REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Başına ifadesini içeren 184 kelime bulundu...

adak

  • Nezr, Allahü teâlânın rızâsının elde edilmesi veya bir isteğin yerine gelmesi veya bir belâ ve musîbetin giderilmesi maksadıyla Allahü teâlâ için oruç tutmak, kurban kesmek gibi başlıbaşına ibâdet olan veyâ benzeyen bir şeyi kendisine vâcib kabûl etm e.

ala / alâ

  • Gr:Arabçada harf-i cerdir. Buna isim diyen de olmuştur. Müteaddit mâna ile kelimenin başına getirilir; manevî istilâ ve tefevvuk bildirmek için ekseriyâ mecrurunu istilaya delâlet eder. Bazan mecrurunun mukabiline müstâli olur. (maa) gibi müsahabet için gelir. (lâm) gibi tâlil için olur. Müc

ala hide / alâ hide

  • Tek başına, münferiden, ayrıca.

alahide / alâhide / عليحده

  • Tek başına, başlı başına. (Arapça)

an

  • Arabçada harf-i cerrdir. Ekseri ismin, kelimenin başına getirilir. Türkçe karşılığı "den, dan" diyebiliriz. Bedel için olur. Meselâ: Ona bedel ben geldim, cümlesinde olduğu gibi. Tâlil için olur. Bu'd yerinde kullanılır. Zarfiyyet için, mücâveze için ve harf-i cerr olan "min" mânasına, "bâ" mânasına

anarşizm

  • Anarşiyi istiyen tahribci bir nazariye. Anarşistlik. İnsanın insan tarafından idaresi esasına dayanan her türlü devlet, hukuk düzenlerinin adaletsiz, haksız ve zulüm olduğunu iddia eden ve devletsiz, kanunsuz, her insanın kendi başına buyruk yaşıyacağı bir düzensizlik istiyenlerin görüşü.

atf için vav

  • Arap gramerine göre başına geldiği kelimeyi daha önce geçen bir kelime yapmayı sağlayan vav harfi.

atletizm

  • yun. Çeviklik, atiklik, kuvvet gibi beden kabiliyetlerini inkişaf ettirmeğe yarayan ve koşu, atlama, ağırlık kaldırma ve atma gibi, tek başına yapılan bedeni çalışmalar.

aza'

  • Başa gelen musibete sabretmek.
  • Bir kimseyi babasına nisbet etmek.

azade / âzâde

  • Hür, serbest, kendi başına.

ba-i kasem / bâ-i kasem

  • Arabçada yemin maksadı ile kelime başına getirilen bâ. "Billâhi" gibi.
  • Farsçada: Bâ diye yazılırsa; ile, beraber, birlikte, sâhip mânalarına gelir. Arapçadaki Zû gibidir.

be

  • Kelime başına getirilerek, Türkçedeki: "de, da, den, dan, ile, için" mânalarında kullanılır. (Farsça)

bela-zede

  • Belaya uğramış, başına musibet gelmiş olan. (Farsça)

berk-i basar

  • Gözün şimşek çakması.
  • Birdenbire tepesinde çakan şimşekten mâruz olduğu dehşet ve şiddet hâlinden mecaz olarak, ansızın başına gelen mühlik hâdisenin şiddetli âlâm ve ıztırabıyla dehşet ve hayret içinde duyulan keskin intibahı ifade eder.

beste

  • Bağlanmış, bitiştirilmiş, bağlı. (Farsça)
  • Kapalı. Tutucu. Donmuş. (Farsça)
  • Bir nevi ipek kumaş. (Farsça)
  • Gr: "Besten" fiilinin ism-i mef'ulüdür. Kelimelerin başına veya sonuna getirilerek mürekkeb kelimeler (Birleşik kelimeler) yapılır. (Farsça)
  • Müzikte: Şarkının makam ve âhengi. (Farsça)

bi / bî

  • İstek bildirmek için emir sigasının başına getirilr. Meselâ: (Farsça)
  • Kelimenin başına getirilerek o kelime menfi yapılır.Misâlleri için, "BİA" kelimesinden sonraki kelimelere bakınız. (Farsça)

bi-

  • Başına eklendiği kelimeyi "e" haline getirir. İle, için mânâlarını vererek Farsçadaki "be" edatıyla aynı vazifeyi görür. Harf-i cerdir. Yâni; kendinden sonraki kelimeyi esre ("İ" diye) okutur. Yemin için de kullanılır.

bil-istiklal

  • Başlıbaşına, istiklâl üzere.

bila / bilâ

  • Olmayarak, sahib olmıyan "...sız,...siz" mânâları yerine kullanılan edattır. Kelimenin başına getirilerek menfi mânâ hasıl olur.

bire'sihi

  • Kendi başına, bizzat.

bizatihi / bizâtihî

  • Bizzat, kendi başına, başlı başına.

burjuva

  • Orta halli olup, ne çok zengin ve ne de çok fakir olan halk. Eskiden Avrupa'da köylü ve asilzade olmayıp şehirde yaşayan halka denirdi. Kendi başına işi ve malı olan, ücretle çalışmayan, ferde bağlı iş hayatını güden sınıftan olan. (Fransızca)

cahd-ı mutlak, cahd-ı müstağrak

  • Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası. Muzari fiillerinin başına (Lem) ve (Len) getirilerek olur.

car / câr

  • (Harf-i cer) Başına geldiği ismin sonunu esre okutarak kendinden önceki fiilin mânâsını, başına geldiği isme çekip bağlayan harf.

cazim

  • Kat'i karar veren.
  • Gr: Cezmedici, cezmeden. Arabça bir kelimenin başına gelen bazı harfler o kelimenin sonunu sâkin okutur, o harfe de "câzim" denir. Meselâ "Lem yezuk" aslında (Yezuku) idi. Başına "lem" harfi geldiğinden " Yezuk" diye sâkin okundu.)

cevahir-i ferd / cevâhir-i ferd

  • Tek başına olan cevherler; atomlar, zerreler.

cevahir-i fert / cevâhir-i fert

  • Tek başına olan cevherler; atomlar, zerreler.

çilehane / çilehâne

  • Çile yeri; yalnız başına kalınan ve çile içinde ibadet edilen yer; hapishane.

çilehane-i uzlet / çilehâne-i uzlet

  • Yalnız başına ve çile içinde ibadet edilen yer.
  • Çile çekilen yer. Yalnız başına ve çile içinde ibadet yapılan yer.

ebedi haps-i münferid / ebedî haps-i münferid

  • Tek başına sonsuz bir hapis, sonsuz Cehennem hapsi.

ebedi haps-i münferit / ebedî haps-i münferit

  • Sonsuza kadar tek başına kalınacak olan hapis, hücre hapsi; Cehennem.

edat

  • Sebep. Âlet. Avadanlık.
  • Gr: Kendi başına mâna ifade etmeyip, kelime veya fiillerle birlikte mâna ifade eden kelime veya harf. İsim ile fiilden gayri kelime.
  • Tek başına bir anlam ifade etmeyen, kullanıldığı kelimelerle sebep, sonuç, vasıta benzerlik vb. bakımlardan ilişkisi olan kelime (dahi, gibi, için vs.).
  • "Hem, için" gibi kendi başına mânâsı olmayan yardımcı kelime.

el-i istiğrak

  • Tanımlama edatı olup başına geldiği isim, kendisiyle ilgili bütün mânâları içerir, örneğin el- insan = bütün insanlık.

elif-lam / elif-lâm

  • Arap alfabesinde yer alan iki harf ve kelimelerin başına konan bir takı.

enne

  • Gr: Kat'iyyet bildirir ve kelimenin başına getirilir.

esma-i mübheme

  • Tek başına bir mâna ifade etmeyen isimler. Arabcada: (Ellezine) gibi kelimeler esma-i mübhemeden olduğundan onu tayin ve temyiz eden yalnız sılasıdır. Demek bütün kıymet sılasına aittir.

esma-i müpheme / esmâ-i müpheme

  • Gr. ism-i mevsuller; mânâsı kapalı isimler; yalnız başına müstakil bir mânâ taşımayan ancak kendinden sonra gelen cümle ile (sıla cümlesi) birlikte bir mânâ içeren isimler.

fa-yı atıf / fâ-yı atıf

  • Arapçada kelimelerin başına gelen ve baştakî bir ifadeyle bağlantı kurulmasını ifade eden 'fâ' harfi.

fail-i ferd-i samed / fâil-i ferd-i samed

  • Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığı fakat her şeyin Kendisine muhtaç olduğu ve her şeyi tek başına yapan Allah.

fe

  • (Buna ta'kib edâtı denir) "Sonra, hemen" mânalarını ifâde için fiillerin başına getirilen edât harfi. Bazan mecaz olarak vav yerinde de kullanılır.

fe'fe'

  • Bir söz söylerken, dile "fe" harfi gelip, her kelimenin başına "fe" getirerek söylemek.

felaket-i maneviye-i beşeriye / felâket-i mâneviye-i beşeriye

  • İnsanın başına gelen mânevî felâket, musibet.

feşh

  • Başına el ile vurmak.

fezz

  • Yalnız şey. Bir kimsenin yalnız kendi başına olması.
  • Udûl.
  • Geri dönmek.
  • Buzağı.
  • Hafif.

fidye-i necat

  • Bir kimsenin esirlikten veya başına gelen bir belâdan kurtulmak için, kendisi veya kendi namına başkası tarafından mecburen verilen para vesaire hakkında kullanılan bir tabirdir. Tabirin karşılığı, can kurtarma akçası demektir.

fikr-i hodserane / fikr-i hodserâne

  • Kimseyi dinlemeden kendi başına hareket etme düşüncesi.

fikr-i infiradi / fikr-i infiradî

  • Tek başına olma fikri, bireysel düşünce, sadece kendini düşünme.
  • Tek başına olmak fikri, istişâresiz iş yapmak. Bir şeyi sâde kendine mal etmek fikri, hodgâmlık.

gafil

  • Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen. Allah'ı unutan. Kendi gayr-ı meşru zevkine dalan. (Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber. (Niyazi-i Mısrî)

gaviyy

  • Azgın. Zâlim.
  • Tek başına kalan.

gazi

  • Din uğrunda harbeden. Cihadda yaralanmış veya harbetmiş olan kimse. Harpte ordunun başına geçen kumandan. Muzaffer olan ve harpten sağ dönen.

geçmiş olsun makamı

  • Bir kişinin başına gelen sıkıntıdan dolayı "geçmiş olsun" deme konumu.

habs-i münferid

  • Tek başına olan hapis. Hapishanede bir kişilik hücre.
  • Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir.

hacc-ı ifrad

  • Umreye niyet etmeksizin yalnız başına yapılan farz, vâcib veya nâfile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilmiş olur. Bunu yapana "müfrid" denir.

hadisat-ı ümem-i salife / hâdisât-ı ümem-i sâlife

  • Geçmişteki milletlerin başına gelen hâdiseler.

hafiziyyet / hafîziyyet

  • Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik.
  • Cenâb-ı Hakk'ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı. Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ediciliği.

halvet

  • Yalnızlık, tek başına kalma.
  • Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme.
  • Gizlilik.

halvet ve inziva

  • Yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama.

halvetgah / halvetgâh

  • Tek başına oturup ibadetle vakit geçirilen yer. (Farsça)
  • Halvet yeri. Gizli olarak görüşülecek yer. (Farsça)

halvetnişin

  • Yalnız başına bir yere çekilip ibadetle meşgul olanlar.

haps-i münferid

  • Tek başına olan hapis; hücre hapsi.

haps-i münferit

  • Tek başına hapis, hücre hapsi.

harac-ı muvazzaf

  • Tar: Arazi üzerine her dönüm başına senevi maktuan muayyen bir miktar meblağ olarak alınacak bir vergidir. Buna "harac-ı vazife" adı da verilir. Bu vergi, zimmete taalluk eder ve araziden yalnız bilfi'l intifa edilmekle değil, intifaa temekkün ile de tahakkuk eder. Binaenaleyh, böyle bir araziyi sah

harf

  • Alfabenin kendi başına bir mânâsı olmayan her işareti.

harf-i tarif / harf-i târif

  • Gr. Arapça'da isimlerin başına gelen ve o ismi belirli, bilinen bir isim yapan "el" takısı.
  • Arabçada, elif lâm harflerinin ismin başına gelmesi hali.

harfiye

  • Kendi başına müstakilen bir mânası ve te'siri olmadığı halde, kendi cinsinden bir topluluğun içinde olduğu zaman ancak bir vazife gören şeylere denir.
  • Harf mânâsında; tek başına bir mânâsı olmayıp başkasının mânâsını gösterme.

has / hâs

  • Tek bir mânâ için konulan her lâfız ve tek başına belirli ferdler için kullanılan her isim.

hass / hâss

  • Tek başına bir mânâ karşılığında konmuş lafız (söz).
  • Geliri yüz bin akçeden fazla olan dirlikler. General toprağı.

hatt-ı şehriyari / hatt-ı şehriyarî

  • Tar: Padişahın yazısı manâsına gelen bir kelimedir. Eskiden padişahlar "hatt-ı hümayun" "hatt-ı şerif" adı verilen emirleri kendi el yazılarıyla yazdıkları gibi, başkalarına yazdırdıklarının başına da imzalarını koyarlardı. İşte bu türlü vesikalardaki padişahların el yazılarına "hatt-ı şehriyarî" de

hel

  • Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır.

hıdn

  • Koltuk altından yan başına varana kadar, kucak.
  • Nahiye.
  • Canip, taraf.

hizip gülü

  • Tezhib ıstılahlarındandır. Yazma mushaflarda hizblerin başına konulan işaretlere verilen addır.

hizlan

  • (Hezlan) Yalnız başına kalıp zelil olmak, yardımcısız kalmak.
  • Muhafaza ve rahmet-i İlâhiyeden mahrumiyet.

hod be hod

  • Kendi kendine, kendi başına.

hod-be-hod

  • Kendi başına, kendi kendine. (Farsça)

hodrey / خودرای

  • Başınabuyruk. (Farsça - Arapça)

hüma kuşu / hümâ kuşu

  • Devlet kuşu. (Hikâyede: Gölgesi kimin başına düşerse o padişah olurmuş, derler. Hümâyun da buradan gelmiştir. Tayr-ı hümâyun, tâlih kuşu, uğur kuşu gibi isimlerle söylenir.)

huruf-ı mukattaa / hurûf-ı mukattaa

  • Kur'ân-ı kerîmde bâzı sûre başlarında bulunan ve mânâsı açık olmayan ikisi üçü bir arada veya tek başına yazılı harfler. Elif lâm mîm, Yâsîn, Elîf lâm râ... gibi.

huruf-u cazime / huruf-u câzime

  • Başına geldiği müzari fiilin sonunu cezm (sükun) olarak okutan edatlar.

huruf-u nasibe / huruf-u nâsibe

  • Gr: Muzari (geniş zaman) fiilinin başına getirildiğinde o fiili nasbeden harfler. (En), (Len), (İzen), (Key) harfleri gibi.

huruf-ul mukattaa

  • Gr: Kur'an-ı Kerim'de sure başlarında bulunan, kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı hafler. Elif Lâm Mim, Yâ Sin, Elif Lâm Râ... gibi. Bunlar İlahî birer şifre olup, mânalarını anlayanlar Resul-ü Ekrem (A.S.M.) ve O'nun vârisleridir.

i'tikaf / i'tikâf

  • Bir yere çekilip tek başına ibadetle meşgul olmak.

i'timam

  • (İtimam) Başına sarık sarmak.
  • Ortalık yeşillenmek.
  • Miğfer giymek.

icar

  • Kadının başına bağladığı nesne.

ıcre

  • Başına tülbent sarmak.
  • Besili ve semiz olmak.

imame

  • İslâma mahsus baş kisvesi olan sarık. Zırhlı külâh.
  • Çubuk ve sigaralığın başına takılan ağızlık.
  • Tesbihin başındaki ve ipin iki ucu içinden geçen uzunca tane.

imtinan

  • Minnet. Kendine minnet etmek. Birisine yaptığı ihsan ve iyiliği başına kakmak.
  • Memnun olmak.
  • Birisinin çok iftiharla sevdiği ve mâlik olduğu şeye nâil olmak.

in'izal

  • Bir tarafa çekilme, tek başına kalma.

infirad / infirâd / انفراد

  • Tek başına kalma. Yalnızlık hâli.
  • Tek başına olma.
  • Bir başına kalma. (Arapça)
  • İnfirâd ettirilmek: Bir başına bırakılmak. (Arapça)

infiradi / infirâdî

  • Tek başına.

inziva / inzivâ / انزوا

  • Yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama.
  • Köşesine çekilme, tek başına yaşama. (Arapça)

inzivagah / inzivagâh

  • İnziva yeri, yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmaksızın yaşanan yer.

istibdad

  • Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi.
  • Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi

istifrad

  • Ayırma, tek tek yapma.
  • Yalnız tek başına.

istikfa

  • Bir kimsenin başına veya ensesine sopa ile vurma.

istiklal / istiklâl

  • (Kıllet. den) Kendi başına olmak, kimseye bağlı olmayış, müstakil oluş.
  • Az bulma, kâfi görmeme.
  • Rey sahibi olup keyfi iş görme ve başkasının emrine ve fikrine tâbi olmaktan uzak kalma.

istiklaliyet / istiklâliyet

  • İstiklâl üzere bulunma. Hür ve müstakil olma. Başlı başına buyruk olma.

kabr-i haps-i münferit

  • Tek başına kabir hapsi, kabirdeki hücre hapsi.

kade

  • Gr: Yardımcı fiillerdendir. Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir. Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder. Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur.

kadere rıza / kadere rızâ

  • İnsanın, Allahü teâlânın kendisi hakkında takdîr ettiği şeylere rızâ göstermesi, hoşnud olması başına gelen belâ ve musîbetlere sabredip, boyun eğmesi.

kadiyanilik / kâdiyânîlik

  • On dokuzuncu yüzyılda, Hindistan'da Mirzâ Gulâm Ahmed tarafından kurulan bozuk yol. Kurucusunun doğum yeri olan Kâdiyan kasabasına nisbetle bu adla anılmaktadır. İsmine nisbetle, Ahmediyye de denilmektedir.

kam'

  • Kahretmek. Zelil etmek.
  • Zabtetmek. Ezmek. Kırmak.
  • Hasta etmek.
  • Başına vurmak.
  • Bir sese kulak verip dinlemek.
  • Ağzı dar olan bir şeyin içine huni ile akıcı maddeyi koymak.
  • Huni.

kaza-zede

  • Kazaya uğramış, başına felâket gelmiş.

ke

  • "Gibi" mânasındadır. (Arapça teşbih edâtı) Kelimenin başına getirilir. Meselâ: (Kezâlike: Bunun gibi)
  • Harfin ve kelimenin sonuna gelirse "sen" zamiri yerindedir. Meselâ (Kitâbü-ke: Senin kitabın)

kevser

  • Allahü teâlânın Kevser sûresinde Peygamber efendimize verdiğini bildirdiği büyük ihsân. Âhirette Cennet'te Peygamber efendimize âit meşhûr nehir veyâ kıyâmet (hesâb) günü Cehennem üzerindeki Sırat köprüsü geçilmeden önce Peygamber efendimizin ve ümme tinin başına geldikleri meşhûr havuz.

keyfe

  • Arabçada sual cümlesinin başına gelir. "Nasıl? Nice?" mânalarınadır.

kıyas-ı mukassim

  • Man: İki şıkkı bulunan ve her iki şıkkın neticesi aynı olan kıyas. (Sultan Mehmed Fatihin, babasına gönderdiği şu haber buna güzel bir numunedir. "Padişan sen isen ordunun başına geç; yok padişah ben isem, sana emrediyorum ordunun başına geç.")

kurzül

  • Kadınların başına örttükleri nesne.
  • Kayıt.
  • Kötü kimse.
  • At ismi.
  • Bel, sulb.

lafz-ı has

  • Bir mânâya münferiden başlı başına vaz' olunan lâfızdır. Hasan, Hüseyin, insan, erkek, kadın lâfızları gibi.

lam-ı istiğrak / lâm-ı istiğrak

  • Arapça, başına geldiği kelimeyi umûmileştiren "lâm".

lam-ı tarif / lâm-ı tarif

  • İsimlerin başına getirilen belirleme edatı.

lem

  • (Arabçada cezm harfidir) Muzari fiilinin başına getirilirse, nefyeder, cezmeder, sâkin okutur. "Gelir" fiilini "gelmedi" yaptığı gibi.

li

  • Gr: Lâm harfinin esre ile okunuşu. Bir kelimenin başına geldiğinde, "için, dolayı, ötürü, yüzünden, sebebinden" gibi mânâlara gelir. Kendinden sonraki isimleri cerreder. Yerine göre muhtelif isimler alır. Lâm-üt-tahsis ve temellük gibi.

ma'rife

  • Gr. başına "el" takısı almış, mânâsı belirlenmiş isim.

mahçe

  • Minare, kubbe, sancak gibi şeylerin başına konulan hilâl. (Farsça)

marife / mârife

  • Arapça'da genellikle başına belirlilik takısı "elif-lâm"ı alan ve belirli bir şeyi gösteren kelime.

mecrur / mecrûr

  • Ar. gr. başına gelen bir câr harfi veya bir tamlama nedeniyle son harfi esre olan kelime.
  • Çekilen, sürüklenen; gr. başına geldiği câr harfiyle önündeki fiilin mânâsı kendine bağlanan ve daima esreli okunan kelime.

mencuk

  • Bayrak direkleri ve minâre başına takılan küçük ay. (Farsça)
  • Sancak, bayrak. (Farsça)
  • Şemsiye. (Farsça)

mıkma'

  • (Çoğulu: Mekami') Fil başına vurdukları demir çomak.

mısra-i azade / mısrâ-i âzâde

  • Edb: Başlıbaşına mânası bulunan mısra.

monarşi

  • Hâkimiyetin kaynağı birtek şahısta (Kral, padişah, han v.s.) olduğu kabul edilen devlet şeklidir. Bu şahsın, yani devlet başkanının yanında bir meclis (parlamento) olursa; meşruti monarşi; olmazsa; mutlak monarşi ismini alır. Ayrıca devlet başkanının iş başına gelmesi şekline göre, irsi veya seçimli (Fransızca)

mu'temil

  • Zorlukları göze alarak tek başına iş gören.

mücerred

  • (Çoğulu: Mücerredât) Yalnız, tek.
  • Hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına.
  • Çıplak, soyulmuş.
  • Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr.
  • Edb: Kur'ân yazısında noktasız harflerle yazılı mensur veya manzume. Bu şekil yazıya mahzuf veya mühmel de denir.

müfrid

  • (Ferd. den) Tek başına, yalnız bırakan.

mükerrem

  • Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan. (İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batıl eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor. Mek.)

münferid / منفرد / مُنْفَرِدْ

  • (Münferit) Tek başına, tek, yalnız, kendi başına.
  • Hapishânede tek kişilik hücre.
  • Tek başına.
  • Yalnız olan, tek, ayrı, kendi başına.
  • Ayrı, tek başına. (Arapça)
  • Tektük. (Arapça)
  • Tek başına.

münferit

  • Tek, yalnız, tek başına.

münzevi

  • Yalnız başına çekilip kimse ile görüşmeyen, çekilip tek başına bir tarafta duran.
  • Yalnızlık içinde ibadet eden.

münzeviyane / münzeviyâne

  • İnzivaya çekilircesine, tek başına kalır gibi. (Farsça)

müstakil / مُسْتَقِلْ

  • Başlı başına, bağımsız.
  • Kendi başına, bağımsız.
  • Kendi başına.

müstakill

  • Kendini idare edebilen. Başlıbaşına. Bağımsız.

müstakill-i bizzat

  • Bizzat, başlı başına, tek başına.

müstakillen

  • (Kıllet. den) Yalnız, ancak.
  • Başlı başına olarak, kendi başına, bağımsız olarak.
  • Bağımsız olarak, başlı başına.

müstebid

  • Başlı başına, müstakil olan. Emri altındakilere söz ve hürriyet hakkı tanımayan, istibdat yapan. Despot.

mütecerrid

  • (Mücerred. den) Tek kalmış, tek başına olan.
  • Soyunan, tecerrüd eden, çıplak olan.
  • Bekâr. Evli olmıyan.
  • Tas: Dünya işlerinden vazgeçip Allah'a bağlanan.

müteferrid

  • (Çoğulu: Müteferridîn) (Ferd. den) Tek ve yalnız olan. Eşi benzeri olmıyan.
  • Kendi başına idare olan.

müteferridin / müteferridîn

  • (Tekili: Müteferrid) Tek ve yalnız olanlar. Eşi, benzeri ve emsâli bulunmıyanlar.
  • Kendi başına idare olanlar.

mütenebbih

  • Uyanmış, tenbih ile uyarılmış olan. Bir şeyden ders alıp aklını başına toplayan.

müz

  • Gr: Harf-i cer oldukları zaman (Fi: ) vazifesini görürler. Zarf veya isim olduklarında ismin başına gelirlerse kendileri mübteda, sonra gelen haber olur. Fiilin başına gelirlerse kendilerinden önceki bir fiilin mef'ulünfihi olarak mahallen mensub bulunurlar.

na

  • Farsçada nefy edatıdır. Müsbet mânâyı menfi yapar. Kelimenin başına getirilir. Meselâ: Nâ-ehil : Ehliyetsiz, ehil olmayan.

natul

  • İlaçlarla kaynatıp mâlül kişinin az az başına dökülen su.

nefr

  • Heyecan verici bir emirden dolayı bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır. Ürkmek demek olan "Nüfur" da bu mânâdandır. Fakat "Nüfur" tek başına kaçıp kurtulmak için menfi bir harekette kullanıldığı hâlde; "nefr", düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmakta kullanılır. Ve böyle çıkıp toplanan cemaate "n

nekre

  • Gr. başına "el" takısı almamış, mânâsı kapalı, belirsiz isim.

nezr

  • Adak yâni bir isteğin yerine gelmesi ve bir korkunun giderilmesi için, farz veya vâcib olan bir ibâdete benzeyen ve başlı başına ibâdet olan bir işi yapacağına dâir Allahü teâlâya söz verme. Mutlak ve muayyen olmak üzere iki kısımdır.

pan

  • Yun. "Bütün, karşı" mânasına kelimenin başına getirilerek kullanılır. Meselâ: Panzehir : Zehire karşı ilâç.

parantez

  • Yun. Cümle içinde geçen bir sözü, metin dışı tutmak için o sözün başına ve sonuna konulan işaret.

re'sen

  • Kendi başına, bizzat.
  • Kimseye danışmadan. Müstakil olarak.
  • Doğrudan doğruya.
  • Kimseye danışmadan, kendi başına, doğrudan doğruya.

rêsen

  • Kendi başına.

risalet / risâlet

  • Peygamberlik, resûllük.Fahr-i âlem girdi çün kırk yaşına Kondu pes, risâlet tâcı başına.

şame-geş / şâme-geş

  • Başına örtü alan. (Farsça)

şart edatı

  • Arapça'da, Türkçe'deki "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan, kendi başına bir mânâsı olmadığı halde isim ve fiillerle birlikte mânâ kazanan edatlar, in, lev, emma gibi.

şematet / şemâtet

  • Başkasının başına gelene sevinmek.

şematetkarane / şemâtetkârâne

  • Başkasının başına gelene sevinircesine.

sername

  • Mektup, kitap vs. nin başına yazılan yazı. Önsöz. (Farsça)

sevm

  • Satılık bir şeye kıymet takdir etme, paha biçme.
  • Su-i kasd. Zulüm ve minnete giriftar etmek. Derde sokmak.
  • Dağlamak.
  • Başına buyruk olup istediği yere gitmek.
  • Kuş havada dolaşmak.
  • Satışa arzetmek.
  • Satın almak istemek.
  • Fâide yetiştirmek.<

sıla-i rahim

  • Gurbette bulunanın memleketine gelip akrabasına kavuşması.

sinn-i teklif

  • Erginlik, büluğ çağı. Bir kimsenin aklı başına geldiği; haramı helâli ayırt edebildiği, kadınlık veya erkeklik hâlini bildiği, ergin hâle geldiği yaşı. (Ortalama 12-15 kabul edilir.)

sus

  • Yemeği yalnız başına yiyen kötü insan.

ta'sib

  • İhata edip kaplamak, içine almak.
  • Bir kimsenin başına taç koymak.
  • Açlıktan dolayı karnını bağlamak.

tadmid

  • Başına veya koluna merhem sürüp bez bağlamak.

takannu'

  • Başına örtü örtmek.

takni'

  • Başına örtü örttürmek.

takrit

  • Kulağına küpe takmak.
  • Davarın başına yular takmak.

tallahi / tallâhi

  • Allahü teâlânın ism-i şerîfinin başına "te" harfi getirilerek yapılan yemin sözü.

tecrid

  • Açıkta bırakmak.
  • Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek.
  • Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
  • Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi.
  • Soyma, soyulma.

tecrid-i münferid / tecrîd-i münferid / تَجْر۪يدِ مُنْفَرِدْ

  • Tek başına bırakma.

tecridat / tecrîdât

  • Yalnız başına bırakmalar.

tecrit

  • Yalnız başına bırakma, soyutlama.

teferrüd

  • (Ferd. den) Tek ve yalnız kalma. Herkesten ayrılma.
  • Eşsiz, emsâlsiz ve benzersiz olma.
  • Kendi başına olma.

tekemküm

  • Başına külâh giymek.

telbid

  • Bir yere toplayıp yığmak.
  • İhramda olan kimsenin saçı dağılmasın diye başına sakız yapıştırması.

temayül-ü infirad

  • Tek başına hareket etme, sadece kendisini düşünerek hareket etme eğilimi.

tenassuh

  • Nasihat almak, aklı başına gelmek.
  • Başkası hakkında iyilik istemek.

tenebbüh

  • Uyanmak. Kendine gelmek. Aklını başına getirmek.

tenha / tenhâ / تنها

  • Tek başına.
  • Tek başına, yalnız. (Farsça)
  • Boş yer, yssız yer. (Farsça)

tenhanişin

  • Tek başına oturan. Yalnız oturan. (Farsça)

uzlet

  • Yalnız başına yaşama, insanlardan ayrılarak bir köşeye çekilme.

vak'a-i hayriye

  • Tar: Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması münasebetiyle kullanılan bir tabirdir. İlk önceleri büyük hizmetleri görülen Yeniçeriler, zamanla nizam ve intizamlarını kaybettikleri gibi, son zamanlarda uygunsuz hareket ve isyanlarla memleketin başına belâ kesildikleri için, ocağın lağvı hayırlı sayılmış ve b

ya

  • "Hey, ey!" mânasında nida olarak kullanılır. Arapçada başına geldiği kelimenin i'rabını ötre okutur. "Yâ-Halimu, Yâ-Rahimu" da olduğu gibi. Yâ, terkibli kelimelerin başına gelirse; baştaki kelimeyi "üstün" meftuh okutur. "Yâ Rabbe-l Âlemîn" de olduğu gibi."Yâ" üç şekilde kullanılır:1- Müennes zamiri

yazma

  • Kadınların başına örttüğü ince eşarp.

yekser

  • Baştan başa. (Farsça)
  • Ansızın. (Farsça)
  • Yalnız başına. (Farsça)

yeksüvare

  • (Çoğulu: Yeksüvârân) Yalnız başına ata binen.
  • Mc: Arkadaşı olmayan kimse.

yektene / یك تنه

  • Tenha, yalnız başına. (Farsça)
  • Tek başına. (Farsça)

yunus

  • Benî İsrail peygamberlerinden ve Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçenlerdendir. Elyesa (A.S.) dan sonra Ninova şehrine gönderildi. Şehir ahalisi kendisine itaat etmediği için müteessir olarak bir gemiye binmiş ve oradan denize atılmış. Cenab-ı Haktan emir almadan şehri terk ettiğinden bu hâl başına gelmişt

zamirü'l-fasl

  • Gr. munfasıl zamir; ayrık zamir; cümle içinde başka bir kelimeye bitişmeksizin kendi başına ayrı olarak gelen zamir.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın