REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Belirsiz ifadesini içeren 66 kelime bulundu...

adem-i malumiyet / adem-i malûmiyet

  • Bilinmemezlik, belirsizlik.

bel'

  • Yutma. Emme.
  • Belirsiz etme. Ortadan kaldırma.

bely

  • Mahvolmak.
  • Belirsiz olmak.

binaimechul / binâimechûl

  • Öznesi belirsiz fiil.

carin

  • Aşınmış ve eskimiş bez.
  • Belirsiz yol.
  • Yılan yavrusu.

derem

  • Baldır etli olduğundan dolayı topuğun görünmeyip belirsiz olması ve sâir kemiklerin etlilikten belirmeyip örtülmesi.
  • Ağızdan dişlerin dökülüp yerini et bürüyüp belirsiz olması.
  • Davarın yavaş yürüyüp adımlarını birbirine yakın atması.

deres

  • Nişanın belirsiz olması.
  • Kaftanın eskimesi.
  • Evin köhne olması.

düsur

  • Mahvolma. Eseri kalmama. Ortadan kalkma. Nişanı belirsiz olma.
  • Kaftan eskime.
  • Ev köhne olma.

fakd

  • Bulunmamak, bir şeyi kaybetmek. Belirsiz olmak.
  • Talebetmek, istemek.

fıkdan

  • Yokluk.
  • Bir şeyin belirsiz olması. Yitirmek.

fülan / fülân

  • Belirsiz bir şey, filan.

gaful

  • Aldanmak.
  • Terk etmek.
  • Belirsiz ve idraksiz olmak.

gamgama

  • Haykırma. Muharebe edenlerin bağırtısı.
  • Kalb dinlendiğinde işitilen ses.
  • Sözü, belirsiz söylemek.
  • Kalbin bulunduğu yer.

gayb

  • Gizli olan, gözle görülmeyen şey.
  • Belirsiz, bilinmeyen şey.
  • Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz.
  • Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey.
  • Gizli, görünmeyen, belirsiz.

gayr-ı muayyen

  • Belirlenmemiş, belirsiz.

gayr-i muayyen / غير معين

  • Belirsiz.

gufl

  • Belirsiz, işaretsiz.

gumme

  • Tasa, keder.
  • Kırba, tuluk gibi şeylerin derinliği.
  • Belirsiz mühim nesne.

hatt

  • Sınır. Çizgi. Hudud.
  • Yazı. El yazısı.
  • Nâme. Mektup.
  • Gençlerde yeni çıkan bıyık veya sakal.
  • Çizgi gibi uzanan belirsiz hafif yol.
  • Deniz yalısı.
  • Gemilerin hareketteki istikameti.
  • Parmağın onikide biri olan bir ölçü.
  • Ferman, buyruk

hünsa

  • Erkek veya kadın olduğu belirsiz olan.
  • Aynı çiçekte dişi veya erkeklik uzvunun bulunması.

i'cam

  • Harflere, yazıya nokta koymak.
  • İsteğini açıklıkla bildiremeyip, maksadı belirsiz, muğlak söylemek.

ibham / ibhâm / ابهام

  • Mübhem, kapalı bırakmak. Belirsiz olmak. Muayyen olmayan.
  • Edb: Sözün kolayca anlaşılmayacak şekilde kapalı olması, vâzıh olmayışı.
  • Baş parmak.
  • Belirsizlik. (Arapça)

ibhamat / ibhâmât / ابهامات

  • Belirsizlikler. (Arapça)

ifrah

  • Belirsiz bir şeyi belirtme.
  • şübhe ve tereddütü giderme.
  • (Kuş) yavrulama.
  • (Tohum) yeşerme.

intımas

  • Kaybolma, belirsiz olma.

istibham

  • Karışık ve belirsiz olma.
  • Ses çıkarmama, susma.

istizah

  • Belirsiz ve mübhem bir şey hakkında açık söylenmesini istemek. İzah istemek.
  • Gensoru. Bir mes'ele hakkında mebuslar tarafından başbakana veya bakanlardan birine açılan ve sonunda soruşturma yapılması istenilen sual.

kamin / kâmin

  • Saklı. Gizli. Belirsiz. Pusuda duran.

kamine / kâmine

  • Gizli, belirsiz olan.

karz-ı hasen

  • Ödünç verme, çarşıda benzeri bulunan herşeyi, belirsiz bir zaman sonra, aynısı geri verilmek üzere verme.

kemin

  • (Çoğulu: Kemâin) Pusuya saklanmış adam.
  • Pusu.
  • Belirsiz. Gizli yer.

kemnam

  • Adı sanı belirsiz. Namsız, şöhretsiz. (Farsça)

kıyas-ı hafi

  • Gizli, belirsiz kıyam.

kuyud ve hey'at / kuyud ve hey'ât

  • Bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.

kuyudat / kuyûdât

  • Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.

kuyudat-ı kelam / kuyûdât-ı kelâm

  • Sözün kayıtları; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.

lefaz

  • Dinleyenin anlayamadığı belirsiz sesler.

mash

  • Sâbit olma.
  • Mahvolup belirsiz olmak.
  • Kısa olmak.

meçhuliyet

  • Belirsizlik, bilinmezlik.

menkur / menkûr

  • Bilinmeyen; belirsiz.

muallak / muallâk

  • Belirsiz

mübhem / مبهم / مُبْهَمْ

  • İyice belli olmayan. Mutlak âşikâr olmayan. Belirsiz. Gizli.
  • Kapalı, belirsiz.
  • Belirsiz.
  • Belirsiz. (Arapça)
  • Belirsiz.

mübhemat

  • Belirsiz olan şeyler, mübhem olan şeyler.

mübhemiyet

  • Belirsizlik, anlaşılmazlık.

muntamıs

  • Belirsiz olan. İntımâs eden.

müphem / مبهم

  • Kapalı, örtülü, belirsiz.
  • Belirsiz, belli belirsiz. (Arapça)

na-berca

  • (Nâ-bedid) Belirsiz, görünmez olan.

na-peyda

  • Görünmeyen, açıkta değil, belirsiz. (Farsça)

nekare / nekâre

  • Güçlük, zorluk.
  • Belirsizlik.

nekire

  • (Çoğulu: Nekerât) Belirsiz.

nekre

  • Belirsiz olan.
  • Çıban ve yaradan çıkan kan ve irin.
  • Garip ve gülünç fıkralar.
  • Hoş sohbet ve hazır cevap kimse.
  • Gr: Belirtilmemiş isim, neye delâlet ettiği belli olmayan (harf-i tarifsiz) isim.
  • Gr. başına "el" takısı almamış, mânâsı kapalı, belirsiz isim.
  • Belirsiz olan, harfi tarifsiz kelime.
  • Belirsiz.

ödünç vermek

  • Çarşıda misli yâni benzeri bulunan her şeyi, belirsiz bir zaman sonra, misli geri verilmek üzere verme.

revm

  • Maksad. Taleb, istek.
  • Tevcidde: Sükûndan ayırd edilmeyecek derecede olan belirsiz hareke.

siga-yı meçhul

  • Gr. belirsizlik kipi; öznenin zikredilmediği fiil kalıbı; meselâ "denildi" fiilinde, kimin dediği belli değildir.

tams

  • Yok etme, belirsiz kılma.
  • Eskimek.
  • Mahvolmak.

tamsetmek

  • Belirsiz kılma, silme.

tebehhüm

  • Şüpheli ve belirsiz olma.

temyiz

  • Bir şeyi diğerinden seçip tarif etmek, ayırmak. Seçmek. İyiyi kötüden ayırmak.
  • Yargıtay.
  • Gr: Belirsiz olan kelime ve sayıları belirli hale koymak. Meselâ: "İşrune dirhemen" (yirmi dirhem) ve "Retle zeyten" (Bir retl zeytin yağı) tâbirlerinde "dirhemen" ve "zeyten" gibi.
  • <

tenkir / tenkîr

  • Tanınmayacak bir hale koymak.
  • Gr: Bir ismi harf-i tarifsiz kullanarak belirsiz yapmak. Gayr-i muayyen veya gayr-i mahdut kılmak.
  • Belirsizleme, yadırgama.
  • Gr. belirsiz kılma; bir kelimeyi nekre yapıp mânâyı kapalı, belirsiz yapma.

tenvin-i tenkir

  • Gr. nekre tenvini; kelime sonlarına gelerek o kelimeye kapalılık ve belirsizlik mânâsı veren iki üstün (en), iki esre (in) ve iki ötre (ün) işareti.
  • Kelimenin belirsizliğine işaret olan tenvin işareti. Harf-i tarifsiz kelime tenvin kabul ettiğinden yani, nekre olduğundan tenvinli olan harfin durumu.

tenvin-i tenkiri / tenvin-i tenkirî

  • Kelimenin belirsizliğini gösteren tenvin işareti; harf-i tarifsiz ("el" takısız) olduğu için tenvinli olan ve nekra denen kelime.

teverri

  • Gizlenmek.
  • Belirsiz etmek.

töhmet

  • Birisine isnad edilen, fakat kat'iyyetle işleyip işlemediği belirsiz olan suç, kabahat.
  • İtham altında olma.

vehim

  • Belirsiz korku, kuruntu.

vehm

  • (Vehim) Mübhem ve mânasız korku.
  • Belirsiz fikir ve düşünce.
  • Cüz'i mânaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvveti.

zalifen

  • Birisinin izine uyup gitmek.
  • İzini gizlemek, belirsiz etmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın