Arâyim) Beyaz geyik.
rukta
Siyah bir maddenin üzerinde yer yer beyaz beneklerin olması.
şa'la'
Kuyruğu beyaz olan davar.
sabah vakti
Fecr-i sâdık denilen beyazlığın doğuda görünen ufkun bir noktası üzerinde doğması ile başlayan vakit. İmsâk vakti.
sabga'
Kuyruğunun ucu beyaz olan koyun.
sabir
(Çoğulu: Sıber) Kefil.
Yağmursuz beyaz bulut.
şadihe
Alından buruna varana kadar olan beyazlık.
safa
Yüzü beyaz olan düz taş.
şahbaz
İri ve beyaz doğan kuşu.
(Farsça)
Mc: Çevik ve becerikli. Yiğit, şanlı, kahraman.
(Farsça)
sahife-i beyaz
Beyaz sayfa.
saib
Ak saçlı, beyaz saçlı.
sak'a
Güneş.
Başın ortası.
Beyaz renkli tavşancıl kuşu.
şayib
(Çoğulu: Şevâyib) Ayıp. Noksan.
Pis, murdar.
Saçı ve sakalı beyazlamış olan kimse.
sayil
Alında olan beyazlık.
Burun kamışı.
şeal
Davar kuyruğunun beyazlığı.
şedh
Baş yarmak.
Kırmak.
Atın yüzünde beyazlığın çok olması.
sefid / sefîd / سفيد
(Sepid) Ak, beyaz.
(Farsça)
Beyaz, ak.
(Farsça)
sefidi / sefidî
Beyazlık, aklık.
segame
(Çoğulu: Sigâm) Beyaz çiçekli bir ot.
şehbaz
Çevik, cesur, beyaz doğan kuşu.
sehl
(Çoğulu: Sühul) Beyaz pamuk bezinden olan elbise.
Nakit, para. nakit akçe.
İpliği bir kat bükmek.
Ezmek.
Dövmek.
seki
Direğin altında konulan taş ayak, kürsü taşı, kapıların yanlarında ve bahçelerde havuzların etrafında yapılan sed ve peyke, odaların zeminden yüksekçe olarak bir kısmına yapılan döşeme yerlerinde kullanılır bir tabirdir.
Atın ayağındaki beyaz nişana da bu ad verilir.
şekla'
Beyaz dişi koyun.
Hâcet, ihtiyaç.
sels
Beyaz boncuk dizilen iplik.
sepid / sepîd / سپيد
Ak, beyaz.
(Farsça)
Beyaz, ak.
(Farsça)
sepidi / sepidî
Aklık, beyazlık.
(Farsça)
sereka
İpeğin gayet iyisi.
Beyaz ipek.
(Tekili: Sârik) Hırsızlar.
sıbr
(Çoğulu: Esbâr) Beyaz bulut.
Taraf, yön, cânip.
Çoğul, cemi.
şikal
Devenin palanını bağlıyan ip.
Devenin ayağının bağlandığı ip, köstek.
El ve ayak zinciri.
Üç ayağı beyaz olan at.
simber / sîmber / سيمبر
Gümüş gibi beyaz göğüslü.
(Farsça)
simin / sîmîn / سيمين
Gümüşten.
(Farsça)
Gümüş gibi beyaz.
(Farsça)
simin-ten
Gümüş tenli. Gümüş gibi beyaz ve parlak vücutlu.
(Farsça)
şühbe
Siyaha galip olan beyazlık.
suk'a
Başın ortasındaki beyazlık.
sulfato-misal / sulfato-misâl
Sulfato gibi; kınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit (kinin) gibi.
sured
(Çoğulu: Surdân) Göçgen adı verilen küçük kuş.
Davar arkasında yanırdan olan beyazlık.
sütre-i beyza / sütre-i beyzâ
Beyaz perde.
ta'fir
Tozlu ve topraklı yapmak.
Ağartmak, beyazlatmak.
Kirletmek. Mülevves etmek.
Oğlan kaçsın diye kadının, emziğine toprak sürmesi.
Güneşte et kurutmak. (O kurumuş ete "afir" derler.)
tahcil
Atın dört veya üç ayağında veya ikisinde bileklerinden yukarı olan beyazlık.
tahdim
Hizmet ettirmek.
Atın ayaklarının beyazlığı dirseklerinden aşağı olmak.
tahvir
Rücu ettirmek, döndürmek.
Ağartmak, beyazlatmak, tebyiz.
taytava
Bağırtlak kuşuna benzeyen alaca bir kuş. (Yüzü beyaz, başı kara olur.)
tebyiz
Temizce yazma. Müsveddeden daha iyice bir kâğıda yazma.
Ağartma, beyazlatma.
tecbib
Ürkmek. Kaçmak.
Davarın ön ayaklarının dizlerine kadar beyaz olması.
techil
Atın ayaklarını beyazlatmak.
tefarik
Büyük yapraklı ve beyaz çiçekli bir bitki; bir koku ismi.
teşkil
Vücud vermek. Suretlendirmek. Şekil vermek. Meydana getirmek.
Atın iki önayağı ve art ayağının birisinin beyaz olması.
tevli'
Bir nesneye beyaz noktalar yapmak.
tinnin / tinnîn
Büyük yılan, ejder, ejderha.
Koz: Gökte yedi burc boyunca uzanan hafif beyazlık.
Ejderha burcu. Semânın şimal yarım küresinde Küçük Ayı burcunu etrafından saran, kıvrılıp bir yıldız dörtgeni ile nihayet bulan bir burç.
Büyük yılan; astronomide yedi burç boyunca uzanan hafif beyazlık.
udme
Buğday renklilik.
Beyazı çok olan deve.
vazah
Beyaz ve güzel yüzlü adam.
vedi / vedî
Küçük abdest bozduktan sonra çıkan beyazımsı su.
İdrârdan sonra çıkan, yapışkan, beyaz ve bulanık koyu sıvı.
verş
Yürek ağrısı.
Çok beyaz olan.
ya'lul
(Çoğulu: Yeâlil) Beyaz bulut.
Su üzerinde peydâ olan kabarcık.
Çift hörgüçlü deve.
ya'sub
Arı beyi.
Emir, bey, reis.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bir atının ismi.
Atın alnındaki beyazlık.
Bir nevi kuş.
yasemin
Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç.
(Farsça)
yealil
(Tekili: Ya'lul) Suları berrak ve saf akan göller.
Beyaz bulutlar.
Su üzerinde meydana gelen kabarcıklar.
Çift hörgüçlü develer.
yed-i beyza / yed-i beyzâ
Beyaz, parlak el; burada mecaz olarak Kur'ân'ın mu'cizeli yapısı kastedilmiştir.
Musa Aleyhisselâm'ın mu'cize olarak gösterdiği beyaz ve parlak eli. Bu tabir mecaz olarak keramet ve hârikulâde haller ve meziyetler hakkında kullanılır.
yed-i beyza-i mu'cizü'l-beyanıyla
Hz. Mûsâ'nın (a.s.) beyaz eline benzeyen mu'cizeli açıklamasıyla.
yed-i beyza-i musa / yed-i beyzâ-i mûsâ
Hz. Mûsâ'nın beyaz ve parlak eli Hz. Mûsâ'nın firavuna karşı, mu'cize olarak nurlu görünen parlak eli.
yeleb
Beyaz deve.
Polat demir.
Toplamak, cem'etmek.
Deriden yapılmış cübbe, zırh ve gömlek.
Kalkan.
yelek
Her nesnenin beyazı.
Beyaz keçi.
zalm
Kar.
Diş beyazlığı.
zehre
(Çoğulu: Ezhâr) Çiçek.
Beyaz, berrak. Süs, ziynet.
zerab
Beyaz şarap.
(Farsça)
Yaldız mürekkep.
(Farsça)
zerdab
(Zerd-âb) İrin, cerahat.
(Farsça)
Safra.
(Farsça)
Beyaz şarap.
(Farsça)
zere'
Başın önünde vâki olan beyazlık.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
arz-ı hal
rivayetler
müktesebat
ğusül
esaet
MENHUT
İstinsah
Erhamurrahimin
ajan
karye
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Beyaz
şunlar
obaz
lacivert
tuk
eski
Hayal etmek
hoş sohbet
osmanlıca'da
metanet