derma'

• Topuğu belli olmayan, şişman kadın.
• Tavşan.
• Kırmızı yapraklı bir acı ot.

gamus

• Şiddetli emir.
• Süngü ile vurup, ucunu diğer taraftan çıkarmak.
• Karnındaki yavrusu belli olmayan deve.

garer

• Tehlike, zarar. Sonu belli olmayan şüphe ihtimâli olan satış.

hadis-i mu'allak / hadîs-i mu'allak

• Baştan bir veya birkaç râvîsi(rivâyet edeni, nakledeni) veya hiçbir râvîsi belli olmayan hadîs-i şerîfler.

hünsa / hünsâ

• Erkek ve kadın olduğu belli olmayan, hem erkeklik hem kadınlık uzvu bulunan kimse.

• Cinsiyeti belli olmayan.

konsolit

• (Konsolide) Ana sermayenin ödeme tarihi belli olmayan ve yalnız faizi ödenen devlet tahvili. (Fransızca)

layuad / lâyuad

• Adedi belli olmayan. Sayısız. Pek çok.

lükata

• Fık: Sâhibi belli olmayan sokakta bulunan şey. Bu malı yerden kaldırmağa İltikat, yerden kaldırana da Mültekit denir.

mechul

• Bilinmeyen. Belli olmayan.

mübhem

• İyice belli olmayan. Mutlak âşikâr olmayan. Belirsiz. Gizli.

nekre

• Belirsiz olan.
• Çıban ve yaradan çıkan kan ve irin.
• Garip ve gülünç fıkralar.
• Hoş sohbet ve hazır cevap kimse.
• Gr: Belirtilmemiş isim, neye delâlet ettiği belli olmayan (harf-i tarifsiz) isim.

takva / takvâ

• Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan (yasaklardan, günâhlardan) sakınmak. Harama düşmemek için, şüphelilerden (haram veya helâl olduğu belli olmayan şeylerden) sakınmaya ise verâ denir. Bu bakımdan, haramlardan daha çok sakınma derecesi olan verâ da takvânın mânâsı altına girer.