REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Beka ifadesini içeren 74 kelime bulundu...

ab-ı hayat

  • Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer.
  • Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söyle

abeket

  • (Çoğulu: Abekât) Tâne, az şey.
  • Tuluk içinde kalan yağ bakiyyesi.
  • Ekmek parçası.
  • Yılan başı dedikleri ufacık akça boncuk.

amur

  • (Çoğulu: Âmar) Bekâ mânâsına. Ömür. Her kişinin hayât müddeti.

anis

  • Şişman ve iri deve.
  • İhtiyar bekâr.
  • İhtiyar kız.

ayet-el kürsi / âyet-el kürsî

  • Kur'ân-ı kerîmde Bekara sûresinin, fazîletiyle bilinen 255. âyet-i kerîmesi.

azab / عزب

  • Bekar. (Arapça)

azeb

  • Bekâr. Mücerred. Evlenmemiş. Zevcesi olmayan.

beka / bekâ

  • Allahü teâlânın sıfatlarından. Allahü teâlânın varlığının sonsuz olması, hiç yok olmaması.
  • Bekâ-billah.

bekam / bekâm / بكام

  • Muradına ermiş. (Farsça)
  • Bekâm olmak: Muradına ermek. (Farsça)

bi-beka / bî-beka

  • Bekasız, devamsız.

bi-kar / bî-kâr

  • Kârsız, işsiz kimse. Bekâr kişi. (Bekârlık, bikârların kârıdır. İşârât) (Farsça)

bikar / bîkâr / بيكار

  • İşsiz. (Farsça)
  • Bekar. (Farsça)

bikr

  • (Bikir) Bozulmamış. Temiz.
  • Bekâr. El sürülmemiş.
  • Her şeyin evveli.
  • Eşi benzeri görülmemiş, misli sebkat etmemiş her amel ve vaziyet.
  • Dokunulmamış, bekâret, bâ-kire.

bilal-i habeşi / bilal-i habeşî

  • Resûl-i Ekrem'in (A.S.M.) müezzini idi. Sesi çok güzeldi. Ezan okurken çokları ağlardı. Kölelikten Hz. Ebu Bekir-i Sıddîk (R.A.) satın alıp azâd etmişti. Her gazada hazır bulunmuştu. (Hi: 20) de dâr-ı bekaya göçtü. (R.A.)

cem'ul-cem'

  • Tasavvufta bir makâmın adı. Sahv (uyanıklık) makâmı. Bekâ makâmı da denir.

cem-ül cem

  • Gr: Bir defa cemi'olan kelimenin tekrar bir defa daha cemi olması. (Evliya; Evliyalar gibi.)
  • Tas: Vahdet-i vücuda dalmak. Bekabillah, Cenab-ı Hak'ta fâni olmak.

daim-i baki / dâim-i bâkî

  • Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden, dilediği varlığa da bekà veren, onları sonsuz ve kalıcı yapan Allah.

dar-ül karar / dâr-ül karar

  • Kararlı surette kalınan, kıyametten sonraki yer. Cennet. Dâr-ül Beka.

duhtere

  • Bekârlık, kızlık. (Farsça)

duhteri / duhterî

  • Kızlık, bekârlık. (Farsça)

ebkar / ebkâr

  • (Tekili: Bikr) Bekârlar.
  • Mc: Evvelce kimsenin söylemediği sözler.

ebu hüreyre

  • Peygamberimize (A.S.M.) bütün gücüyle hizmette bulunmuş ve İ'lâ-yı kelimetullâh yolunda Peygamber (A.S.M.) ile bütün muharebelere iştirak etmiş, 5374 aded Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicri 75 yılında, Medine-i Münevvere'de, 78 yaşında iken dâr-ı bekaya irtihâl etmiştir. (R.A.)

eramil

  • (Tekili: Ermele) Bekârlar. Dul kadınlar. Kocaları ölmüş veya boşanmış kadınlar.

eyama

  • (Tekili: Eyyim) Bekârlar, evli olmayanlar.

eyyim

  • Bekâr, dul. Eyyim; gerek bikir, gerek seyyib olsun zevci olmayan kadına ve zevcesi olmıyan erkeğe denir ki, buna bekâr denir. Bundan başka eyyim; hür kadına ve bir kimsenin kızı, hemşiresi, teyzesi gibi yakın hısmına da ıtlak edilir.

fatımat-üz zehra

  • Hz. Resul-i Ekremin (A.S.M.), Hz. Hatice'den doğma kızı. Hicretten 18 yıl önce doğmuş, Hz. Ali ile evlenmiş ve Hz. Hasan ve Hüseyin'in vâlideleri olmuştur. Peygamberimizden (A.S.M.) 6 ay sonra dâr-ı bekaya göçmüştür. (Radıyallahü anha)

felah / felâh

  • Selâmet. Saadet. Kurtuluş. Hayır ve ni'metlerde refah, rahatta dâim olmak. Fevz ve zafer. Necat ve beka.
  • Sahur yemeği.
  • Şakketmek.

fena

  • Yok olma, yokluk. "Beka"nın zıddı. (Tasavvufta maddî varlıktan sıyrılıp hakka ulaşma).
  • İyi olmayan, kötü.
  • (Beka'nın zıddı) Yokluk. Yok olma.
  • Geçici dünya.
  • Geçip gitme.
  • Tas: Kendi varlığından geçmek.
  • Kötü.
  • Devamlı olmayan.
  • Çok kocamış olmak.

haid

  • Pişman, nedamet eden, tövbekâr, nâdim.

hali / halî

  • Gamsız, kedersiz, gailesiz, dertsiz.
  • Evlenmemiş erkek, bekâr adam.

haliyyat

  • (Tekili: Haliye) Bekâr kadınlar, evlenmemiş kızlar.

haliyye

  • Bağından boşanmış deve.
  • Yabancı bir yavru emziren deve.
  • Büyük gemi.
  • Arı kovanı.
  • Ahlâktan kinâyedir.
  • (Çoğulu: Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız.

humud / humûd

  • Durgunluk, uyuşukluk; bir mâni olmadığı halde bekârlığı istemek. Şehvet ve iffetin azlığı.

hüzeyfe

  • Ensar-ı Kiramdandır. Hüzeyfe-i Yemanî de denir. Hz. Muhammmed (A.S.M.) ona münafıkları bildirdiğinden dolayı, Hz. Ömer (R.A.) onunla istişare eder ve Onun, namazını kılmadığı kimselerin namazında bulunmazdı. Çok takvalı ve istiğna sâhibi bir zat idi. İran'ın fethinde bulundu. (Hi: 35) de Dâr-ı Beka'

ibka / ibkâ

  • "Bekâ"dan: Devamlı kılmak.

inhitak

  • Bozulma, yırtılma.
  • Bekârlığın bozulması. Kızlığı bozulma.

inna lillah ve inna ileyhi raci'un / innâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn

  • Belâ ve musîbet gelince veya kötü bir haber duyunca okunan, Bekara sûresinin; "Biz Allahü teâlânın kullarıyız (vefât ettikten sonra diriltilip yine) O'na döneceğiz" meâlindeki yüz elli altıncı âyet-i kerîmesi.

irtihal-i dar-ı beka / irtihal-i dâr-ı bekâ

  • Dâr-ı bekaya göçme. Ölme.

ism-i a'zam

  • En büyük isim. Allahü teâlânın bütün sıfatlarını kendinde toplayan ism-i şerîfi. Hadîs-i şerîfte İsm-i A'zamın Bekara ve Âl-i İmrân sûrelerinde olduğu bildirilmiştir. Bâzı âlimler, İsm-i A'zamın "Allahu lâ ilâhe illâ huvel hayy-ul-kayyûm" bâzıları "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimî

istirca' / istircâ'

  • Belâ ve musîbet zamânında veya kötü bir haber duyunca "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci'ûn (Muhakkak ki Allahü teâlânın kullarıyız, vefât ettikten sonra diriltilme ve neşr ile yine O'na döneceğiz) (Bekara sûresi: 156) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuya rak Allahü teâlâya sığınmak.

la kayyume illallah / lâ kayyûme illâllah

  • Allahtan başka varlıkları ayakta tutan ve onlara bekâ veren yoktur.

maye-i bekà / mâye-i bekà

  • Bekà mayası; bekàyı ve süreklilği sağlayan maya.

mücerred / مجرد

  • (Çoğulu: Mücerredât) Yalnız, tek.
  • Hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına.
  • Çıplak, soyulmuş.
  • Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr.
  • Edb: Kur'ân yazısında noktasız harflerle yazılı mensur veya manzume. Bu şekil yazıya mahzuf veya mühmel de denir.
  • Bekar. (Arapça)
  • Soyut. (Arapça)

mücerred kalma

  • Evlenmeme, bekâr kalma.

mücerret

  • Bekâr.

müstebki / müstebkî

  • (Beka. dan) Bâki olmasını isteyen.

müteazzib

  • Bekâr kalan, evlenmeyen.

müteazzibane / müteazzibâne

  • Bekâr kalana evlenmeyene yakışır surette. (Farsça)

müteazzibin / müteazzibîn

  • (Tekili: Müteazzib) Evlenmeyenler, bekâr kimseler.

mütecerrid

  • (Mücerred. den) Tek kalmış, tek başına olan.
  • Soyunan, tecerrüd eden, çıplak olan.
  • Bekâr. Evli olmıyan.
  • Tas: Dünya işlerinden vazgeçip Allah'a bağlanan.

nur-u baki / nur-u bâkî

  • Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekâ veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Allah'ın nuru.

rahib / râhib

  • Hiç evlenmeyen, bekâr ve yalnız yaşayan, yalnız ibâdetle meşgûl olan ve kilisede vazîfeli olan hıristiyan din adamı.

rahibe / râhibe

  • Kadın râhib. Hiç evlenmeyen, yalnız ve bekâr olarak yaşayan, kilisede ibâdetle meşgûl olan görevli kadın.

rızk

  • Yiyip içecek şey. Maddi mânevi ihtiyaca lâzım nimet. Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet.

ruhban / ruhbân

  • Evlenmeden bekâr yaşamayı tercih eden, dünyâdan yüz çevirip, insanlardan uzak yaşayan kimseler, râhibler. Hıristiyanlıkta sâdece ibâdetle meşgûl olan din adamları sınıfına verilen ad. Hıristiyan din adamları evlenmedikleri ve insanlardan uzak yaşadık ları için bu ad verilmiştir.

sahv

  • Uyanıklık, aklı başında, şuuru yerinde olma hâli, sekr hâlinin zıddı. Tasavvufta kendini kaybetme hâlinden kurtulup, ayılma hâli. Fenâdan sonraki bekâ hâli.

serabistan

  • Serap yeri. (Fâni, bekasız dünyadan kinayedir.) (Farsça)

sıfat-ı selbiye / sıfât-ı selbiye

  • Cenab-ı Hakk'ın vahdaniyet, kıdem, beka, kıyam-ı binefsihi, muhalefetün-lilhavâdis gibi sıfatlarıdır. Mânalarında nefiy olduğu için "Selbî" denir. Meselâ: Vahdaniyet, çokluğun; kıdem, fâniliğin nefyi olduğu gibi.

sinan-i ümmi

  • (Vefatı: Hi: 1075) Halveti Tarikatı Yiğitbaşı kolu ileri gelenlerinden olup Kutb-ül Meâni adında Türkçe mensur bir eseri ile matbu ve müretteb bir divanı vardır. Muhammed Sinan-ı Ümmi, Konya vilâyeti dahilinde Elmalı'dan olup orada dâr-ı bekaya hicret etmiştir. (R. Aleyh) (Osmanlı Müellifleri sh: 18

siyabe

  • Kızlığın bozulması, bekâretin zâil olması.

suffe

  • Peygamberimizin mescidine bitişik yer, bekâr sahabelerin kaldığı mekân.

sure / sûre

  • Kur'ân-ı kerîmin en az üç âyetten meydana gelen bölümlerinden her biri. Çokluk şekli süverdir. Kur'ân-ı kerîmde 114 sûre olup, bâzı sûrelerin birkaç ismi vardır. Bekara sûresinden Berâe sûresine kadar olan yedi sûreye es-Seb'ut-tıvâl (uzun sûreler), Fâtiha'ya ve âyetleri yüzden az olan sûrelere mesâ

taazzüb

  • Evlenmeyip bekâr kalmak.

tahiyyat

  • Selâmlar. Duâlar. Manevî hayat hediyeleri. Tezahürat-ı hayatiye.
  • Mâlikiyet, beka ve mülk.

tahiyye

  • Selâmlar, dualar. Hayır duâları.
  • Mülk, beka ve devamlılık.
  • Namazın iki ve dört rek'atı sonunda okunan Ettahiyyat duası.
  • Selâm verme ve hayır dua etme.
  • Mülk ve mâlikiyet.
  • Selâmlar, dualar, hayır duaları, mülk, beka ve devamlılık, namazın iki ve dört rekâtı sonunda okunan Ettahiyyat duası.

taib / tâib / تائب

  • Tövbekâr, tövbe eden. (Arapça)

tecerrüd / تجرد

  • Bekarlık. (Arapça)
  • Çıplaklık. (Arapça)
  • Soyutlanma. (Arapça)
  • Tecerrüd etmek: (Arapça)
  • Çıplak kalmak. (Arapça)
  • Soyutlanmak. (Arapça)

teebbüd

  • Ürküp çekinme.
  • Evlenmeme, bekâr kalma.

uzube

  • (Uzbe) Bekârlık. Erginlik hâleti varken tecerrüd halinde kalmak. Evlenmemek.

uzubet / uzûbet / عزوبت

  • Bekarlık. (Arapça)

uzzab

  • Zevc veya zevcesi olmayan. Bekâr.

zat-ı baki / zât-ı bâkî

  • Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekâ veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Zât; Allah.

zat-ı baki-i hayy-ı kayyum / zât-ı bâki-i hayy-ı kayyûm

  • Varlığının sonu olmayan, hayatı ezelî ve ebedî olan ve bütün varlıkların ayakta durmaları, devam ve bekàları Kendine bağlı olan Zât; Allah.

zendeka

  • Kâfirlik, dinsizlik. (Zendeka sâhibine zındık denir. Bazılarınca zındık; hem dinsiz, hem emvâl ve ezvacın iştirakine ve dehrin bekasına kail olan kimsedir.)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın