REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Behe ifadesini içeren 29 kelime bulundu...

behem-ber-ameden / behem-ber-âmeden

  • Toplanmak, cem olmak, birikme. (Farsça)
  • Mc: Kızmak, sinirlenmek, asabileşmek, müteessir olmak. ("Behemâmeden" de denir.) (Farsça)

dakika

  • (Çoğulu: Dakaik) Zaman mikyası olarak bir saatin bölündüğü altmış parçadan beheri. Altmış saniyelik zaman.
  • İnce fikir, mülâhaza, nükte.
  • Daire dereceleriyle başka ölçülerde her derecenin bölündüğü parçalar ki bunlar da saniyelere ayrılırlar.

derece

  • (Çoğulu: Derecât) Yukarıya çıkacak basamak.
  • Dairenin bölündüğü dilim. 360 kısmın beheri ki, açıları ölçmeye yarar.
  • Termometrenin bölündüğü kısımların beheri. Mertebe, paye.
  • Miktar, rütbe.

dominyon

  • ing. Büyük Britanya İmparatorluğu'nun, anavatanla aynı hakları olan deniz aşırı parçalarından beherine verilen isim.

havale-i muaccele

  • Huk: Havale konusunun, behemehal ödenmesi lâzım geldiği şekilde yapılan havale.

hem-derd

  • Dert yoldaşı, dert arkadaşı. Aynı dert ve kedere düçar olanların beheri. (Farsça)

hem-dil

  • Fikirleri, düşünceleri aynı olanların her biri. Bir maksad ve istekte bulunanları beheri. (Farsça)

hem-hane

  • Bir evde oturanların beheri. Arkadaş, refik. (Farsça)

hem-paye

  • (Çoğulu: Hempâyegân) Bir pâye ve rütbede olanların beheri. (Farsça)

hem-sabak

  • Ders arkadaşı. Aynı dersi okuyanların beheri. (Farsça)

her-ayine

  • Mutlaka, elbette. Behemehal, zaruri, herhalde. (Farsça)

herem

  • Kocamak, yaşlanmak, ihtiyar olmak.
  • Mısır'da firavunlar zamanından kalmış piramit şeklindeki mezarların beheri.
  • Geo: Mahrutî şekil, piramit.

hısım

  • Soyca ve evlenme neticesinde aralarında bağ bulunanların beheri. Akraba.

huleyme

  • (Çoğulu: Huleymât) Memecik.
  • Ciltte, bilhassa dil üzerinde bulunan küçük kabarcıkların beheri.

isparçene

  • İtl. Halatın üzerine sarılan kendir ve ip.
  • Halatı meydana getiren üç boy bükmenin beheri.

kaburga

  • Göğüs kemiklerinin beheri. Göğüs kemiklerinin bel kemiğine bağlanmak suretiyle meydana getirdikleri şeklin bütünü.
  • Gemi, sandal, kayık gibi deniz nakil vasıtalarının hayvan kaburgasına benzeyen ve omurga üzerine kaldırılan eğri ağaçları.

muhakat

  • Müşabehet eylemek. Bir kimseyi taklid etmek.
  • Birbirine hikâye söylemek.

müşabehe

  • (Bak: MÜŞABEHET)

müşahat

  • Müşabehet. Bir şeye benzemek.

müşarik

  • (Şirket. den) Ortak, şerik. Bir işte birlikte bulunan.
  • Birlikte iş yapanlardan herbiri. Ortakların beheri.

mütekasım

  • (Çoğulu: Mütekasımîn) (Kısm. dan) Paylaşan, bölüşen. Bir şeyi paylaşanların beheri.

mütelahiz

  • (Çoğulu: Mütelahizîn) Gözucu ile bakışanların beheri.

müteşaki

  • Birbirlerine hallerinden şikâyet edenlerin beheri.

rakib

  • (Rekabet. den) Daima görüp kontrol eden, gözeten.
  • Bekçi.
  • Herhangi bir işte birbirinden üstün olmaya çalışanlardan her biri. Rekabet edenlerin beheri.
  • Esma-i Hüsna'dandır.

safha

  • Aynı şey üzerinde görülen değişik hâllerden her biri.
  • Bir şeyin gözle görülen yüzlerinden her biri.
  • Kısım.
  • Bir şeyin düz yüzü.
  • El ayası.
  • Bir hâdisede birbiri ardınca görülen hâllerin beheri.
  • Yazılmış ve yazılabilir sahife.

şebe

  • Bakırla çinko madeninden yapılan pirinç.
  • Benzeme, müşabehet.

teşebbüh

  • Benzemek, müşâbehet etmek. Zorla benzemeğe çalışmak.

teştir

  • Edb: Bir gazeli teşkil eden beyitlerin beher mısraı arasına ikişer mısra ilâve etmek.

übhet

  • (Bak: Übbehet)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın