REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Berk ifadesini içeren 29 kelime bulundu...

ass

  • Katı ve sağlam olmak, berk olmak.

ateşek

  • Küçük ateş. (Farsça)
  • Ateş böceği. (Farsça)
  • Frengi. (Farsça)
  • Berk, şimşek. (Farsça)

azerşeb

  • Batıl bir inanışa göre ateş içinde yaşadığı sanılan ve semender denilen bir hayvan. (Farsça)
  • Şimşek, berk. (Farsça)

berak

  • (Çoğulu: Berkân) Göz kamaşmak.
  • Bir yaşındaki kuzu.

berh

  • Balık, semek. (Farsça)
  • Parça, kısım, hisse, nasib. (Farsça)
  • Su birikintisi. (Farsça)
  • Şimşek, berk. (Farsça)
  • Yaş olan odunun, yanarken çıkardığı yaşlık. (Farsça)

berk-asa / berk-âsâ

  • Şimşek gibi. Berk gibi.

berka'

  • (Çoğulu: Berkavât) Yüksek yer.
  • Taşlı balçık.

berkarar / berkarâr / برقرار

  • Yerinde duran, karar eden. (Farsça - Arapça)
  • Berkarâr olmak: Devam etmek, kalmak. (Farsça - Arapça)

berkaşa

  • (Bak: BERKAŞ)

bevc

  • Berk, şimşek.
  • Yorulma.
  • Bağırma, haykırma.

burak

  • Binek. Cennet'e mahsus bir binek vâsıtası. (Kelimenin kökü; (Berk) dir. Burak'ın Hadis-i Şerife göre ta'rifi: "Merkepten büyük, katırdan küçük hacimde bir dâbbe ki; ayağını gözünün müntehasına basar." Bu ise bir berk ve elektrik sür'atini anlatır. (E.T. sh: 3150)

burku'

  • (Berku') Kadınların yüz örtüsü, peçe.
  • Kâbe örtüsü.
  • Yedinci kat gök.

büruk

  • Bir şeyin şakıması, parlaması.
  • (Tekili: Berk) Berkler, şimşekler.

deymum

  • Devamlı, berkarar, zevalsiz.

hısane

  • Berklik, sağlamlık, sertlik, muhkemlik.

irtecek

  • Şimşek, berk. (Farsça)

ızaz

  • Berk muhkem yer.

lükk

  • Nar ağacına benzer bir hindi ağacının zamkı.
  • Kılıç ve bıçak saplarını berkitmekte kullanılan meşhur bir nesne.

mü'sad

  • Bağlanmış ve berkitilmiş nesne.

nehz

  • Durmak, kıyam.
  • Def'etmek, kovmak.
  • Yakın olmak.
  • Berkitmek için devenin memesine eliyle vurmak.
  • Dolması için kovayı suya vurmak.

pa-berca / pâ-bercâ

  • Ayağı yerde demek olan bu tâbir, mecaz yoliyle kaim, sabit, berkarar, daim, bâki mânâlarında da kullanılır.

rain

  • Muhkem, sağlam yapılı, berk yer.

sadk

  • Berk, sağlam, muhkem süngü.

sebat

  • Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak.
  • Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak.
  • Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.

sıme

  • (Çoğulu: Sumem) Bahâdır, kahraman kimse.
  • Berk, muhkem nesne.
  • Büyük erkek yılan.

sübut

  • Sâbit, berkarar ve pâyidar olup durmak. Oynak ve müteharrik olmamak. Kat'i olarak meydana çıkmak. Sâbit oluş.

ukusa

  • Berklik, muhkemlik, sağlamlık, sertlik.

unayil

  • (Çoğulu: Anâyil) Berk, metin, sağlam, dayanıklı, muhkem.

verem / ورم

  • Şişkinlik, şiş. (Arapça)
  • Verem, tüberküloz. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın