Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Bedi
ifadesini içeren
206
kelime bulundu...
ab-ı hayat / âb-ı hayat
Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer.
Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söyle
Hayat suyu, içene ebedî hayat veren efsanevî su.
abd
Kul, köle, Allah'ın kulu. Mahluk, insan. Hizmetçi. (Hür'ün zıddı). "Abd kelimesi Allah'ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir. Abdullah (Allah'ın kulu). Abdulbâki (Ebedi olan Allah'ın kulu) gibi. Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar."
ademabad / ademabâd
Ebediyyen yok olma.
agrafi
yun. Yazma kabiliyetinin kaybedilmesi.
ahiret / âhiret
Öteki dünya; öldükten sonraki ebedî hayat.
İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayat. Âhirete îmân, inanılması lâzım olan altı esastan beşincisidir.
Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama
akl-ı mead / akl-ı meâd
Ebedî rahata kavuşmak, Cennet'te ebedî kalmak ve Cehennem azâbından kurtulmak için hâlini ıslâh etmeyi, düzeltmeyi düşünen, uzak görüşlü, dünyâya değil, âhirete değer veren akıl.
aleksi
yun.Tıb: Okuma kabiliyetinin kaybedilmesi.
alim / alîm
Bilen. İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 126 kerre zikredilir.)
amal-i sermedi / âmâl-i sermedî
Sermediyete âit arzu ve emeller. Cennete, ebediyyete dâir dilek ve temenniler.
aramgah-ı ebedi / ârâmgâh-ı ebedî
Ebedi olarak dinlenilecek yer, sonsuz olarak istirahat edilen yer, mezar.
arzu-yu beka
Ebedilik arzusu.
asar-ı matbua / âsâr-ı matbua
Tabedilmiş basılmış olan eserler.
ashab-ı bedir / ashâb-ı bedir
Hz. Peygamber (a.s.m.) ile Bedir muharebesinde bulunan sahâbiler.
Hz. Peygamber (A.S.M.) ile Bedir muharebesinde bulunan sahâbeler (R.A.)
ashab-ı kalib / ashâb-ı kalib
Bedirde öldürülüp kuyuya atılmış olan müşrikler.
aşikar / aşikâr
Belli, meydanda, açık. Bedihi.
(Farsça)
ateş-gede
Mecûsilerin tapındıkları yer. Mecusi mabedi.
(Farsça)
ateşgede / âteşgede
Ateşe tapanların mabedi.
azhar
En zâhir. En açık. Besbelli. Bedihi olan, rûşen.
Bir ibârenin en açık ve kat'i olan mânası.
baki / bâki / bâkî
Ebedî, dâimî. Sonu gelmez. Ölmez.
Sonsuz.
Cenab-ı Hak.
Artan. Geri kalan.
Bundan başka.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Devamlı, ebedî, sonsuz. Varlığının sonu olmayan.
bakiyane / bâkiyâne
Bâki olana yakışır surette. Ebediyyete yakışır şekilde. Sonsuzca.
(Farsça)
bakiyat-ı salihat / bâkiyat-ı salihat
Ebedî âlemde sevap olarak bâki kalan kutsal sözler, dine uygun iyi ve yararlı işler.
bakva
Bâkilik, ebedilik, sonsuzluk.
beda'-beda'at / bedâ'-beda'at
Güzellik, yenilik, bediilik.
bedahat
(Tekili: Bedihî) Delil ve isbata ihtiyacı olmayan şekilde âşikâr olan şeyler.
bedayi'
(Tekili: Bedi'-Bedia) Yeni ihdâs olunmuş, görülmedik şeyler. Bedi'alar.
bedi'
(Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan.
Garib. Acib.
Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan.
Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan.
Beğenilen.
Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan.
Edb: Sözün
bedi-i pür-maani / bedi-i pür-maânî
Çok mânâları bulunup bedi' olan. Çok mânaların bedi' ve güzel oluşu.
bedihiyyat
(Tekili: Bedihî) Delil ve isbatına lüzum olmayan sarih ve açık şeyler.
bedii / bedîî
Bedi' ve güzel olan. Ebedî ve güzel olan. İlahî ve güzel eserlere müteallik bulunan.
bedir muharebesi
Bedir Savaşı; Peygamberimizin (a.s.m.) Medine'ye hicretinden sonra, 624 tarihinde Mekkeli müşriklerle yapılan ve Müslümanların galibiyetiyle sonuçlanan savaş.
bediüzzaman
Zamanın bedi'i olan. Zamanında kendisi gibi görülmedik olan. Kimseye benzemiyen ve zamanın garib ve acibi bulunan.
bedr
(Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer ismi.
Bir şeyin tamam olması.
Sibâk ve sür'ât etmek.
Bir işin ansızın zâhir olması.
Tam ve münasib olan âzâ.
Dolu şey.
İyi hizmet ede
Bedir, dolunay.
bedr muharebesi
Bedir, Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer olup; Hz. Peygamber Efendimizin hicretinin ikinci senesi orada Kureyşîlere karşı kazandıkları muzafferiyetle meşhurdur. Bedir, bir ovanın kenarında olup Mescid-ül Gamame isminde bir câmi ve Bedir muharebesinde şehid olan sahabelerden 1
bedr-bedir
Dolunay, ayın ondördü.
Mekke ile Medine arasında bulunan Bedir gazasının yapıldığı yer.
beka
Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma.
İlm-i Kelâm'da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır.
Bâki olmak. Ebedîlik.
Devam, sebat, evvelki hal üzere kalmak, ölmezlik, ebedilik.
belagat / belâgat
Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek.
Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır. Bu gün Edebiyat denilen bilgiye,
bi'a / bî'a
Hıristiyanların mâbedi, tapınak, kilise.
bi-hasıl / bî-hasıl
Ebedî, sonsuz, nihayetsiz, bâki.
(Farsça)
Verimsiz, faydasız.
(Farsça)
bi-nihaye / bî-nihaye
Sonsuz, nihayetsiz, ebedi, bâki, tükenmez.
(Farsça)
büdela / büdelâ
Bedeller. Ricâlü'l-Gayb denilen Allahü teâlânın insanlardan gizlediği evliyâ zâtlar. Bedîl'in çokluk şeklidir. Ebdâl de denir.
bukya
Sonsuzluk, bâkilik, ebedilik.
büreyde bin el-husayb el-eslemi / büreyde bin el-husayb el-eslemî
Horasan diyarında en son hicri 62 veya 63 yılında vefat eden sahabedir. (R.A.). Müslümanların ilk sancaktarıdır. 177 Hadis-i Şerif nakletmiştir. 14 tanesi Buharî ve Müslim'de mezkûrdur.
calib
Çekici. Celbedici. Kendi tarafına çekip getirici olan.
cami
İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina.
Cem'edici, toplayıcı, içine alan.
Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan.
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir.
Ehl-
cavid / câvid / جاود
Kalıcı, sonsuz, ebedi.
(Farsça)
cavidan / câvidân / جاودان
Kalıcı, sonsuz, ebedi.
(Farsça)
cavidane / câvidâne
Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik.
(Farsça)
cazibe-i mutlaka / câzibe-i mutlaka
Mutlak çekici kuvvet.
Yegane çekici kuvvet.
Geçici güzelliğin zıddı olan ebedî güzellik.
cebr-i mafat / cebr-i mâfat
Kaybedilen bir şeyin yerine başka bir şey bularak, onunla avunma.
celb-i menafi / celb-i menâfi
Menfaatlerin celbedilmesi; yarar sağlama, çıkar elde etme.
celb-i menfaat
Menfaat celbedici, çekici, fayda sağlayıcı.
celcelutiye
Peygamberimizin Resul-i Ekremin (A.S.M.) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz. Ali (R.A.) tarafından te'lif edilen Süryânice bir kasidedir. Esas mânası; bedi' demektir.
cemel vak'ası
Müslümanlar arasında vuku bulan elem verici ilk muharebedir. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Zevcesi Hz. Aişe (R.A.) ile Aşere-i Mübeşşereden Talha ve Zübeyr'in (R.A.) Hz. Ali'ye (R.A.) karşı kıyamlarından doğmuştur. Bu harpte Hz. Aişe ile Talha ve Zübeyr'in maiyetinde otuzbin; ve Hz. Ali'nin refakat
cennet
Allah'a (C.C.) inanan ve O'na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet'e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur'ana bir hizb-ül Kur'ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mes
cezb-i rahmani / cezb-i rahmânî
Allah tarafından cezbedilme.
dehr
Zaman, çok uzun zaman, ebedi.
Bin yıllık zaman.
Dünya.
dehriye
Devre ait. Zamana dair ve müteallik.
Âlemin ezelî ve ebedîliğini iddia edip âhirete inanmıyan münkir ve imansız bir fırka.
dil-keş
Gönlü çeken, kalbi cezbedici.
(Farsça)
dolunay
t. Ayın yuvarlağına karşı gelen yarım küre yüzeyinin tamamıyla aydınlık görünmesi hâli. Ayın 14 veya 15 nci günleri.
Bedir.
ebbed-allah
(Allah ebedî, dâim eylesin!) mânasına bir dua.
ebced hesabı
Ebced harf tertibinde görüldüğü gibi, Kur'ân-ı Kerim daha nâzil olmadan harflere rakam değeri verilerek tarih yazılır ve hâdiseler kaydedilirdi. Bundan böyle Arab, Fars ve Türk Ebediyatında hâdiselerin tarihleri Ebced hesâbı ile yazılırdı. Birçok muharebe, zafer, büyüklerin doğum ve ölümü, yüksek me
ebda / ebdâ
En güzel, en bedi.
ebda'
(Bedi'. den) En bedi. Ziyade bedi' ve güzel. Daha çok dikkati çeken.
ebdal
(Tekili: Bedil veya Bedel) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir.
ebed
Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak.
ebed-şümul / ebed-şümûl
Ebedî içine alan.
ebed-ül abidin / ebed-ül âbidîn
Ebediyyen, sonsuz olarak.
ebed-ül-abad / ebed-ül-âbâd
Tükenmez, ebedî hayat. Sonsuzluk.
Cennet.
ebeda / ebedâ
Ebedî olarak, ebediyyen.
ebedi / ebedî
Sonsuza ve ebediyete âit. Ebediyete dâir ve müteallik.
ebediyyen
Ebedî olarak, ilel-ebed.
Hiç bir vakit, hiç bir zaman.
ebu cehl
"Cehalet babası" demek olan bu kelime, Hazret-i Resul-i Ekrem (A.S.M.) zamanında, mu'cizeleri ve çok delilleri ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ı gördüğü halde iman etmeyen din düşmanı puta tapan gururlu bir müşrikin lâkabıdır. Bedir Gazasında öldürüldü.
ebu iyaz seleme bin amr bin el ekva / ebu iyaz seleme bin amr bin el ekvâ
Biat-ı Rıdvanda hazır bulunan, gayet cesur, nişancı, hamiyetperver bir sahabedir. 77 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Hicrî 74 tarihinde, 80 yaşında iken Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (R.A.)
ehl-i ebed
Ebedî olanlar, ebedîler.
el-bedi' / el-bedî'
(Bak. BEDÎ')
enes ibn-i malik
Ensardan ve Ashâb-ı Kiram'ın fakihlerindendir. Hicretin ibtidasından itibaren on sene Resul-i Ekrem Efendimizin (A.S.M.) hizmetinde bulunmakla şeref kazanmıştır.Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) 2630 Hadis-i Şerif rivâyet etmiştir. 100 yaşına kadar yaşamış, hicri 92 veya 94 senelerinde Basra'da ebedî hayat
enteresan
Alâka çekici, dikkate lâyık, nazarı celbedici. Câlib-i dikkat.
(Fransızca)
errahim
En merhametli, büyük nimetler veren, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükâfatlandıran Allah (C.C.)
eshab-ı bedr / eshâb-ı bedr
İslâm târihinin ilk ve en önemli muhârebesi olan Bedr savaşında Peygamber efendimiz ile birlikte Mekkeli müşriklere (puta tapanlara) karşı harbedip kıyâmete kadar unutulmayacak şanlı bir zafer kazanan üç yüz on üç kahraman mücâhid.
fenn-i bedi'
(Bak: İlm-i bedi')
firak-ı ebedi / firâk-ı ebedî / فِرَاقِ اَبَدِي
Ebedi ayrılık.
füsun
Şaşırtıcı, hayret verici ve kendine cezbedici bir güzellik.
(Farsça)
Büyü.
(Farsça)
füsunkar / füsunkâr
Büyüleyici. Cezb ve celbedici. Hayranlık verici.
(Farsça)
füsunperver
Büyüleyici, hayranlık verici, cezbedici, celbedici.
(Farsça)
gabr
Bâki olmak, ebedi olmak.
Memede kalan süt bakiyyesi.
gasb-ı emval
Malların gasbedilmesi, zorla alınması.
gasıb-ül gasıb
Gasbedilmiş malı gasıbdan gasbeden.
gazve-i bedir
Bedir Savaşı.
Bedir Gazvesi. Bedir Muharebesi.
gazve-i meşhure-i bedir
Meşhur Bedir Savaşı.
hab-ı cavid / hâb-ı câvid
Ebedî uyku, ölüm.
halid / hâlid / خالد
(Hulud. dan) Sonsuz, ebedi. Daimi.
Sonsuz, ebedî.
(Arapça)
halık-ı lemyezel / hâlık-ı lemyezel
Ezelî, ebedî olan ve her şeyi yaratan Allah.
havariyyun
Hz. İsa'nın (A.S.) yardımcı ve sahabeleri olan 12 kişinin hepsine birden verilen isim. Bunlar: İsa'nın (A.S.) Petrus adını verdiği Yunus'un oğlu Simun, kardeşi Andreas, Yakub, Zebedi'nin oğlu Yuhanna, Filipus ve Bartholomaeus, Matta ve Tomas, Alte'nin oğlu Küçük Yakub, Gayur Simdeu, Yakub'un oğlu Ya
havra
Yahudi mâbedi, sinagog.
Mc: Pek gürültülü yer.
Yahûdî mâbedi, sinagog.
hayat / hayât
Diri olmak, dirilik.
Allahü teâlâ hakkında bilmemiz vâcib olan sıfât-ı subûtiyye'den biri. Allahü teâlânın diri olması.
Bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçen zaman.
Bir insanın ölümünden sonra başlayan ebedî (sonsuz) hayat.
hayat-ı cavidan / hayat-ı câvidân
Ebedî, sonsuz hayat.
hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviye
Ebedî hayat , dinî hayat ve âhiret hayatı.
hayy
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Dâimâ hayât sâhibi ve diri olan, hep var, varlığı ezelî ve ebedî (sonsuz) olan.
hayye-alel-felah
Felaha gelin. Toplanın hayır ve ni'metlere, ebedi selâmete... Allah huzuruna gel. Refah ve itmi'nana mucib olacak namaza yetiş.
hicran-ı ebedi / hicrân-ı ebedî
Ebedî hicran, sonsuz ayrılık acısı.
hitab-ı teşrifiye / hitab-ı teşrifîye
Şereflendiren hitap; Allah'ın "ebedî kalmak üzere Cennete girin" şeklinde şereflendiren hitabı.
huld
Ebedilik. Sonu olmayan. Sonu olmamak.
Sonu olmayan.
Ebedî devamlı.
huld azabı
Ahiratteki ebedî azab.
hulud / hulûd
Ebedilik. Devam üzere olmak. Bir şey aslî hâleti üzere dâim olmak.
Ebedîlik, ölmezlik.
hurmet-i müsahere / hurmet-i müsâhere
Erkeğin herhangi bir kadın ile zinâ etmesi veya herhangi bir yerine unutarak ve yanılarak da olsa şehvetle (lezzet alarak) dokunması hâlinde, o kadının neseb (soy) ile ve süt ile olan anası ve kızları ile; kadının da o erkeğin oğlu ve babası ile evle nmesinin ebedî, sonsuz olarak haram, yasak olması
huruf-u kameriye
Gr: Arapçada kelimenin başında harf-i tarif olduğu vakit, harf-i tarifin lâmı okunan harfler. Meselâ: El-Kamer, El-İnsân, El-Bedi' kelimelerinde olduğu gibi. Burada kelime başında "kaf, elif, bâ" harfleri kameriyeden olduğu için aynen okunuyor. (Bunlar: Elif, bâ, cim, hı, hâ, ayın, gayn, fe, kaf, ke
iade-i itibar
Ticarette iflâstan kurtulma.
Kaybedilen itibarı tekrar kazanma. Şerefini kurtarma.
ibda-ı san'at
Benzeri olmayan mükemmellikte san'at eseri. İbda' yapabilene mübdi', eserlerine bedi'a denir.
idam-ı ebedi / idâm-ı ebedî
Dirilmemek üzere yok oluş; âhiret inancı olmadığı için ölümü ebedî yokluğa gitmek olarak görme.
ıhlad
Meyletmek, yönelmek, eğilmek.
Sonsuzlaştırmak, ebedi kılmak.
Geç ihtiyarlamak.
ilm-i bedi'
İlm-i beyânın üç bölümünden üçüncü bölümüdür ki, bediiyat da denir. Muktezâ-yı hâle uygun bir kelâmın lâfız ve mânâ bakımından daha da güzelleştirilmesinin kaidelerinden bahseder. Bu kaidelere Edebî San'atlar da denir.Her şeyin güzellik cihetlerinden bilhassa Arabi terkiblerden bahseder, kelâmın güz
incilab / incilâb
Celbedilme. Çekilme. Sürülüp götürülme.
Celbedilme, çekilme.
incizab / incizâb
Cezbedilme, çekilme.
Cezbedilme, çekilme.
Cezbedilme, çekilme.
incizabat / incizâbât
Cezbedilmeler, çekilmeler.
Cezbedilmeler, çekicilikler.
istibda'
Bedi' ve güzel bulma.
ka'be / kâ'be
(Kâbe) Dünyanın en kudsi ma'bedi. Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik. Bütün mü'minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kâbe denir. Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir. İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur. Burası İbrahim Aleyhissel
kahhar / kahhâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Düşmanlarından, cebbâr (kibirli, zorba, zâlim), inâdcı, nîmetlere nânkörlük edenleri öldürüp, onları zelîl (aşağı, hakîr) etmekle dünyâda kahreden, âhirette düşmanları olan kâfirlere ebedî; îmâ nlı ölen mü'minlere, af ve mağfiret etmezse (bağı
karih
(Çoğulu: Kuruh-Kavârih) Kesbedici, kazanan.
Dişleri tam olan davar.
kayyumiyet
Kendiliğinden eze-lî ve ebedî olarak var olmak.
Allah'ın ezelî ve ebedî oluşu, dâimî mevcudiyeti, bâkiliği.
kaziye-i bedihiyye
Man: Delil ile isbata muhtaç olmaksızın, aklın cezmen hüküm ve tasdik eylediği hüküm. Bu iki kısma ayrılır:1- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye: Aklın hârice danışmayarak ve havassın (hislerin) tavassut ve yardımına muhtaç olmayarak tasdik eylediği kaziyeye denilir ki; akıl mücerret mevzu ve mahmulünü ta
kaziye-i yakiniyye / kaziye-i yakîniyye
Man: Yakîni ifade eden kaziyyeye denir. Ya bedihiyye veya nazariyye olur.
kaziyye-i bedihiyye
Bedîhî kaziyye, isbata muhtaç olmayan açık hüküm.
keffaret-i zıhar / keffâret-i zıhâr
Bir erkeğin, hanımını veya onun yüz, baş, ferc gibi bir uzvunu, kendisine nikâhı ebedî haram olan bir kadına veya onun bakılması haram olan yerine benzetmesi yâni "Sen anam gibisin" veya "Senin sırtın anamın sırtı gibidir" demesinin affı ve onunla te krâr münâsebet kurabilmesi için olan çâre.
kehrübai / kehrübaî
Kehribar gibi, cezbedici, elektrikli olan.
kelam / kelâm
Söz. Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde.
Allah'a mahsus bir sıfat.
Fık: Allah (C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelidir, ebedidir.
Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın (C.C.) varlığı, birliği, İ
kelime-i tayyibe
Allah ve Resulullah kelâmı. Dua, niyaz ve salâvatlar gibi kelâmlar. Meselâ (Sübhânallah velhamdülillah ve Lâilâhe illâllah vallahü Ekber) kelime-i tayyibedir.
keramet-i kevniye
Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerin
keşide
Çekilen, çekilmiş. Çekmek.
(Farsça)
Tartılmış. Dizilmiş. Tertibedilmiş. Yazılmış.
(Farsça)
kıdem
Öncelik ve eskilik.
Evveli bulunmamak. Ezeli olmak.
Başkasından daha önce olmak. Zamanca daha evvelki olmak. Rütbece daha yüksek olmak.
Cenab-ı Hakkın "Kıdem" sıfatı, yâni; ebedî ve ezelî oluşu.
kilise
Hıristiyanların mâbedi. Hıristiyan mezhebi.
kisbi / kisbî
Kazanılmış, kesbedilmiş. Kesb ile alâkalı.
kıyam-ı binefsihi / kıyam-ı binefsihî
(Kıyâm-ı bizâtihî) : Fık: Varlığı, durması kendi zâtı ile olmak mânasında bir sıfat-ı İlâhîdir. Şöyle ki: Hak Teâlâ'nın ezelî ve ebedî olan varlığı kendi zâtı ile kaimdir. Kendi varlığı, kendi hüviyetinin, kendi mukaddes zâtının muktezasıdır. Aslâ başkasının değildir. Bunun için, Allah Teâlâ'ya "Vâc
kudret
Güç. Takat.
Her yeri kaplayan kudretullah.
Varlık. Ehliyet. Becerebilme.
Zenginlik.
Kabiliyet.
İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
levvam
(Levvâme) Levm ve itâbedici. Zemmeden, çekiştiren, dedikodu yapan. Serzenişte bulunan. Başa kakan, paylayan.
ma'dud
Hesabedilen. Sayılan. Addedilen.
Muayyen. Belli.
ma-fat
Kaybolan. Fevt olan. Elden çıkan şey. Kaybedilen.
mabsara
Bedihî ve zâhir olan hususlar. Açık ve meydanda olan hususlar.
madarib
(Tekili: Madrab) Darbedilecek, dövülecek yerler.
maddiyyun
Maddenin ezelî ve ebedî olduğuna inananlar, materyalistler.
madrub
Vurulmuş. Döğülmüş. Çarpılmış. Darbolunmuş.
Damgalanmış.
Mat: Darbedilen (çarpılan) sayı.
mahkum / mahkûm
Aleyhinde hüküm verilmiş olan. Dâvayı kaybedip cezalanan.
Birisinin hükmü altında bulunan.
Zorunda ve mecburiyetinde olma. Katlanma.
mahrem
Gizli.
Dince ve şer'an müsaade olunmayan.
Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır.
Nikâh düşmeyen, evlenilmesi haram olan yakın akraba. (Baba, dede, anne, nine, erkek ve kızkardeş, amca, dayı, hala ve teyzeler arasında bir neseb yakınlığı, bir ebedî mahremiyet vardır
Dînen evlenilmesi ebedî haram (yasak) olan, soy, süt veya evlenme sebebiyle nikâhı haram olan kimse.
Gizli, herkese söylenmeyen.
mahrub
Harabedilmiş, dağıtılmış.
makarr-ı saltanat-ı ebediye / makarr-ı saltanat-ı ebedîye / مَقَرِّ سَلْطَنَتِ اَبَدِيَه
Ebedi saltanat karargâhı (cennet).
makleb
Kalbetme. Bir şeyin altını üstüne çevirme.
Kalbedilecek, çevrilecek veya değişecek yer.
matbu / matbû
Tâbedilmiş, basılmış.
matlubat
(Tekili: Matlub) İstenilen, talebedilen ve aranılan şeyler.
Alacaklar. Ödünç olarak verilmiş olan şeyler.
meclub / meclûb / مجلوب
Celbedilmiş.
(Arapça)
Aşık, tutkun.
(Arapça)
meczub / meczûb / مجذوب
Başkasının te'siri ile hareket hâlinde olan. Cezbedilmiş. Aklı gitmiş olan. Aşk-ı İlahî ile kendinden geçmiş.
Deli. Divane. Mecnun.
Cezbedilmiş.
(Arapça)
Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan.
(Arapça)
Deli.
(Arapça)
mekasib / mekâsib
(Tekili: Mekseb ve Meksib) Kazançlar. Kazanç yer ve araçları. Kesbedilen ve kazanılan yerler.
meslub
Selbedilmiş. Soyulmuş. Alınmış. Giderilmiş.
meşrub
(Şürb. den) İçilecek şey.
İçilmiş, şürbedilmiş.
millet-i merhume
Müslümanlar, İslâm Milleti. (Allah'a ve onları ebedi saadete sevkeden emirlerine itaat ettiklerinden, kendileri rahmete mazhar olmuşlardır.)
mü'sade
(İsad. dan ism-i mef'uldür) "Asadet-ül bab" denir ki; kapıyı kapadım, sımsıkı kilitledim demektir. Üzerlerine ateşin yakılıp fırın gibi kapısının kapanması ateşin şiddetini icab edeceğinden, Cehennemde azabların şiddet ve ebediyetinden kinayedir.
mübtedi'
Yeni bir şey icad eden. Bedi'a çıkaran. Bid'at uyduran. Ehl-i bid'a.
müebbed
Daima, ebedî.
Ebedî. Dâimî. Sonsuz. Ömrün sonuna kadar.
Ebedî, sonsuz, ömür boyu.
müebbeden
Dâimî olarak. Ebedî surette.
mugayyeb
(Çoğulu: Mugayyebât) (Gayb. dan) Kayıp. Kaybedilmiş.
muhalled
(Huld. dan) Ebedî. Dâimî. Bâki. Sürekli olarak kalan.
muhallid
(Huld. den) Ebedîleştiren. Devamlı, sürekli ve ebedî kılan.
müncelib
Celbedilen, çekilen.
müncezib
Beriye çekilen, cezbedilen. İncizab eden.
Çekilen, cezbedilen.
müncezibane / müncezibâne
Cezbedilircesine, çekilircesine.
Çekilerek, çekilircesine, cezbedilerek.
(Farsça)
Kendini kaptırmak suretiyle.
(Farsça)
müncezip
Cezbedilmiş, tutkun.
müşkilat-ı kur'aniye
Manasının incelik ve derinliği veya istiare-i bediyye ile ifade edilmiş olması gibi sebeblerden dolayı derin tetebbu ve tefekkür neticese ancak anlaşılabilen âyetler.
müsted'ayat
(Tekili: Müsted'â) İstenilen, dilenen şeyler. Dilekçe ile talebedilen şeyler.
mütehallid
Bir yerde devamlı olarak kalan. Ebedi, sermedi.
na-berca
(Nâ-bedid) Belirsiz, görünmez olan.
netice-i bakiye / netice-i bâkiye
Ebedi, kalıcı meyve, sonuç.
nisyan-i ebedi / nisyan-i ebedî
Ebedî unutma.
ömr-ü cavid / ömr-ü câvid
Ebedî hayat.
paydar
(Pâyidar) İyice yerleşmiş. Devamlı, kadim.
(Farsça)
Sağlam. Muhkem.
(Farsça)
Sermedî.
(Farsça)
Bedi. '
(Farsça)
Sâbit.
(Farsça)
piraste
Tertibedilmiş, düzenlenmiş donatılmış, süslü. Pirastegî . f. Düzen, intizam.
(Farsça)
saadet-i ebediye / saâdet-i ebediye / سَعَادَتِ اَبَدِيَه
Büyük ve ebedî saâdet. Âhiret saâdeti.
Ebedî saadet.
saadet-i uzma / saâdet-i uzma
Büyük saâdet. Âhiret saâdeti, saâdet-i ebediye.
saadet-saray-ı ebediyye / saâdet-saray-ı ebediyye
Ebediyyetin saâdetli sarayı. (Cennet kastediliyor)
sahil-i vahdet ve tevhid
Vahdet ve tevhid sahili; insanların mânevî kurtuluşuna ve ebedî saadet sahiline ulaştıran tevhid ve vahdet inancı.
seadet-i ebediyye / seâdet-i ebediyye
Sonsuz, ebedî mutluluk, bahtiyârlık.
şems-i ezel ve ebed sultanı
Ezel ve ebedin sultanı olan Güneş; bu tabir ezelden ebede kadar bütün varlık âlemini aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
şems-i ezeli / şems-i ezelî
Vâcib-ül-vücud ve ebediyyen var olan, her şeyi nurlandıran Allah (C.C.) hakkında teşbihen söylenen bir tabirdir.
sermed / سرمد
Dâimî, sürekli, ebedî, ezelî.
Uzun gece.
Sürekli, ebedî ve ezelî, Allah.
Ebedî, sürekli.
(Farsça)
sermeden
Ebedî olarak.
sermedi / sermedî
Daimî, ebedî, sürekli.
Ebedî, sürekli.
sermediyet
Daimlik, süreklilik. Sonsuzluk, ebedîlik.
Rabbanîlik ve uluhiyyet.
Ebedîlik, süreklilik.
şir'a
(Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demekt
ta'zir-i eşraf
Ümera, yüksek tüccar, köy a'yanı gibi şerefli kimseler hakkındaki ta'zirdi ki, ya bilvasıta ilâm suretiyle veya mahkemeye celbedilerek bilmuvacehe ihtar suretiyle yapılır.
tahaddi mu'cizesi
Cenab-ı Hakk'ın, Resülüne inzal ettiği Kur'anın şeksiz, şüphesiz bir mu'cize-i ebediye olduğunu sarahaten göstermek için, şüphesi olanlara karşı "Kur'an'ın mislini ve nazirini yapın" diye meydan okuması.
te'bid
(Çoğulu: Te'bidât) (Ebed. den) Ebedileştirme, sonsuzlaştırma.
Ebedîleştirme, sonsuz kılma.
te'bidat / te'bidât
(Tekili: Te'bid) Ebedileştirmeler, sonsuzlaştırmalar, te'bidler.
tekye
Zikir veya ders için toplanılan yer.
(Farsça)
Dervişlerin meskeni ve mâbedi.
(Farsça)
Yaslanılacak, dayanılacak şey.
(Farsça)
İtimâd etmek, dayanmak.
(Farsça)
tercüman-ı ebedi / tercüman-ı ebedî
Ebedî, sonsuz tercüman.
tevehhüm-i ebediyet
Ebedî yaşayacağını zannedip Allah'ın emirlerinden ve âhiret için hazırlanmaktan gaflet etmek. Hiç ölmeyecekmiş gibi evhâm ile sâdece bu dünyayı ve dünya menfaatlerini düşünmek.
tevehhüm-ü ebediyet / تَوَهُّمِ اَبَدِيَتْ
Ebedî yaşayacağını zannetme.
tezyinat-ı lafziyye / tezyinât-ı lafziyye
(Muhassınat-ı lafziyye de denir. İlm-i Bediin iki bölümünden ikinci bölümüdür. ) Kelâmın lafzında olan ve göze hitab eden edebî san'atlar. Cinas, seci' gibi.
turra-i sermediye
Ebediyen silinmeyecek ilâhî turra, damga.
uhud muharebesi
Uhud, Medine-i Münevvere'nin bir mil kuzeyinde kırmızı bir dağ olup, Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) ashâbıyla Kureyşliler arasında vuku bulmuş olan Uhud Gazasıyla meşhurdur.Uhud gazası, hicretten 2 sene 6 ay 7 gün sonra olmuştur. Bunun zahirî sebebi: Daha evvel yapılmış olan Bedir Gazasında Kureyşlile
ukkaşe bin el-mihsan el-esdi / ukkaşe bin el-mihsan el-esdî
Efâdıl-ı Sahabeden ve kahramanlardan olup hususan Bedir muharebesinde ve Hazret-i Ebu Bekir (R.A.) devrinde mürtedlerle olan muharebede yararlıklar göstermiştir. Peygamberimizin vefat tarihinde 44 yaşlarında idi.
ulum-u bediiye
(Bak: İlm-i bedi')
ümm-ül kitab
Kitabın anası, esası. Levh-i Mahfuz ve ilm-i İlâhî. (Yâni: Kur'ân, İlm-i İlâhîde, Levh-i Mahfuz'da ezelî ve ebedî olarak mahfuz bulunduğundan Kur'anın aslı ve anası mânasında kullanılan bir tabirdir.)
Kur'an-ı Kerim'in müteşabih olmayan muhkem âyetlerine de kitabın anası, esası mânas
umur-u ebediye
Ebediyete ait işler, âhiret işleri.
vadi-i hüsran / vâdi-i hüsran
Hüsran, kaybediş vadisi.
ya mevcud / yâ mevcud
Ey varlığı ezelî ve ebedî olan Allah.
yevm-i ahiret / yevm-i âhiret
Âhiret günü; öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat.
zat-ı baki-i hayy-ı kayyum / zât-ı bâki-i hayy-ı kayyûm
Varlığının sonu olmayan, hayatı ezelî ve ebedî olan ve bütün varlıkların ayakta durmaları, devam ve bekàları Kendine bağlı olan Zât; Allah.
zıhar / zıhâr
Erkeğin, hanımını veya onun yüz, baş, ferc gibi bir uzvunu, kendisine nikâhı ebedî haram olan bir kadına veya onun bakılması harâm yerine; "Sen anam gibisin" veya "Senin sırtın anamın sırtı gibidir" gibi sözlerle benzetmesi.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
tebdil
ehl u iyal
Derdmend
ism-i tafdil
kürre-i arz
ibad
hayat-ı bakiye
mahşer-nümun
MÜBAŞERET
taksim etmek
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Bedi
com
vefa
geniş bilgi
Gönül süsleyen
nargı
Hurma
Güvenlik
Torun
Zerduş